Neden Kendi Kokumuzdan Rahatsız Olmuyoruz?
Diğer İnsanların Vücut Kokuları, Kendi Vücut Kokumuza Göre Neden Daha Rahatsız Edici Gelir?
Başkalarının yellenmesi dayanılmaz olabilirken, kendimizinki neden aynı düzeyde "sorun olmuyor"? Başkalarının dışkı kokusu, kendimizinkine nazaran neden daha fazla kokuyor? Bilirsiniz: Özellikle de sıkıştığımız bir anda, bir başkası tuvaletteyken, o kişi çıkar çıkmaz içeriye daldığımızda aldığımız dışkı kokusu, çoğu zaman kendimize ait en kötü dışkı kokusundan bile beter olabilmektedir. Ter, kusmuk, idrar, dışkı ve diğer tüm vücut içerikleri kendimizin ise çok sorun oluşturmazken (elbette gül bahçesi gibi kokmazlar; ama yine de!), başkalarınınki büyük problemler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kendi vücut kokularımız daha az rahatsız edici olmasının iki ana sebebi vardır:
- Maruz Kalma Etkisi (İng: "Mere-Exposure Effect"): Daha önceden aşina olduğumuz ve sürekli maruz kaldığımız durumlar ''alışmaya'' neden olur. Bu, kendi kokularımıza az tepki vermemizi sağlar.
- Koku Adaptasyonu (İng: "Olfactory Adaptation"): Bir ortamda baskın olan kokuya adapte olarak ortamdaki diğer kokuların da algılanabilmesini sağlayan bir algısal denge mekanizmasıdır.
- Tiksinme Duygusunun Evrimi: Kokularda algıladığımız değişiklik, başkalarının (ve hatta başka cisimlerin) salgıladığı kokuların; o kişiler tarafından tüketilen yiyeceklere, kullanılan ilaçlara, kronik ve akut hastalıklara, hijyen sıklığına göre farklılık göstermesidir. Bu farklılık, "aşina olunmayan" bir uyaran anlamına gelmekte ve tiksinme duygumuzu tetikleyerek, bu "yabancı uyarandan" uzak durmamızı sağlamaktadır.
Şimdi bunlara biraz daha yakından bakış atalım.
Maruz Kalma Etkisi Nedir?
Maruz kalma etkisi, insanların daha önce sıklıkla maruz kaldığı şeylere, diğerlerine kıyasla ortalamada daha olumlu tepkiler vermesini ifade eder. Buna göre bir uyarana karşı ne kadar çok maruz kalırsak onunla ilgili düşüncelerimiz olumsuzluktan uzaklaşacaktır. Buna örnek verecek olursak: Herhangi bir bağınız olmayan bir çocuğun altına pislemesi size iğrenç gelebilirken, annesi/babası bunu gayet olağan karşılayacaktır. Aynı zamanda kendinizi fotoğraflarda güzel bulurken aynada çirkin bulmanız (veya tam tersi) de bu etkiyle açıklanabilmektedir.
Bu fenomenin ilginç taraflarından biri, kişilerin maruz kaldığı uyarana karşı aşina olduğunu bilmesine gerek olmadığıdır. Birçok insan için kendi kokusunu tarif etmek ve bilinçli olarak farkında olmak pek mümkün olmasa da kendisininkine benzer kokulara olumlu eğilimler gösterdiği bilinmektedir.
Aslında burada önemli olan; maruz kalma etkisinin bir görüntüye, nesneye veya kokuya tekrar tekrar maruz kalmanın hissettiğimiz belirsizliği ortadan kaldırmasıdır. Bir şeyle defalarca karşılaştığımızda ve onun kötü bir şey olmadığını anladığımızda korkacak bir şey olmadığını biliriz.
