3. Enternasyonal (Komintern) -2

- Blog Yazısı
İlk bölümde II. Enternasyonal'in dağılışını ve III. Enternasyonal'in kuruluşunu anlattım, bu bölümde doğu sorunu, Lenin'in ölümünden sonraki değişiklikler, Afrika ve Latin Amerika'da komünist partilerin kuruluşu ve bunların Komintern'e katılışlarını anlatacağım, ancak öncelikle Komintern'in program ve tüzüğüne değineceğim. Komintern manifestosu çok uzun olduğu için de onu ayrıca paylaşacağım.
Komintren Program ve Tüzüğü
Komintern program ve tüzüğü Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi tarafından 1920 yılında yazılmıştır. 16 maddelik tüzüğün içeriği şu şekildedir;
1864 yılında Londra’da Uluslararası Emekçiler Birliği, yani I. Enternasyonal kuruldu. Bu Uluslararası Emekçiler Birliği’nin genel tüzüğünde: işçi sınıfının kurtuluşunun bizzat işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği;
işçi sınıfının kurtuluşu için verilen mücadelenin, sınıf ayrıcalıkları ve tekelleri için değil, eşit haklar ve görevler ve her türlü sınıf egemenliğinin yok edilmesi için verilen bir mücadele olduğu;
her çeşit köleliğin;
tüm toplumsal sefaletin, her türlü manevi alçalmanın ve siyasal bağımlılığın temelinde, emekçi insanın, üretim araçlarını, yani yaşam kaynaklarım tekelinde bulunduranların ekonomik boyunduruğu altında bulunmasının yattığı;
bu nedenle, işçi sınıfının ekonomik kurtuluşunun asıl büyük amaç olduğu, her siyasal hareketin bu amacın bir aracı ve ona tabi olması gerektiği;
bugüne kadar bu büyük hedefe yönelik bütün çabaların, bir ülkedeki çok çeşitli işkollarındaki işçiler arasında dayanışma eksikliği ve ayrı ayrı ülkelerin işçi sınıfları arasında birliği sağlayacak bir kardeşlik örgütünün yokluğu nedeniyle başarısız kaldığı;
kurtuluşun ne yerel ne de ulusal bir sorun olduğu, modern toplumun var olduğu bütün ülkeleri kapsayan toplumsal bir sorun olduğu ve çözümün, en ileri ülkelerin teoride ve pratikte birlikte hareketine bağlı bulunduğu;
Avrupa’nın sanayi ülkelerinde işçi hareketinin şimdi eşzamanlı olarak yeniden canlanışının, bir yandan yeni umutlar verdiği, öte yandan ise eski yanlışlara yeniden düşülmesine karşı uyarıda bulunduğu ve hareketin şimdiye kadarki kopukluğunu derhal gidererek birliği sağlamaya çağırdığı söyleniyordu.
1889’da Paris’de kurulan II. Enternasyonal, I. Enternasyonal’in görevini sürdürme sorumluluğunu üstlendi. Fakat 1914 yılında, dünya kıyımı başladığında, tam bir yıkıma uğradı. Oportünizm ve burjuvazinin safına geçen önderlerin ihaneti onun kuyusunu kazdı ve II. Enternasyonal çöktü.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
1919 Martında Rus Federatif Sovyet Cumhuriyeti’nin başkenti Moskova’da kurulan Komünist Enternasyonal, I. Uluslararası Emekçiler Birliği’nin yüce görevini devraldığını, bu görevi sürdüreceğini ve sonuçlandıracağım kıvançla bütün dünyaya ilan ediyor.
Komünist Enternasyonal, çeşitli ülkelerin emperyalist burjuvazilerinin 20 milyon insanı feda ettiği 1914-1918 emperyalist savaşının bitiminde kuruldu.
Emperyalist savaşı hatırla! Bu, Komünist Enternasyonalin nerede yaşarsa yaşasın, hangi dili konuşursa konuşsun bütün emekçilere seslenirken kullandığı sözdür. Kapitalist düzenin varlığı sayesinde, bir avuç emperyalistin dört uzun yıl boyunca çeşitli ülkelerin işçilerini birbirlerine boğazlatma fırsatını elde ettiğini hatırla! Burjuvazinin savası Avrupa’da ve bütün dünyada en korkunç açlık felaketine ve en korkunç sefalete neden oldu, hatırla! Kapitalizm yıkılmadan, bu tür soygun savaşlarının tekrarlanmasının sadece mümkün olmakla kalmayıp kaçınılmaz olduğunu unutma!
Komünist Enternasyonalin seçtiği hedef: her türlü aracı kullanarak, gerekirse silah elde uluslararası burjuvaziyi yıkmak için ve devletin tümden yok oluşuna geçiş aşaması olarak uluslararası bir Sovyet Cumhuriyeti’ni kurmak için mücadele etmektir. Komünist Enternasyonal, proletarya diktatörlüğünü, insanlığa kapitalizmin vahşetinden kurtulma imkânı veren biricik yol sayar. Ve Komünist Enternasyonal, Sovyet iktidarını bu proletarya diktatörlüğünün tarihsel olarak verilmiş biçimi sayar.
Emperyalist savaş, bir ülkenin proleterlerinin kaderini diğer bütün ülkelerin proleterlerininkiyle sim sıkı birbirine bağladı. Emperyalist savaş, I. Enternasyonalin genel tüzüğünde söylenenleri bir kez daha doğruladı: İşçilerin kurtuluşu ne yerel ne de ulusal, ama uluslararası bir sorundur.
Komünist Enternasyonal, gerçekte sadece beyaz derili insanların varlığını kabul eden II. Enternasyonalle bağlarını kesin olarak koparttı. Komünist Enternasyonal, kendisini bütün dünya emekçilerinin kurtuluşu görevine adıyor. Komünist Enternasyonal saflarında beyaz, sarı, siyah derili insanlar, dünyanın bütün emekçileri kardeşçe birleşiyor.
Komünist Enternasyonal, Rusya’daki büyük proleter devriminin, dünya tarihinin ilk muzaffer sosyalist devriminin kazanımlarım tümüyle destekler ve bütün dünyanın proleterlerini aynı yoldan yürümeye çağırır. Komünist Enternasyonal, nerede yaratılırsa yaratılsın, her Sovyetler Cumhuriyetini desteklemeyi görevi sayar.
Komünist Enternasyonal, zafere daha çabuk ulaşmak için, kapitalizmi ortadan kaldırma ve komünizmi yaratma amacıyla mücadele eden Emekçiler Birliği’nin sıkı merkezi bir örgütlenmeye sahip olması gerektiğini bilir. Komünist Enternasyonal gerçekten, fiilen, bütün dünyanın birleşik komünist partisi gibi olmalıdır. Ayrı ayrı ülkelerde çalışan partiler, sadece onun tekil seksiyonları olmak durumundadırlar. Komünist Enternasyonal’in örgütsel mekanizması, öteki ülkelerin örgütlü proleterlerinin mümkün en büyük desteğini her an elde edebilme imkânını bütün ülkelerin işçilerine sağlamalıdır.
Bu amaçla Komünist Enternasyonal aşağıdaki tüzük maddelerini kabul eder:
1. Yeni Uluslararası İşçiler Birliği, değişik ülkelerin proleterlerinin, kapitalizmi yıkma, proletarya diktatörlüğünü ve sınıfların tümden ortadan kaldırılmasına ve komünist toplumun ilk evresi olan sosyalizmin gerçekleştirilmesine yönelecek bir uluslararası Sovyetler Cumhuriyetini kurma hedefiyle girişecekleri ortak eylemleri örgütlemek için kurulmuştur.
2. Yeni Uluslararası işçiler Birliği kendisine Komünist Enternasyonal adını verir.
3. Komünist Enternasyonal'e üye tüm partiler, Şu şu şu ülkenin komünist partisi (Komünist Enternasyonal’in Seksiyonu) adım taşır.
4. Komünist Enternasyonal'in en üst kurumu, bütün üye parti ve örgütlerin katıldığı Dünya Kongresi’dir. Dünya Kongresi yılda bir kez düzenli olarak toplanır. Sadece Dünya Kongresi, Komünist Enternasyonal'in programını değiştirmeye yetkilidir. Dünya Kongresi, program ve taktiğe ilişkin. Komünist Enternasyonal'in faaliyetleriyle bağıntılı en önemli sorunları görüşür ve bunlar konusunda karar alır. Her partinin veya örgütün sahip olacağı oy hakkı özel bir kongre kararıyla belirlenir.
5. Dünya Kongresi, Komünist Enternasyonal'in Dünya Kongreleri arasında geçen sürede Komünist Enternasyonal’in yönetici organ olan Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesini seçer.
6. Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesinin yerleşeceği yer, her defasında Komünist Enternasyonal Dünya Kongresince saptanır.
7. Komünist Enternasyonal'in olağanüstü bir Dünya Kongresi, Yürütme Komitesinin kararıyla ya da son Dünya Kongresi sırasında Komünist Enternasyonal’e üye olan partilerin yarısının talebiyle gerçekleşir.
8. Yürütme Komitesi çalışmalarında asıl ağırlığı, Dünya Kongresi tarafından Yürütme Komitesinin yerleşeceği yer olarak belirlenen ülkenin partisi üstlenir. Bu ülkenin partisi Yürütme Komitesine, kararlarda oy hakkı bulunan beş temsilci gönderir. Bunun dışında, olağan Dünya Kongresince saptanacak 10-13 kadar en önemli komünist partisi, Yürütme Komitesine kararlarda oy hakkı bulunan birer temsilci gönderir. Komünist Enternasyonal’e alman öteki örgüt ve partiler, istişari oy kullanabilen birer delege ile Yürütme Komitesinde temsil edilme hakkına sahiptirler.
9. Yürütme Komitesi, iki toplantı arasında. Komünist Enternasyonal'in bütün çalışmalarını yönetir. Komünist Enternasyonal'i merkezî organı Komünist Enternasyonal dergisini en az dört dilde çıkartır. Komünist Enternasyonal adına gerekli duyuruları yapar. Komünist Enternasyonal'i üye bütün örgüt ve partileri bağlayan ilkeleri belirler. Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesinin üye partilerden, uluslararası disiplini zedeleyen grup veya kişileri ihraç etmelerini isteme ve aynı biçimde. Dünya Kongresi kararları çiğneyen partileri Komünist Enternasyonalden çıkartma yetkisi vardır. Bu partiler Dünya Kongresi’ne başvurarak karan temyiz etme hakkına sahiptirler. Gerekli durumlarda Yürütme Komitesi, çeşitli ülkelerde tümüyle kendi emrinde bulunacak olan teknik ve başka yardımcı büroları örgütler. Yürütme Komitesi üyeleri, siyasal görevlerini her ülkenin parti merkeziyle en sıkı ilişki içinde yerine getirirler.
10. Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi, Komünist Enternasyonal’e üye olmadığı halde sempatizan veya yakın durumda bulunan Örgüt ve partilerden istişari oy hakkına sahip temsilciler alabilir.
11. Komünist Enternasyonal’e üye olan ve sempatizanlar arasında sayılan tüm partilerin ve tüm örgütlerin organları, Komünist Enternasyonalin ve onun Yürütme Komitesinin bütün resmi kararlarım yayımlamakla yükümlüdürler.
