Antik Yunan'da ve Öncesinde İnsanlar Mavi Rengi Göremiyorlar mıydı?
İddia
İnsanlar eskiden mavi rengi göremiyorlardı! Örneğin Antik Yunan'da mavi renk diye bir şey yoktu. Mavi rengi sonradan keşfettik ve kullanmaya başladık.
Gerçek mi?
Gerçek Ne?
Homo sapiens türünün son 30 milyon yıldaki atalarının neredeyse tamamı mavi rengi görebilmektedir; dolayısıyla insanlar da var oldukları son 300.000 yılın tamamında mavi rengi görebilecek fizyolojik ve bilişsel donanıma sahiplerdir.[1]
"Mavi rengi görememek" kalıbı, çeşitli bağlamlarda "dilde mavi renk için bir sözcük bulunmaması" ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. "Güçlü Sapir–Whorf Hipotezi" olarak bilinen hipotez çerçevesinde, dilde bulunmayan sözcüklere ait düşünceler üretilemeyeceği iddia edilse de, bu hipotez yanlışlanmış ve dilbilimciler tarafından terk edilmiş bir hipotezdir.[2], [3] Dolayısıyla "bir renge ait spesifik bir sözcüğün dil içinde bulunmaması" ile "bir rengi görememek" tamamen farklı kavramlardır.
İddianın Kökeni
Antik Yunanların renk algısının gelişmediğini ileri süren ilk isimlerden biri, Renk Teorisi isimli kitabın yazarı Johann Wolfgang von Goethe olmuştur. Ancak bu konuyu popülerize edilen isim, 19. yüzyılda İngiltere başbakanlarından biri olan, aynı zamanda klasik dönem araştırmacısı olan William Gladstone olmuştur. Gladstone, Homer'in İlyada ve Odyssey destanları gibi metinlerinde çok az renk tanımlaması kullandığını söylemiş, kullanılan renk sözcüklerinin de günümüzde var olduğunu bildiğimiz nesneleri aşina olduğumuzdan çok farklı tanımladığını vurgulamıştır. Örneğin Homer, Akdeniz'i "şarap koyusu deniz" olarak tanımlamıştır. Gladstone ve sonrasında gelenlere göre denizi, kırmızı renkli bir içecek ile tanımlamak, Antik Yunan'da renk algısının zayıflığını gösteren işaretlerden biridir.
Gladstone'dan sonra gelen filolog Lazarus Geiger, İzlanda sagaları, Antik Çin yazıları, İncil'in antik İbranice versiyonları ve Kuran-ı Kerim gibi metinler de dâhil olmak üzere birçok eski kitabı inceleyerek, içinde mavi renkten söz edilmediğini fark etmiştir. HistoryBuff sitesinde şöyle anlatılıyor:[4]
Geiger, "mavi"nin dillerde ne zaman belirmeye başladığını merak ediyordu. Bunu araştırdığında, dünya genelinde garip bir örüntü keşfetti: Her dilde önce siyah ve beyaz (ya da karanlık ve aydınlık) için bir kelime vardı. Dünya çapında incelediği dillerin hemen hepsinde sözü edilmeye başlanan ilk renk, kan ve şarabın rengi olan kırmızıydı. Kırmızıdan sonra, tarihsel olarak sarı ve daha sonra yeşil belirmeye başlıyordu (birkaç dilde sarı ve yeşil yer değiştiyordu). İncelediği her dilde ortaya çıkan son renk maviydi. Mavi için bir kelime geliştiren tek antik kültür Mısırlılardı - ve tesadüfe bakın ki, aynı zamanda mavi boya üretebilen tek kültür de onlarınkiydi.
