Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Kök hücreler, çok hücreli canlıların vücudunda bulunan, tüm doku ve organlarının temelini oluşturan, farklı hücre tiplerine dönüşebilen, kendini yenileyebilen, değişik yapı ve gelişim aşamalarındaki hücrelerdir. Daha basit bir şekilde ifade etmek gerekirse kök hücreler, vücutta bulunan ve gelişme ve büyüme esnasında birden fazla hücre tipine dönüşme potansiyeli olan hücrelerdir. Embriyonik gelişim esnasında en önemli rolü bu hücreler üstlenirken, büyüme esnasında dokuların gelişimine, vücut yetişkin olduğunda ise dokuların kendilerini yenilemelerine yardımcı olur.
Kök hücreler, diğer hücre tiplerinden bazı özellikleri ile farklılık gösterir. Örneğin bu hücreler özelleşmemiştir ve hücre bölünmesi geçirerek kendilerini yenileyebilirler. Ayrıca doğal veya laboratuvar ortamında özel sinyaller ile özelleşmemiş hücreler "özelleşmiş doku veya organ hücrelerine" dönüştürülebilirler. Diğer hücre tiplerinden bir diğer farkı ise kök hücrelerin bazı doku ve organlarda devamlı olarak bölünüp ortamın devamlılığını sağlaması, bazı doku ve organlarda ise özel durumlar haricinde hiçbir zaman bölünmemesidir.
Öncelikle yanlış bir bilgiyi düzelteyim: Momentumun (yani hızın) yüksek değerlere sahip olması konumu daha belirsiz yapmaz. Belirsizlik prensibinin söylediği şey bu değildir. Konum ve momentum açısından ele alırsak Belirsizlik prensibi, bir parçacığın konumunu ne kadar kesin ölçersek, parçacığın momentumu hakkındaki bilgimizin de o kadar belirsiz olduğunu söyler. Aynı şekilde bir parçacığın momentumunu ne kadar kesin biliyorsak, konumunu o kadar az biliyoruzdur. Bu ifadede momentumun az veya yüksek olması hakkında hiçbir şey geçmiyor.
Bir diğer yanlış varsayım da parçacıkların etkileşmesi için lokalize olması gerektiği. Bu hatalı sonuca varmamız, "klasik" düşünmemizden kaynaklanıyor. "Çarpışma" denilince aklımıza gelen şey iki küçük topun birbirine hızla vurup parçalanması geliyor. Ancak bu tasvir, kesinlikle LHC'deki parçacıkların çarpışmasını yansıtmıyor. Belirli enerji düzeyinde birbirine yakınlaşan parçacıklar, bozon (foton, gluon vs.) alışverişi yapan parçacıklar daha düşük kütleli başka parçacıklara dönüşür. Kuarklar gibi daha temel ve gözlemlenmesi zor parçacıkları gözlemlemek için de yüksek enerji gerekiyor, tam da bu sebeple LHC'de parçacıkları yüksek hızda çarpıştırıyoruz.
Belirsizlik prensibini gözümüzde canlandırırken bir parçacığın konumunu biraz bilsek momentumundaki değişimin çok büyük olacağını hayal edebiliriz, ancak prensibin öngördüğü belirsizlik çok küçüktür. Örneğin aşağıdaki fotoğrafta sola doğru yarım daire olarak gözüken şey gaz odasında pozitronun çizdiği yol.
Tüm Reklamları Kapat
Gaz odasında dairesel bir yol çizen pozitronWikipedia
Görüldüğü üzere çizgi yeterince ince olduğu için momentumdaki belirsizliği yeteri kadar düşüktür, ve hesaplamalar ile pozitronun çizdiği daireden momentumunu bulabiliriz. Elbetteki bunu tam bir kesinlikte yapamayız, öyle olsaysı bu Belirsizlik prensibinin ihlâli olurdu.
