İdam Cezası Ahlaki Olarak Savunulabilir mi? Ahlak Felsefesi (Etik), Bir Kişinin Devlet Eliyle Öldürülmesi Konusunda Neler Söyler?
Kişi, işlediği suç her ne olursa olsun, idam cezası ile cezalandırılmalı mıdır? İdam, istenilmedik suçları ortadan kaldırabilir veya azaltma eğilimini destekleyebilir mi? Suçluyu devlet eliyle öldürmek, ahlaken doğru mudur? İdam insan hakları ve yaşam hakkının ihlali midir yoksa sürdürülebilir bir hukuk sisteminin parçası mıdır? Tüm bu sorular, Pratik Etik alanında en tartışmalı alanlardan biri olan İdam Problemi'ne yönelik tartışma başlıklarından yalnızca bir kaçıdır.
Pratik Etik (veya uygulamalı etik) aktüel dünyadaki çağdaş ahlaki veya pratik sorunları çözmeye ve bu problemlere dair makul olan pozisyonun ne olduğunu araştırır. Pratik Etik alanında dört ana başlık ön plana çıkmaktadır:
- Veganizm: Hayvanları mal olarak kullanmak ve onları yemek zorunda mıyız? Hayvan yaşam hakkı, içsel değeri ve ahlaki statülerine yönelik en makul tutum/tavır veganizm midir? Bu konuda buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.
- Ötanazi: Acı çeken ve tedavisi olmayan bir hastalık ile yüz yüze kalan birini kendi isteği (gönüllü ötanazi) veya istek talebinde bulunamadığı (bitkisel hayat vb) koşullarda (irade-dışı ötanazi) öldürmeli miyiz? Gönüllü ve istem-dışı ötanazi ahlaken doğru mudur? Bu konuda buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.
- Kürtaj: Anne karnındaki bir bebek veya fetüsü öldürmek cinayet ve yaşam hakkı ihlali midir yoksa kadınların bir şeyi tercih etmeye zorlanmama ve kendi bedenleri üzerinde tasarruf hakkı mıdır? Kürtaj’da seçim mi yaşam mı önceliklidir? Bu konuda buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.
- İdam: Bir kişiyi her ne suç işlemiş olursa olsun idam etmek yaşam hakkı ve insan hakları ihlali midir? İdam ahlaken doğru mudur?
İşte bu yazıda, bunlardan sonuncusunu ele alacağız.
Hukuk ve Ahlak Konusunda Önemli Bir Hatırlatma
Tüm bu sorulara dair dikkat etmemiz gereken ilk nokta; hukuk ile ahlak alanlarının özdeş olmamasıdır. Bir önerme, durum veya pozisyon hukuki olabilir; fakat bu, onun ahlaken doğru olduğuna anlamına gelmez. Aynı şekilde ahlaken doğru olduğunu varsaydığımız bir durum, bir coğrafyada "hukuk dışı" olabilir (ve bu, zamana ve mekana göre değişebilir). Önermelerimizin gerekçelendirme kaynaklarının ahlaki önermelerle mi yoksa hukuki kaidelerle mi inşa edildiği, tartışmanın seyrini etkileyebilir. Bu nedenle "Hukuken şöyle olmalıdır." ile "Ahlaken doğru olan budur." gibi ifadelerin farklı çıktıları olabileceğini unutmamak gerekir.
Fakat en nihayetinde hukuki ve ahlaki olanın ortak bir noktası "normatiflik" ile ilgilidir gibi görünüyor. Ahlaki ifadeler, aynı zamanda normatif ifadelerdir; "meli", "-malı" türündeki ifadelerdir, yani "Ahlaken doğru olan budur." dediğinizde, aynı zamanda işaret edilen ahlakiliğin eyleme dökülmesine yönelik bir ifadede de bulunmuş oluruz.