Bir süredir aralıklarla çeşitli tarihçiler ve yazarlar tarafından da gündeme getirilen bu iddia, 2014 yılında Nottingham Üniversitesi Antik Tarih yardımcı doçenti Mark Bradley tarafından Homer'in destanlarındaki renklerin diğer dillere çevrilmesinin zorluklarından bahsedilmesiyle ve bunların ABC gibi birkaç öne çıkan haber kaynağı tarafından yayınlanmasıyla tekrar gündeme gelmiştir. Bradley, ABC'ye şöyle diyor:[5]
Homer'in batı edebiyatının kökenlerini temsil etmesine ve karakterizasyon, trajedi, olay örgüsü ve tür hakkında çok sofistike fikirleri olmasına rağmen, aslında Gladstone, Homer'in renk kelime dağarcığının yaklaşık üç yaşındaki bir bebeğinkiyle karşılaştırılabilir olduğuna inanıyordu.
Antik Yunan ile başlayan bu iddia, genel olarak insanların eskiden renkleri, özellikle de denizin ve göğün rengi olan maviyi hiç göremediğini iddia eden kaynakların türemesiyle internetin farklı köşelerinde popülerlik kazanmıştır.
Bilgiler
İnsanların Atalarında Mavi Renk Görüşünün Evrimi
Yapılan güncel araştırmalar, geceleri aktif olan ilkel memeli atalarının morötesi ışığa duyarlı ve kırmızıya duyarlı özelliklerden oluşan dikromatik görüşe sahip olduğunu göstermiştir:[6] Bu atalarımız 350-430 nanometre aralığını görebilmekteydi. Bu aralık, günümüzde görebildiğimiz dalgaboylarından kısa ama X ışınlarından uzun olan bir aralıktır.
İnsanların günümüzden yaklaşık 30 milyon yıl önce yaşamış maymun atalarında, görünür ışığın tüm spektrumunu görmeyi mümkün kılan dört sınıf opsin geni evrimleşti (ve böylece trikromatik görüş evrimleşmiş oldu). Özellikle de genomumuzda opsin geniyle ilişkili F46T, F49L, T52F, F86L, T93P, A114G ve S118T mutasyonları, 5040 farklı biyokimyasal yolağı değiştirerek daha kısa dalgaboylarında olan mavi rengi görebilmemizi sağlamıştır. Yani yaşanan bu mutasyonlar, atalarımızın gözlerinin duyarlı olduğu ışık spektrumunda kaymaya neden olarak, morötesi ışınlara olan hassasiyetimizi yitirmemize neden oldu; ama buna karşılık, başta mavi olmak üzere diğer renkleri görebilmeye başladık.[7]
Bu kısa evrimsel özetten de görülebileceği üzere, türümüzün atalarının mavi rengi kısmen daha sonradan görmeye başladığı doğrudur; ancak Homo sapiens'in evrimleştiği dönem olan günümüzden 300.000 yıl öncesinde, türümüzün bütün üyeleri ve ataları çoktan mavi rengi görebilecek göz ve beyin donanımına sahip olacak biçimde evrimleşmişti. Yani bugüne kadar var olmuş bütün insanların (renk körlüğü gibi durumlar haricinde) mavi rengi gördüğü rahatlıkla söylenebilir.
Dilbilimsel Görelilik ve Sapir-Whorf Hipotezi
Bir kültürün, bir renk için belirlediği bir sözcük olmaması hâlinde o rengi (veya diğer bir kavramı) algılayamayacağı fikrine dilbilimsel görelilik denmektedir ve yaygın olarak Sapir-Whorf Hipotezi olarak anılmaktadır.[8] Örneğin birçoklarınca tekrar edilen, Eskimolar gibi Arktik Çemberi yerlilerinin kar için 100 veya daha fazla sözcüğü olduğuna yönelik yaygın mit de bu hipotezin bir uzantısı olarak popülerleşmiştir; ne var ki, eski insanların mavi rengi göremediği iddiası gibi, Eskimolar'ın kar ile ilgili yüzlerce sözcüğü olduğu iddiası da hatalıdır.[9]
Dilbilimsel görelilik kavramı son 1 asırdır araştırılmakta olan bir kavramdır; ancak dil ve zihne dair daha fazla şey öğrendikçe, hipotezi destekleyen orijinal argümanların abartılı ve yanlış olduğu fark edilmiş, buna bağlı olarak hipotez popülerliğini yitirmiş ve yerini daha güncel ve modern hipotezlere bırakmıştır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu nokta yanlış anlaşılmamalıdır: Elbette, bazı durumlarda bir kavramı tanımlamakta kullandığımız sözcükler, o kavramı nasıl algıladığımızı etkilemektedir. Buna Zayıf Sapir-Whorf Hipotezi denmektedir ve dilbilimciler/sinirbilimciler arasında oldukça yaygın kabul görmektedir. Öte yandan bu, tanımlayacak kelimemizin olmadığı kavramları göremediğimiz anlamına gelmez. Bir diğer deyişle, Güçlü Sapir-Whorf Hipotezi terk edilmiştir.
