Ruh Çağırma, İdeomotor Etki ve Kolaylaştırılmış İletişim Safsatası: Ölülerle veya Ruhlarla Konuşmak, Kendi Kendinize Konuşmaktır!
Spiritüalizm, 19. yüzyıl toplumunu büyülemiş ve dönemin bilim insanlarınca öfkeyle çürütülmüştü. Ancak spiritüalizmin günümüzde yeniden beliren “bilimsel” reenkarnasyonları da bir o kadar kötü niyetli.
Cadılar Bayramı yaklaşırken, birçoğumuz korkutucu, doğaüstü bir maceraya atılmaya hazır halde oluruz. Korku, insanları kaynaştıran bir deneyim görevi görebilir. Bu düşünceyle birçoğumuz, belki biraz da şakayla karışık, belki de ciddi olarak "ruh çağırma tahtalarıyla" ilgilendik. Hatta belki de tahtada gördüğümüz gerçeküstü, kötüye alamet eden ruhani mesajlar bizi biraz ürküttü. Bu tahtalarla ilgili olarak buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.
Ölülerle gerçekten iletişim kurulabileceğine dair bir delil olmasa da, ruh çağırma tahtaları ve otomatik yazı yazma gibi olgular bize kendi psikolojimize dair aydınlatıcı bilgiler sağlama ve kendimizi ne kadar kolay kandırdığımızı hatırlatma görevi görebilir.
İdeomotor Etki: Sahtekarların İddialarını Çürüten Bilimsel Gerçek
Öte alemden gelen kelimelere olan merakımız aslında yeni değil. 19. yüzyılın ortalarında, büyüyen spiritüalizm hareketi günümüzün ruh çağırma tahtasının bir öncüsü olan "dönen masa" ile yazılan ruhani mesajları yaymaya başlamıştı. Dönen masada katılımcılar, ellerini üzerinde alfabe yazılı olan bir masanın üzerine koyarlardı. Çok geçmeden masa bazı harflere doğru eğilirken, boşluktan sözde-ruhani fısıltılar gelmeye başlardı. Bunun gibi gösteriler, yüksek sosyetedeki bir çok insanı bu unutulması güç mesajların arkasında yeni ve belki de mistik bir gücün bulunduğuna ikna etti.
Fakat herkes o kadar kolay ikna olmadı. İngiltere’nin önde gelen bilim insanlarından Michael Faraday, spiritüralistlerin iddialarına son derece şüpheci yaklaşıyordu. Fenomeni test etmek için seçilmiş bazı değişkenler ve alternatif açıklamalar hazırladı. Harekete karşı direnci arttırmak amacıyla tahta ve kauçuk kullanarak yaptığı çalışmada Faraday, masanın hareketi üzerinde bir etki gözlemlemedi.
Çalışmaları oyunda özel bir gücün kendini gösterdiği iddialarını çürütmekle kalmadı, daha sonraki araştırmalarında masanın eğilmesinin tuhaf ve doğaüstü bir olay olmaktan çok uzak olduğunu, aslında yarı-istemsiz kas aktivitesinden başka bir şey olmadığını gösterdi. Faraday’in dikkatli deneyleri, ortada doğal ya da doğaüstü herhangi bir gücün olmadığını, sadece bu kadın ve erkeklerin kendilerini kandırmaya yönelik bir eğilimlerinin olduğunu açığa çıkardı.
Bu sonuç, Fransız kimyager Michel Eugéne Chevreul’nin titiz paralel deneyleriyle desteklendi. Chevreul, şarlatanlığın sebatla karşısındaydı. 1854’te konuyla ilgili yayınladığı makalede dönen masalar, su arama çubukları ve sihirli sarkaçlar gibi görünüşte sihirli hareketlerin istemsiz ve bilinçdışı kas hareketleri sebebiyle ortaya çıkışına odaklandı. Üstüne üstlük Chevreul, bir şey daha keşfetmişti: Çubuğu elinde tutan kişiye bu kas hareketlerinin etkisi söylendiğinde (yani bir farkındalık yaratıldığında) bu sözde-sihirli hareketler duruyor ve bir daha tekrarlanmıyordu. Aynı yıl içinde fizikçi William Carpenter, bu fenomeni ideomotor kelimesiyle tanımladı.