Öte yandan hukuk, normatif olmaktan ziyade, de facto ve aktüel dünya ile ilişkilidir. Bu, elbette hukuk alanında normatif değerler olmadığı anlamına gelmez. Kişi, eğer sahip olduğu hukuki kavrayışın normatif bir içeriği olduğunu kabul ediyorsa, hukuki tartışmalardaki iddialarının ahlaki değerlendirmeyle ilişkilendiriyor diyebiliriz. Veya hukukun temelinin ahlaki/normatif olduğu yönünde bir iddia farklı türden gerekçelerle savunulabilir. Fakat en nihayetinde hukuk, pratik ve aktüel bir toplumsal sürdürülebilirlik ile ilişkidir; zamana ve döneme göre değişebilir ve esnetilip genişletilebilir. Hukukun evrensel olduğu kadar yerel değerleri de vardır; fakat ahlak alanında eğer bir tür bireysel veya kültürel göreceliği savunmuyorsanız, muhtemelen evrensel ahlaki doğrulara işaret ediyorsunuzdur.
Bu yazımızda gerekli gördükçe hukuki atıflar yapacak ama genel anlamda ahlaki bir çerçeve sunmaya çalışacağız. Kişi, hukuk felsefesinde farklı bir pozisyona sahip ise, hukuk ile ahlak arasında daha derin bir bağlantı görerek, farklı bir tutum sahibi olabilir.
İdam Cezasına Yönelik Ahlaki Perspektifler
İdam Cezası Suç Oranını Azaltır mı?
Tahmin edileceği üzere idam cezası yanlılarının en çok başvurduğu argümanlardan biri, idamın suç oranlarını azalttığı şeklinde bir varsayıma dayanır. Fakat idam cezası, suç oranlarını (hangi suç oranları?) azaltmaya katkı sunuyor ise bu, idamı savunmak adına yeterli bir gerekçe mi olmuş olur?
Bu noktada istatiksel verilere bakmak önemlidir. Daha önceden yayınladığımız kapsamlı bir yazıda idam cezasına yönelik istatistikleri ve halkın bakış açısını ele almış, idam cezası uygulamalarının suç oranlarını nasıl etkilediğinin detaylarını incelemiştik. Burada tekrar etmeyeceğiz. Özetle, idam cezasının suç oranlarını anlamlı düzeyde ve genel geçer olarak azalttığını gösteren pek veri bulunmamaktadır. O yazımızdan alıntılayacak olursak:[1]
(...) eğer idam cezası gerçekten caydırıcı ise, cezanın kaldırılması sonrasında vahşi suç oranlarında artış görmeyi bekleriz. Benzer şekilde, eğer idam cezası gerçekten caydırıcı ise, bu cezanın uygulamaya koyulması sonrasında vahşi suçlarda azalma görmeyi bekleriz. Neyse ki her iki durumu da (uygulamanın kaldırılması da, uygulamanın getirilmesi de) görebileceğimiz tarihsel vakalar mevcuttur. Hatta kimi durumda aynı eyalet, yasağı kaldırıp geri getirmiş veya yasağı getirdikten sonra kaldırma kararı almıştır. Böylece zamana yayılı bir şekilde bu kararın etkilerini görmek mümkündür. Sellin ve diğerleri, tam da bu incelemeleri de yapmışlardır. Ne var ki bu çalışmalarda da, idam cezasının caydırıcı olduğunu gösteren hiçbir bulguya ulaşılamamıştır.
Nadir ve izole durumlarda bu tür bir fayda gözlenmişse de bu sonuçlar diğer coğrafyalarda tekrar edilememektedir. Dolayısıyla idamın suç oranlarını azalttığı argümanı, istatiksel verilerle uyuşmamaktadır.
Ne var ki eğer böyle bir uyuşma olsaydı bile bu yaklaşım, Ahlak Felsefesi'nde (etik) bir tür Sonuçculuk (İng: "Consequentialism") anlayışına dayanıyor olurdu (verilere rağmen idamı savunanlar da farkında olarak veya olmayarak, genelde bu tür bir felsefeyi temel alırlar). O halde ilk normatif etik teori olarak Sonuççuluk ile idam cezasını ele alalım.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Sonuççuluk (ve Genel Olarak Faydacılık), İdam Hakkında Neler Söyler?