Benzer şekilde, farklı kültürlerin renkleri farklı derinlik ve detaylarda tanımladığı da doğrudur. Ancak bu çalışmalarda görülen ilişki, orijinal iddiada söz edilenin tersidir: Sözcüklerin varlığı, spesifik renkleri görebilme yetisiyle ilişkili değildir; tam tersine, gözleri ve beyni beklendik şekilde çalışan herkes renkleri görür ("kualia" kavramı çerçevesinde, bu deneyimin potansiyel öznelliği bir başka tartışma konusudur). Ancak yapılan çalışmalar, herkesin gördüğü bu renkleri kültürlerin nasıl değerlendirdiği ve isimlendirdiğine bağlı olarak, o renkleri kategorize etme becerisinin değiştiğini göstermektedir. Bir diğer deyişle, yeşil renk için çok daha fazla sayıda sözcük kullanan bir kültür, farklı yeşil tonlarını daha rahat kategorize edebilmektedir. Bu, onların bu yeşil tonlarını gördüğü ama diğerlerinin göremediği anlamına gelmez! Sadece dilimizde belirli tonlar için sözcükler olduğunda, bu ufak farkları kategorize etmek daha kolay olur ve bu kategorizasyonu daha hızlı yapabiliriz.[10]
Mavi Rengin Nadirliği
Birçok kaynakta mavi rengin doğada kısmen daha nadir olduğu söylenmektedir. Bu, oldukça şaibeli bir iddiadır; zira bütün gezegeni kaplayan gökyüzü ve Dünya'nın %75 kadarını kaplayan deniz ve okyanuslar, gözümüze mavi renkte gözükmektedir. Bu, kimi zaman kaynaklarda mavi rengin nadirliğini vurgulamak veya insanlar da dâhil birçok canlının maviyi pek iyi ayırt edemediği fikrini desteklemek için "sadece gökyüzü mavi" gibi söylense de, canlıların milyonlarca yıldır her gün gördüğü bir kavramın renginin "sadece" diyerek geçiştirilemeyeceği açıktır.
Canlılar arasında da mavinin nadir olduğu söylenir (örneğin gözümüze mavi gözüken kelebeklerde mavi pigment yoktur). Buna yönelik resmî bir sayım olmamakla birlikte, bitki ve hayvanlarda mavi rengi sık sık görmeyen insanların bunu kopyalama çabasının da daha gecikmeli olarak gelmesi, dolayısıyla mavi renge özel bir isim vermeye ihtiyaç duymamış olmaları olasıdır. Bu da yazılı metinlerde mavi renge vurgu yapılmamasının sebebi olabilir.
