Vahşi Hayvanlar da Travma Sonrası Stres Bozukluğu Yaşıyor Olabilir mi?
Her birkaç yılda bir, Kanada'nın Yukon bölgesindeki Amerika tavşanlarının sayısı zirveye çıkar. Tavşan popülasyonu artarken, avcıları olan vaşak ve kır kurtlarının sayıları da artar. Ardından tavşan popülasyonu hızla düşer ve avcılar da yok olmaya başlar.
Ekologlar arasında ünlü bir fenomen olan bu döngü, 1920'lerden beri incelense de son yıllarda araştırmacılar şaşırtıcı bir sonuca ulaştı: Tavşan sayısının zirveye çıktıktan sonra azalmasının sebebi, sadece avcıların çok sayıda tavşanı yemesi değildi; bir faktör daha vardı: Yırtıcılar tarafından çevrilmiş olmanın sebep olduğu kronik stres, anne tavşanların daha az beslenmesine ve daha az yavrulamasına sebep oluyordu. Tekrar tekrar maruz kalınan avcı kovalamalarından hayatta kalmak, beyin kimyalarında, travma yaşamış insanlarınkine benzer şekilde, uzun süreler devam eden değişiklikleri tetikliyordu. Beyin kimyasındaki bu değişiklikler, avcı popülasyonları tükendikten sonra bile tavşanların normal oranlarda üremesini engelliyordu.
Davranış ekologları Liana Zanette ve Michael Clinchy'nin gösterdiği gibi bu fenomen, başka hayvanlarda da geçerlidir: Batı Ontario Üniversitesi'nde çalışan Zanette ve Clinchy çiftinin lisans ana dalları psikolojidir. Şu anda, travma psikolojisiyle vahşi hayvanlarda korkunun davranış ekolojisini birleştiren, kendi deyimleriyle "korku ekolojisi" üzerine çalışmaktadırlar. Yırtıcıların sebep olduğu korkunun diğer vahşi memelilerin ve ötücü kuşların daha az yavru yapmalarına ve büyütmelerine neden olabildiğini bulmuşlardır. Korku altındaki tarla farelerinin ve ötücü serçelerin yavrularının yetişkinliğe ulaşma ve üremeyi başarma ihtimalleri, stres altındaki Amerika tavşanlarının yavrularında olduğu gibi daha düşüktür.
Bu bulguların da eklendiği gitgide büyüyen bir kanıtlar kümesi, korku veren deneyimlerin vahşi yaşam üzerinde uzun süren etkileri olabileceğini gösteriyor; kendini zorla dayatarak kişiyi travma anına geri döndüren anılarla, aşırı tetikte olma haliyle ve kaygı hisleriyle karakterize olan Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nun, tehlikeye karşı evrimleşmiş antik bir tepkinin bir parçası olduğuna işaret ediyor.[1] Bu çalışma aynı zamanda, Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nun doğasına ve sadece insana mı has yoksa memeliler, kuşlar ve diğer hayvanlarca paylaşılan ortak evrimsel bir tepki mi olduğuna dair devam eden daha geniş çaplı bir bilimsel tartışmanın da bir parçası niteliğinde.
Travmanın Uzun Süre Devam Eden Etkileri
Korku ekolojisiyle ilgili çalışmalar, 1990'larda başladı. Daha önceleri bilim insanları bir yırtıcının avı üzerindeki etkisinin ya ölümcül ya da kısa süren bir etki olduğunu kabul ediyordu. Bir tavşan, bir kır kurdunun saldırısından ya da bir zebra bir aslanın pençelerinden kurtulup hayatta kaldıysa yaşamına hiçbir şey olmamış gibi devam etmeliydi; fakat Zanette ve Clinchy, Annual Review of Ecology, Evolution, and Systematics dergisinde 2020 yılında yayınladıkları çalışmalarında, araştırmaların korkunun balıktan file birçok vahşi hayvanın uzun dönemli davranışlarını ve fizyolojisini değiştirebildiğini gösterdiğini söylüyor.[1] Zanette, konuyla alakalı olarak şöyle diyor:
Korku, yırtıcılar tarafından öldürülmemek için bütün hayvanların yararlandığı bir tepkidir. İnanılmaz düzeyde faydalıdır; çünkü daha sonra üreyebilmeniz için bugün hayatta kalmanızı sağlar; fakat bedelleri de vardır.
