Sahte Anılar: Beynimiz Sahte Anıları Nasıl Yaratıyor?
Doğru Olduğuna "Yemin Edebileceğiniz" Anılar, Sizi Nasıl Yanıltıyor?
Bir zamanlar, Mahmut diye bir adam vardı. Mahmut, bir gün hırdavat dükkanında alışveriş yaparken, silahlı bir hırsız içeri girer. Hırsız, gümüş bir silah çıkartıp, bütün parayı çalar. Sonrasında, o anda aklına gelmişçesine, kasanın yanındaki hesap makinasını ve bir çekici alır ve omuz çantasına tıkıştırıp, dükkanı terk eder. Olay yerine anında polis çağırılır; ancak Mahmut polisi beklerken, olaya tanıklık eden bir diğer kişi olan Merve ile sohbet ederler. Merve, Mahmut'a hırsızın kaçmadan önce hesap makinasını ve bir tornavida çaldığını gördüğünü söyler. Polis gelip de Mahmut'u sorguya çektiklerinde, Mahmut gördüğü her şeyi müthiş bir detayla anlatır: Gümüş silahı, adamın tipini, çaldığı parayı ve hesap makinasını. Polis, çalındığını duydukları bir diğer aletle ilgili sorar: "Çaldığı bir çekiç miydi, bir tornavida mı?" Mahmut cevaplar: "Tornavida."
Bu nasıl olur? Mahmut, çok bariz bir şekilde olayı görmüştür. Neden çekiç değil de, tornavida olduğuna kanaat getirmiştir? Bunun 4 açıklaması olabilir:
- Aslında en başından, bir çekiç çalındığını görmemiş olabilir. Sadece Merve'den bir tornavidanın çalındığını duyduğu için bunu söylemiş olabilir.
- Hem çekiç hem de tornavida çalınmış olabileceğini hatırlıyor olabilir; ancak Merve, tornavida dediği için o da Merve'nin hafızasına kendisininkinden daha çok güvenmiş olabilir.
- Hem çekicin çalındığını görmemiş, hem de Merve'nin tornavida çalındığını söylediğini tam olarak duymamış olabilir; ama polis ona iki seçenek sunduğunda, o ikisinden birisini rastgele seçmiş olabilir.
- Aslında bir çekicin çalındığını gerçekten de görmüş olabilir; ancak Merve bir tornavidadan bahsettiğinde, sahip olduğu anı değişmiş, baskılanmış veya bozulmuş olabilir.
Bunların her biri olasıdır ve aynı hırsızlık 4 defa yaşansa, Mahmut'un yerinde olan 4 farklı kişi, bu 4 farklı nedenle de "tornavida" cevabını vermiş olabilir. Yani bireyler, tamamen farklı bilişsel süreçlerden geçerek, birebir aynı sonuca varabilirler. Ancak bizi bu yazıda ilgilendiren, dördüncü olasılıktır. Buna, hatalı bilgi etkisi adı verilir.
Hafızanın tam olarak ne olduğunu ve nasıl çalıştığını henüz bilmiyoruz. Moleküllerin anılara dönüştüğüne yönelik bir gözlem yapmayı başarmış olmamıza rağmen, anıların tam olarak nerede depolandıkları, nasıl çağrıldıkları, beynin bu anıların doğru yerlerini nasıl hatırladığı, anıların zamanla nasıl bozulmadığı, bozuluyorsa ne düzeyde bozulduğu, beynin hangi anıyı ne düzeyde kaydetmeyi tercih ettiği, hangi bilgilerin görmezden gelineceğine nasıl karar verdiği gibi detaylar net değil.
Bunların her birine yönelik çalışmalar mevcut ve son derece ilginç bulgular gelmeye devam ediyor; örneğin anı ironisi olarak bilinen bir olgu çerçevesinde, hafızamızdaki bir anıya her eriştiğimizde o anının bozulduğunu ve zayıfladığını biliyoruz. Benzer şekilde, bir ânı fotoğraflamaya çalışmanın, o ânın sonradan hatırlanma ihtimalini azalttığını da biliyoruz. Ama bütüncül ve tatmin edici bir anı teorisi oluşturmak için gidecek yolumuz çok.
Sahte Anı Nedir? Nasıl Oluşur?
Anılarla ilgili en ilginç olgulardan bir diğeri ise sahte anı kavramıdır. Sahte anılar, doğru ve yaşanmış olduklarından neredeyse %100 emin olduğumuz; ancak en azından deneysel şartlar altında, gerçek olmadıkları objektif olarak gösterilebilen anılardır. Londra Üniversitesi'nde anormal anılar üzerine çalışan Chris French şöyle diyor:
Sadece tanık olduğumuz anıları çarpıtmakla kalmıyoruz, aynı zamanda hiçbir zaman yaşanmamış olaylara dair anılar bile üretebiliyoruz! Bu anılar özellikle de, işlevi tartışmalı olan psikoterapi tekniklerinin kullanımı sonucunda istemeden de olsa veya bazı psikoloji deneyleri çerçevesinde kastî olarak da olsa sıklıkla üretilebilmektedir.
Örneğin 1990'larda yapılan bazı psikoterapi seansları sırasında uygulanan hipnoz ve diğer telkin yöntemleri sonucunda Nadean Cool isimli bir hemşire yardımcısı, aslında satanist bir kültün parçası olduğuna, bebek yediklerine, tecavüz edildiğine, hayvanlarla seks yapmaya zorlandığına ve 8 yaşındaki bir arkadaşının cinayetini izlemeye zorlandığına inandırılmıştı. Ancak bağımsız soruşturmalar, bunların hiçbirinin doğru olmadığını gösterdi. Çocuğun ailesi psikologu dava ettiğinde, psikolog suçunu kabullendi ve 2.4 milyon dolarlık ceza ödemeyi kabul etti. Bu, sahte anıların bilerek veya bilmeyerek yerleştirildiği tek hukuki vaka değildir.