Dillerdeki Mavi-Yeşil Ayrımı
Günümüzde "mavi" ve "yeşil" olarak tarif ettiğimiz renkler, birçok diğer dilde "koleksife olmuş şekilde", yani tek bir sözcükle karşılanan biçimde kullanılmaktadır. Bu nedenle dilbilimciler "green" ve "blue" sözcüklerini birleştirerek "grue" diye (veya Türkçede "yeşvi" diyebileceğimiz) bir sözcük kullanmaktadırlar.[11]
"Mavi" ve "yeşil"in tam tanımı, dili konuşan kişilerin öncelikle tonu ayırt etmek yerine, doygunluk ve parlaklık gibi diğer renk bileşenlerini veya tarif edilen nesnenin diğer özelliklerini tanımlayan terimleri kullanması nedeniyle iyice karmaşıklaşabilir. Örneğin bir dilde "mavi" ve "yeşil" ayırt edilebilir, ancak renk koyuysa, her ikisi için tek bir terim kullanılabilir. Ayrıca yeşil, sarı ile, mavi ise siyah veya gri ile ilişkilendirilebilir.
Brent Berlin ve Paul Kay'in 1969 tarihli Temel Renk Terimleri: Evrensellikleri ve Evrimi adlı çalışmalarında anlattıklarına göre; kahverengi, mor, pembe, turuncu ve gri için farklı terimler, dilde yeşil ve mavi arasında bir ayrım yapılana kadar ortaya çıkmamaktadır. Renk terimlerinin bir dildeki gelişimi, genellikle öncelikle beyaz/siyah (veya açık/koyu), kırmızı ve yeşil/sarı için olanlardır.[12]
Renklerin dil içindeki gelişiminin takip ettiği örüntüler, "Renk İsimlendirmesi Tartışması" altında dilbilimde aktif olarak tartılışan bir konudur.
Homer'in "Şarap Kırmızısı" Denizi ve Yunanların Renk Algısı
Homer'in İlyada Destanı'nda (Iliad) Akdeniz'den oínopa pónton olarak bahsedilir. oínos sözcüğünün bir bileşiği olan oínopa, "şarap" demektir. óps ise "göz" veya "yüz" demektir. Dolayısıyla bileşik sözcük, "şarap-yüzlü" anlamına gelir ve genelde "şarapsı", "şarap gibi" anlamında kullanılır. Sözcüğün edebi olarak meşhur olan "şarap karası" çevirisi ise, Henry Goerge Liddell ve Robert Scott tarafından, 1843 yılında önerilmiştir.
Ancak örneğin Richmond Lattimore tarafından yapılan 1951 çevirisinde bu kalıp "şarap mavisi deniz" olarak, Stanley Lombardo tarafından "denizin gri şarabı" olarak, Stephen Mitcell tarafındansa basitçe "deniz" olarak çevrilmiştir. Bu tanımlamadan yola çıkan bazı insanlar, Antik Yunanlıların renk paletinin sadece siyah, beyaz ve belki de kırmızıdan ibaret olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Ne var ki bu kullanımın tek olası açıklaması bu değildir! Aşağıda, bazı olası diğer açıklamaları ele alacağız.
Edebi Anlatım
Her şeyden önce, Homer'in edebi bir anlatım yaptığı unutulmamalıdır. Akdeniz (ve Ege), yazarda şarap ile özdeşleştirdiği bir hissi yaratmış olabilir (hatta burada sinestetik bir etkileşim bile olabilir). Gerçekten de, Homer tarafından renkler veya duyguların günümüzde olandan farklı bir şekilde kullanımınına genel olarak "Homerik Kullanım" denmektedir. Homer, eserleri boyunca bugün aşina olduğumuzdan farklı birçok tanımlama yapmıştır.
Yunanlarda Renklerin Işık Hareketlerine Göre Anlatımı
Yunanlarda mavi rengi tanımlayan sözcükler olmadığı iddiası hatalıdır. Sorun, genel olarak renklerin Antik Yunan'da kategorik renklerden ziyade ışığın hareketlerine ve yarattığı hislere göre tanımlanıyor olmasıdır.
