Cin Çıkarma ve Egzorsizm: İnsanların İçine Cin veya Şeytan Girebilir mi? Bu Tür Olayların Bilimsel Açıklaması Nedir?
"Cin çarpması" veya "içine cin/şeytan girmesi" olarak bilinen olay (İng: "demonic/spirit possession"), halk arasında insan vücuduna cinlerin, hayaletlerin, şeytanların veya tanrıların girmesiyle ilişkilendirilen, sıra dışı ve normalden oldukça sapmış bir bilinç hâli ve bununla bağlantılı tuhaf davranışlar ile kendini gösteren psikiyatrik bir durumdur.[1] Bugüne kadar içine cin/şeytan/ruh girmesi fikrine Budizm'den Hristiyanlığa, İslam'dan vudu inancına, Hinduizm'den Wicca'ya ve hatta Afrikalı ve/veya Yerli Amerikalı kabilelere kadar birçok grup ve inanç sisteminde rastlanmıştır. İnanca bağlı olarak bu cin/şeytan girmesi olayı, kişinin isteğiyle veya istem dışı bir şekilde olabilir; ayrıca konak beden için avantajlı mı dezavantajlı mı olduğu da inançtan inanca değişim göstermektedir.[2]
1969 yılında yapılan bir çalışmaya göre, dünya genelinden örneklenen 488 toplumun %74 kadarında içine cin/şeytan girmesi olayına rastlandığı tespit edilmiştir; ancak bu olaya yönelik en yüksek inanç oranlarına Pasifik kültürlerinde, en az düşük inanç oranlarınaysa Kuzey Amerika ve Güney Amerika yerlilerinde rastlanmıştır.[3]
Konunun bilimsel taraflarına girmeden önce, bu konudaki en meşhur örneklerden birini anlatmakta fayda görüyoruz.
Anneliese Michel'in Şeytan Çıkarma Vakası
Anna Elisabeth Michel (veya sonradan anıldığı üzere Anneliese Michel), 21 Eylül 1952'de Almanya'nın Leiblfing kentinde, Roma Katolik Kilisesi'ne mensup bir ailenin 4 kızından biri olarak doğdu. Dindar bir şekilde büyütülen Annaliese, haftada 2 gün Katolik Kilesesi ayinlerine katıldı.
Annaliese 16 yaşına geldiğinde çok ciddi bir konvülziyon geçirdi; yani kasları kontrolü dışında kasılarak titremesine ve kıvranmasına neden oldu.[4], [5] Doktorların yaptığı inceleme sonucunda, temporal lop epilepsisi teşhisi kondu. Bu hastalığına rağmen Annaliese, 1973 yılında Würzburg Üniversitesi'ne kabul almayı başardı. Üniversite arkadaşları, onun fazlasıyla içine dönük ve aşırı dindar olduğunu düşünüyorlardı.[6]
Tıbbi Müdahale
1970 yılında Annaliese, kaldığı psikiyatrik hastanede o güne kadar deneyimlediği 3. nöbetini geçirdi. Bu nedenle doktorları ona Dilantin gibi anti-konvülziyon ilaçları reçete etmeye başladılar; ancak hiçbir ilaç beklenen etkiyi göstermedi. Durumu giderek kötüleşen Annaliese, gün içerisinde "şeytan yüzlü varlıklar" gördüğünden şikayet etmeye başladı. Bunun üzerine doktorlar, günümüzde Thorazine veya Largactil gibi antipsikotik ilaçların etken maddesi olan klorpromazine benzer bir ilaç olan Aolept vermeye başladılar. İlaç, o dönemde şizofreni, bozuk davranışlar ve delüzyonlar gibi psikoz vakalarını tedavi etmekte kullanılıyordu.
1973 yılına gelindiğinde Annaliese, dua sırasında halüsinasyonlar görmeye başladı. Doktorlarına, dua sırasında sesler duyduğunu ve bu seslerin ona "lanetlendiğini" ve "cehennemde çürüyeceğini" söylediğini anlattı.[7] Hekimler ne yaparlarsa yapsınlar, Annaliese'in durumunu iyileştiremiyorlardı; tam tersine hasta, giderek kötüleşiyordu.