Bunun tehlikesi açıktır: Görgü tanıklarının veya kurbanların anıları kasti olarak veya olmayarak değişime açıksa, hukuki süreçlerde sıklıkla başvurulan bu kanıtların güvenilirliğine daha da gölge düşecektir. Daha önceden görgü tanıklarının güvenilirliği konusunu işlemiştik; ancak sahte anı kavramı, bu soruna ek bir boyut eklemektedir. Örneğin yapılan bir çalışmada, katılımcıların %70'i hiçbir suç işlememiş olmalarına rağmen, sahte anılar yerleştirilmesi yoluyla hırsızlık, saldırı ve hatta silahlı saldırı suçları işlediklerine ikna edilebilmişlerdir. Hepsi de hiç yaşanmamış olan bu olayları son derece karmaşık bir detay ve çok sayıda duyu organına başvurarak anlatmışlardır.
Mandela Etkisi: Sahte Anılar, Kitlesel Boyuta Ulaşabilir!
Daha önceden yapılan çalışmalar, farelerin beyinlerine moleküler yöntemlerle sahte anılar yerleştirilebileceğini göstermiştir; ancak sahte bir anının oluşabilmesi için illâ hücre boyutunda moleküler bir müdahale gerekmez. 20. yüzyılın en büyük psikologları arasında gösterilen, Irvine'daki Kaliforniya Üniversitesi'nden Elizabeth Loftus şöyle diyor:
Yazdığım bütün makalelerde, verdiğim bütün dersler ve seminerlerde aktarmaya çalıştığım ana nokta şu: Bir insanın size bütün inandırıcılığıyla ve son derece duygusal bir şekilde, oldukça detaylı bir biçimde bir şey söylemesi, o şeyin gerçekten yaşandığı anlamına gelmez. Spesifik bir ânın gerçekten yaşandığından, yani elimizdekinin gerçek bir anı olduğundan emin olmak için, birden fazla kişinin o olayı ortak bir şekilde doğrulaması gerekir. Aksi takdirde onun başka süreçlerin bir ürünü olma ihtimali vardır.
İlginç bir şekilde, çok sayıda insanın aynı şeyin doğruluğunu iddia etmesi bile, bir anının gerçek bir anı olduğunu garanti etmemektedir. Çoğunluğun iddiasının doğru olmak zorunda olduğuna yönelik yanılgının bir çoğunluğa başvurma safsatası (argumentum ad populum) olma riski taşıması bir yana, Mandela Etkisi olarak bilinen bir psikolojik/sosyolojik olgudan ötürü çok sayıda insan, tamamen hatalı bir anıya sahip olabilir. Örneğin Türkiye'deki birçok kişi, Türkçeden şapkalı harflerin çıkarıldığına inanmaktadır, hatta bunun "kesin bilgi" olduğuna "yemin edebilecek" kadar inanan insanlar bile bulabilirsiniz; halbuki böyle bir şey asla yaşanmamıştır.
Daha da ilginci, halk efsanelerinin ve mitlerin aksine Mandela Etkisi çerçevesinde kitlesel olarak hatırlanan sahte anılar, bir kişi veya grubun yaydığı yalanlardan doğmaz (yani internette yayılan hatalı bir bilginin mitleşmesinden kaynaklanmaz). Daha ziyade ortak deneyimlerin, algıların, fikirlerin ortak bir şekilde hatalı yorumlanmasının ürünüdür. Bunun çok sayıda örneğini buradan görebilirsiniz.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Yine de birden fazla kişinin spesifik bir olayı doğrulaması, o anının gerçekliğine yönelik güvenimizi arttırabilir. Sonuçta bir olayın gerçekten yaşandığına yönelik objektif kanıtların (örneğin kamera kayıtlarının) noksanlığında, olay anında orada olan birden fazla kişinin anıyı doğrulamasından başka bir yöntemimiz yoktur. Ancak French uyarıyor:
Son derece detaylı, net ve doğruluğundan %100 emin olduğumuz anılar bile tamamen hatalı olabilmektedir.
Sahte Anılara İnanç ve Bağlılık Daha Güçlü!
1989 yılında Tversky ve Tuchin tarafından yapılan bir araştırmada, sahte anıya sahip kişilerin, bu sahte anıyı orijinal anıdan daha güçlü bir şekilde savundukları gösterilmiştir. En baştaki Mahmut ve hırsızlık örneğinde, "tornavida" çalındığı yönünde hatalı bir anıya sahip olan bireyler, gerçekten "çekiç" görmüş olsalar bile, tornavida gördüklerine yönelik çok daha güçlü bir inanca sahip olmuşlardır. Halbuki iki seçenekten birini rastgele bir şekilde seçen kişilerde bu tür bir özgüvene rastlanmaz.
Yani sahte anılar, sadece hatalı sonuçlara varılmasına neden olmaz; aynı zamanda o hatalı sonuçlara dayanaksız bir özgüvene sahip olunmasına neden olur. Salvador Dali, bununla ilgili olarak, meşhur bir şekilde şöyle demiştir:
Sahte anılarla gerçek anılar arasındaki fark, mücevherler ile aynıdır: Sahte olanlar her zaman daha gerçek, daha parlak gözükür.
