Balina ve Yunusların Evrimi: Karadan Denize Evrimsel Bir Destan ve Balinaların Kol ve Bacak Kemiklerinin Evrimi...
Modern Balinaların Bacakları Olmamasına Rağmen Neden Uyluk (Femur) ve Leğen (Pelvis) Kemikleri Var?
Balina ve yunusların ataları dört üyeli (tetrapod) ve karalarda yaşayan hayvanlardı. Bu hayvanlar, günümüzden 54 milyon yıl kadar önce su yaşantısına geri dönmeye başladılar ve buna bağlı olarak arka bacaklarını yitirmeye başladılar.[1], [2], [3], [4], [5], [6], [7] Bu makalemizde, balina ve yunusların evrimini inceleyecek ve bugüne kadar en detaylı olarak çözmeyi başardığımız evrimsel patikalardan birini aydınlatacağız.
Yunus Nedir? Balina Nedir?
Balinalar ve yunuslar, denizlerde yaşayan memeli hayvanlardır. Yani onlar da bizler gibi yavrularını sütle beslerler, bizler gibi hava solurlar, bizler gibi iç kulak kemiklerine ve en azından yavruyken kıllara sahiptirler, ana rahminde yavruları plasenta sayesinde beslenir ve yavrular doğduktan sonra annelerinin memelerini emerler.[8], [9], [10] Yani memeli bir hayvan olmak bakımından bizden tamamen farksızdırlar.
Yunus denince akla ilk önce, hala yaşayan Delphinidae (okyanus yunusları), Platanistidae (Hint nehir yunusları), Iniidae (Yeni Dünya nehir yunusları), Pontoporiidae (tuzlu su yunusları) ve soyu tükenmiş olan Lipotidae (baiji veya Çin nehri yunusları) gelir. "Yunus" olarak adlandırılan 40 tür vardır.
Ancak bu noktada bilinmesi gereken önemli bir detay, balinalar ve yunuslar arasındaki farklardır: Yunuslar, Hayvanlar Alemi'nin Memeliler Sınıfı'nda yer alan Cetacea infratakımında yer alırlar. Cetacea; içinde balinaları, yunusları ve muturları barındıran bir takımdır.[11] Cetacea infratakımındaki bütün memeliler "balina" üyesidir.[12], [13] Dolayısıyla Cetacea altındaki yunuslar da balinadır. Spesifik ve taksonomik olarak yunuslar, Odontoceti parvtakımındaki dişli balinalardır; yani Cetacea infratakımı, yunusları, yani Odontoceti parvtakımını da kapsamaktadır.[14], [15]
Buna bağlı olarak söyleyebiliriz ki her yunus bir balinadır; ancak her balina bir yunus değildir.[16] Yani nasıl ki bütün memeli hayvanlar omurgalı olmak zorundadır; ama bütün omurgalılar memeli hayvan olmak zorunda değildir; işte bütün yunuslar da balina olmak zorundadır, ama bütün balinalar yunus olmak zorunda değildir. Yunuslar ile ilgili gerçekler isimli yazımıza ise buradan ulaşabilirsiniz.
Burada tuhaf bir detay da katil balinalardan gelmektedir: Hatta en büyük yunus ise orka veya katil balina diye bilinen dür. "Katil balina" dediğimiz ve "orka" olarak da bilinen Orcinus orca türü, aslında bir yunustur - hatta yaşayan en büyük yunustur.[17] Ama zaten dediğimiz gibi yunuslar da aslında balinadır. Dolayısıyla katil balina, hatalı isimlendirilmesine rağmen doğru isimlendirilen bir hayvan olarak görülebilir. Bilim insanlarının isimlendirme konusunda berbat olduğunu daha önceden anlatmıştık. Ayrıca orkaların neden yunus olduklarını anlattığımız daha detaylı bir yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.
Ancak özetle, bu yazıda "balina" dediğimizde sadece mavi balinaları değil, onlarla birlikte şişeburunlu yunus, Amazon nehir yunusu, katil balina, ispermeçet balinası gibi onlarca türü barındıran, çok geniş bir grubu düşünmelisiniz.
Balinalar, Evrim Teorisi'ni Sınama Fırsatı Sunuyor!
Fark edilmelidir ki balinaların "memeli" bir hayvan olması, bilimsel bir sıkıntı yaratmaktadır: "Memeliler Sınıfı" dediğimiz canlı grubu, bir dört üyeli (yani tetrapod) grubudur.[18] Burada da karşımıza bir hiyerarşi çıkmaktadır: Her memeli hayvan bir tetrapod olmak zorundadır, ama her tetrapod hayvan bir memeli olmak zorunda değildir. Çünkü günümüzde yaşayan tetrapodlar altında memeliler, sürüngenler, amfibiler, kuşlar vardır.
Tetrapod olan bu hayvanların hepsinde, "tetrapod" yani "dörtayak" isminden de anlaşılacağı üzere, 4 adet uzuv vardır.[19] Bunlar, genel olarak 2 "kol" ve 2 "bacak" olarak bilinirler. Bu canlıların bir diğer ortak özelliği ise şudur: Bütün tetrapodlar, sularda yaşayan balıklardan evrimleşmişlerdir.[20], [21] Bu süreçte önce, kurbağalar ve semenderler gibi amfibilerin ataları karalara ilk adımları atmışlardır.[22] Örneğin Tiktaalik, Acanthostega, Ichtyostega, Tulerpeton gibi türler, bu geçişin fosilleşmiş örnekleridir.[23], [24] Ne var ki bu hayvanlar, üremek için sulara dönmek zorundalardı; yani tamamen sudan kopmuş değillerdi.[25]
Peki neden karalara çıktılar? Bunun birçok nedeni olabilir; ama muhtemelen en önemlisi, o dönemde karalarda henüz omurgalı hiçbir yokken, karaların çoktan mantarlar, böcekler ve bitkilerle işgal edilmiş olmasıdır.[20] Yani karalar, denizlerde balıklar ve diğer hayvanlar arası rekabete nazaran müthiş bir yaşam alanı sunuyorlardı. Dolayısıyla suyun dışında daha uzun süre kalabilen balıklar seçildiler, farklılaştılar ve bugün amfibiler, yani çiftyaşamlılar dediğimiz canlılara evrimleştiler.[20] Hatta bugün çamurzıpzıpları gibi karalara çıkabilen balıklar da bu tür bir adaptasyonun nasıl olabileceğini bize gösteren canlı kanlı örneklerdir.[26], [27], [28], [29], [30], [31]
Her ne sebeple karalara çıkmış olurlarsa olsunlar, bu ilk amfibiler karalara giderek daha fazla uyum sağladıkça, yumurta içinde yavru büyütmeyi mümkün kılan karasal adaptasyonlar ortaya çıkmaya başladı ve ilk sürüngenler evrimleşti.[32], [33] Sürüngenler, üremek için sulara dönmek zorunda değillerdi, yani karalara kalıcı olarak çıkan ilk omurgalı grubuydular.[34], [35] Bundan kısa bir süre sonra da memeliler, sürüngenlerden ayrılarak evrimleştiler.[36] Sudan karaya geçişe dair daha fazla bilgiyi buradaki makalemizden alabilirsiniz.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Ama tüm bunlar arasında fark etmemiz gereken en önemli gerçek şudur: Atalarımız olan ilk memeli hayvanların hepsi, ama hepsi, karalarda evrimleştiler.[37] Hiçbir memeli hayvan suda evrimleşmedi.
İşte buradan yola çıkarak, günümüzde denizlerde memeli hayvanlar olmasının yarattığı "sorunu" görebilirsiniz. Eğer Evrim Teorisi doğruysa, bu gözlemin tek bir açıklaması olabilir: Karalardaki memelilerden ayrılan bir kol, sonradan denizlere geri dönmüş olmalıdır. Çünkü amfibiler ve sürüngenler gibi devasa ara basamaklardan geçişi içeren tarihleri dolayısıyla, balinalar gibi denizel memelilerin balıklardan doğrudan ve diğer tüm memelilerden bağımsız olarak evrimleşmesi; ancak buna rağmen diğer memelilerle birebir aynı özelliklere sahip olmaları hiç olası değildir.
Bu tür bir açıklama, bilimin en temel ilkelerinden biri olan parsimoni, yani tutumluluk ilkesiyle çelişecektir. Parsimoni ilkesi şunu söyler: Diğer tüm değişkenler sabitken, bir olayı açıklayan iki olası açıklamadan en az varsayıma dayananı muhtemelen en doğru olanıdır. Dolayısıyla hem denizel memelilerin doğrudan doğruya balıklardan evrimleşmesi, hem de sürüngenlerden evrimleşen karasal memelilerin birebir aynı özellikleri sergilemesi çok fazla varsayım yapmamızı gerektirir. Ama karada evrimleşen memelilerin bir kolunun değişen çevre şartlarına bağlı olarak, mesela karalarda artık çok fazla rekabet olmasına bağlı olarak tekrardan suya adapte olmaları çok daha az varsayıma dayanan bir evrimsel tarih, dolayısıyla çok daha olasıdır.
Öte yandan, karalarda evrimleşen memeliler gerçekten denizlere geri döndülerse, vücutlarında karasal dört üyeli atalarının bazı izleri olmalıdır: Örneğin kol ve bacakların izleri olmalıdır! Bu izler yoksa, Evrim Teorisi büyük bir derde girerdi. Ama bu izler varsa, bu, Evrim Teorisi için muhteşem bir destek olurdu. Yani "denizel memeli" (veya "deniz memelisi") diye bir kavramın varlığı, Evrim Teorisi için müthiş bir sınav fırsatı sunmaktadır!