5 yıl boyunca ilaç tedavisi gören Annaliese, hekimlerin müdahalesinden bıkmaya başladı. Bu sırada yaşadığı deneyimler, onu Hristiyanlara özgü kutsal yerlerden ve nesnelerden (mesela haç sembolünden) tiksinmeye itti.
Bunun üzerine San Damiano kentine giden Michel, sıklıkla Hristiyanlar için hac organizasyonları düzenleyen bir aile arkadaşıyla görüştü.[8] Bu arkadaşı, Annaliese'in bir haç önünden geçemediği ve Hristiyanların kutsal saydığı sudan içemediği gibi gözlemlerden yola çıkarak, Annaliese'in içine şeytan girdiği sonucuna vardı. Şöyle anlatıyor:[9]
Anneliese bana tapınağa giremeyeceğini söyledi - ve Frau Hein da bunu doğruladı. Büyük bir tereddütle ona yaklaştı, sonra toprağın ateş gibi yandığını ve buna dayanamadığını söyledi. Daha sonra geniş bir yay çizerek tapınağın etrafında yürüdü ve ona arkadan yaklaşmaya çalıştı. Küçük bahçeyi çevreleyen alanda diz çöken insanlara baktı ve ona, dua ederken dişlerini gıcırdatıyorlarmış gibi geldiler. Küçük bahçenin kenarına kadar geldi, sonra geri dönmek zorunda kaldı. Yine önden geldiğinde, bakışlarını [evin şapelindeki] İsa'nın resminden kaçırmak zorunda kaldı. Birkaç kez bahçeye çıktı, ama geçemedi. Ayrıca artık azizlerin resimlerine ve madalyalarına bakamayacağını da kaydetti; o kadar çok parladılar ki, buna dayanamıyordu.
Tüm bunlar, bilimsel müdahalenin ötesine geçerek, rahipler tarafından yapılacak bir şeytan çıkarma (egzorsizm) uygulamasına başvurma kararıyla sonuçlandı. Rahipler, bunu reddettiler ve tıbbi tedavinin sürmesi gerektiği yönünde ısrarcı oldular; çünkü bir rahibin bir şeytan çıkarma ayini yapabilmesi için bir piskoposun onayı gerekiyordu.
Katolik Kilisesi'nde, kişi belirlenen kriterleri kesinlikle karşıladığında, şeytan çıkarma için resmi onay verilir; ancak o noktadan sonra kişinin içine şeytan girmesi (infestatio) ve şeytani kontrol altında olunması ihtimali üzerinde durulmaya başlanır. Dini nesnelere ve doğaüstü güçlere karşı yoğun bir hoşnutsuzluk, bu konudaki ilk belirtiler arasındadır.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Annaliese'in durumu iyiye gitmiyordu: Hem fiziksel olarak zayıflıyordu hem de giderek daha agresif bir hâl alıyordu; kendisine zarar veriyordu, kendi idrarını içiyordu ve böcek yemeye başlamıştı. Kasım 1973'te Tegretol isimli bir ilaç almaya başladı. Bu ilaç, nöbetleri baskılayan ve ruh hâlini dengeleyen bir ilaçtı. Ömrü boyunca benzer anti-psikotik ilaçlar aldı; ancak hiçbiri iyileşmesine yardımcı olmadı. Tam tersine, Annaliese giderek kötüleşiyordu: Kükremeye ve hırlamaya başlamıştı, şeytanlar gördüğünü söylüyordu ve sürekli bir şeyler fırlatma ihtiyacı hissediyordu.
Dini Müdahale
1975 yılının Eylül ayında Piskopos Josef Stangl, Arnold Renz isimli bir rahibe egzorsizm iznini verdi; ancak uygulamanın tam bir gizlilik içinde yapılmasını emretti.[10] Bunun üzerine Renz, ilk seansı 24 Eylül günü yaptı.
Bu noktada Annaliese, giderek artan bir şekilde, çağdaşı olaran gençlerin ve modern kilisenin mürtet rahiplerinin hatalarını telafi etmek gibi şeylerden söz etmeye başlamıştı. Yemek yemeyi reddediyordu. O noktada artık ebeveynleri doktorlara başvurmayı bırakmıştı, onlar da tamamen dindarlardan medet umuyorlardı.