Sonuççuluk, kendi içinde farklı etik kuramlar barındıran geniş bir perspektiftir. Bu yaklaşım, bir eylemin ahlaki değerinin, o eylemin sonuçları tarafından belirlendiğini öne sürer. Biz yazımızda hem Sonuççuluk hem de Ahlaki Doğacılığı bir şekilde bünyesinde barındıran Eylem Faydacılığı (İng: "act utilitarianism") üzerinden konuyu ele alarak devam edeceğiz.
Faydacılar, genellikle bir ön kabul olarak, nihai olarak iyi olanın haz ve mutluluk ile eşdeğer olduğunu düşünme eğilimindedir. Onlara göre bir insana neden mutlu olmak istediğini sormanın bir anlamı yoktur; çünkü onlar mutsuz olmaktansa, mutluluğun kendiliğinden bir amaç olarak iyi olduğunu düşünürler. Açık bir formülasyon olmasa dahi, Faydacılık için genel eğilim "Fayda İlkesi" olarak bilinir. Jeremy Bentham şöyle söylemektedir:[2]
Bir eylemin, toplumun mutluluğunu arttırma eğilimi, onu azaltma eğilimden yüksekse (…) o zaman o eylemin faydacılık ilkesiyle tutarlı olduğu söylenebilir.
Bu ilkeye göre eylemlerimiz, mutluluk doğurduğu ve mutluluk ile uyuştuğu ölçüde doğru, uyuşmadığı ölçüde yanlış olmalıdır. Bu noktada sadece eylemi gerçekleştiren birey değil, bu eylemden etkilenen herkes göz önüne alınmalı ve genel eğilimde "toplam fayda miktarının arttırılması" hedeflenmelidir.
Faydacılığın Olumlu Yönleri
Faydacılığın olumlu yönleri şunlardır:
- Mutluluğun/Hazzın amaçlanan şey olması, sağduyumuz ile bir dereceye kadar tutarlı görünmektedir. Herkes bir şekilde mutluluğun değerini kabul eder.
- Aynı zamanda toplam faydayı göz önüne almakta bencilliği dışlar ve bir ölçüt olarak toplumda işlevsel olabilir.
- Fayda ilkesi, Kantçı anlamda evrenselleştirilebilir bir nitelik olmada başarılıdır.
- Bazı eylemlerimizde sonuçlardan bağımsız hareket etmemiz arzulanmayan sonuçlar doğurabilir.
İdam cezası, eğer varsayıldığı gibi diğer suçları veya ahlaki kötülükleri veya istenilmedik sonuçları olan davranışları caydırıcılık özelliği ile engelliyorsa, ilk bakışta faydacılık ile idam cezasının bağdaşır olduğu söylenebilir. Bir Faydacı, kişiyi devlet eliyle öldürmenin yani idam etmenin, potansiyel acıları ve kötülükleri engellediği için toplam acı/kötülük miktarını azalttığını ve toplamda fayda/mutluluk miktarını arttırdığını iddia edebilir.
Faydacılığın Problemleri
Fakat burada iki problem vardır. İlk olarak idam cezası gerçekten de caydırıcı bir uygulama mıdır? Elimizdeki istatistiklere göre hayır. İdamın suç ve ahlaki kötülükleri istatiksel olarak engellediğini veya düşürdüğünü söylemek epey zordur. İkinci olarak ise Faydacılık, şu sebeplerden dolayı eksiksiz bir ahlaki teori değildir:
Mutluluk/Haz, ölçülebilir gibi görünmemektedir. Mutluluk kaynağı olduğunu düşündüğümüz şeylerden hangisinin daha büyük mutluluk olduğuna dair nesnel bir ölçüt yoktur. Örneğin aç sokak kedilerini beslemek, çöp toplamak ya da ekmek israfına karşı mücadeleye girişmek arasında hangisinin daha büyük mutluluk doğurduğu belli değil gibi görünüyor.
