Acıdan Özgürleşince Hayattan Sana Kalacak Olan Ne?
Ortaya Çıkmak için İhtiyacın Olan Deneyim: Gerçeklik ve Hayal.
Merhabalar. Uzun zamandır gerçek anlamda yazmıyor, çizmiyor ya da bir şeyler ortaya koymuyordum. Daha doğrusu bunu yapmamayı seçmiştim. Geçen sene yaşadığımız onca karmaşa içinde koştururken ben buraya "Acı ile Potansiyel" üzerine editörümüzün de beğendiğini görünce sevindiğim bir yazı koymuştum. O sıralar acıyla baş edebilmek için üzerine saatlerce düşünmek adına, tezimin bir kısmını bu deneyimler üzerinden ele almıştım. O tezi o sıralar yazamıyordum. O sıralar açıkçası sadece var olmaya çalışıyordum. Nefes almaya çabalıyordum. Etrafta olup bitene anlam vermek, neler yaptığımı idrak etmek, bir başka versiyonumla tanışırken nerede olmam gerektiğini kestirmeye çalışıyordum. Geçmiş ise yüzüme çarpıyordu. Bir danışman kimliğimle "travmalarım" ilk kez bu kadar farkındalığa neden olmuştu. Eksiklikleriyle baş edemediğini düşünerek giderek kaygılanan ben, birer birer eksik gördüğüm her şeyin üzerine yürürken bulmuştum kendimi. Çalışmaksa çalışmak diyerek girişimler öne sürdüm, çalıştığım yerlerde programlar ve çeşitli aktivitelerde gönüllü olmaya başladım. Tanımaksa tanıyacaktım herkesi ve tanıdım da. Tanışmak istediğim kim varsa amacıma ulaşmam için bana rol olacak, tanıştım. Bağ kurdum. Devam ettim... Fakat hiç fark etmeden hep mutsuzdum, mutlu olmak içinse çabalıyordum. Koşturuyordum, gerçek anlamda her şeyi aynı anda yapmam lazımdı. Pandemi bana bir korku kırıntısı serpmişti: Ya her şey biterse bir anda ve ben gerçekten yaşamamış olursam?
Koştum, koştum ve gerçek anlamda dirençsiz kalana kadar koştum. Bu desteksiz, kendini yok sayarak koşmanın ardından bir gerçekle karşılaştım: DÜŞMEK! Hatalar yapmaya başladım, hatalar yaptıkça düzeltmek mi yoksa o hatayla beraber başka yola sapmak mı istiyorum, diye çok düşündüm. Düzeltmeyi de başka yolları görmeyi de istedim. Yine her şeyi aynı anda istediğimi gördüm. Devam ettim! Devam etmeliydik, öyle değil mi? Aslında değil. Devam etmek bir yana durup görmeliydim. Bakmalıydım. Hissetmeliydim bir şeyleri. Rol gereği değil gerçekten hissederek onaylamalıydım çoğu şeyi. İçimdeki o mutsuz kendimi öyle güzel sakladım ki mutluluk rolü üzerime yapıştı. O rolden arınamadım. Sonra arkadaşımla konuşurken "Hepimiz acıdan kaçıyoruz, neden? Oysa izin versek acı çekmeye belki de gözümüzde büyüttüğümüz gibi olmayacak. Belki de mutluluk veya mutsuzluk diye bir şey yok, yaşadığın her ana rağmen eğer bir şeyi veya bir şeyleri istiyorsan sana verdiği her türlü şeyi kabul eder ve ona göre planlar yaparsın ama önce izin vermek lazım. Belki de mutsuz olmalıyım. Belki de acı çekmeliyim. Belki de gerçekten mutlu olmak için önce bunları bilmeliyim." dediğimi hatırlıyorum. Bu sözlere bakınca sanki daha öncesinde acı çekmemiş, mutsuz olmamış bir kız çocuğu görürsünüz oysa o kız çocuğu aşırı empat olduğu için bırak kendi hayatında olup biteni çevresindeki acıları da kalbinde hissedecek kadar bir ara üstün empati becerisine sahipti. Acının ne demek olduğunu çok iyi bildiği için asla izin vermiyordu düşmeye. Düşerse, elinden tutup kaldıracak olan kimlerdi? Kaldırsalar bile aynı şeylere devam edilecekse neden bir anlam ifade edecekti? Yine de düşemezdi. Düşse ve kimse elini tutmazsa geçmişe kayıp gidecek diye de çok korkuyordu. Geçmiş hep zayıflıktan ibaretti çünkü. Herkes için öyle değil mi? Geçmiş toyluk demek değil mi? Bunlar birer drama değil, sevgili okuyan kişi. Bunu herkes yaşıyor. Bunu inan herkes yaşıyor fakat farklı deneyimlerle yaşıyor. Yaşıyor ve yolunu bulmak için biraz acı çekiyor. Acının eşsiz güzelliği de burada. Eğer ona izin verirsen, o sana yaşanılan ve yaşanacak olan ne varsa yaşatıyor daha sonrasında sana tekrar ayağa kalkmak için fırsat sunuyor. Belki pes edersin, belki devam edecek gücün olmaz diye karanlıkta da koyabiliyor ama galiba o çaresizlikle baş edebilmeni istiyor çünkü eğer karanlıktayken ışığın kendin olursan sana bir kapı sunuyor. Hayallerini gösteriyor, yaşanacak fırsatları, ihtimalleri... En önemlisi de beklentisiz umutlar sunuyor. Seni büyütecek olanın acı olduğunu biliyor çünkü. Acının içinde mutluluğun olduğunu da.
