Maymunlar Cehennemi (Reboot) Serisinin Bilimsel Analizi: Evrim Devrime mi Dönüşüyor?
Maymunlar Cehennemi serisinin başlangıcı, 1968'de Franklin J. Shaffer tarafından Maymunlar Gezegeni (İng: "Planet of the Apes") adlı filmle yapıldı. Film, Pierre Boulle'un aynı adlı romanından (Fr: "La planète des singes") uyarlanmıştı. Bu seri ilk filmle birlikte, Beneath the Planet of the Apes (1970), Escape from the Planet of the Apes (1971), Conquest of the Planet of the Apes (1972) ve Battle for the Planet of the Apes (1973) isimlerinde beş filmden oluşuyordu.
2011 yılında Rupert Wyatt'ın yönettiği Rise of the Planet of the Apes filmiyle seri yeniden başlatılarak filmlere modern bir perspektif sunuldu. Yeniden başlatılan seri, Rise of the Planet of the Apes (2011), Dawn of the Planet of the Apes (2014), War for the Planet of the Apes (2017) ve 2024'te vizyona girecek olan Kingdom of the Planet of the Apes'le devam ediyor.
Yeniden başlatılan bu seri; genetik mühendisliği, etoloji, iletişim, toplumsal konular ve biyoetik gibi temaları işleyerek önemli bilimsel ve etik konuları ele alıyor. Bu yazımızda, yeniden başlatılan serinin ilk üç filmini birçok farklı açıdan ele alacağız.
UYARI: Yazının buradan sonraki kısımları spoiler içerecektir!
Filmlerin Konusu
İlk film, günümüzde San Francisco'da maymunlar üzerinde yapılan bir deneyi, bu deneyden dolayı şempanzelerde meydana gelen genetik değişimi ve sonrasında gelişen olayları konu almıştı. Deneyin asıl amacı Alzheimer'a bir çözüm bulabilmekti. ALZ-112 adı verilen ilacın nörojeneze, yani yeni beyin hücrelerinin büyümesine katkı sağlayabileceği ve Parkinson veya Alzheimer gibi dejeneratif beyin bozukluklarını iyileştirebileceği görüldü.
Filmdeki denekler arasında Bright Eyes, Lorelei, Chambers, Burke ve Verdon vardı. İlacın onaylı bir çeşidi Burke ve Verdon'a uygulandı. Verdon daha sonra kaçmaya çalışırken vuruldu. Bright Eyes ise istenen sonuçları gösterdi ve bir yönetim kurulu toplantısında sergilenmesi gerekiyordu. Ancak Bright Eyes yeni doğan bebeği Sezar'ı savunmak için saldırganlaştıktan sonra güvenlik görevlileri tarafından öldürüldü.
Sezar, annesinden kalan genetik mirasa sahipti. Erken yaşta fiziksel ve bilişsel olarak diğer maymunlardan oldukça ilerideydi. Zaman geçtikçe Sezar iki ayak üzerinde yürüyecek, konuşacak, hatta ikinci doz olan ALZ-113 ilacını diğer maymunlara verip büyük bir devrime sebep olacaktı.
ALZ-113, maymunların beyinlerinin kendi hücrelerini kopyalamasına ve kendini onarmasına izin veriyor, bu da onlara daha yüksek zekâ sağlıyor ve enfekte maymunların yavrularına miras kalabiliyordu. Fiziksel olarak dikkate değer tek semptom, enfekte maymunların gözlerinde yeşil bir tonun belirmesiydi.
İkinci filme ise uzun bir zaman aralığından sonra devam ediyoruz. Bu filmde yayılan virüsün ardından gezegendeki tüm maymunlar iş birliği içindeydi ve insanlar küçük gruplar halinde dünyanın dört bir yanında hayatta kalmaya çalışıyordu. Bu sırada Sezar'ı, Muir Wood's Park'ta devasa bir maymun kolonisinin lideri olarak görüyorduk. Filmde çoğunlukla Sezar ve Koba arasındaki çatışma ve yaklaşan büyük savaşın hazırlığı işleniyordu. Film genel anlamda bir devam filmi olarak çok iyi bir çıkış yapmıştı. Görsel anlamda gerek sinematografisi gerek görsel efektleri olsun oldukça detaylıydı. Ancak maymun karakterler derinlemesine işlenirken insan karakterlerin karakterizasyonu daha pasif kalmıştı.
Üçüncü filmde ise, ikinci filmde yaşananlardan tam iki yıl sonra insanlar ve maymunlar savaş hâlindeydi. Sezar her ne kadar barış yanlısı olsa da Koba'nın ihanetiyle birlikte insanların onları affetmeyeceğini biliyordu. Acımasız bir Albay olan McCullough, maymunların kökünü kurutmaya kararlıydı. Ancak finalde insanlarla olan büyük savaşın ardından dünya maymunlara kalacaktı.
Seride Karşımıza Çıkan Cins ve Türler
Seride dört farklı kuyruksuz maymun karşımıza çıkıyor. Bunlar arasında, "devrim yaratan" şempanzeler, bonobolar, goriller ve "bilge" orangutanlar yer alıyor. Bu cins ve türler hakkında bazı genel bilgileri hatırlayalım.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
- Şempanzeler (Pan troglodytes): Maymun devrimini başlatan başrolümüz Sezar'ın da mensup olduğu tür olan şempanzeler, Senegal, Batı Uganda ve Kuzeybatı Tanzanya'ya kadar uzanan, en geniş coğrafi dağılıma sahip olan türdür. %98,7'lik genetik benzerlikleriyle en yakın akrabamızdır. Topluluklar halinde yaşayan, zeki, sosyal ve şiddet yanlısı canlılar olmalarıyla bilinirler. Uzun bir yaşam süreleri vardır ve yaklaşık 50 yıl kadar yaşayabilirler. Günlerinin çoğunu ağaç tepelerinde geçirirler.
- Bonobolar (Pan paniscus): Bonobolar, pigme şempanze veya cüce şempanze olarak da bilinirler. 1929'a kadar ayrı bir tür olarak bile tanınmamışlardır. En sosyal primat türlerinden olmakla birlikte genelde kapsamlı ve yaratıcı seks düşkünlükleri ile öne çıkarlar. Bonobolar genellikle şempanzelerden biraz daha küçük, daha zayıf ve daha koyu renklidir. Yabani bonobolar yalnızca Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki Kongo Nehri'nin güneyindeki ormanlarda bulunabilir. Bilimsel olarak tanımlanan son büyük maymun olan bonobo hakkında, coğrafi yayılım alanı da dahil olmak üzere pek çok şey bilinmemektedir. Geçtiğimiz yirmi yılda bu türü araştırma çabaları, yaşam alanının uzak doğası, düzensiz dağılımı ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde yıllardır süren sivil huzursuzluk nedeniyle sekteye uğramıştır.
- Goriller (Gorilla): Genetik kodlarının %98,3'ünü insanlarla paylaşan goriller, şempanze ve bonobolardan sonra en yakın kuzenlerimizdir. Büyük maymunların en büyüğü olan goriller; geniş göğüsleri ve omuzları, büyük, insana benzeyen elleri ve tüysüz yüzlerinde küçük gözleri olan tıknaz hayvanlardır. İki goril türü, yaklaşık 560 mil Kongo Havzası ormanıyla ayrılmış ekvator Afrika'sında yaşamaktadır. Seride goriller etrafa vahşice saldıran korkunç devler olarak gösterilse de şempanzelerden bile daha sosyal hayvanlar oldukları bilinmektedir.