12. Avrupa ve Amerika’daki genel durum, bütün dünya komünistlerini yasal örgütlerin yanı sıra yasadışı komünist örgütler kurmaya zorunlu kılıyor. Yürütme Komitesi her yerde bunun pratiğe geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür.
13. Kural olarak. Komünist Enternasyonal üye partiler arasındaki ilişki Yürütme Komitesi aracılığıyla yürütülür. Acil durumlarda ilişki doğrudan kurulur, fakat aynı anda Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesine bildirilir.
14. Komünizmi temel alan, uluslararası çapta bir araya gelen sendikalar. Komünist Enternasyonal’in Sendikalar Seksiyonu’nu oluştururlar. Bu sendikalar, Komünist Enternasyonal Dünya Kongresi’ne, bulundukları ülkenin komünist partisi aracılığıyla temsilci gönderirler. Komünist Enternasyonal Sendikalar Seksiyonu, Yürütme Komitesine kararlarda oy hakkına sahip bir temsilci gönderir. Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi, Komünist Enternasyonal Sendikalar Seksiyonu’na kararlarda oy hakkına sahip bir temsilci göndermeye yetkilidir.
15. Komünist Enternasyonal’in üyesi olan Komünist Gençlik Enternasyonal'i, bütün Ötekiler gibi, bu Yürütme Komitesine ve kendi yürütme komitesine tâbidir. Komünist Gençlik Enternasyonal'i Yürütme Komitesinin bir üyesi. Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesinde kararlarda oy hakkı sahibi olarak bulunur. Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesinin, Komünist Gençlik Enternasyonal Yürütme Komitesine, kararlarda oy hakkı bulunan bir temsilci gönderme yetkisi vardır.
16. Yürütme Komitesi, Komünist Kadın Hareketinin Uluslararası Sekreterini saptar ve Komünist Enternasyonal’in Kadın Seksiyonunu örgütler.
17. Bir ülkeden ötekine iltica eden her Komünist Enternasyonal üyesi, oradaki Komünist Enternasyonal üyelerinin kardeşçe desteğiyle korunur.[1]
III. Kongre
Komintern’in Üçüncü Kongresi’nde 12 Temmuz 1921’de yapılmıştı, önceki yıllara göre Enternasyonal üyesi Komünist partiler kitleselleşmeye başlamıştı. 1. paylaşım savaşının yarattığı ekonomik ve siyasi kriz burjuvazinin aleyhine ilerlemişti. Almanya, Polonya, Çekoslovakya, İtalya, Fransa, Norveç, Yugoslavya ve Bulgaristan’da da, partiler muazzam kitleleri bir araya getirmeye başlamışlardı. Yine de burjuvazi dünya genelinde sendikaları elinde tutmayı başarıyordu. Bunun nedeni burjuvazinin, açık bir şekilde işçi sendikalarını burjuva partilerini desteklemeye çağıramaması. Ama onlara hiçbir partiyi desteklememe çağrısı yapmasıydı. bununla kastettiği sendikaların komünist partiyi desteklememesi gerektiğidir. Egemen sınıfların işçi kitlelerine aşılamakta başarılı olduğu fikirlerden biri de, sendikal tarafsızlıktır; sendikaların siyaset dışı örgütler oldukları ve hiçbir parti bağlantılarının olmaması gerektiği fikridir.
Gerçekte sendikalar, hiçbir zaman tarafsız olmamışlardır ve isteseler de hiçbir zaman olamazlardı. Sendikal tarafsızlık, sadece işçi sınıfına zarar vermez; aynı zamanda, bu tarafsızlığın sürdürülebilmesinin olanağı da yoktur. Sermaye ile emek arasındaki mücadelede, hiçbir kitlesel işçi örgütü tarafsız kalamaz. Sendikalar, burjuva partileriyle ve proletarya partileriyle olan ilişkilerinde tarafsız kalamazlar. Burjuvazinin liderleri bunu gayet iyi bilmektedirler. Ancak, nasıl ki kitlelerin ölümden sonraki hayata inanmaları burjuvazi için temel önemdeyse, aynı kitlelerin, sendikaların apolitik örgütler olabileceklerine ve bu sendikaların, işçi sınıfının komünist partisiyle ilişkilerinde tarafsız olabileceklerine inanmaları da o derece gerekli bir şeydir. Egemenliğini sürdürmek ve işçileri ezerek artı değer elde etmek için, burjuvaziye, yalnızca papazlar, polisler, generaller ve polis ajanlar yetmez; o aynı zamanda, işçi sendikalarında tarafsızlığı ve siyasal mücadeleye katılmaktan kaçınmayı vaaz edecek sendika bürokratı ve “işçi önderlerine” de ihtiyaç duymaktadır. Komintern 3. Kongresinde sendikal eylem programı olan ''Kızıl Sendikalar Eylem Programı'' açıklamıştır.
Kızıl Sendikalar Eylem Programı
Komintern III. Kongre'sinde proleterya düşmanı sarı sendikalara karşı kurulması gereken Kızıl Sendikalar Programını tüm dünya proleteryasına duyuruyordu;
Dünya burjuvazisi, işçilere iş ve ekmek, ev ve giyecek sağlamaktan acizdir, ama dünya proletaryasına karşı savaş örgütlemekte muazzam bir yetenek sergilemektedir. O, ilk büyük şaşkınlık anından, işçilerin savaştan dönmelerinden duyduğu büyük korkuyu yendiği andan, işçileri fabrikalara döndürmeyi ve böylece de ilk başkaldırıyı bozguna uğratmayı başardığı andan itibaren, sosyal demokrat ve sendika hainlerinin proletaryaya karşı ittifakını uzatmayı ve böylece proletaryayı bölmeyi becerdi, tüm güçlerini beyaz muhafızlar örgütüne ve proletaryayı silahsızlandırmaya tahsis etti. Tepeden tırnağa silahlı dünya burjuvazisi, yalnızca proletaryanın silahlı başkaldırılarına karşı koymak için hazırlanmamıştır; mücadeleye hazırlanan proletaryanın zamansız ayaklanmalarını provoke etmek ve evrensel ve yenilmez proleter cephe inşa edilmeden önce bu ayaklanmaları bozguna uğratmak gerektiğinde de hazırdır.
Eğer milyonlar mücadeleye sıkı saflarda girerse, burjuvazinin dalavereleri işlemeyecek ve iktidarı zayıflayacaktır. Beyaz muhafız alaylarının proletaryaya karşı üzerinde hareket ettikleri demiryolları durdurulacaktır.... Eğer proletarya sermayeden daha birleşik halde mücadeleye sokulursa, dünya burjuvazisi zaferin en önemli ön gerekliliğini, sadece sosyal-demokrasinin ihanetinin ve işçi kitlelerin bölünmüşlüğünün kendilerine kazandırdığı galibiyet duygusunu yitirecektir. Dünya sermayesine karşı zafer, dünya sermayesine karşı zafere giden yol, işçi sınıfının çoğunluğunun kalbini fethederek kazanılır. Komünist Enternasyonal’in Üçüncü Dünya Kongresi, tüm ülkelerin komünist partilerine ve sendikalar içindeki komünistlere, tüm güçlerini ve çabalarını mümkün olan en geniş işçi kitlelerini sosyal-demokrat partilerin ve hain sendika bürokratlarının etkisinden söküp almaya yöneltmeleri çağrısını yapıyor... Sarı Amsterdam Sendikalar Enternasyonal’ine karşı, Kızıl İşçi Enternasyonali için mücadele: Yani düşman kalelerini kendi kampımızda zaptetmek, önünde dünya sermayesinin geri çekileceği bir mücadele cephesini inşa etmek için mücadele....
Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi burjuva yanlısı sosyal demokratların ve opörtünistlerin kitleselleşen komünist hareket için ne kadar büyük bir tehtid oluşturabileceğinin farkındaydı, bu nedenle büyüyen proleter hareketin sönümlenme ihtimaline karşı alınması gereken önlemleri de biliyordu. Komintern büyüyen komünist hareketin devamlılığını sağlamak için 18 maddeden oluşan Kızıl Sendikalar Programını açıklamıştı. Maddeler şu şekildeydi;
1. Şiddetli dünya ekonomik krizi, toptan fiyatların yıkıcı bir biçimde düşüşü, gerçekte bir kıtlıkla el ele giden malların aşırı üretimi, ücretleri düşürmeyi ve işçileri onlarca yıl geriye götürmeyi amaçlayan burjuvazinin izlediği saldırgan, işçi sınıfı karşıtı politika – tüm bunlar bir yandan kitleler arasında hoşnutsuzluğa, diğer yandan ise, eski sendikaların ve onların mücadele yöntemlerinin iflasına yol açmıştır. Dünya ölçeğindeki devrimci, sınıf bilinçli sendikalar yeni görevlerle karşı karşıya bulunmaktadır. Kapitalist parçalanmanın bu döneminde kapitalist saldırıyı geri püskürtmek ve eski mevzileri sağlamlaştırdıktan sonra taarruza geçmek için yeni ekonomik mücadele biçimleri geliştirilmeli ve sendikalar saldırgan bir ekonomi politikası izlemelidir.
2. Sendika taktiklerinin temeli, devrimci kitlelerin ve onların örgütlerinin sermaye karşısındaki doğrudan eylemidir. İşçilerin tüm başarıları, doğrudan eylem ve kitlelerin devrimci baskı uygulamasıyla doğru orantılıdır. Doğrudan eylem, boykotları, grevleri, sokak eylemlerini, gösterileri, fabrika işgallerini, ürünlerin fabrikalardan sevkiyatına zorla karşı koymayı, silahlı ayaklanmayı ve işçi sınıfını sosyalizm mücadelesi için birleştirmek üzere tasarlanan diğer devrimci eylemleri içeren, işçilerin işveren ve devlet üzerindeki her çeşit doğrudan baskıyı uygulamasını kapsar. Bu nedenle doğrudan eylemi, bir eğitim ve çalışan kitleleri toplumsal devrim ve proletarya diktatörlüğü için mücadeleye hazırlama aracı haline getirmek, devrimci sendikaların görevidir.
3. Mücadelenin son yılları, sendikal örgütlerin tüm zayıflığını özellikle açık bir biçimde göstermiştir. Tek bir işletmedeki işçilerin birçok sendikaya bölünmüş olması gerçeği, onları mücadelede zayıf düşürmektedir. Mücadelenin zayıflamaması için çıkış noktası, sendikaların, saf sendikal örgütlenmeden, üretim dallarına göre örgütlenmeye geçmeleri olmalıdır. Örgütsel inşa alanında slogan “bir işletmede bir sendika” olmalıdır. İlgili sendikaların tek bir sendika içinde birleşmeleri devrimci araçlarla zorlanmalıdır; sorun öncelikle fabrikalardaki sendika üyeleri arasında ve sonrasında bölgesel ve yerel düzeyde ve son olarak da sendikaların ülke çapındaki kongrelerinde ortaya konmalıdır.