Belki tam bu noktada bu konuyu evrimsel psikolojiye dayandırarak düşünmek de fayda olabilir. İnsanlar olarak yeni şeylere, daha doğrusu bizden olmayana karşı daha dikkatli olacak şekilde evrimleştik. Herhangi bir şey bizim için potansiyel olarak tehlike olabileceğinden yeni şeyler konusunda dikkatli olmaya oldukça hazırız. Diğer tüm duyularımız gibi koku da karşılaştığımız şeyleri "tanıdık" veya "yabancı" olarak kategorize etmemizi ve tehlikelere karşı daha hazır hale gelmemizi sağlamıştır.
Koku Adaptasyonu
Bu soruya verilecek başka bir yanıt da, yine maruz kalma etkisiyle ilişkili olan koku adaptasyonudur. Basitçe, koku adaptasyonu, bir ortamdaki belirli bir kokuya uzun süre maruz kalma sonucu ayırt edebilme yetersizliğidir. Daha iyi anlaşılması için şu örneği verebiliriz: Eve ilk girdiğiniz anda mutfakta pişen yemeğin kokusunu oldukça güçlü bir şekilde duyarsınız. Ancak mutfakta oturup zaman geçirmeye başladığınızda bu kokuyu bir süre sonra ya hiç duymaz ya da daha az duyarsınız.
İnsanlardaki koku alma sistemi olağanüstü çeşitlilikteki uyarıcılara maruz kalır. Yüksek duyarlılığı sürdürebilmek veya diğer kokulara duyarlı kalabilmek için diğer duyularda da benzer şekilde görülen adaptasyonu sağlamak gerekir. Bu adaptasyon aracılığıyla ortamda hakim olan koku ile bir denge koruması sağlanır ancak başka yeni kokulara da uygun şekilde yanıt verme sürdürülür. Sinir sisteminin aşırı yüklenmesinin önüne geçildiği gibi yeni bilgiler için "uyanık" kalınmasına da yardımcı olur.
Bu konuda yapılan bazı deneylerde kişilerin odalarında kullandıkları oda spreylerinin kokusunu birkaç gün sonra hissetmediğini ve başka ortamlarda da bu kokulara daha az duyarlı hale geldiklerini ortaya koymuştur. Buna benzer başka bir örnek verecek olursak, çoğu insan kendi evinin kokusunu diğerlerine göre daha az duyar. Ancak belki maruz kalma etkisi azalırsa, mesela uzun bir tatilden sonra eve döndüğünde evin kokusunu duyabilir.
Bize ait kokuları da bunlarla birlikte düşünebiliriz. Doğduğumuzdan beri aynı kokulara maruz kalmak şüphesiz bu kokulara adapte olmamıza sebep olmuştur - ve kendi bedenimizden uzaklaşamayacağımız için de vücut kokularımıza karşı bir hassasiyet kazanmamız mümkün değildir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Kendi kokumuzu rahatsız edici bulmamızın sebebi bu kokuları neredeyse hiç hissetmiyor olmamıza bağladığımızda, bir anlamda şu yorumu yapabiliriz: Kendi kokumuzu duymuyoruz; çünkü sürekli kendimizi kokluyoruz. Kemirgenlere, köpeklere veya kedigillere baktığımızda, kendilerini kokladıklarını bariz bir şekilde görebiliriz. Yapılan bir araştırmada goril, şempanze ve orangutanlar 20 dakikalık sürelerde gözlenmiştir. Bu hayvanlar, sırasıyla ortalama 19.87, 24.2 ve 12.12 kez, yani neredeyse dakikada bir kez yüzlerine dokunmuşlardır.
İnsanlarda bu davranış çok belirgin olmasa da aslında sürekli olarak gerçekleşmektedir: Yukarıda sözünü ettiğimiz primatları gözlemleyen araştırmacılar, benzer bir gözlemi insanlarda da uygulamıştır. 18 katılımcının olduğu 20 dakikalık gözlemde, insanların yüzlerine ortalama 13.33 kez dokunmuşlardır. Bu çalışmalar sonucunda insanların yalnızca yüzlerine dokunmadığı, aynı zamanda ellerini kokladıkları da fark edilmiştir. Bir sinema, konferans salonu ya da sınıfta insanların davranışlarını gözlemlerseniz birçoğunun elinin yüz çevresinde olduğunu kolayca görebilirsiniz.