Örneğin İlyada'da Homer, Zeus'un yıldırımlarını duyan orduları kaplayan "chlorós korku"dan söz etmektedir. Bu, günümüzde "yeşil" olarak tabir ettiğimiz renge karşılık gelmektedir; ancak chlorós, tek başına rengi tanımlamakta kullanılmazdı; kimi zaman bal sarısı veya kum sarısı için de kullanılmaktaydı. Yani Homer'de edebi dokunuşlar olduğu unutulmamalıdır. Belki de "chlorós korku", çamurlar içinde kalmış askerlerin elinze yüzüne bulaşan çamurun koyu yeşilini tarif etmekte kullanılmıştır.
Homer'in ışığın hareketi ve yarattığı hislerle ilgili birçok özgün kelime kullandığı görülmektedir:
- Işığın "parlaması" veya "beyaz ışıldaması" için "argós",
- Işığın hızla hareket etmesi için "aiólos",
- Bir kalkandan yansıyan ışığı anlatmakta kullanolan "koruthaíolos",
Yunancada "mavi" anlamına gelen kuáneos sözcüğünün denizler için kullanılması, Milattan Önce 6. yüzyılın sonu, 5. yüzyılın başında, Simonides'in bir şiirinde geçmektedir. Sonrasında bu kullanım artmaya başlamış, 1. yüzyılda Yaşlı Pliny Latincede "mavi" anlamına gelen cyaneus sözcüğünü mavikantaronu tanımlamak için kullanmıştır - ki bunun günümüzdeki tür adı Centaurea cyanus'tur.
Bu perspektiften bakıldığında, "şarap gibi deniz" benzetmesi, şarabın rengiyle alakalı olmayabilir - daha ziyade deniz üzerinde yansıyan ışığın şarapla ilişkilendirilmesinden kaynaklanıyor olabilir. Örneğin Yunanlarda (ve Homer'in metinlerinde) deniz genelde "glaukós" veya "mélas" olarak tanımlanır. Glaukoma hastalığına da ismini veren "glaukós", "renkten yoksun" anlamına gelmektedir; ancak sonradan "gri" rengi tanımlayan sözcük hâline gelmiştir. Melanin pigmentine de ismini veren "mélas" ise, "koyu, soluk" anlamındadır ama sonradan "siyah" için de kullanılmaya başlanmıştır - ki "melankoli" sözcüğü de bununla ilişkilidir. Bu tür tanımlamaların kullanılması, Homer'de "şarap gibi" lafının renkten ziyade, denizin de şarap gibi ışığı pek yansıtmaması gibi ışıkla ilişkili özelliklerine gönderme olabileceğini düşündürmektedir.[13]
Bu konuyla ilişkili bir diğer ilginç örnek, Yunanlarda gökyüzünün "bronz" olarak tarif edilmesidir. Günümüzde bronz rengi, neredeyse her diğer metallerle alaşım hâlinde olan ve üzeri özellikle koruyucu vernikle kaplanmış bronza karşılık gelir:
Ne var ki saf bronz, oksitlendiğinde bu şekilde görünür:
Bu yalın gerçek gözetildiğinde, gökyüzünün "bronz" olarak adlandırılması hiç de tuhaf gelmemektedir.
Gerçek Anlamıyla "Kırmızı" Bir Deniz
Bir diğer açıklama, denizin belli bir günde gerçekten de kırmızı gibi gözükmesidir. Kimi zaman atmosferik koşullar dolayısıyla sıra dışı bir kırmızıya bürünen gökyüzünden ötürü, denizin kızıla çalması da mümkündür. Bunu günümüzde nadiren de olsa görmek mümkündür. Homer, bu tür bir günden bahsediyor olabilir.
Beyaz Şaraba Benzeyen Deniz
Ek olarak, Homer'in sözünü ettiği şarabın "kırmızı şarap" olmama ihtimali de vardır. Onun döneminde de beyaz şarap bilinmekteydi (her ne kadar çoğu şarap kırmızı olsa da) ve belki de denize karşı şarap tüketen bir yazar olarak şarabın beyazı ile denizin mavisini ilişkilendirmiş olabilir. Sonuçta unutmayın: Homer, "kırmızı" sözcüğünü hiç kullanmamıştı; bu renk belirlemesi, sonradan yapılan İngilizce çevirilere eklenmişti. Yine de şarabın genellikle coşkun hisler, gece, kan, ölüm, gemiler, öfke gibi şeylerle ilişkilendirilmesinden ötürü, Homerik bir metinde beyaz şaraptan söz edilmesi pek olası görülmemektedir.
