GÖRÜNMEYEN YÜZLER BİLİNMEYEN HİKAYELER
Tam bir salon beyefendisiydim ben
Mersin Gazetesi
- Blog Yazısı
[1] Tam bir salon beyefendisiydim ben, ama şimdi tavan arasında yaşıyorum. Ah, o eski günler… Altın kaplamalı salonlarda valsler dönerken, şimdi rüzgârın uğultusuyla dans ediyorum, tozlu kirişlerin arasında. Kaderin iplerini ören o yılan, hala kıvrılıyor etrafımda, zehirli dişlerini göstererek. Ama ben, uçurumların ağladığı ve havladığı yıllardan geldim; zift üstü yılan dişli dikenlerden geçtim. Sevenim oldu, sevmemeye çalışanım da. Aslında, hiç kimsecikleri iplemiyorum artık. Papatyalar olsa da olur, olmasa da. Çünkü hayat, bir papatya tarlası değil; bazen dikenli bir çöl, ama o çölde bile bir oasis* gizlenir, eğer bakmayı bilirsen.
Burası, soluk buz mavisi bir bina. Bir zamanların en dikkat çeken ama şimdilerde duvarları, eski bir sevgilinin solmuş gülümsemesi gibi, zamanın soğuk nefesiyle boyanmış. Yirmi yıl önce, bu mahalle cazibe merkeziydi; ışıklar altında kahkahalar yükselirdi, şampanya kadehleri tokuşurdu. Her köşe başında bin bir renkte havi fişekli kadınlar patlardı. Her taraf et her taraf kutup yıldızı. Şimdi ise izbe bir gölge, suç örgütlerinin yasadışı fısıltılarının dolaştığı bir labirent. Sokaklarda karanlık yüzler gezinir, bıçaklar parlar ay ışığında. Hayati tehlike? Evet, var. Ama umursamıyorum. Tehlike, hayatın tuzu biberi; onsuz, her şey tatsız bir çorba olur. Bir aforizma mı? “Karanlıkta yürümek, yıldızları daha parlak kılar.” Ben de öyle yapıyorum, yıldızlarımı arıyorum bu tavan arasının dar pencerelerinden dışarı açılan membai renk cümbüşünden, göklerden gelen ama yerde devinen şeylerden.
Her şey sıfırdan başladı burada. Önceden zenginlik içinde yüzerdim; malikaneler, arabalar, kalabalık sofralar. Ama kaderin yılanı ısırdı bir gün, her şeyi aldı elimden. Beş parasız kaldım, sokaklara düştüm. Eşim? O, evden kovdu beni, kapıyı yüzüme çarparak. “Git, senin gibi bir kaybedene yer yok burada,” dedi. Sevgilim? O da gitti, başka birinin kollarında kayboldu. Aldattılar mı? Evet, herkes aldatmış. Dostlar, akrabalar, iş ortakları… Hepsi birer gölge gibi çekip gitti, arkalarında sadece boş vaatler bırakarak. “Zenginlik, mıknatıs gibi çeker; fakirlik, rüzgâr gibi dağıtır,” derim ben buna. Onlar, fırtınada uçuşan yapraklardı; ben ise kök salmış bir ağaç, dallarım kırılmış olsa da ruhum sapasağlam ve dimdik ayakta, yerde sürünmeyen cinsinden.
Ama vazgeçtim onlardan. Düşünürüm bazen, geceleri yatağımda – ki yatak dediğim, eski bir şilte, tozlu tahtaların üstünde. Sevdiklerimi hatırlarım, kendimi sevdiğimi sandığım kişileri. Gülüşlerini, dokunuşlarını… Sonra vazgeçerim. Çünkü geçmiş, bir zincir; eğer bırakmazsan, seni aşağı çeker. “Geçmişi bırakmak, geleceğe kanat açmaktır,” Evet, tam da öyle. Burada, bu eski binanın çatı katında, hayata sıfırdan başladım. Penceremden bakıyorum: Aşağıda, mahallenin izbe sokakları uzanıyor, suçun gölgeleri dans ediyor bu şehrin çamurlu sokaklarında. Çok uzakta küçük bir köpek yavrusu ağlayarak annesinden özür diliyordu. Bir adamı bıçaklamışlar dün gece, duyuyorum fısıltıları. Ama ben? Umursamıyorum. Tehlike, hayatın bir parçası; onu kucaklarsan, korku kaybolur.
