Oyuk Dünya Komplosu: Dünya’nın Kutuplarında, Agarta Medeniyetine Açılan Geçitler Olabilir mi?
Komplo teorisyenleri gerek dini gerek milli değerleri kullanarak çok fazla psikolojik ve vicdani sömürüye zemin hazırlamaktalar. Üstelik çok büyük bir kısmı, toplantılar, etkinlikler, fonlar vb. eylemlerle kandırıldıklarından bihaber insanlardan çok fazla para koparmaktalar. Gerek Düz Dünya Komplosu'na inananlar, gerekse Dünya’nın 7000 yıl önce yaratıldığına inananlar olsun, ne yazık ki bu gibi teorileri ortaya katan kurnaz grupların ekmeğine yağ sürmekten ve vakitlerini boş bir uğraş için harcamaktan başka, anlamlı pek bir faaliyette bulunmuyorlar.
Bu yazımızda, en az "Düz Dünya" komplosu kadar popüler olan bir diğer komplo teorisinden bahsedeceğiz: “Oyuk Dünya” (İng.: "Hollow Earth") komplo teorisi; yani Dünya'nın gerçekte küresel ve katı bir yapıda değil, küresel olsa bile içi oyuk bir yapıda olduğuna inananların savunduğu komplo teorisi. Buna geçmeden önce, insanların neden bu tür bariz bir şekilde hatalı komplo teorilerine bu kadar büyük bir talep gösterdiklerini öğrenmek isterseniz şu yazımızı okumanızı tavsiye ederiz.
İnsanların komplo teorilerine inanmalarının evrimsel ve bireysel boyutunu belirttiğimiz yazıdan öğrendiğinize göre gelelim “Oyuk Dünya” teorisine. Tıpkı Düz Dünya’cılar gibi Oyuk Dünya’cılar da dünya çapında bir hayli fazla. Peki ama Oyuk Dünya teorisi nedir ve kimler tarafından ortaya atılmış önce bunu öğrenelim.
Oyuk Dünya Teorisi Nedir? Nereden Çıktı?
Bu teori; Düz Dünya teorisine nazaran Dünya’nın düz değil, bir küre şeklinde olduğunu ancak kutuplarında oyuklar, delikler olduğunu dile getiriyor. Bu delikler; tıpkı birer kapı, geçit gibi Dünya’nın içindeki yeni bir dünyaya açılmakta. Ve bu dünyaya da "Agarta" denmekte. Agarta’nın geçmişi aslında Tibet, Orta Asya’ya kadar uzanmakta. Bu geleneklerde sözü edilen bu efsanevi, mistik dünya; ancak bazı coğrafyalarda bulunan dağlar, gizli geçitler aracılığıyla (ki bunların bazılarının Türkiye’de de var olduğuna inanılmakta) ziyaret edilebilir. Oyuk Dünya teorisine göre Dünya’mızın içi bomboş. Evet, yine ortada bir çekirdek bulunuyor ancak bu çekirdek, Dünya’nın içinde var olduğuna inanılan Agarta’ya bir ısı ve ışık kaynağı oluyor. Aynı zamanda yine bu gizli yer altı dünyasında milyonlarca yıl önce nesli tükenmiş olan mamut, dinozor gibi canlılar yer almakta.
Peki bu iddia nereden çıktı? İddiaya göre yaklaşık 10-12 bin yıl önce Dünya’da Atlantis ve Mu adı verilen iki süper medeniyet vardı. Bu üstün medeniyetlerin teknolojileri bizim şu anki teknolojimizden çok daha üstündü. Atlantisliler ve Mulular, üstün yaşamlarını sürerken, birçok mitolojik kaynakta adı geçen "Nuh Tufanı" gerçekleşti ve her tarafı sel kapladı ve bu iki medeniyetten Dünya’da eser kalmadı.
Tam da bu noktada bir iddia daha var: (elbette) uzaylılar! Bu iddiaya göre de Dünya’yı başka bir galaksiden gelen uzaylılar işgal ediyor ve Atlantisliler ve Mulular bu uzaylılar ile kahramanca savaşıyorlar. Uzaylılar savaşı kaybedeceklerini anladıkları zaman, Dünya’nın kutuplarını nükleer bombalar ile patlatıyorlar ve bir sel taşkınına sebep oluyorlar. Anlayacağınız ya Tanrı'nın gazabı Nuh Tufanı ile ya da uzaylılarla, öyle ya da böyle, Dünya’yı bir sel kaplıyor.