Sonuç ne olsa beğenirsiniz? Balinalarda hem kolların hem de bacakların izlerini bulabiliyoruz!
Balinalarda "Kol" Evrimi
Balinalarda kolların izlerini bulmak için pek uğraşmaya gerek yoktur, çünkü balinaların yüzgeçleri, zaten onların "kolları"dır. Ama dahası da var: Bu yüzgeçler, "balık yüzgeci" gibi değildir. Yüzgeçler balinaların "kollarıdır" derken, gerçek anlamda koldan söz etmekteyiz: Aşağıdaki fotoğrafta, bir disseksiyon, yani vücudu keserek açma çalışması görülmektedir. Bu fotoğrafta gördükleriniz, balinaların göğüs (yani pektoral) yüzgecinin içindeki eti sıyırdığınızda ortaya çıkan parmaklardır:
Tekrar ediyoruz: Bu fotoğrafta gördükleriniz, balinaların el parmaklarıdır! 1 tanesi perspektif nedeniyle arkada kalmış, ancak fark etmiş balinalarda da insanlar gibi 5 parmak bulunmaktadır, çünkü balinalar da bizler gibi 5 parmaklı atalardan evrimleşmişlerdir.
Halbuki balık anatomisine baktığımızda, onlarda parmak kemikleri göremeyiz; sadece bilek kemikleri vardır – ki karalara çıkan Tiktaalik gibi atalarımız da zaten bu bilek kemiklerini onlardan miras aldılar ve bize miras bıraktılar. Bu süreçte o bilekler, karalarda yürüme adaptasyonlarını sağlayacak biçimde değişti. Bu konulara ilgi duyuyorsanız, Neil Shubin'in İçimizdeki Balık isimli şaheserini okuyabilir veya Türkçe olarak belgeselini izleyebilirsiniz.
Evrim Teorisi, Doğadaki Tesadüfü Ortadan Kaldırır!
Ama bu balina elinin bize öğrettiği şudur: Evrimin ışığı olmasaydı, balinaların da sahip olduğu bu 5 parmağı anca "kör bir tesadüfle" açıklamak zorunda kalacaktık. Yani iddia edildiği gibi evrim, bir şeyleri "rastgelelikle" açıklamamaktadır. Tam tersine, aksi takdirde tesadüf dememizi gerektirecek doğal gerçeklere, rasyonel ve test edilebilir açıklamalar sunmaktadır, belli öngörülerde bulunmaktadır ve bu öngörüler sayesinde teorilerimizi sınayıp, yanlışlayabiliyoruz veya doğrulayabiliyoruz.
Yani eğer Evrim Teorisi olmasaydı, denizlerde yaşayıp da diğer memelilerle birebir aynı özellikleri taşıyan balinaların, aynı zamanda diğer memeliler gibi parmaklara da sahip olmasına "tesadüf" deyip geçecektik. Halbuki böyle bir tesadüfün olması için hiçbir gerekçe yoktur. Eğer balinalar, diğer memelilerden bağımsız olarak ortaya çıkmış canlılarsa, vücutlarında bu düzeyde bir benzerlik görmeyi beklemeyiz. Tamamen farklı tasarımlara sahip olmaları önünde hiçbir engel olmayacaktır. Bu bakımdan Evrim Teorisi, doğal dünyaya yönelik gözlemlerimize anlam ve izah katmaktadır.
Bilimsel Çizimlere Güvenin!
Bu noktada ayrıca şunu vurgulamakta da fayda vardır: Bazen evrimi anlatmak için aşağıdaki gibi görseller ve çizimler kullandığımızda ve "çok uzak akraba olan türlerde bile birebir aynı vücut planlarını gördüğümüzü" söylediğimizde, sanki uyduruk bir iddiada bulunuyoruz gibi lanse edilebilmektedir. Sanki fosilin veya kemiğin kendisinin değil de çizimini gösterilmesi, gerçekleri gizleme veya yalan söyleme çabasıymış gibi pazarlanabilmektedir.
Yukarıdaki balina disseksiyonu gibi çalışmaları göstermemizin nedeni, bu çizimlerle gerçekte olanı kıyaslama imkânı sağlamaktır. Görebileceğiniz gibi çizimler, gerçeği birebir aynı şekilde yansıtmaktadır. Çünkü ders kitaplarında veya popüler bilim makalelerinde gerçek fosiller veya kemikler yerine çizimlerin gösterilme nedeni, öğrenme kolaylığı sağlamaktır. Ancak bu çizimlerin hepsinin profesyonel çizimler olduğu, hiçbir şekilde hayal gücüne dayanmadığı anlaşılmalıdır.
Örneğin yukarıdaki görselde yer alan yarasa kanadı da sıfırdan evrimleşen bir yapı değildir. Bu noktaya kadar gördüğümüz tetrapod kolunun ve parmaklarının uzamasıyla ortaya çıkan bir yapıdır. Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz ve yarasa kanadını destekleyen kemikler, yarasanın aşırı uzamış parmak kemikleridir. Tıpkı balinalarda parmakların uzayarak yüzgeç desteğine dönüşmesi gibi...
Balinalarda "Bacak" Evrimi
Balinalarda bacakları bulmak için biraz daha dikkatli bakmamız gerekir, çünkü balinaların arka bacakları, kuyruk yüzgecine dönüşmemiştir. Örneğin foklar ve denizfilleri gibi "yüzgeçayaklılarda", yani Pinnipedler'de, isimlerinden de anlaşılacağı üzere "kuyruk yüzgeci" dediğimiz şey, aslında karalarda "bacak" olarak kullanılan iki uzvun kaynaşarak yüzgece dönüşmesiyle evrimleşmiştir. Bir diğer deyişle, yüzgeçayakların kuyruklarının içinde 5 parmaklı 2 ayak vardır.
Ama balinalarda durum böyle değildir. Kuyruk yüzgecinin içinde, pektoral yüzgeçlerindeki gibi parmaklar bulunmaz. Hatta balina kuyruklarında hiç kemik bulunmaz. Kuyrukları, tamamen kas ve yağ gibi dokulardan oluşmaktadır. Bu durumda balinaların bacakları nerede? Onlara ne oldu?
Neredeyse yok olma noktasına gelecek kadar köreldiler. Ama burada anahtar sözcük: "neredeyse". Balinaların karasal memelilerden evriminin tartışmaya yer bırakmayan bir kanıtı, günümüzdeki balina türlerinin birçoğunda canlı kanlı bulunmaktadır: Günümüzde var olan 92 balina ve yunus türünün, 2 tanesi (Kogia sima ve Kogia breviceps) hariç tamamında, atalarında bulunan gerçek işlevini tamamen yitirmiş, omurga ile bağı tamamen kopmuş bir şekilde vücut boşluğu içerisinde yüzen femur (uyluk) ve pelvis (leğen) kemikleri kalıntıları bulunmaktadır. Bu kemiklere bir örnek, aşağıdaki fotoğrafta net bir şekilde görülmektedir.
Artık bacakları olmayan bir hayvanda uyluk kemikleri ile uyluğun bağlandığı leğen kemiklerinin halen bulunması çarpıcı bir evrim örneğidir. Pelvis kemiği bulunmayan o iki istisna türde ise, diğer kuzenlerindekiyle aynı işleve sahip, ama kemik yerine kıkırdak olan dokular vardır.[38]
Aşağıdaki görseldeki çizimler, Mısır ve Pakistan tepelerinde keşfedilen balina fosillerinin çizimleridir. Bu fosillerin yanında midye, salyangoz ve diğer denizel canlı fosilleri de bulunmuştur. Yukarıdan aşağıya sırasıyla modern bir Grönland balinası (Balaena mysticetus) ile balinaların ataları olarak bilinen 38 milyon yıl önce yaşamış Basilosor (Basilosaurus isis) ve daha eski bir ata olan, 50 milyon yıl önce yaşamış Ambulosetus (Ambulocetus natans) görülmektedir.[39]
Bacakların yitirilmesine ve kuyruğun evrimine bağlı olarak balinalarda pelvik kemer (İng: "pelvic girdle"), yaklaşık 7 milyon yıl süren bir süreç sonucunda dikkate değer miktarda ufalacak biçimde evrimleşmiştir.[40], [41] Balina pelvisleri, diğer memeli hayvanlarda olduğu gibi sacrumda simfiz (İng: "symphysis") denen kaynaşma bölgesine sahip değillerdir, omurgayla bağlantıları tamamen kesilmiştir, acetabulum ve obturator foramen gibi pelvis parçalarını yitirmişlerdir ve öylesine küçük bir boyuta varacak kadar küçülmüşlerdir ki, diğer memeli pelvislerinde olan 3 ana kemikten (ischium, ilium ve pubis kısımlarından) hangilerinin memeli atalarında bulunduğu konusunda bir görüş birliğine varmak bile zordur.[42], [43], [44], [45]
Balinalarda Körelmiş Bacak Kemiklerinin İşlevi
Eğer bu kadar bariz bir körelme olduysa, balinalardaki bu uyluk kemiklerinin neden tamamen yok olmadığı sorulabilir. Bunun evrimsel biyoloji açısından nedenlerini, körelmiş organlarla ilgili yazımızda detaylıca işlemiştik. Burada temel bir hatırlatma yaptıktan sonra, bu kemiklerin yeni işlevine bir bakış atabiliriz.
