İdam Cezası Suç Oranını Azaltır mı?
- İndir
- Dış Sitelerde Paylaş
İdam cezası (veya "devlet onayıyla öldürme"), Türkiye'de son derece hassas ve hatta tabu sayılabilecek konulardan birisi. Bir kesim bu cezanın kullanılması gerektiğini savunurken, ülkenin önemli bir bölümü bu cezayı orantısız ve insan haklarına aykırı bir ceza olarak görüyor. Uluslararası Af Örgütü, ACLU, CFCR ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi gibi profesyonel hukuk oluşumlarının tamamı, idam cezasının en temel haklardan biri olan yaşama hakkını ihlal ettiği için insan haklarına aykırı olduğunu savunmaktadır.[1], [2], [3], [4] Bu yazımızda, içeriği kısmen daha kısa tutmak adına, işin siyasal (reel ve aktüel politik), hukuki ve sosyolojik taraflarını bir başka yazıya bırakıp, konuya sadece istatistiki açıdan yaklaşacağız ve halihazırda onlarca ülkede uygulanmaya devam eden idam cezasının, (asıl amacı olan) vahşi suç oranları üzerinde anlamlı bir düşüşe neden olup olmadığını incelemeye çalışacağız.
Elbette idam cezasının suç oranlarını azaltıyor olması, bu cezayı savunmak için yeterli bir gerekçe olmayacaktır; ancak bir ceza politikasının uygulanmasının önerilmesi için, her şeyden o cezanın halihazırda uygulandığı yerlerde ve/veya dönemlerde, bu uygulamanın istatistiki olarak anlamlı bir suç azalmasına neden olduğunun (veya olacağının) gösterilmesi gerekmektedir. Çünkü burada farazi bir cezadan söz edilmemektedir; Dünya'nın önemli bir bölümünde halen uygulanmakta olan, daha geniş bir kısmında ise yakın geçmişe kadar uygulanmaya devam etmiş bir cezadan söz etmekteyiz. Daha en temel görevini yerine getirdiği gösterilemeyen bir ceza politikasının diğer açılarının konuşulması önemsiz değildir elbette; ancak tartışmanın daha duygu-yüklü ve kamplaştırıcı noktalara ulaşmadan sonlandırılabilmesini sağlayabilir.
Bir diğer deyişle, cezanın çalışması, uygulamanın vahşi doğasından ötürü onu desteklemek için yeterli bir gerekçe değilken, cezanın tarihsel olarak çalışmadığının gösterilebilmesi, onun üzerinde durmamak için fazlasıyla yeterli bir sebep olarak görülebilecektir. Nihayetinde, yıllardır çeşitli şekillerde uygulanmasına rağmen anlamlı bir işe yaradığı gösterilemeyen; ama gerek uygulamanın vahşiliği, gerekse de halk arasında yarattığı tepki açısından bir o kadar da tartışmalı olan bir ceza uygulamasının sürdürülmesi (veya önerilmesi), anlamlı bir çaba olmayacaktır. Dolayısıyla gelin günümüzde idam uygulamasına yönelik bazı temel istatistiklerle başlayalım.
Bazı İdam İstatistikleri
2019 yılında idam cezasının en yaygın olarak kullanıldığı ülkeler sırasıyla Çin, İran, Suudi Arabistan, Irak, Mısır ve Amerika Birleşik Devletleri'dir.[5] Çin'deki idam uygulamasına yönelik veriler sadece tahminlere dayanmaktadır (örneğin sadece 2019 yılında Çin'de en az 1000 idam uygulandığı tahmin edilmektedir; fakat kesin bir sayı verilememektedir).[6] İran gibi bazı ülkelerde bu istatistikler biraz daha net olarak takip edilebilse de, 2013 yılından beri en az 1 kişiyi idam eden 33 ülke bulunduğu söylenebilir. Genel olarak (Çin haricindeki ülkelerde) 2015'ten beri idam uygulaması giderek azalıyor gibi gözükmektedir ve her geçen sene idam cezasını terk eden ülkelerin sayısı artmaktadır.[7] Uluslararası Af Örgütü'nün 2019 istatistiklerine göre:[8]
- İdam cezasının yasalarla engellendiği 106 ülke vardır.
- Sadece savaş suçları gibi sıra dışı durumlarda idam cezası uygulayan 8 ülke vardır.
- İdam cezasına yasal olarak izin veren ama son 10 yılda bu cezayı hiç uygulamamış olan 28 ülke vardır.
- İdam cezasına yasal olarak izin veren, bu cezayı uygulayan (veya cezayı uygulamaktan uzak duracağını açıklamamış olan) 56 ülke vardır.
Türkiye'de İdam Cezasına Bakış Açısı
Türkiye'de idam, 1984 yılından beri hiç uygulanmamıştır ve 2004 yılında resmen kaldırılmıştır. 2004 yılına kadar uygulanan idam cezaları, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu çerçevesinde; cinayet, ihanet, devlete savaş açmak, askeri tesislere zarar vermek ve ulusal güvenliği tehdit eden bilgileri açığa çıkarmak suçlarına uygulanıyordu. Vikipedi üzerinde tutulan bir kayda göre, 1922-1984 yılları arasında Türkiye'de toplam 618 kişi idam edilmiştir. Halk arasında idama yönelik görüşler, anketten ankete, bağlamdan bağlama, soruş biçiminden soruş biçimine ve dönemden döneme çok ciddi farklılıklar gösterebilmektedir.