Koku üzerine yapılmış başka bir deneyde biyologlar, kadınlar üzerinde onların kokularına benzeyen laboratuvar yapımı proteinleri tanıyıp tanımadıklarını test etmiştir. Söz konusu deneyde kadınlardan duş sonrasında koltuk altlarına sürmeleri için iki farklı kokudan hangisini daha çok sevdiklerine karar vermeleri istenmiştir. Deneyin sonunda kadınların kendi kokularına benzer olan tercihlerde bulunduğu görülmüştür.
Elbette bu gibi sonuçların günümüzde hayatî bir önem taşımadığı düşünülebilir. Ancak daha ilkel dönemler düşünüldüğünde, insanın kendi kokusunu adapte olacak kadar tanıması, güvenli tercihler yapmasını ve tehlike oluşturabilecek yabancı canlıların varlığının tespit edilmesini kolaylaştırdığı görülebilir.
Tiksinme Duygusunun Evrimi
Tiksinme (veya iğrenme), parasempatik sinir sistemini aktive eden, bulantı hissi ve karakteristik bir yüz ifadesi üreten duygusal bir reaksiyon olarak tanımlanabilir. Hastalıklardan kaçınmamızı sağladığı ve hijyeni tetiklediği için evrimleştiği düşünülmektedir.[1] Evrimsel açıdan tiksinme (veya iğrenme) duygusu; pis, küflü ya da bozuk yiyecek ve içeceklere karşı verdiğimiz, “kendimizi hastalıktan koruma” amaçlı bedensel bir tepkidir. Hatta tripofobi olarak bilinen delikli nesnelere yönelik korkunun da bununla ilgisi olduğu bilinmektedir.
İğrenme duygusu, çok yönlü bir duygu olduğundan, evrimsel kökenlerinin birçok olası açıklaması vardır. En yaygın kabul gören fonksiyonel açıklama, patojenik maddelerin yutulmasını önlemek için oluştuğudur. Atalarımız et ağırlıklı beslenme tarzına geçiş yaptığında, gıda kaynaklı hastalık ve enfeksiyon riskinde artışı engellemek için evrimleşmiş olduğu düşünülmektedir.[2]
Ancak tiksinmenin ortaya çıkabilmesinin tek açısı evrimsel geçmiş değildir. Gelişim sürecinin de bu tepkide önemli bir rolü vardır. Bu nedenle bu açıdan da ele almakta fayda var.
Gelişimin Tiksinme Tepkisi Üzerindeki Etkisi
Küçük yaşlarda çocukların ebeveyn kontrolü altında olması gerekmektedir; çünkü 1-6 yaş arasında çocukların pislik yemesi çok yaygındır. Bu süreçte yavru, hem genetik sebeplerle, hem de kültürel nedenlerle "tiksinç" veya "iğrenç" gelen unsurları öğrenmeye başlar. Tabii bu deneme-yanılma sürecinde, ölümcül düzeyde tehlikeli cisimleri de yutmaları olasıdır; bu nedenle ebeveyn denetimi önemlidir.