Bu selden kurtulabilen üstün ırklar, Dünya’nın yer kabuğundan aşağıya doğru yol alıp tesadüfen iç dünyayı keşfediyorlar. Ve bu dünyanın zenginlikleriyle tanışınca, burada yeni bir medeniyet kurmaya karar veriyorlar. İşte iddiaya göre bu krallığa Agarta denmekte. Elbette değişik kültürlerde değişik inançlar söz konusu. Örneğin yine bir iddiaya göre aslında Agarta ırkı tek başına değil, Shambhala (Şambala) isimli bir krallık ile iç dünyaya hüküm sürmekte. Başka bir iddiaya göre Agarta iyiliği temsil ederken, Shambhala kötülüğü temsil etmekte. İddialar; kültürden ve kabul gören mitolojiden kaynaklı olarak değişkenlik gösterse de efsanenin özü aynı: yer altı dünyası.
İnanışa göre bu dünyada yaşayan üstün ırk veya ırklar binlerce yıl önce Dünya yüzeyindeki kuzenleriyle, yani eski çağdaki kuzey kutuplarında, Oyuk Dünya inanışına göre var olan deliklerle belli aralıklarla iletişime geçiyorlar ve bizden bilgi alıp kimi zaman bizleri yönlendiriyorlar. Agartalılar veya var olduğuna inanılan diğer krallıklar eski çağlarda yaşayan insanları medenileştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar; ancak insanların medenileştikçe daha saldırgan, daha agresif ve adaletsiz davrandıklarını görünce insanları kendi başlarına bırakıp kabuklarına çekiliyorlar. Ancak yine de insanları izlemeye devam edip bilgi almaya devam ediyorlar, hatta eskiden ve şu anda da UFO ("Unidentified Flying Object", Türkçe'de "Tanımlanamayan Uçan Nesne") olduğu düşünülen bazı uçan cisimlerin, aslında Agartalılar olduğuna inanılıyor.
İddialar bununla kalmıyor. Başka iddialara göre nerdeyse 1 asır kadar önce, yani 20. yüzyılda, üstün güce sahip olan bazı devletler Agartalılar ile iletişime geçiyor. Bu iddiada en çok adı geçen isim, (elbette) Hitler’dir. Hitler, 1930 yıllarında bu delikleri keşfedip Agartalılar ile iletişime geçiyor ve bir şekilde onlarla anlaşma sağlayıp üstün savunma teknolojilerinden faydalanıyor. Hatta kuzey kutuplarında bazı üsler kurup, sık sık Agartalılar ile iletişime geçiyor. Bir başka iddiaya göre, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanlar yenileceklerini anladığında Hitler ve bazı Nazi subayları, bu deliklerden Agarta’ya kaçıp saklanmıştır.
Görüldüğü üzere iddialar çok farklı şekillerde dallanabiliyor: Hitler, uzaylılar, Nuh Tufanı... Ancak az önce belirttiğimiz gibi bütün iddiaların kökeninde aynı şey yatıyor: Dünya’nın içi boş ve orada Agarta isimli br medeniyet yer alıyor. Peki bu teorinin gerçek olduğunu düşünenlerin bilimsel iddiaları var mı? Bunlardan söz edelim.
Komployu Bilimle Süsleme Çabaları...
Halley kuyruklu yıldızının isim babası Edmond Halley'in 1697 yılında kaleme aldığı bir araştırmasında bu teorinin Dünya’nın manyetik alanının kaynağı ile bir geçerlilik kazanabileceği yer alıyordu. Ona göre Dünya’nın oluşmaya başladığı ilk zamanlarda Dünya tamamen eriyik kayalardan oluşuyordu ve bu kayalar soğurken Dünya’nın kendi etrafında çok hızlı bir şekilde dönmesinden ötürü bir santifirüj etkisiyle Dünya’nın iç katmanları birbirinden ayrıldı. Merkezde erimiş metalde oluşan son derece sıcak bir çekirdek kaldı. Bu çekirdeğin etrafında ise tahmini 2-4 arası katman yer alıyordu. Ve bu katmanlar farklı hızlarda hareket ediyordu. Bundan ötürü de Dünya’nın manyetik alanı oluşuyordu.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
İşin ilginç tarafı ise şu: Halley’e göre bu çekirdeğin etrafında, katmanlarda bir yaşam belirtisi olabilirdi. Yani çekirdek, yapay bir güneş gibi davranabilirdi. 1697’de bunu yayımladığında bununla alay eden kimse olmadığı gibi, bu teoriyi ciddiye alan kimse de olmadı. Zaten Halley’in kendisi de bu fikir üzerinde yoğunlaşmadı.