İllüzyonistlerin İllüzyonisti Harry Houdini
İdeomotor etkisinin keşfi, 19. yüzyılın sonları ve 20.yüzyılın başlarındaki esrarengiz ruh çağırma seanslarında hiçbir gizem olmadığını, sadece aldanmanın ve zaman zaman da düpedüz şarlatanlığın sarhoş edici bir karışımı olduğunu kanıtladı. Bu dönemdeki popüler trans medyumları seyircilerini arttırabilmek için katıksız bir şovmenlik gösteriyorlardı; ünlü medyum Mina Crandon seanslarında çıplaktı ve iddia edildiğine göre zincirden kurtulma şovlarıyla ünlü sihirbaz Harry Houdini tarafından ipliği pazara çıkarılmadan önce, vajinasından "ektoplazma" salgıladığını iddia ediyordu.
Houdini’nin sahtekarlıkları açığa çıkarmak gibi bir tutkusu vardı ve alandaki tecrübesini kullanarak yalan yanlış iddiaları tespit edip, düzenbazlıkları açığa çıkarmak ona zevk veriyordu. Bu durum, spiritüalist camiada ona kötü bir ün kazandırdı. Hatta Sherlock Holmes’ün yaratıcısı Arthur Conan Doyle gibi bazıları, Houdini’nin kendisinin spiritüel güçleri olduğuna inanıyor ve bu iddia, profesyonelliğiyle gurur duyan Houdini’nin canını sıkıyordu.
Otomatik Yazım Sahtekarlığı ve Bilgisiz Akıllar
Spritüalizm tutkusuna kendini kaptırmayan bir diğer isim ise Charles Arthur Mercier’di. Mercier, saçmalıklarla zaman kaybetmek istemeyen bir psikiyatristti. Mercier trans medyumlarını afişe etmek, savlarını titizlikle çürütmek için oldukça zaman harcamıştı. Üzerinde en çok durduğu fenomen uzaktaki bir kaynaktan yazının doğaüstü ‘yönlendirilmesi’ olduğu iddia edilen otomatik yazımdı.
Mercier’in araştırmaları, kendini gösteren tek garip fenomenin yine bir tür ideomotor etki olduğunu gösterdi. 1894’te British Medical Journal’da yayımlanan yazısında bulgularını özetleyen Mercier, otomatik yazıma ruhların sebep olduğunu söyleyen spiritüalist varsayımı güçlü bir şekilde yalanladı ve açık bir dille şöyle belirtti:
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Ruhsal faaliyetlere ne gerek var ne de yer var. Bu faaliyetlerle açıklama yapmak yalnızca bilimdışı değil, aynı zamanda bilgisiz de bir aklın işaretidir.
Spiritüalizm: Yeniden Hortlayan Sahtebilim
Bu makalenin çubukla su aramaktan ruh çağırma tahtasına kadar her şeye son noktayı koyması gerekirdi; fakat günümüzde bile bunlara olan yürekten inanan birçok insan var. Ve ideomotor reflekslerin varlığının neredeyse iki yüzyıldır bilinmesine rağmen insanlığın bitmek bilmez yeniden icat etme kapasitesi ve hatalarımızdan bir şeyler öğrenemiyor oluşumuz gösteriyor ki, aynı illüzyon farklı şekilde paketlenip pazarlanınca, bizi tekrardan aynı tuzağa düşürebiliyor.
2013’te iş insanı Jim McCormick, Irak ordusuna çalışmayan bomba bulma kitleri satmaktan suçlu bulundu. Bu alet, su bulma çubuğunun modern bir versiyonuydu. İdeomotor kataloğuna 2013’te giren br diğer utanç verici haber ise C-Fast oldu; bu aletin de yine su bulan çubuk gibi karaciğer hastalığını tespit edebildiği iddia ediliyordu. Sense About Science dergisinden Síle Lane, bu iddiayı “Boş umut satmaktan başka bir şey değil.” diyerek tarif etti.
Belki de en öne çıkan ve en hasar verici olan ideomotor etkinin yan ürünü fenomen ise Kolaylaştırılmış İletişim idi (İng: "facilitated communication"). Bu süreçte kolaylaştırıcı, hastanın bir kolunu ekrana ya da klavyeye karşı kaldırmasına yardım ediyor ve görünüşe göre iletişim kurmasını sağlıyordu. Bu, ürüne inananlar tarafından bilimsel olarak çağ açan bir ürün olarak görüldü; çünkü ciddi iletişim problemi bulunanların kendilerini ifade edebilmelerini mümkün kılıyordu.
1980’lerin sonlarına doğru Kolaylaştırılmış İletişim popülaritesinin zirvesine ulaştı: Otizmli veya ağır zihinsel engelli olmalarından ötürü konuşamayan çocukların ebeveynlerine ya da ailelerine inanılmaz bir imkan sunduğuna inanılıyordu. Kolaylaştırılmış İletişimin hastaların zihinlerini "açtığına" dair harika hikayeler, uzak ve geniş bir alana yayıldı ve anekdotal anlatılar, sanki bu yöntem bir tedaviye delilmiş gibi anlatılageldi. Ağır zihinsel engelli çocuklar bir gecede şair ya da alim oldular; hatta kendi "kolaylaştıranları" ile ilgili kitap bile yazdılar.
