BİLİM DÜNYASINDA GÖLGEDE KALMIŞ 3 BİLİM KADINI
GİRİŞ
Yeni bir Blog yazısına hepiniz hoşgeldiniz. Bugün, bilim dünyasının gölgede kalmış ama aslında oldukça etkili çalışmalar yapmış üç bilim insanını tanıtacağım. Bilim tarihinde daha az bilinen bu isimler, evrenin anlayışını değiştiren önemli keşiflerde bulunmuşlardır.
Bu bilim insanlarının hikayeleri ve çalışmaları, aslında geniş kitleler tarafından bilinmese de, bilim dünyasının ilerlemesinde büyük bir rol oynamıştır. Onları tanımak, bilimin ne kadar geniş ve çeşitli olduğunu anlamamızı sağlar ve bize farklı bakış açıları sunar.
Bu keşiflerin ve bilim insanlarının hikayeleri, bize bilimin ne kadar heyecan verici ve çeşitli bir alan olduğunu hatırlatır. Hadi, bu bilim insanlarının hikayelerine birlikte göz atalım ve onların bilim dünyasındaki yerlerini keşfedelim!"
-Emilie du Chatelet-
Muhtemelen Emilie du Chatelet adını fazla duymamışsınızdır. Ama onun katkıları olmasaydı 1700’lerin Fransız Aydınlanması çok daha farklı bir biçimde ilerleyebilirdi.
Fransız matematikçi, fizikçi, filozof ve çevirmen Emilie du Chatelet, 1706’da Paris’te doğdu. Dilbilimci ve müzisyen Baron Luis Nicholas'ın kızı olan Chatelet, eğitimini evde tamamladı. 6 dili başarılı bir biçimde konuşmaya başladı. Aristokrat bir aileye mensup olduğu için dönemin önde gelen bilim insanları ve matematikçileri evlerine sık olarak gelirlerdi.
Babası şansıydı. Yüksek rütbeli bir memur olması nedeniyle dönemin önde gelen bilim adamları ve matematikçilerinin evlerine sık ziyaretleriyle Émilie matematik ve bilim karşısında büyülendi. Babası ise annesinin aksine bu büyüyü engellemedi ve kızının geleceğini kendisinin belirlemesine katkıda bulundu. Kadın olanların eğitime ve bilimle ilgilememelerine hak tanımayan bir yüzyıla düşmüştü. Fakat bu sizce Châtelet’i durdurabilmiş midir? Ben birkaç yüzyıl sonra bu konuda video çektiğime göre tabii ki durdurulamamıştır. Hadi başlayalım…
1725 yılında 19 yaşındayken Marki Florent du Chatelet-Lemont’la evlenerek markiz oldu. Sonrasında kraliyet mahkemesine katılan ilk kadın üye unvanını kazandı. Bilime olan merakı bu dönemde de devam etti. Aldığı ek dersler ile bilgilerini geliştirdi.
Prusyalı Büyük Frederick, Du Châtelet’nin bir hayranıydı. Onunla düzenli olarak yazıştı ve onu Leibniz’in çalışmaları ile tanıştırdı. 1733’te Du Châtelet, ünlü yazar, tarihçi ve filozof Voltaire ile yakınlaştı.Voltaire’nin şairliğine, felsefesine ve bilimsel kültürüne hayrandı. Onun desteğiyle Voltaire 1734 yılında Felsefi Mektuplar isimli yapıtını yayınladı. Bu mektuplar sadece Fransız Aydınlanmasında değil, tüm Avrupa’nın kültür tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Fransa için bu mektuplar öylesine sarsıcı olmuştur ki, eser “din ve politik düzen bakımından tehlikeli görüldüğü için” yasaklanıp yakılmıştır.