Sahte Anılarla İlişkilendirilen Durumlar
Hafızanın Çalışma Prensiplerine Yönelik Önyargılar
İlginç bir şekilde, "hafıza" kavramının nasıl çalıştığına yönelik düşünceleriniz, hafızalarınızın çalışma biçimini etkiliyor olabilir. Buna metahafıza inançları denmektedir. Örneğin travma yaşayan birinin hafızasına neler olduğu, kaybedilmiş anıların yeniden kazandırılıp kazandırılamayacağına yönelik inançlarınız, vb. fikirleriniz, geçmişte yaşandığına inandığınız ama silik veya bölük pörçük anılarınızın "gerçek" olduğuna yönelik inancınızı arttırabilmektedir.
Örneğin eğer ki geçmişte yaşandığına inandığınız bir olay üzerine, olayı gözünüzün önüne getirerek o olay üzerinde düşünmenin anılarınızı güçlendireceğine inanıyorsanız, olayı hatırlamak amacıyla bunu yaptığınızda sahte anılar yerleştirmeniz daha olası olacaktır. Bir diğer deyişle, bir hafızanın hatırlanabilirliğine yönelik görüşleriniz ne kadar esnek ise, anıları hatırlama çabası sırasında sahte anılar oluşma ihtimali o kadar yüksek olacaktır.
Metahafıza inançlarınız, sahte anı üretebilme yetiniz ile her zaman birebir ilişkili olmak zorunda değildir; çünkü yapılan araştırmalar, insan çeşitliliği içerisinde "sahte anı özelliği" diye değişken ve çeşitli bir özelliği bulunduğunu net olarak gösterememektedir. Bu, daha ziyade, birbiriyle doğrudan ilişkili olmayan birçok dış faktörün bir arada işlemesiyle oluşan bir durum olarak karşımıza çıkıyor gibi gözükmektedir. Bu faktörler arasında bulunan bazı diğer unsurlara bir bakalım.
Yaratıcılık
Tahmin edebileceğiniz gibi, yaratıcı bir zekaya sahip bireyler, sahte anılar yaratma ve onlara inanma konusunda daha eğilimlidirler. Çünkü bu kişilerin yarattığı sahte anılar daha yoğun detaya sahiptir ve bu nedenle beynin onlara saplanması daha olasıdır.
Sosyal Arzulanabilirlik Duygusu ve Sosyal Baskı
Ancak sahte anılara gücünü kazandıran tek şey yaratıcılık değildir; aynı zamanda bir olay sahte olsa bile ona inanmaya eğilimi arttıran her türlü kişilik özelliği bunu etkileyebilir. Bunların başında, sosyal arzulanabilirlik duygusu ve sosyal baskı altında olma gelmektedir.
Bunların her ikisi de, bir bireyin sahte olsa bile olaylara inanma eğilimini arttırmaktadır. Sosyal olarak arzulanmak isteyen veya sosyal baskı altında olan bireyler, gruplarına daha iyi uyabilmek için sahte olayları gerçekmiş gibi kabul edebilirler. Uymaya çalıştıkları grupla ilişkilendirilen olaylar ve anılar yaratırlar, çünkü bu tür deneyimlerinin olmamasını "eksiklik" olarak görmeleri olasıdır; ancak bu, bu tarz bir sahte anı yaratımını bilinçli olarak yaptıkları anlamına gelmez. Sadece o gruba ait olma ihtiyacından ötürü, o grupla ilgili konularda çok fazla düşünen bireylerin geçmişlerine sahte anılar yerleştirmeleri daha olası olmaktadır.
Travma
Bir bireyin geçmişinde travma bulunmasının, o bireyin gelecekte sahte anılar oluşma ihtimalini arttırdığı düşünülmektedir. Bu, özellikle de çocukluk travmaları ile ilişkilidir. Örneğin çocuklar, genel doğaları gereği açık uçlu sorular ile bir travmayı anlatmaları istendiğinde bu konuda fazla bilgi vermeyecektir. Ancak eğer kapalı uçlu sorularla onlardan bilgi alınmaya çalışacak olursa, bu durumda da az sonra tekrar döneceğimiz gibi, sahte anı üretimi ihtimali artmaktadır. Çünkü bir çocuğa tekrar tekrar benzer sorular sorulduğunda, çocuğun soruyu tatmin edecek cevaplar yaratma ihtimali artmaya başlamaktadır.
Ancak bundan muzdarip olan sadece çocuklar değildir; yetişkinler de etkilenebilmektedir. Gördüğü kötü muamele dolayısıyla travma sonrası stres bozukluğu (PTSD veya TSSS) olan kadınlar, PTSD olmasa da kötü muamele görmüş kadınlar ve hem PTSD olmayan hem de kötü muamele görmemiş kadın ve erkekleri kapsayan bir çalışmada, suistimal edilmiş ve PTSD olan kadınlarda sahte anı üretiminin (%95), PTSD olmayan ama suistimal edilmiş kadınlara (%78) ve kötü muamele görmemiş ve PTSD de dolmayan kadınlara (%79) ve erkeklere (%86) göre çok daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Ayrıca bu kadınlarda kelime hafızası zayıflamış, var olmayan kelimeleri ekleme sıklığı artmıştır.
Yetişkinlikte Bağlanma Biçimleri
Sadece çocuklukta da değil, yetişkinlikte diğer yetişkinlere nasıl bağlandığımıza yönelik niteliklerimizin, sahte anıların oluşumunu etkilediği bilinmektedir. Örneğin ilişkilerinde kaçıngan olan yetişkinlerin çocukluklarındaki negatif duygusal deneyimleri hatırlama ihtimali, duygularını denetlemek konusunda başkalarına düşkün olan yetişkinlere nazaran daha zor olmaktadır.