Örneğin Hürriyet tarafından 2011 yılında yapılan ve 154.806 internet katılımcısının oy kullandığı bir ankette, katılımcıların %64.6'sı idam cezasının geri gelmesi gerektiğini düşündüğünü söylemiştir (örneğin bu anket, Kayseri'de 3 çocuğun vahşice öldürülmesinin ardından bir başka çocuğun üvey annesi ve anneannesi tarafından parçalanması üzerine başlayan tartışmalar sonrasında yapılmıştır).[9] Bu sonuç, Nisan 2011'de Metropoll Araştırma Şirketi'nin yaptığı anket çalışmasının sonuçlarıyla da uyumludur: Ankete katılanların %55'i idam cezasına genel olarak karşı olmadığını belirtmiştir; "bazı suçlarda" idam cezası uygulanmasını savunanların oranı ise %65 olarak ölçülmüştür.[35]
Ayrıca bu sonuçlar, 1 Kasım 2015'te Konsensus Araştırma ve Danışmanlık Şirketi tarafından 1.502 kişiyle telefon yoluyla yapılan bir araştırmanın sonuçlarıyla tutarlıdır: Katılımcıların %62'si, idamın geri gelmesini istediğini söylerken, %32'si istemediğini belirtmiştir (geri kalanlar kararsızdır).[10] 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sonrasında ORC şirketinin yaptığı bir ankete göre, halkın yüzde 91'i terör ve vatana ihanet suçlarına idam cezası verilmesini desteklemektedir; fakat aynı dönemde bağımsız bir araştırma platfromu olan StreetBees, benzer bir çalışma sonucunda toplumun genelinde idam cezasına olan desteğin %58 civarında olduğunu göstermiştir.[11]
5-8 Mayıs 2017'de BETIMAR tarafından Türkiye'deki 2.100 katılımcıyla telefon yoluyla yapılan bir diğer çalışmada, katılımcıların %59.86'sının idam cezasını istediği görülmüştür.[12] Eylül 2019 yılında ORC firması, 38 ilde 3620 kişiyle yüz yüze görüşerek, katılımcılara"Çocuk istismarı, kadın cinayetleri ve terör suçlarında idam cezasının uygulanmasını destekler misiniz?" sorusunu sorduğunda, katılımcıların %71.7'i idam cezasını destekleyeceğini, %28.3'ü ise desteklemeyeceğini söylemiştir.[34]
Twitter hesabımızdan bu yazımızda kullanmak amacıyla, 86.691 Evrim Ağacı okurunun katılımıyla gerçekleştirdiğimiz bir internet anketinde, ülkenin genelini yansıtan anket sonuçlarının aksine, katılımcıların %80.8'inin idam cezasına karşı olduğu, %12.2'sinin idam cezasını istediği, %7'lik bir kesiminse kararsız olduğu görülmektedir (buna ek olarak, yorumlar incelendiğinde, kitle içerisinde konunun adeta tabulaştığı da göze çarpmaktadır). Bu durum, eğitim düzeyi arttıkça idam cezası yerine salıverilme ihtimali olmaksızın müebbet hapis uygulaması gibi cezalara olan eğilimin arttığını gösteren anket çalışmalarıyla uyumlu olabileceği gibi, genel olarak bilime olan ilginin artmasıyla idam cezasını destekleme arasında ters bir ilişki olduğunu da düşündürebilir.[13] Her türlü, bilimsever kitlenin en azından bu konuda genel popülasyonu içeren anket sonuçlarını yansıtmadığı söylenebilir.
ABD'de İdam Uygulaması
Bu yazımızda, idam cezası uygulayan ve verileri en şeffaf şekilde paylaşan ülke olan Amerika Birleşik Devletleri'ndeki istatistikleri inceleyeceğiz.
1976 yılından beri ABD'de 1.532 kişi idam cezasıyla öldürülmüştür. ABD, Amerika kıtalarında idam cezası uygulamayı sürdüren tek ülkedir ve ABD vatandaşlarının %54 kadarı idam cezasını ahlaki olarak uygun görmektedir (2016'da bu oran %60'lara kadar çıkmıştır).[14], [15] Buna rağmen, ABD'deki 50 eyaletin 21'inde idam cezası yasaktır ve bu sayı, her geçen yıl biraz daha artmaktadır.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
İdam Cezası Bilgilendirme Merkezi'ne (İng: "Death Penalty Information Center") göre 1976 yılından beri ABD'de 1.352 kişi ölümcül kimyasalların vücuda enjekte edilmesiyle, 163'ü elektrik şokuyla, 11'i ölümcül gazların solunması yoluyla, 3'ü asma yoluyla, 3'ü ise ateşli silahlar kullanan idam mangası yoluyla öldürülmüştür.[16] İdamın vahşetini buraya taşımak istemiyoruz; ancak Prison Break dizisi, bu vahşete çok fazla girmeksizin, ABD'de elektrik yoluyla idama mahkum edilen bir kişinin son anlarını oldukça etkileyici ve ürpertici bir şekilde göstermişti (spoiler olmaması bakımından çok fazla detaya girmiyoruz; ancak idam cezasının tehlikelerine önemli vurgular yapılan bir konunun da işlendiğini söyleyebiliriz):
Bu yazıda işleyeceğimiz konu iyi anlaşılmalıdır: Sorumuz, genel olarak, herhangi bir "ceza uygulamasının" suçtan caydırıp caydırmadığı değildir. Benzer şekilde, cinayet gibi vahşi suçlara sert cezalar uygulanıp uygulanmaması gerektiğini de bu yazı çerçevesinde sorgulamamaktayız. Bizim sorguladığımız şudur: İdam cezası, örneğin uzun dönem hapis cezasına kıyasla, cinayet gibi suçları daha etkili bir şekilde azaltmakta mıdır?
Bunu yapabilmek için, bilimsel araştırmalarda ne tür istatistiki yaklaşımlar sergilendiği konusunda en azından bir miktar bilgi sahibi olmamız gerekmektedir. Eğer temel düzeyde istatistiki mantıklama bilgisine sahip olmazsak, yazının ilerleyen kısımlarında göreceğimiz verileri analiz etmemiz ve anlamamız da mümkün olmayacaktır. Gelin 2 örnek üzerinden geçerek bazı istatistiki yaklaşımları öğrenelim.
İstatistiğin Sosyal Politikayı Şekillendirdiği 2 Örnek
İstatistiki analizler, karmaşık verilerin incelenmesinde ve belirsizliğin olduğu durumlarda sağlıklı ve isabetli kararlar alabilmek için büyük öneme sahiptir. Bu nedenle, istatistiki analizlerin sosyal politikalara yön verdiği iki örneği hatırlamakta fayda vardır.
Çifte Kör Deneyinin Gücü: Çocuk Felci ve Salk Aşısı
Bunlardan ilki, 1954 yılında ABD Halk Sağlığı Servisi tarafından, Salk Çocuk Felci Aşısı'nın etkinliğini tespit etmek için düzenlenen, "insanlık tarihinin gördüğü en büyük halk sağlığı deneyi"dir. Deneyin amacı, Jonas Salk tarafından geliştirilen çocuk felci aşısının, paralitik çocuk felcinin görülme sıklığını azaltıp azaltamadığını tespit etmekti.
Ancak uzmanların aşması gereken bazı engeller vardı: Çocuk felcinin görülme sıklığı, yıldan yıla, mekandan mekana ve tamamen rastgele gibi gözüken bir şekilde değişmekteydi. Dahası, hiçbir önlem alınmasa dahi hastalığın görülme sıklığı oldukça düşüktü: Hastalığa yatkın her 100.000 çocuktan sadece 50 tanesi bu hastalığa yakalanıyordu. Bu nedenle araştırma yapılan popülasyon içerisinde şansa dayalı çok büyük varyasyonlar görülmesi kaçınılmazdı. Bu varyasyonlar, aşının etkinliğini belirlemek konusunda geçersiz pozitif veya negatif izlenimler yaratabilecek kadar yaygın olabilirdi.