1734 yılında hakkında çıkarılan bir tutuklama emri nedeniyle Voltaire Paris’i terk etmek zorunda kaldı. Bu zamanda, Chatelet’in Champagne’deki Cirey Şatosu’na sığındı. Burada ikili zamanlarını sürekli yazarak, düşünsel ve bilimsel tartışmalar yaparak geçirdiler. Bir fizik laboratuvarının da bulunduğu Cirey’deki şato, edebi ve felsefe etkinliklerinin merkezi durumuna geldi.
Voltaire’le 15 yıl süren birliktelikleri süresince bilimsel çalışmalarına devam eden Chatelet, Voltaire’e de sürekli destek verdi. Bu çalışmaları sonucunda Euclid, Newton ile Yunan ve Roma klasiklerinden Locke’a uzanan geniş bir yelpazede çalışmalarını sürdürdü.
Birçok bilim dalını, alanı ilgilendiren enerji kavramına gelelim… Gottfried Wilhelm Leibniz vis visa (yaşam gücü) olarak tanımlayarak hayatımıza dahil eder. Ve tabii birçok farklı görüşü, tartışma konusunu da beraberinde getirir. Hatta dönemde ünlü vis visa tartışmaları düzenlenirdi. Size şaşırmayacağınız bir şey söyleyeyim hemen burada… Tabii ki bu tartışmalar sadece erkekler katılabiliyordu. Çünkü kadınlar bilimle uğraşamazdı, biliyorsunuz. Émilie bu tartışmalardan birine katılmak istemiştir ve cinsiyeti yüzünden tartışma salonuna alınmamıştır. Bu sizce kendisini durdurabilmiş midir? Duyamadım? Tabii ki hayır Émilie erkek kıyafeti giyerek bu tartışmalara katılan ilk kadın olmuştur.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Leibniz, kütleyle hızın karesinin çarpımının (mv2 ya da bunların toplamının) gücün (enerjinin) gerçek ölçüsü olduğuna inanıyor ve savunuyordu. Isaac Newton’a ise hızın kendisi ile orantılı olduğunu savunuyordu. Bu iki bilgiyi yorumlayan Émilie Leibniz’i savunurken birçok tepki de aldı. Evinde bir gün, ağır kurşun topları bir kil yatağına attı. Kilin iki katı hıza vuran topların kilin içine dört kat daha fazla girdiğini gördü; hızın üç katı olanlar ise dokuz kat daha büyük bir derinliğe ulaştı. Ve böylece Émilie Leibniz’in teorisini kanıtlamış oldu. Einstein’in ünlü formülünü E=mc²‘yi kendisinden 150 yıl önce fikrini doğuran annesine merhaba diyelim… Merhaba Émilie…
1740 yılına geldiğimizde Émilie, Newton’ın Philosophiae Naturalis Principia Mathematica’sı (çoğunlukla Principia olarak anılacaktır) çevirmeye başlamıştır. 1949 yılına geldiğimizde uykusuzluk, yoğun çalışmalar ile olağanüstü başarılarından olan çevirisini kendisinin de yorumlarını katarak tamamlamıştır. Kitabı tamamladığı yıl hayata erken gözlerini kapamıştır. Çevirisi kitabı tamamlamasından 10 yıl sonra yayımlanmıştır. Fransa’nın Newton’u tanımasında etkili olmuş ve hala günümüzde Newton’un çalışmalarını anlatan en iyi çeviri ve temel kitap olarak gösterilmektedir.
Chatelet, Voltaire’le olan beraberliğini de Fransız Devrimi’nin ünlü şairlerinden Jean Francois de Saint Lambert için bitirdi. Sonrasında Lambert’le birlikte yaşamaya başladı. Du Chatelet, hayatı boyunca kadınlardan beklenenin tam tersi olarak kendi çıkarlarının peşinden gitti. Ancak trajik bir şekilde, güvenilir doğum kontrolü ve jinekolojik bakımın olmadığı bir zamanda kadın olmanın tehlikelerinden kaçamadı.
