İkinci El Bir Hayat Hakkında
Eski kitabımdan notlarım, hislerim
Bir zamanlar yazdığım ve sonradan sildiğim, İkinci El Hayat isimli kitabımda Edim vardı. Yazdığım her sayfada, Edim’in yaşadığı her olayda kendi kuyruğunu yiyen bir yılana çıkıyordu tüm sonuçlar. Kitap da böyle bitmişti zaten. Neyse. Başkaları bu sembolü ne için kullanmış diye daha sonradan araştırdığımda, ki sembol ouroboros olarak biliniyormuş, bu sembolü kimilerinin sonsuzluğu, kimilerinin ise yeniden doğuşu temsil etmek için kullandığını öğrendim. Edim’de ne sonsuzluk ne de yeniden doğuş temsil edilmişti.
Edim’in hayatı çoğunlukla kalabalık bir sokakta öylece durmaktı, öyle bir yaşantısı yoktu fakat o bazen öyle hissederdi. Akşamları o sokakta mütemadiyen ışıklar yanardı, akşamları ve sabahları insanlar oradan oraya koşuştururdu, günde bir iki kişinin ayağı kayar ve düşerdi. Edim’in hayatı bazen ışıkların yandığı, birilerinin bir yerlere koşuşturduğu ve dengesini kaybettiği bir hayattı.
O sokakta geceleri bir iki ayyaştan başka kimsecikler olmazdı. Edim’in hayatı o sıralar birkaç kişi haricinde yapayalnızdı. Bazen sokağa birileri girer fakat arkalarına bakmadan koşarcasına kaybolurlardı. Nadiren birileri gelir, kaldırımdan yürümek yerine yolun ortasından yürürlerdi. Fakat belki de hiç kimse kaldırım taşlarını, taşların hikayelerini, üzerlerindeki kırıkların sebeplerini merak etmezdi. Edim, kocaman bir sokağı içerisinde saklıyordu.
İçimizde farklı dünyalar bulundurduğumuz fikri bana oldukça saçma geliyor. Edim, bırakın bir dünyanın içinde bulunmasını, yirmiyi geçmeyen haneli bir sokakla bile baş edemiyordu. İçinde bir dünya olsa ne yapardı? Her şeyi fazlasıyla yaşayan, düşünen, sorgulayan ve biriktiren birisi olan Edim bile yirmi haneli bir sokakken, diğerleri nasıl birer dünyaya sahip olabilirdi? Belki de eksiliyordu. Belki de her parçasını birilerine, olaylara satıyordu. Her pişmanlığın, hayal kırıklığının, üzüntünün eksilen birer hane olduğunu varsayarsak hesap ancak öyle anlam buluyordu. Hayal kırıkları insanın kafasının içini kanatan cam kırıkları gibi olmalıydı.
Edim böyleydi işte. Bazen eski bir dostumu hatırlıyormuşum gibi hatırlıyorum onu. Neyse ki onun defteri kapandı.
Bana Edim’i hatırlatan en önemli faktör kendi kuyruğunu yiyen yılan. Sürekli bir döngü içerisinde, bir yerlerden bir yerlere gidiyoruz, bir insandan bir başkasına koşuyoruz. Bir şey bizi mutlu ettiğinde daha fazlasını istiyoruz. Bir şey bizi mutsuz ettiğinde var gücümüzle ondan kaçıyoruz. Fakat bu döngü bunlarla sınırlı değil; güneş her zamanki güzelliğiyle yeniden doğuyor, yıldızlar birçok yerde oldukça parlak görünüyor. Birileri ilk kez aşık alıyor, ilk öpücüğünü alıyor, birkaç bebek ilk adımlarını atıyor, hatta tohumlar filizleniyor. Hayatımız her an bu iki tarafın arasında bir yerde duruyor.
Bu anlamda çok uyumlu bir insan olmayı hiç beceremedim. Hayatı her zaman en uçlarda yaşadım. Her zaman birilerinden ya çok daha az ya da çok daha fazla güldüm, ya daha az sorular sordum ya da daha çok. Her zaman en çok ben âşık oldum ve yine her zaman aşktan en çok ben nefret ettim. En çok ve en az benim arkadaşım oldu, en çok ben gezdim fakat yatağına en yapışık da ben oldum. Birileri beni az konuşmakla itham ederken aynı anda bir başkaları konuşmayı ne iyi becerdiğimden bahsetti. Yaşamı ya çok sevdim ya da ondan nefret ettim.
Her şeyin sıradanlaştırılabildiği bir çağda bir şeylere değer vermeyi iyi bildim. Biyolojiyi öğrendim, vücut makinesini anladım. Fiziği öğrendim, aslında ne olduğumu anladım. Jeolojiyi öğrenince, nerenin üstünde, kozmolojiyi öğrenince nerenin içinde yaşadığımı anladım. Carl Sagan’ı dinledim, bir yıldız tozu olduğumu bildim. İnsanları tanıdım, sevmeyi ve nefret etmeyi öğrendim. Çok az kişiden nefret ettim, çokça kişiyi sevdim.
Çokça kişiyi anlamadım. Özellikle hayatını boş geçiren insanları ve içleri boş ilişkilerden beslenmeyi deneyen büyük aşıkları hiç anlamadım. Şiirlerde “Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim.” Gibi şeyler söyleyenlerden şüphe ettim. Çünkü bunu onlardan çok ben istedim. Çağımdaki sözde ilişki safsatalarından hep rahatsız oldum. Bir anlam ifade etmeyen, dünyaya hiçbir faydası olmayan aşklardan sıkıldım. Neyi kaçırıyorum deyip hiçbir faydası olmayan ilişkilerde bulundum. Birileriyle tanıştım, buluştum, görüştüm, eğlendim ve birkaçına çiçek aldım. Üsküdar’daki bir çiçek satıcısını kıramadım.
Her zaman dünyanın farklı bir şekilde görünmek istediğine inandım. Dünyayı farklı gösteren ve dünyaya bir şeyler kazandıran aşkın varlığına inandım. Dokuzuncu sınıfta bunu bir şiirimde, “bir çift el tutmak, bir bedene sarılmak mıdır aşk?” diye yazdım. O zaman belki aşkın değil ama hayatın büyülü bir şekilde yaşanması gerektiğini kavradım.
Hiçbir zaman basit ilişkilerle ve hayatlarla gerçekten ilgilenmedim. Birkaç defa filmlerde gördüğüm ve özendiğim sahnelerdeki kişiler gibi hissettim. Çok yer gezmedim, gezecek çok yer biriktirdim. Çok şey anlatmadım, anlatacak çok şey biriktirdim. Çok şey yazmadım, yazacak çok şey biriktirdim.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Biriktirerek devam ediyorum. Bir yandan büyüyerek, başka bir yandan eriyerek ve nihayetinde hayatın içinde bir yerlerde kendime oturacak, hatta oturamasam da küçük bir yer bulabilecek kadar yaşıyorum. Anlamsız ilişkilerin, arayışını kaybetmiş ruhların ve diğer her şeyin kenarında, diğer kenarda da sakince akan bir nehir var, bir başıma bekliyorum.
Umut Karip
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2024 16:55:18 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/16518
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.