Ayrıca toplam haz miktarını artırmak için; mutluluk sahibi olabilecek birey sayısı mı arttırılmalı yoksa az sayıdaki bireyin mutluluğu arttırılarak toplam mutluluğu arttırmak yeterli mi? Bunlardan hangisinin daha tercih edilebilir olduğu pek açık görünmüyor. Sonuçta iki durumda da toplam mutluluk miktarı artmaktadır.
Son olarak, Nozick’in Deneyim Makinesi İtirazı epey güçlü görünüyor: Bu düşünce deneyine göre içine girdiğiniz takdirde her türden maksimum mutluluk ve hazzı yaşayabileceğiniz bir makine vardır. Eğer makineye girerseniz, tüm mutluluk deneyimlerini yaşayabilirsiniz. Bu düşünce deneyinin bir senaryosuna göre, bu makineye girdiğiniz takdirde, bir daha çıkamayacak ve o makineye bağlanarak içinde doğduğunuz simülasyonu ölene dek gerçek zannedeceksiniz.
Fakat bir dakika! Gerçeklik, hazza göre daha üstün bir ilke olmalıdır, kim tüm deneyim ve duygularının aslında simülasyonun bir parçası olmasını ister ki? Nozick, bu düşünce deneyinde, bazı durumlarda mutluluk veren şeyden ziyade gerçek olanın daha tercih edilebilir olduğu düşünmektedir. Yani bir şeyin haz vermesinden ziyade, öncelikle gerçek olmasını isteriz; bu sebeple bu makineye girmemeyi tercih etmeniz, gerçekliğin haz peşinde koşmaktan daha büyük bir ilke olduğunu gösterir. Demek ki en büyük ilke, mutluluk/haz ilkesi değildir.
8 gencin yaşlı bir amca ile dalga geçerek ona işkence ederek cinayet işlediklerini düşünün; bu 8 gencin toplam haz miktarı, amcanın hissettiği acı miktarından ağır basmaktadır. Toplam haz miktarı artmasına rağmen bu eylemde ahlaken doğru olmadığı yargısına ahlaki sağduyumuza başvurarak ulaşırız gibi görünüyor.
Hem idamın caydırıcı olduğuna dair anlamlı veriler bulunmaması (yani toplam kötülük/mutsuzluğu azalttığına dair anlamlı verilerin bulunmaması) hem de Faydacılığın eksiksiz bir teori olmaması sebebiyle, idamı Faydacılık ile savunmak pek makul görünmüyor.
Bu iki argümana bir ek argüman daha eklenebilir: idam edilen kişinin çevresinin toplam mutsuzluk ve acı miktarını arttırması. İdam edilen kişinin arkadaşları, yakınları ve ailesi infazdan dolayı mutsuzluk ve acı hissedebilir, bu durumda da toplam mutluluk miktarının artması aleyhine bir durum oluştu denebilir. Yani idam edilen kişinin çevresinin acı ve mutsuzluk hissetmesi, Faydacılık ile idamın bağdaşırlığını zedeleyebilir.
Modifiye Edilmiş Fayda İlkesi
Diğer yandan toplam haz ve acı miktarını arttırıp azaltacak o kadar farklı değişkenler vardır ki, bu değişkenlerin bir kısmı ahlaken uygun olmamasına rağmen haz ve acı miktarını ciddi oranda değiştirebileceği için Faydacılığa ve "Fayda İlkesi"ne şüpheli yaklaşmak mümkün. Bu eleştiriden kurtulmak için, bir Eylem Faydacısı şöyle bir ilke çizebilir:
Bir eylem, ancak ve ancak öznenin onun yerine yapabileceği daha faydalı başka bir eylem yoksa ahlaken doğrudur.
Bu durumda idamın yerine konabilecek daha faydalı bir eylem var mıdır diye sorulabilir. Hükümlü kişiyi idam etmek yerine toplumsal fayda sağlayacak sorumluluklar verilebilir ve rehabilite edilmeye çalışılabilir. Kişinin yaşamına son vermektense yaptığı büyük kötülüğü anlamasını sağlamak için onu kazanmaya çalışmak ve rehabilite etmek ve suçluya cezaevindeyken toplumsal fayda amaçlı insani şartlarda emek gücüne dayalı bir sorumluluk yüklemek daha makul görünmektedir.