Uykusuzluk
Uykunun fizyolojik açıdan ne kadar önemli olduğunu daha önce çok detaylı bir şekilde anlatmıştık. Bu konuda da uykusuzluk karşımıza bir problem olarak çıkıyor: Yapılan bir çalışmada, yeterli uyku uyunan ve uyunmayan gecelerden sonra geçmişte öğrenilen listeler hatırlanmaya çalışıldığında, uykusuz kalan bireylerde sahte anı üretiminin dinlenik olanlardan daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Hele ki sahte anıyla ilişkili olan orijinal anının oluşması sırasında da birey yeterince dinlenik değilse, sonradan bu konuda sahte anı oluşma ihtimali artmaktadır.
Sahte Anı Sendromu
Sahte anılar, bazı insanların duygu durumu ve günlük yaşantısını düzenli olarak etkileyebilmekte ve yaşam standartlarını düşürebilmektedir. Bu tür kişilerin sahte anı sendromu olduğu düşünülmektedir. Genel popülasyon içindeki sahte anı problemine ek olarak, bu kişilerin sahte anıları, onların yaşam biçimini ve hatta kişiliklerini doğrudan şekillendirmektedir.
Ne var ki bunun bir zihinsel sağlık problemi olduğu akademik olarak gösterilebilmiş değildir ve bu nedenle DSM V gibi kitaplarda henüz yer almamaktadır.
Yanlış Sorular, Sahte Anılar Doğurur!
Bir insana sahte anılar yerleştirmenin en kolay yollarından birisi, o kişi bir şeyleri hatırlamaya çalışırken onlara kapalı veya yönlendirici ("yüklü") sorular sormaktır. Vrije Üniversitesi'nden anı bilimci Annelies Vredeveldt şöyle diyor:
Bence insanların anlaması gereken şey, bir anıya nasıl erişilmemesi gerektiğidir. Birinin bir şeyi, örneğin birkaç gece önce yaptığı bir şeyi veya bir suç anını hatırlamasını istiyorsanız, ona çok sayıda soru sormanın normal olduğunu düşünebilirsiniz. Ama "Adamın saçı ne renkti?" gibi kapalı sorular sormak, daha da beteri "Adam kızıl saçlıydı, öyle değil mi?" gibi yönlendirici sorular sormak, çoğunlukla hatalı anıların/cevapların oluşmasına neden olacaktır.
Bu durumun hukuki süreçlerde ne kadar tehlikeli olduğunu tahmin edebilirsiniz. Yüklü Soru Safsatası gibi, çeşitli ispatsız varsayımlara dayanan sorular sormanın bir mantık safsatası olduğunu zaten biliyoruz. Ancak görgü tanıklarının sorgulanması (veya tanıkların uygunluğunun belirlenmesi) sırasında akıllıca sorulabilecek bazı sorular, tanığın anılarının bozulmasına veya değişmesine neden olabilir. Bu da, görgü tanıklarının ifadelerine dayanan kararlar için tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Öyleyse bu işin doğrusu nasıl yapılmalı? Görgü tanıklarının kendi hikayelerini anlatmalarına izin vererek. Sözlerini kesmeden, sorular sormadan... Eğer önemli olduğunuz bir noktadan söz ettiklerini düşünüyorsanız, spesifik sorular sormak yerine, teşvik edici sorular sormayı yeğlemeliyiz: "Bu konuyu biraz daha açabilir misiniz?" gibi...
Tüm bunlar, sahte anı üretimindeki kaynağın hatalı ilişkilendirilmesi kavramına karşılık gelmektedir. İnsanlar, bir anıyı hatırlamaya çalışırlarken, o anının ilk etapta oluşabilmesini sağlayacak potansiyel süreçleri birbirine karıştırmaya meyillidirler. Örneğin bir olay gerçekten yaşanmış olabilir, bir sohbet sırasında istemsizce yerleştirilmiş olabilir veya tamamen hayal ürünü olabilir. Özellikle de okul-öncesi çağdaki çocuklar, gerçek olaylar ile sahte olaylar arasındaki farkı tespit etmekte zorluk çekmektedir. Bu durum, ergenlik çağı boyunca da devam etmektedir ve genel olarak çocuklar, kendi hayal güçlerinin ürünü olan olaylarla gerçek olayları birbirine karıştırmaya dikkate değer miktarda daha yatkındır.
Anılar Nasıl Oluşuyor, Nasıl Bozuluyor?
Anı üretimini, bir kameranın video kaydetmesine benzetmeye meyilliyiz; ancak beynimizin bir anıyla ilgili bütün detayları kaydetmediğini biliyoruz. Bir ân ile ilgili olarak beynimize kaydedilen şey, daha ziyade o ân içerisinde deneyimlediğimiz algılar ve bilişsel farkındalıktır. Yani bir olayla ilgili hissiyatımızı ve konunun özünü hatırlamaya daha meyilliyizdir; o olayın tam olarak nasıl yaşandığını çoğu zaman hatırlayamayız. Chris French şöyle diyor:
Bir anıyı oluştururken, hatalar oluşabilir. Çoğunlukla anılarımızdaki bu hataları, gerçekten deneyimlediğimiz şeylerle değil, olmuş olması gerektiğini düşündüğümüz şeylerle doldururuz. Hatta olaydan sonra edindiğimiz hatalı bilgileri de anıya dahil edebiliriz. Ne yazık ki tüm bunlar olurken, bu anıların bozulduğunun farkına bile varmayız.
Anı İronisi: Bir Ânı Tekrar Tekrar Hatırlamaya Çalışmak, Onu Nasıl Bozuyor?