Körelmiş Organlar vs. İşlevsiz Organlar
Burada sık düşülen bir hata, "körelmiş organ" ile "işlevsiz organ" kavramlarının birbirine karıştırılmasıdır. Bu, sadece art niyetli bir şekilde bilim karşıtlarınca söylenen bir yalan da değildir. Aynı zamanda terimin bilim tarihindeki gelişimi de bu kafa karışıklığını doğurmaktadır: Kimi evrimsel biyolog "körelmiş organ" derken %100 körelmiş ve dolayısıyla tamamen işlevsizleşmiş organları kastetmektedir. Ancak daha çok sayıda evrimsel biyolog, "körelmiş organ" ile "işlevsiz organ" arasında bir ayrım yapmaktadır; çünkü her ikisi de oldukça kıymetli kavramlardır.
Körelmiş bir organ, orijinal işlevini yitirmiş organların genel adıdır. Bu organlar orijinal işlevlerine çok yakın, orijinal işlevleriyle alakasız veya orijinal işlevlerini andıran görevleri sonradan kazanmış olabilirler. Bu, onların körelmişliğini hiçbir şekilde etkilemediği gibi, bu körelmenin evrimsel yollarla olduğu gerçeğini de hiçbir şekilde değiştirmemektedir.
Unutulmaması gerekir ki "körelme" sözcüğü "değer, önem veya yeteneğini yitirmek" anlamına gelmektedir. Körelme, işlevsizleşme işe eş anlamlı değildir. İşlevsizleşme, körelmenin uç sonuçlarından biridir. Yok olma ise, işlevsizleşmenin, dolayısıyla da körelmenin en uç sonucudur. Yani her yok olma bir işlevsizleşme olmak zorundadır, ancak her işlevsizleşme yok olmayla sonuçlanmaz. Benzer şekilde, her işlevsizleşme körelme olmak zorundadır, ancak her körelme işlevsizleşme demek değildir.
Kimi zaman evrim tarihinde körelen organlar, yeni işlevler kazanabilmekte veya atasal işlevlerini kısmen de olsa sürdürebilmektedir. Buna bağlı olarak, bu yeni işlevlerin veya tamamen yok olmayan işlevin seçici baskısı sonucunda bu organlar tamamen yok olmaksızın, körelmiş halde vücutta bulunmaya devam edebilirler. Bununla ilgili daha detaylı bilgiyi ve daha fazla örneği, yukarıda verdiğimiz yazımıza ek olarak, Evrim Kuramı ve Mekanizmaları kitabımızdan da bulabilirsiniz.
Bu olay, körelmekte olan organların işlevsizleşme sürecinde gördüğümüz yaygın bir durumdur: Örneğin insanlarda "kuyruk sokumu" kemiği, adından da anlaşılabileceği üzere, kuyruklu atalarımızdan miras kalmış olan ama sonradan körelerek yok olan kuyruğumuzun bağlanması, yani "sokulması" gereken kemiktir ve bu kemik, vücutlarımızda hâlen vardır. Tamamen yok olmamış olmasının nedeni, civardaki kaslar için tutunma yüzeyi yaratıyor olması ve oturma pozisyonundaki atalarımıza denge konusunda yardımcı oluyor olmasıdır! Ama bu kuyruk sokumu kemiğine (coccyx) ve bir kuyruğa sahip olan kuzenlerimizde o kemik, kuyruğu tutan çok kritik bir yapıdır. Yani asıl işlevi odur; ancak bizde bu yapı körelmiştir ve bu sırada daha ikincil bir işlev edinmiştir. Vücudumuzda bunun gibi daha sayısız örnek vardır.
Şunu da hatırlatmakta fayda vardır: Yok olacak düzeyde körelen organların işlevinden söz edemiyoruz, çünkü çoktan yok olmuşlardır! Yani algıda seçiciliğe kapılıp da "Bakın, körelen her organın bir işlevi var!" gibi laflara aldanmamak gerekir. Zaten sadece bir miktar işlevi olduğu için vücutta halen tutunabilen organlar günümüze kadar kalmaktadır; geri kalanı yok oldular, dolayısıyla onları göremiyoruz. Buna bağlı olarak görebildiklerimiz, tamamen yok olacak kadar işlevsizleşmemiş (veya üzerlerinde yok olacak kadar seçilim baskısı bulunmayan) özelliklerdir.
Az önce bahsettiğimiz kuyruk, buna güzel bir örnektir. Körelerek tamamen işlevsizleşmiş ve dolayısıyla yok olmuş bir organdır; ama bizde, onun artığı olarak kuyruk sokumu kemiği halen bulunmaktadır. Kuyruk sokumunun bir miktar işlevi vardır; ancak kuyruğun yoktur, bu nedenle kuyruk sokumu günümüze kadar kalmıştır, kuyruk ise yok olmuştur. Peki o zaman bir noktada kuyruğumuz olduğunu nereden biliyoruz? Çünkü genomumuzda halen kuyruk üretiminden sorumlu genler bulunmaktadır. Bu genler, artık bozulmuştur ve adeta genetik olarak körelmiştir. Bunlara, sahtegenler adını veririz. Yani bir zamanlar kuyruğumuz olduğundan eminiz.
İşte bu nedenle "körelme" ile "işlevsizleşme" birbirine karıştırılmamalıdır. Körelmiş organlar tamamen işlevsizleşip yok da olabilirler, ana işlevlerinden sapıp yeni görevler de üstlenebilirler. Ama her iki durumda da onlara "körelmiş" deriz. Zaten bu süreçte yeni özellikler edinme olayı da evrimin ta kendisidir! Evrimden söz etmeksizin bir organın süreç içinde "yeni işlev" kazanması mümkün değildir!
Balina Pelvisinin İşlevi
İşte tam da bu şekilde, günümüzde balinaların uyluk ve femur kemikleri %100 işlevsiz değil gibi gözükmektedir. Kemiklerin konumu ve bağlı oldukları organlar düşünüldüğünde, bu kemiklerin erkek balinaların üreme fonksiyonunda bazı faydaları olabileceği anlaşılmaktadır.[46] İki uçlu pelvis kemikleri üreme organlarının çapalandığı bölgede yer alır ve bu kemiklerle ilişkili olan ischiocavernosus kasları, penisi kontrol eder.[47], [48], [49], [50], [51] Erkek balina ve yunuslarda ischiocavernosus kasları penisin distal ucuna derinlemesine girmiş haldedir ve proksimal olarak, her bir pelvik kemiğe bağlanan penis bacağını sarar.[52], [53] Aşağıda bu kemiğin konumunu ve bağlandığı kasları görebilirsiniz.
Yapılan incelemeler, ischiocavernosus kasının penisi bir o yana birr bu yana çekerek hareket ettirmeye yaradığı ve hatta corpus cavernosuma proksimal olarak baskı yaparak ereksiyonun sürmesini sağladığı düşünülmektedir. Bu kaslar, penisi hareket ettirebilmek için bölgede bulunan diğer yumuşak dokularla bir arada çalışabiliyor olsa da ischiocavernosus kaslar penis hareketi için büyük öneme sahiptir.
Örneğin sıçanlarda bu kaslar cerrahi yöntemlerle alındığında ciddi ereksiyon sorunları gözlenmiştir, erkekler "döndürme" (İng: "flip") adı verilen penis hareketini yapamamaya başlamıştır ve dolayısıyla vajinayı penetre etmeleri mümkün olmamıştır.[54], [55]Ancak tüm memelilerde bu kaslar olmazsa olmaz değildir; örneğin insanlarda bu kaslar anesteziyle uyutulduklarında sadece daha zayıf bir ereksiyon deneyimlenmiştir.[56]
Buradaki sıkıntı, üreme davranışı sergileyen balinaların vücut içi anatomilerini yakından takip etmenin bir yolunun bulunmamasıdır.[57] Dolayısıyla bu kemiklerin gerçekten üremeye katkı sağlayan bir işlevi olup olmadığı veya bunun ne düzeyde etkili olduğu tartışmalıdır. Fakat fonksiyonel analizler, eskiden yürüme işlevini mümkün kılan bu kemiklerin, üreme işleviyle ilgili birtakım görevler (örneğin penisin geri çekilmesi gibi görevler) edinmesi sonucunda körelmenin yok olmayla sonuçlanmadığını düşündürmektedir.
Ayrıca ischiocavernosus kasları tüm memeli hayvanlarda pelvise bağlanır, ancak balina ve yunuslardaki pelvik kemikler eşsizdir; çünkü sakral ve arka bacak uzuvlarıyla kısıtlanmamaktadırlar. Ayrıca atalarındaki lokomotor fonksiyonu (yani hareket fonksiyonlarını) sürdürmek zorunda da değillerdir. Buna bağlı olarak bu kemiklerin penis morfolojisine göre evrimleşmesi mümkün olmuştur. Aşağıda farklı balina ve yunus türlerindeki pelvis kemikleri görülmektedir.[58]
Penis uzunluğu ve kontrolü, dişilerin erkek tercihine karşı evrimleşmiş bir özellik olabilir. En azından bazı balina ve yunus türlerinde dişiler, çiftleşmek istemedikleri erkeklerden biriyle çiftleşmeye zorlanacak olurlarsa, sırtüstü yatarak su yüzeyine çıkarlar ve böylece istemedikleri erkeğin penisinin vajinalarına ulaşmalarına engel olmaya çalışırlar. İşte erkeklerde bu penisin kontrolü, kendileriyle çiftleşmek istemeyen dişileri de çiftleşmeye zorlamak üzere evrimleşmiş olabilir.[59] Penis boyu, farklı deniz memelilerinde farklı uzunluklarda olduğu için, pelvik kemiklerin de erkek anatomisinin önemli bir parçası olabileceği düşünülmektedir.[60] Ayrıca tıpkı insanlarda olduğu gibi balinalarda da penis kemiği (baculum) tamamen yok olmuş olduğu için, balinalar da son derece esnek bir penise sahiptirler.