Bu problemlerin üstesinden gelmek için uzmanlar, neredeyse 1 milyon çocuğu içeren, çok dikkatli bir şekilde tasarlanmış bir deney yaptılar. "Kontrol grubu" olarak atadıkları bir grup çocuk, gerçek aşı yerine plasebo aşısı (tuzlu su) oldu. Geri kalanı, gerçek Salk aşısını oldular. Kontrol grubundaki çocuklar, deneye katılmak üzere gönüllü olanlar arasından tamamen rastgele seçilmişlerdi ve hem onlar, hem ebeveynleri, hem de onlara bakan hekimler, spesifik bir çocuğun gerçek aşıyı mı yoksa plasebo aşısını mı olduğunu bilmiyordu (buna çifte kör deneyi denmektedir ve nedenselliği ispatlamak için çok güçlü bir araçtır). Bu sayede gerçek aşıyı olanlarla plasebo aşısını olanlar arasında sistematik hiçbir fark oluşamayacaktı.
Yapılan çalışma sonucunda, plasebo grubundaki çocuklarda çocuk felcine yakalanma oranının, gerçek aşıyı olan gruptakine göre 3 kata kadar daha fazla olduğunu anlaşıldı. Deneyin kendisi de çok güvenilir bir şekilde yapıldığı için, çok net bir sonuç ortaya çıktı: Eğer ki aşı gerçekten işe yaramıyor olsaydı, bu tür bir deney sonucuna ulaşmak neredeyse imkansız olurdu. Bu nedenle Salk aşısı, her ne kadar kusursuz olmasa da, gerçek bir başarı olarak görüldü.
Bilimin Gerçeği Aydınlatma Gücü: Sigara ve Kanser
İkinci örnek, sigara içmek ile akciğer kanseri arasındaki ilişkiden gelmektedir. Daha önceden de detaylıca anlattığımız gibi, sigara firmaları bilimin adını kötüye kullanarak ürünlerini halka satmak için her yolu denemişlerdir. Ancak bu döngüyü kıran ve gerçeği ortaya çıkaran da yine bilim olmuştur.
1920 ve 1930'larda ABD ve Birleşik Krallık'ta görev yapan hekimler, tedavi ettikleri akciğer hastalarının neredeyse tamamının ağır sigara içicileri olduğunu fark etmeye başlamışlardı. Ancak buradaki ilişkinin nedensel olduğunu ispatlamak, Salk aşısı örneğindekine nazaran çok daha zordu: Çünkü Salk aşısındaki gibi kontrollü bir deney yapmak imkansızdı. Sonuçta iki grup alıp, birine zorla sigara içirip, akciğer kanseri geliştirme oranlarına bakamazsınız. Bunun yerine araştırmacılar, deney ve kontrol grubu olarak net bir şekilde ikiye ayrılamayacak olan tüm hastaların alışkanlıklarına ve sağlık geçmişlerine bakmak zorunda kaldılar. Bunu yaptıklarında, ağır sigara tüketimi ile akciğer kanseri arasında bir ilişki olduğunu net bir şekilde gördüler; ancak bu ilişkinin nedensel bir ilişki olduğunu kanıtlamak çok daha zordu.
Burayı anlamak önemlidir; çünkü aynı sorunlarla, idam cezasında da karşılaşacağız: Ağır sigara içicilerinde akciğer kanseri görülme oranı, her zaman, içmeyenlere göre daha yüksekti. Bu, önemli bir bilgidir; ancak sigara içmenin kansere neden olduğunu kanıtlamaz. Belki de bilmediğimiz üçüncü bir faktör (veya bir dizi diğer faktör) vardır ve bunlar kansere neden oluyordur ve o üçüncül faktörlerden sadece birisi sigara ile ilişkilidir? Eğer durum buysa, her ne kadar sigara tüketimi ile kanser arasında bir ilişki olsa da, kansere yakalanmamak adına sigarayı bırakmanın neredeyse hiçbir faydası olmayacaktır: Sigara içmek, kanser riskinin parçalarınadn biri olacaktır; ancak nedeni olmayacaktır. Bu soruyu nihayete erdirmek için, daha fazlasını aramak gerekir: Ya bu hayali üçüncü faktöre yönelik bazı kanıtlar bulmalıyız veya aradaki nedenselliği gösterebilecek bazı bulgulara ulaşılmalıdır.
Bu konuda araştırma üzerine araştırma yapıldı; ancak bu çalışmaların hiçbirinde "üçüncü bir faktör" tespit edilemedi. Bu araştırmaların her biri, akciğer kanserindeki artışın sorumlusu olarak sigara tüketimindeki artışa işaret ediyordu. Nihayet, 1963 yılında, ABD Başhekimi, ağır sigara tüketiminin akciğer kanserinin nedeni olduğunu iddia etti ve günümüzde bu nedensellik evrensel olarak kabul edilmektedir.
İdam Cezası İşe Yarıyor mu?
İdam cezasının cinayet gibi vahşi suçlardan caydırdığına yönelik incelemeler, sigara tüketimi ile akciğer kanseri arasındaki ilişkinin araştırılmasına benzerdir. Her ikisi de rastgele dalgalanmaları içeren nadir olgularla ilgilenir ve her ikisi de deneysel olarak araştırılamaz (Salk aşısı deneyinin aksine). Ancak bu iki örnek arasında bariz bir fark da vardır: Sigara tüketimi ile kanser örneğinde, ilk gözlemler iki değişken arasında çok güçlü bir ilişki olduğunu göstermiştir (hekimler aradaki bağlantıyı çok hızlı bir şekilde kurabilmiştir) ve bu sayede takip eden araştırmalar, nedensellik konusundaki şüpheyi kolayca ortadan kaldırabilmiştir.
Ancak idam ile caydırıcılık probleminde, durum tam tersidir: Verilere şöyle bir göz atacak olursanız, iki değişken arasında neredeyse hiçbir ilişki göremezsiniz; öyle ki, ABD'de idam cezasının olduğu bölgelerde cinayet oranı, on yıllara yayılan süre zarfları içerisinde her zaman, idam cezasının olmadığı eyaletlere göre daha yüksek olmuştur.
Cezayı Uygulayan ve Uygulamayan Eyaletler Arası Farklar
1973-1984 yılları arasında eyaletlerdeki cinayet oranları incelendiğinde, idam cezasının olmadığı eyaletlerde cinayet oranları her zaman idam cezasının olduğu eyaletlerin ortalama %63'ü kadar olmuştur.[17] Sadece bu veriye bakacak olursak, idam cezasının hiçbir caydırıcılık etkisi olmadığı görülebilir.
Ama belki de vardır da, bir başka değişken bu caydırıcılığı gizliyordur? Sonuçta cinayet oranlarını etkileyen birçok faktör var. İşte burada problem, o diğer faktörleri, analizden ayıklayabilmektedir. Bunu nasıl yapabiliriz?