Bu şartlar altında Annaliese, ömrü boyunca toplamda 67 adet cin/şeytan çıkarma seansı deneyimledi. Seansların bir kısmı Ernst Alt isimli bir diğer rahip tarafından yapıldı. Bu seanslar, her hafta 1-2 tane olacak kadar sıktı, her biri 4 saate kadar sürebiliyordu ve 1975-1976 yıllarına yayılan 10 ay boyunca devam etti.
Ölümü ve Sonrasında Olanlar
Annaliese Michel, 1 Temmuz 1976 günü evinde öldü. Yapılan otopsi sonucunda ölüm sebebi aşırı aç kalma (malnütrisyon) ve aşırı susuzluk (dehidrasyon) olduğu tespit edildi. Bu iki ölüm sebebi, 1 yıla yakın bir süre boyunca süren şeytan çıkarma ayinlerinin yarı-açlık durumundayken yapılması gerekmesine bağlandı.[11] Annaliese öldüğünde 30 kilogramdı, tek diz üzerinde çökmeye (genüfleksiyona) zorlanmaya bağlı olarak dizleri kırılmış haldeydi. Yardım almaksızın hareket edemiyordu ve zatürreye yakalanmıştı.
Bu bulgular ve yapılan incelemeler üzerine eyalet savcısı, Annaliese'in ölümünden 1 hafta öncesine kadar kurtarılabileceği sonucuna vardı ve 1976 yılında Ernst Alt ve Arnold Renz, "dikkatsizlik nedeniyle ölüme sebebiyet verme" suçuyla yargılandı.[12] Ancak rahipler ve aile hakkında hapis cezası istenmedi; sadece para cezası talep edildi (sonradan ailenin para cezasından da muaf tutulması, çünkü "yeterince ceza çektikleri" vurgulandı).
Mahkeme, savcıların talep ettiğinden daha sert geçti. Piskopos, kendini hastanın sağlık durumundan habersiz olduğunu ve bu nedenle egzorsizme izin verdiğini söyleyerek savundu. Nihayetinde mahkeme, rahiplerin, suçlandıkları gibi "dikkatsizlik nedeniyle ölüme sebebiyet verme" suçunu işlediklerine kanaat getirdi ve ceza olarak mahkeme giderlerini paylaşmaları istendi. Aile de suçlu bulundu; ancak herhangi bir cezai işlem uygulanmadı.
İçine "Cin/Şeytan Girenlere" Gerçekte Ne Oluyor?
Günümüzde cin/şeytan tarafından ele geçirilme gibi durumlar, DSM-5 veya ICD-10 gibi psikiyatrik ve tıbbi kataloglarda resmi bir hastalık olarak tanınmamaktadır. Ancak bu tür durumlarda deneyimlenen (veya deneyimlendiği iddia edilen) davranışları, birebir veya çok yakın bir şekilde semptom olarak tanımlayan bir veya birkaç farklı psikiyatrik hastalık mevcuttur.
"Cin/Şeytan Çarpması" ile İlişkili Hastalıklar
Disosiyatif Kimlik Bozukluğu
Hangi hastalık başlığı altında incelenecek olursa olsun, klinik psikiyatride "trans" ve "cin/şeytan girmesi" bozuklukları, kişilik kimliğinin ve çevrenin durumuna yönelik farkındalığın geçici olarak, tamamen yitirilmesi olarak tanımlanmaktadır ve çoğu zaman disosiyatif bozukluklar altında kategorize edilmektedir.[13]
Disosiyatif Kimlik Bozukluğu (eski adıyla Çoklu Kişilik Bozukluğu), DSM-5 kataloğunda şu şekilde tanımlanmaktadır:
- A. İki ya da ikiden çok ayrı kişilik durumu ile belirli kimlik bölünmesi. Bu durum, kültürlerde "cin çarpması yaşantısı" olarak tanımlanır. Kimlikte bu bölünme, kendilik duyumunda ve eylemlerini yönetebilirlik algısında sürekliliğin belirgin olarak bozulmasını kapsar ve duygulanım, davranış, bilinçlilik, bellek, algı, biliş, ve/ya da duyusal-devinsel işlevsellikte bununla ilişkili değişiklikler bulunur. Bu belirti ve bulgular, başkalarınca gözlenebilir ya da kişi bunları bildirir.