Chatelet, Lambert’ten olan çocuğunun doğumu sırasında ölürken, yatağının başında kocası Marki, Voltaire ve Lambert bulunuyordu. 43 yaşında hayata veda eden bu dahi insan ataerkilliğe isyanını Prusya kralı Büyük Frederick’e şu sözlerle dile getiriyor:
“Beni kendi meziyetlerimle ya da meziyetlerimin olmaması ile değerlendirin. Fakat, beni şu büyük generalin, bu büyük bilginin, Fransa’da bir parlayan bir yıldız veya meşhur bir yazara eklenti olarak görmeyin. Ben kendi doğrumla tüm söyledikleri ve yaptıkları ile sadece kendisine sorumlu olan bütün bir kişiyim. Henüz karşılaşmamış olmama rağmen benden bilgisi daha fazla olan metafizikçi veya filozoflar olabilir. Ancak, onlar da beşeri zafiyetleri olan insanlardır. Dolayısıyla, tüm faziletlerimin toplamını aldığımda, itiraf etmeliyim ki, kimseden aşağı kalmamaktayım.”
Du Châtelet, kadınların düşünen bir varlık olarak görülmediği ve haklarının olmadığı bir çağda tarihe adını yazdırmıştır. Bir filozof, bir fizikçi, bir matematikçi, bir çevirmen, bir kadın hakları savunucusu olarak karşımıza çıkar. Eğer ki ışığı içinizde hissediyorsanız ilerleyin. Du Châtelet yolundan gidin durmayın…
Kaynakça =
The Philosopher and the Prodigy: How Voltaire Fell in Love with a Remarkable Woman Mathematician. https://www.brainpickings.org
Five Things to Know About French Enlightenment Genius Émilie du Châtelet. Yayınlanma tarihi: 15 Aralık 2917; Bağlantı: https://www.smithsonianmag.com/
-Lise Meitner-
Lise Meitner (1878-1968) Avusturya’da doğdu. Viyana Üniversitesi’nde fizik eğitimi gören Meitner, bu üniversiteden fizikte doktora derecesi alan ikinci kadındır. (Meitner lisans eğitimi sırasında ünlü teorik fizikiçi Ludwig Boltzmann’ın da öğrencisi olmuştu). Marie Curie’nin çalışmalarından etkilenen Meitner, radyoaktivite araştırmalarına yönelmişti. Meitner daha sonra Almanya’ya gitti ve orada Berlin Üniversitesi’nde Max Planck’la birlikte çalıştı, onun derslerini hazırlamasına yardımcı oldu. Meitner’in Berlin’deki çalışmaları, Yahudi kökenli olduğu için Nazi yönetimi tarafından Almanya’dan sürüldüğü 1938 yılına kadar devam etti. Bu dönemde Berlin Üniversitesi Kimya Enstitüsü’nde radyoaktif kimya uzmanı olan Otto Hahn ile tanıştı ve onunla yakın bir dostluk kurarak birlikte çalışmalar yaptı.
Ancak kadın olduğu için Meitner’in bu enstitüde resmi bir konumu yoktu ve üstelik her zaman aşağılamalarla karşılaşıyordu. 1913’ten itibaren Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde çalıştığı yıllarda enstitünün ön kapısından girip çıkması bile ona yasaktı. 1909 yılında Almanya’da kadınların üniversite eğitimi yapabilmeleri resmen onaylandı. Böylece Meitner, Kimya Enstitüsü laboratuvarlarına girme iznini almıştı. Fakat hala ücret almıyordu ve ailesinden aldığı harçlıkla geçiniyordu.