Karalardan Denizlere Geri Dönüş ve Evrim
Modern balinalarda ve yunuslarda bu kemiklerin halen bulunuyor olması, evrimsel biyologlar için büyük bir lütûftur. Bu sayede modern deniz memelilerinin karasal atalardan evrimleştiğini hiçbir kuşku kalmaksızın bilmemizi sağlamaktadır.
Öte yandan evrimsel biyolojinin verileri bir adım öteye giderek, paleontolojiden, yani canlıların geçmişinden gelen verilerle de güçlerini birleştirmektedir. Deniz memelilerine ait soy hattından çıkarılan fosillerde, tam olarak gelişmiş karasal 4 bacaklı türlerden, giderek körelen yapıdaki arka bacaklara sahip türler de keşfedilmiştir. Bunlara yönelik fosilleri, tür isimlerini ve neye benzediklerini aşağıdaki görselden inceleyebilirsiniz.
Genetik Bilimi ve Evrim Teorisi İçin "Çift Toynak Testi"
Her ne kadar balina vücudunu incelemek bize bu büyüleyici gerçekleri öğretiyor olsa da balinaların karasal memelilerden evrimleştiğini doğrulamak için vücutlarına bakmamıza gerek bile yoktur. Genler, zaten bütün evrimsel tarihi ortaya koymaktadır.
Örneğin balinaların karalarda yaşayan atalarının en yakın kuzenleri, günümüzdeki su aygırları ve inekler gibi hayvanların atalarıdır. Yani balinalar, balıklarla veya diğer deniz canlıları ile değil, her ikisi de memeli hayvan olan su aygırları ve ineklerle en yakın akrabadır!
Bu da bize bir diğer veri hattı sunmaktadır: Su aygırları ve inekler gibi hayvanlar, çift toynaklı hayvanlardır. Dolayısıyla bulduğumuz bir fosilin "balinaların atası" olduğunu iddia edeceksek, Evrim Teorisi bize onun da çift toynaklı olması gerektiğini söylemektedir. Yani teori, yine bir öngörüde bulunmaktadır ve bu sayede sınanabilmektedir.
Gerçekten de evrim, bu sınavı da geçmeyi başarmıştır: Bugüne kadar keşfedilen ve balina evrimiyle ilişkilendirilen fosillerin hepsi çift toynaklıdır!
Hem de az buz bir fosilden söz etmiyoruz. Balinalar, bugüne kadar evrimini en net aydınlattığımız hayvan gruplarından biridir. Aşağıda, bugüne kadar keşfedilen tüm türleri, fosillerini ve nerede keşfedildiklerini görebilirsiniz.
Görebileceğiniz gibi, dört üyeli karasal hayvanlardan, tamamen denizlerde yaşayan balinaların evrimine kadar geçen 50 milyon yıllık sürece ait ihtiyacımız olan bütün fosillere sahibiz. Gelin bunlara biraz daha yakından bakalım.
Balina ve Yunusların Evrim Süreci
Yunuslar sınıflandırmada balinalarla aynı takımda yer aldıklarından, ataları da aynıdır ve neredeyse aynı evrim yollarını paylaşmışlardır; ancak yukarıdaki filogenetik ağaçta görebileceğiniz gibi, 42 milyon yıl kadar önce yolları ayrılmıştır. Bu ayrılmanın, yunusların balinalardan farklılıklarının farklı ortamlarda yaşamalarından kaynaklı olduğu düşünülmektedir.
Indohyus
Indohyus, yaklaşık 48-50 milyon yıl önce Asya'nın Eosen döneminde çoğunlukla Himalayalar'da yaşamıştır. Indohyus, çift toynaklı bir hayvan olup balinaların bilinen en eski atalarından biridir.
Indohyus, boyut olarak evcil bir kedi ya da bir rakun büyüklüğündeydi. Bu omnivor, domuz benzeri bir yaratıktı ve günümüzdeki balinalarla bazı özelliklerini paylaşıyordu. Ayrıca, su yaşamına uyum sağlama belirtileri gösteriyordu. Kemikleri, su aygırı gibi modern canlıların kemiklerine benziyordu ve su altında hayatta kalabilmek için kaldırma kuvvetinin azaltılmasına yardımcı oluyordu.
Fosillerdeki izotoplardan ve kemiklerin yapısından anlaşılabileceği gibi, Indohyus'un ağır kemikleri vardı. Ağır kemikler, mevcut suda yaşayan memelilerin su yüzeyine çıkmamaları için kaldırma kuvvetini azaltmaya yardımcı oluyordu.
Indohyus fosilleri, 1971'de Hint jeolog A. Ranga Rao tarafından Keşmir'de toplanan kayalar arasında keşfedildi. Rao, birkaç diş ve çene kemiği parçası bulmuştu. Rao'nun dul eşi kayaları Hans Thewissen'e verdi ve Thewissen, ektotimpanik kemikten oluşan kulak yapısını tanıdı. Bu yapı, Pakicetus da dahil olmak üzere hem yaşayan hem de soyu tükenmiş deniz memelilerinin kafataslarında bulunur.
Pakicetus
Pakicetus, erken cetacean memelilerin soyu tükenmiş bir cinsidir ve fosilleri günümüz Pakistan'ındaki 48.5 milyon yıl öncesine ait nehir deltası tortularında keşfedilmiştir. Pakicetus, işlevsel bacaklara sahip ilk Cetacean olarak bilinir. Ayrıca, karasal memelilerin birçok özelliğini korumuştur, bunlar arasında su içinde duymaktan çok havada duymaya daha uygun bir işitme sistemi, Mesonychialar gibi en yakın karasal akrabalarına benzeyen bir diş yapısı ve karada hareket edebilen işlevsel ayaklar bulunmaktadır.
Pakicetus'un vücut kütlesi, bir kurt veya büyük köpek boyutunda olan yaklaşık 45 kg olarak tahmin edilmiştir. Hayvanın diş yapısı, diyetinin çoğunlukla balıktan oluştuğunu göstermektedir; ancak iskeleti ve kafatası, hayvanın önemli bir süreyi karada geçirdiğini düşündürmektedir.
Pakicetus, Eosen Dönemi'nin (56 milyon ila 40 milyon yıl önce) sıcak ikliminde, Asya ve Avrupa anakarası ile Afrika, Arabistan, Madagaskar ve Hint alt kıtası arasında sıkışmış olan sıcak, sığ tropikal Tetis Denizi'nde evrimleşmiştir. Çoğu Archaeoceti (ilk balinalar) Tetis Denizinde veya kenarlarında yaşamıştır.
Pakicetus'un daha sonraki soyundan gelenler tamamen suculdur. Modern balinalar, son derece uzun vücutlara ve kuyruklara sahip olan ve Eosen ve erken Oligosen'de (34 milyon ila 23 milyon yıl önce) Tetis Denizi ve Atlantik Okyanusu'nda yaşayan dişli balinalar olan Basilosauridler'den türemiştir.
Modern artiodaktillerin (çift parmaklı toynaklılar olup; geyik, koyun, sığır ve domuzları içerir) kromozomları, kan yapıları, kan şekeri, uterusun şekli ve diş minesinin yapısı balinalar ile benzerdir. DNA kanıtları balinalar ve toynaklı bir hayvan olan su aygırlarının atalarının ortak özellikler taşıdığını göstermektedir. Yani balinaların bugün yaşayan en yakın akrabaları su aygırlarıdır.
Ambulocetus
Ambulocetus, tarih öncesi zamanlarda yaşamış olan ve bugünkü balinaların ataları arasında yer alan bir hayvandır. İlk balinalar arasında yer alan Indohyus ve Pakicetus ile karşılaştırıldığında, Ambulocetus'un suya daha çok adapte olduğunu görebiliriz.
Ambulocetus'un bacakları, karada yaşayan diğer ilk balinalara göre daha kısaydı. Bu, onun su içinde daha etkin bir şekilde hareket etmesini sağlıyordu. Ayrıca, elleri ve ayakları genişlemiş ve kürek şeklini almıştı. Bu özellikler, yüzmesini ve avlanmasını kolaylaştırıyordu. Kuyruğu da diğer ilk balinalara göre daha uzun ve kaslıydı, bu da ona su içinde daha hızlı ve etkin hareket etme yeteneği kazandırıyordu.
Ambulocetus'un su içinde yaşadığına dair hipotez, fosillerinden elde edilen kanıtlarla da desteklenmektedir. Ambulocetus'un fosilleri, eski bir haliç oluşturan çökeltilerden ve kemiklerindeki oksijen izotoplarından elde edilmiştir. Hayvanlar, yedikleri ve içtikleri şeylerden dolayı, kemiklerinde ve dişlerinde belirli oranlarda oksijen izotopları birikir. Tuzlu su ve tatlı su, farklı oranlarda oksijen izotoplarına sahiptir. Bu nedenle, bir hayvanın kemiklerinde ve dişlerinde biriken izotopları inceleyerek, hayvanın ne tür su içtiğini öğrenebiliriz.