- B. Sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde, günlük olayları, önemli kişisel bilgileri ve/ya da örseleyici olayları anımsarken yineleyici boşluklar olması.
- C. Bu belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
- D. Bu bozukluk, genel kabul gören kültürel ya da dinsel bir uygulamanın bir bölümü değildir. (Not: Çocuklarda bu belirtiler imgesel oyun arkadaşları ya da başka düşlemsel oyunlarla daha iyi açıklanamaz.)
- E. Bu belirtiler, bir maddenin (örn. alkol esrikliği sırasında ortaya çıkan bilinç kararmaları ya da davranış kargaşaları) ya da başka bir sağlık durumunun (örn. kompleks parsiyel katılmalar) fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz
Disosiyatif Kimlik Bozukluğu'nun nedenleri tam olarak bilinmemektedir; ancak birçok psikiyatriste göre neden, çocuklukta deneyimlenen, fiziksel ve cinsel taciz veya ekstrem dışlanma (görmezden gelinme) gibi aşırı travmatik deneyimlerdir.[14] Diğer psikiyatristlere göre Disosiyatif Kimlik Bozukluğu, kişilik bozukluklarının tedavisi sırasında, hekim hatasından veya telkininden kaynaklı olarak gelişmektedir.[15] Bazılarına göreyse Disosiyatif Kimlik Bozukluğu gerçek bir hastalık değildir. Ancak bu son iki kategori, psikiyatristler arasında daha ufak bir kitleyi kapsamaktadır; çoğunluğun, Disosiyatif Kimlik Bozukluğu'nun sebebinin çocukluk travması olduğunda hemfikir olduğu gözükmektedir.[16], [17]
Disosiyatif Kimlik Bozukluğu, aynı zamanda majör depresyon, genel travma sonrası stres bozukluğu, bipolar bozukluk, şizofreni ve uyuşturucu bağımlılığı gibi durumlarla da yakından ilişkilidir.
Diğer Hastalıklar
Bunun haricinde içine cin/şeytan kaçtığı iddia edilen kişilerin davranışları; psikoz, katatoni, histeri, mani, Tourette Sendromu, epilespi, şizofreni gibi çok sayıda hastalık ve bunların semptomlarıyla örtüşebilmektedir. Bu belirtilerin bir kısmı, istemsiz ve sansürsüz davranışları içerebilir; hatta insan-üstü gibi gözüken, bireylerin sosyal davranışlarının ötesine geçen davranışlarla seyredebilir.[18] Hatta "karabasan" olgusuyla da ilişkilendirilen uyku felcinin de (zihinsel bir hastalık olmamasına rağmen) bu inançlarda rolü olduğu düşünülmektedir.[19]
Ayrıca, her ne kadar o vakalar daha "gizemli" görülse ve popülarize edilse de, bu tür davranışlar sergileyenlerin deneyimledikleri durumun her zaman "cinler" ve "şeytanlar" gibi dini ögelerle bezenmediği de anlaşılmalıdır. Yapılan bir çalışmaya göre, bu tür sıra dışı davranışlar sergileyen kişilerin sadece %29'unda "cinler" ve "şeytanlar" gibi bilim-dışı arketip ögelerden söz edilmektedir; vakaların %86'sında "çocuklar"dan, %84'ünde "yardımcı ruhlardan", %28'inde hâlen yaşamakta olan diğer insanlardan, %21'inde ölü akrabalardan, %63'ünde karşı cinsiyetten birinden söz edilmektedir (yüzdelerin toplamının %100'ü aşma nedeni, aynı kişinin birden fazla kategoriye girebilmesidir).[20]
Yalan, Sahtekarlık ve Aldatma