- Orangutanlar (Pongo): Malezya ve Endonezya dillerinde "Orang hutan" yani "orman adamı" anlamına gelen kelimelerden oluşan ve kendine özgü kırmızı kürkleriyle tanınan orangutanlar, ağaçlarda yaşayan en büyük memelilerdir ve zamanlarının çoğunu ağaçlarda geçirirler. Bazı olgunlaşan erkeklerde Maurice'te gördüğümüz gibi "flanş" adı verilen geniş yanak yastıkları vardır. Cinsel olgunlaşma sırasında testosteronun artması nedeniyle flanşlar ve laringeal boğaz kesesi gibi ikincil cinsel özellikler gelişir. Borneo ve Sumatra orangutanı olarak iki alt türe ayrılır.
Genel Eleştiriler
İlk film olan Maymunlar Cehennemi Başlangıç'ta bilim insanı Will Rodman'ın, Bright Eyes adında bir şempanzeyi Hanoi kulesini veya filmdeki adıyla Lucas kulesi bulmacasını çözerken gözlemlemesiyle başladık.
ALZ-112'ye maruz bırakılan şempanze inanılmaz bir hızla, en yüksek skoru 15 hamle olan bulmacayı 20 hamlede tamamladı. Bright Eyes'ın bulmacayı rekor sürede tamamlamasının ardından Rodman; Laboratuvar Başkanı Steven Jacobs'a deneyin başarılı olduğunu, çalışmayı yönetim kuruluna sunabileceklerini ve nihayet Alzheimer'a bir çözüm yolu bulunduğu düşüncesiyle milyon dolarlık bir finansman planının hazırlanmasına yol açtı.
Ancak belirtmek gerekir ki Hanoi testi her ne kadar bilişsel bilimde kullanılsa da beyin fonksiyonu ve performansının farklı alanlarını vurgulamak için tasarlanmış çok sayıda araçtan yalnızca biridir.
Daha sonra ise Gen-Sys şirketinin başkanı ve Will Rodman'ın eski patronu olan Steven Jacobs, Rodman'a ALZ-113 ilacının şempanze denekler için olumlu sonuçlar elde etmesi durumunda insanlar üzerinde de aynı olumlu etkiye sahip olacağını iddia etti.
Evet, koca bir yanılgı daha! Şempanzelerle %98,8 gibi devasa bir genetik benzerliğe sahip olmamıza rağmen biyolojilerimiz, her zaman insanlarla aynı sonuçları garanti edemeyecek kadar farklıdır.[1] Jacobs'un uçuk varsayımı, yeni ilaçların onaylanmadan ve piyasaya dağıtılmadan önce insanlar üzerinde test edileceği yönündeki FDA'nın zorunlu kıldığı Faz 3 denemelerini de ihlal ediyordu.
FDA ("Food and Drug Administration"), Amerika Birleşik Devletleri'nde gıda, ilaç, kozmetik, biyolojik ve medikal gibi ürünlerin güvenliğini ve uygunluğunu sağlamakla görevli bir kurumdur. FDA belgesi, bu tür ürünlerin FDA düzenlemelerine uygun olduğunu ve satışa sunulabileceğini doğrulayan bir belgedir. Zaten ALZ-113 ilacı şempanzelerde ve diğer türlerde verdiği sonucu insanlar için vermemiştir.
Filmin ilerleyen sahnelerinde Rodman'ın, babasına enjekte ettiği ikinci dozun başarılı olmasının ardından yine aynı şekilde tek bir sonuca dayanarak ikinci doz (ALZ-113) için fonlandığını gördük. Buradaki en bariz hata, Rodman ve ekibinin deneyin başarısını tek bir çalışmayla sınırlandırması ve sonuçlarını ona göre değerlendirmesiydi. Çünkü aslında bilimsel sonuçlar, tekrarlanabilirliğe ve istatistiklere dayalıdır. [2], [3]
Ayrıca bir denek olan Bright Eyes'ın (Sezar'ın annesi) hamileliğinin deney süresi boyunca hiç kimsenin dikkatini çekmemesi koca bir biyoteknoloji şirketi için vahim bir durumdur. Şempanzeler en yakın primat akrabalarımızdır. Gebelikleri yaklaşık 9 ay sürer ve hamile olan bir şempanze tıpkı insanlardaki gibi şişkin bir karına sahip olur.[4] Bright Eyes'ın hanoi kulesi testlerini oldukça sık yaptığı düşünüldüğünde, birinin bu durumu fark etmiş olması gerekirdi.
Bunların yanı sıra, seri boyunca Sezar'ı, Cornelia'yla tek eşli bir ilişki içerisinde gördük. Cornelia, Sezar'ın karısı ve San Francisco Maymun Kolonisinin ilk kraliçesiydi. Eskiden San Bruno Primat Barınağında Rocket, Maurice ve Buck'ın mahkûm arkadaşıydı. Sezar'la orada tanıştı ve onunla romantik bir bağ kurdu. Sezar'ın alfa olmasının ardından onun eşi oldu ve ona Blue Eyes ve Cornelius adında iki yavru doğurdu.
Ancak şempanzeler doğada genelde çok eşlidirler. Kendi gruplarında birden fazla dişiyle birlikte olabilirler. Örneğin dişiler 6-18 gün süren cinsel şişkinlikler sergilerler ve bu süre zarfında topluluktaki erkeklerin çoğu veya tamamıyla çiftleşmeye çalışırlar. Benzer şekilde, erkekler daha yaşlı dişileri tercih etmelerine rağmen genellikle tüm dişilerle çiftleşmeye çalışırlar.[5]
Daha sonra, üçüncü filmle birlikte maymunların dünyayı ele geçirmesine tanık olduk. Simian gribinin ardından 6.986.860.276 kişinin öldüğünü ve yalnızca 14.001.724 kişinin hayatta kaldığı ima edildi. Her 500 kişiden yalnızca 1'i hayatta kalabiliyordu. Sadece 13 yıl içinde tıpkı milyonlarca yıl önce olduğu gibi gezegene maymunlar hükmedecekti.
İlk filmde maymun istilasından sonra büyük kayıplar vermesine ve dünyanın birçok yerinde maymunlarla olan çatışmalara rağmen, Dawn of the Planet of the Apes'te maymun topluluğu yaklaşık on yıl içinde binlerce üyeye ulaştı. Şempanzeler, goriller, bonobolar ve orangutanlar Kuzey Amerika ve çevresine özgü türler olmadığından, artan maymun popülasyonunun vahşi doğadan gelmiş olması imkânsızdı. Görünen o ki maruz kalınan ilaç kuyruksuz maymunlarda üremeyi de hızlandırıyordu!
Bugün birçok maymun türünün neslinin tehlike altında olduğunu biliyoruz. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) listesine göre tüm primatların üçte birinden fazlası kritik düzeyde tehlike altında veya savunmasız durumda. Tüm primatların yaklaşık %75'inin nüfusu azalıyor ve primat türlerinin %60'ı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Nesli kritik düzeyde tehlike altında olan primatların çoğu Madagaskar ve Güney Asya'da bulunuyor. Tüm primat türlerine yönelik ortak tehditler arasında habitat kaybı, kaçak avlanma, ormanların parçalanması ve maymun sürüleri yer alıyor.
Şempanzelerin 170-300.000, gorillerin 150-200.000, bonoboların 40-50.000 ve Borneo orangutanın 45-60.000 civarı üyeye sahip olduğu düşünülüyor. Bu türlerin ortalama ömrü ise 30-40 yıl. İlk filmle ikinci film arasında ise yaklaşık on yıllık bir süreç vardı. Dolayısıyla maymunların serideki gibi gezegeni fethedebilmesi için on yıldan çok daha fazla süreye ve daha fazla üyeye ihtiyaçları vardı.