Kural Faydacılığı
Eylem Faydacılığı ile idamı ele almanın birçok farklı riski olduğunu gördük. Faydacılığın bir diğer türü olan Kural Faydacılığı, eylemlerimizde her zaman "Fayda İlkesi" ile hareket etmektense, bazı durumlarda, mümkün olan en fazla mutluluğa erişmesek dahi, eylemlerimizin herkes tarafından kendilerine uyulması durumunda belki de en büyük mutluluğa bazı kurallar tarafından ulaşabileceğimizi düşünürler. Yani eylemlerimizin ahlaki kabul edilebilirliği bir dizi kurallara uyup uyulmadığı ile ele alınır.
Sahip olacağımız kurallar eğer alternatifleri kadar fayda sağlıyorsa ahlaken kabul edilebilir, doğru kurallar olarak temellendirilebilir. Kabul edilen bu kurala, "Kuralın Uygunluk Faydası" denir; yani kuralın geçerli olduğu durumda herkesin kurala uymasının sağlayacağı toplam fayda; kurala uyulmaması ya da alternatif bir kurala uyulması durumunda doğacak faydadan daha fazla olmalıdır. Bazı kurallar tarihsel olarak yalan söylememek, sözlerimizi tutmak, kibar olmak gibi mutluluğu genel anlamda destekleme eğilimdeki eylemlerle uyuşurken; insan öldürmek, hırsızlık yapmak gibi bazı eylemler mutluluğu azaltma eğiliminde olduğu için bu eylemler ile uyuşmayabilir. O halde ahlaki sınırlarımızı çizerken bu tarihsel deneyimler ışığında düşünebiliriz. Örneğin, masum insanlara işkence yapmanın genel mutluluğu azaltacağı, insanlarda da toplumsal güvensizliğe sebep olacağını varsayabiliriz. Eğer bu varsayımlar doğru ise devlet eliyle insan öldürme bu kurallar arasında yer almaz gibi görünüyor.
Eğer hükümlünün tekrar suç işleme potansiyeli yüksek ise (tekrar potansiyel acı ve mutsuzlukları arttırmayı engellemek adına) idam cezasını infaz etmektense hapis cezası vermenin daha makul olacağı da iddia edilebilir.
Faydacılık Açısından İdam Cezasının Özeti
Tüm bunları toplarsak; Faydacılık ile beraber düşündüğümüzde, idam cezası şu sebeplerden dolayı ahlaken makul görünmüyor diyebiliriz:
- İdam cezasının caydırıcı olduğuna dair anlamlı veriler bulunmaması (yani toplam kötülük/mutsuzluğu azalttığına dair anlamlı verilerin bulunmamaktadır)
- Faydacılık eksiksiz bir teori olmaması.
- İdam edilen kişinin çevresinin toplam mutsuzluk ve acı miktarını arttırması sebebiyle Faydacılık ile bağdaşmazcı bir durum oluşması.
- Kural Faydacılığı açısından düşünürsek idamın yani insan öldürmemenin faydacı bir kural olmaması.
Tüm bunların yanı sıra Faydacılık açısından her ceza bir kötülüktür ve mutluluğu arttırmaz; bir ceza yalnızca daha büyük bir kötülüğü engellemesi şartıyla uygulanabilir. İdam cezasının daha büyük bir kötülüğü engellediği yönünde elimizde anlamı veri yok ise bu durumda geri yalnızca idam cezasının kötü bir şey olduğu kalmaktadır.
Singer ve Tercih Yararcılığı
Singer tercih yararcılığı adına şöyle bir argüman öne sürmektedir:[3]
Değinmek istediğim bir sonraki noktaysa, kötü bir şeyin olmasını engelleme gücüne sahipsek ve bunu yaparken o şeye kıyasla ahlaki açıdan önem taşıyan başka herhangi bir şeyi feda etmiyorsak, ahlaki açıdan bunu yapmak zorundayız.