Tarihsel olarak bunu yapmaya çalışan uzmanlar, idam cezasının olduğu ve olmadığı eyaletleri birbiriyle kıyaslamayı seçmişlerdir. Bunu yaparken, coğrafi olarak birbirine en yakın olan, dolayısıyla demografik açıdan çok benzer olan eyaletleri seçmeye çalışmışlardır. Bu tür bir yaklaşım, Salk aşısı deneyinde olandan çok daha zayıf bir netliğe sahiptir; sonuçta idam cezası haricindeki "tüm değişkenlerin sabit olduğu" iddiası neredeyse hiçbir zaman doğru değildir - hele ki kocaman ve oldukça karışık yapılara sahip eyaletleri (veya devletleri) birbiriyle kıyaslarken...
Ancak yine de, eğer ki idam cezasının caydırıcılık konusunda bir etkisi varsa, bu araştırmalarda en azından belirli bir etki görmeyi bekleriz. Örneğin Thorsten Sellin tarafından yapılan bir araştırmada, 1920-1958 yılları arasında bu tür bir eyaletler-arası kıyaslamaya gidilmiştir.[18] Sellin'in çalışmasının sonuçları şöyledir:
- Farklı eyalet grupları araısndaki cinayet nedeniyle ölüm düzeyleri farklılık göstermektedir. New England bölgesinde ve orta-batı ile kuzey eyaletlerde bu düzey en düşükken, Michigan, Indiana ve Ohio'da biraz daha yüksektir.
- Birbiriyle benzer sosyal ve ekonomik durumlara ve popülasyonlara sahip her bir eyalet grubu içerisinde, idam cezasının kaldırıldığı eyaletleri, [suç oranları konusunda] diğerlerinden ayırt etmek imkansızdır.
- Birbiriyle kıyaslanabilir olan ama idam cezası uygulaması konusunda zıt olan eyaletlerde, cinayete dayalı ölüm oranlarının trendi (gidişatı) bakımından bir farklılık yoktur.
Sellin, buradan yola çıkarak şu sonuca varmaktadır:
Bu verilerden elde ettiğimiz kaçınılmaz sonuç, bu raporda da gösterdiğimiz gibi, vahşi suçların bir göstergesi olan cinayet oranları üzerinde idam cezasının ayırt edilebilir hiçbir etkisi olmadığıdır.
İdam Cezasının Kaldırılmasının Zaman İçerisindeki Etkileri
Belki Salk aşısı deneyine bir miktar daha yaklaşan bir araştırma metodu, zaman içerisinde idam cezasının kaldırılmasına bağlı olarak bir eyalette vahşi suç oranlarının nasıl değiştiğini incelemek olur. Sonuçta, eğer idam cezası gerçekten caydırıcı ise, cezanın kaldırılması sonrasında vahşi suç oranlarında artış görmeyi bekleriz. Benzer şekilde, eğer idam cezası gerçekten caydırıcı ise, bu cezanın uygulamaya koyulması sonrasında vahşi suçlarda azalma görmeyi bekleriz. Neyse ki her iki durumu da (uygulamanın kaldırılması da, uygulamanın getirilmesi de) görebileceğimiz tarihsel vakalar mevcuttur. Hatta kimi durumda aynı eyalet, yasağı kaldırıp geri getirmiş veya yasağı getirdikten sonra kaldırma kararı almıştır. Böylece zamana yayılı bir şekilde bu kararın etkilerini görmek mümkündür.
Sellin ve diğerleri, tam da bu incelemeleri de yapmışlardır. Ne var ki bu çalışmalarda da, idam cezasının caydırıcı olduğunu gösteren hiçbir bulguya ulaşılamamıştır.[19] Dahası, 1967 yılından bu yana idam cezası uygulamasını değiştiren eyaletlerde yapılan çalışmalar da (örneğin bir vakada, 10 yıl idam cezası yasağı sonrasında cezanın tekrar uygulamaya konulması) idam cezası ile vahşi suçlar arasında hiçbir anlamlı ilişki tespit edememiştir.
Normalde bu tür çalışmaların, eğer ortada bir ilişki varsa, en azından bu ilişkiyi ortaya koyabilmesi beklenmektedir. Ama hangi açıdan bakılırsa bakılsın, bir türlü bu tür bir ilişki tespit edilememiştir. Örneğin 1935 yılında Robert Dann, Philadelphia eyaletindeki cinayet oranlarının, medyada fazlasıyla yankı bulmuş 5 idamdan 60 gün önce ve 60 gün sonra nasıl değiştiğini inceleyen bir makale yayınlamıştır. Dann'ın iddiasına göre eğer idam cezası caydırıcı ise, 5 kişinin halka açık bir şekilde öldürülmesi sonrasındaki 60 günlük pencerede bölgedeki cinayet oranlarının azalması beklenir. Sonuç, çarpıcıydı: Bırakın sonraki 60 günde cinayet oranlarının azalmasını, oranlarda bir artış tespit edilmişti.
Bu çalışmadan 20 yıl kadar sonra Leonard Savitz de benzer bir çalışmaya imza attı: Bu çalışmada, idamın uygulandığı gün etrafındaki 60'ar günlük periyotlara değil, fazlasıyla meşhur isimlerin idam edileceğinin ilan edildiği günün etrafındaki 60'ar günlük pencerelerde cinayet oranları incelenmiştir. Savitz'in araştırmasında da, idam cezasının caydırıcılığına yönelik hiçbir bulguya ulaşılamamıştır.[19] Bu çalışmalar, Chicago ve California için de tekrar edilmiş ve sonuç değişmemiştir: İdam cezası, vahşi suçları azaltmamaktadır.
Polis Güvenliği: İdam Cezasının İkincil Faydaları Olabilir mi?
Bu net sonuçlar, idam cezasının faydalarıyla ilgili daha ikincil arayışları beraberinde getirmiştir. Örneğin bazıları, idam cezasının polislere ve hapishane görevlilerine ek bir koruma ve güven getirdiğini, dolayısıyla asayişin sağlanmasını kolaylaştırdığını iddia etmiştir. Buna dayanarak bazı eyaletler, "sıradan cinayetler" için idam cezasını kaldırırken, polis veya hapishane görevlilerinin öldürüldüğü durumlarda idam cezasını uygulamaya devam etmiştir.
Bu tür bir caydırıcılık da akademide birden fazla kez araştırılmıştır; ancak sonuç yine değişmemiştir: İdam cezasının kaldırılmasının, polisliği veya hapishane görevlerini daha tehlikeli kıldığını gösteren hiçbir veriye ulaşılamamıştır.[19] Buna karşılık bir araştırmada, idam cezasının olduğu eyaletlerde çalışan polislerin, kendilerini daha güvende olduklarına inandıkları tespit edilmiştir. İlginç bir şekilde, aynı araştırmada, idam cezasının kaldırıldığı eyaletlerdeki polislerin de, idam cezasının kaldırılmasının görevlerini daha tehlikeli kıldığına inanmadıkları (ve buna neredeyse diğer meslektaşlarıyla aynı oranda inanmadıkları) tespit edilmiştir. Yani idam cezasının varlığı da, yokluğu da, o eyaletteki polislerin algısını dikkate değer miktarda değiştirmiyor gibi gözükmektedir.