Korkmanın nedenleri açıktır. Güncel çalışmalar, Serengeti'deki yetişkin dişi zürafaların %32'ye varan oranlarda aslan saldırılarının yara izlerini, Kuzey Denizi'nin güneyindeki muturların %25'inin boz fokların pençe ve ısırık izlerini ve bazı Afrika sularındaki manta vatozlarının %100'ünün, birden fazla köpek balığı ısırık izi taşıdığını gösteriyor. Hayatta kalan bu bireyler fiziksel izlerin yanı sıra saldırıların terörize edici anılarını da taşıyabiliyor.
Toronto Üniversitesi'nde popülasyon ekoloğu olan Rudy Boonstra, 1970'lerden beri Kanada'nın Yukon bölgesindeki Amerika tavşanlarına ve diğer küçük memelilere aşırı stresin etkilerini araştırıyor ve bu çalışmalarında kendi kişisel geçmişinden esinlendi: Boonstra'nın annesi, çoğu Hollandalı gibi 2. Dünya Savaşı'nda büyük bir strese maruz kaldı. Konuyla alakalı olarak Boonstra şöyle diyor:
Bu, muhtemelen çocuklarını da etkiledi. Stresin biyolojimizde etkisi olan bir faktör olduğu fikri her zaman aklımın bir köşesindeydi.
Boonstra, Amerika tavşanlarının popülasyon döngüsünün azalma fazında, tavşanların çoğunun yırtıcılar tarafından öldürüldüğünü biliyordu; fakat hikâyenin ilk bakışta görünmeyen tarafları da vardı. Boonstra'nın öğrencisi Michael Sheriff, popülasyon döngüsünün artış ve azalma fazlarında canlı yakalanmış tavşanların dışkılarını test etti ve anne tavşanların dışkılarında stres hormonu kortizolün seviyesinin yırtıcı yoğunluğuna göre dalgalandığını buldu; yırtıcıların en yoğun olduğu zamanda kortizol seviyesi de en yüksekteydi.
Araştırmacılar, stres düzeyi yüksek bu annelerin daha az sayıda ve daha küçük yavrular doğurduğunu buldu. Ayrıca yüksek stres hormonu seviyeleri annelerden kızlarına geçiyor ve yırtıcılar ortamdan yok olduktan ve tavşanların yiyebileceği bitki örtüsü bollaştıktan sonra bile üreme hızlarını azaltıyordu. Bu durum, Boonstra'nın çalışma alanındaki yırtıcılar neredeyse tamamen yok olduktan sonraki ilk 3-5 yıl süresince tavşan popülasyonunun neden hâlâ düşük seviyelerde kalmaya devam ettiğini açıklıyor.
Stres fizyolojisinin öncüleri, insan problemlerine odaklandılar ve bu tür stres tepkilerine patolojik olarak baktılar; fakat Boonstra, aynı fikirde değil. O, Amerika tavşanlarının bu tepkisini kötü bir durumdan en iyi sonucu elde etmelerini sağlayan bir adaptasyon olarak görüyor. Etrafta çok yırtıcı bulunmasının stresini yaşayan hayvanlar saklanmaya daha fazla, beslenmeye daha az zaman ayırıyor, böylece daha az yavru yapıyorlar; fakat bu da daha fazla yetişkinin hayatta kalmasına ve döngü tekrar başladığında popülasyonu tekrar oluşturmalarına imkân sağlayabiliyor.
Travmatize Olmuş Filler
Vahşi yaşam travmalarının en dramatik etkilerinden bazıları Afrika fillerinde gözlemlenmiştir. Popülasyonları; kaçak avcılık, yasal öldürme ve habitat kaybı sebebiyle ciddi düzeylerde azalmıştır. Doğal yaşam koşulları bozulmamış filler, yetişkin dişilerin liderlik ettiği geniş aile grupları içinde yaşar, ergenliğe erişen erkekler gruptan ayrılır. Bugün, hayatta kalmış fillerin çoğu, annelerinin ve teyzelerinin gözleri önünde katledilmesine tanıklık etmiştir. Erken dönem travmalarıyla yaşlı liderlerin omurgasını belirlediği stabil ailelerin yokluğunun birleşimi, yetim fillerin ergenliğe ulaşırken şiddet dolu antisosyal davranışlar göstermesi sonucunu doğurmuştur.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Galler'deki Bangor Üniversitesi'nden Afrika fillerini çalışan davranış ekoloğu Graeme Shannon insanlarda ve fillerde gördüklerimiz arasında ilginç paralellikler olduğunu söylüyor. Çocukluk travmaları ve stabil bir aile yaşamının olmayışı insanlarda Travma Sonrası Stres Bozukluğu için büyük risk faktörlerindendir. Shannon bu durumu şu sözler ile özetliyor:
Travma geçirmiş fillerin gelişimlerinde ve davranışlarında olgunlaşırlarken radikal bir değişiklik görüyoruz. Korkunç bir olay yaşadıktan yıllar sonra bile hâlâ alarm psikolojisinde olabiliyor ve saldırganlık düzeyi yüksek reaksiyonlar gösterebiliyorlar.