Singer’a göre "ahlaki açıdan önem taşıyan başka bir şey feda etmemek" ile kast edilen: Daha kötü bir şeye neden olmamak, yanlış bir şey yapmamak ve iyi olan bir şeyi teşvik etmekten geri kalmamaktır. Peki bu idam problemine uygulanabilir bir ilke mi? Ölüm cezası kötü bir şeye neden olmamakta mıdır?
Singer, Tooley'den ödünç aldığı arzu-hak kuramını yorumlarak şöyle bir ifade öne sürmektedir:[4]
Eğer hayat hakkı ayrı bir varlık olarak var olmaya devam etme hakkıysa, o zaman hayat hakkına sahip olmak için önemli arzu, ayrı bir varlık olarak var olmaya devam etme arzusudur.
Hayat hakkı nedir? En temelde yaşamın içsel bir değeri olduğu, bunun çok temel bir sezgisel ahlaki doğru olduğu ve hayata devam etme arzusuyla ilişkili olduğu söylenebilir. İdam hayat hakkını ve hayata devam etme arzusunu yok etmektir. İdam uygulaması ile daha büyük bir iyilik kaçırılmaktadır yani yaşamın bizzat kendisi.
Ross’un Biçimciliği
Daha önce bahsettiğimiz Faydacılık genellikle ahlaki eylemlerin doğruluğunda tek bir ölçüt kullanma eğiliminde oldukları için "tekçi" olarak görülmüştür. Ancak bunların dışında W. D. Ross ahlak kuramında tek değil çoğulcu davranarak farklı ölçütlerle eylemlerimiz ahlaki kabul edilebilirliğini ele almaktadır. Ross’un Biçimciliği iki önemli ölçüt üzerine durur. Bunlardan biri "ilk bakışta ödev" diğeriyse "bağlayıcı olmak"tır.[5]
Ross "ilk bakışta ödev"in "ahlaken önemli olan başka türde bir eylem olmasaydı asli ödev olacak bir eylem" anlamına geldiğini söylemektedir. Bu şöyle de yorumlanabilir; bir eylem doğru olma eğilimine sahip olduğu, hatta bu eğilim baskın olduğu takdirde ilk bakışta ödevdir. Alternatif eylemlere göre daha tercih edilebilirse, bu ilk bakışta ödevi gerçekleştirmek, doğru bir eylem olacaktır.
Ross 7 tür ilk bakışta ödev olduğuna işaret etmektedir. Çoğunlukla sezgisel olarak doğrulukları kabul edilebilir görünse dahi karşılaştığımız durumlarda sıralamanın nasıl yapılacağı sorulabilir, sıralamak zorunda kalmanın bizzat kendisinin yanlış olabileceği savunulabilir ya da ödevlerin çatışması durumunda ne yapacağımız sorulabilir. Şimdilik bu eleştirileri bir kenara koyuyoruz. Bu ödevler Ross’un sıralamasıyla şunlardır:
- Sözünde Durma
- Telafi
- Minnettarlık
- Adalet
- İyilik
- Kendini Geliştirmek
- Zarar Vermeme
Ross’un diğer ölçütü ise “bağlayıcı olma”dır. Formüle ederek söylersek;
- a’nın yapılması ilk bakışta ödevi, b’nin yapılması ilk bakıştaki ödevinden ancak ve ancak b yerine a’yı yapmak doğruysa daha bağlayıcıdır.
- a eylemini yapma ilk bakışta ödevi daha bağlayıcıdır.
Bir eylem ancak ve ancak ilk bakışta ödevse ve hiçbir alternatifi daha bağlayıcı bir ilk bakışta ödev değilse ahlaken doğrudur.
İdam cezasının ilk bakışta ödev olarak kabul edilmesini zarar vermeme ve iyilik ödevleri ile temellendirmek mümkün gibi görünüyor. Fakat diğer yandan adalet ilk bakışta ödevi ihlal edilmekte midir diye sorulabilir. Kişiyi idam etmek adil değil midir? Bizim düşüncemize göre, birini her ne suç işlerse işlesin öldürmek bir adalet ilkesi olamaz.