Regresyon Modelleri ve İdam Cezası Araştırmalarında Karmaşık Analizler
Son birkaç on yılda araştırmacılar, giderek daha karmaşık istatistiki araçlar kullanarak hem yeni araştırmalara imza attılar, hem de eski araştırmaların sonuçlarını gözden geçirdiler. Birkaç istisna haricinde (ki bunlara birazdan geleceğiz), bu daha kapsamlı analizler de sonucu değiştirmemiştir. Örneğin Bailey ve Peterson, yaptıkları araştırmanın sonucunda şöyle yazmaktadır:[19]
İdam cezası ile caydırıcılık üzerine yapılan çalışmalar, idam cezasının herhangi bir caydırıcılığı olmadığı konusunda belirgin bir örüntüye sahiptir. Genel cinayet oranları, idam cezasının uygulanıp uygulanmadığından bağımsız bir şekilde değişiyor gibi gözükmektedir. İdam cezasının daha spesifik suçlar üzerindeki etkisi araştırılmaya devam etmelidir.
Ehrlich'in Modeli: İdam Cezası İşe Yarıyor Olabilir mi?
1970'lerin ortalarından itibaren, akademideki kanı netti: O güne kadar toplanan verilerde, idam cezasının cinayetler gibi vahşi suçları azalttığını gösteren hiçbir bulgu yoktu. Ancak ekonomist Isaac Ehrlich tarafından yapılan bir çalışma, bu örüntüyü bıçak gibi yırttı.
Ehrlich, 1933-1969 yılları arasında ABD'deki cinayet ve idam istatistiklerini kıyasladı; ancak bu defa analizine, işsizlik ve kişi başına düşen gelir gibi sosyal faktörleri de dahil etti. Buradan yola çıkarak, cinayet oranlarını, idam oranları da dahil olmak üzere tüm bu değişkenlerle ilişkilendirmeye çalıştı. Bunu yaparak elde ettiği model, çok hafif ama istatistiki olarak anlamlı bir negatif ilişki olduğunu söylüyordu: İdam oranları arttıkça, cinayet oranları azalıyor gibi gözüküyordu![20] Ehrlich, şu sonuca vardı:
Bu gözlemler ışığında, genel olarak ceza uygulamasının, özeldeyse idam cezasının, potansiyel katiller üzerinde bir caydırıcılığı olduğu hipotezini reddetmek mümkün gözükmemektedir.
Bu araştırma, metodolojik nedenlerle oldukça önemliydi; çünkü ceza caydırıcılığı konusunda çoklu regresyon modelini kullanan ilk akademik çalışma olma unvanına sahipti. Bunun en belirgin etkisi, matematikçi olmayanların analizi kolay kolay didikleyemiyor olmasıydı. Dolayısıyla önceki çalışmalardaki kadar güçlü bir eleştiri duvarı oluşamadı (ki bu, elbette bilim için son derece kötü bir durumdu). Dahası, onlarca yıldır birikmekte olan akademik örüntünün tam tersi yönde bir sonuç ilan eden Ehrlich, araştırmasının yeterince ilgi çekeceğini garanti altına almıştı.
Ancak bilim insanları, kısa sürede Ehrlich'in çalışmalarını ve metodolojisini didiklemeye başladı ve belirgin hatalar ortaya çıkmaya başladı. Örneğin Peter Passell ve John Taylor tarafından yapılan incelemede, Ehrlich'in idam cezası ile cinayetler arasında olduğunu tespit ettiği negatif ilişkinin ne kadar tutarlı olduğu araştırıldı. Eğer model doğruysa, incelenen zaman aralığı değiştirildiğinde de aynı ilişki görülmeye devam edilmeliydi. Ayrıca bu çalışmada, modelin fonksiyon yapısında da didiklemeler yapıldı; yani eğer model makul ise, modeli işleten parametrelerle oynandığında, modelin yapılan değişimle anlamlı ve uyumlu sonuçlar üretmesi beklenirdi.
Her iki didikleme de, Ehrlich'in parametrelerinin ve modelinin, gerçeği yansıtmak yerine, tam da Ehrlich tarafından istenen sonucu verecek şekilde tasarlandığını gösterdi.[21] Yani farklı zaman dilimlerine ait veriler kullanıldığında, Ehrlich'in tespit ettiği ilişki ortadan kalkıyordu. Sonradan William Bowers ve Glen Pierce da benzer bir çalışma yapıp, aynı sonuca vardılar.[22] Model öyle bir tasarlanmıştı ki, sadece spesifik bir veri seti kullanıldığında, spesifik bir sonucu verebiliyordu. Bunun haricinde idam cezası ile suç oranları arasındaki ilişkiyi yansıtmaktan tamamen acizdi.
Ehrlich'in Hatalı Sonuçlarının Popüler Tartışmalardaki Etkisi
Ne yazık ki Ehrlich'in bulguları, hatalı bir şekilde yorumlanmaya ve halk arasındaki tartışmaları bulandırmaya devam etti. Örneğin Ehrlich, çürütülen makalesinde şöyle yazmıştı:
İdam cezası ile cinayetler arasında bir takas mevcuttur. (...) Eğer idam cezası uygulanmamış olsaydı, 1935-1969 yılları arasında uygulanan idam cezası başına 7-8 adet fazladan cinayet olurdu.
Her ne kadar bunun metodolojik bir sonuç olduğunu, gerçekte olanı yansıtmak zorunda olmadığını belirtmiş olsa da (ve daha da önemlisi, Ehrlich'in modeli tamamen yanlışlanmış olsa da), insanların aklında "Her idam 7-8 cinayeti önler." mottosu kaldı.
Bu, büyük bir talihsizlilktir; çünkü Ehrlich'in çalışması çürütülmemiş olsaydı bile, o bulgulardan bu tür bir sonucun çıkarılması imkansız olurdu: Ehrlich'in modelindeki parametreler birazcık değiştirildiğinde, ulaştığı sonuç da (idam cezası ile cinayetler arasındaki negatif ilişki de) tamamen ortadan kalkmaktaydı. Ama model çok daha güçlü ve stabil olsaydı bile, söz konusu "takas" mantığı tamamen hatalı olurdu; çünkü bu tür bir sonuca varmak için, diğer bütün faktörler birebir aynı kalırken idam sayısının arttırıldığı gibi muğlak ve gerçekçilikten uzak bir varsayımda bulunmamız gerekirdi.
Daha fenası da var: Ehrlich'in bulguları ve halkın üzerindeki etkisi, neden ile sonuç arasındaki ilişkiyi birbirine karıştırmaktadır. 7 veya diğer bir sayıdaki cinayeti önlemek için birilerinin idam edilmesi gerektiği argümanı, Ehrlich'in (veya diğer herhangi bir araştırmacının) bulgularından yola çıkarak ileri sürülemez; çünkü bunu destekleyecek herhangi bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır.