Belirsizlik prensibi sadece konum-momentum çifti için değil, pek çok gözlemlenebilir (İng: observable) çifti için geçerlidir. Konum-momentumu ele almamız durumunda da "hangi konum?" ve "hangi yöndeki momentum?" sorularını sormamız gerekiyor çünkü üç boyutlu uzayda bir şeyin konumunu ve momentumunu tasvir etmek için üç yöne de ihtiyacımız var. Kartezyen koordinatlarda bir parçacığın konumunu olarak gösterebiliriz. Günlük ifadelerde bunu enlem, boylam ve yükseklik düşünebilirsiniz. Momentum için ise gösterimi uygundur, yani yönündeki momentum, yönündeki momentum ve yönündeki momentum.
Bu kadar detaylı bahsetmemin nedeni şu: Belirsizlik prensibi, yalnızca aynı yöndeki konum ve momentum için geçerlidir. Bu da şu demek bir parçacığın yönündeki konumunu ne kadar kesin ise o kadar belirsizdir. Ancak bu belirsizlik ilişkisi ve arasında yoktur. ve 'i aynı anda yüksek bir kesinlikte ölçmek mümkündür.
Yukarıdaki paragtaftaki bilginin LHC'de çarpıştırılan parçacıklar için önemi şudur: Parçacıkları çevreleyen tüneller parçacıkların konumunu tünelin içinde kalacak şekilde sınırlar yani konumdaki belirsizliği azaltır. Ancak tüneller, parçacıkların gittiği yönde değil diğer yönlendern konumunu sınırlar. Dolayısıyla parçacığın gittiği yöne dik yönlerdeki konumunun belirsizliğinin düşük olması, parçacığın gittiği yöndeki momentumunun belirsizliğini arttırmaz.
634 görüntülenme
Bu cevabın içeriği ve doğruluğu, Evrim Ağacı editörleri tarafından kontrol edilmiş ve onaylanmıştır.
Evrim Ağacı'nı sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın! Yeni paylaşımlarımızı
görmek için bizi aşağıdaki sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.
Yaşam, 4 milyar yıl kadar önce, okyanus tabanlarında başladı. Milyarlarca yıl boyunca gezegenimizdeki yaşam, sadece denizlere ve okyanuslara hükmetti; mikrobik yaşam haricinde karalara adapte olabilen hiçbir makroskobik canlı yoktu. Sonrasında mantarlar, bitkiler ve nihayetinde böcekler karalara çıkmaya ve bu yaşam alanlarına da adapte olmaya başladılar. Karasal canlılara katılan son grup, omurgalı hayvanlar oldu. Balıklar içerisinden ayrılan bir grup, bugün kurbağa ve semender gibi hayvanlarla temsil edilen amfibilerin atalarına evrimleştiler. Amfibiler, hem suda hem karada yaşayabilen hayvanlardır ve bunlar, tamamen karasal yaşama adapte olmuş sürüngenlerin atalarıdır. Sürüngenler içerisinden bir dal memelilere evrimleşmiş, dinozorların yok oluşunu takiben yükselişe geçen memeliler içerisinde bir dal, primatlara gidecek soy hatlarının atası olmuş, bunlar içerisinden bir grup da bugün Homo sapiens olarak da bilinen biz modern insana evrimleşecek türlerin yolağı olmuştur.
Bu açıdan bakılacak olursa, "Hepimiz balığız." demek mümkündür. Kimi zaman bu argüman, sanki abartılı veya anormalmiş gibi algılanabiliyor. "Daha maymunu hazmedemedik, ne balığı?" gibi tepkiler alabiliyor. Ancak bilimsel gerçekler, bizlerin onları hazmedebilme hızından ve becerisinden bağımsız gerçeklerdir. Dahası, bu gerçekte hazmedilemeyecek pek bir şey yoktur; nihayetinde evrimsel biyoloji sayesinde biliyoruz ki yaşam tek hücreli organizmalardan başlayarak günümüzdeki çeşitliliğine erişmiştir (ve bu yolda, birçok tür yok olmuştur), dolayısıyla insanın ataları elbette sadece maymunlar veya primatlar olamaz; sonuçta maymunların ve primatların da ataları olmalıdır - ve elbette, vardır. Kemirgenler, ilkin memeliler, sürüngenler, amfibiler, balıklar, ilkel çok hücreli canlılar ve tek hücreli canlılar, insan evriminin daha erken basamaklarındaki atalarının sadece birkaçıdır. "Hepimiz balığız." derken, bunlardan sadece bir tanesi öne çıkarılmaktadır; tıpkı "maymun meselesinde" insanın atalarından bir grubun abartılı bir şekilde vurgulanması gibi...