Buna rağmen bu teori Batı’da 19. yüzyıla kadar varlığını sürdürdü. 1800’lerin başında ise bu fikre rağbet inanılmaz bir şekilde arttı. Birçok kaşif, seyyah Dünya’da bu teorinin yeşerdiği ortamlara (Himalaya, Tibet vb.) gezide bulunuyorlardı. Doğu’nun mistisizmi bir merak konusu olmaya başladı ve kimi gruplar bu teoriyi Avrupa’da yaymaya başladı. Hatta 1870’te "Cyrus Teed" isimli bir bilim insanı, bir kaza geçirip ilahi bir kaynaktan ilham aldığını ileri sürdü. Ve Dünya’nın merkezindeki bu medeniyetten haberdar olduğunu ileri sürüp, bir tarikat bile kurdu.
Yine başka bir iddiaya göre 1968’de gönderilen bir uydu kutuplarda bulunan bu deliklerin fotoğrafını çekti; ancak NASA bu fotoğrafları arşivinden kaldırıp, toplattı. Ancak bazı güruhlar, bu "fotoğrafları" internette yayınlamaya devam ediyorlar.
Gidip Dönen Biri: Amiral Richard E. Byrd
İddialar bununla da kalmıyor. Bir başka söylentiye göre de ünlü amiral Richard E. Byrd ,1940’larde kutuplarda keşif araştırmaları yaparken kazara bu geçitlerden birine rastlıyor ve Agarta’ya geçiş yapıyor. Agartalılar ile muhabbet eden bu amirale Agartalılar, nükleer silahların kullanılmasından şikayetçi olduklarını belirtip, onu Dünya yüzeyine geri gönderiyorlar. Durumu öğrenen Pentagon, amiralin asla konuşmaması gerektiğini belirtiyor. Hikaye burada başka iddialarla şekillense de, tamamen söylentilere dayalı bu tür dallanmalarla yazımızı uzatmak istemiyoruz. İşin özünde olan, ortada en ufak bir kanıt olmamasına rağmen, tarihi olayları rastgele bir şekilde birbirine bağlayarak, bir hikaye türetme çabası...
Bilimle Soslamak, Bir Komplo Teorisini Bilimsel Yapmaz!
Öncelikle “bilimsel” kelimesini netleştirelim: Bir konunun bilimsel olması demek, onun rasyonel (yani herkes tarafından, uygun bir anlatımla, kuşkusuzca kabul edilebilir) bir zemine yatırılabilmesi demektir. Örneğin perilerin varlığı bilimsel bir konu değildir; çünkü perilerin nasıl var oldukları, neye benzedikleri, nasıl özelliklere sahip oldukları tamamen belirsiz bir kurgudan ibarettir. Bu yüzden periler hiçbir zaman bilimsel bir zeminde tartışılamazlar. Ancak bunun aksine suyun (H2O) değişen koşullar altında değişen fiziksel özellikleri bilimsel bir konudur ve bilimin alt dallarından Kimya biliminin konusudur.
Oyuk Dünya teorisi ise bilimsel olarak test edilebilirdir, çünkü kanıtlanabilir niteliktedir. Ancak bir konunun bilimsel olması onu mutlak gerçek konumuna getirmez. Yani bu komplo, ispatlanmamış bir fikirden ibarettir. Eğer kalkıp bunu doğrular nitelikte araştırmalar, makaleler, keşifler ortaya koyarsanız ve bu çalışmalarınızın sonucunda son derece tutarlı sonuçlar elde ederseniz, incelediğiniz konu bilim camiasında ve halk arasında "gerçek" olarak kabul görebilir. O zamana kadar, ispatsız iddiaların gerçek olmadığını kabul etmemiz gerekmektedir.
Ya Halley’in Araştırması?