Kolaylaştırılmış iletişim, çoğu insanın kalplerini fethetmeye başlamışken, sözde bilimin uyarı çanları çalmaya başlamıştı. 1991 yılının başlarında, 40 ayrı deneysel çalışma, aletin çalıştığına dair hiçbir kanıt bulamazken, çalışmaların her birinde kişinin kendisinin aleti yönlendirdiğini gösteren kanıtlara ulaşıldı.
Kolaylaştırılmış İletişim’in reddi uygunsuz cinsel taciz savları etrafında dönmeye başladı ve medya dikkatini ortaya çıkana verdi. 1980’lerin sonları ve 1990’ların başlarında, satanist ritüellerde insanların hafızalarının geri getirildiğine yönelik sahte iddialar dolaşmaya başladı. Her ne kadar bunların sahteliği ispatlansa ve bu anıları geri getirebildiğini iddia edenlerce uydurulduğu gösterilse de bu, kitlesel bir paniğe neden oldu. Buna bağlı olarak, kolaylaştırılmış iletişimden gelen "iletilmiş mesajların" birdenbire karanlık bir içeriğe bürünmesi de belki kaçınılmazdı.
1990’ların ortalarında Kolaylaştırılmış İletişim çalıştıranlarının müşterilerine uyguladığı gizli cinsel taciz sayıları ayyuka çıktı ve buna bağlı olarak bi dizi insan tutuklandı. 16 yaşında olan ve konuşamayan otizmli Betsy Wheaton vakası, çocuğun güya iletişime geçtiği kolaylaştırıcısına babasının “onun penisini tutmasını isssstediğini” söylediği yayıldığında ilgi odağı oldu. Çocuğun ailenin büyük bir kısmı tarafından cinsel olarak taciz edildiği ortaya çıktı.
Konuşma bozukluğu uzmanı Howard Shane, mesajların kaynaklarını ve ne olduğu konusunda ustaca bir test hazırlayıp bunları bir araya toplayabildi ve davalar Psikolog Douglas Hower ile birlikte yürütüldü. Betsy ve onun kolaylaştırıcısı Janyce Boynton’nın resimleri gösterildi ve Betsy’e gördüğü şeyleri tanıyıp tanıyamadığı soruldu. Bazı celselerde Betsy ve Janyce’a bilerek, tamamen farklı resimler gösterildi. Her örnekte Betsy sadece Janyce’nin olduğu fotoğraflarda konuştu - bu da gösteriyor ki iletişim, iletişim kurandan geliyordu ve engelli bireye ait değildi. Diğerleri üzerinde yapılan benzer araştırmalar da aynı boş sonuca ulaştı.
Kanıtlar yeterince açıktı: Kolaylaştırılmış İletişim, bol miktarda ideomotor etkiye bulanmış bireysel bir yanılgıdan başka bir şey değildi. Kolaylaştırıclar, engelli insanların zihinlerini açmıyorlardı; yalnızca bilinçdışı olarak kendi zihinlerini yansıtıyorlardı.
Art arda gelen kötü sonuçlar, Kolaylaştırılmış İletişim’in mezarına çakılan son çivi olmalıydı; fakat tüm diğer sözde bilimler gibi bu da ölmeyi basitçe reddediyordu. Howler’in kendisi sağlam bir Kolaylaştırılmış İletişim inananıydı ve su götürmez kanıtları görürken acı çekiyordu. İletişim kurucuların suçlulara dönüşmesinden daha fazlası olmalıydı.
(...) kolaylaştırıcı kontrolü için tartışmaya yer bırakmayan kanıtlarımız vardı. Kolaylaştırıcıların travmatik olmaya başladığı etkisi kafamıza dank etmeye başlamıştı. Kolaylaştırıcı İletişim, onların inanç sisteminin temeli olmuştu. Onların kişiliklerinin bir temeli olmuştu.