Tüm bu nedenlerle, daha önceki araştırmaların bulduğu, ABD şartları altında idam cezasının insanları vahşi suçlardan caydırmadığı bulgusu halen geçerlidir.
İdam Cezası, Vahşi Suçları Arttırıyor Olabilir mi?
Eldeki tüm bulgular, idam cezasının caydırıcılık konusunda neredeyse hiçbir etkisi olmadığına işaret etmektedir. Ama daha fenası da olabilir: İdam cezası, vahşi suçları azaltmak yerine arttırıyor bile olabilir! Gerçekten de veriye bakıldığında görülen, bazı durumlarda idam cezası gelen yerlerde vahşi suçların arttığıdır.
Cinayet Yoluyla İntihar
Ama bu, sağduyuya oldukça aykırıdır: Nasıl olur da idam cezası, vahşi suçların nedeni olabilir? Dr. Louis West, yazdığı bir tıp makalesinde, bunu cinayet yoluyla intihar girişimi olarak isimlendirmiştir.[23] Bu tuhaf vakalarda bireyler, idam edilerek intihar edebilmek için bir başkasını öldürmüşlerdir. Dr. West, tanık olduğu bu vakalardan birini şöyle anlatıyor:
Yakın geçmişte Oklahoma'dan bir kamyon sürücüsü, Texas'ta yol kenarındaki bir kafede yemek yemek için mola verdi. Hiçbir şekilde tanımadığı, civardaki bir tarlada çalışan bir çiftçi, kapıdan girdi ve bir pompalı tüfek ile kamyon sürücüsünü ikiye böldü. Polis, katili etkisiz hale getirdiğinde, ona neden adamı öldürdüğünü sordu. Cevabı, ürperticiydi: "Yaşamaktan yoruldum."
Bu, izole bir vaka değildir. Örneğin San Quentin Hapishanesi'nin eski müdürü Clinton Duffy, 1963 yılında yazdığı 88 Adam ve 2 Kadın başlıklı kitabında, bunun gibi birden fazla vakadan söz etmektedir. Bunların her birinde idam cezası, cinayetleri önlemekten ziyade, onların sebebi olmuştur.[24]
Vahşileştirme Hipotezi
İdamların cinayetleri arttırıyor olmasının bir diğer açıklaması, vahşileştirme hipotezi olarak bilinen bir hipotezdir. Bu açıklamaya göre, devletin istediği kişileri öldürebiliyor olması, cinayete bir meşruiyet kazandırmaktadır. Buna bağlı olarak, vatandaşların da bir kısmı, "Eğer ki devlet birilerini öldürüp, ceza almayabiliyorsa, ben de bunu yapabilirim." gibi bir mantıkla cinayete sürükleniyor, yani "vahşileştiriliyor" olabilir.
Londra ve New York'ta yapılan çalışmalar, halk arasında popüler hale getirilen idamlar sonrasında cinayetlerin azalmadığını, tam tersine arttığını gösteren sonuçlara ulaşmıştır.[25] Elbette, bu sonuçların ne kadar genel geçer olduğu henüz kesin değildir.
İdam Savunucularının Argümanları
Her ne kadar veriler idam cezasının caydırıcılığı konusunda oldukça açık olsa da, idam cezasını savunanlar, çeşitli yöntemlerle argümanlarına meşruluk kazandırmaya çalışmaktadır. Örneğin bazı idam savunucuları, Ehrlich'in çalışmalarına eleştirel olmayan bir çerçeveden bakıp, sonuçlarının bariz bir gerçeklik olduğuna inanmaktadır.
"Belki Biraz Etkilidir?"
New York Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ernest van den Haag gibi diğerleriyse, hiçbir yeni akademik veri veya araştırma sunmaksızın, tamamen psikolojik ve "sağduyuya dayalı" açıklamalar yoluyla idam cezasını savunmayı seçmektedir.[26] Bu kişilerin ortak bir çabası, Dr. Sellin ve diğerlerinin araştırmalarının hatalı olduğunu iddia etmektir; ancak bunun nedenlerini gösteren ikna edici herhangi bir delil sunamamaktadırlar. Örneğin Dr. Haag, "istatistiğin sonuçlara ulaşmak için yeterli olmadığını, benzer coğrafyaların yeterince benzer olmadığını, incelenen zaman dilimlerinin yeterince geniş olmadığını" ileri sürmektedir. Ancak bu eksiklikleri giderip, arzu ettiği sonuçları elde edecek herhangi bir çalışmaya girişmemektedir. Dr. Haag, şöyle yazıyor:
İdam cezasının suç üzerinde caydırıcı bir etkisi olup olmadığının istatistiki olarak gösterilebileceğinden kuşkuluyum. Sonuçta caydırıcılığa yönelik argümanlarımız, veri üzerindeki belirsizliğimize dayanacaktır.
Ancak bu, hiç de ikna edici bir argüman değildir. Elbette istatistiki kanıtlar, herhangi bir unsurun etkisinin kesinlikle %0 olduğunu ispatlayamaz. Örneğin, eğer Salk aşısının hiçbir etkisi olmadığı anlaşılsaydı, bu etkisizlik durumu, daha önceden izah ettiğimiz yöntemlerle ispatlanamazdı. Deneysel sonuçlar, oldukça yüksek bir güven aralığıyla, etkinin belli bir eşik değerinin altında kaldığını söylerdi. Konuya yönelik araştırmalar arttıkça, bu belirsizlik giderek azalırdı ve nihayetinde, aşının işe yaramadığı sonucuna varılabilirdi. Böyle bir durumda, sırf aşının etki oranının %0 olduğunu ispatlayamadığımız için, eldeki tüm verilerin aksine, gidip de aşıyı "belki de biraz fayda sağlar" diye uygulamak saçma bir yaklaşım olurdu.
İşte van den Haag ve benzerlerinin tutumu da aynen böyledir: Eldeki veriler, idam cezasının %0 etkili olduğunu ispatlamamaktadır; ancak ne tür deneyler ve incelemeler yapılırsa yapılsın, her seferinde sonuç, idam cezasının istatistiki olarak anlamlı herhangi bir etkisi olmadığını göstermektedir. Her yeni araştırma, bu sonuca olan güvenimizi arttırmaktadır. Elde bu kadar bariz veriler varken, "belki biraz etkisi vardır" diyerek idam cezasını uygulamanın bilimsel bir dayanağı bulunmamaktadır.
İdamın Caydırıcı Olduğu Örnekler
İdam cezası savunucularının bir kısmıysa, idam cezası sayesinde önlenen bazı spesifik vakaları kullanarak, Aceleci Genelleme Safsatası olarak bilinen bir yanılgıya başvurmaktadır: "Eğer 1 veya birkaç örnekte işe yaradıysa, her örnekte işe yaramış olmalıdır!"