Edmond Halley’in dönemi aslında pozitif bilimler için çok iyi bir dönemdi; ancak bu dönemdeki bilgilerin çoğu daha sonra hatalı veya eksik çıktı: Örneğin Newton gibi bir dahinin bile ortaya koyduğu Kütleçekim Teorisi, yıllarca "tartışılmaz gerçekler" gibi görüldükten sonra, Einstein adlı başka bir dahi tarafından yanlışlanmıştır. Halley de bu konuda bilimsel olarak kabul edilebilir düzeyde bir kanıt veya deney ortaya koyamamıştır; dolayısıyla sadece bir bilim insanı bu tür bir fikri değerlendirdi diye, fikir kendiliğinden bilimsel olmamaktadır. Bir fikri gerçek yapan, ona dair kanıtlar sunabilmektir; bilim insanlarından 1 tanesi (veya N tanesi) şöyle veya böyle dedi diye bir şey gerçek olmaz.
Oyuk Dünya Teorisi Fiziksel Olarak İmkansızdır!
Oyuk Dünya teorisinin fiziksel olarak imkansız bir teori olduğunu anlamak için, kütle yığınlarının uzayda, boşlukta nasıl davrandığını anlamamız gerekmektedir. Bunun için de kütleçekimini anlamamız gerekiyor. Albert Einstein’ın 1915’te ortaya koyduğu Genel Görelilik Teorisi'ne göre, uzay-zaman kumaşında kütleler bir boğum yaratıyorlar ve boğumun etkisiyle kütleçekimi denen bir kuvvet ortaya çıkıyor.
Uzayda bulunan bir yığın madde, çevrelerinde çok daha büyük kütleli bir cisim bulunmadığı müddetçe, her zaman birbiri üzerine yığılır. Yani bu maddeler, miktarı fark etmeksizin, birbirlerini çekerler. İşte gezegenler, aylar yani uydular, yıldızlar, meteorlar vb. gök cisimlerinin hepsi aşırı miktarda maddenin bu kuvvetle birbirini çekmesi sonucu oluştu ve oluşmaya devam ediyor. Bunun için aşağıdaki videoyu izlemenizi tavsiye ederiz.
Videoda görebileceğiniz üzere, mikrokütleçekimli uzay ortamında su, ayrı durmak yerine birbiri üzerine yığılıp küresel bir şekil almaktadır. Bu da demek oluyor ki madde yığınları boşlukta dağınık durmak yerine bir arada durmayı tercih ederler, bir araya gelen maddelerde daha çok küresel bir şekil gözlemlenir (bunun nedeni, kürenin en düşük potansiyel enerjiyi mümkün kılıyor olmasıdır). Dünya’nın yaklaşık beşte birinden daha büyük nesnelerde baskın kuvvet merkeze doğru oluşan kütle çekimi olduğu için bu kütledeki nesnelerin bütünü küreseldir. Ancak bunu akışkan bir madde olan su ile, çok daha az miktarı gözlemleyerek de fark edebiliyoruz.
Buradan şunu çıkarabiliriz: Dünya’nın kütlesi, Dünya içerisinde katmanlar ve ortasında da son derece sıcak bir çekirdek bırakmaya müsaade etmez. Halley’in teorisinde öne sürdüğü gibi Dünya’nın oluşmaya başladığı ilk zamanlarda akışkan maddelerden oluşup kendi etrafında hızla dönmesi bile böyle bir Dünya şeklinin oluşması mümkün değildir. Bu şekilde bir gezegen olsa bile, kütleçekimi merkeze doğru olacağından, çekirdek tüm katmanları kendi içine doğru çeker ve nihayetinde baştaki gezegenin uzayda kapladığı hacimden daha az hacim kaplayan daha yoğun bir gezegen ortaya çıkar.
Varsayalım ki bu katmanlar ön göremediğimiz bir şekilde var oldu. Bu sefer de bu katmanlar üzerinde canlı yaşamı mümkün olmazdı. Çünkü bir yandan kütleçekimi buna müsaade etmezken bir yandan atmosferin sıcaklığı Güneş’in yüzeyi kadar sıcak olan Dünya çekirdeğinden ötürü aşırı derecede yükselir ve tıpkı atmosferin iyonosfer tabakası gazlar iyon halinde bulunur. Bir farkla: İyonosferde gazlar seyrek olduğu için sıcaklık termometre ile ölçüldüğünde düşük bir değer söz konusudur. Bu katmanlar arasındaki atmosfer ise canlı yaşamına müsaade edebilmesi için en az Dünya yüzeyi kadar yoğun bir hava tabakasına sahip olmalıdır. Bu da göz önüne alındığında hava tabakası, aşırı ısınıp gazlar iyonlarına ayrılacağından bir ekosistem oluşmasına müsaade etmeyecektir.