Şimdi gelelim neden buradayım ve neden bunları yazıyorum? Ben bir aralar kaybolmuştum. Kim olduğumu, ne olmak istediğimi çok düşünürken bulmuştum. Bu sıralarda çok düştüm ve geri ayağa kalkmak için güç toplamaya çalıştım. Kalktım ve devam ettim derken sonra tekrar düştüm... Yine ayağa kalktım. Bir danışmanlık dersinde "zirveyi görmek istiyorsam en dibe çakılmam lazım" demiştim hocama. Dibi arzuluyordum. Düşüyordum ama bir türlü her şey tam değildi. Ne tam yere aittim ne de zirveye... Şimdi ise dipteyim. Okyanusun en dibindeyim. Burada her şey o kadar berrak ki. Suyun içinde balıklar yüzüyor, çeşit çeşit deniz hayvanları var ve benim gibi dibi görenler var. Umudunu yitirmeden tükenmişler, yolunu bulmak için burada duranlar, sorumluluk alıp hayatını yoluna koymak ve suyun üstüne çıkmak isteyenler var. Ben onları izliyorum hatta bazıları benim gibi inci tanesi ararken incinin mi peşindeler yoksa incinin peşinde olmanın verdiği heyecanı mı seviyorlar onu ayırt etmeye çalışıyorlar. Bazılarını kendi bölgeme alıyorum. Tanımaya çalışıyorum. Bakıyorum... Okyanusta dalga çıktığında en dipte olmanın ne demek olduğunu biliyor musunuz? Kumlar biraz sizi boğabilir ama doğru yüzebilirseniz dalgalar en dipte size zarar veremez ve eğer nefes alabilme becerileriniz de yüksekse büyük dalgalar en dibe işlemez. O dalgalarla yeni tanışan insanlar da görüyorum, o dalgaları doğduğu andan beri bilen insanlarda. Ben hangisiyim bilmiyorum ama dalgalara hep aşinaydım, onlarla oynamayı hep severdim. İçimden onlara neden en diptesiniz, demek geçiyor. Bu bir seçim mi yoksa sürüklenme mi? Eğer seçimse onlara bir taktir ifadesi sunuyorum. En dibi görme cesareti ancak zirveye ulaşmak isteyenlerin alabileceği bir cesaret çünkü. Sonrasında hatırlıyorum, taktir etmeden önce o zirveyi neden istediklerini sormak geliyor: Dünya sizi görsün diye mi, siz dünyayı görebilin diye mi?
İşte size acı... Acı bu işte! Acı her şeyi mahveden bir formül değil. Mutsuzluk da öyle. Aslında bakarsanız her şeyin iyi olmasını beklemek, ahmakça! Düşünsenize her gün uyanıyorsunuz ve her şey çok iyi, o halde yaşam adına biz dünyada nasıl var olacağız? Ne adına koşacak, ne adına hedefler koyacağız ve ne adına çabalayacağız? Bazen bir şeyler yolunda gitmeyecek. Çoğunlukla gitmeyecek. İnan, kimsenin gitmiyor. Diyelim ki çok güzel bir hayat arzuluyorsun ama her şey çok kötü; nasıl ulaşacağım diye kara kara düşünüyorsun. Tam böyle düşünürken nefes al, aynaya bak ve kendine "şuan olduğun yere de bir zamanlar nasıl ulaşacağını bilmiyordun ama ulaştın." de.
Duygularını var eden şey düşüncelerin, zihnin; hissederek adım attığın her şey de zihninde. Kalbinle ortak çalışıyor. Mantık ve duygu insanı olarak ikiye ayrılmıyorsun. Zaten sen, bir insan olarak en duygusal varlık olmalısın. Bilinç burada ortaya çıkıyor. Sorgulaman burada başlıyor. İnsanlar acı veren deneyimlerden sonra bilinçlenip, daha doğru hissetmeye karar veriyor. İşte denge burada devreye giriyor. Hayatın dengesi. Alıp vermek gibi bir alış verişten bahsetmiyorum. Alsan da vermek için değil, versen de almak için değil bu denge. İçinde oluşan öyle güzel bir dinginlik ki için almak istediğinde alabiliyorsa alıyor ve aldığı kadarını kabullenip kendisi için istediği kadarını var etmeye çalışıyor. Bu vermede de öyle. Vermek istediği için veriyor ve geri bir beklenti taşımıyor. Yaşamda denge kurmak istiyorsan bunu iyi bilmelisin içinde dinginliğe izin ver. Okyanusun en dibini sev. O zirveyi dünyayı görmek için iste. Varlığını hissettiren hiçbir şeyden vazgeçme bu acı bile olsa. O acıdan, o mutluluktan, o andan ders çıkarman gerekiyorsa çıkar; gerekmiyorsa yapma. Bazen planların işlemediğinde işlememesine müsaade et. Ayağın kanarken ve kan içinde koşarken belinin ağrısına en azından kulak ver ve dur. Dinlen. Uyu. Hisset. Acına sirke bas, pansuman yap, izlerini tedavi edecek kadar zaman oluştur. Kaçırdığın şeyler var diye düşünme çünkü o halde koşsan da yakalamaya çalışsan da olacak olana izin vermediğinde senden daha da uzaklaştıklarına şahit olacaksın.
İşte acıdan özgürleşmek bu. 2024, tam da böyle bir yıl. Şimdi bir toparlayalım geri her şeyi hissedeceğiz ve o his yaşama dair tekrar inanç verecek, merak etme!
Sevgiyle... Ayşegül.
- 2
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2024 12:34:49 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/16466
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.