Ambulocetus'un kemiklerinde yapılan izotop analizleri, bu hayvanın hem tuzlu su hem de tatlı su içtiğini göstermektedir. Bu da günümüz Avustralyası'nda yaşayan timsahları andırmaktadır. Bu bulgu, Ambulocetus'un tatlı su ile açık okyanus arasındaki haliçlerde veya koylarda yaşadığı fikrini desteklemektedir. Bu, Ambulocetus'un su içinde yaşayan ve zamanla modern balinalara evrimleşen atalar arasında önemli bir rol oynadığını göstermektedir.
Ambulocetus Yunanca'da "yürüyen balina" demektir. Alt çene ve kulaktaki evrimsel değişiklikler su altında duyma yeteneklerini arttırmıştır. Gördüğünüz gibi evrim süreci, hayvan popülasyonlarında genetik olarak değişmelere neden olabilir.
Kutchicetus
Kutchicetus, Remingtonocetidae ailesine ait nesli tükenmiş bir balina cinsidir. İlk defa Bajpai ve Thewissen tarafından Remingtonocetid olarak tanımlanmıştır. Fosil; iskeleti, dişleri, kafatası parçalarını, uzuv kemiklerini ve nispeten eksiksiz bir omur sütununu içerecek kadar korunmuştur.
Kutchicetus minimus, yaklaşık 3 metre uzunluğundaydı. Kutchicetus ve yakın akrabası olan Andrewsiphius'un kaudal yapısı sağlamdır. Bu da kaslı kuyrukları olduğunu gösterir. Kutchicetus'un bacakları kısa ve tombul yapıdaydır, bunun sayesinde karada ağırlıklarını iyi destekleyebilirler. Boyunları uzundur ve hareketlidir (deniz memelileri için ilkel bir özellik), arka bacağa güçlü bir şekilde kaynaşmıştır.
Kutchicetus'un vertebral kolonunun su samurlarına benzerliği ve işlevdeki benzerlik için olası etkileri, Eosen balinası Ambulocetus'un hareket davranışı hakkında yapılan çıkarımları hatırlatıyor. Bu takson için henüz tam bir vertebral kolon tanımlanmamıştır ve hayvan, doğrusal boyutlarda Kutchicetus'tan üç veya dört kat daha büyüktür. Bununla birlikte, Ambulocetus ve su samurları arasındaki uzuv oranlarındaki benzerliklere dayanarak, balinaların yüzme modlarının su samurlarına benzediği bir evrimsel aşamadan geçmiş olabileceği varsayılmıştır. Kutchicetus'un vertebral kolonu, bu hipotez için bağımsız bir kanıt sağlar ve Ambulocetidlerin, Remingtonocetidae'lerin bilinen başka hiçbir deniz memelisi fosili tarafından kullanılmayan bir geçiş hareket modu kullanarak yüzdüklerini öne sürer.
Bu, küçük boyutuyla birleştiğinde, hareket iskeleti açısından Kutchicetus'un dikkate değer ölçüde ilkel bir balina olduğunu ima eder. Fakat bu, bu balinanın yakından ilişkili olabileceği Andrewsiphius hariç, diğer Eosen deniz memelilerinin aksine, çok uzun ve dar bir burnu olduğunu gösteren Kutchicetus'un kafatası ve diş yapısı hakkındaki sınırlı bilgiyle tam bir tezat oluşturur.
Protocetidae
Yaklaşık 45 milyon yıl önce yaşayan Protocetidae ailesi, sudaki yaşama çok iyi adapte olmuşlardır. Georgiacetinae, Protocetinae ve Makaracetinae olmak üzere 3 alt aile barındırır. Bunlar, muhtemelen foklar ve deniz aslanlarının yaptığı gibi sadece üremek ve yavrularını beslemek için karaya geliyorlardı. Bu evrim sürecinde vücut kılları dökülmüş, tuzlu suya dayanıklı gözlere ve su altında daha iyi duyabilen kulaklara sahip olmuşlardır. Arka ayakları iyice küçülmüştür.
En önemlisi ise burun (nazal) delikleri kafatasının yarı hizasında yukarıya doğru farklılaşmış durumdadır. Örneğin Rodhocetus cinsi gibi iyi bilinen fosil kayıtları mevcuttur. Rodhocetus cinsinde sacrum diye bilinen kuyruk sokumu üstündeki 5 omurun kaynaştığı ve bel omurları ile leğen kemiğini (pelvis) bağlayan kemik, henüz karasal memeliler gibi kaynaşmış değildir. Ancak leğen kemiği ile eklem yapmış durumdadır.
Rodhocetus
Rodhocetus, tarih öncesi zamanlarda, Erken Eosen döneminde (yaklaşık 47 milyon yıl önce) yaşamış olan ve bugünkü balinaların ataları arasında yer alan bir hayvandır. Rodhocetus, Protocetidae ailesine ait bir balina cinsidir ve bugünkü Pakistan ve Hindistan'ın kıyı bölgelerinde yaşamıştır.
Rodhocetus'un bacakları kısa ve güçlüydü. Bu da onların karada ağırlıklarını iyi bir şekilde desteklemesini sağlıyordu. Kuyrukları kaslıydı ve bu da onların su içinde etkili bir şekilde hareket etmesini sağlıyordu. Rodhocetus'un omurga yapısı, su samurlarına benziyordu. Bu da onların yüzme hareketlerinin su samurlarına benzediğini gösteriyordu.
Rodhocetus'un omurga yapısı, balinaların evriminde ara bir aşamayı temsil ediyor olabilir. Bu, balinaların nasıl evrimleştiği ve su içinde yaşamaya nasıl adapte olduğu hakkında bize önemli bilgiler verir. Rodhocetus, bu evrimsel sürecin önemli bir parçasıdır ve modern balinaların ataları arasında önemli bir yere sahiptir.
Rodhocetus, diğer Remingtonocetidlerden daha küçük olup, muhtemelen en küçük Eosen Cetaceanı'dır. Çok dar bir burnu vardır ve bu özelliği ile Remingtonocetus ve Dalanistes'e benzer. Ancak, güçlü kuyruğu onu hem Remingtonocetus hem de Andrewsiphius'tan ayırır.
Rodhocetus'un omurgası 7 boyun, 15 sırt, 8 bel, 4 sakral ve 20-25 kuyruk omurundan oluşur. Dört birleşik sakral omuru muhtemelen kalça kemiğine bağlanmıştır ve çok sayıda kuyruk omuru, kısa ve nispeten zarif uzuv kemiklerine kıyasla sağlam ve uzundur. Bu morfoloji, kuyruğunun hareketinde önemli bir rol oynadığını gösterir, ancak kuyruğun en sonundaki omurların oranları, Rodhocetus'un yüzgeçleri olmadığına işaret eder.
Rodhocetus'un omurga oranları, diğer hiçbir balinaya benzemez, ancak bazı karada yaşayan veya yarı sucul memelilere, örneğin Pachyaena ve su samurlarına benzer. Rodhocetus'un uzuvları ve sakrumu muhtemelen ağırlık taşıyordu ve muhtemelen modern su samurları ve büyük olasılıkla Ambulocetus gibi dalga hareketleri kullanarak yüzüyordu. Bu yüzme modu, balina evriminde bir geçiş aşamasını temsil eder.
Dorudontidae
Yaklaşık 40 milyon yıl önceye denk gelen dönemde, antik balinalar tamamen akuatik ve yüzgeçlerle adapte olmuş durumdaydı. Omurların son kısmının hareketi açısından dalgalanan vücut, yüzgeç benzeri morfoloji halini almıştı. Cetacea infratakımında Basilosauridae ailesinde Dorudontidae alt ailesi sadece yüzgeçlerle evrimleşmeyip, ufak pelvik kemikleri omurlar ile eklem yapmamış duruma da gelmişti. Bu yüzden henüz var olan ufak arka uzuvları herhangi bir yüzme fonksiyonuna yaramıyordu. Aynı zamanda ufak arka yüzgeç olarak da görünebildiği düşünülüyor.
Dorudontidae alt ailesi, Basilosauridae ailesinde sınıflandırıldığı için, taksonomik olarak dönemin apeks yırtıcısı Basilosaurus ile yakın akraba sayılır. Basilosaurus 15-20 metre uzunluğa erişebilen ve Tetis Denizi'nde yaygın olarak bulunduğu düşünülen bir antik balina akrabasıdır.
Basilosaurus'un kafatasında modern dişli balinalarda görülen kavun (melon) adı verilen yağ (adipoz) dokusu için yeterli alan yoktu. Aynı zamanda etolojik (davranış bilimsel) olarak da modern balinalardaki gibi sosyal ilişkilerinin bulunmadığı düşünülüyor.
Toplamda 58 omuru bulunduğu tespit edilmiştir. Yaklaşık olarak 33.9 milyon yıl öncesine denk gelen Eosen-Oligosen Yok Oluşu'nda diğer birçok Archaeoceti (antik balina akrabaları) ile birlikte yok oldukları düşünülmektedir.
Dorudon
Dorudontidae alt ailesine mensup Dorudon cinsi, tarih öncesi zamanlarda, Eosen döneminde (yaklaşık 40.4 ila 33.9 milyon yıl önce) yaşamış olan ve bugünkü balinaların ataları arasında yer alan bir hayvandır. Dorudon, Basilosauridae ailesine ait bir balina türüdür ve bugünkü Mısır, Pakistan, Amerika Birleşik Devletleri, Yeni Zelanda ve Batı Sahra'nın eski kıyı bölgelerinde yaşamıştır.
Dorudon'un omurga yapısı, balinaların evriminde geçişsel bir aşamayı temsil ediyor olabilir. Bu, balinaların nasıl evrimleştiği ve su içinde yaşamaya nasıl adapte olduğu hakkında bize önemli bilgiler verir. Dorudon, bu evrimsel sürecin önemli bir parçasıdır.