Gen Terapisi
İlk filmde Alzheimer tedavisi için geliştirilen gen terapisi ve retrovirüslerle her ne kadar büyük bir ilerleme kaydedilmişse de gerçek dünyada ne yazık ki işler filmdeki gibi ilerlemiyor.
Gen terapisi, genlerdeki anomalileri düzelterek hücrelerdeki geni değiştirme veya düzenleme yoluyla genetik hastalıkları tedavi etmeyi amaçlayan bir yöntemdir. Bu tedavi, hastalığa neden olan genin sağlıklı bir kopyasıyla değiştirilmesi, düzgün çalışmayan, hastalığa neden olan genin etkisiz hale getirilmesi ve vücuda yeni veya değiştirilmiş bir gen verilmesi aşamalarından oluşur.[6]
Ancak hemen hemen birçok tıbbi müdahalede olduğu gibi, gen terapisinin de potansiyel yan etkileri vardır. Bu yan etkiler kullanılan yönteme, tedavi amacına ve hedeflenen genetik değişikliğe bağlı olarak değişebilir.
Potansiyel yan etkiler arasında bağışıklık tepkileri, hedeflenmeyen genetik değişiklikler, inflamasyon, vücutta istenmeyen reaksiyonlar ve tedavi bölgesindeki sorunlar bulunabilir. Ancak gen terapisi teknolojisinin gelişmesiyle birlikte, bu yan etkiler üzerinde çalışmalar devam etmektedir ve daha güvenli ve etkili yöntemler geliştirilmeye çalışılmaktadır.
Biogen ve Eisai biyoteknoloji şirketleri tarafından tıpkı ilk filmdeki gibi Alzheimer tedavisi için geliştirilen bir gen terapisi yöntemi olan Lecanemab (Leqembi), beyindeki beta-amiloidi hedef alan ve ortadan kaldıran bir antikor intravenöz infüzyon tedavisidir. Beta amiloid, Alzheimer hastalığında bulunan beyin lezyonlarından biridir. Alzheimer hastalığındaki zihinsel bozukluklara sebep olan temel faktör, beyindeki anormal beta amiloid plakları ve tau proteinlerinin birikmesidir. Bu plaklar ve proteinler, sinir hücreleri arasındaki iletişimi engelleyerek sinir hücrelerinin ölümüne neden olabilir. Bu süreç, özellikle hipokampüs gibi hafıza ve bilişsel işlevlerden sorumlu bölgelerde önemli hasara yol açar. Ayrıca, Alzheimer hastalığı beyindeki diğer alanlarda da genişleyebilir, bu da genel zihinsel bozukluklara ve demansa yol açabilir.[7]
Hafif bilişsel bozukluk (MCI) veya Alzheimer hastalığına bağlı hafif demansla yaşayan kişiler de dahil olmak üzere Alzheimer hastalığının erken tedavisi için FDA'dan onay almıştır. Lecanemab, beyindeki beta-amiloidi düşürür ve erken dönem Alzheimer hastalığıyla yaşayan kişilerde bilişsel ve işlevsel gerilemeyi azaltır.
Fakat bu tedavi de beraberinde birtakım yan etkiler getirebilir. Bu sınıftaki ilaçlarda diğer anti-amiloid tedavileri gibi lecanemabın da yan etkileri vardır. Lecanemab ciddi alerjik reaksiyonlara neden olabilir. En sık bildirilen yan etkiler infüzyonla ilişkili reaksiyonlar, amiloidle ilişkili görüntüleme anormallikleri (ARIA) ve baş ağrısıdır.
Filmde Will Rodman'ın babası olan Charles Rodman bir zamanlar yetenekli bir piyanist ve fahri sertifika kazanan profesyonel müzik öğretmeniydi. ALZ-112 enjekte edildikten sonra Alzheimer'dan dolayı unutmuş olduğu, İsviçreli Klasik Piyanist ve Orkestra Şefi Edwin Fischer'dan Book ll, Prelude and Fugue No.15'i hatırlamıştı.
Ancak şimdilik gerçek hayatta Lecanemab veya herhangi bir tedavinin Alzheimer hastalığı nedeniyle kaybedilen anıları veya bilişsel işlevleri geri getirebileceğine veya tersine çevirebileceğine dair hiçbir kanıt yoktur.
Alzheimer'ın bugün için kesin bir tedavisi yok ancak gen terapisi, hastalığın ilerlemesini yavaşlatma ve bu duruma sahip kişilerin bilişsel işlevlerini iyileştirme potansiyeli gösteriyor.
Bilinç ve Öz Farkındalık
Sezar'ın kendi kendini bir hayvan olarak değil bir "birey" olarak kabul ettiği böylece kendi benliğinin farkına vardığı anlardan biri, Rise of the Planet of the Apes'te arabanın bagajına binmek yerine kendi tercihiyle koltuğa binmeyi seçtiği sahneydi. Koltuğa binme tercihi, kendi kimliğini ve toplum içindeki yerini bulma sürecinin başlangıcı olacaktı.
Bununla yakından ilişki bir diğer sahne, Sezar'ın aynanın karşısına geçip dikkatle kendini incelemesiydi. Yansıyan yüzündeki gözlerinde beliren derin düşünce, öz farkındalığının bir yansımasıydı. Bu kararlar, sadece fiziksel bir tercih olmaktan ziyade aynı zamanda Sezar'ın kendi varlığının farkına varışının sembolüydü. Özellikle kendi yansımasına bakıp düşünmesi, Sezar'ın sadece fiziksel bir varlık olmasının ötesinde bir özbilinç düzeyine ulaştığı anı ima ediyordu.
Öncelikle bu sahne felsefi açıdan, Descartes'ın "Cogito, ergo sum" yani "Düşünüyorum, öyleyse varım" ilkesiyle büyük bir paralellik gösterir. Bu ilke, düşünce süreçlerinin ve farkındalığın bireyin varlığını belirleyen en temel gerçek olarak kabul eder. Sezar'ın aynada kendi yansımasını görmesi, kendi düşünsel süreçlerini ve farkındalığını anlamaya başlaması anlamına gelir. Bu, Descartes'ın düşüncesine benzer şekilde, düşünce ve bilincin varoluşun temelini oluşturduğu bir anı temsil eder.
Gerçek dünyada, seridekinin aksine dış bir etkene maruz kalmayan primatlardaki kendilik bilincine yönelik birçok çalışma gerçekleştirildi. Bu çalışmalarda tam da serideki gibi anahtar nesne bir aynaydı.
Aynada kendini tanıma testi (İng: "Mirror Self-Recognition") veya ayna testi, hayvanların bir ayna karşısında vücutlarının görünmeyen kısımlarının gösterilmesi veya vücutta belirli yerlere yapılan işaretlere verilen reaksiyonları incelemek için yapılan bir deneydir. Bilişin basit bir biçimi, kendini diğerlerinden ayırma yeteneğidir. Ayna testinde, hayvanların öz farkındalık, yani kendi bedenlerine (benliklerine) ilişkin kavramları başkalarının bedenlerinden ayırma becerisine yönelik gözlemlerde bulunulur.
Otuz yıldır süren araştırmalar, maymunların aksine, goril dışında çoğu kuyruksuz maymunun aynada kendini tanıma kapasitesini ikna edici bir derecede sergilediğini ortaya çıkarmıştır.
Bu testteki temel prosedür, odak hayvanın yaşam alanına bir ayna koymak ve onun aynadaki görüntüyü gözlemlemesine ve keşfetmesine izin vermektir. Bir süre sonra hayvan ya kendine baktığını anlayacak ya da başka bir canlıya baktığını düşünecektir. Belirli bir aralıktan sonra hayvanın vücudunda küçük bir kürk bölümünün boyanması gibi dikkat çekici değişiklikler yapılır. Bu manipülasyondan sonra hayvan, görüntüyü kendi yansıması olarak görürse işaretli alana dokunarak tepki verebilir veya kendi görünümünün değiştiğini kabul edebilir. Bu durum, hayvanın bir benlik duygusuna sahip olduğu ve dolayısıyla güçlü bir bilişsel yeteneğe sahip olduğu hipotezini destekler. Ancak bu testte ampirik yaklaşımlara yönelik birçok metodolojik ve teorik tutarsızlık vardır.