4. Her fabrika ve işletme devrimci bir kale haline gelmelidir. Sıradan sendika üyeleri arasındaki eski ilişki biçimlerinin (mali sekreter, başkan, delegeler ve diğerleri) yerine fabrika komiteleri geçirilmelidir. Fabrika komiteleri, hangi politik görüşe sahip olduklarına bakılmaksızın tüm işçiler tarafından seçilmelidir. KSE taraftarlarının görevi, söz konusu işletmedeki tüm işçileri kendilerini temsil edecek aygıtın seçimlerine katılmaya ikna etmektir. Fabrika komitesi seçimlerini aynı düşüncedeki yoldaşların toplantıları haline getirmeye, yalnız bir partinin çizgisini hakim kılmaya ve böylece de geniş partisiz kitleleri seçimlerden dışlamaya dönük her türlü girişim, kesin bir biçimde mahkûm edilmelidir. Bu onu bir hücre haline getirir, fabrika komitesi değil. İşçilerin devrimci kesimleri, genel toplantı ve seçtikleri fabrika komitesi üzerindeki etkilerini, hücreleri aracılığıyla, eylem komiteleri aracılığıyla ve son olarak da tek tek her üye aracılığıyla uygulamalıdırlar.
5. Fabrika komitesine yöneltilecek ilk talep, işsizlik sonucunda işten çıkarılan işçilere fabrika kasasından yardım yapılmasıdır. Fabrikanın, sonuçlarına katlanmadan işçileri sokağa atmasına hiçbir durumda izin verilmemelidir. İşveren işten çıkarılanlara tam maaşlarını ödemek zorunda bırakılmalıdır. İşsizlik sorununun kapitalist düzenin çerçevesi içinde çözülemeyeceğini ve işsizliğin en iyi panzehirinin toplumsal devrim ve proletarya diktatörlüğü olduğunu açıklayarak, öncelikli olarak işsizleri değil, fabrikada iş başında olanları örgütleyeceğimiz platform budur.
6. Bugün, iş yerlerinin kapanması ve kısa süreli çalıştırma, burjuvazinin işçileri daha düşük ücretlere, daha uzun iş saatlerine ve fabrika sözleşmelerinin sonlandırılmasına razı olmaya zorlamakta kullandığı en önemli iki silahtır. Lokavt, giderek, örgütlü burjuvazinin örgütlü işçi kitlelerine karşı kullandığı “doğrudan eylem” biçimi haline geliyor. Sendikalar, fabrikaların kapanmasına karşı mücadele etmeli ve işçilerin kapatmanın ardındaki nedenleri soruşturma hakkına sahip olmasını talep etmelidir. Bu amaçla, hammaddeleri, yakıtı, siparişleri vs. denetleyecek, üretim için gerçekten gerekli hammadde stoğunu gözden geçirecek ve bankalarda istiflenmiş para rezervlerini kontrol edecek, özel denetim komisyonları kurulmalıdır.
7. Fabrikaların seri halde kapatılmasına, ücret kesintilerine ve daha kötü koşullara karşı mücadele yöntemlerinden biri de, işverenin isteğinin aksine üretimi devam ettiren işçiler tarafından fabrikaların işgal edilmesidir. Metalara aşırı talebin hüküm sürdüğü koşullarda, üretimin sürdürülmesi özellikle önem kazanmaktadır ve bu nedenle işçiler fabrikaların kasıtlı olarak kapatılmasına müsaade etmemelidirler. Yerel koşullara, üretim koşullarına, siyasal duruma ve toplumsal mücadelenin şiddetine göre, sermaye üzerinde baskı yapmanın başka yolları da kullanılabilir ve kullanılmalıdır. İşçiler tarafından işgal edilen fabrikaların yönetimi, fabrika ve işyeri komitelerinin ve özellikle amaca uygun olarak seçilmiş sendika temsilcilerinin ellerine teslim edilmelidir.
8. Ekonomik mücadele, savaş öncesindekine göre ücretleri yükseltme ve çalışma koşullarını iyileştirme sloganı altında yürütülmelidir. Çalışma koşullarını savaş öncesindeki düzeye gerileten tüm çabalar, kararlı ve devrimci bir şekilde geri püskürtülmelidir. Savaş işçi sınıfının güçten düşmesine yol açtı; buna karşı durabilmenin önkoşulu, çalışma koşullarının iyileştirilmesidir. Kapitalistlerin yabancı ülkelerle rekabet hakkındaki argümanlarına hiçbir koşulda itibar edilmemelidir. Devrimci sendikalar, ücretler ve çalışma şartları gibi sorunları, farklı ülkelerin soyguncuları arasındaki rekabet noktasından değil, işgücünün idamesi ve korunması noktasından ele almalıdırlar.
9. Eğer ülkede bir ekonomik kriz varsa ve kapitalistler ücretler üzerinde baskı taktikleri kullanıyorsa, devrimci sendikaların görevi, çeşitli sanayi dallarında ücretlerin birbiri ardına düşürülmesini engellemektir; yani sendikalar birçok gruba bölünmelerine izin vermemelidirler. En önemli sanayi kollarındaki işçiler, madenciler, demir yolu işçileri, elektrikçiler vs. baştan itibaren mücadeleye çekilmelidir öyle ki, kapitalist saldırıya karşı direniş, ülkenin ekonomik hayatının ana merkezlerini etkilemelidir. Bu mücadelede, tek tek kısmi grevlerden, önemli sanayi kollarının her birinde ulusal ölçekteki genel grevlere kadar tüm direniş biçimleri kullanılabilir.
10. Sendikalar, belirli sanayi kollarında uluslararası ölçekte genel grevler hazırlama ve örgütleme sorununu pratik olarak gündemlerine almalıdırlar. Uluslararası taşımacılıkta ve kömür madenciliğindeki geçici iş durdurmalar, burjuvazinin gerici niyetlerine karşı güçlü bir silahtır. Sendikalar ekonomik mücadelenin en uygun anını seçebilmek için dünyanın durumunu yakından takip etmelidirler. Onlar, herhangi bir tür uluslararası eylemin ancak sarı Amsterdam Enternasyonali’yle hiçbir ortak yanı bulunmayan, gerçekten devrimci uluslararası sendikaların kurulmasıyla mümkün olabileceği gerçeğini bir an olsun unutmamalıdırlar.
11. Devrimci hareket, oportünistlerin her yerde vaaz ettikleri, toplu sözleşme maddelerine mutlak olarak bağlı kalınmasını güçlü bir biçimde eleştirmelidir. Toplu sözleşme, ateşkesten başka bir şey değildir. Patronlar her zaman ele geçirdikleri ilk fırsatta bu sözleşmeleri ihlal ederler. Toplu sözleşmelere karşı bu sadakatli tutum, burjuva ideolojisinin işçi sınıfı önderlerinin zihinlerine köklü bir biçimde yerleşmiş olduğunun kanıtıdır. Devrimci sendikalar toplu sözleşmeleri reddetmemelidir, ancak onların değerinin sınırlı olduğunu bilmeli ve işçi sınıfının yararına olduğunda bu sözleşmeleri bozmaya hazırlıklı olmalıdır.
12. İşçi örgütlerinin tek tek patronlara ya da işveren gruplarına karşı mücadelesi, ulusal ve yerel koşullara uyum gösterirken, aynı zamanda işçi sınıfının kurtuluşu için verilen önceki mücadelelerden edinilen tüm deneyimlerden yararlanmalıdır. Örneğin, her önemli grev eksiksiz bir biçimde hazırlıklı olmayı gerektirir. Ayrıca, daha başlangıçta grev kırıcılarına karşı mücadele etmek için ve burjuva hükümetler tarafından cesaretlendirilen çeşitli türden sağ örgütlerin provokatif eylemlerine karşı çatışmalar için işçiler özel gruplar oluşturmalıdır. İtalya’da ki faşistler, Alman teknik acil yardım kuvvetleri, Fransa ve İngiltere’de eski subaylardan ve küçük rütbeli askerlerden oluşturulan sivil örgütler; tüm bu örgütlenmelerin amacı, sadece grev kırıcılığı yapmak değil, işçi sınıfı örgütlerini parçalayıp yok ederek ve önderlerini ortadan kaldırarak, işçi sınıfının tüm faaliyetlerini tahrip etmek ve bastırmaktır. Bu koşullar altında, özel grev milislerinin ve öz savunma gruplarının örgütlenmesi bir ölüm kalım meselesidir.
13. Bu yeni oluşturulmuş mücadele örgütleri, işverenin ve grev kırıcıların saldırılarına göğüs germekle kalmamalı, aynı zamanda işçilerin grevde olduğu fabrikalara ve bu fabrikalardan dışarı malzeme sevkiyatının engellenmesinin inisiyatifini üzerlerine almalıdır. Burada nakliye işçilerine çok özel, tayin edici bir rol düşmektedir; bunlar tüm yerel işçilerin ortak desteğiyle, metaların giriş ve çıkışını durdurmalıdırlar.
14. İşçi sınıfının yakın gelecekteki ekonomik mücadelesi, partinin şu sloganında odaklaşmalıdır: “Üretimde işçi kontrolü.” İşçiler işçi kontrolünün derhal başlaması için mücadele etmeli, hükümetin ve egemen sınıfların birtakım sahte denetim araçları uydurmasına fırsat vermemelidirler. Egemen sınıfların ve reformistlerin hak eşitliği çalışma grupları ve hak eşitliği denetim komisyonları yaratma yolundaki tüm teşebbüslerine karşı uzlaşmaz bir mücadele verilmesi zorunludur. Bununla birlikte, belirli sonuçlar elde edebilmek için, işletmelerin denetimi sıkı bir şekilde sürdürülmelidir. Devrimci sendikalar, egemen sınıfın suç ortağı olan geleneksel sendika liderlerinin, “millileştirme” düşüncesini işçilere şantaj yapmak ve kandırmak için kullanmasına kararlı bir biçimde karşı çıkmalıdırlar. Bu baylar barışçıl bir kamulaştırmadan, yalnızca işçileri devrimci bir faaliyetten ve toplumsal devrimden saptırmak için söz etmektedirler.
15. İşçilerin dikkatini doğrudan görevlerinden saptırmak ve onlarda küçük burjuva eğilimler uyandırmak için, işçilerin kâra ortak edilmesi, yani yarattıkları artı değerin önemsiz bir kısmının işçilere geri verilmesi fikri propaganda edilmektedir. İşçileri demoralize etmeye hizmet eden bu slogan, şiddetli ve acımasız bir eleştiriye tâbi tutulmalıdır. (Devrimci sendikaların sloganı, kâra ortaklık değil “kapitalist kârı yok etmektir”.)
16. İşçi sınıfının mücadele gücünü felce uğratmak ya da kırmak için burjuva devletler, hayati önemdeki sanayileri koruma bahanesiyle, tek tek işletmeleri ya da büyük sanayi dallarını geçici olarak militarize etme yoluna başvurmuşlardır. Ekonomik sarsıntıları sözümona mümkün olduğunca önlemek için, sermayeyi koruma amacıyla zorunlu hakem mahkemelerini ya da uzlaştırma komisyonlarını uygulamaya soktular. Savaşın yükünü tamamen çalışanların omzuna yıkmak için, sermayenin çıkarları doğrultusunda, işverenin vergi toplayıcısı rolünü oynadığı, vergilerin doğrudan ücretlerden kesilmesi de uygulamaya kondu. Yalnızca kapitalist sınıfa hizmet eden bu devlet tedbirlerine karşı, devrimci sendikalar amansız bir mücadele başlatmalıdır.