Canlıların çoğalması, çoğunlukla dişinin yumurtası ile erkeğin sperminin bir araya gelerek döllenmenin gerçekleştiği, bu nedenle eşeyli üreme dediğimiz bir süreçtir, yani iki eşeyin birlikte yeni canlılar üretmesi. Bazı canlılar ise hem eşeyli hem eşeysiz ürer, yani eşeyler bir araya gelmeden de tek bir eşeyin varlığı ile yeni bireyler üretilebilmesi durumudur. Arılarda partenogenez bunun bilinen en iyi örneklerinden biri. Kraliçe çiftleşme gerçekleşmeden, yani bir erkek arıya ihtiyaç olmadan yeni bireyler üretebilir. Dikkat ederseniz, üreyebilir demedim, çünkü buna direkt olarak üreme demek çok da doğru olmaz, zira arılar bu yolla yalnızca erkek arıları dünyaya getirebilir. Bir yandan devam eden eşeyli üreme ile dişi arılar ve yeni kraliçeler ortaya çıkmazsa, yalnızca partenogenezle erkeklerin üremesi neticede bir kara son olurdu, popülasyonun ölümü! Eşeyli ve eşeysiz üreme ve evrimi hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için Evrim Ağacı'nın konuyla ilgili yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Benim burada bugün bahsetmek istediğim ise oldukça ilginç olan yeni bir bilimsel makalede rastladığım eşeyli ve eşeysiz üreme ile ilgili bir çalışma. 28 Temmuz'da Current Biology dergisinde yayınlanan makaleye göre bilim insanları ilk kez, sadece eşeyli olarak üreyen bir hayvanda - ki bu hayvan genetik ve davranış çalışmalarının ünlü gözdesi, meyve sineği Drosophila melanogaster'dir - eşeysiz üremeyi tetikledi. Yalnızca eşeyli üreme özelliği gösteren bir türde, türün bireyleri herhangi bir malformasyon veya milyarda bir gözlenecek bir etken sonucu partenogenez gibi bir yolla yeni bireyler oluşturmamış ise, bunun olması pek mümkün değildir. Ama Caltech, Cambridge ve Tennesse Üniversite'lerinin birlikte ve Alexis Sperling önderliğinde yaptığı çalışmada bilim insanları mümkün olmayanı laboratuvarda başardı[1].
Satürn‘de auroraları ne harekete geçiriyor? Bilim insanları ne olduğunu bulmak için, Cassini uzay aracı tarafından başka amaçlarla alınan yüzlerce kızılötesi Satürn görüntüsünü sıraladı. Auroralardaki değişiklikleri ilişkilendirmek ve film yapmak için yeterli sayıda aurora görüntüsü bulmaya çalıştılar. Yapıldıktan sonra bazı filmler açıkça gösteriyor ki, Satürn’ün auroraları sadece Güneş’in açısıyla değil aynı zamanda gezegen döndükçe de değişiyor. Ayrıca, gezegenin manyetosferindeki dalgalarla ilgili görünen bazı aurora değişikliklerine, büyük olasılıkla Satürn‘ün uyduları neden oluyor. Burada 2007 yılında çekilen sahte renkli (İng: "false-colored") görüntü, Satürn‘ü kızılötesi ışığın üç aralığında gösteriyor. Halkalar mavi Güneş ışığını yansıtırken, gezegenin kendisi diğerine göre enerjisi daha düşük olan kırmızı ışıkta parlıyor. Bir güney aurora bandı yeşil renkte görünüyor. Son zamanlarda elde edilen bulgular, auroraların Satürn‘ün atmosferinin üst katmanlarını ısıttığını gösterdi. Satürn‘ün auroralarını anlamak, Dünya’daki auroraları daha iyi anlamanın bir yoludur.