Alternatif bir hipotez ise bu testin bilişsel yeteneği değil, problem çözme ve içgörü becerisini ölçtüğü yöndedir.
İşaret Dili Öğrenimi ve Gerçek Hayatta Bu Alanda Yapılan Çalışmalar
Filmde Gen-Sys Şirketinin yöneticisi Steven Jacobs, Bright Eyes'ın yönetim kurulundaki saldırganlığından sonra yavrusu Sezar'ın da onun gibi olacağı düşüncesiyle Sezar'ın öldürülmesini söyledi. Laboratuvar teknisyeni ve Rodman'ın çalışma arkadaşı olan Robert Franklin ise, Rodman'ı Sezar'ı evine götürmesi gerektiği konusunda ikna etti. Sezar büyüdükçe gelişen bilişsel ve fiziksel yeteneklerinin daha da arttığını gördük. Bu süreç boyunca annesinden aldığı gelişmiş genetik miras sayesinde Sezar'a işaret dilini kullanmaya kadar hemen hemen her şeyi öğretmek mümkün olmuştu.
Filmin ilerleyen sekanslarında Maurice adında bir sirk orangutanıyla tanıştık. ALZ-112'ye maruz kalmamasına rağmen Maurice, bir gösteri maymunu olduğundan işaret dilini akıcı bir şekilde kullanabiliyordu. Sezar'ın işaret dili kullanarak Maurice'le iletişim kurabilmesiyle birlikte filmde ilk kez işaret diliyle anlaşabilen maymunlara tanık olduk. Peki Rodman'ın Sezar'a işaret dilini öğretmesi veya Sezar'ın başka bir maymunla karşılıklı işaret dili kullanarak iletişim kurabilmesi bilimsel olarak ne kadar makul?
Maymunlara işaret dilini öğretme çabaları 1960'lara kadar dayanmaktadır. Dr. Beatrix T. ve R. Allen Gardner, bir şempanze olan Washoe'yu erken yaşta evlerine alarak ona Amerikan İşaret Dilini (ASL) öğretmeye çalıştılar. Bu konuda bazı tartışmalar olsa da Washoe'nun 150'den fazla işaret öğrendiği kayıtlara geçirildi. Ancak washoe, her ne kadar bazı kelime kombinasyonlarını bir araya getirebilse de ne yazık ki gramerden yoksundu.
1980'de Gardner'ların eski öğrencisi Roger Fouts ve eşi Deborah, Washoe'yu Washington'a götürdü ve burada Loulis, Tatu, Moja ve Dar adlı diğer dört şempanzeyle buluşturdu. Daha sonra Central Washington Üniversitesi'nde Loulis'e öğrendiği işaret dilini öğretti. Kendisi, insan dilini öğrenip onu başka bir primata aktaran ilk şempanze olarak tanındı.
Goril Koko
Haziran 2018'de 46 yaşında ölen Batı Ova Gorili Koko (Gorilla gorilla gorilla), 1.000'den fazla işareti ayırt edebiliyor ve 2.000 İngilizce komutu anlayabiliyordu. Koko, 1971'de San Francisco Hayvanat Bahçesi'nde doğmuş ve tıpkı Sezar gibi o da erken yaşta işaret dilini öğrenmeye başlamıştı. Araştırmacılar onu 1974'te Stanford'a taşıdılar ve gorilleri korumak için çalışan, kâr amacı gütmeyen Gorilla Vakfı'nı (TGF) kurdular.[8]
Koko'nun birçok ünlü destekçileri de oldu; Leonardo Di Caprio ve Mister Rogers bunlar arasındaydı. Bunların yanı sıra Koko empatik duygulara da sahipti. Hatta Vakıfın bildirdiğine göre Koko'nun evcil kedileri bile vardı!
İşaret dili eğitimleri birçok kez farklı zamanlarda denenmiş olsa da öğrenilen işaretlerin kombinasyon ve gramer bakımından eksik veya hatalı olduğu konusunda birçok eleştiri alınmıştı. Elbette filmde maymunların akıcı bir şekilde kullandığı işaret dilini enjekte edilen ilacın ve birtakım genetik değişimlerin bir sonucu olduğunu gördük.
Maymunların işaret dilini öğrenmesi ve kullanması bilimsel olarak mümkün olsa da herhangi bir genetik değişime uğramadıkları sürece gerçek dünyada, filmdeki karmaşıklığa ve genişliğe ulaşamaz; sadece belirli ihtiyaçları ifade etme ve basit talimatları anlama konusunda gelişebilirlerdi.
Bipedalizm
Bipedalizm, yani iki ayak üzerinde dik duruş her ne kadar insana özgü bir davranış olarak kabul edilse de lokomotor olarak kısa süreli bipedalizm bazı primatlarda pek yabancı olmadığımız bir durumdur.
Gerçek dünyada, insansı maymunlar (örneğin şempanzeler, bonobolar ve goriller) bazı durumlarda iki ayak üzerinde yürüyebilirler. Ancak bu, seride gördüğümüz gibi uzun süreli ve istikrarlı değil daha ziyade istisnai bir davranıştır ve genellikle belirli amaçlar için kullanılır. Yiyecek toplarken, yavrularını taşırken veya tehlikeli durumlarla karşılaştıklarında bipedal yürüyüşü tercih edebilirler.
Serideki gibi uzun süreli bir bipedalizmin meydana gelebilmesi, kavisli bir omurgayla ve dizleri ve ayakları doğrudan vücudun ağırlık merkezinin altına getirebilmesi için pelvis kemiğinde ve alt ekstremiteler de bazı değişikliklerin meydana gelmesiyle mümkün olabilirdi.
Yani Femur (uyluk kemiği) içe doğru eğimli olur, başka bir deyişle daha büyük bir valgus açısı olurdu. Bu, vücudun bir bacak üzerinde dengede kalmasını ve diğer bacağın adım atacak şekilde kaldırılmasını sağlardı. Seride maymunların bipedal yürüyüşleri en gerçekçi tasvirlerden biriydi. Çünkü gerçek dünyada maymunlarda valgus açısı çok daha küçük olduğu için iki ayak üzerinde yürümeye çalıştıklarında, filmdeki gibi paytak bir şekilde sağa sola sallanarak hareket ederler.[9]
Ayrıca pelvisin üst yarısında iliak bıçakların boyutu, şekli ve yönelimi, iki ayaklı yürüme konusunda maymunlarda farklılık gösterir. İliak bıçakları insanlarda, pelvisin üst kısmında bulunan, iki tarafı geniş, kanat şeklindeki kemik yapılarıdır. Bu bıçaklar, pelvis kemiğinin ön ve üst kısımlarını oluşturur ve karın kaslarının bağlandığı noktalardan biridir.
Primatlarda bu yapılar daha uzun, düz plakalardır ve koronal düzlemde yönlendirilmiştir. Bu özellik, gluteal kasların iliak bıçağın dış yüzeyinden çıkarak kalçanın arkasına doğru ilerlemesine ve uyluk kemiğini geri çekmesine izin verir. Primatlarda zahmetsiz bir dik yürüyüş için, gluteus medius gibi küçük gluteal kasların kalçanın üzerinden yanal olarak geçmesi ve bu sayede iki ayak üzerinde yürümede dengeleyici bir rol oynaması gerekir.