Tavan arası, benim krallığım şimdi. Duvarlar eğri büğrü, tavan alçak; başımı eğerek yürüyorum, ama bu eğilmek, boyun eğmek değil. Aksine, alçak gönüllülüğün simgesi. “En yüksek dağlar, en derin vadilerden doğar,” der bir eski bilge. Ben de öyleyim: Dibe vurmuşum, ama yukarısı için hazırlanıyorum. Sabahları, güneşi doğarken izliyorum. O soluk buz mavisi duvarlar, gün ışığında parlıyor hafifçe, sanki umudun bir yansıması. Kahvemi içiyorum – ucuz, bayat bir kahve, ama tadı özgürlük gibi. Dışarıda, suç örgütleri döndürüyor işlerini: Uyuşturucu, hırsızlık, şiddet… Kapımın önünde bile olabilirler. Ama ben, kapıyı kilitlemiyorum bile. Neden? Çünkü hayat, risk olmadan yaşanmaz. “Korkusuzluk, en büyük zırhtır”. Yılanın kıvrılışını izliyorum, ama ısırığından korkmuyorum artık.
Düşünürüm sevdiklerimi, evet. Eşimi: O güzel yüzü, ama şimdi görünmeyen bir yüz olmuş. Hikayesi bilinmeyen bir hikâye. Neden kovdu beni? Zenginlik bitince, aşk da bitti mi? Aldattı mı? Evet, ama suçlamıyorum. İnsanlar, fırtınada gemiyi terk eder; sadık olanlar, dalgalarla savaşır. Ben savaşıyorum. Sevgilimi düşünürüm: O da gitti, başka birinin zenginliğine sığındı. Dostlar? Onlar da para akarken yanımda, şimdi uzakta. Ama vazgeçiyorum. Çünkü düşünmek, zehir gibi; fazla alırsan, öldürür. Onun yerine, umudu besliyorum. Tavan arasında bile, hayatı sevmek gerek. “Umut, karanlığın içindeki mumdur; sönmezse, yol gösterir.”
Burada, yalnızım ama yalnızlık, bir lütuf. Sessizlikte, kendimi duyuyorum. Kitaplarım var – eski, tozlu kitaplar, mahallenin hurdacısından aldım. Okuyorum geceleri, mum ışığında. Hikayeler, görünmeyen yüzler hakkında: Krallar düşmüş, ama kalkmışlar. Ben de kalkacağım. Mahalle, izbe olsa da hayat dolu. Çocuklar oynuyor sokaklarda, suçun gölgesinde bile. Onları izliyorum pencereden: Kahkahaları, umudun simgesi. “Çocukların gülüşü, yarınların tohumu,” gibi . Ben de tohum ekeceğim yeniden.
Hayata sıfırdan başlamak, bir nehir gibi: Eski yatağından taşar, yeni yollar bulur. Benim nehrim, bu tavan arasından akıyor. Tehlike? Var, ama umursamıyorum. Bir gün, biri kapıyı çalabilir, suç örgütünden. Ama ben, gülümseyerek açacağım. Neden? Çünkü hayat, her anıyla değerli. “Tehlike, hayatın baharatıdır; onsuz, tatsız kalır.” Sevdiklerimi düşünürüm, ama vazgeçerim. Onlar, geçmişin hayaletleri; ben ise geleceğin mimarıyım.
Bazen, rüyalarımda eski hayatı görüyorum: Salonlar, ışıklar, kahkahalar. Uyanınca, gülümsüyorum. Çünkü o hayat, bir illüzyondu; gerçek hayat, burada, bu soluk buz mavisi binada. Mahalle, yirmi yıl önce cazibe merkeziydi; şimdi izbe, ama değişim, hayatın kanunu. “Her son, yeni bir başlangıçtır,” derim. Ben de başlıyorum. Papatyalar? Pencere kenarına diktim bir saksı. Büyüyorlar yavaş yavaş, umudun çiçekleri gibi.
Umutlu olmak gerek, tavan arasında bile. Hayatı sevmek, her dikenine rağmen. Kaderin yılanı kıvrılsa da, ben yoluma devam ediyorum. Görünmeyen yüzler, bilinmeyen hikayeler… Benimki de onlardan biri. Ama sonu, parlak olacak. Çünkü “Umut, en karanlık gecede doğan güneştir.”