Shannon ve meslektaşları, Güney Afrika'daki Pongola Vahşi Yaşam Koruma Alanı'nda bir fil sürüsünü takip ederken böyle bir olaya bizzat denk geldiler. Filleri uygun bir mesafe bırakarak arabayla takip ederken bir virajda sürünün lideri olan Buga yolu kapadı. Şoför hemen motoru durdursa da normalde fillerin yollarına devam etmesini sağlayan bu harekete Buga beklenen tepkiyi vermediği gibi arabaya saldırdı ve araştırmacılar kaçışırken arabayı ters çevirdi. Shannon, Buga'nın bu aşırı reaksiyonunun altı yıl önce yakalanıp yeri değiştirilirken yaşadığı travmayla bağlantılı olabileceğinden şüpheleniyor.
İnsanların tehlikeye, yaralanmaya ve kayba gösterdikleri tepkiler muhtemelen hayvanlarınkiyle aynı evrimleşmiş tepki setinin bir parçası. Çok büyük bir kanıt kümesi gösteriyor ki bütün memelilerin, kuşların, balıkların ve hatta bazı omurgasızların beyinleri ortak bir temel yapıyı, dehşete ve sevince ortak tepkileri paylaşıyor. Korkuyu sinyalleyen ve korkunç olayların anılarını saklayan beyin devresi, çıkıntılı ön beyinlere sahip insansılar ortaya çıkmadan çok daha önce evrimleşmiş olan amigdalada bulunuyor.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan modern insanların çoğu, savaşta, kriminal bir saldırıda ya da araç kazasında travmatize olmuş kişiler fakat travmanın kendini dayatan anıları, vücudun savunma mekanizmalarını yıpratan ve fiziksel hastalıklara yol açabilen sürekli tetikte olma hali... Bunlar Amerika tavşanlarını aç vaşaklara, zürafaları aslanlara karşı tetikte tutan aynı eski beyin devresinden kaynaklanıyor.
Amigdala duygusal anılar oluşturur ve günlük olayların bilinçli anılarını oluşturan ve bunları beynin farklı yerlerinde saklayan hipokampüsle önemli bir bağlantısı vardır. Amigdalası hasar görmüş insanlar ya da diğer hayvanlar korku hissini hatırlayamaz ve böylece tehlikeden sakınmayı beceremez.
Beyin görüntüleme çalışmaları, Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan kişilerin hipokampüslerinin hacminin normalden daha küçük olduğunu göstermiştir ki bu, yeni nöronların gelişmesi anlamına gelen nörojenezin bozulduğunun bir işaretidir. Nörojenez, unutmak ya da anıları bir perspektife oturtmak için esastır. Bu süreç engellenirse travmanın anısı akla kazınır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan insanların emniyette olduktan çok sonra bile travmatik bir olayın anısını canlı bir şekilde tekrar tekrar yaşamalarının sebebi budur.
Benzer bir şekilde, yırtıcıların korkusu laboratuvar farelerinde de nörojenezi baskılar. Zanette ve Clinchy aynı örüntünün doğal habitatlarındaki vahşi hayvanlarda da geçerli olduğunu gösteriyor.
Bilim insanları bir ormanda hoparlörlerden şahin sesleri yayınladılar ve bunları duyan yuvalama sürecindeki dişi ötücü serçelerin duymayanlara göre %40 daha az canlı yavru ürettiklerini buldular. Daha sonraki deneylerde, yırtıcı seslerini duyan boz başlı inek kuşlarının ve dağ baştankaralarının korkudan kaynaklı nörokimyasal değişimleri bir hafta sonra bile koruduğunu gösterdiler. Yeni nöronların oluşumunun belirteci olan çiftkortin proteini (doublecortin) inek kuşlarında hem amigdalada hem de hipokampüste normalden daha düşük seviyelerdeydi.