Bu kaslar vücudun ayakta durma, yürüme, koşma ve diğer alt ekstremite hareketlerini gerçekleştirmesinde büyük önem taşımaktadır. Ayrıca gluteal kaslar, kalça ekleminin stabilizasyonuna ve vücudun denge sağlamasına da yardımcı olur. Bu kasların güçlü olması, alt vücut fonksiyonlarının etkin bir şekilde yerine getirilmesinde önemlidir.
İki ayaklı yürüme sırasında vücut, tek bir bacak tarafından desteklendiğinde pelvis, desteklenmeyen tarafa doğru eğilme eğilimi gösterir. Kuyruksuz maymunlar bu durumu dengelemek için gövdelerini desteklenen tarafa doğru eğer veya kollarını uzatır, ancak bu enerji açısından maliyetlidir.
Öte yandan her adımda zemini iten, enerji tasarruflu bir bipedalizm için uzun ve kavisli olan ayak kemikleri yerine daha kısa ve düz parmak kemikleri gerekirdi. Böylece iki ayak üzerinde yürürken hem denge sağlanmış hem de harcanan enerjiden tasarruf edilmiş olurdu. Maymunların ayak yapısı ise ağaç dallarını daha iyi kavrayacak şekilde evrimleşti. Çoğunlukla ağaç tepelerinde geçen bir yaşam tarzı düşünüldüğünde bunun çok avantajlı bir durum olduğu anlaşılır.[9]
Kafatasında ve omurgada olması gereken değişiklikler ise başın doğrudan omurganın üzerinde dengelendiği dik bir gövde oluştururdu. Maymunlardaki omurga yapısı ise insanlardaki başı dengede tutacak yapıda gelişmiş "S" şeklindeki kavisli omurgaya kıyasla daha düz ve dik bir yapıya sahip. Bu da bipedal bir şekilde yürürken vücut dengesinin sağlanmasını zorlaştırır ve daha fazla enerji harcamasına neden olur. Dolayısıyla uzun süreli bipedalizmi destekleyecek bir durum değildir. Elbette serideki maymunların uygun anatomik yapıya sahip olmadan uzun süre ve rahatça iki ayak üzerinde hareket edebilmelerini -ne kadar zorlama olsa da- enjekte edilen ilaca bağlayabiliriz.
Konuşma Yeteneği
Gelgelelim serinin en dikkat çekici olayına: Maymunların konuşması! Sezar, ALZ-113'ü barınaktaki diğer maymunlara vermesinin ertesi gününde, maymunları inceledikten sonra onların da kendisi gibi evrimleşmiş olduklarını anladı. Arkadaşlarının artık daha akıllı olmasıyla birlikte, başka bir planı uygulamaya başladı. O akşam, barınak görevlisi olan Dodge, Sezar'ın olmaması gerektiği halde oyun alanında olduğunu fark etti. Elindeki elektroşoku kullanarak Sezar'ı kafesine geri sokmaya çalıştığında Sezar ilk kez konuştu ve bağırarak, "Hayır!" dedi.
Üçüncü filme kadar maymunların bebekler gibi basit kelime kombinasyonlarını bir araya getirerek konuşabildiklerini gördük. Zaten üçüncü filme kadar sadece Sezar konuşabiliyordu. Bunun en anlaşılır nedeni Sezar'ın hâlihazırda genetik mirasa sahip olmasının yanı sıra insanlarla birlikte büyümüş olmasıydı. Bunu destekleyen en büyük örnek, üçüncü filmde karşımıza çıkan Bad Ape isimli şempanzeydi. Sezar, Bad Ape'e konuşmayı nasıl öğrendiğini sorduğunda Bad Ape "Dinlemek. İnsan. 'Kötü maymun, Kötü maymun.'" diyerek cevaplamıştı.
Fakat eğer gerçek dünyada maymunlar konuşacak olsaydı bunu tam olarak seridekine benzer şekilde zorlanarak ve duraksayarak gerçekleştirilebilirdi. Yine de maymunlar her ne kadar anatomik olarak konuşmaya uygun olsalar da beyin yapıları buna izin verecek yapıda değildir.
Frontiers in Neuroscience'da yayınlanan çalışmada, davranış üzerindeki istemli kontrolü yöneten kortikal ilişki alanları ve ses üretiminden sorumlu kasların sinir kontrolünde rol oynayan beyin sapı çekirdekleri incelendi. Kortikal ilişki alanı, beynin korteks bölgesinde bulunan ve çeşitli duyusal bilgileri entegre eden bir alanı ifade eder. Bu alan görsel, işitsel ve dokunsal bilgilerin işlenmesi ve bütünleştirilmesinde önemli bir rol oynar. Beynin karmaşık işlevlerini yöneten bu alanlar, duyusal algı, motor kontrol ve bilişsel işlevler gibi çeşitli görevlerin anahtarıdır.[10]
Çalışmanın sonuçları, primatlardan daha büyük kortikal ilişki alanlarına sahip olanların daha fazla ses çıkarma eğiliminde olduğunu göstermiştir. Ayrıca maymunların geniş kortikal birleşme alanlarına ve diğer primatlara göre daha büyük bir hipoglossal çekirdeğe sahip oldukları tespit edildi. Hipoglossal çekirdek, dil kaslarını kontrol eden kranial sinirle ilişkilidir. Bu durum, en yakın primat akrabalarımızın diğer primat türlerine göre dil konusunda daha hassas ve isteğe bağlı kontrol sağlayabileceklerini göstermektedir.
Science'ta yayınlanan bir çalışma ise Japon makak maymunları üzerinde yapılan bir araştırmaya odaklanıyor ve maymunların ses anatomisinin insan benzeri konuşma yeteneği için teorik olarak uygun olduğunu öne sürüyor. Çalışma, ses yolunun 99 farklı konfigürasyonunu analiz ederek makak maymunlarının teorik olarak beş farklı sesli harfi üretebileceklerini ortaya koyuyor. Ancak ilginç bir şekilde, bu potansiyelin gerçekleşmemesinin nedeni, maymunların ses yolu kasları üzerinde gerekli sinirsel kontrolü sağlayamamalarına dayanıyor.[11]
Sonuçlar, insan ses anatomisinin evriminin konuşma yeteneğiyle bağlantılı olduğunu düşünen bir perspektifi güçlendiriyor. Ancak, maymunlarının bu potansiyeli gerçekleştirememesinin temel nedeni olarak yukardaki çalışmada belirtildiği gibi sinirsel kontrol eksikliği öne çıkıyor. Bu bulgular, konuşma yeteneğinin karmaşık bir evrimsel süreç olduğunu ve sadece anatomik özelliklerle değil, aynı zamanda sinir sistemlerinin de etkisiyle açıklanabileceğini vurguluyor.
Alet ve Silah Kullanımı
Maymunlarda alet kullanımı, gerçek dünyada farklı maymun türleri arasında çeşitlilik gösterir. Özellikle şempanze ve orangutan gibi büyük insansı maymunların temel ihtiyaçları karşılama, çevreleriyle etkileşim kurma ve avcılık gibi amaçlarla basit ve ilkel aletler kullandıkları biliniyor. Örneğin Sezar ve ekibi şempanze barınağından kaçıp hayvanat bahçesine geldiklerinde maymun kafesinin uzun demirlerini koparıp mızrak gibi kullanarak etrafta terör estirdiler. Bunun yanı sıra ikinci filmin açılışında karşılaştığımız avlanırken mızrak kullanımı etolojiye aykırı bir eylem değildi. Aksine, gerçeğe en yakın sahnelerden biriydi.