Günler geçiyor burada, ritimli bir şekilde. Sabahları, mahallenin sesleriyle uyanıyorum: Sokak satıcılarının bağırışları, uzak sirenler, suçun nabzı. Ama ben, kahvemi yudumlarken, gülümsüyorum. Tehlike, her köşede; ama umursamıyorum. Bir metafor: Hayat, bir satranç oyunu; piyonlar düşer, ama şah kalır. Ben şahım, tahtam bu tavan arası. Eşimi düşünürüm bazen: O, kraliçeyi oynadı, ama terk etti. Sevgilimi: O da vezir gibi gitti. Dostlar? Piyonlar, hepsi dağıldı. Ama vazgeçiyorum. Düşünmek, yarayı kaşımak gibi; iyileşmez.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Yerine, planlar yapıyorum. Sıfırdan başlamak, bir tohum gibi: Toprağa gömülür, sonra filizlenir. Ben filizleniyorum. Mahalle izbe, evet; suç örgütleri, yasadışı işler dönüyor. Dün gece, silah sesleri duydum. Ama korkmuyorum. “Korku, zincir; umut, anahtar.” Anahtarı çeviriyorum her gün. Kitaplarımda, aforizmalar buluyorum: “Dibe vurmak, yukarı sıçramak için momentumdur.” Evet, sıçrayacağım.
Penceremden bakıyorum: Soluk buz mavisi duvarlar, dışarıda gri sokaklar. Yirmi yıl önce, burası ışıl ışıldı; şimdi gölgeler. Ama değişim, fırsat. Bir gün, belki burayı değiştireceğim. Hikayem, görünmeyen bir yüz; bilinmeyen bir hikâye. Ama anlatacağım bir gün, umudun zaferini.
Sevdiklerimi düşünürüm, ama vazgeçerim. Onlar, rüzgarla uçan tozlar. Ben, kök salmışım. Hayatı seviyorum, tavan arasında bile. Papatyalarım çiçek açtı dün; küçük bir mucize. “Hayat, mucizelerle dolu; görmek isteyen için.”
Akşam oluyor, yıldızlar çıkıyor. Tehlike aşağıda, ama yukarıda huzur. Umutlu olmak gerek. Hayat, güzel.
Ve eski, bir bacağı kırık kurşini renkte, üzerinde solduğu için neye benzediği belli olmayan naylon bir örtü ile örtülü ve sağa sola kaymasın diye kırmızı bir iple çepeçevre sarılmış ki ip yılların verdiği yorgunluk ile pırçarmış, masanın üzerinde -ki Zamanın tozlu parmakları, kurşuni gövdesini solgun bir hayalet gibi okşuyor; antika masa, unutulmuş bir krallığın tahtı olarak duruyor. Kırık bacağı, eski bir savaşçının yaralı uzvu gibi eğri bükük; soluk naylon örtü, bir hayalet perdesi gibi rengini yitirmiş, masayı gizemli bir mezara çeviriyor. Kırmızı ip, yılların yorgun kanı gibi pırçarmış bağlarla sarılı; masa, zincire vurulmuş bir ruh gibi sağa sola kaymadan bekliyor. Solgun kurşuni yüzey, ay ışığındaki eski bir ayna gibi; antika masa, geçmişin soluk yansımalarını taşıyan bir zaman kapsülü. Naylon örtünün belirsiz şekli, rüya gibi silik bir anı; masa, eski bir büyücünün masası gibi, soluk renkleriyle kaderin sırlarını fısıldıyor ve o fısıltının arasından bir el bırakıveriyor o krallığın orta yerine bir kağıt, ve kağıtta güzel bir el yazısı ile “Tam bir salon beyefendisiydi ama tavan arasında yaşıyordu. İplerini ören kader ve onu buralara getiren yılanın daha ne kadar kıvrılacağını bilmiyordu. Uçurumların ağladığı ve havladığı yıllardan gelmişti ve geçmişti zift üstü yılan dişli dikenlerden. Seveni de olmuştu sevmemeye çalışanı da. Aslında o çokta iplemiyordu hiç kimsecikleri. Papatyalar olsa da olurdu olmasa da” yazıyordu.
Sizlere Gelecekte Görüşmek üzerine Meydan Okuyorum.
Orada Görüşelim…
*Oasis: Türkçe ‘de genellikle şu anlamlarda kullanılır:
Çöldeki vaha: Kurak çöl ortasında su kaynağı olan, bitki örtüsüyle çevrili verimli alan.
Mecazi kullanım: “Huzur, sığınak, dinlenme yeri” anlamında.
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- ^ Şafak GENÇ. Görünmeyen Yüzler Bilinmeyen Hikayeler - Mersin Gazetesi. (5 Kasım 2025). Alındığı Tarih: 9 Kasım 2025. Alındığı Yer: mersingazetesi | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 23/11/2025 01:45:20 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21762
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.