17. Çalışma koşullarını iyileştirme, yaşam seviyesini yükseltme ve işçi denetimi için mücadele ederken, bu sorunların kapitalist ilişkiler altında çözümünün olanaksız olduğu daima göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle devrimci sendikalar, egemen sınıflardan adım adım imtiyazlar elde ederek, onları sosyalist yasaları uygulamaya zorlamalı, toplumsal sorunun ancak kapitalizmin yok edilmesi ve yerine proletarya diktatörlüğünün geçirilmesiyle çözülebileceğini işçi kitlelere tam bir berraklıkla açıklamalıdırlar. Bu bakış açısından hareketle, işçilerin hiçbir kısmi eylemi, hiçbir kısmi grevi, ne kadar önemsiz de olsa hiçbir çatışması iz bırakmadan geçip gitmemelidir. Devrimci sendikalar bu çatışmaları genelleştirmeli ve işçi kitleleri toplumsal devrimin ve proletarya diktatörlüğünün zorunluluğu ve kaçınılmazlığı bilincine getirmelidir.
18. Her ekonomik mücadele aynı zamanda siyasal bir mücadeledir, yani bir bütün olarak sınıfı ilgilendiren bir mücadeledir. İşçi sınıfının katılımı ne kadar büyük olursa olsun, devrimci sendikalar söz konusu ülkedeki komünist partiyle yakın ve birleşik bir tarzda çalıştıkları takdirde, ancak o zaman mücadele devrimci olabilir ve proletaryaya en büyük yararı sağlar. Özellikle içinde bulunduğumuz devrimci durumda, işçi sınıfı mücadelesini iki ayrı parçaya bölen teori ve pratik son derece zararlıdır. Her eylem, güçlerin en yoğun bir biçimde toparlanmasını gerektirir, bu ise ancak işçi sınıfı ile onun tüm komünist ve devrimci unsurların verebilecekleri her şeyi sonuna kadar devrimci mücadeleye verdiklerinde başarılabilir. Eğer komünist partiler ve sınıf bilinçli sendikalar ayrı çalışırlarsa, eylemlerinin başarısızlığı ve yenilgisi kaçınılmazdır. Bu nedenledir ki, komünist partiler ve sendikalar arasındaki eylem birliği ve yakın ilişki, kapitalizme karşı mücadelenin başarılı olması için zorunlu öncelikli koşullardır.
Komintern'in açıklamasında da yer verdiği Amsterdam Uluslararası Sendikalar Federasyonu (USF), burjuvazi ve sosyal demokratlar tarafından proleter hareketin sönümlendirilmesi, olası grev ve grev dalgalarının dağıtılması için kurulmuş, ''tarafsızlık ilkesini benimsemiş'' sendikalar federasyonudur. (Aşağıda özel olarak değineceğim) Komintern'in USF'ye karşı bu kadar önlem almasının asıl sebebi, USF'nin II. Enternasyonal ile birlikte hareket etmesidir. Başta Lenin olmak üzere Komitern Yürütme Kurulu USF'nin Avrupa'da örgütlenmesinin doğuracağı sorunların farkındadır.
Amsterdam Uluslararası Sendikalar Federasyonu (USF)
Amsterdam Uluslararası Sendikalar Federasyonu (USF), İkinci Enternasyonal’in ve İkibuçukuncu Entemasyonal’in içinde buluştukları ve el ele verdikleri bir örgüttür. Tüm uluslararası burjuvazi, bu örgüte umut ve güvenle bakmaktadır. USF’nin temel prensibi sendikaların tarafsızlığıdır. Burjuvazinin ve onun uşaklarının, sosyal demokratlar ve sağ kanat sendikalistlerin, Batı Avrupa ve Amerika’nın geniş işçi kitlelerini “sendikaların tarafsızlığı” sloganı altında toplamaya can atmaları rastlantı değildir. Politik olan İkinci Entemasyonal’in açıkça burjuvazinin saflarına geçmiş ve tamamıyla çökmüş olduğu bir anda, kendi gerçek renklerini bir kez daha tarafsızlık maskesi altında gizlemeye çalışan USF, belirli bir başarı elde etmektedir. USF, tarafsızlık bayrağı altında, burjuvazinin en rezil ve zorlu görevlerini yerine getirmektedir: İngiltere’de maden işçilerinin grevinin boğulması (bu görev, hem İkinci Entemasyonal’in başkanı hem de aynı zamanda USF’nin en tanınmış liderlerinden birisi olan, meşhur J.H. Thomas tarafından bizzat tamamlandı), işçi ücretlerinin düşürülmesi, Alman emperyalist burjuvazisinin günahlarını ödemek üzere Alman işçilerinin organize biçimde yağmalanması… İşçi liderleri – Leipart, Grassman, Albert Thomas, Jouhaux, J.H. Thomas,Wissell, Bauer ve Robert Schmidt – aralarında bir iş bölümü yapmakta karar kılmışlardı: Bunların arasında daha önce sendika liderliği yapmış olan bazıları şimdi bakan, komiser vb. olarak burjuva hükümetlerin hizmetine girmiş bulunurken, bunlarla aynı hamurdan yoğrulmuş olan diğerleri USF’nin başını çekmekte ve kendi sendikalarında örgütlü işçilere siyasi mücadelede tarafsızlığı öğütlemektedir.
Lenin'in Enternasyonal'e Son Mektubu
Komünist Enternasyonal Dördüncü Kongresine ve Petrograd İşçi ve Kızıl Ordu Temsilcileri Sovyetine
Kongrenin ilk oturumunda bulunamayacağım için çok üzgünüm ve kendimi sadece yazılı olarak selamlamak zorundayım.
Komünist Partilerin önündeki muazzam engellere rağmen, Komünist Enternasyonal büyüyor ve güçleniyor. Ana hedef hala işçilerin çoğunluğunu kazanmaktır. Her şeye rağmen bu hedefimize ulaşacağız.
İkinci ve İki Buçuk Enternasyonallerin birleşmesi, proleter devrimci hareketin yararına olacaktır: Daha az kurgu ve daha az sahtekarlık her zaman işçi sınıfının yararınadır.
Komünist Enternasyonal'in Dördüncü Kongresi'ne ev sahipliği yapan Petrograd işçilerine ve yeni seçilen Sovyetlerine en iyi dileklerimi ve en içten selamlarımı gönderiyorum.
Petrograd işçileri ekonomik cephede de en önde yer almalıdır. Petrograd'ın ekonomik canlanmasının başladığını duymaktan mutluluk duyuyoruz. Umarım yakın gelecekte Petrograd'ı ziyaret etme davetinizi kabul edebilirim.
Rusya'daki Sovyet yönetimi beşinci yılını kutluyor. Şimdi her zamankinden daha sağlam. İç Savaş sona erdi. Ekonomik alanda ilk başarılar elde edildi. Sovyet Rusya, tüm dünya işçilerine kapitalizmi devirmek için verdikleri zorlu mücadelede yardım etmeyi en büyük gurur meselesi olarak görüyor. Zafer bizim olacak.
Yaşasın Komünist Enternasyonal!
V. Ulyanov (Lenin)
Moskova, 4 Kasım 1922
Pravda No. 253 9 Kasım 1922; Pravda metnine göre yayınlandı
2
Rus Devrimi'nin Beş Yılı ve Dünya Devrimi'nin Beklentileri
Komünist Enternasyonal'in Dördüncü Kongresi'ne Rapor, 13 Kasım 1922
( Yoldaş Lenin, şiddetli, uzun süreli alkışlar ve genel bir alkışla karşılanır. Herkes ayağa kalksın ve "Enternasyonal" şarkısını söylemeye katılsın..) Yoldaşlar, listede ana konuşmacı olarak yer alıyorum, ancak uzun süren hastalığımdan sonra uzun bir rapor yazamayacağımı anlayacaksınız. Anahtar sorularla ilgili yalnızca birkaç giriş niteliğinde açıklama yapabilirim. Benim konumuz çok sınırlı olacak. "Rus Devrimi'nin Beş Yılı ve Dünya Devrimi'nin Beklentileri" konusu, genel olarak, bir konuşmacının tek bir konuşmada tüketemeyeceği kadar geniş ve büyüktür. Bu nedenle, bu konunun yalnızca küçük bir bölümünü ele alacağım. , yani Yeni Ekonomi Politikası sorunu. Şu anda en önemli sorunun ne olduğunu anlamanız için kasıtlı olarak yalnızca bu küçük kısmı aldım - her halükarda, benim için en önemlisi, çünkü artık ben üzerinde çalışıyor
Ben de size Yeni Ekonomi Politikası'nı nasıl başlattığımızı ve bu politikanın yardımıyla ne gibi sonuçlar elde ettiğimizi anlatacağım. Kendimi bu soruyla sınırlarsam, belki size genel bir inceleme ve onun hakkında genel bir fikir vermeyi başarabilirim.
Yeni İktisat Politikası'na nasıl ulaştığımızla başlamak için 1918'de yazdığım bir makaleden alıntı yapmalıyım. [2] 1918'in başında kısa bir polemikte devlete karşı nasıl bir tavır takınmamız gerektiğine değinmiştim. kapitalizm. sonra şunu yazdım:
“Devlet kapitalizmi, Sovyet Cumhuriyetimizdeki mevcut durumla (yani o zamanki durumla) karşılaştırıldığında ileriye doğru bir adım olacaktır. Yaklaşık altı ay içinde Cumhuriyetimizde devlet kapitalizmi kurulursa, bu büyük bir başarı olur ve bir yıl içinde sosyalizmin ülkemizde kalıcı olarak sağlam bir şekilde yerleşeceğinin ve yenilmez hale geleceğinin kesin bir garantisi olur.”
Elbette bu, şimdi olduğumuzdan daha aptal olduğumuz bir zamanda söylendi, ancak bu tür meselelerle başa çıkamayacak kadar aptalca değildi.
Bu nedenle, 1918'de, Sovyet Cumhuriyeti'nde o sırada elde edilen ekonomik durumla ilgili olarak, devlet kapitalizminin ileriye doğru bir adım olacağı kanısındaydım. Bu kulağa çok garip ve hatta belki de saçma geliyor, çünkü o zamanlar Cumhuriyetimiz sosyalist bir cumhuriyetti ve biz her gün aceleyle - belki de çok aceleyle - sosyalist önlemlerden başka bir şey olarak tanımlanamayacak çeşitli yeni ekonomik önlemler alıyorduk. Bununla birlikte, o zaman, ekonomik durumla ilgili olarak, Sovyet Cumhuriyeti'nde devlet kapitalizminin elde edilmesinin ileriye doğru bir adım olacağı görüşüne sahip oldum ve bu fikrimi sadece Rusya'nın ekonomik sisteminin unsurlarını sıralayarak açıkladım. Bence bu unsurlar şunlardı: “(1) ataerkil, yani, tarımın en ilkel biçimi; (2) küçük meta üretimi (buna tahıl ticareti yapan köylülerin çoğunluğu dahildir); (3) özel kapitalizm; (4) devlet kapitalizmi ve (5) sosyalizm.” Bütün bu ekonomik unsurlar o dönemde Rusya'da mevcuttu. Kendime bu unsurların birbirleriyle olan ilişkilerini ve sosyalist olmayan unsurlardan birinin, yani devlet kapitalizminin sosyalizmden daha yüksek derecelendirilmesinin gerekip gerekmediğini açıklama görevini verdim. Tekrar ediyorum: Sosyalist olmayan bir unsurun diğerlerinden daha yüksek puan alması, üstün görülmesi herkese çok garip geliyor. kendisini sosyalist bir cumhuriyet ilan eden bir cumhuriyette sosyalizm Ancak, Rusya'nın ekonomik sistemini kesinlikle türdeş ve çok gelişmiş bir şey olarak görmediğimizi hatırlarsanız, gerçek anlaşılır hale gelecektir; Rusya'da ataerkil tarıma, yani sosyalist tarımın yanı sıra en ilkel tarım biçimine sahip olduğumuzun tamamen farkındaydık. Devlet kapitalizmi bu koşullarda nasıl bir rol oynayabilir?