Senegal Fongoli'deki şempanze topluluğu avlanmak için düzenli olarak alet kullandığı bilinen tek hayvan topluluğudur. Bölgedeki şempanzeler mızrak yapmak için ağaç dallarını kırıyor, dalların uçlarını düzenliyor ve bazen de keskinleştirmek için uçlarını kemiriyorlar. Ortalama 75 santimetre uzunluğundaki mızrakları daha sonra ağaç kovuklarındaki yuvalarında uyuyan çalı bebeklerini avlamak için kullanıyorlar.
Araştırmacılar ayrıca Fongoli'deki birliğin, Afrika'nın diğer bölgelerindeki şempanze birliklerinden çok daha işbirlikçi ve kolektif olduğunu da buldular.
İkinci filmden itibaren gelişen maymunlar, fiziksel ve zihinsel yetenekleri sayesinde ateşli silahları bile kullanabilecek duruma geldiler. Özellikle ikinci filmden itibaren hemen hemen tüm maymunlar rahatlıkla ateşli silahlar kullanabiliyordu.
Örneğin üçüncü filmde Sezar, çoğunlukla ana silahı olarak Model 12 olarak da bilinen Winchester Model 1912 kullanıyordu. Kuyruksuz maymunların, insanınkine göre daha büyük parmak yapısına sahip olduğu düşünüldüğünde birçok farklı sahnede de gördüğümüz gibi özellikle bir gorilin veya orangutanın parmağının insanlar için tasarlanmış tetik korkuluğuna sığması biraz zor olabilirdi.[10] Bunun yanında 130-150 cm bir şempanzenin zaten iki ayak üzerinde hareket ederek fazladan enerji harcamasının üstüne 4,5-5 kiloluk bir Model 12'yi taşıyabilmesi seridekine kıyasla hareket kabiliyetini büyük ölçüde kısıtlardı. Aynı şekilde gerçek dünyada ortalama 115 cm olan ama seride buna dikkat edilmeyip daha büyük tasarlanmış bir bonobo olan Koba'nın 80-83 santimetrelik M4'ü tek eliyle kaldırıp ateş edebilmesi de bir hayli zor olurdu.
Öte yandan yine Koba, ikinci filmde insanlarla savaşırken iki elinde yaklaşık 1 metre uzunluğunda ve mermi yüklü haliyle 10 kilogram kadar eden hafif makineli M249'ları hem de at üzerindeyken ateşleyemezdi.
Alfa Hiyerarşisi: Davranışların Arkasındaki Dinamikler
İlk filmde Sezar'ın San Bruno Primat Barınağı'nda Rocket'le ve ikinci filmde de Koba'yla olan güç ve liderlik mücadelesine tanık olduk. Sezar'ı barışçıl bir lider olarak izlerken Koba'nın sert ve saldırgan tavrı insanlarla geçmiş deneyimleri nedeniyle oluşmuş bir öfkeyi yansıtıyordu. Özellikle Sezar'ın Koba'yla çekişmeli geçen ilişkileri ve fikir ayrılıkları ikinci filmin büyük çoğunluğunu oluşturuyordu. Koba, bir deney hayvanı olarak kullanılması, birçok deneye maruz kalması ve insanların hep kötü yanlarına şahit olması nedeniyle insanlarla olan barışı asla desteklemedi. Sezar'la fikir ayrılığı yaşamasının sebebi de tam olarak buydu. Koba'nın misyonu, Sezar'ın tahtına geçip insanlarla olan savaşı sürdürmekti. Bunun aksine Sezar, insanların iyi yanlarını da görmüş bir şempanzeydi. Hatta bu denli ilerlemelerini, sahibi ve en yakın arkadaşı Rodman'a borçlu olduklarının da gayet farkındaydı.
Primatlar, sosyal hayatlarında belirgin bir hiyerarşik yapı geliştirirler ve bu yapı genellikle "alfa" ve diğer alt grupları içerir. Alfa hiyerarşisi liderlik, kaynaklara erişim, üreme avantajları ve grup içi düzen gibi önemli konuları içeren karmaşık bir sosyal sistemdir.
Diğer grup üyelerine kıyasla daha fazla fiziksel güç, sosyal beceri ve zekâ; alfa bireylerin liderlik rollerini sürdürmelerine yardımcı olan temel unsurlardır. Grubun lideri olarak, kaynaklara erişim konusunda öncelik sahibidirler. Bu liderler genellikle grup içinde saygı görür ve çoğu zaman diğer bireylerle çatışma potansiyelleri yüksektir.
Alfa hiyerarşisi, grup içindeki çatışmaların ve sosyal öğrenmenin bir parçasıdır. Bireyler, alfa bireyin davranışlarını gözlemleyerek sosyal becerilerini geliştirir ve grup normlarına uyum sağlarlar.
Seride makul derecede gerçekçi bir diğer nokta, maymunların Sezar'a saygı göstergesi olarak belirli davranışlar sergilemesiydi. Gerçek dünyada maymunlar, topluluğun alfasına eğilmek, çömelmek veya sallanmak gibi ritüelleştirilmiş davranışlar ve jestlerle saygı gösterirler.[12] Alfa erkeğinden daha düşük rütbeli şempanzeler, seride de birçok sekansta gördüğümüz gibi, bir boyun eğme işareti olarak alfa erkeğe homurdanarak ellerini uzatırlar.[13]
Koba'nın bir üyesi olduğu bonobo toplumu ise alfa dişiler tarafından yönetiliyor. Dişiler sosyal çevreye hâkim olduğundan, erkekler rütbe kazanmak için kadınlarla ilişki kurarlar. Eğer bir erkek bir bonobo grubunda alfa statüsüne ulaşacaksa, alfa dişi tarafından kabul edilmesi gerekir. Dişi bonobolar sosyal statüyü artırmak için eşcinsel seksi kullanıyorlar. Yüksek rütbeli dişiler nadiren diğer dişilerle cinsel ilişkiye girer, ancak düşük rütbeli dişiler tüm dişilerle cinsel etkileşime girebilirler.
Albino Goril: Winter
Üçüncü filmde Winter adında albino bir goril dikkatimizi çekmişti. Bembeyaz kürke ve alışılmışın dışında bir görünüme sahip olan Winter, Sezar'a hizmet eden ancak daha sonra ailesi için Sezar'a sırt çevirip alfa-omega insan grubuna katılmak zorunda kalan bir batı ova goriliydi. Winter, maymunlarda nadir görülen bir genetik anomali olan albinizmden nasibini almıştı.
Albinizm maymunların derisinde, saçında ve gözlerinde belirgin bir pigmentasyon eksikliğine neden olur ve onlara soluk veya beyaz bir görünüm kazandırır. Görme bozukluğu, cilt hastalıklarına ve güneş yanığına karşı artan hassasiyet ve göze çarpan görünümleri nedeniyle vahşi doğada avlanma ve tehditlerden kaçamama gibi önemli zorluklara neden olur.
Barselona Hayvanat Bahçesi'nde yaşayan ve tıpkı Winter gibi bir Batı ova gorili olan Snowflake tartışmasız en ünlü albino gorildir. Snowflake'in akraba evliliğinin bir ürünü olan albinizmi, 2003'teki ölümüne kadar onu diğerlerinden ayırıyordu. Beyaz kürkü ve pembemsi gözleri onu çekici kılıyordu ve varlığı, primatlardaki albinizm anlayışımızı önemli ölçüde geliştirdi.
Deneyler Sayesinde Maymunlar "Bu Kadar" Gelişebilirler mi?
Buraya kadar serideki etolojik ve fizyolojik konuları ele aldık. Peki gerçek hayatta, birtakım deneylerle maymunlar yüksek düzeyde zekâ kazanabilirler mi veya ne kadar insani özellikler gösterebilirler?