Odontoceti
Odontoceti, dişli balinalar olarak da bilinen bir cetacean alt takımıdır. Bu grup yunusları, nehir yunuslarını ve dişlere sahip tüm diğer balinaları içerir, örneğin gagalı balinalar ve sperm balinaları bu alt takımda yer alır. Odontoceti'nin 73 türü tanımlanmıştır. Dişli balinalar, dişler yerine baleenlere sahip olan diğer Cetacean grubu olan Mysticeti (baleen balinalar) ile birlikte Cetaceanların iki yaşayan grubundan biridir.
Odontoceti'nin boyutları, 1.4 m ve 54 kg olan vaquitadan 20 m ve 98 uzun ton olan sperm balinasına kadar değişir. Birçok Odontoceti türü cinsiyete dayalı boyut veya diğer morfolojik farklılıklar gösterir. Vücutları akışkanlaştırılmış ve iki uzuv yüzgece dönüştürülmüştür. Bazıları saniyede 10 metre kadar hızlarda seyahat edebilir. Odontoceti'lerin dişleri, balık veya kalamar yakalamak için konik şekildedir. Hem hava hem de su için iyi geliştirilmiş bir işitme yetenekleri vardır, bu kadar çok ki bazıları kör olsalar bile hayatta kalabilirler. Bazı türler, büyük derinliklere dalma konusunda iyi bir şekilde adapte olmuşlardır.
Odontoceti'lerin çoğu, soğuk suyun altında sıcak kalmak için cilt altında bir yağ tabakası veya "blubber" yapısına sahiptir. Dişli balinaların bazıları en yaygın memelilerdendir, ancak vaquita gibi bazıları da belirli bölgelere sınırlıdır. Odontoceti'lerin çoğu büyük ölçüde balık ve kalamarla beslenir, ancak birkaçı, foklar gibi memelilerle beslenir. Erkekler tipik olarak her yıl birden fazla dişiyle çiftleşir, bu da onları poligamik yapar. Dişiler her iki ila üç yılda bir çiftleşir. Yavrular genellikle ilkbahar ve yaz aylarında doğar ve dişiler onları yetiştirme sorumluluğunu taşır; ancak daha sosyal türler, yavrulara bakmak için aile grubuna güvenir. Birçok tür, özellikle de yunuslar oldukça sosyaldir; öyle ki bazı grupların binlerce bireye ulaştığı görülür.
Bir zamanlar ürünleri için avlanan Cetaceanlar, şimdi uluslararası hukuk tarafından korunmaktadır. Bazı türleri oldukça zekidir. 2012'deki Amerikan Bilim İlerlemesi Derneği toplantısında, Cetaceanların insan olmayan kişiler olarak listelendiği bir Cetacean Hakları Tasarısı için destek verilmiştir. Balina avcılığı ve sürü avcılığı dışında, yanlışlıkla yakalanma ve deniz kirliliği de tehditler arasındadır. Örneğin Baiji türü, IUCN tarafından işlevsel olarak nesli tükenmiş olarak kabul edilir, son görülmesi 2004 yılında olup Yangtze Nehri'nde ağır kirlilik nedeniyle nesilleri tükenmiştir.
Nehir Yunusları
Günümüzde yaşayan 40 yunus türünün dördünü nehir yunusları oluşturur. Nehir yunusları diğer yunuslar gibi balinalar (Cetacea) takımına dahil dişli balinalar (Odontoceti) alt takımında yer alırlar. Üst familyaları Platanistoidea olup türler kendine ait bir familya içinde sınıflandırılır. Bu türlerden bazıları; Güney Asya nehir yunusları ve Amazon nehir yunuslarıdır ve bu türler tatlı su içeren akarsularda ve nehirlerde yaşarlar.
Örneğin yukarıdaki bir şişe burunlu yunus türüdür. Kendisi 3.5 metreye ve 300 kg ağırlığa ulaşabilir. Yaklaşık 40-45 yıl yaşarlar. Genelde 10'dan az bireyden oluşan gruplar halinde yaşayan sosyal memelilerdir. Ancak 50 bireyden oluşan gruplar bile bulunabilir. Genelde beslenmek için adaların resiflere gelirler. Çoğunlukla deniz yatağındaki balık, karides ve mürekkepbalığı gibi hayvanlarla beslenirler. Uyum başarıları oldukça yüksektir.
Bilim insanları, 2015 yılında PeerJ dergisinde, Isthminia panamensis (yeni bir cins ve yeni bir tür) olarak adlandırdıkları yaklaşık 6 milyon yıl önce Panama kıyılarında yaşamış olan nehir yunusu tespit etmişlerdir. Araştırmacılara göre buldukları tür modern nehir yunuslarıyla benzer özelliklere sahiptir. Bu da nehir yunuslarının milyonlarca yıl önce tuzlu sulardan ayrılıp tatlı sularda yaşamaya adapte olduklarını göstermektedir. Bu adaptasyon sırasında daha esnek boyunlara ve uzun burunlara sahip oldular.
Nehir yunusları yaşadıkları havzalarda nehir sağlığının göstergeleri olarak kabul edilir; eğer bir bölgede yunus popülasyonu artıyorsa, o tatlı su sisteminin genel durumu da muhtemelen gelişmekte ve iyileşmektedir. Yunus popülasyonu azalıyorsa, bu durum ekosistem için tehlike çanlarının çaldığını gösterir. Maalesef nehir yunuslarının sayısı hızla azalmaktadır, bu da onları nesli tükenmekte olan türler listesine sokmaktadır.
Mysticeti
Mysticeti, dişsiz balinalar olarak da bilinen bir Cetacean alt takımıdır. Bu grup, baleen balinalarını içerir ve ağızlarındaki keratinli baleen plakaları (veya "balina kemikleri") kullanarak planktonik canlıları sudan süzer. Mysticeti, Cetacea takımının bir parvorderidir.
Mysticeti'nin boyutları, 6 m ve 3,000 kg olan küçük gerçek balinadan, 31 m ve 190 t olan mavi balinaya kadar değişir. Mysticeti'lerin vücutları akışkanlaştırılmış ve iki uzuv yüzgece dönüştürülmüştür. En hızlı baleen balinanın, 10 m/s hızında yüzebildiği kaydedilmiştir. Mysticeti'ler, ağızlarında bulunan baleenleri kullanarak sudaki yiyecekleri süzme veya "skim-feeding" yaparlar. Mysticeti'lerin çeneleri birleşmiştir ve başlarını hiç çeviremezler. Mysticeti'lerin iki hava deliği vardır. Bazı türler, büyük derinliklere dalma konusunda iyi bir şekilde adapte olmuşlardır.
Mysticeti'nin evrimi, 50 milyon yıl önce, Eosen Dönemi'nde, modern Cetaceanların ataları suya ilk girdiği zaman başlamıştır. Bu ilk balinalar, Pakicetus gibi tipik kara hayvanlarıydı. Dışarıdan pek balinalara benzemezler. Ancak, kafatasları ve özellikle iç kulak bölgesi, kemikli bir duvarla çevrili olan yaşayan balinalara çok benzer ve başka hiçbir memelide bu benzerlik yoktur. Sıklıkla, görünüşteki küçük özellikler yaşam tarzları açısından son derece özelleşmiş balinalar gibi hayvanları daha az uzak görünen akrabalarıyla bağlamak için kritik kanıtlar sağlar.
Balinaların evriminde, kafataslarının üzerindeki deliklerin giderek daha geriye doğru ilerlediği gözlenir. Ek olarak pelvis boyutunun çok azaldığı ve omurgadan ayrıldığı bilinmektedir. Bu daha sucul balinalar, yaşam tarzlarına daha adapte olduklarını gösteren diğer değişiklikler de göstermiştir.
Bu yıl yayınlanan bulgular, balinaların kranial evriminin üç dalga halinde yaşandığını gösteriyor. İlk dalga, balina evriminin başlangıcında, neredeyse 50 milyon yıl önceydi archaeocetes suya ilk girdiğinde başlamış olmalı.
Squalodontidae
İsimlerinin anlamı "köpek balığı dişli yunuslar" olan, yaklaşık 33 milyon yıl önce dallanan taksonomik ailedir. Yaklaşık 33 milyon yıl önceye denk gelen Geç Oligosen'den yaklaşık 13 milyon yıl öncesine denk gelen Orta Miyosen'e kadar yaşamışlardır.
Kafatası şekillerine bakılacak olursa, sesi kendi başlarına yönlendirebildikleri anlaşılır. Premaksilla kemiğindeki büyük hava boşlukları, anatomik olarak melon (kavun) adı verilen bir adipoz (yağ) dokusu için uygun alan olduğunu gösterir. Böylece ekolokasyon yapabilecek kadar farklılaştıkları anlamına gelir. Su altında iyi işitebildiklerinden, kolay yiyecek bulup birbirlerini takip edebilirler.
Kentriodontidae
Bu ailede bilinen 17 cins bulunur. En eski olanı Kentriodon cinsidir ve 7 tür olarak sınıflandırılmıştır. Yaklaşık Oligosen ile Miyosen arasında türleştikleri düşünülüyor. Dış görünüş (morfolojik) olarak modern yunuslara (Delphinidae) çok yakındır.
Kafatasları bilateral evrimleşmiştir. Burun (nazal) delikleri yüzeyden daha kolay nefes almak için kafa tepesine doğru farklılaşmıştır. Aktif ekolokasyon ile ufak balıklarla beslendikleri düşünülmektedir. Çeşitlilik açısından modern yunuslara giden hattı oluşturmuşlardır.