Daha sonra kendime bu unsurlardan hangisinin baskın olduğunu sordum. Açıkçası, bir küçük-burjuva ortamda küçük-burjuva unsur baskındır. O zaman küçük burjuva unsurun ağır bastığını anladım; farklı bir bakış açısına sahip olmak imkansızdı. O zaman kendi kendime sorduğum soru -bu, şu anki soruyla hiçbir ilgisi olmayan özel bir tartışmanın içindeydi- şuydu: Devlet kapitalizmine karşı tavrımız nedir? Ben de cevap verdim: Sosyalist bir biçim olmasa da, devlet kapitalizmi bizim için ve Rusya için mevcut olandan daha uygun bir biçim olurdu. Bu neyi gösteriyor? Toplumsal devrimi zaten başarmış olmamıza rağmen, sosyalist ekonominin ilkelerini de ilkelerini de abartmadığımızı gösteriyor. Aksine,
Bunu özellikle vurgulamalıyım, çünkü ilk olarak mevcut ekonomi politikasının ne olduğunu açıklamak için alabileceğimiz tek hareket noktasının bu olduğunu varsayıyorum; ve ikincisi, Komünist Enternasyonal için çok önemli pratik sonuçlar çıkarmak. O zamanlar hazır bir geri çekilme planımız olduğunu öne sürmek istemiyorum. Durum böyle değildi. Bir polemikte ileri sürülen bu kısa satırlar kesinlikle bir geri çekilme planı değildi. Örneğin, devlet kapitalizmi için temel önemi olan o çok önemli noktadan, ticaret özgürlüğünden hiçbir şekilde bahsetmediler. Yine de belirsiz de olsa genel bir geri çekilme fikri içeriyorlardı. Bence bunu yalnızca ekonomik sistemi çok geri kalmış ve bugüne kadar da geri kalmış bir ülkenin bakış açısından değil, ama aynı zamanda Komünist Enternasyonal ve gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri açısından da. Örneğin, şu anda bir program hazırlamakla meşgulüz. Şahsen, tüm programlar hakkında basitçe genel bir tartışma yapmanın, tabiri caizse ilk okumayı yapmanın ve onları basmanın en iyisi olacağını düşünüyorum, ancak şimdi, bu yıl nihai bir karar almamak. Neden? Her şeyden önce, elbette, hepsini yeterince ayrıntılı olarak ele aldığımızı düşünmediğimiz için ve ayrıca olası bir geri çekilmeyi ve bunun için hazırlanmayı hemen hemen hiç düşünmediğimiz için. Yine de bu, kapitalizmin devrilmesi ve sosyalizmin inşası gibi dünyadaki köklü değişiklikler karşısında, tüm muazzam zorluklarıyla birlikte, kesinlikle dikkatimizi gerektiren bir sorudur. Sadece doğrudan saldırıya geçtiğimizde ve galip geldiğimizde nasıl davranacağımızı bilmemeliyiz. Devrimci zamanlarda bu o kadar da zor değil, o kadar da önemli değil; en azından, en belirleyici şey değil. Bir devrimde her zaman rakibin kafasını kaybettiği anlar vardır; ve ona böyle bir zamanda saldırırsak kolay bir zafer kazanabiliriz. Ama bu bir şey değil, çünkü düşmanımız yeterince dayanıklıysa, kuvvetlerini önceden toplayabilir vesaire. Kendisine saldırmamız için bizi kolayca kışkırtabilir ve ardından bizi yıllarca geri püskürtebilir. Bu nedenle, kendimize geri çekilme olasılığını hazırlamamız gerektiği fikrinin çok önemli olduğunu düşünüyorum ve sadece teorik bakış açısından değil. Pratik açıdan da, yakın gelecekte kapitalizme karşı doğrudan saldırıya geçmeye hazırlanan tüm partiler, olası bir geri çekilmeye hazırlanma sorununu artık düşünmelidir. Bu dersi, devrimimizin deneyiminin sunduğu diğer tüm derslerle birlikte öğrenmemizin bize bir zararı olmayacağını düşünüyorum. Aksine, birçok durumda faydalı olabilir.
1918 gibi erken bir tarihte devlet kapitalizmini olası bir geri çekilme hattı olarak gördüğümüzü vurguladığıma göre, şimdi Yeni Ekonomi Politikamızın sonuçlarına değineceğim. Tekrar ediyorum: o zamanlar bu hâlâ çok belirsiz bir fikirdi, ama 1921'de, İç Savaş'ın en önemli aşamasını -ve zaferle geçtikten sonra- bir mezarın çarpmasını hissettik - sanırım öyleydi. Sovyet Rusya'daki en ciddi iç siyasi kriz. Bu iç kriz, yalnızca köylülüğün önemli bir bölümü arasında değil, aynı zamanda işçiler arasında da hoşnutsuzluğu gün ışığına çıkardı. Bu, Sovyet Rusya tarihinde, bilinçli olarak değil, içgüdüsel olarak, geniş köylü kitleleri arasında ilk ve umarım son seferdi. Bu tuhaflığa neden olan şey ve bizim için elbette çok tatsız, durum? Bunun nedeni, ekonomik saldırımızda çok ileri gitmemiz, kendimize yeterli kaynakları sağlamamış olmamız, kitlelerin o zamanlar bilinçli olarak formüle edemediğimiz, ancak kısa süre sonra kabul ettiğimiz birkaç şeyi hissetmesiydi. haftalar sonra, yani tamamen sosyalist biçimlere, tamamen sosyalist dağıtıma doğrudan geçişin mevcut gücümüzü aştığını ve kendimizi daha kolay görevlerle sınırlamak için bir geri çekilmeyi gerçekleştiremezsek, felaketle karşı karşıya kalacağımızı söyledi. Kriz sanırım Şubat 1921'de başladı. O yılın baharında oybirliğiyle -aramızda bu konuda önemli bir anlaşmazlık gözlemlemedim- Yeni Ekonomi Politikası'nı kabul etmeye karar verdik. Şimdi, on sekiz ay geçtikten sonra, 1922'nin sonunda, bazı karşılaştırmalar yapabiliyoruz. Ne oldu? On sekiz ayı aşan bu süre boyunca nasıl ilerledik? Sonuç nedir? Bu geri çekilmenin bize bir faydası oldu mu? Bizi gerçekten kurtardı mı yoksa sonuç hala belirsiz mi? Kendi kendime sorduğum ana soru bu ve bence bu ana soru tüm Komünist Partiler için birinci sınıf bir öneme sahip; çünkü cevap olumsuzsa, hepimiz mahkumuz. Sanırım hepimiz vicdan rahatlığıyla bu soruya olumlu yanıt verebiliriz, yani geçtiğimiz on sekiz ay, sınavı geçtiğimizin kesin ve kesin bir kanıtıdır. Ne oldu? On sekiz ayı aşan bu süre boyunca nasıl ilerledik? Sonuç nedir? Bu geri çekilmenin bize bir faydası oldu mu? Bizi gerçekten kurtardı mı yoksa sonuç hala belirsiz mi? Kendi kendime sorduğum ana soru bu ve bence bu ana soru tüm Komünist Partiler için birinci sınıf bir öneme sahip; çünkü cevap olumsuzsa, hepimiz mahkumuz. Sanırım hepimiz vicdan rahatlığıyla bu soruya olumlu yanıt verebiliriz, yani geçtiğimiz on sekiz ay, sınavı geçtiğimizin kesin ve kesin bir kanıtıdır. Ne oldu? On sekiz ayı aşan bu süre boyunca nasıl ilerledik? Sonuç nedir? Bu geri çekilmenin bize bir faydası oldu mu? Bizi gerçekten kurtardı mı yoksa sonuç hala belirsiz mi? Kendi kendime sorduğum ana soru bu ve bence bu ana soru tüm Komünist Partiler için birinci sınıf bir öneme sahip; çünkü cevap olumsuzsa, hepimiz mahkumuz. Sanırım hepimiz vicdan rahatlığıyla bu soruya olumlu yanıt verebiliriz, yani geçtiğimiz on sekiz ay, sınavı geçtiğimizin kesin ve kesin bir kanıtıdır. ve bence bu ana sorun, tüm Komünist Partiler için de birinci sınıf bir öneme sahiptir; çünkü cevap olumsuzsa, hepimiz mahkumuz. Sanırım hepimiz vicdan rahatlığıyla bu soruya olumlu yanıt verebiliriz, yani geçtiğimiz on sekiz ay, sınavı geçtiğimizin kesin ve kesin bir kanıtıdır. ve bence bu ana sorun, tüm Komünist Partiler için de birinci sınıf bir öneme sahiptir; çünkü cevap olumsuzsa, hepimiz mahkumuz. Sanırım hepimiz vicdan rahatlığıyla bu soruya olumlu yanıt verebiliriz, yani geçtiğimiz on sekiz ay, sınavı geçtiğimizin kesin ve kesin bir kanıtıdır.
Şimdi bunu kanıtlamaya çalışacağım. Bunu yapmak için, ekonomimizi oluşturan tüm parçaları kısaca sıralamalıyım.