26 Haziran 1931'de psikolog Winthrop Niles Kellogg ve eşi, tam da bu sorulara yanıt niteliğinde bir çalışma başlattı ve Gua adında bir şempanzeyi sahiplendiler. Çift, Gua adındaki bu şempanzeyi kendi erkek bebekleri Donald ile birlikte büyütmeyi planlanmıştı. Deneyin amacı çevrenin, gelişimi nasıl etkilediğini görmekti. Bir şempanze büyüyüp insan gibi davranabilir miydi?
Sonraki dokuz ay boyunca, günün 12 saati ve haftanın yedi günü, Kellogg ve eşi, Donald ve Gua üzerinde yorulmak bilmeden testler yaptılar. Kan basıncı, hafıza, vücut büyüklüğü, refleksler, derinlik algısı, ses çıkarma, hareketler ve gıdıklanmaya karşı verilen tepkiler gibi konuları içeren kapsamlı bir bilimsel deney listesi yürüttüler.
Gua bir süreliğine güç, el becerisi, problem çözme, denge, tırmanma, itaat, kavrama ve dikkat süresi gibi testlerde Donald'a kıyasla daha başarılıydı. Ancak Gua üzerinde yapılan hiçbir eğitim ya da test onun genetik olarak bir şempanze olduğu gerçeğinin üstesinden gelemedi.
Ayrıca Gua insan dilini öğrendiğine dair hiçbir gelişme göstermedi ancak Donald, Gua'nın şempanze seslerini taklit etmeye başlamıştı. Sonuç olarak alınan kararlarla deney sona erdi.[14]
Devrim niteliğindeki bir başka çalışma, Almanya'daki Max Planck Moleküler Hücre Biyolojisi ve Genetiği Enstitüsü'nden ve Japonya'nın Deney Hayvanları Merkezi Enstitüsü'nden araştırmacılar tarafından yapıldı. İnsana özgü bir gen olan ARHGAP11B'nin sıradan bir yeni dünya maymunu olan marmoset maymununun fetüsüne aktarılmasıyla neokorteks bölgesinin genişlemesine, nöronların artmasına ve beyin yapısının insanınkine benzer şekilde değişmesine neden oldu.[15]
Neokorteks, beynin dış tabakası olan korteksin bir bölgesidir. Bu bölge; özellikle memelilerde bulunur ve karmaşık bilişsel işlevlerin, duyusal algıların, motor kontrolün, dilin ve düşünmenin birçok yönünden sorumludur. İnsanlarda, neokorteks büyük ölçüde gelişmiştir ve karmaşık zekâsal faaliyetleri destekler.
ARHGAP11B geni, marmosat fetüsünde beyin kök hücrelerinin daha fazla kök hücre oluşturmasını tetikleyerek genişlemiş bir neokorteks oluşturmaya yardımcı olur. Bu tür durumlarda kısıtlayıcı bir nokta etik tartışmalardır.
Tam da bu sebeplerden ötürü fetüs üzerinde yürütülen deneylerden tam 100 gün sonra uluslararası ekip oy birliğiyle fetüsün sezaryen yoluyla alınmasına karar verdi. Araştırmanın baş yazarı Max Planck Enstitüsü'nden Wieland Huttner konu hakkında şunları söyledi:
Bu dünyaya insan geninden etkilenen yeni bir maymun getirmek, etik çizgiyi aşacaktır.
Eğer o fetüsler dünyaya gelebilseydi, gerçek dünyada bir Sezar görebilir miydik, bunu bilemeyiz. Elbette bu genetik değişiklikler, maymunun kesin olarak insan gibi davranacağı veya insan gibi düşünebileceği anlamına gelmiyor. Fakat bu deney, sadece gelecekteki benzer birçok çalışmaya ışık tutmakla kalmayacak aynı zamanda yakın akrabalarımızı da daha iyi tanımamızı sağlayacaktır.
Simian Gribi ve Hastalığın Yayılması
Filmlerden birinde Koba'nın üzerinde yapılan ALZ-113 testi sırasında Koba'nın agresif davranışları yüzünden Will'in çalışma arkadaşı Robert Franklin'in solunum maskesi açıldı ve her ne kadar hızla maskeyi kapatmaya çalışsa da Franklin ilaca maruz kaldı. Franklin'in bir sonraki hatası, olayın ciddiyetini anladıktan sonra evde olmayan Will'i uyarmaya çalışmaktı. Evin bahçesine Will'i kontrol etmek için girmesinin ardından bir pilot olan Douglas Hunsiker adında huysuz bir komşunun gelmesi ve Franklin'in onun üzerine kanlı bir şekilde hapşırması küresel bir salgınla sonuçlanacak bir enfeksiyon dalgası başlatacaktı. Simian gribinin, diğer adıyla maymun gribinin semptomları, durmayan burun kanaması ve ölmeden önce gözlerden, kulaklardan ve ağızdan gelen kanamalardı.
İlk filmin "mid credit" sahnesinde, havaalanında Hunsiker'in burundan kan geldiğini gördük. Hemen ardından bitiş jeneriğinde bir animasyonla virüsün dünyanın dört bir yanına yayılması gösterildi. Salgının başlamasından yaklaşık on yıl sonra, yani ikinci filmde insan türünün büyük çoğunluğu yok olmuştu. Ancak bunun tek sebebi virüs değildi, aynı zamanda birçok ülkedeki iç karışıklıklar insan uygarlığının bu çöküşünü hızlandırmıştı. Virüse bağışıklığı olup hayatta kalanlar ise küçük izole gruplar halinde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlardı.
Dünya çapındaki salgının ardından mutasyona uğrayan virüs artık insanları öldürmüyordu. Zaten hayatta kalanların büyük çoğunluğunun virüse karşı bağışıklığı vardı. Bunun yerine beynin konuşma alanını enfekte ederek kişinin konuşma yeteneğinin kaybolmasına ve zekasının gerilemesine neden oluyordu. Virüsün zarar verdiği noktalardan biri muhtemelen Broca bölgesiydi.
Broca bölgesi, beyinde sol frontal lobun alt kısmında yer alan bir bölgedir. Bu bölge, dilin motor kontrolü, konuşma üretimi ve dilin gramatik yapısı ile ilişkilidir. Broca bölgesi hasar gördüğünde, bireyler konuşma güçlükleri yaşayabilir ve cümlelerini düzgün bir şekilde oluşturmakta zorlanabilirler. Bu bölge, dilin ifade edilmesi üzerinde önemli bir rol oynar.
Beyin enfeksiyonları diğer organlara göre daha az görülür ve virüsün kan beyin bariyerini geçmesine izin veren nadir olaylara bağlıdır. Sistemik virüslerin çoğu beyne girmez. Bunu başaranlar, kan beyin bariyerinin parçalanması veya bu bariyeri aşabilen "Truva Atı" benzeri bağışıklık hücrelerinin enfeksiyonu gibi nadir olaylardan yararlanabilirler. Truva Atı (İng: "Trojan Horse") nörotoksini, görünüşte iyi huylu ancak konağın inaktivasyonuna veya ölümüne yol açan bir faktörü gizlice saklayan bir kimyasaldır.[16]
Gerçek dünyada Simian Gribi'nin, Truva Atı nörotoksin mekanizmasıyla insanlara bulaştığını varsayalım. Bu durumda virüs, filmdeki gibi görünüşte zararsız bir enfeksiyona benzer davranarak bağışıklık sistemini aşabilir ve nörotoksik etkileri içinde barındırabilir. Nörotoksin, sinir sistemine zarar vererek nörolojik etkilere yol açabilir. Bu belirtiler zamanla artabilir ve insanlar üzerinde kontrolsüz davranışlar, bellek kaybı veya seride gördüğümüz gibi diğer nörolojik sorunlara yol açabilir.