Her ne kadar psikiyatrik rahatsızlıklardan muzdarip kişilerin; diğerlerini aldatmakla, onlara yalan söylemesiyle ve hatta sahtekarlık yapmasıyla suçlanması, bu hastalıkların tedavi edilebilmesi önünde bir engel teşkil etse de tarih boyunca "cin/şeytan çıkarma" adına bolca sahtekarlık yapıldığı hem bilimsel hem de dini kaynaklarca doğrulanmıştır.[29]
Bu problemin temelinde, insanların psikolojiye (ve onun yaygın uygulama alanlarından biri olan psikoterapiye) olan güvensizliği yatmaktadır. Psikolojik uygulamalar, birçok kültürün bir parçası olarak görülmemektedir; ancak "cinci hocalar" veya "egzorsistler", birçok dini inancın bir parçasıdır veya en azından bu inançlarla ilişkilendirilmeleri oldukça kolaydır. Meksika Otonom Üniversitesi psikoterapistlerinden Leonardo Centeno şöyle anlatıyor:
Genelde bir kişi psikoterapi alıyorsa, insanlar o kişinin deli veya duygusal olarak zayıf olduğunu düşünüyorlar. Biz insanlar, hızlı tatmine odaklı canlılarız. Bir müneccim veya şamana gittiğimizde, problemlerimizin büyülü bir şekilde çözülebileceğine inanıyoruz. Birçok kişi sorunlarının sadece 'kötü şans' veya 'şeytani varlıklar' ile ilgili olduğuna inanmayı seçiyor. Çünkü psikolojik bir sorun olduğunu kabullenirse, uzun dönem tedaviyi kabul etmesi gerektiğini biliyor. Ne yazık ki insanların içinde bulunduğu duygusal, ekonomik ve sağlıkla ilişkili problemler, onları yalana ve sahtekarlığa daha açık hale getiriyor. Buna bağlı olarak hem kendilerini hem de başkalarını kandırabiliyorlar.
Gerçekten de Disosiyatif Kimlik Bozukluğu'nun güçlü bir şekilde terk edilme, göz ardı edilme ve benzeri çocukluk travmalarının bir sonucu olduğu düşünülecek olursa, bu şekilde büyüyen yetişkinlerin de ait olduklarını hissettikleri sosyal kimlikten (örneğin diğer dindarlardan) ilgi görmek adına, onların inanacağı absürt davranışları sergilemeleri pek de olağan dışı değildir. Örneğin cin/şeytan kaçtığı söylenen kişilerin, Hollywood veya kendi coğrafi kültürlerinde gördükleri ögeleri tekrar eden davranışlar sergilemeleri, bunun gerçek bir semptom olmasındansa, hâlihazırda beklenen davranışların sergilenme çabası olarak da yorumlanabilir. Bunun bir benzeri, Munchausen Sendromu'nda görülmektedir. Benzer bir diğer "beklenene göre davranma" davranışını, ölüme yakın deneyimler yaşayan kişilerin anlattıklarında da görmek mümkündür:
Elbette bu yapılırken dikkatli olunmalı ve potansiyel hastaların gerçek problemlerinin göz ardı edilmediğinden emin olunmalıdır.
Cin/Şeytan Nörobiyolojisi: Beyin Yapısında Meydana Gelen Değişimler
Antik zamanlarda Disosiyatif Kimlik Bozukluğu gibi sorunları olan hastaların beyinlerini incelemek mümkün olmadığından, tıpkı insan duygu ve davranışlarının nedeninin "ruh" denen metafiziksel bir olgu olduğuna inanılması gibi, kişilik ve kimlik bozukluklarının nedeninin de "cinler ve şeytanlar" gibi metafiziksel olgular olduğuna inanılmıştır; bu nedenle 19. yüzyılda içine şeytan veya ruhlar girdiğine inanılan kişilerin durumuna demonomani denmiştir.[21] Bu inançlar, modern bilimin hasta bireyler de dahil olmak üzere genel olarak insanların beyinlerinin içini inceleyebilmeye başlamasıyla çürütülmüştür.