Her şeyden önce mali sistemimizi ve ünlü Rus rublemizi ele alacağım. Sanırım, şu anda dolaşımdaki sayıları bir katrilyonu aştığı için Rus rublesinin ünlü olduğunu söyleyebiliriz. ( Gülüşmeler ) Bu da bir şey! Astronomik bir rakamdır. Eminim buradaki herkes bu rakamın ne anlama geldiğini bilmiyor. ( Genel kahkahalar .) Ama biz rakamın ekonomi bilimi açısından bile çok önemli olduğunu düşünmüyoruz, çünkü sıfırların üzeri her zaman çizilebilir. ( Kahkaha.) Bu sanatta, ekonomik açıdan da önemi olmayan bir iki şey başardık ve eminim ki, bundan sonraki süreçte çok daha fazlasını başaracağız. Ama asıl önemli olan rubleyi istikrara kavuşturma sorunu. Biz şu anda bu sorunla boğuşuyoruz, tüm gücümüzle bu sorun üzerinde çalışıyoruz ve buna son derece önem veriyoruz. Rubleyi uzun bir süre ve ardından sonsuza kadar istikrara kavuşturmayı başarırsak, bu kazandığımızı kanıtlayacaktır. Bu durumda, tüm bu astronomik rakamların, bu trilyonlarca ve katrilyonların en ufak bir önemi olmayacaktı. O zaman ekonomimizi sağlam temellere oturtabileceğiz, sağlam temeller üzerinde daha da geliştirebileceğiz. Bu soru üzerine oldukça önemli ve belirleyici bazı veriler aktarabileceğimi düşünüyorum. 1921'de kağıt rublenin döviz kuru, üç aydan daha kısa bir süre için sabit kaldı. Henüz kapanmayan bu yıl, 1922, oran beş ayı aşkın bir süre sabit kaldı. Bu kanıtın yeterli olduğunu düşünüyorum. Elbette bu sorunu kesin olarak çözeceğimize dair bilimsel kanıt talep etmeniz yeterli değil; ama genel olarak, bunu tamamen ve kesin olarak kanıtlamanın mümkün olduğunu düşünmüyorum. Alıntıladığım veriler, Yeni Ekonomi Politikasına başladığımız geçen yıl ile bugün arasında ilerleme kaydetmeyi öğrendiğimizi gösteriyor. Bunu yapmayı öğrendiğimize göre, çok aptalca bir şey yapmaktan kaçındığımız sürece, bu yolda daha fazla başarı elde etmeyi öğreneceğimize eminim. Ancak en önemli şey ticarettir. yani bizim için elzem olan metaların dolaşımı. Ve savaş durumunda olmamıza rağmen (bildiğiniz gibi Vladivostok sadece birkaç hafta önce geri alındı) ve sadece şimdi biz ekonomik faaliyetlerimizi gerçekten sistematik bir şekilde sürdürebiliyoruz -kağıt ruble kurunu sadece üç ay yerine beş ay boyunca sabit tutmayı başardığımız için, sanırım memnun olmak için nedenlerimiz olduğunu söyleyebilirim. Sonuçta yalnız kalıyoruz. Herhangi bir kredi almadık ve şimdi de almıyoruz. Güçlü kapitalist ülkelerin hiçbiri bize yardım etmedi. kapitalist ekonomilerini o kadar "zekice" düzenleyenler ki, bugüne kadar hangi yöne gittiklerini bilmiyorlar. Versailles Antlaşması ile kendilerinin çözemeyecekleri bir finansal sistem yarattılar. Bu büyük kapitalist ülkeler işleri bu şekilde yönetiyorsa, geri kalmış ve eğitimsiz bizler, en önemli şeyi - ruble istikrarının koşullarını - kavramış olduğumuz gerçeğinden memnun olabiliriz. Bu, teorik analizle değil, bence dünyadaki tüm teorik tartışmalardan daha önemli olan pratik deneyimle kanıtlanmıştır. Uygulama, bu alanda belirleyici sonuçlar elde ettiğimizi, yani ekonomimizi ruble istikrarına doğru itmeye başladığımızı gösteriyor.
Şimdi sosyal hedeflerimize geliyorum. En önemli faktör elbette köylülüktür. 1921'de köylülüğün geniş bir kesimi arasında hiç şüphesiz hoşnutsuzluk hüküm sürüyordu. Sonra kıtlık oldu. Bu, köylüler için en ağır sınavdı. Doğal olarak, dışarıdaki tüm düşmanlarımız, “İşte sosyalist ekonominin sonucu bu!” diye bağırdılar. Doğal olarak, kıtlığın aslında İç Savaş'ın korkunç sonucu olduğu hakkında hiçbir şey söylemediler. 1918'de bize karşı saldırıya geçen tüm toprak sahipleri ve kapitalistler, kıtlığın sosyalist ekonominin sonucu olduğunu anlamaya çalıştılar. Kıtlık gerçekten de tüm örgütsel ve devrimci çabalarımızın sonuçlarını geçersiz kılmakla tehdit eden büyük ve vahim bir felaketti.
Ve şimdi soruyorum, bu benzeri görülmemiş ve beklenmedik felaketten sonra, Yeni Ekonomi Politikasını uygulamaya koyduktan ve köylülere ticaret özgürlüğü verdikten sonra bugün durum nedir? Cevap herkes için açık ve net; köylüler bir yıl içinde sadece kıtlığı yenmekle kalmadılar, aynı zamanda o kadar çok ayni vergi ödediler ki, şimdiden yüz milyonlarca pud tahıl aldık ve bunu neredeyse hiçbir zorlama önlemi uygulamadan aldık. Daha önce, 1921'den önce, tabiri caizse Rusya'da yaygın bir olay olan köylü ayaklanmaları neredeyse tamamen durdu. Köylüler mevcut durumlarından memnun. Bunu güvenle iddia edebiliriz. Bu kanıtın herhangi bir istatistiksel kanıttan daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Köylülerin ülkemizde belirleyici bir faktör olduğu gerçeğini kimse sorgulamaz. Ve köylülüğün durumu, o çevreden bize karşı herhangi bir hareketten korkmamıza gerek kalmayacak şekildedir. Bunu abartmadan, oldukça bilinçli olarak söylüyoruz. Bunu zaten başardık. Köylülük, yetkililerimizin çalışmalarının şu ya da bu yönünden memnun olmayabilir. Bu konuda şikayet edebilirler. Bu elbette mümkün ve kaçınılmaz çünkü devlet mekanizmamız ve devlet tarafından işletilen ekonomimiz hala bunu önlemek için çok yetersiz; ama bir bütün olarak köylülüğün bizden ciddi bir hoşnutsuzluk duyması söz konusu bile olamaz. Bu da bir yıl içerisinde sağlandı. Bence bu zaten oldukça fazla. Ve köylülüğün durumu, o çevreden bize karşı herhangi bir hareketten korkmamıza gerek kalmayacak şekildedir. Bunu abartmadan, oldukça bilinçli olarak söylüyoruz. Bunu zaten başardık. Köylülük, yetkililerimizin çalışmalarının şu ya da bu yönünden memnun olmayabilir. Bu konuda şikayet edebilirler. Bu elbette mümkün ve kaçınılmaz çünkü devlet mekanizmamız ve devlet tarafından işletilen ekonomimiz hala bunu önlemek için çok yetersiz; ama bir bütün olarak köylülüğün bizden ciddi bir hoşnutsuzluk duyması söz konusu bile olamaz. Bu da bir yıl içerisinde sağlandı. Bence bu zaten oldukça fazla. Ve köylülüğün durumu, o çevreden bize karşı herhangi bir hareketten korkmamıza gerek kalmayacak şekildedir. Bunu abartmadan, oldukça bilinçli olarak söylüyoruz. Bunu zaten başardık. Köylülük, yetkililerimizin çalışmalarının şu ya da bu yönünden memnun olmayabilir. Bu konuda şikayet edebilirler. Bu elbette mümkün ve kaçınılmaz çünkü devlet mekanizmamız ve devlet tarafından işletilen ekonomimiz hala bunu önlemek için çok yetersiz; ama bir bütün olarak köylülüğün bizden ciddi bir hoşnutsuzluk duyması söz konusu bile olamaz. Bu da bir yıl içerisinde sağlandı. Bence bu zaten oldukça fazla. abartmadan. Bunu zaten başardık. Köylülük, yetkililerimizin çalışmalarının şu ya da bu yönünden memnun olmayabilir. Bu konuda şikayet edebilirler. Bu elbette mümkün ve kaçınılmaz çünkü devlet mekanizmamız ve devlet tarafından işletilen ekonomimiz hala bunu önlemek için çok yetersiz; ama bir bütün olarak köylülüğün bizden ciddi bir hoşnutsuzluk duyması söz konusu bile olamaz. Bu da bir yıl içerisinde sağlandı. Bence bu zaten oldukça fazla. abartmadan. Bunu zaten başardık. Köylülük, yetkililerimizin çalışmalarının şu ya da bu yönünden memnun olmayabilir. Bu konuda şikayet edebilirler. Bu elbette mümkün ve kaçınılmaz çünkü devlet mekanizmamız ve devlet tarafından işletilen ekonomimiz hala bunu önlemek için çok yetersiz; ama bir bütün olarak köylülüğün bizden ciddi bir hoşnutsuzluk duyması söz konusu bile olamaz. Bu da bir yıl içerisinde sağlandı. Bence bu zaten oldukça fazla. çünkü devlet makinemiz ve devlet tarafından işletilen ekonomimiz hala onu önleyemeyecek kadar yetersiz; ama bir bütün olarak köylülüğün bizden ciddi bir hoşnutsuzluk duyması söz konusu bile olamaz. Bu da bir yıl içerisinde sağlandı. Bence bu zaten oldukça fazla. çünkü devlet makinemiz ve devlet tarafından işletilen ekonomimiz hala onu önleyemeyecek kadar yetersiz; ama bir bütün olarak köylülüğün bizden ciddi bir hoşnutsuzluk duyması söz konusu bile olamaz. Bu da bir yıl içerisinde sağlandı. Bence bu zaten oldukça fazla.
Şimdi hafif sanayimize geliyorum. Sanayide ağır ve hafif sanayi ayrımı yapmak zorundayız çünkü onlarda durum farklı. Hafif sanayi ile ilgili olarak, genel bir canlanma olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. ayrıntılara girmeyeceğim. Çok fazla istatistik alıntılamak için yola çıkmadım. Ancak bu genel izlenim, gerçeklere dayanmaktadır ve sizi temin ederim ki, gerçek dışı veya yanlış herhangi bir şeye dayanmıyor. Hafif sanayide genel bir canlanmadan ve sonuç olarak Petrograd ve Moskova'daki işçilerin koşullarında kesin bir iyileşmeden söz edebiliriz. Diğer ilçelerde ise ağır sanayi ağırlıklı olduğu için bu durum daha az görülmektedir. Yani bu genel olarak geçerli değil. Bununla birlikte, tekrar ediyorum, hafif sanayi şüphesiz gelişme aşamasındadır, ve Petrograd ve Moskova'daki işçilerin koşulları şüphesiz iyileşti. 1921 baharında her iki şehirde de işçiler arasında hoşnutsuzluk vardı. Şimdi durum kesinlikle böyle değil. İşçilerin durumunu ve ruh halini günden güne izleyen bizler, bu konuda yanılmayız.