Bir anının bozulması, yani sahte bir anıya dönüşümü birkaç farklı mekanizmayla yaşanabilir: Bunların başında, geçmişte yaşandığını düşündüğümüz (veya gerçekten yaşanmış) olan bir olayı tekrar tekrar düşünmek gelmektedir. Anı ironisi ile ilgili yazımızda anlattığımız gibi, bir anıyı ne kadar sık hatırlamaya çalışırsanız, o anının gerçekçiliği o kadar azalmaktadır. Washington Üniversitesi'nden Roddy Roediger şöyle diyor:
Diyelim ki 10. yaşgünü partiniz sırasında ebeveyniniz olarak size geldim ve bu partiyi hatırlamanızı istedim, çünkü bu doğum günü partiniz unutulmaz oldu. Dolayısıyla ilerleyen yıllarda sürekli bu partiyi hatırlamaya çalıştınız. Geçmişe yönelik anılarımızı hatırlamaya çalıştığımızda, o anıların ilk oluştuğu zamanı hatırlama illüzyonuna sahibiz. Yani 10 yaşındaki halimizi hatırladığımızı sanıyoruz. Halbuki bir anıyı tekrar tekrar hatırlamaya çalıştığımızda yaptığımız, o anıyı son hatırladığımız ânı hatırlamaktır. Bu nedenle her seferinde bu hatırlama çabalarına sahte anılar dahil olabilir ve bu, nihayetinde aynı günü farklı aile bireylerinin bambaşka hatırlamasıyla sonuçlanır.
Hatalı İlişkilendirme ve Bulanık İz Teorisi
Buna ek olarak, 1940-1950'lerde aktif olan psikologların kullandığı öğrenmeden vazgeçme kavramı veya onlardan sonra gelenlerin anı parçalanması dediği kavram bunlardan birisidir. Bunun mekanizmaları tam olarak bilinmese de, insanların davranışlarına bakarak bu tür bir deneyim yaşadıklarını söyleyebiliriz: Anıları yavaş yavaş silinir, bozunur ve sahte anılarla değiştirilir. Bir diğer yol, hatalı ilişkilendirme olarak bilinen bir olgudur. Yani bireyler sahte anıya erişirler; ancak bu anının kökenlerine yönelik olarak kafaları karışır. Ancak bunların hangilerinin, ne düzeyde etkili olduğu halen tartışılmakta olan bir konudur.
Günümüzde kabul gören açıklamalardan birisi Bulanık İz Teorisi olarak isimlendirilmektedir. Charles Brainerd ve Valerie F. Reyna tarafından geliştirilen bu teori, aslen Deese-Roediger-McDermott (DRM) paradigması olarak adlandırılan bir olayı izah etmekte kullanılmıştır. Bu paradigma, birbiriyle ilişkili kelimeler (örneğin yatak, uyku, yorgun, rüya, esneme gibi) barındıran bir listeyi okuyan birinin, bu listeden hatırlayabildiği kadar fazla kelimeyi sayması istendiğinde, listede hiç olmayan ama konuyla ilişkili olan (uyuklamak, horlamak ve kestirmek gibi) sözcükleri hatırlama ihtimallerinin, alakasız sözcükler hatırlama ihtimallerinden daha yüksek olmasıdır. Reyna, şöyle diyor:
Katılımcılar listede olmayan kelimeleri kolaylıkla üretebilmektedirler ve bu kelimelerin de listede olduğundan oldukça emindirler. İşte bu, kesinlikle sahte bir anıdır. Açıkçası bu, çok güçlü bir psikolojik olgu. Bir gerçeklik uyuşmazlığı. Yani burada "Hatırlayamıyorum." dediğimiz bir olaydan söz etmiyoruz; o, unutmak olurdu. Daha ziyade, "Gerçekte olmamış bir şeyin olduğunu çok net bir şekilde hatırlıyorum." gibi bir olaydan söz ediyoruz. İşte Bulanık İz Teorisi, bunu açıklamayı başaran ilk teoridir.
Bu teori, harfiyen hafıza ve ana fikir hafızası olarak isimlendirilebilecek iki çeşit hafızadan söz eder. Bunlardan ilki, yaşanmış bir olayı berrak bir şekilde, tüm detaylarıyla hatırlamamızı sağlayan hafızadır. İkincisi ise, geçmiş bir anının sadece ana fikrini veya özünü hatırlamaktır. İşte bu ikinci tip hafızaya dayandığı için, teoriye "bulanık iz" adı verilmiştir. Reyna şöyle anlatıyor:
Küçük yaşlarda harfiyen hafızamıza daha bağlıyızdır; ancak yaşımız ilerledikçe ana fikir hafızası daha baskın hale gelmeye başlar. Çünkü hayatlarımız, gecikmeli uygulamaya dayalıdır: Bir sınava çalışırsınız; ancak öğrendiklerinizi sadece haftaya olan sınavda değil, bir sonraki sömestrda sorulacak sorularda ve hatta ileride işinizde de kullanmaya çalışırsınız. Dolayısıyla sadece o gün veya o haftada öğrendiğiniz şeylerle var olmazsınız; hatırlama, uzun bir zaman diliminde yaşanır.
İşte ana fikir hafızası, bu şekilde uzun dönem hatırlama olgusu üzerinde çok daha etkilidir. Yaşlandıkça harfiyen hafızamız da, ana fikir hafızamız da güçlenir. Dolayısıyla kelime listesini eksiksiz olarak hatırlama ihtimalimiz artar; ancak aynı zamanda o listede olmayan kelimeleri ekleme ihtimalimiz de artar. Bu nedenle çocukluğumuza yönelik gerçek anılarımızı çok net bir şekilde hatırlayabilmemizin yanı sıra, çok sayıda sahte anıyı da istemsiz olarak yerleştiririz.
Sahte Anılar Her Zaman Tehlikeli Değildir!