Howler’in uyarıları gerçekten ileri görüşlü biri olduğunu kanıtladı: Kolaylaştırılmış İletişim savunucuların verdikleri kendinden emin sözler, umutsuz aileler üzerinde egemenlik kurmuştu; çocuklarıyla iletişim kuracaklarına dair onları kandırmıştı. Çoğu insan içi iletişim kurma sanrısı, çocuklarının iletişim kurabilecek bilişsel fonksiyonlardan yoksun olduğu gerçeğini kabullenmekten çok daha kolaydı. Dolayısıyla bazı çevrelerde Kolaylaştırılmış İletişim halen ilgi görüyor. Son zamanlarda konu hakkında yayınlanan yeni bir inceleme makalesi, bu durumu yorgun ve öz bir şekilde özetliyor:
(...) Kolaylaştırılmış İletişim ebeveynler ve uygulananlar arasındaki yarar sanısını pekiştirmeye devam edecek...
Kolaylaştırılmış İletişim’in Ouija tahtasından daha fazla bir bilimsel itibarı olmamasına rağmen onun hayaleti hala bizi rahatsız edebiliyor. Hala aslı astarı araştırılmadan ana akım medyada bazı haberleri görmek mümkün. Örneğin; 2005’te Naoki Higashida isimli, otizmi dolayısıyla konuşamayan bir genç tarafından yazılmış bir kitap, onun Kolaylaştırılmış İletişim sağlayanı aracılığıyla Japonya’da satışa çıktı. 2013’te İngilizceye The Reason I Jump (Atlama Nedenim) olarak çevrilen kitap, övgü dolu yorumlar alıyor ve otizmli bir gencin aklına bir bakış niteliğinde olduğu ilan ediliyor. Komedyen Jon Stewart, bu kitabın hayatında okuduğu en dikkate değer kitap olduğunu söyleyerek övüyor.
Kolaylaştırılmış İletişim kanıttan tamamen mahrum olsa da, birçok yorumcu kitaptaki palavraların Higashida’nın aklından çok, kolaylaştırıcısının aklından çıktığına yönelik kaygılarını dile getiriyorlar. İngiliz çevirmen David Mitchell, kolaylaştırıcının artık Higashida’ya dokunmadığına inandırarak eleştirileri bertaraf etti. Kolaylaştırılmış İletişim için tam yetersizliğin bilirkişi kanıtları verildi, popülaritesine rağmen İngiliz çevirmen David Mitchell fayda sağlayanın artık Higashida'ya dokunmadığını ileri sürerek bu eleştiriyi bertaraf etmeye çalıştı. Kolaylaştırılmış İletişim'in geçersiz olduğunu gösteren kanıtların bolluğuna bakacak olursak, tüm popülerliğine rağmen bu iddia son derece şüphelidir.
Son zamanlarda meydana gelen ve daha da rahatsız edici bir vaka ise Anna Stublefield. Stublefield, tutanaklara göre Kolaylaştırılmış İletişim’e derinden inanan biriydi ve bu tekniği birçok engelli hastaya uyguladı. Bunlar arasında, mahkeme kayıtlarında "D. J." ismiyle anılan ileri düzeyde engelli bir hasta da mevcuttu. Süreç içerisinde kendisine olan sarsılmaz aşkını itiraf eden çocuğun bir savant olduğuna kendisini inandırmıştı. Bu inanç kadını, cinsel ilişkiye izin verme kapasitesinden yoksun hastasına cinsel tacizde bulunmaya itti: D. J.'in zeka kapasitesi, ufak bir çocuğunkinden farksızdı. Trajik olan ise, tecavüz suçuna rağmen Stublefield, D.J.’in sözde aşkının kendi bilinçaltında yazdığı açıkca belli olan fantezilerinden daha fazla bir şey olmadığını reddediyor, bu konudaki sarsılmaz inancının koruyordu. Stublefield, D. J. ve bu yalandan muzdarip sayısız kurban, ideomotor etkinin kurbanlarıydılar.
Sonuç
Kendimizi kandırma kapasitemiz eşsizdir. İdeomotor etki, meraklı psikolojimizin bizi yalan yanlış sonuçlara götüren yollarından sadece birisidir. İdeomotor etki, bir konu hakkındaki anekdotal anlatılar ne kadar güçlü olursa olsun, bir şeye inanmadan önce tüm iddiaların bilimsel olarak incelememiz ve kendimizi kandırmaya çalışmadığımızdan emin olmamız gerektiğini hatırlatan bir örnektir. Veya Richard Feynman'ın ölümsüz sözlerinde anlattığı gibi:
İlk prensip şudur: Kendini kandırmamalısın; çünkü sen, en kolay kandırabileceğin kişisin.
Teşekkür: Bu yazıyı çeviren Tuğçe Kızılakça'ya ve düzenleyen Çağla Önsal'a teşekkür ederiz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 12
- 7
- 6
- 5
- 2
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: The Guardian | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/12/2024 05:24:59 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/508
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in The Guardian. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.