Örneğin 1971 yılında Los Angeles Polis Departmanı, suç üstü yakalanan bir grup hırsızdan yarısı kadarının silah taşımak istemediklerini, çünkü eğer hırsızlık sırasında silah taşıyacak olurlarsa, ister istemez birilerini öldürmek zorunda kalabileceklerini ve buna bağlı olarak idam edilebileceklerini söylemişlerdir. Elbette, polis tarafından yapılan bir soruşturma sırasında, yeni yakalanmış suçluların söylediklerini anekdotal verinin ötesinde ciddiye almak zordur; ancak belki de bu vakaların bir kısmında gerçekten de idam cezası caydırıcı olmuştur.
Ama söz konusu istatistiki ve bilimsel analiz olduğunda, bu tekil hikayelerin hiçbir değeri yoktur. Çünkü idam cezasının caydırıcı olduğunu gösteren her hikaye için, bu yazıda da anlattığımız gibi, idam cezasının suçu önlemek yerine teşvik ettiğini gösteren hikayeler bulmak mümkündür. Sadece bu hikayelerden yola çıkarak, gerçekte olanı tespit etmek imkansız olduğundan, tekil vakalara değil, genel vaziyete odaklanan istatistiki analizlere başvurmak zorundayız. Bu istatistiki analizler, idam cezasının tekil vakalardaki etkisini değil, idam cezasının tüm vakalar üzerindeki net etkisini görebilmemizi sağlamaktadır.
Maliyet Analizi: İdamlar vs. Müebbet Hapis
Birçokları, vahşi suçluların idam edilmesinin devlete ve vatandaşlara ek para kaybını önleyeceğine inanmaktadır (çünkü aksi takdirde bu suçluları yıllar yılı hapishanelerde yaşatmak zorunda kalınacaktır). Ne var ki, maddi açıdan yapılan incelemelerde, idam cezasının masraflarının, ömür boyu hapis masraflarından çok daha fazla olduğu görülmüştür: Örneğin Texas eyaletinde idam cezası davaları ortalamada 2.3 milyon dolara mal olmaktadır ve bu maliyet, 1 mahkumun 40 yıl boyunca en yüksek güvenlik seviyesinde tek bir hücrede hapsedilmesinin yaklaşık üç katı bir maliyete denk gelmektedir (ki Texas, bu maliyete sahip tek eyalet değildir).[27] Dolayısıyla, her ne kadar idam uygulayan diğer ülkelerde maliyet konusunda bir veri bulmak zor olsa da, sadece masraftan kaçınmak ile ilgili bir savunu, yetersiz ve hatalı olacaktır.
Vahşi Suçlulardan Öç Almak
İdam tartışmalarının en hızlı vardığı nokta, hipotetik örneklerdir: "Annene gözün önünde tecavüz edip, babanı doğradıktan sonra çocuğunu öldüren birinin asılmasını istemez misin?" gibi görünüşte makul, özünde duygu-yüklü sorularla idam cezasını savunmak oldukça yaygındır. Bunu daha önceden intikam ile adalet arasındaki farkları anlattığımız bir yazımızda detaylıca işlemiştik.
Ancak bu pozisyonu savunmanın tek yolu duygusal argümanlar değildir. Örneğin New York Hukuk Fakültesi'nden Prof. Dr. Robert Blecker; polislerin veya çocukların öldürüldüğü vakalarda, işkence yoluyla işlenen cinayetlerde, çok sayıda kişinin ölümüyle sonuçlanan cinayetlerde ve terörizm, katliam veya soykırım gibi kitlesel cinayetlerde, idam cezasının uygulanması gerektiğini savunmaktadır ve bunun sebebi, duygusal olmaktan ziyade, suçun verdiği acıyla orantılı bir ceza uygulanması ilkesidir.
Bu fikir yeni değildir: 18. yüzyıl filozoflarından Immanuel Kant, nasıl olduğundan bağımsız olarak her katilin ölmeyi hak ettiğini savunmuştur; çünkü Kant'a göre, birisini öldüren bir kişinin sebep olduğu acı, ölüm haricinde, ömür boyu hapis cezası da dahil hiçbir cezayla karşılanamaz.[28]
Ancak birçok idam karşıtına göre bu "dengeli ceza" kavramı, öç almaktan tamamen farksızdır ve herhangi bir şekilde adalet sağlamamaktadır. Ayrıca denk cezanın ne olduğu kavramı görelidir; salıverilme ihtimali olmaksızın ömür boyu hapis cezasının birini öldürmeye karşılık dengeli bir ceza olduğu rahatlıkla savunulabilir. Hatta belirli perspektiflerden bakılacak olursa, cinayeten ağır bir ceza bile olduğu söylenebilir!
Ancak her şey bir yana, "kısasa kısas" yaklaşımı, ceza hukuku açısından modern bir yaklaşım değildir; zira diğer suçlarda, bu tür bir ceza uygulamamaktayız: Örneğin tecavüzcüler, neredeyse hiçbir zaman kendilerine tecavüz edilerek cezalandırılmamaktadır; dolayısıyla birini öldürenin cezasının ölüm olması gerektiğini suç-ceza denkliği üzerinden savunmak güçtür.[29]
İstatistiki Yaklaşıma Karşı Eleştiriler
Daha önceden de birkaç noktada değindiğimiz gibi, idam cezası uygulamasına salt bir istatistiki analiz üzerinden yaklaşmanın doğru olmadığını savunanlar bulmak da mümkündür. Bu argümanın temelinde yatan iddia, istatistiki analizlere yönelik yorumların her zaman altta yatan varsayımlarla şekillenmek zorunda olduğudur. Örneğin ceza uygulamaları insan davranışlarını etkilemekte, bu davranışlar da ceza uygulamalarını değiştirmektedir. Eldeki veriler, tüm bunları isabetli bir şekilde değerlendirmek için yeterli olmayabilir. Buna bağlı olarak, idam cezasının etkilerine yönelik analizler, en nihayetinde bu analizlerin dayandığı teorilerle sınırlı olacaktır ve sadece o teoriler kapsamında sonuçlar elde etmek mümkün olacaktır.
Ancak bu, daha önce de izah ettiğimiz gibi, yeterli bir itiraz değildir. Sonuçta eğer ki bir politika (hele ki insan yaşamını ilgilendiren bir ceza politikası) uygulanacaksa, en azından bu yöntemin işe yaradığını ve makul gerekçelere dayandırılabileceğini gösteren veriler talep etmek gerekmektedir. Bir örnekle bunu daha net bir şekilde görelim.
3 farklı ABD eyaletini alalım: Texas, California ve New York. Bunlardan ilki (Texas), mutlak sayılar bakımından en çok kişiyi idam eden eyalettir. Aşağıda, Texas eyaletinin 1974-2009 yılları arasındaki yıllık idam sayılarını görebilirsiniz.