27 Haziran 2021 Günün Astronomi Fotoğrafı (NASA APOD)
📸 Kaynaklar ve Katkıda Bulunanlar:
Görsel Kaynağı: NASA, Cassini, VIMS Ekibi, U. Arizona, U. Leicester, JPL, ASI
Çeviren: Seda Baştürk
Çeviri Editörü: Eda Alparslan
🔗 Tüm APOD içeriklerini görmek için:
https://evrimagaci.org/apod
Fleabag feminizm, kadın bedeni ve kadın cinselliği üzerine düşünmeyi sağlayan içerisinde trajedi, kara mizah bulunan sanki baş karakterle aranızda küçük sırlarınız varmış hissiyatıyla bir çırpıda bitirebileceğiniz ama çokça düşünme alanı sunan bir dizi. Karakterin duygu dünyası ve psikolojik durumlarını dışarıdan bir gözle analiz edebilmenin etkileyiciliğini bu dizide bulabildim. Dizinin başkarakteri annesini ve sonrasında ise en yakın arkadaşını -hatta tek arkadaşını- kaybetmiş bir kadındır. Yasını ve üzerindeki baskıları içinde yaşar ve bunları paylaşacağı kimseye sahip değildir. Feminizme bazen düşündürücü bazen de güldürücü şakalarla sıkça vurgu yapan başkarakterin kendi çelişikilerini sıkça yansıttığı olay akışındaki ailevi problemler, yalnızlık ve psikolojik problemlerin nasıl dışa yansıdığına iyi değinildiğini düşünüyorum. Benim için çok güzel bir 12 bölümdü. Tavsiye edilir!!!!!!
Tahminimce tıbbın ve dişçiliğin gelişmediği dönemlerde yirmilik dişlerin düzgün bir şekilde çekilmesi ve iltihap kapmaması o kadar da mümkün değildi. 17 yaşlarında çıkmaya başlayan gömülü kalma çürüme kist oluşumu, çene kilitlenmesi, kronik enfeksiyon, dişlerde baskı ve çarpıklığa neden olabilecek bir yapı türün devamlılığı için de bir sorun olmalı
Eskiden insanlar yirmilik dişlerle nasıl baş ederdi?
Olayları, yerleri ve kişileri tüm detayları ile hatırlayamamak yaygın bir insan tecrübesidir. Yakın zamanda katıldığımız bir dersin genel içeriğini hatırlayabiliriz ancak konunun detaylarını dereceli olarak zamanla unuturuz. İlk bakışta bu olayın bellek kapasitemizin sınırlı olmasından kaynaklanabileceğini ve duyusal girdileri büyük bir kesinlik ve bütünlük ile kodlayabilen bir sinir sisteminin çok daha avantajlı olacağını düşünebiliriz. Açıkça, belleğimizin kapasitesi, depoladıklarımızdan çok daha yüksektir. Detayları hatırlayamamak bir yetersizlikten öte, adaptif bir özelliktir; yani unutmak, evrimsel süreçte avantajlı olduğu için özellikle seçilmiştir ve bu durum, güçlü bilimsel kanıtlar ile desteklenmiştir.