Hareket Yakalama Teknolojisi ve Sinema Sektöründe Bir İlk!
Hareket Yakalama (İng: "Motion Capture"), animatörlerin, bir oyuncunun hareketini kaydettiği ve bunu 3 boyutlu dijital modele dönüştürdüğü bir tekniktir. Aktörün üzerine yerleştirilen akustik, mekanik, manyetik veya optik sensör ve işaretlerle elde edilen verilerin bunları çeşitli animatronik görüntülere dönüştüren bilgisayarlara aktarılmasıyla çalışan teknolojik bir sistemdir.
Bu teknolojiyi Maymunlar Cehennemi'nde bu denli önemli kılan neden, hareket yakalama teknolojisinin gerçek bir ortamda kullanılmasının altında yatıyor. Normalde bu tür çekimler genellikle filmin sinematografisine hizmet edecek şekilde yapay olarak dizayn edilen stüdyolarda yapılır. Ancak bu seride filmlerin büyük bir bölümü stüdyo dışında, Vancouver yakınlarındaki ormanlarda ve New Orleans yakınındaki çeşitli açık hava mekanlarında çekildi.
Bu devasa işi başarabilmek için, Peter Jackson tarafından kurulan Yeni Zelanda dijital efekt şirketi WETA Digital, şimdiye kadar yapılmış en gelişmiş hareket yakalama sistemini geliştirdi. Yönetmen Matt Reeves Rise of the Planet of the Apes filmi için, New York dergisine verdiği röportajda şöyle söylüyor:
Hiç kimse bizim bu filmde yaptığımız kadar ileri gitmeye çalışmadı.
Görsel efekt ekibi, sahneler boyunca hareket eden oyuncuları izlemek için 50 hareket yakalama kamerasını setin her yerine gizledi. Oyuncular birbirlerinin önünden veya çalıların arkasından geçerken en az bir kamera onları görebiliyordu. Tek bir karede 13 oyuncu bulunabiliyor ve her biri 48 LED işaretleyici taşıyordu.
Ekip, her günkü çekimlerden elde edilen verileri görüntülenmek ve düzenlenmek üzere WETA ofisine iletti. Kürkten deriye, gözlerden tırnaklara kadar her şeyi saf fotogerçekçilikle yaratmak için yaklaşık 50.000 işlemci aynı anda çalışıyordu.
WETA için, bu seri teknolojik ölçek sınırlarını öncekilerden daha fazla zorladı. Önceki çabaların aksine, kurulumları günlük titiz kalibrasyon ve hava koşulları gibi dış etkenlerden korunmayı da gerektiriyordu. Sezar'ı canlandıran oyuncu Andy Serkis bu inovatif teknoloji için şunları söylüyor:
Hareket yakalama kostümü aslında çok rahat ve özgürleştirici bir kostüm. Diğer yandan orijinal Apes filmlerindeki oyuncuların yaptığı gibi, kürklü bir takım elbise giymeyi ve yüzünüze kat kat protez takmayı ben çok daha kısıtlayıcı buluyorum. Hareket yakalama, hiçbir şekilde sizi engellemeden sadece yapmanız gerekeni yapmanıza olanak tanıyor.
Sonuç
Sonuç olarak Maymunlar Cehennemi serisi, birçok temayı bilimsel bir çerçevede ele alsa da bazı noktalarda gerçek bilimden ayrılarak spekülasyonlara dayanmaktadır. Birçok konuda abartılı bir hikâye anlatımına kurban gitmiş olsa da sinematografisi ve özellikle karakterizasyonu bu açıkları kapatabilir. Öte yandan Sezar rolüyle Andy Serkis'in performansı ve hareket yakalama teknolojisinin sunduğu görsel kaliteyle harmanlanmış bu epik seri, toplumsal yapıları ve gelişen teknolojiyle birlikte ortaya çıkan etik problemleri ustaca işleyerek izleyiciyi birçok konuda derin düşüncelere yönlendirmeyi başarmıştır.
Ancak bir bilimkurgu yapımını izlerken sadece senaryonun kıyısında sıkışıp kalmamak, bazen kendimizi bilimin ve bilimkurgunun ufuktaki ihtişamlı dalgalarına bırakmak gerekir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 15
- 14
- 12
- 11
- 10
- 9
- 8
- 7
- 6
- 1
- 0
- 0
- ^ M. V. Suntsova, et al. (2020). Differences Between Human And Chimpanzee Genomes And Their Implications In Gene Expression, Protein Functions And Biochemical Properties Of The Two Species. BMC Genomics, sf: 1-12. doi: 10.1186/s12864-020-06962-8. | Arşiv Bağlantısı
- ^ F. Fidler. Reproducibility Of Scientific Results. (3 Aralık 2018). Alındığı Tarih: 28 Ekim 2023. Alındığı Yer: platostanfordedu | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Baker. (2016). 1,500 Scientists Lift The Lid On Reproducibility. Springer Science and Business Media LLC, sf: 452-454. doi: 10.1038/533452a. | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. J. PEACOCK, et al. (2006). Gestation Period And Twinning In Chimpanzees. American Association for the Advancement of Science (AAAS), sf: 959-959. doi: 10.1126/science.129.3354.959. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. E. Pusey, et al. (2013). Female Competition In Chimpanzees. The Royal Society, sf: 20130077. doi: 10.1098/rstb.2013.0077. | Arşiv Bağlantısı
- ^ U.S. Food and Drug Administration. What Is Gene Therapy?. (25 Temmuz 2018). Alındığı Tarih: 16 Aralık 2023. Alındığı Yer: U.S. Food and Drug Administration | Arşiv Bağlantısı
- ^ Alzheimer's Disease and Dementia. Lecanemab Approved For Treatment Of Early Alzheimer's Disease. Alındığı Tarih: 16 Aralık 2023. Alındığı Yer: Alzheimer Association | Arşiv Bağlantısı
- ^ Gorilla foundation. The Gorilla Foundation – Conservation Through Communication. Alındığı Tarih: 5 Kasım 2023. Alındığı Yer: Koko foundation | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b ResearchGate, et al. Chimpanzee Model Standing In The Anatomical Position. Alındığı Tarih: 25 Kasım 2023. Alındığı Yer: Researchgate | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b J. C. Dunn, et al. (2018). Neural Correlates Of Vocal Repertoire In Primates. Frontiers in Neuroscience, sf: 390770. doi: 10.3389/fnins.2018.00534. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Michael Price, et al. Why Monkeys Can't Talk- And What They Would Sound Like If They Could-Science. Alındığı Tarih: 19 Kasım 2023. Alındığı Yer: Science | Arşiv Bağlantısı
- ^ Chimpanzoo. Alpha Male In Chimpanzees. Alındığı Tarih: 28 Kasım 2023. Alındığı Yer: chimpanzoo | Arşiv Bağlantısı
- ^ Scholarly Community Encyclopedia. Alpha (Ethology). (4 Kasım 2022). Alındığı Tarih: 28 Kasım 2023. Alındığı Yer: HandWiki | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Magazine, et al. This Guy Simultaneously Raised A Chimp And A Baby In Exactly The Same Way To See What Would Happen. (28 Temmuz 2014). Alındığı Tarih: 27 Aralık 2023. Alındığı Yer: Smithsonian Magazine | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Heide, et al. (2020). Human-Specificarhgap11Bincreases Size And Folding Of Primate Neocortex In The Fetal Marmoset. American Association for the Advancement of Science (AAAS), sf: 546-550. doi: 10.1126/science.abb2401. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. N. V. D. Pol. (2009). Viral Infection Leading To Brain Dysfunction: More Prevalent Than Appreciated?. Elsevier BV, sf: 17-20. doi: 10.1016/j.neuron.2009.09.023. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 19:21:12 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/15968
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.