Yani her iki yönden de (yer çekimi ve gezegenlerin oluşması, çekirdek sıcaklığından ötürü canlılığın var olamaması) bu teori çuvallamaktadır.
Peki Ya NASA’nın Kaldırdığı Uydu Görüntüleri?
Yazının başlarında gösterdiğimiz fotoğrafta, kutuplarda belirgin bir şekilde oyuklar, delikler söz konusu. Ancak bu da bize herhangi bir kanıt sunmaz çünkü bahsi geçen fotoğraflar manipüle edilmiş görüntülerdir. Yani montaj ile oluşturulmuş, sahte fotoğraflardır. Günümüzde kutupların fotoğrafları tüm netliğiyle çekilebilmektedir ve bu tür deliklerin olmadığı barizdir.
Ya Yerin Altına Açılan Delikler?
Obruklar! Obruklar, doğal süreçler veya karstik süreçler sonucu oluşan çukurlardır. Bu deliklerin çapı ve derinliği 1 – 600 metre arasında değişirken, kase ve kaya kenarlı kanyonlar gibi çeşitleri vardır. Birdenbire meydana gelebilecekleri gibi, yavaş yavaş da meydana gelebilirler ve su kanallarının, durgun suların olduğu yerlerde oluşabileceği gibi yüksek ve kuru yerlerde de oluşabilir. Bu yapının oluşumu, erozyon, mağara çatısının çökmesi, az çözünür kayaçların su sızıntısıyla yavaş yavaş yok olması gibi doğal süreçleri içerisine alır.
Obruklar; ülkemizde en çok Konya havzasında bulunurlar ve derinlikleri yer kabuğunu aşıp Agarta’ya, sonsuz güzelliklerin olduğu sözde cennete, açılmak bir yana dursun, genelde 1 kilometre altındadır.
Yerin Altında Bir Medeniyet Hiç Var Oldu mu?
Agarta’nın var olmasının fiziksel imkansızlıklarından az önce söz ettik. Ancak bu, insanoğlunun yerin altına bir şehir veya devlet kurmadığı anlamına gelmez. Bunun en güzel örneği Nevşehir ilimizde yer alan Derinkuyu yer altı şehridir. M.Ö. 7-8. yüzyıllarında Frigler tarafından inşa edildiği düşünülen Derinkuyu şehri, Bizans döneminde Araplardan korunmak için (M.S. 780-1180) yoğun olarak kullanılmıştır. Ayrıca Timur’dan korunmak için Hristiyan yerliler tarafından da sıkça kullanılmış bir şehirdir.
Tam olarak yer altı medeniyeti diyemesek de Dünya’daki koşullar nedeniyle (savaş, yönetim vs.) insanlar tarihte yerin altında kısıtlı bir yaşam olanağı sunan mekanlar yapma ihtiyacı duymuştur.
Peki Dünya’nın İçinde Başka Bir Dünya Yoksa, Ne Var?
Cevap: önce taş, sonra ateş!
İlkokul ve ortaokul derslerinden hatırlayabileceğiniz üzere Dünya sadece sudan veya karalardan oluşmaz. Dünya’nın derinliklerine inildikçe (70 km, Tibet platosu sınır olarak kabul edilir) sıcaklıktan ötürü kayaçlar eriyik hâle gelir ve magma denilen hamurumsu karışım ortaya çıkar. Daha da derinlere (sınır: 2890 km) inildikçe önce dış çekirdek daha sonra da Güneş’in yüzeyi kadar sıcak olan iç çekirdek (5700 K) ortaya çıkar. Yani Dünya kabuğu soğumuş bir alev topundan ibaret desek yeridir.
Peki görmediğimiz bir yer hakkında nasıl bilgi ediniyoruz? Tabii ki matematik, kimya ve fizik ile!
Bunun Bir Mit Olduğundan Emin miyiz?