Aynı örüntü, fazla yırtıcı tehdidi altında yaşayan yaban farelerinde ve balıklarda da gösterildi. Bu nörokimyasal sinyaller, araştırmacıların insanlarda Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nu anlamak için uzun zamandır kullandığı kemirgen modellerindekine paralellik gösteriyor.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu, İnsanlara mı Has?
Birçok hayvan türünün aşırı stresin etkilerini uzun süreler deneyimlediğine dair kanıtlar git gide artsa da birçok psikolog hâlâ Travma Sonrası Stres Bozukluğunu insana has bir problem olarak görüyor. Güney Florida Üniversitesi'nde bir nörobiyolog olan David Diamond bu duruma şöyle dikkat çekiyor:
Tramva Sonrası Stres Bozukluğu, insan tepkileri bazında tanımlanmıştır. Biyolojik bir ölçüsü yoktur. Birisinin Tramva Sonrası Stres Bozukluğu yaşadığını gösteren bir kan testi sonucu alamazsınız. Bu psikolojik bir hastalıktır ve bir insan bozukluğu olarak adlandırmamın sebebi budur. Çünkü bir sıçan size nasıl hissettiğini söyleyemez.
Oysa ki bazı araştırmacılar Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nun bu insan merkezcil yorumunu artık kabul etmiyor. Arizona Devlet Üniversitesi'nden antropolog Sarah Mathew konuyla ilgili olarak şöyle diyor:
İnsanlarla diğer memelilerin paylaştığı birçok şey var.
Buna tehlikeden haberdar olmak, tehlikeye tepki vermek ve ölüm tehdidi içeren durumlardan sakınmak da dahil. Mathew, Travma Sonrası Stres Bozukluğunun derin evrimsel kökleri olduğuna ve bazı semptomlarının adaptasyonlardan ortaya çıktığına inanıyor; insanın da dahil olduğu birçok türün bireylerinin tehlikeyi yönetmesini mümkün kılan aşırı tetikte olma hali gibi.
Bu evrimsel perspektif fikirleri değiştirmeye başlıyor. Clinchy ve Zanette, ekologları, psikiyatrları ve psikologları bir araya getiren, korku ekolojisi ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu üzerine konferanslar düzenledi. Konferansı değerlendirmek adına Clinchy şöyle diyor:
Psikiyatrlar ve psikologlar Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nun maladaptif (çn. taşıyıcısının uyum başarısını azaltan nitelikte) olduğu hakkında konuşuyorlardı. Bizse, bu aşırı tepkileri belirli bağlamlarda göstermenin, hayatta kalma olasılığını arttırdığı için, adaptif bir davranış olduğunu savunuyorduk.
Diamond da buna katılarak şu sözleri sarf ediyor:
Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan birinin beyni hasarlı ya da işlev bozukluğu olan bir beyin değil ama aşırı koruyucu bir beyin. Canına yönelen bir saldırıdan kurtulmuş birisinden bahsediyoruz. Yani, aşırı tetikte olma hali, uyuyamama, kişinin travmayı tekrar tekrar yaşamasına neden olan inatçı kabuslar... Bunlar adaptif bir tepkinin yolunda gitmeyen parçaları.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu sıklıkla utanç vesilesi olarak görülüyor ve bu yüzden insanlar tedavi arayışına girmiyor; fakat hastalar semptomlarının tamamen normal olduğunu, bunların evrimsel bir işlevi olduğunu anlarsa bu, utancı bir ölçüde ortadan kaldırıp insanların tedaviye yönelmelerini sağlayabilir.
Not: Bu makale Knowable Magazine'den alınan izin doğrultusunda çevrilmiştir. İngilizce haber bültenine buradan abone olabilirsiniz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 7
- 5
- 4
- 3
- 2
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: Knowable Magazine | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b L. Y. Zanette, et al. (2020). Ecology And Neurobiology Of Fear In Free-Living Wildlife. Annual Reviews, sf: 297-318. doi: 10.1146/annurev-ecolsys-011720-124613. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 19:38:58 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11214
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in Knowable Magazine. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.