Manyetik Rezonans Görüntüleme (İng: "Magnetic Resonance Imaging" veya kısaca "MRI") teknolojisi, insan beyinlerini hem yapısal hem de fonksiyonel olarak görüntüleyebilmemizi sağlamıştır. Bu sayede Disosiyatif Kimlik Bozukluğu olanların beyinlerinde yapılan çalışmalar, bu kişilerin hem hipokampüs (%19.2 oranında) hem de amigdala bölgelerinde (%31.6 oranında) anormal bir küçülme tespit etmiştir.[22]
Beyindeki hipokampal bölgeler, kişilerin uzun dönem hafızaları ile ilişkilidir; amigdala bölgesi ise duyguların (özellikle de korku ve öfke gibi temel duyguların) kontrolünde görev alır. Bu durum, kimlikler arasında geçiş yapan hastaların, önceki kimliğin varlığını hatırlamamasını potansiyel olarak izah edebilir. Dolayısıyla içine cin/şeytan kaçtığı söylenen kişiler, normal kişilikleriyle bu "cin/şeytan kaçmış" kişilikleri arasında geçiş yaparken, bir önceki kimliklerini unutabilirler ve bambaşka bir kişiymiş gibi davranabilirler. Ayrıca bu nörobiyolojik bulgular, bu kişilerin neden daha korkak ve agresif olduğunu da izah edebilir.
Tabii ki her çalışmada olduğu gibi bu araştırmada da belli sınırlar vardır: Örneğin bu bulgular, söz konusu hastaları çalışmanın zorluğundan ötürü sadece 15 hastanın verilerine dayanmaktadır. Ayrıca bu hastalar, beyin parçalarının boyutlarını küçültme potansiyeli olan ilaçlar kullanmaktalardı.
Ancak fonksiyonel MRI araştırmalarından gelen çalışmalar da bu bulgularla örtüşmektedir: Örneğin birçok çalışmada, Disosiyatif Kimlik Bozukluğu ve benzeri kimlik/kişilik bozukluğu olan hastaların orbitofrontal korteksine yönelik kan akışında azalma tespit edilmiştir.[23], [24], [25] Orbitofrontal korteks, kişilerin bilinçli kararlar alabilmesini sağlayan beyin bölgesidir ve bu bölgeye kan akışının azalması, daha içgüdüsel ve fevri kararların alınmasına sebep olabilmektedir.
Sonuç
Annaliese Michel vakası, burada bahsettiğimiz tek detaylı vaka örneği olsa da, kesinlikle literatürde hatalı bir şekilde "cin/şeytan girmesi" olarak kategorize edilmesi nedeniyle faciayla sonlanan tek vaka değildir. Özellikle de Türkiye gibi din ile ilişkisi güçlü olan ülkelerde, zihinsel hastalıklara yönelik tabular ve bu tabuların dini inançlar tarafından tekelleştirilmesi, hastalıkların doğru ve bilimsel teşhisini engelleyerek zihin hastalıklarının iyileştirilmesinin önüne geçebilmektedir.[26]
Her ne kadar tıbbi müdahaleler kimi zaman sonuçsuz kalsa da vakaların ezici çoğunluğunda başarılı sonuçlar alındığı unutulmamalıdır.[27], [28] Çalıştığını bildiğimiz bilimsel metodolojinin aksadığı durumlarda, çalışmadığını bildiğimiz bilim-dışı yöntemlere başvurmak, sevdiğiniz kişilerin gereğinden fazla zarar görmesine, iyileştirilememesine ve hatta ölmesine neden olabilir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 58
- 54
- 16
- 15
- 13
- 13
- 12
- 5
- 5
- 3
- 2
- 1
- ^ M. Eliade. (2004). Encyclopedia Of Religion. ISBN: 9780028657332.
- ^ C. Santiago. (2021). Twilight States. HAU: Journal of Ethnographic Theory, sf: 635-659. doi: 10.1086/715812. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. Bourguignon. A Cross-Cultural Study Of Dissociational States. (1 Ocak 1968). Alındığı Tarih: 21 Haziran 2022. Alındığı Yer: Paul Bourguignon | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Carter, et al. (2010). Convulsions In Children. Massachusetts Medical Society, sf: 315-317. doi: 10.1056/NEJM196802082780606. | Arşiv Bağlantısı
- ^ H. Anwar, et al. (2020). Epileptic Seizures. Discoveries, sf: e110. doi: 10.15190/d.2020.7. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. F. Neuroscience. (2011). Sfn 2010 - Nano, Theme H, Featured Lectures, Special Lectures, Symposia/Minisymposia, Workshops, Satellites, And Socials. ISBN: 9781613300015. Yayınevi: Coe-Truman Technologies.