Delphinidae
Oligosen'den sonra dallanan okyanus yunusları ailesidir. Günümüzde halen yaşamlarını sürdüren tuzlu su yunuslarıdır. Yaklaşık 30 nesli tükenmiş türü bulunur. Bu ailedeki üyelerin bazıları "balina" olarak isimlendirilmiştir; örneğin, katil balina (Orcinus orca) ve pilot balina (Globicephala spp.) gibi üyeler.
Delphinidae ailesi, Delphinoidae süperailesine üyedir. Bu üst ailede Musurgiller (Phocoenidae), narval ve beluga balinalarını içeren Tek Dişliler (Monodontidae) ailesi bulunur. Aslen polifiletik grup olan nehir yunusları ise Delphinoidea üst ailesinin yakın akrabalarıdır. Taksonomik analizlerde, birbirlerine benzer olan ancak yakın bir ortak ataya sahip olmayan canlıları belirtmek için polifiletik gruplar kullanılır.
Evrim Teorisi'nin Burun Deliği (Nostril) Testi
Bahsedilen tüm bu türler, Evrim Teorisi'ni bir diğer şekilde sınamamızı sağlamaktadır: Eğer evrim gerçekse, karasal memelilerin yüzünün ön tarafında olan burun burun deliklerinin, kademeli olarak bugünkü gibi kafalarının üzerine kaymasıdi. Fosiller, gerçekten de bu nostrillerin kayışını kademe kademe, harika bir şekilde göstermektedir. İşte ara tür denen şey de tam olarak budur!
Sonuç
Balinaların evrimi, canlıların yaşam tarzlarına uyum sağlama yeteneklerini gösteren mükemmel bir örnektir. Bu süreç, karada yaşayan memelilerden tamamen sucul yaşama geçişin karmaşık ve aşamalı bir süreç olduğunu göstermektedir. Balinaların ilk ataları, tipik karasal hayvanlardı ve dışarıdan bakıldığında pek balina gibi görünmüyorlardı. Ancak zamanla, bu hayvanlar sucul yaşama uyum sağlamak için çeşitli evrimsel değişiklikler geçirdiler.
Bu yazımız boyunca kaç farklı veri hattından söz ettiğimize dikkat edilmelidir: Anatomi, histoloji, sitoloji, paleontoloji, genetik, paleobiyoloji, paleocoğrafya... Bunların hiçbiri birbirine bağımlı dallar değildir, hepsi bağımsız veri hatlarıdır. Ama her biri, birebir aynı şeye işaret etmektedir. Her biriyle evrimi çürütmeye çalışmaktayız, ama Evrim Teorisi, son 150 yıldır milyonlarca kez yaptığı gibi, bu zorlu testi de alnının akıyla geçmeyi başarmaktadır.
Uzun lafın kısası, balinaların pelvis ve femur kemikleri, evrimin en tartışmasız örneklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Çevresel değişimler, türleri uzun yıllar ve binlerce nesil sonucunda atalarından tamamen farklı türlere evrimleştirebilmektedir. Bu bir doğa yasasıdır. Hep böyle olmuştur ve her daim böyle olacaktır. Balinalar için de durum farklı değildir.[61]
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 46
- 25
- 24
- 23
- 16
- 12
- 3
- 3
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ P. D. Gingerich, et al. (1983). Origin Of Whales In Epicontinental Remnant Seas: New Evidence From The Early Eocene Of Pakistan. Science, sf: 403-406. doi: 10.1126/science.220.4595.403. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. D. Gingerich, et al. (1994). New Whale From The Eocene Of Pakistan And The Origin Of Cetacean Swimming. Nature, sf: 844-847. doi: 10.1038/368844a0. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Bajpai, et al. (1998). A New Eocene Archaeocete (Mammalia, Cetacea) From India And The Time Of Origin Of Whales. Proceedings of the National Academy of Sciences, sf: 15464-15468. doi: 10.1073/pnas.95.26.15464. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. D. Gingerich. (2003). Land-To-Sea Transition In Early Whales: Evolution Of Eocene Archaeoceti (Cetacea) In Relation To Skeletal Proportions And Locomotion Of Living Semiaquatic Mammals. Paleobiology, sf: 429. doi: 10.1666/0094-8373(2003)0292.0.CO;2. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. S. Anderson, et al. (2007). Major Transitions In Vertebrate Evolution. ISBN: 9780253349262. Yayınevi: Indiana University Press.
- ^ M. D. Uhen. (2007). Evolution Of Marine Mammals: Back To The Sea After 300 Million Years. The Anatomical Record: Advances in Integrative Anatomy and Evolutionary Biology, sf: 514-522. doi: 10.1002/ar.20545. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. D. Uhen. (2010). The Origin(S) Of Whales. Annual Reviews, sf: 189-219. doi: 10.1146/annurev-earth-040809-152453. | Arşiv Bağlantısı
- ^ N. Pyenson. Whales. (3 Mart 2020). Alındığı Tarih: 5 Eylül 2021. Alındığı Yer: Smithsonian Ocean | Arşiv Bağlantısı
- ^ UCSB. Why Are Whales Mammals And Not Fish? What Are The Characteristics Of Mammals?. Alındığı Tarih: 5 Eylül 2021. Alındığı Yer: UCSB | Arşiv Bağlantısı
- ^ Whale & Dolphin Conservation USA. Are Whales Mammals Or Fish?. (25 Haziran 2021). Alındığı Tarih: 5 Eylül 2021. Alındığı Yer: Whale & Dolphin Conservation USA | Arşiv Bağlantısı
- ^ Ú. Árnason. (1974). Comparative Chromosome Studies In Cetacea. Hereditas, sf: 1-36. doi: 10.1111/j.1601-5223.1974.tb01351.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. G. M. Thewissen. (1994). Phylogenetic Aspects Of Cetacean Origins: A Morphological Perspective. Journal of Mammalian Evolution, sf: 157-184. doi: 10.1007/BF01473527. | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. N. Bonner. (1980). Whales. ISBN: 9780713708875. Yayınevi: Blandford.
- ^ B. Books. (2000). Aquatic Life Of The World. ISBN: 9780761471707. Yayınevi: Cavendish Square Publishing.
- ^ S. M. Walker. (2007). Dolphins. ISBN: 9780822567677. Yayınevi: Lerner Publications.
- ^ D. Nowacek. (2006). Discovering Dolphins. ISBN: 9780760325612. Yayınevi: Voyageur Press.
- ^ P. B. Best. (2008). Whales And Dolphins Of The Southern African Subregion. ISBN: 9780521897105. Yayınevi: Cambridge University Press.
- ^ H. F. Osborn. (2015). Origin Of The Mammalia, Iii. Occipital Condyles Of Reptilian Tripartite Type. The American Naturalist, sf: 943-947. doi: 10.1086/277821. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. A. Pyron. (2011). Divergence Time Estimation Using Fossils As Terminal Taxa And The Origins Of Lissamphibia. Systematic Biology, sf: 466-481. doi: 10.1093/sysbio/syr047. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c J. Long, et al. (2015). The Greatest Step In Vertebrate History: A Paleobiological Review Of The Fish‐Tetrapod Transition*. Physiological and Biochemical Zoology, sf: 700-719. doi: 10.1086/425183. | Arşiv Bağlantısı
- ^ N. Shubin. (2008). Your Inner Fish: A Journey Into The 3.5-Billion-Year History Of The Human Body. ISBN: 9780375424472. Yayınevi: Pantheon Books.
- ^ J. A. Clack. (1997). Devonian Tetrapod Trackways And Trackmakers; A Review Of The Fossils And Footprints. Palaeogeography, Palaeoclimatology, Palaeoecology, sf: 227-250. doi: 10.1016/S0031-0182(96)00142-3. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. E. Ahlberg, et al. (1998). Osteolepiforms And The Ancestry Of Tetrapods. Nature, sf: 792-794. doi: 10.1038/27421. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. A. Clack. (2012). Gaining Ground, Second Edition: The Origin And Evolution Of Tetrapods. ISBN: 9780253356758. Yayınevi: Indiana University Press.
- ^ W. K. Purves, et al. (1995). Life: Science Of Biology. ISBN: 9780716726296. Yayınevi: W.H. Freeman & Company.