Meitner ve Hahn, 1908 ve 1909 yıllarında önemli makaleler yayınladılar. Makaleler temel olarak, bozunuma uğradıklarında beta parçacıkları salan radyoaktif elementler üzerineydi. Meitner ve Hahn daha sonra Kayser Wilhelm Kimya Enstitüsü’ne geçtiler. Bu enstitünün radyoaktivite bölümü Hahn-Meitner Laboratuvarı olarak anılıyordu. Hahn’ın askerlik yaptığı yıllardaki çalışmasıyla Meitner uzun ömürlü radyoaktif element olan protaktinyumu buldu. Özellikle bu başarısından sonra Meitner’in akademik dünyadaki ilerleyişi hızlandı. Fakat bu başarısından önce daha 1917’de onun için bir fizik bölümü oluşturulmuş ve maaşı da Hahn’ınkine eşit düzeye getirilmişti. Aynı yıl Meitner Laboratuvarı kuruldu ve 1919’da da Meitner enstitüde profesör unvanını elde etti. Meitner, Almanya’da profesör unvanını alan ilk kadın oldu. Fakat daha sonraki yıllarda artan Nazi baskısı karşısında Meitner 1 Ağustos 1938’de İsveç’e sığınmak zorunda kaldı. Meitner Stockholm’da Siegbahn Enstitüsü’nde İsveç Akademisi’nin sağladığı bir kıdemsiz asistan maaşı ile yeni bir zor hayata başlamıştı.
İsveç’teki çalışmaları sırasında Meitner, fizikçi yeğeni (ve ünlü fizikçi Niels Bohr’un damadı) Otto Frisch ile uranyumun bölünme süreci üzerine düşüncelerini geliştirdi ve bu ikili, nükleer fizyonla ilgili ünlü makalelerini 1939 yılında Nature dergisinde birlikte yayınladılar. Bu başarı Meitner’e bilim dünyasında çok yüksek bir prestij sağladı.
Fakat 1944’te Nobel Kimya Ödülü nükleer fizyon buluşundan dolayı tek başına Otto Hahn’a verildi. Hahn’ın radyoaktif kimya deneyleri kuşkusuz buluş için temel bir öneme sahipti. Ancak Meitner ve Frisch’in ortaya koyduğu fiziksel kavramlar, açıklamalar ve deneysel sonuçlar da en az onlar kadar önemliydi. Nükleer fizyonla ilgili keşfinden dolayı Meitner’in Nobel Ödülü alması gerektiği konusunda fizikçiler ve bilim tarihçileri arasında genel bir görüş birliği vardır.
Meitner bu haksızlık karşısındaki düşüncesini şöyle açıklamıştı: “Hahn, elbette Nobel Kimya Ödülü’nü hak ediyor. Buna hiç kuşku yok gerçekten. Ama uranyum fizyonu sürecinin açıklığa kavuşturulmasına Frisch’le birlikte yaptığımız katkının hiç de önemsiz olmadığı kanısındayım. Sürecin nasıl ortaya çıktığına ve bu kadar büyük enerjiyi nasıl yarattığına ilişkin bu katkı, Hahn’ın çok uzak olduğu bir şeydi.”
Lise Meitner Nobel Ödülü’nü alamadı ama çalışmalarının takdir edilmemesi durumuyla hiç karşılaşmadı. Çok sayıda bilim ödülüyle onurlandırıldı. Öte yandan Nobel Ödülü’nün açıklanmasından önce Meitner, New Mexico’da Los Alamos’da nükleer bomba tasarımında çalışan fizikçiler ve mühendisler grubuna katılması yönünde davet almıştı. Fakat Meitner bu öneriyi kararlılıkla geri çevirdi. Meitner, Müttefik Devletler saflarında bu tutumu takınan tek seçkin nükleer fizikçi oldu. Bir gazeteciyle yaptığı söyleşide, “Bu keşfin savaş zamanına rastlamasını talihsizlik olarak görüyorum. Benim bir bombayla hiçbir ilgim olmayacak” diye açıklamada bulunmuştu.
Oysa birçok fizikçi ve mühendis atom bombası projesinde çalışmakta bir sorun görmedi.1945 yılı Ağustos’unda Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarıyla on binlerce insanın ölmesinden sonra bile Los Alamos’taki çalışmalarını sürdürdüler.
Lise Meitner, 1946’da gittiği ABD’de büyük bir ilgi ve saygıyla karşılandı. ABD’ye gidişi Marie Curie’nin ikinci gelişi gibi görüldü. Einstein de onun için, “Almanların Marie Curie’si” demişti. Element 109’a, Meitner’in onuruna meitnerium adı verildi.