Sahte anılar kulağa berbat bir şey gibi gelse de, belli durumlar altında sağladıkları avantajlar, evrimsel açıdan oldukça anlamlıdır: Her meraklı hayvan türü gibi insan da, merakını gidermek ister. Bu, genellikle muğlak kavramlara anlam yükleme yoluyla olur. Büyüdükçe, anlam arayışımız da artar. Beynimiz, deneyimlerimizden anlam çıkarmaya daha eğilimli hale gelir. Ancak bu anlam arayışı, sahte anıların oluşma ihtimalini de arttırır. Bu olgu, sadece 1 deneyle değil, ilk ileri sürüldüğünden beri en az 50 farklı deneyle tekrar edilmiş ve doğrulanmıştır.
Ana fikir hafızası, riskli durumlarda doğru kararlar almak konusunda da avantajlar sağlamaktadır. Eğer beynimiz sadece objektif, siyah-beyaz gerçekliklere odaklansaydı, muhtemelen merak duygumuz asla gelişemezdi ve hızlı bir şekilde değer yaratmamız (örneğin yeni bir besin kaynağı bulmamız) mümkün olmazdı. Ana fikir hafızası sayesinde, sahte anılar yaratmak pahasına, doğru olan tercihleri yapabiliriz.
Bunun en iyi örneği Allais Paradoksu'nda karşımıza çıkar. Size 4 seçenek sunulduğunu düşünün:
- Kumar A: %100 ihtimalle 1 milyon dolar kazanacaksınız.
- Kumar B: %89 ihtimalle 1 milyon dolar, %10 ihtimalle 5 milyon dolar kazanacaksınız. %1 ihtimalle hiçbir şey kazanmayacaksınız.
Hangisini seçerdiniz?
Matematiksel olarak Kumar B daha avantajlıdır. Ne var ki insanların çoğu A şıkkını tercih eder. Çünkü garantili bir şekilde "çok fazla para" kazanabilmek varken, neden hiçbir şey kazanmama riskine giresiniz ki? İşte bu, olayın "ana fikridir"; dolayısıyla ana fikir hafızanız devreye girer. Hızlı karar vermemiz gereken, riskli durumlarda A şıkkını tercih etmek matematiksel olarak avantajlı olmasa da, rasyonel olarak makuldür.
Bunu gündelik hayatınızda da görebilirsiniz: Kimi zaman evinizden çıkarken kapınızı kilitlediğinizden neredeyse eminsinizdir; ancak birkaç adım gidip arabaya bindiğinizde, bir anda bu emin olduğunuz bilgi ortadan kayboluverir. İçinizdeki şüphe, sahte bir anıya yol açar: Kapıyı kilitlemedin! Bu sahte anı sayesinde, arabadan iner ve kapıyı tekrar kontrol edersiniz. Bu, bir miktar gecikmeye neden olsa da, ortalamada avantajlı bir tercihtir.
Sahte Anılardan Haberdar Olun!
Sahte Anılara Dikkat Etmek Hayat Kurtarabilir!
Sahte anılar evrimsel olarak avantajlı olsa da, inşa ettiğimiz sistemler içinde bu tür anıların problemler yaratabileceğinin de farkında olmamız gerekir. Örneğin Lyn Balfour isimli bir anne, bir gün işe gitmeden önce 9 aylık çocuğunu bakımevine bıraktığına yönelik bir sahte anı edinmiştir. Bu tür sahte anılar, kendini çok sık tekrar eden, rutin hayatlar sırasında sıklıkla karşımıza çıkar: Her gün çocuğunuzu bakımevine bırakıyorsanız, o gün de bıraktığınızı varsayabilirsiniz. Hele ki yorgunsanız... Balfour örneğinde ne yazık ki çocuk halen arabanın arka koltuğunda uyuklamaktaydı.
Anne, işyerine girdiğinde, çocuğunu arabada bırakır. Araba içerisindeki sıcaklık kısa bir sürede 43 dereceyi aşar ve çocuğu, hipertermi dolayısıyla ölür. Beynimizin bu kadar bariz bir hatası, hukuki bir suç teşkil eder mi? The Guardian gazetesine konuşan anne, sahte anının gücünü çok net ve çok acı bir şekilde deneyimlemiştir:
Bryce'ı bakımevine bıraktığımı ve hatta bakıcısıyla konuştuğumu hatırlıyorum. İşte buna sahte anı deniyor. Bir şeyi yıllar boyunca her gün, aynı şekilde yapınca, bir gün o şeyi aslında yapmadığınızda da yaptığınızı sanabiliyorsunuz.
Güney Florida Üniversitesi'nden moleküler fizyoloji profesörü David Diamond şöyle diyor:
Bilinçli zihnimiz anıları öneme göre sıralar. Ancak hücresel seviyede hafıza böyle çalışmaz. Eğer cep telefonunuzu unutabiliyorsanız, çocuğunuzu da unutabilirsiniz.
İşin kötü tarafı, bu tür olayları okuyan kişiler, böylesine "çılgın" bir sahte anı yerleştirmesinin kendi başlarına asla gelemeyeceğine inanırlar. Halbuki yapılan çalışmalar, bırakın ortalama insanları, "fazlasıyla üstün otobiyografik hafızaya" (FÜOH veya HSAM) sahip bireylerde bile sahte anıların sıklıkla oluşabileceğini göstermektedir.