"a’nın yapılması ilk bakıştaki ödevi" (bir kişiyi idam etmemek), iyilik ve zarar vermeme ilk bakışta ödevini içerdiği için daha kabul edilebilir görünebilir. Bu durumda "b’nin yapılması ilk bakıştaki ödevi" yani birini öldürmeyi kabul etmek ve uygulamak, bu iki ödev türüne uygun bir davranış olmayacaktır. İdam cezası mı yoksa idam cezasını uygulamamak mı daha fazla ilk bakışta ödevi kapsamakta ve bağlayıcı olmaktadır? Birini öldürmemek aynı zamanda telafi imkanı da sunmaktadır: Kişi, eğer idam edilirse işlediği suçu telafi edemez ve telafi ilk bakışta ödevine uygun davranamaz. Ayrıca minnettarlık ilk bakışta ödevine uygun da davranma imkanı kalmaz. Eleştirmen, idam cezasına karşı çıkmanın adalet ilk bakışta ödevini ihlal ettiğini gerekçelendirirse bu güçlü bir karşı argüman olacaktır. Fakat böylesi bir gerekçelendirmenin pek mümkün olmadığını düşünüyoruz.
Kaygan Zemin İtirazı
Bir kişinin yaşam hakkından söz etmek potansiyel olarak suiistimaller içerebilir. Kaygan Zemin İtirazı (İng: "Slippery Slope Argument"); bazı söylem ya da eylemlerin kabul edilmesi durumunda daha az arzu edilebilir sonuçların çıkacağını öne süren argümandır. Kabaca şöyledir:
- X kabul edilirse veya ona izin verilirse, Y ortaya çıkacaktır.
- Y, herkes tarafından daha az arzu edilen bir sonuçtur.
- X’i kabul etmek ya da ona izin vermek, herkes tarafından daha az arzu edilebilir bir sonuç olan Y’yi doğurur.
Hatta Y’nin ortaya çıkmasından Y’nin kendisinden bile daha az arzu edilebilir Z; Z’nin ortaya çıkmasından Z’nin kendisinden bile daha az arzu edilebilir Q sonucu doğabilir şeklinde argümanı genişletmek mümkündür.
Bu argümanı savunanlar, çoğunlukla Nazileri örnek gösterirler. Naziler, 1939 yılından itibaren ötanazi yasasını belli bir kamusal destekle yasallaştırdıktan sonra kapsamını daha da genişletmiş ve öjeni/ırkçılık çalışmaları için kullanarak farklı etnik kimlikten bireyleri ya da ötanaziyi reddedenleri katletmek için suiistimal etmiştir.
Bir ahlaki yargının ahlaken doğru olması ile suiistimal edilebilir olmasını ele alalım. Bir eylemin suistimal edilebilir olması, onun ahlaken yanlış olduğunu kanıtlamaz. Birçok ahlaki eylem suiistimale açık olabilir. Örneğin temsili demokrasi ve siyasi seçimleri göz önüne alalım. Naziler temsili demokrasi ve siyasi seçimleri suistimal ederek, yer yer kara propaganda yaparak, rakiplerine iftira atarak siyasi seçimler sayesinde iktidara gelmiştir. Yani siyasi seçimleri kendi ahlaksız amaçları için suiistimal etmişlerdir. Bu durum, siyasi seçimlerin ahlaken yanlış olduğunu değil sadece suistimale açık olduğunun kanıtıdır. Aynı şekilde idama izin verilmesi de ahlaken doğru ancak suistimale açık olabilir. Örneğin bir diktatör tüm muhalifleri idam edebilir. Suistimal edilebilir olması, onun ahlaki doğruluğuna gölge düşürmez. Bu durumda ahlaken yapılması gerekilen Kaygan Zemin itirazı ile hareket ederek ahlaki olarak doğru olduğunu bildiğimiz eylemi yasaklamak değil, suistimali var eden koşulları ve suistimalin kendisiyle mücadele etmek olmalıdır.