Yavrunun anne sütü tüketimini durdurduğu süre de ("sütten kesilme süresi"), bu unsurlara karşı direnci etkilemektedir. Sütten kesilme süresi büyük ölçüde annenin bir sonraki doğumunun zamanlamasına bağlı olarak kültüre göre değişir, ancak çocuklar genellikle 3 yaşında sütten kesilmektedir. Yaklaşık 3-5 yaş arasındaki sütten kesim sonrası dönem, hayatta kalmanın, enfeksiyon riski oluşturan yiyecek ve içeceklerden kaçınma yeteneğine bağlı olduğu çok önemli bir zamandır.[2] Dışkılardan ve diğer kontamine maddelerden; patojenlerin ve parazitlerin oral yoldan alınmasının çocuklukta ölümün önemli bir nedeni olduğu bilinmektedir. Hepatit-A, çocuk felci, streptokok enfeksiyonları, tenya ve toksoplazmoz gibi hastalıkların önemli bir nedeni çocuklarda gözlemlenen bu davranışlardır.[3]
Tiksinme, kirlenme ve bulaşma hakkında bilginin sosyal ve kültürel olarak aktarılması önemlidir. Bu yol ile kirletici maddelere karşı tepkilerin, çocukların gelişiminin erken dönemlerinde hastalıklardan kaçınma davranışlarını öğrenmeleri[4] için itici güç sağlamakta ve teşvik oluşturmaktadır.[4]Modern toplumlarda kültür ve eğitimler; patojenler ve hastalıklar hakkında bilimsel fikirler de içerir. Bu fikirler, kişilerin zorunlu tiksinme gibi tepkiler vermesini sağlamaktadır.[1]
Tiksinme Hakkında Yapılan Araştırmalar
Bugüne kadar insanların ne tür cisimleri iğrenç bulduğuna yönelik birçok araştırma yapılmıştır. Örneğin, 40.000'den fazla kişiye internet tabanlı, sırasıyla farklı fotoğrafların sunulduğu bir çalışmada, potansiyel hastalık tehdidi taşıyan nesnelerin görüntüleri (örneğin küf, dışkı, vs.), çok az hastalık içeren veya hiç bulunmayan benzer görüntülerden çok daha iğrenç olarak algılandığı gösterilmiştir. Bu tepki modeli dünyanın tüm bölgelerinde gözlemlenmiştir. Kadınların, erkeklerden daha fazla tiksinme hassasiyeti bildirmiştir.[5] Üniversite öğrencileri arasında yapılan bir diğer çalışmada ise kişiler, gerçekten de kendi kokularını diğer kişilerden daha az rahatsız edici, bazıları ise "hoş" olarak nitelendirmiştir.[6]
Kişilere koltuk altı, çöp ve gaz çıkartma gibi çeşitli kokuları kokladıktan sonra ne kadar tiksinti oluşacağı incelenmiştir. İncelenen kokular arasında, gaz çıkarma (yellenme) en güçlü olumsuz yanıtı ortaya çıkarmıştır. Değişik vücut kokularında, insanlar sürekli olarak diğer insanların kokularını kendilerinden daha rahatsız edici olarak derecelendirmiştir. Kendisinden sonra partnerinin diğer kişilere göre daha az rahatsız edici olduğu belirtilmiştir.[7]
Kendimiz soğan, pırasa, sarımsak gibi ağır kokulu yiyecekler yediğimizde bunu pek fark etmeyiz. Dişlerimizi fırçalamak, gargara yapmak bile kötü kokuların başkalarını rahatsız etmesini engellemeyebilir. Sofrada kişilerin ortak yiyecekleri yemesi halinde kokuya maruz kalma miktarımız artığından, kokuyu hissetme becerimiz düşecektir. Ömür boyunca maruz kalmak zorunda olduğumuz kendi gaz kokumuz (yellenme), ağız kokumuz, dışkı ve idrar kokumuzun bizi daha az rahatsız etmesinin nedeni de temelde aynıdır.[7]