Üçüncü soru, ağır sanayinin sorusudur. Buradaki durumun hala vahim olduğunu söylemeliyim. 1921-22'de bir miktar iyileşme oldu, böylece yakın gelecekte durumun düzeleceğini umabiliriz. Bunun için gerekli kaynakların bir kısmını zaten topladık. Kapitalist bir ülkede, ağır sanayideki durumu iyileştirmek için yüz milyonlarca kredi gerekir. Onsuz hiçbir iyileştirme mümkün olmazdı. Kapitalist ülkelerin ekonomik tarihi, geri kalmış ülkelerdeki ağır sanayinin ancak yüz milyonlarca dolar veya altın rublelik uzun vadeli borçların yardımıyla geliştirilebileceğini göstermektedir. Bu tür krediler almadık ve şimdiye kadar hiçbir şey almadık. Şu anda tavizler hakkında yazılanların hepsi, üzerine yazıldığı kağıttan daha değerli değil. Son zamanlarda bu konuda ve özellikle de Urquhart imtiyazı hakkında çok şey yazdık. Yine de tavizler politikamızın çok iyi olduğunu düşünüyorum. Ancak, şu ana kadar tek bir karlı imtiyaz sözleşmesi yapmadık. Bunu aklınızda tutmanızı rica ediyorum. Dolayısıyla ağır sanayideki durum geri kalmış ülkemiz için gerçekten çok vahim bir sorun çünkü zengin ülkelerden kredilere güvenemiyoruz. Buna rağmen somut bir gelişme görüyoruz ve ticaretimizin bize bir miktar sermaye getirdiğini de görüyoruz. Doğru, henüz çok mütevazı bir meblağ - yirmi milyon altın rubleden biraz fazla. Herhangi bir oranda, bir başlangıç yapıldı; ticaretimiz bize ağır sanayideki durumu iyileştirmek için kullanabileceğimiz fonlar sağlıyor. Ancak şu anda ağır sanayimiz hâlâ büyük sıkıntılar içinde. Ama bence belirleyici durum, şimdiden biraz tasarruf edecek durumda olmamız. Ve kurtarmaya devam edeceğiz. Çoğu zaman nüfus pahasına olsa da şimdi tasarruf etmeliyiz. Devlet bütçesini kısmaya, devlet dairelerimizdeki kadroları azaltmaya çalışıyoruz. Daha sonra devlet aygıtımız hakkında birkaç söz söyleyeceğim. Her halükarda, onu azaltmalıyız. Mümkün olduğunca tasarruflu olmalıyız. Her şeyden tasarruf ediyoruz, okullarda bile. Bunu yapmalıyız, çünkü biliyoruz ki ağır sanayiyi kurtarmazsak, eski haline getirmezsek, bir endüstri kuramayacağız; ve bir endüstri olmadan bağımsız bir ülke olarak batacağız. Bunu çok iyi anlıyoruz.
Rusya'nın kurtuluşu, yalnızca köylü çiftliklerinde iyi bir hasatta yatmıyor - bu yeterli değil; ve sadece köylülüğe tüketim malları sağlayan hafif sanayinin iyi durumda olması değil, bu da yeterli değildir; ağır sanayiye de ihtiyacımız var. Ve onu iyi bir duruma getirmek için birkaç yıllık çalışma gerekecektir.
Ağır sanayinin devlet desteğine ihtiyacı var. Bunları sağlayamazsak, bırakın sosyalist bir devleti, medeni bir devlet olarak bile yok olmaya mahkumuz. Bu doğrultuda kararlı bir adım attık. Ağır sanayiyi ayağa kaldırmak için ihtiyacımız olan fonları biriktirmeye başladık. Doğru, şimdiye kadar elde ettiğimiz meblağ yirmi milyon altın rubleyi ancak aşıyor; ama her halükarda bu meblağ mevcuttur ve yalnızca ağır sanayimizi canlandırmak amacıyla tahsis edilmiştir.
Genel olarak, söz verdiğim gibi, ekonomimizin temel unsurlarını kısaca özetlediğimi düşünüyorum ve tüm bunlardan, Yeni Ekonomi Politikası'nın şimdiden temettü getirdiği sonucunu çıkarabileceğimizi hissediyorum. Devlet olarak ticaret yapabileceğimizin, tarım ve sanayideki güçlü konumumuzu koruyabileceğimizin ve ilerleyebileceğimizin kanıtları elimizde zaten var. Pratik aktivite bunu kanıtladı. Bu şimdilik bizim için yeterli diye düşünüyorum. Çok şey öğrenmemiz gerekecek ve daha öğrenecek çok şeyimiz olduğunu fark ettik. Beş yıldır iktidardayız ve bu beş yıl boyunca bir savaş durumundayız. Dolayısıyla başarılı olduk.
Bu anlaşılabilir bir durum çünkü köylülük bizim tarafımızdaydı. Muhtemelen kimse bizi onlardan daha fazla destekleyemezdi. Beyaz muhafızların toprak sahiplerinin arkalarında olduğunun farkındaydılar ve toprak sahiplerinden dünyadaki her şeyden daha çok nefret ediyorlar. Bu nedenle köylülük tüm coşkusu ve sadakatiyle bizi destekledi. Köylülüğün bizi beyaz muhafızlara karşı savunmasını sağlamak zor olmadı. Savaştan her zaman nefret etmiş olan köylüler, beyaz muhafızlara karşı savaşta, iç savaşta toprak sahiplerine karşı ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ama hepsi bu kadar değildi, çünkü özünde mesele, iktidarın toprak sahiplerinin mi yoksa köylülerin elinde mi kalacağı meselesiydi. Bu bizim için yeterli değildi. Köylüler, iktidarı işçiler için aldığımızı ve amacımızın bu gücü sosyalist sistemi kurmak için kullanmak olduğunu biliyor. Bu nedenle bizim için en önemli şey sosyalist ekonominin ekonomik temellerini atmaktı. Direkt yapamadık. Bunu dolambaçlı bir şekilde yapmak zorundaydık. Ülkemizde tanıttığımız devlet kapitalizmi özel bir türdür. Olağan devlet kapitalizmi anlayışıyla uyuşmaz. Tüm kilit pozisyonları elimizde tutuyoruz. Toprağı tutuyoruz; devlete aittir. Bu çok önemli, her ne kadar rakiplerimiz bunun hiç de önemli olmadığını göstermeye çalışsalar da. Bu doğru değil. Toprağın devlete ait olması son derece önemlidir ve ekonomik açıdan da büyük pratik anlamı vardır. Bunu başardık, ve söylemeliyim ki, gelecekteki tüm faaliyetlerimiz ancak bu çerçeve içinde gelişmelidir. Köylülüğü memnun etmeyi ve hem sanayiyi hem de ticareti canlandırmayı çoktan başardık. Devlet kapitalizmimizin, kelimenin tam anlamıyla devlet kapitalizminden farklı olduğunu, proleter devletimizin yalnızca toprağa değil, aynı zamanda tüm hayati sanayi dallarına da sahip olduğunu zaten söyledim. Başlangıç olarak küçük ve orta ölçekli fabrikaların sadece belli bir kısmını kiraladık, geri kalan her şey bizim elimizde. Ticaretle ilgili olarak, karma şirketler kurmaya çalıştığımızı, zaten onları oluşturduğumuzu, yani sermayenin bir kısmının özel kapitalistlere - ve yabancı kapitalistlere - ve diğer kısmının da özel kapitalistlere ait olduğu şirketleri yeniden vurgulamak istiyorum. devlete aittir. İlk önce, bu şekilde ticaret yapmayı öğreniyoruz ve ihtiyacımız olan da bu. İkincisi, gerekli görürsek bu şirketleri her zaman feshedebilecek durumdayız ve bu nedenle tabiri caizse herhangi bir riske girmiyoruz. Özel kapitalistten öğreniyoruz ve nasıl ilerleyebileceğimizi ve hangi hataları yaptığımızı görmek için etrafa bakıyoruz. Bana öyle geliyor ki daha fazla söze gerek yok.
Yine de birkaç küçük noktayı ele almak isterim. Şüphesiz bir sürü aptalca şey yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Bunu benden daha iyi kimse yargılayamaz ve göremez. ( Gülüşmeler.) Neden bu aptalca şeyleri yapıyoruz? Nedeni açık: Birincisi, geri kalmış bir ülkeyiz; ikincisi ülkemizde eğitim düzeyi düşük olduğu için ve üçüncüsü de dışarıdan yardım alamadığımız için. Tek bir medeni ülke bize yardım etmiyor. Aksine hepsi bize karşı çalışıyor. Dördüncüsü, suçlanacak olan devlet mekanizmamızdır. Eski devlet mekanizmasını devraldık ve bu bizim talihsizliğimizdi. Çoğu zaman bu makine bize karşı çalışır. 1917'de iktidarı ele geçirdikten sonra hükümet yetkilileri bizi sabote etti. Bu bizi çok korkuttu ve “Lütfen geri gelin” diye yalvardık. Hepsi geri geldi, ama bu bizim talihsizliğimizdi. Şu anda hükümet çalışanlarından oluşan geniş bir orduya sahibiz, ancak onlar üzerinde gerçek bir kontrol uygulayacak kadar eğitimli güçlere sahip değiliz. Pratikte çoğu kez, burada, siyasi gücü kullandığımız tepelerde, makine bir şekilde çalışır; ancak aşağıda devlet çalışanları keyfi kontrole sahipler ve bunu genellikle önlemlerimize karşı koyacak şekilde kullanıyorlar. Tepede, kaç tane var bilmiyorum, ama her halükarda, bence, birkaç binden fazla değil, dışarıda birkaç on binlerce kendi insanımız var. Ancak aşağıda, çardan ve burjuva toplumundan aldığımız ve kısmen bilerek, kısmen bilmeden bize karşı çalışan yüzbinlerce eski memur var. Bu konuda bir gecede hiçbir şey yapılamayacağı açıktır. Mekanizmayı iyileştirmek, yeniden biçimlendirmek ve yeni güçler toplamak uzun yıllar sürecek sıkı bir çalışma gerektirecektir. Bunu oldukça hızlı bir şekilde yapıyoruz, belki çok hızlı. Sovyet okulları ve İşçi Fakülteleri kuruldu; birkaç yüz bin genç okuyor; belki çok hızlı çalışıyorlar ama ne olursa olsun bir başlangıç yapıldı ve bu çalışmanın meyvesini vereceğini düşünüyorum. Aceleyle çalışmazsak, birkaç yıl içinde devlet aygıtımızı baştan sona elden geçirebilecek büyük bir genç insan kitlesine sahip olacağız.
Bir sürü aptalca şey yaptığımızı söyledim ama bu konuda düşmanlarımız hakkında da bir iki söz söylemeliyim. Düşmanlarımız bizi suçlar ve Bolşeviklerin bir sürü aptalca şey yaptığını Lenin'in kendisinin kabul ettiğini söylerlerse, buna cevap vermek isterim: evet, ama bizim yaptığımız aptalca şeyler yine de sizinkinden çok farklı. Öğrenmeye daha yeni başladık, ancak o kadar metodik bir şekilde öğreniyoruz ki, iyi sonuçlara ulaşacağımızdan eminiz. Ama düşmanlarımız, yani İkinci Enternasyonal'in kapitalistleri ve kahramanları, yaptığımız aptalca şeylere vurgu yaptıkları için, karşılaştırma yapmak adına ünlü bir Rus yazarın sözlerini alıntılama cüretinde bulunuyorum. aşağıdaki şekilde değiştirilecektir: Bolşevikler aptalca şeyler yaparsa, Bolşevik diyor ki,[3] Bu kolayca kanıtlanır. Örneğin ABD, İngiltere, Fransa ve Japonya'nın Kolçak ile imzaladığı anlaşmayı ele alalım. Size soruyorum, dünyada bundan daha aydınlanmış, daha güçlü ülkeler var mı? Ama ne oldu? Hesaplamadan, düşünmeden ve tedbirsizce Kolchak'a yardım edeceklerine söz verdiler. Bana öyle geliyor ki insan aklının kavraması zor olan bir fiyaskoyla sonuçlandı.