- ^ E. T. Hansen. What In God's Name?!. (4 Eylül 2005). Alındığı Yer: The Washington Post | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. Dégh. (2001). Legend And Belief: Dialectics Of A Folklore Genre. ISBN: 9780253339294. Yayınevi: Indiana University Press.
- ^ F. D. Goodman. (2005). The Exorcism Of Anneliese Michel. ISBN: 9781597524322. Yayınevi: Resource Publications (OR).
- ^ The Windsor Star. Priests Convinced Woman Was Possessed. (4 Nisan 1978). Alındığı Yer: Google News | Arşiv Bağlantısı
- ^ Time. A Phenomenon Of Fear. (6 Eylül 1976). Alındığı Yer: Time | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Getler. Cries Of A Woman Possessed. (21 Nisan 1978). Alındığı Yer: The Washington Post | Arşiv Bağlantısı
- ^ V. Bhavsar, et al. (2016). Dissociative Trance And Spirit Possession: Challenges For Cultures In Transition. Wiley, sf: 551-559. doi: 10.1111/pcn.12425. | Arşiv Bağlantısı
- ^ T. Hecker, et al. (2015). Global Mental Health And Trauma Exposure: The Current Evidence For The Relationship Between Traumatic Experiences And Spirit Possession. European Journal of Psychotraumatology, sf: 29126. doi: 10.3402/ejpt.v6.29126. | Arşiv Bağlantısı
- ^ DID-Research.org. Iatrogenic And Sociocognitive Models Of Did. Alındığı Yer: DID-Research.org | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Layton. How Exorcism Works. (8 Eylül 2005). Alındığı Yer: HowStuffWorks | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. . Ferracuti, et al. (2010). Dissociative Trance Disorder: Clinical And Rorschach Findings In Ten Persons Reporting Demon Possession And Treated By Exorcism. Journal of Personality Assessment, sf: 525-539. doi: 10.1207/s15327752jpa6603_4. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Strickmann. (2002). Chinese Magical Medicine. ISBN: 9780804739405. Yayınevi: Stanford University Press.
- ^ G. Stein. (1996). The Encyclopedia Of The Paranormal. ISBN: 9781573920216. Yayınevi: Prometheus Books.
- ^ H. Erlendsson. (2003). Multiple Personality Disorder - Demons And Angels Or Archetypal Aspects Of The Inner Self. Academia. | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. Noll. (2009). The Encyclopedia Of Schizophrenia And Other Psychotic Disorders. ISBN: 9780816075089. Yayınevi: Infobase Publishing.
- ^ E. Vermetten. (2006). Hippocampal And Amygdalar Volumes In Dissociative Identity Disorder. American Psychiatric Association Publishing, sf: 630. doi: 10.1176/appi.ajp.163.4.630. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Krause-Utz, et al. (2014). The Latest Neuroimaging Findings In Borderline Personality Disorder. Current Psychiatry Reports, sf: 1-13. doi: 10.1007/s11920-014-0438-z. | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. Schulze, et al. (2015). Neural Correlates Of Disturbed Emotion Processing In Borderline Personality Disorder: A Multimodal Meta-Analysis. Elsevier BV, sf: 97-106. doi: 10.1016/j.biopsych.2015.03.027. | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. V. Zutphen, et al. (2015). Emotional Sensitivity, Emotion Regulation And Impulsivity In Borderline Personality Disorder: A Critical Review Of Fmri Studies. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, sf: 64-76. doi: 10.1016/j.neubiorev.2015.01.001. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. N. Karanci. (2014). Concerns About Schizophrenia Or Possession?. Journal of Religion and Health, sf: 1691-1692. doi: 10.1007/s10943-014-9910-7. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. J. Cole, et al. (2020). Stanford Accelerated Intelligent Neuromodulation Therapy For Treatment-Resistant Depression. American Journal of Psychiatry, sf: 716-726. doi: 10.1176/appi.ajp.2019.19070720. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Sarris, et al. (2016). Adjunctive Nutraceuticals For Depression: A Systematic Review And Meta-Analyses. American Journal of Psychiatry, sf: 575-587. doi: 10.1176/appi.ajp.2016.15091228. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Redaccion. The Fraudulent Business Of Exorcisms. (11 Aralık 2019). Alındığı Yer: El Universal | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/11/2024 15:29:05 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11949
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.