Kırmızı Algler
Bir diğer potansiyel açıklama ise alglerdir. Örneğin Kızıl Deniz'in isminin de Antik Yunanlar tarafından Erythra Thalassa, yani "Kırmızı Deniz" olarak verilmiş olması da kimi zaman bu renk algısı noksanlığına işaret etmekte kullanılmaktadır. Halbuki Kızıl Deniz'in ismine ilham olan şeyin, kıyılarında bolca bulunan Trichodesmium erythraeum türü siyanobakterilerin lokal olarak denizi gerçekten kırmızıya dönüştürebilmesi olduğu düşünülmektedir.[14]
Sonuç
Dilin algıyı belli bir miktarda etkilediği doğrudur. Ayrıca belli kültürlerde belli renklere yönelik ayrımların var olmadığı veya tarihsel olarak daha geç doğduğu da doğrudur. Ancak bir dilde bir sözcüğün bulunmamasından ötürü o rengin algılanamadığı fikri, tamamen bilim dışıdır ve ne sinirbilimciler arasında kabul görmektedir ne de dilbilimciler arasında... Bu fikir, beynimizin sadece %10'unu kullanabildiğimiz mitinden farksızdır; Rusça'da mavi için 2 farklı sözcük olduğu için onların maviyi diğer milletlerden daha iyi görebildiğini iddia etmek kadar geçersizdir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 26
- 9
- 6
- 4
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- ^ Y. Shichida, et al. (2009). Evolution Of Opsins And Phototransduction. Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences, sf: 2881-2895. doi: 10.1098/rstb.2009.0051. | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. M. Ahearn. (2011). Living Language. ISBN: 9781444340549. Yayınevi: John Wiley & Sons.
- ^ S. Pinker. (2000). The Language Instinct: How The Mind Creates Language. ISBN: 9780060958336. Yayınevi: Harper Perennial Modern Classics.
- ^ R. Kristobak. Ancient People Didn't See The Color Blue. (18 Mart 2016). Alındığı Tarih: 5 Şubat 2022. Alındığı Yer: History Buff | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Smith. Were The Ancient Greeks And Romans Colour Blind?. (19 Şubat 2014). Alındığı Yer: Radio National | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. K. Bowmaker. (1998). Evolution Of Colour Vision In Vertebrates. Eye, sf: 541-547. doi: 10.1038/eye.1998.143. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Yokoyama, et al. (2014). Epistatic Adaptive Evolution Of Human Color Vision. Public Library of Science (PLoS), sf: e1004884. doi: 10.1371/journal.pgen.1004884. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Kay, et al. (1984). What Is The Sapir-Whorf Hypothesis?. Wiley, sf: 65-79. doi: 10.1525/aa.1984.86.1.02a00050. | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. K. Pullum. (1989). The Great Eskimo Vocabulary Hoax. Natural Language & Linguistic Theory, sf: 275-281. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Liberman. What Would Whorf Say?. Alındığı Yer: Language Log | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Kay. Chapter Number Of Basic Colour Categories. Alındığı Yer: WALS Online | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Berlin. (1999). Basic Color Terms: Their Universality And Evolution. ISBN: 9781575861623. Yayınevi: Center for the Study of Language and Inf.
- ^ C. Alexander. A Winelike Sea. Alındığı Tarih: 5 Şubat 2022. Alındığı Yer: Lapham’s Quarterly | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. S. Staff. Is The Red Sea Really Red?. (12 Eylül 2012). Alındığı Tarih: 5 Şubat 2022. Alındığı Yer: LiveScience | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 18/11/2024 21:39:38 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11449
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.