Lise Meitner, insan varlığının korunması ve geliştirilmesinde sorumluluk duygusu yüksek bilim insanları arasındaki en parlak simalardan biridir.
Doksanıncı yaş gününden birkaç gün önce İngiltere’de ölen Meitner’in mezar taşında şu sözler yazılıdır:
“Lise Meitner: İnsanlığını hiç yitirmeyen bir fizikçi.”
Kaynakça =
https://dar.vin/ILlag
britannica.com/biography/Lise-Meitner
livescience.com/62162-lise-meitner-biography.html
famousscientists.org/lise-meitner/
-Vera Rubin-
Hepimiz karanlık maddeyi duymuşuzdur – evrendeki kütlenin yaklaşık dörtte birini oluşturan o tuhaf, “görünmez” şey . Gökbilimciler bunun tam olarak ne olduğunu bilmiyorlar, ancak bunun normal madde ve karanlık bir madde “kümelenmesi” içinden geçerken ışık üzerindeki etkilerini ölçtüler. Bunun hakkında bildiğimiz şeyler, büyük ölçüde kariyerinin çoğunu şaşırtıcı bir soruya cevap bulmaya adamış bir kadının çabalarından kaynaklanıyor: Neden galaksiler onlardan beklediğimiz hızı döndürmüyor? O kadın Dr. Vera Cooper Rubin.
Dr. Vera Cooper Rubin, 23 Temmuz 1928’de Philip ve Rose Appelbaum Cooper’ın oğlu olarak dünyaya geldi. Çocukluğunu Philadelphia, PA’da geçirdi ve on yaşındayken Washington, DC’ye taşındı. Çocukken astronom Maria Mitchell’den ilham aldı ve astronomi okumaya da karar verdi. Kadınlardan astronomi “yapmalarının” beklenmediği bir zamanda konuya girdi. Vassar Koleji’nde okudu ve ardından eğitimini ilerletmek için Princeton’a başvurdu. O zamanlar, Princeton yüksek lisans programına kadınların girmesine izin verilmiyordu.(Bu, 1975’te kadınlar ilk kez kabul edildiğinde değişti). Bu aksilik onu durdurmadı; Cornell Üniversitesi’ne yüksek lisans için başvurdu ve kabul edildi. Doktorasını yaptı. Georgetown Üniversitesi’nde fizikçi George Gamow’un rehberliğinde galaksi hareketleri üzerinde çalıştı ve 1954’te mezun oldu. Tezi, galaksilerin kümeler halinde kümeleştiğini öne sürdü . O zamanlar pek kabul gören bir fikir değildi ama onun fikri zamanının çok ilerisindeydi.
Doktora çalışmalarını bitirdikten sonra Dr. Rubin bir aile kurdu ve galaksilerin hareketlerini incelemeye devam etti. Cinsiyetçilik, onun peşinden koştuğu “tartışmalı” konu olan galaksi hareketleri gibi, çalışmalarının bir kısmını engelledi. İşinin önündeki bazı bariz engellerle savaşmaya devam etti. Örneğin, kariyerinin ilk yıllarında, cinsiyeti nedeniyle Palomar Gözlemevi’ni (dünyanın önde gelen astronomi gözlem tesislerinden biri ) kullanmaktan alıkonuldu. Onu dışarıda tutmak için ileri sürülen argümanlardan biri, gözlemevinin kadınlar için doğru banyoya sahip olmadığıydı.Bu sorun kolayca çözüldü, ancak zaman aldı. Ve “tuvalet yokluğu” bahanesi, bilimde kadınlara karşı daha derin bir önyargının simgesiydi.