- ^ V. A. Harris. (1960). On The Locomotion Of The Mud-Skipper Periophthalmus Koelreuteri (Pallas): (Gobiidae). Proceedings of the Zoological Society of London, sf: 107-135. doi: 10.1111/j.1469-7998.1960.tb05921.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. M. Pace, et al. (2009). Mudskipper Pectoral Fin Kinematics In Aquatic And Terrestrial Environments. Journal of Experimental Biology, sf: 2279-2286. doi: 10.1242/jeb.029041. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. M. Kawano, et al. (2013). Propulsive Forces Of Mudskipper Fins And Salamander Limbs During Terrestrial Locomotion: Implications For The Invasion Of Land. Integrative and Comparative Biology, sf: 283-294. doi: 10.1093/icb/ict051. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Tytler, et al. (1983). Thermal Ecology Of The Mudskippers, Periophthalmus Koelreuteri (Pallas) And Boleophthalmus Boddarti (Pallas) Of Kuwait Bay. Journal of Fish Biology, sf: 327-337. doi: 10.1111/j.1095-8649.1983.tb02912.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Ishimatsu, et al. (1998). Mudskippers Store Air In Their Burrows. Nature, sf: 237-238. doi: 10.1038/34560. | Arşiv Bağlantısı
- ^ H. J. Lee, et al. (2005). Burrow Air Phase Maintenance And Respiration By The Mudskipper Scartelaos Histophorus (Gobiidae: Oxudercinae). Journal of Experimental Biology, sf: 169-177. doi: 10.1242/jeb.01361. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. M. Sander. (2012). Reproduction In Early Amniotes. Science, sf: 806-808. doi: 10.1126/science.1224301. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Laurin, et al. (1995). A Reevaluation Of Early Amniote Phylogeny. Zoological Journal of the Linnean Society, sf: 165-223. doi: 10.1111/j.1096-3642.1995.tb00932.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. L. Paton, et al. (1999). An Amniote-Like Skeleton From The Early Carboniferous Of Scotland. Nature, sf: 508-513. doi: 10.1038/19071. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. Monastersky. (1999). Out Of The Swamps: How Early Vertebrates Established A Foothold—With All 10 Toes—On Land. Science News, sf: 328-330. doi: 10.2307/4011517. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Meng, et al. (2011). Transitional Mammalian Middle Ear From A New Cretaceous Jehol Eutriconodont. Nature, sf: 181-185. doi: 10.1038/nature09921. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. E. Ahlberg, et al. (1994). The Origin And Early Diversification Of Tetrapods. Nature, sf: 507-514. doi: 10.1038/368507a0. | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. B. Benham. (1901). On The Anatomy Of Cogia Breviceps. Proceedings of the Zoological Society of London, sf: 107-134. doi: 10.1111/j.1469-7998.1901.tb08167.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. C. Herron, et al. (2013). Evolutionary Analysis. ISBN: 9780321616678. Yayınevi: Pearson.
- ^ J. Gatesy, et al. (2013). A Phylogenetic Blueprint For A Modern Whale. Molecular Phylogenetics and Evolution, sf: 479-506. doi: 10.1016/j.ympev.2012.10.012. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. R. McGowen, et al. (2014). Molecular Evolution Tracks Macroevolutionary Transitions In Cetacea. Trends in Ecology & Evolution, sf: 336-346. doi: 10.1016/j.tree.2014.04.001. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Danilewicz. (2004). Reproductive Biology Of Male Franciscanas (Pontoporia Blainvillei) (Mammalia: Cetacea) From Rio Grande Do Sul, Southern Brazil. Fishery Bulletin, sf: 581-592. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. Lönnberg. (1911). The Pelvic Bones Of Some Cetacea. Arkiv för zoologi, sf: 8-15. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Y. Tajima, et al. (2004). Comparative Anatomical Study On The Relationships Between The Vestigial Pelvic Bones And The Surrounding Structures Of Finless Porpoises (Neophocaena Phocaenoides). Japanese Society of Veterinary Science, sf: 761-766. doi: 10.1292/jvms.66.761. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. C. Simões-Lopes, et al. (2004). Notes On The Anatomy, Positioning And Homology Of The Pelvic Bones In Small Cetaceans (Cetacea, Delphinidae, Pontoporiidae). Latin American Journal of Aquatic Mammals, sf: 157-162. doi: 10.5597/lajam00060. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. P. Dines, et al. (2014). Sexual Selection Targets Cetacean Pelvic Bones. Evolution, sf: 3296-3306. doi: 10.1111/evo.12516. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Struthers. (1881). The Bones, Articulations, And Muscles Of The Rudimentary Hind-Limb Of The Greenland Right-Whale (Balaena Mysticetus). Journal of Anatomy, sf: i1-176. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Meek, et al. (1918). The Reproductive Organs Of Cetacea. Journal of anatomy. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. A. Pabst, et al. (1998). Evolution Of Thermoregulatory Function In Cetacean Reproductive Systems. Springer, Boston, MA, sf: 379-397. doi: 10.1007/978-1-4899-0159-0_13. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. L. Miller. (2007). Reproductive Biology And Phylogeny Of Cetacea: Whales, Porpoises & Dolphins. ISBN: 9781578083602. Yayınevi: CRC Press.
- ^ J. G. M. Thewissen, et al. (2009). From Land To Water: The Origin Of Whales, Dolphins, And Porpoises. Evolution: Education and Outreach, sf: 272-288. doi: 10.1007/s12052-009-0135-2. | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. Arvy. (1978). Le Pénis Des Cétacés. Mammalia, sf: 491-510. doi: 10.1515/mamm.1978.42.4.491. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. D. Guise, et al. (1994). The Anatomy Of The Male Genital System Of The Beluga Whale, Delphinapterus Leucas, With Special Reference To The Penis. Anatomia, Histologia, Embryologia, sf: 207-216. doi: 10.1111/j.1439-0264.1994.tb00469.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. D. Sachs. (1982). Role Of Striated Penile Muscles In Penile Reflexes, Copulation, And Induction Of Pregnancy In The Rat. Reproduction, sf: 433-443. doi: 10.1530/jrf.0.0660433. | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. L. Hart, et al. (1983). Penile Mechanisms And The Role Of The Striated Penile Muscles In Penile Reflexes. Physiology & Behavior, sf: 807-813. doi: 10.1016/0031-9384(83)90277-9. | Arşiv Bağlantısı
- ^ H. Claes, et al. (1996). The Hemodynamic Influence Of The Ischiocavernosus Muscles On Erectile Function. The Journal of Urology, sf: 986-990. doi: 10.1016/S0022-5347(01)65679-9. | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Zimmer. The Erotic Endurance Of Whale Hips. (5 Eylül 2014). Alındığı Tarih: 27 Ağustos 2021. Alındığı Yer: Science | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Senter, et al. (2015). A Critical Survey Of Vestigial Structures In The Postcranial Skeletons Of Extant Mammals. PeerJ, sf: e1439. doi: 10.7717/peerj.1439. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. D. B. Mate. (2010). Observations Of A Female North Atlantic Right Whale (Eubalaena Glacialis) In Simultaneous Copulation With Two Males: Supporting Evidence For Sperm Competition. Aquatic Mammals Journal, sf: 157-160. doi: 10.1578/AM.31.2.2005.157. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. L. Fitzpatrick, et al. (2012). Male Contest Competition And The Coevolution Of Weaponry And Testes In Pinnipeds. Evolution, sf: 3595-3604. doi: 10.1111/j.1558-5646.2012.01713.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Keep. Well Said! Carl Zimmer And The Persistence Of Whale Hip Bones | National Center For Science Education. (11 Eylül 2014). Alındığı Tarih: 27 Ağustos 2021. Alındığı Yer: NCSE | Arşiv Bağlantısı
- American Museum of Natural History. Pakicetus: The First Whale. (7 Ağustos 2013). Alındığı Tarih: 5 Eylül 2021. Alındığı Yer: American Museum of Natural History | Arşiv Bağlantısı
- Dolphin Academy. Dolphin Evolution. (13 Ocak 2020). Alındığı Tarih: 5 Eylül 2021. Alındığı Yer: Dolphin Academy | Arşiv Bağlantısı
- B. Strauss. Facts About The Ambulocetus Prehistoric Whale. (6 Nisan 2019). Alındığı Tarih: 5 Eylül 2021. Alındığı Yer: ThoughtCo | Arşiv Bağlantısı
- P. D. Gingerich. (2009). New Protocetid Whale From The Middle Eocene Of Pakistan: Birth On Land, Precocial Development, And Sexual Dimorphism. PLOS One, sf: 34. | Arşiv Bağlantısı
- Pelagos. Bottlenose. (14 Ocak 2020). Alındığı Tarih: 5 Eylül 2021. Alındığı Yer: Pelagos | Arşiv Bağlantısı
- Alison Henry. Freshwater Dolphin Species And Facts. (15 Ocak 2020). Alındığı Tarih: 5 Eylül 2021. Alındığı Yer: World Wild Life | Arşiv Bağlantısı
- Aqua Expeditions. 5 Amazing Facts About The Amazon Pink River Dolphin. (15 Ocak 2020). Alındığı Tarih: 5 Eylül 2021. Alındığı Yer: Aqua Expeditions | Arşiv Bağlantısı
- Rachel Feltman. Newly Discovered Dolphin Hints At Ancient Transition From Oceans To Rivers. (15 Ocak 2020). Alındığı Tarih: 5 Eylül 2021. Alındığı Yer: The Washington Post | Arşiv Bağlantısı
- Understanding Evolution. The Evolution Of Whales. Alındığı Tarih: 29 Ocak 2024. Alındığı Yer: Understanding Evolution | Arşiv Bağlantısı
- Brittanica. Baleen Whale. (15 Aralık 2023). Alındığı Tarih: 29 Ocak 2024. Alındığı Yer: Brittanica | Arşiv Bağlantısı
- R. Back. How Did Whales Evolve?. (1 Aralık 2010). Alındığı Tarih: 29 Ocak 2024. Alındığı Yer: Smithsonian Magazine | Arşiv Bağlantısı
- J. Kennedy. Characteristics And Taxonomy Of Mysticeti. (14 Şubat 2018). Alındığı Tarih: 29 Ocak 2024. Alındığı Yer: ThoughtCo. | Arşiv Bağlantısı
- A. Dance. The Evolution Of Whales From Land To Sea. (16 Eylül 2022). Alındığı Tarih: 29 Ocak 2024. Alındığı Yer: Knowable Magazine | Arşiv Bağlantısı
- Whale and Dolphin Conservation. How Did Whales Evolve?. Alındığı Tarih: 29 Ocak 2024. Alındığı Yer: Whale and Dolphin Conservation | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 06/11/2024 03:02:37 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1103
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.