Yaşamamanın Verdiği ve Yaşamak
İskandinav Mitolojisi, Norveç, Şarkılar ve Filmler
Her ne kadar rasyonel, sebep sonuç ilişkilerinden başka faktörlere güvenmeyen ve akılcı birisi olsam da hayatın sıra dışı yanlarının bulunduğu gözümden kaçmıyor. Bu yazıyı yazmamı sağlayan bir takım ilginç hislerim var. Onlardan söz edeceğim.
Bir saat önce, dinlediğim şarkıdan sıkılmıştım ki beğenilen şarkılar listemi alt üst etmeye başladım. Önce Teoman’ın, ardından The Smiths ve Astrix’in şarkılarını geçtikten sonra eskilere doğru gittim. Muhtemelen birkaç ay önce Garmarna – Herr Mannelig isminde bir şarkıyı beğenilerime eklemişim. Birisi kulağıma fısıldamış gibi buldum ve açtım onu, fısıldayan ses şarkıymış gibi de kulak verdim ona.
Şarkı İsveççe dilinde yazılmış ve İskandinav mitolojisindeki Neck isimli bir su hayaletinin Herr Mannelig isminde bir şövalyeye evlenme teklif etmesi ve bunu yaparken de çeşitli hediyeler sunmasıyla ilgili. Şövalye, bu su perisinin tekliflerini reddediyor çünkü kendisi bir Hristiyan ve Neck’in gerçek kişiliği onunla asla uyuşmuyor. Neck isimli su perileri, dere kenarlarında keman ezgileri eşliğinde insanları boğmaya çalışıyor…
Evet, şarkının teması bildiklerimizden oldukça farklı. Fakat daha önce hiçbir şeyde hissetmediğim şeyler hissediyorum bu şarkıyı dinlediğimde. Sadece bu şarkı da değil, Danheim – Ginnung şarkısı da beni farklı bir yerlere götürüyor. Ya da sahip olduğum ruha uzaklardan bir şeyler getiriyor, ruhum bunlarla besleniyor. Şarkıyı dinlerken elimde birkaç aletle, kocaman dağların baş gösterdiği bucaksız savanalarda geziyormuş gibi hissediyorum. Ya da toprağın gördüğü en soğuk ve karlı yerlerde, üzerimde deriden yapılmış tek parçalık kıyafet, elimde bir hayvanın beyniyle beslenmek için can atan bir ok varmış gibi hissediyorum… Bir yerlerden veya zamanlardan gelen enerjiyle içimin dolduğunu hissediyorum.
Bir başka şarkı örneği Sowulo – Ginnungagap. Ginnungagap, İskandinav mitolojisinde önemli bir yer alır ve evren yaratılmadan önceki büyük boşluğu ifade eder. Binlerce yıl önceki insanlar, onların binlerce yıllık kültürleri, güncel bilimsel verilerin sonuçları… O zamanki insanların böyle bir şeyi hayal edebilmesi bile inanılmaz geliyor bana. Norveç’i ele alalım. O muazzam dağlar, yaylalar, ovalar, sular… ve en önemlilerinden birisi Aurora Borealis olarak bilinen kuzey ışıkları… İnsanların bu şartlar altında o dağlarda tanrıların yaşamadığına inanma şansları var mı? İmkânsız. O muazzam manzaralar altında insanların varoluşa eşsiz bir bakış açısı geliştirmesi anlaşılamaz mı? Anlaşılır.
Bir film izledim, filmin ismi Midsommar. Genellikle 20-26 Haziran tarihlerinde gerçekleşen, dünyanın en uzun gününe ve gecesine denk gelen günlerde başta İsveç olmak üzere diğer İskandinav ülkelerinde Midsommar adı verilen yaz ortası festivalleri düzenlenir. Festivallerde genelde çiçeklerle süslenmiş bir mayıs direği etrafında danslar yapılır, geleneksel kıyafetler giyilir, oyunlar oynanır ve özel yiyecekler yenilir. Filmde bunlar ve çok daha fazlası vardı – spoiler olmasın diye yazmıyorum. Bu filmin yönetmenliğinin ve oyunculuğunun çok başarılı bir şekilde yapılmasının yanı sıra kendimi oraya aitmişim gibi hissettiren tarafını hatırlıyorum.
Ben reenkarnasyon gibi rasyonel ve akılcı tekniklerle açıklanamayan, hakkında veri toplanamayan ve bilimsel olarak kanıtlanamayan kavramlara genelde inanmam. Fakat birkaç şarkının, filmin ve yazının bana bu kadar yakın gelmesini asla açıklayamıyorum. Bunun bir tutku olduğu pekâlâ söylenebilir. Söylerlerse de muhtemelen haklılardır. Ancak bu açıklama beni gerçekten tatmin etmiyor. Hissettiğim özel bir bağı anlatamıyor. Saçma olduğunu ne kadar bilsem de kendimi oralara ait hissediyorum, sanki bir parçam her zaman oradaymış ve oradan buraya gelebilmek için benim bir şeyleri keşfetmemi bekliyormuş gibi… sanki içimde yanmayı bekleyen bir ateş varmış gibi…
Bunlara bakarak hayatımı nasıl yaşamak istediğimi düşünüyorum, neler yaptığımı, hissettiğimi ve neler için zaman kaybettiğimi sorguluyorum… İnsanların yaşamayışlarını, boşa yaşayışlarını, hayatın ne denli büyük bir nimet olduğunu düşünüyorum. Düşünürken aklıma çocukluğumda seyrettiğim gökyüzü geliyor, bir bir yıldızları sayıyorum. Yıldızlarda güzellikleri, güzelliklerde zevki ve tutkuyu görüyorum. Yaşam, o anda gözlerimizin dolduğu, içimizden bir enerjinin dışarıya çıkmak için mücadele verdiği (belki de ruhun hissedildiği), dokunduğumuz yerleri hissedebildiğimiz, hissettiklerimizi içselleştirebildiğimiz birkaç saniyelik, şanslıysak dakikalık, bir olaylar silsilesinden ibaret. Ruhumun acısı yaşamamaktan kaynaklanıyor.
Umut Karip
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2024 16:35:02 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/16517
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.