Hayat Kurtarıcı Müdahaleler
Bu, sahte anıların tehlikesine yönelik sadece bir örnektir. Sahte anılar, insanların ömürlerinin sonlarında hatalı tercihler yapmalarına da neden olabilir: Örneğin 65 yaş üzerindeki 401 katılımcıya, hayatlarının sonunda ne tür bir tedavi (örneğin CPR veya tüp yoluyla besleme gibi) uygulanmasını isteyecekleri sorulduğunda, her biri bir tercihte bulunmuştur. Aradan 1 yıl geçtiğinde, bu katılımcıların 3'te 1'i tercihlerini değiştirmişlerdir; ancak bunların %75'i orijinal tercihlerini yanlış hatırlamıştır! Sevdiklerimizin tercihlerine yönelik anılarımızdaki hata oranları %86 dolaylarına çıkmaktadır! Bu durum, tıbbi etik konusunda sorunları doğurmaktadır.
Beslenme Problemleri
Sahte anılarla ilgili daha ilginç bir sorun, beslenme tercihlerimizde ortaya çıkmaktadır: Çocukluğumuzda "kötü bir anımız" olduğuna inandığımız besinleri yemekten uzak durabiliriz; her ne kadar o besinle hiçbir kötü anı yaşamamış olsak da! Bu durumun uzun vadede dikkate değer sağlık problemlerine yol açması olasıdır. Sadece sahte bir anıyı yerleştirmiş olmamızdan ötürü!
Kötüye Kullanılabilecek Güçlü Bir Tedavi?
Elbette hukuki konularda yaratacağı sorunların ötesinde, sahte anıların bireylerin psikolojisinin iyi veya kötü yönde etkilenmesini sağlamak amacıyla kullanılmasında da ciddi etik problemler bulunmaktadır. Örneğin psikolojik sorunları olan birinin, kendini daha iyi hissetmesini sağlamak için, ona psikoterapi seansları sırasında sahte anılar yerleştirmek etik midir? Genellikle bu soru halka sorulduğunda, bunun etik olmadığını düşünme eğilimi daha yüksek olmaktadır. Bunu etik bulmayan insanlar, bu tarz bir uygulamanın amacını aşabileceğini, suistimal edilebileceğini, izin alınmaksızın yapılmaması gerektiğini, yönteme yönelik pratik şüpheler bulunduğunu, daha iyi alternatifler olduğunu ve özgür iradeyi ihlal edebileceğini ileri sürmektedir.
Siyasal Geçmişe Yönelik Sahte Anılar
Sahte anıların en büyük tehlikelerinden birisi siyasal arenada karşımıza çıkmaktadır. Politikacılar, amaçlarına ulaşmak adına düzenli olarak yalan söylemekten çekinmedikleri ve bunu kitlesel medya araçlarını kullanarak yaptıkları için, bireysel ve kolektif hafızada çok sayıda sahte anının yaratılmasına neden olabilmektedirler.
Örneğin ülkelerin tarihlerindeki sosyolojik açıdan sancılı ve travmatik olaylar (katliamlar, savaşlar, demokratik altyapısı tartışmalı olan seçimler, çatışmalar, darbeler, vb.) sırasında yaşananlar, söylenenler, deneyimlenenler, uzun zaman dilimleri boyunca tekrar tekrar hatırlanmaktadır. Bunların hafızayı bozucu etkisi olduğunu zaten söylemiştik. Ancak daha önceden travmatik olaylar sırasında uykusuzluk gibi faktörlerin sonradan sahte anı yaratımını arttırabileceğini anlattığımız gibi, bu tür sosyolojik açıdan travmatik olaylar sırasında politikacıların söylediği ve medya organlarının yansıttığı bilgiler de sonradan sahte anı üretim ihtimalini etkileyebilmektedir.
Bunun etkilerini daha şimdiden görmek mümkündür: Patolojik düzeyde yalan söylemeye meyilli politikacılar, son derece bariz yalanları sıradan gerçeklermiş gibi tabanlarına telkin etmektedir. Bu yalanlar, sonradan çürütülseler bile, bireysel ve kolektif hafızada belki de asla silinmeyecek bir şekilde yer etmekte, dolayısıyla bu liderlere yönelik algılarımız etkilenebilmektedir. Özellikle de yaşlı bireyler bundan muzdariptir. Roediger şöyle diyor:
Eğer genç bir yetişkinin geçmişe yönelik olarak tam hatırlayamadığı bir olay, yaşlı bir yetişkin tarafından ona söylenecek olursa, genç yetişkinde bu anının sahte anıya dönüşmesi daha düşük olasılıklıdır. Çünkü gençler, yaşlı bireyin kendi grubundan olmadığını, dolayısıyla anılarının sahte olabileceğini düşünürler. Ancak yaşlı birine genç biri tarafından, yaşlının geçmişe dair tam olarak hatırlayamadığı bir bilgi verildiğinde, onun sahte anı olarak yerleşme ihtimali çok daha yüksektir. Çünkü yaşlılar hafızalarının çok iyi olmadığını, gençlerinkinin daha iyi olduğunu düşünürler ve kolayca ikna olurlar.
Sonuç
Tüm bunlardan da görebileceğiniz gibi, var oluşumuzun en temel yapıtaşlarından birisi olan anılarımıza ve hafızamıza yönelik halen öğrenmemiz gereken birçok detay bulunmaktadır. Beynimizin kusursuz bir makina olmadığını çok uzun zamandır biliyoruz; fakat bu hatalı makinanın ne sıklıkla, ne düzeyde ve ne durumlarda hata yaptığını doğru bir şekilde teşhis edebilmek, onlardan doğabilecek potansiyel sorunları erkenden fark etmemizi ve ortadan kaldırmamızı sağlayabilir.