Ya da daha yakın ve daha önemli başka bir örneği ele alalım: Versay Antlaşması. Size soruyorum, "kendilerini ihtişamla kaplayan" "büyük" güçler ne yaptı? Bu kaos ve karmaşadan nasıl bir çıkış yolu bulacaklar? Yaptığımız aptalca şeylerin, kapitalist ülkeler, kapitalist dünya ve İkinci Enternasyonal tarafından ortaklaşa yapılanlarla karşılaştırıldığında hiçbir şey olduğunu tekrarlamanın abartı olacağını düşünmüyorum. Bu nedenle, kısaca değinmem gereken bir konu olan dünya devriminin görünümünün olumlu olduğunu düşünüyorum. Ve belirli bir kesin koşul verildiğinde, daha da iyi olacağını düşünüyorum. Bu konuda birkaç söz söylemek istiyorum.
1921'deki Üçüncü Kongre'de, Komünist Partilerin teşkilat yapısı ve faaliyetlerinin yöntemleri ve içeriği hakkında bir karar kabul ettik. Çözünürlük mükemmel, ancak neredeyse tamamen Rusça, yani içindeki her şey Rus koşullarına dayanıyor. Bu onun iyi noktası ama aynı zamanda başarısızlığı da. Başarısız çünkü hiçbir yabancının okuyamayacağından eminim. Bunu söylemeden önce tekrar okudum. Her şeyden önce, çok uzun, elli veya daha fazla nokta içeriyor. Yabancılar genellikle böyle şeyleri okuyamazlar. İkincisi okusalar bile fazla Rusça olduğu için anlamazlar. Rusça yazıldığı için değil -tüm dillere mükemmel bir şekilde çevrilmiştir- tam anlamıyla Rus ruhuyla dolu olduğu için. Üçüncüsü, istisnai olarak, bir yabancı bunu anlarsa, uygulayamaz. Bu onun üçüncü kusuru. Birkaç yabancı delege ile görüştüm ve Kongre sırasında farklı ülkelerden çok sayıda delege ile konuları ayrıntılı olarak tartışmayı umuyorum, ancak oturumlarına katılmayacağım, çünkü ne yazık ki bunu yapmam imkansız. . Bu kararla büyük bir hata yaptığımız, yani daha fazla başarıya giden yolu tıkadığımız izlenimine sahibim. Daha önce de söylediğim gibi, karar mükemmel bir şekilde hazırlanmış; Elli veya daha fazla noktasının her birine abone olmaya hazırım. Ancak Rus deneyimlerimizi yabancılara nasıl sunacağımızı öğrenemedik. Kararda söylenen her şey ölü bir mektup olarak kaldı. Bunu fark etmezsek ilerleyemeyiz. Rus devriminden beş yıl sonra, hepimiz için en önemli şeyin, hem Rus hem de yabancı yoldaşlar için oturup çalışmak olduğunu düşünüyorum. Bunu yapma fırsatını ancak şimdi elde ettik. Bu fırsatın ne kadar süreceğini bilmiyorum. Kapitalist güçler bize daha ne kadar huzur içinde çalışma fırsatı verecek bilmiyorum. Ama savaştan, savaştan, ders çalışmak ve sıfırdan çalışmak için her mola anından yararlanmalıyız. Bunu fark etmezsek ilerleyemeyiz. Rus devriminden beş yıl sonra, hepimiz için en önemli şeyin, hem Rus hem de yabancı yoldaşlar için oturup çalışmak olduğunu düşünüyorum. Bunu yapma fırsatını ancak şimdi elde ettik. Bu fırsatın ne kadar süreceğini bilmiyorum. Kapitalist güçler bize daha ne kadar huzur içinde çalışma fırsatı verecek bilmiyorum. Ama savaştan, savaştan, ders çalışmak ve sıfırdan çalışmak için her mola anından yararlanmalıyız. Bunu fark etmezsek ilerleyemeyiz. Rus devriminden beş yıl sonra, hepimiz için en önemli şeyin, hem Rus hem de yabancı yoldaşlar için oturup çalışmak olduğunu düşünüyorum. Bunu yapma fırsatını ancak şimdi elde ettik. Bu fırsatın ne kadar süreceğini bilmiyorum. Kapitalist güçler bize daha ne kadar huzur içinde çalışma fırsatı verecek bilmiyorum. Ama savaştan, savaştan, ders çalışmak ve sıfırdan çalışmak için her mola anından yararlanmalıyız. Bu fırsatın ne kadar süreceğini bilmiyorum. Kapitalist güçler bize daha ne kadar huzur içinde çalışma fırsatı verecek bilmiyorum. Ama savaştan, savaştan, ders çalışmak ve sıfırdan çalışmak için her mola anından yararlanmalıyız. Bu fırsatın ne kadar süreceğini bilmiyorum. Kapitalist güçler bize daha ne kadar huzur içinde çalışma fırsatı verecek bilmiyorum. Ama savaştan, savaştan, ders çalışmak ve sıfırdan çalışmak için her mola anından yararlanmalıyız.
Tüm Parti ve Rusya nüfusunun tüm katmanları, bilgiye duydukları susuzlukla bunu kanıtlıyor. Bu öğrenme çabası, bugün en önemli görevimizin çalışmak ve çok çalışmak olduğunu gösteriyor. Yabancı yoldaşlarımız da okumalı. Bizim hala yapmak zorunda olduğumuz gibi, onların okumayı ve yazmayı öğrenmeleri ve okuduklarını anlamaları gerektiğini kastetmiyorum. Bunun proleter mi yoksa burjuva kültürüyle mi ilgili olduğu konusunda bir tartışma var. Bu soruyu açık bırakacağım. Ancak kesin olan bir şey var: İşe okumayı, yazmayı ve okuduğumuzu anlamayı öğrenerek başlamalıyız. Yabancıların buna ihtiyacı yok. Daha ileri bir şeye ihtiyaçları var: her şeyden önce, diğer şeylerin yanı sıra, Komünist Partilerin örgütsel yapısı hakkında yazdıklarımızı anlamayı öğrenmeleri gerekiyor. ve yabancı yoldaşların okumadan ve anlamadan imzaladıkları. Bu onların ilk görevi olmalı. O karar uygulanmalı. Bir gecede gerçekleştirilemez; bu kesinlikle imkansız. Çözünürlük çok Rusça, Rus deneyimini yansıtıyor. Bu yüzden yabancılar için oldukça anlaşılmazdır ve ikona gibi bir köşeye asıp dua etmekle yetinemezler. Bu şekilde hiçbir şey elde edilemez. Rus deneyiminin bir kısmını özümsemeleri gerekiyor. Bu nasıl yapılacak, bilmiyorum. Örneğin İtalya'daki faşistler, İtalyanlara henüz yeterince aydınlanmadıklarını ve ülkelerinin Kara Yüzler'e karşı henüz güvenceye alınmadığını göstererek bize büyük bir hizmette bulunabilirler. Bu onların ilk görevi olmalı. O karar uygulanmalı. Bir gecede gerçekleştirilemez; bu kesinlikle imkansız. Çözünürlük çok Rusça, Rus deneyimini yansıtıyor. Bu yüzden yabancılar için oldukça anlaşılmazdır ve ikona gibi bir köşeye asıp dua etmekle yetinemezler. Bu şekilde hiçbir şey elde edilemez. Rus deneyiminin bir kısmını özümsemeleri gerekiyor. Bu nasıl yapılacak, bilmiyorum. Örneğin İtalya'daki faşistler, İtalyanlara henüz yeterince aydınlanmadıklarını ve ülkelerinin Kara Yüzler'e karşı henüz güvenceye alınmadığını göstererek bize büyük bir hizmette bulunabilirler. Bu onların ilk görevi olmalı. O karar uygulanmalı. Bir gecede gerçekleştirilemez; bu kesinlikle imkansız. Çözünürlük çok Rusça, Rus deneyimini yansıtıyor. Bu yüzden yabancılar için oldukça anlaşılmazdır ve ikona gibi bir köşeye asıp dua etmekle yetinemezler. Bu şekilde hiçbir şey elde edilemez. Rus deneyiminin bir kısmını özümsemeleri gerekiyor. Bu nasıl yapılacak, bilmiyorum. Örneğin İtalya'daki faşistler, İtalyanlara henüz yeterince aydınlanmadıklarını ve ülkelerinin Kara Yüzler'e karşı henüz güvenceye alınmadığını göstererek bize büyük bir hizmette bulunabilirler. Rus deneyimini yansıtıyor. Bu yüzden yabancılar için oldukça anlaşılmazdır ve ikona gibi bir köşeye asıp dua etmekle yetinemezler. Bu şekilde hiçbir şey elde edilemez. Rus deneyiminin bir kısmını özümsemeleri gerekiyor. Bu nasıl yapılacak, bilmiyorum. Örneğin İtalya'daki faşistler, İtalyanlara henüz yeterince aydınlanmadıklarını ve ülkelerinin Kara Yüzler'e karşı henüz güvenceye alınmadığını göstererek bize büyük bir hizmette bulunabilirler. Rus deneyimini yansıtıyor. Bu yüzden yabancılar için oldukça anlaşılmazdır ve ikona gibi bir köşeye asıp dua etmekle yetinemezler. Bu şekilde hiçbir şey elde edilemez. Rus deneyiminin bir kısmını özümsemeleri gerekiyor. Bu nasıl yapılacak, bilmiyorum. Örneğin İtalya'daki faşistler, İtalyanlara henüz yeterince aydınlanmadıklarını ve ülkelerinin Kara Yüzler'e karşı henüz güvenceye alınmadığını göstererek bize büyük bir hizmette bulunabilirler. Bilmiyorum. Örneğin İtalya'daki faşistler, İtalyanlara henüz yeterince aydınlanmadıklarını ve ülkelerinin Kara Yüzler'e karşı henüz güvenceye alınmadığını göstererek bize büyük bir hizmette bulunabilirler. Bilmiyorum. Örneğin İtalya'daki faşistler, İtalyanlara henüz yeterince aydınlanmadıklarını ve ülkelerinin Kara Yüzler'e karşı henüz güvenceye alınmadığını göstererek bize büyük bir hizmette bulunabilirler.[4] Belki de bu çok faydalı olacaktır. Biz Ruslar da bu kararın ilkelerini yabancılara açıklamanın yollarını ve araçlarını bulmalıyız. Biz bunu yapmazsak onların gerçekleştirmesi kesinlikle imkansız olacaktır. Eminim ki bu bağlamda sadece Ruslara değil, yabancı yoldaşlara da şu anda girmekte olduğumuz dönemde en önemli şeyin okumak olduğunu söylemeliyiz. Genel anlamda çalışıyoruz. Bununla birlikte, devrimci çalışmanın örgütlenmesini, yapısını, yöntemini ve içeriğini gerçekten anlayabilmek için özel anlamda çalışmalıdırlar. Bunu yaparlarsa, eminim ki dünya devriminin geleceği sadece iyi değil, aynı zamanda mükemmel olacaktır. ( Fırtınalı ,uzun alkış “Yaşasın Yoldaş Lenin!” yeni bir fırtınalı alkış uyandırın.
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ B. H. Weber. Iii. Enternasyonal Belgeler 1919-1943 - Tüzük. (21 Mart 2018). Alındığı Tarih: 11 Ağustos 2023. Alındığı Yer: BlogSpot | Arşiv Bağlantısı
- B. H. Weber. Iii. Enternasyonal Belgeler 1919-1943 Manifesto. (21 Mart 2018). Alındığı Tarih: 11 Ağustos 2023. Alındığı Yer: BlogSpot | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 09/05/2025 07:22:03 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/15314
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.