Pek çok koşul altında olayların detayları yerine, genelini hatırlamak daha faydalı olabilir. Kırsal bir arazide bir kayanın altında saklanan bir yılanın saldırısına maruz kaldığınızı hayal edin. Sinir sistemi bu olayda korku belleğini oluştururken sadece gerekli kısımları kodlamalıdır: Size hangi yılanın saldırdığı veya yılanın hangi kayanın altında saklandığı önemli değildir. Sinir sisteminin gelecek adına doğru davranışsal adaptasyonları sağlayabilmesi için, detayları ortadan kaldırarak daha sonraki olaylar için genel bir şema çıkarması gereklidir. "Genelleştirme" adı verilen bu fonksiyon bellek sistemlerinin önemli özelliklerindendir ancak kontrol atında tutulmadığı takdirde belirsiz anıların oluşturulmasına yol açar ve artık faydalı bir fonksiyon olmaktan çıkar. Bu nedenle beyin, genellik ve spesifiklik arasında bir denge kurmalıdır.
Siber taksonomi nedir ve ekoloji alanını nasıl geliştirecek?
Taksonomiyi ekologlar için daha da güvenilir bir bilgi kaynağı yapacak olan devrim niteliğindeki bir taksonomik uygulama üzerine çalışmalar devam etmektedir. Taksonomik bilginin nasıl oluşturulduğu, test edildiği, ona nasıl ulaşıldığı, üstüne nasıl düşünüldüğü ve kullanıldığı siber taksonominin ortaya çıkışıyla büyük ölçüde değişmektedir.
Satürn'ün halkalarını bir kenara bırakırsak, Halka Bulutsusu (M57) göklerdeki muhtemelen en ünlü çemberdir. Lakin, klasik görünümünün, kendi bakış açımızdan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Genişleyen bulutsunun, kısmen bu net Hubble görüntüsüne dayanan 3 boyutlu yapısının yakın zamanda oluşturulan haritası, yapısına ışık tutuyor ve bize bulutsunun, ortasında Amerikan futbolu şeklinde parlayan gaz bulutunu bulunduran, nispeten yoğun, halka benzeri bir yapı olduğunu gösteriyor. Dünya gezegeninden bakıldığında, futbol topunun uzun ekseni görülmektedir. Tabii ki, bu iyi çalışılmış gezegenimsi bulutsu örneğinde, parlayan madde gezegenlerden gelmiyor. Gazdan oluşan örtü daha ziyade ölmekte olan, bir zamanlar Güneş’e benzeyen bir yıldızdan saçılan dış katmanları temsil ediyor. Bu yıldız, şimdi bulutsunun merkezinde görülebilen küçük bir ışık noktası halindedir. Sıcak merkezi yıldızdan gelen yoğun morötesi ışık, gazdaki atomları iyonize eder. Halka Bulutsusu yaklaşık bir ışıkyılı genişliğinde ve 2.500 ışıkyılı uzaklıktadır.
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim
Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç
katın.
Evrim Ağacı'nın bilimi yaymasına destek olur musunuz?
Bu yıl sayfamızda gezdiniz.
Türkiye'nin en büyük popüler bilim arşivi Evrim Ağacı, sadece sizlerin destekleriyle ayakta duruyor! Bizim arkamızda milyarderler, devletler veya uluslararası örgütler yok. Sizin gibi bilimseverler ve onların kolektif desteği var! Siz de Evrim Ağacı'na destek olun, bilimin sesini daha uzaklara taşıyalım!' Tek seferlik destek olun veya daha iyisi, aylık destekçilerimiz
arasına şimdi katılın.
“Herkes, kendisinin sınırlarını Evren'in sınırları zanneder.” Arthur Schopenhauer
Bilim İçin 30 Saniyeniz Var mı?
Evrim Ağacı, tamamen okur ve izleyen
desteğiyle sürdürülen, bağımsız bir bilim oluşumu.
Ücretsiz bir Evrim Ağacı üyeliği oluşturmanın çok sayıda
avantajından
biri, sitedeki reklamları %50 oranında azaltmak (destekçilerimiz arasına katılarak
reklamların %100'ünü kapatabilirsiniz). Evrim Ağacı'nda geçirdiğiniz zamanı
zenginleştirmek için, sadece 30 saniyenizi ayırarak üye olun (üyeyseniz, giriş
yapmanızı tavsiye ederiz).