Sahte anılar, hafızaya yönelik en sıra dışı ve en etkileyici olgulardan biri olsa da, halen onlara dair de öğrenmemiz gereken çok fazla şey olduğu açıktır. Fakat şu ana kadar öğrendiklerimiz çerçevesinde söylenebilir ki, bireysel (ve hatta kolektif) hafızamız ileriye doğru yeni ânlar yaşamayı sürdürdükçe, geçmişe yönelik anı depomuzda da sahte anıların birikmeyi sürdürmesi kaçınılmaz gözükmektedir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 25
- 18
- 10
- 6
- 6
- 5
- 5
- 3
- 2
- 1
- 0
- 0
- J. Shew. What Experts Wish You Knew About False Memories. (8 Ağustos 2016). Alındığı Tarih: 16 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- E. F. Loftus, et al. (1989). Misinformation And Memory: The Creation Of New Memories. Journal of Experimental Psychology: General, sf: 100-104. | Arşiv Bağlantısı
- B. Tversky, et al. (1989). A Reconciliation Of The Evidence On Eyewitness Testimony: Comments On Mccloskey And Zaragoza (1985). Journal of Experimental Psychology: General, sf: 86-91. | Arşiv Bağlantısı
- E. F. Loftus. Creating False Memories. (1 Eylül 1997). Alındığı Tarih: 16 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Scientific American | Arşiv Bağlantısı
- J. Shaw. (2015). Constructing Rich False Memories Of Committing Crime. Psychological Science. | Arşiv Bağlantısı
- D. Starr. Remembering A Crime That You Didn't Commit. (5 Mart 2015). Alındığı Tarih: 16 Temmuz 2020. Alındığı Yer: New Yorker | Arşiv Bağlantısı
- L. Dodgson. Our Brains Sometimes Create 'False Memories' — But Science Suggests We Could Be Better Off This Way. (19 Aralık 2017). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Business Insider | Arşiv Bağlantısı
- K. Cherry. False Memories. (8 Mayıs 2019). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Very Well Mind | Arşiv Bağlantısı
- G. Weingarten. Fatal Distraction: Forgetting A Child In The Backseat Of A Car Is A Horrifying Mistake. Is It A Crime?. (8 Mart 2009). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2020. Alındığı Yer: The Washington Post | Arşiv Bağlantısı
- T. Thean. Remember That? No You Don’t. Study Shows False Memories Afflict Us All. (19 Kasım 2013). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Time | Arşiv Bağlantısı
- L. Patihis, et al. (2013). False Memories In Highly Superior Autobiographical Memory Individuals. Proceedings of the National Academy of Sciences, sf: 20947-20952. | Arşiv Bağlantısı
- S. J. Sharman, et al. (2008). False Memories For End-Of-Life Decisions. Health Psychology, sf: 291-296. | Arşiv Bağlantısı
- E. Geraerts. (2008). Lasting False Beliefs And Their Behavioral Consequences. Psychological Science, sf: 749-753. | Arşiv Bağlantısı
- J. Ost, et al. (2010). False Reports Of Childhood Events In Appropriate Interviews. Memory, sf: 700-710. | Arşiv Bağlantısı
- J. R. Paddock, et al. (2000). When Knowing Becomes Remembering: Individual Differences In Susceptibility To Suggestion. The Journal of Genetic Psychology, sf: 453-468. | Arşiv Bağlantısı
- S. Ghetti, et al. (2012). Neural Changes Underlying The Development Of Episodic Memory During Middle Childhood. Developmental Cognitive Neuroscience, sf: 381-395. | Arşiv Bağlantısı
- D. M. Bernstein. (2018). “False Memory” Is A Linguistic Convenience. Psychology of Consciousness: Theory, Research, and Practice, sf: 161-179. | Arşiv Bağlantısı
- J. D. Bremmer. (2000). False Memories In Women With Self-Reported Childhood Sexual Abuse: An Empirical Study. Psychological Science, sf: 333-337. | Arşiv Bağlantısı
- S. Diekelmann, et al. (2008). Sleep Loss Produces False Memories. PLOS One. | Arşiv Bağlantısı
- S. J. Frenda, et al. (2014). Sleep Deprivation And False Memories. Psychological Science, sf: 1674-1681. | Arşiv Bağlantısı
- D. H. Gleaves, et al. (2006). False And Recovered Memories In The Laboratory And Clinic: A Review Of Experimental And Clinical Evidence. Clinical Psychology, sf: 3-28. | Arşiv Bağlantısı
- S. J. Ceci, et al. (1993). The Possible Role Of Source Misattributions In The Creation Of False Beliefs Among Preschoolers. International Journal of Clinical and Experimental Hypnosis, sf: 304-320. | Arşiv Bağlantısı
- J. D. Bremner, et al. (1996). Neural Mechanisms In Dissociative Amnesia For Childhood Abuse: Relevance To The Current Controversy Surrounding The "False Memory Syndrome". American Journal of Psychiatry, sf: 71–82. | Arşiv Bağlantısı
- M. A. Foley, et al. (1985). Confusions Between Memories For Performed And Imagined Actions: A Developmental Comparison. Child Development, sf: 1145-1155. | Arşiv Bağlantısı
- D. S. Lindsay. (1991). Developmental Changes In Memory Source Monitoring. Journal of Experimental Child Psychology, sf: 297-318. | Arşiv Bağlantısı
- R. A. Nash, et al. (2016). Public Attitudes On The Ethics Of Deceptively Planting False Memories To Motivate Healthy Behavior. Applied Cognitive Psychology, sf: 885-897. | Arşiv Bağlantısı
- B. Resnick. 2016 Didn’t Just Give Us “Fake News.” It Likely Gave Us False Memories. (22 Mart 2017). Alındığı Tarih: 17 Temmuz 2020. Alındığı Yer: Vox | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/11/2024 18:59:30 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9004
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.