Yerin altında bir Dünya olduğu inanışı ilahi kaynaklı dinlere ve beraberinde eski Türk devletlerinin inançlarında da geçer. Örneğin Hristiyanlık’ta ölen kişilerin ruhlarının; kişi eğer kötü veya dinsiz ise yerin altındaki ateşlerler dolu cehenneme, eğer iyi ve dinine bağlıysa göklerdeki Tanrı’nın mekanına yani cennete gönderileceğine inanılır. Tengricilik, yani Gök Tanrı inancında da benzer bir inanış söz konusu. Bu ve benzeri inanışların kalıntılarına; İslam, Budizm, Yahudilik gibi inançların kültürlerinde de rastlamak mümkündür.
Ancak bilimsel olarak test edilebilir ve yanlışlanabilir bir kanıt sunulana kadar, eldeki bilimsel kanıtların da tam aksi yönde bulgular sunuyor olmasından ötürü, Oyuk Dünya Komplo Teorisi'nin tamamen bir uydurma olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç
Yani eldeki verilere ve konunun tarihselliğine bakarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Dünya’nın içinde ne başka bir dünya var; ne Agarta ne de Shambhala diye bir medeniyet var. Bunların çoğu mitlerden, efsanelerden gelen kulaktan dolma inanışlardan ibarettir. Komplo teorileri, bizlerin "ütopya" denilen, herkesin mutlu olduğu devletlere olan merakımıza ve vicdanımıza hitap ettiği için, onlara inanılması kolaydır. Öte yandan bilim, yani gerçek, uzun uğraşlar gerektiren ve yavaş ilerleyen bir olgu olduğundan, insanların büyük bir kısmı bilimsel gerçeklerden uzak durmayı, bilimle içli dışlı bir yaşam kurmaktan daha kolay gördükleri için, komploları gerçeğe yeğlemektedirler.
Dünya; var olduğu tarihten bu yana kimi dönem dinozorları, kimi dönem devasa canlıları, bu dönem de insanları misafir etmiş, evrende var olan ve bir yıldız sistemine bağlı milyarlarca, belki trilyonlarca gezegenden farksız bir gezegendir. Onu farklı kılan biziz, bizim zihnimiz... Ona hak etmediği anlamları yüklemek, bizi boş bir uğraş peşinde koşturmaktan başka bir işe yaramaz.
Nitekim tarih, örnekleriyle dolu komplo teorilerinin: Evrenin Dünya etrafında döndüğünü düşünen Orta Çağ kiliseleri, Dünya’nın bir kaplumbağa veya kimi zaman bir ejderhanın sırtındaki bir gezegen olduğunu düşünenler... Ayrıca yaşamın tarihini merak ediyorsanız sizi buraya alalım.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 35
- 14
- 11
- 10
- 9
- 5
- 3
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- E. Grundhauser. The Hollow Earth Is Filled With Giants, Germans, And A Little Sun. (24 Ocak 2015). Alındığı Tarih: 27 Ocak 2021. Alındığı Yer: Atlas Obscura | Arşiv Bağlantısı
- C. E. Sandifer. Euler And The Hollow Earth: Fact Or Fiction?. (27 Ocak 2021). Alındığı Tarih: 27 Ocak 2021. Alındığı Yer: Cambridge | Arşiv Bağlantısı
- J. H. Lienhard. Hollow Earth. (1 Aralık 2015). Alındığı Tarih: 27 Ocak 2021. Alındığı Yer: University of Houston | Arşiv Bağlantısı
- D. D. De Lucia. Hollow Earth In The Puranas. (3 Şubat 2021). Alındığı Tarih: 3 Şubat 2021. Alındığı Yer: Holloworbs | Arşiv Bağlantısı
- Gaia. Hollow Earth Theory; Is The Subterranean Civilization Of Agartha Real?. (15 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 5 Şubat 2021. Alındığı Yer: Gaia | Arşiv Bağlantısı
- Wikipedia. Derinkuyu Underground City. (24 Ocak 2021). Alındığı Tarih: 5 Şubat 2021. Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı
- Wikipedia. Hell. (15 Ocak 2021). Alındığı Tarih: 5 Şubat 2021. Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı
- A. Ducksworth. The Strange “Hollow Earth” Case Of Admiral Richard Byrd. (5 Haziran 2018). Alındığı Tarih: 5 Şubat 2021. Alındığı Yer: Medium | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 11:39:54 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/10043
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.