İdam, suistimal edilebilir, fakat bu onun ahlaki doğruluğu veya yanlışlığı açısından elimizdeki en güçlü pusula değildir. Diğer yandan ahlaki tartışmaların biraz olsun dışına çıkarsak idam karşıtları, idamın suistimal edilebilir oluşunu ona karşı bir argüman olarak kullanabilir gibi görünüyor. Fakat söylediğimiz gibi bu ahlaki olmaktan çok pratik bir argüman olurdu.
İdam Cezasına Karşı Olmak
İdam cezası sanıldığının aksine yalnızca bir diktatörün muhalifleri öldürmesi türünden durumlar nezdinde suistimale açık olmayabilir. İdam cezası, tersi bir şekilde farklı suistimaller ve istenilmedik durumlara da sebep olabilir:
- Cinayet Yoluyla İntihar: Dr. Louis West kişilerin yaşamına son vermek yani intihar etmek için idam cezası alabilecekleri suçları işleyebileceğine dikkat çekmektedir.[6]
- Vahşileştirme Hipotezi: Bu hipoteze göre, devletin istediği kişileri öldürebiliyor olması, cinayete bir meşruiyet kazandırmaktadır. Kişiler idamın yani birini öldürmenin legalleşmesiyle vahşileşiyor ve cinayetler arttırıyor olabilir.[7]
- Telafinin Ortadan Kaldırılması: İşlenen bir suçta, suçlunun durumu telafi etme ve düzeltme yönündeki adım veya istekleri idam ile ortadan kalkmaktadır. İdam, kişinin hatasından dönmesi mümkün kılmamaktadır. Diğer yandan devletler eğer birini "yanlışlıkla" yani hatalı mahkeme kararlarıyla idam ederse bunun da telafisi mümkün olmamaktadır.
- Yaşam Hakkının Gasp Edilmesi: Yaşam hakkı en temel insan hakları ilkelerinden biridir. İdam, bu hakkı tartışmaya açmaktan çok daha fazlasıdır gibi görünüyor; idam kişinin yaşam hakkını tamamen ortadan kaldırmak anlamına gelmektedir.
Sonuç
İdam cezasına Faydacılık, Singer'ın Tercih Yararcılığı ve Ross'çu Biçimcilik açısından karşı çıkılabilir. Bunun yanı sıra idam cezasının istatiksel olarak suçları azaltmadığı ve Cinayet Yoluyla İntihar, Vahşileştirme Hipotezi, Telafiyi Ortadan Kaldırması ve Yaşam Hakkı Gaspı gibi ek önermeler de idam karşıtlığı desteklenebilir gibi görünüyor.
Fakat yine de idam gibi ciddi bir konuya dair daha derinlemesine felsefi bir analize ihtiyaç olduğu açık; idam problemi pratik etik alanında en az tartışılan alanlardan biri olması itibariyle tüm çekiciliğini korumaya devam etmektedir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 16
- 4
- 2
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ W. C. Bailey, et al. (1994). Murder, Capital Punishment, And Deterrence: A Review Of The Evidence And An Examination Of Police Killings. Journal of Social Issues, sf: 53-74. doi: 10.1111/j.1540-4560.1994.tb02410.x. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Bentham. (1982). An Introduction To The Principles Of Morals And Legislation. Yayınevi: London. sf: 12-13.
- ^ P. Singer. (2006). Kıtlık, Bolluk Ve Ahlak. Yayınevi: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi. sf: 57.
- ^ P. Singer. (2015). Pratik Etik. Yayınevi: İthaki Yayınları. sf: 133.
- ^ M. D. Ross. (1930). The Right And The Good. Yayınevi: Oxford University Press, USA. sf: 19-20.
- ^ L. West. (1968). To Abolish The Death Penalty. Yayınevi: U.S. House Judiciary Committee. sf: 124.
- ^ W. J. Bowers, et al. (2016). Deterrence Or Brutalization: What Is The Effect Of Executions?. Crime & Delinquency, sf: 453-484. doi: 10.1177/001112878002600402. | Arşiv Bağlantısı
- OHCHR. Death Penalty. Alındığı Tarih: 7 Şubat 2021. Alındığı Yer: OHCHR | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 20:47:26 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/10698
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.