Bunun ilginç bir uzantısı, evrimsel olarak kendi bebeğimizin vücut içeriklerinin, başka bebeklerinkine göre daha az rahatsız edici, hatta hiç rahatsız edici olmamasıdır (tabii herkes için durum bu değil). Bu, ebeveynlere evrimsel bir bakım avantajı sağlamaktadır. Bebeklerin kendilerini temizlemeleri mümkün olmadığından, sağlıklı bir büyüme ve gelişim için annelerine ve bakıcılara muhtaçtır.[1]
Başkalarının kokularının bizi rahatsız etmesinin asıl sebebinin tiksinme duygumuz ve evrimi olduğunu söylemiştik. Kendi vücudumuzun ve yakınlarımızın bizleri hasta yapma, korkutma ve endişelendirme ihtimali, onları yakından tanıdığımız için düşüktür. Kokular haricinde de daha önceden aşina olduğumuz şeyleri beğenmeye daha yatkın olduğumuz bilinmektedir.[7]
Bu güçlü iğrenme tepkisi sayesinde, bizim grubumuzdan olmayan kişilere karşı da önyargılar ve korunma yöntemleri geliştirebiliriz. Bunlar, vahşi yaşamda bizi hayatta tutan adaptasyonlar olsa da, modern zamanlarda kimi zaman ayrımcılığı ve dışlanmayı tetikleyen unsurlar olabilmektedir. Birçok toplumda insanlar, hijyen ve koku durumuna göre yargılanmaktadır ve buna bağlı olarak dışlanma veya ayrımcılık ortaya çıkabilmektedir. Bu noktada topluma karşı bireysel sorumluluklarımızın farkında olmak kadar, temel içgüdülerimizden kaynaklı ayrımcılığın farkına varmak da önem kazanmaktadır.
Sonuç
Tüm bu bilgiler ışığında kendi kokumuzdan rahatsız olmamamızın bizi diğer kokuları algılama konusunda daha uyanık bir hale getirdiğini söyleyebiliriz. Halihazırda sahip olduğumuz kokulara adapte olmamız bizi yeni kokuları algılamaya odaklı hale getirmektedir. Ayrıca düşünüldüğünde kendi vücut kokularımızı diğer kokuları güçlü bir şekilde algıladığımız gibi algılasaydık muhtemelen yaşam çok daha zor bir hal alırdı. Aynı zamanda başka kokuları algılamak konusunda da yetersiz kalırdık.
Bunun önemini anlayabilmek için biraz daha eskiye dönelim. İlkel dönemlerde insanların avladıkları hayvanların kokusunda bir değişiklik fark etmelerinin ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu tahmin edebiliriz. Avlanan hayvanın çürüyüp çürümediği ya da yemek için güvenli olup olmadığı bu şekilde algılanmış olabilir. Benzer şekilde çevredeki diğer kokulara adapte olunması yeni besinlerin tercihinde de etkili olmuş olabilir.
Daha önce verdiğimiz örneği hatırlarsak, yaşadığımız evin kokusuna adapte olmamız herhangi bir ufak bir değişikliğin hızlıca farkına varmamızı sağlamaktadır. Bu yine muhtemelen insan atalarının yaşadığı ortamda yeni ve yabancı başka bir canlının varlığından haberdar olmasını kolaylaştırmıştır. Önceki yazılarımızda da sıklıkla değindiğimiz gibi olası bir tehlikenin farkına varabilmek canlılığın devamlılığı için oldukça önemlidir. Yine benzer şekilde şimdi kulağa komik gelse de o dönemlerde birinin yellenmesini veya dışkısının kokusunu algılamak dahi olası bir tehlikeyi önceden fark ederek ölümcül sonuçların önüne geçmeyi sağlamış olabilir.