Dr. Rubin yine de ilerledi ve sonunda 1965’te Palomar’da gözlem yapma izni aldı, ilk kadın buna izin verdi. Galaktik ve ekstragalaktik dinamiklere odaklanan Carnegie Enstitüsü, Washington Karasal Manyetizma Departmanında çalışmaya başladı. Bunlar hem tekil olarak hem de kümeler halinde galaksilerin hareketlerine odaklanır. Dr. Rubin özellikle galaksilerin dönüş hızlarını ve içlerindeki malzemeleri inceledi.
Şaşırtıcı bir sorunu hemen keşfetti: galaksi dönüşünün tahmin edilen hareketi her zaman gözlemlenen dönüşle eşleşmedi. Sorunun anlaşılması oldukça basit. Galaksiler, onları bir arada tutan tek şey tüm yıldızlarının birleşik yerçekimi etkisi olsaydı, birbirlerinden uçacakları kadar hızlı dönerler. Öyleyse neden ayrılmadılar? Rubin ve diğerleri, galaksinin içinde veya çevresinde onu bir arada tutmaya yardımcı olan bir tür görünmeyen kütle olduğuna karar verdiler.
Öngörülen ve gözlemlenen galaksi dönüş hızları arasındaki fark, “galaksi rotasyonu sorunu” olarak adlandırıldı. Dr. Rubin ve meslektaşı Kent Ford’un yaptığı (ve yüzlercesini yaptıkları) gözlemlere dayanarak, galaksilerin yıldızlarında görünür kütleye sahip olduklarından en az on kat daha fazla “görünmez” kütleye sahip olmaları gerektiği ortaya çıktı. bulutsular. Hesaplamaları, “karanlık madde” denen bir şeyin teorisinin geliştirilmesine yol açtı. Bu karanlık maddenin, ölçülebilen galaksi hareketleri üzerinde bir etkisi olduğu ortaya çıktı.
Karanlık madde fikri tam anlamıyla Vera Rubin’in icadı değildi. 1933’te İsviçreli gökbilimci Fritz Zwicky, galaksi hareketlerini etkileyen bir şeyin varlığını önerdi. Tıpkı bazı bilim adamlarının Dr. Rubin’in galaksi dinamikleriyle ilgili ilk çalışmalarıyla alay ettiği gibi, Zwicky’nin akranları da onun tahminlerini ve gözlemlerini genellikle görmezden geldi. Dr. Rubin, 1970’lerin başında galaksi rotasyon oranlarıyla ilgili çalışmalarına başladığında, rotasyon hızı farklılıkları için kesin kanıtlar sunması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden bu kadar çok gözlem yapmaya devam etti.Kesin verilere sahip olmak önemliydi. Sonunda, Zwicky’nin şüphelendiği ancak asla kanıtlayamadığı “şeyler” için güçlü kanıtlar buldu. Sonraki on yıllar boyunca yaptığı kapsamlı çalışması, sonunda karanlık maddenin var olduğunun onaylanmasına yol açtı.
Dr. Vera Rubin hayatının çoğunu karanlık madde sorunu üzerinde çalışarak geçirdi, ama aynı zamanda astronomiyi kadınlar için daha erişilebilir hale getirme çalışmalarıyla da tanındı. Daha fazla kadını bilimlere sokmak ve önemli çalışmalarının tanınması için yorulmadan çalıştı. Özellikle, Ulusal Bilimler Akademisi’ni üyeliğe daha çok hak kazanan kadınları seçmeye çağırdı.
Çalışması için Rubin, Kraliyet Astronomi Topluluğu Altın Madalyası da dahil olmak üzere bir dizi prestijli onur ve ödülle ödüllendirildi. Küçük gezegen 5726 Rubin, onun onuruna seçildi. Birçoğu, onun başarılarından dolayı Nobel Fizik Ödülü’nü hak ettiğini düşünüyor, ancak komite sonunda onu ve başarılarını küçümsedi.
Kaynakça =
https://dar.vin/ATACa
https://dar.vin/U293p
Kaynak: https://www.sozkimin.com/vera-rubin-kimdir-sozleri-ve-hayati-2084.html
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2024 12:44:02 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/16437
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.