Sonuç olarak, insanın kendi kokusundan rahatsızlık duymayacak şekilde evrimleşmesi kendi dışındaki varlıkların kokularını algılamaya odaklanmasına sebep olmuştur. Bu da potansiyel tehlikelerin farkına vararak kendine güvenilir koşullar yaratmasını kolaylaştırmıştır. Doğada hayatta kalabilmek, bir bakıma diğer kokuları algılama yeteneğimize bağlıdır ve bu yüzden kendi kokumuzu görmezden gelmemiz oldukça normaldir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 35
- 12
- 11
- 7
- 6
- 5
- 4
- 2
- 2
- 0
- 0
- 0
- ^ a b c V. Curtis, et al. (2011). Disgust As An Adaptive System For Disease Avoidance Behaviour. Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences, sf: 389-401. doi: 10.0117. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b J. Rottman. (2014). Evolution, Development, And The Emergence Of Disgust. Sage Journals. doi: 10.1177/147470491401200209. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Bryce, et al. (2005). Who Estimates Of The Causes Of Death In Children. WHO Child Health Epidemiology Reference Group, sf: 1147-1152. doi: 10.1016/S0140-6736(05)71877-8. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b M. Siegal, et al. (2011). Contamination Sensitivity And The Development Of Disease-Avoidant Behaviour. Philos Trans R. Soc Lond B. Biol Sci, sf: 3427-3432. doi: 10.1098 / rstb.2011.0036.. | Arşiv Bağlantısı
- ^ V. Curtis, et al. (2004). Evidence That Disgust Evolved To Protect From Risk Of Disease. Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences, sf: 131. doi: 10.1098 / rsbl.2003.0144. | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. H. Burney, et al. (1976). Psychophysical And Social Ratings Of Human Body Odor. Personality and Social Psychology Bulletin, sf: 135-138. doi: 10.1177/014616727600300126. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c A. Melissa. Why Do Other People's Farst Smell Worse?. (11 Haziran 2015). Alındığı Tarih: 28 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Today I Found Out | Arşiv Bağlantısı
- E. P. Köster, et al. (1991). Olfactory Adaptation. Springer, Berlin, Heidelberg, sf: 199-215. doi: 10.1007/978-3-642-76223-9_10. | Arşiv Bağlantısı
- P. Dalton. (2000). Psychophysical And Behavioral Characteristics Of Olfactory Adaptation. Chemical Senses, sf: 487-492. doi: 10.1093/chemse/25.4.487. | Arşiv Bağlantısı
- O. Perl, et al. (2020). Are Humans Constantly But Subconsciously Smelling Themselves?. Philosophical Transactions of the Royal Society B, sf: 20190372. doi: 10.1098/rstb.2019.0372. | Arşiv Bağlantısı
- P. Dalton. (2000). Fragrance Perception: From The Nose To The Brain. Journal of the Society of Cosmetic Chemists, sf: 141-151. | Arşiv Bağlantısı
- S. Williams. Can You Smell Yourself?. (22 Ocak 2013). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: Science | Arşiv Bağlantısı
- R. Nuwer. We Can Recognize Our Own Scent. (24 Ocak 2013). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: Smithsonian Magazine | Arşiv Bağlantısı
- K. Horowitz. The Reason You Can't Smell Your Own House. (1 Ekim 2015). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: Mental Floss | Arşiv Bağlantısı
- R. Feltman. Dear Science: Why Can’t I Smell My Own Body Odor?. (7 Ekim 2016). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: The Washington Post | Arşiv Bağlantısı
- R. Feltman. Why We Don’t Think Our Own Farts Stink. (10 Ekim 2014). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: The Washington Post | Arşiv Bağlantısı
- E. Hopper. What Is The Mere Exposure Effect In Psychology?. (13 Aralık 2019). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: ThoughtCo | Arşiv Bağlantısı
- The Decision Lab. Mere Exposure Effect. (30 Eylül 2021). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: The Decision Lab | Arşiv Bağlantısı
- M. Dahl. Why Can’t You Smell Your Own Home?. (26 Ağustos 2014). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: The Cut | Arşiv Bağlantısı
- A. B. I. Lecklitner. Why Do We Smell Others More Than We Smell Ourselves?. (16 Temmuz 2020). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: Dollar Shave Club | Arşiv Bağlantısı
- E. Millard. Why You Like The Smell Of Your Own Farts. (10 Kasım 2017). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: | Arşiv Bağlantısı
- P. Bell. Why Do We Like The Smell Of Our Own Farts?. (11 Kasım 2014). Alındığı Tarih: 2 Şubat 2022. Alındığı Yer: HuffPost UK | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:58:31 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9019
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.