Görebileceğiniz gibi, 1982'den 2000'lere kadar idam sayıları oldukça rastgele bir şekilde değişmiştir; idam edilen kişi sayısı 2000 yılında 40 kişiyle en yüksek düzeyine ulaşmıştır ve sonrasında yılda 20-25 civarında idam ile sabitlenmiştir. Öte yandan, California'da 1976 yılından sonra idam cezası her zaman bir seçenek olsa da, 1976-2009 yılları arasında Texas'ta 447 kişi idam edilmişken, California'da sadece 13 kişi idam edilmiştir. New York eyaleti 1973-2009 yılları arasında sadece 10 kişiyi idama mahkum etmiştir; ancak 2009 yılına kadar bunların hiçbirini idam etmemiştir (yani cezayı henüz uygulamamıştır).
Eğer idam cezası caydırıcı bir uygulama ise, Texas'taki suç oranlarının New York ve California'dakine göre bariz bir şekilde düşmesini bekleriz. Eğer bu tür bir düşüş yoksa, idam cezasının diğer yöntemlerden daha etkili bir ceza olduğunu söylememiz çok zor olur. Vaziyet, budur:
Sonuç, çarpıcıdır. Her üç eyaletin de cinayet oranları neredeyse birebir aynı şekilde seyretmektedir - ve bu üçlü, ABD'nin genelindeki trendi neredeyse birebir takip etmektedir (aşağıda, ABD genelindeki istatistikleri görebilirsiniz). Bu durumda idam cezasının ekstradan bir caydırıcılık sunduğunu söylemek imkansızlaşmaktadır.
Eğer biri size, bu diğer eyaletlerle kıyaslama olmaksızın, sadece Texas'taki idam sayıları ve sadece Texas'taki suç oranlarını gösterseydi, 1990 yılında 40 kişiyle en üst düzeylerine ulaşan idam cezalarından hemen sonra, 1991'de, cinayetlerde ciddi bir azalma olduğunu iddia etmek mümkün olabilirdi. Bunu yapan birisi, sizi kandırıyor olurdu; çünkü Texas'taki düşüş, ülke genelindeki düşüşten bağımsız gözükmemektedir. Bir diğer deyişle, tam da aynı yıllarda, idam cezasını uygulamayan eyaletlerde de (ve hatta ülke genelinde de) bir düşüş görülmektedir. Bu veriden yola çıkarak, idam ile suç arasında bir ilişki kurmak imkansızdır (ama art niyetli biri, isterse bu grafikleri tam tersi bir etki yaratmakta kullanabilecektir).
1990'larda ABD'deki suç oranlarındaki azalma, idam cezalarındaki artış ile değil, hapis cezalarındaki artış, polis sayılarındaki artış, kokain pazarındaki daralma ve kürtajın yasallaştırılmasıyla ilişkilendirilmektedir. Hatta yapılan çalışmalar, bu azalmayı etkileyebilecek, idam cezası da dahil diğer faktörleri de (popülasyonun yaşlanması, daha sert silah denetimi yasalarının geçirilmesi, daha güçlü bir ekonomiye kavuşulması) incelemiş; ancak tıpkı idam cezalarında olduğu gibi, bunlarla suç oranlarındaki azalma arasında bir ilişki tespit edememiştir.[30]
Sonuç ve Diğer Değerlendirmeler
Elbette idam cezası gibi bir konu çerçevesinde değerlendirilmesi gereken daha çok sayıda kavram vardır: yaşama hakkı, cezanın ters çevrilebilirliği (masumların idam edilmesi durumu), özgür irade tartışmaları, azınlıklara, ötekileştirilmişlere ve dışlanmış gruplara orantısız idam uygulamaları, insan haklarına aykırı olma durumu, gereksiz bir uygulama olma durumu, acısız idam uygulaması, gönüllü idam uygulaması, uluslararası ilişkiler açısından idam cezası (örneğin Türkiye-AB ilişkileri açısından), din açısından idam cezası ve daha nicesi... İdam savunucuları ve karşıtları, bu konularda uzun süredir tartışmaktadır ve her bir alt başlık için ayrı ayrı sayfalarca yazı yayınlamak mümkündür.
Ancak yazının başında da sözünü ettiğimiz gibi, idam cezası hipotetik bir uygulama olmadığı için; yani halihazırda insan popülasyonunda uygulandığı için (ve yıllardır uygulayan çok sayıda ülke olduğu için), bu ülkelerin verileri üzerinde yapılacak bir inceleme, bu tür tartışmalı bir cezanın savunulmasının istatistiki olarak temellendirilip temellendirilemeyeceğini net bir şekilde belirleyebilmelidir. Eğer halihazırdaki uygulamalardan elde edilen istatistiki sonuçlar, uygulamanın etkililiğini ortaya koyabilecek miktarda ve güvende veri sunamıyorsa, aksi yönde tartışmaya yer bırakmayacak kadar güçlü kanıtlar üretilene kadar, bu tür tartışmalı bir cezadan uzak durmak en makul ve rasyonel yaklaşım olacaktır. Ve bu yapılana kadar, bir önceki paragrafta saydığımız, daha üst katmandan olan tartışmalara girmenin bir anlamı bulunmayacaktır (tabii hipotetik veya felsefi bir tartışma yapılmak istenirse bu yapılabilir; ancak veri-odaklı, modern politika açısından buna gerek kalmayacaktır).
İdam cezasının vahşi suç caydırıcılığı üzerindeki etkisini inceleyen çalışmalar, idam cezasının vahşi suçlardan caydırmak konusunda ek bir pozitif etkiye sahip olmadığını göstermektedir. Eğer idam cezasının suçlar üzerinde herhangi bir etkisi varsa, bu etki göz ardı edilebilecek kadar küçüktür ve bu küçük etkinin negatif veya pozitif yönlü olabileceğine dair veriler bulmak mümkündür.
Bu yazıda incelediğimiz makalelerin hiçbiri, yazının başında verdiğimiz Salk aşısı deneyinin netliğine erişemez; ancak bu veriler, elimizde olan en iyi verilerdir ve dolayısıyla toplumsal politikalarımızı rastgele inançlar üzerine değil, eldeki en iyi veriler üzerine inşa etmemizde fayda vardır. 1972 yılında Furman v. Georgia davasında karar bildiren ABD Anayasa Mahkemesi Hakimi Marshall, konuyu güzel bir şekilde özetlemektedir:
Bize sunulan devasa miktardaki kanıt ışığında, idam cezasının caydırıcılık temelinde gerekçelendirilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varmak haricinde hiçbir alternatif göremiyorum.
Gerçekten de, veri ışığında hareket eden ülkelerde yıldan yıla idam cezası yasakları arttırılmıştır: 1973'te, Büyük Britanya, 1976'da Kanada, 1981'de Fransa, 1985'te Avustralya, 1994'te İtalya, 1995'te İspanya, 2004'te Türkiye ve her geçen yıl artan sayıda ülke, eldeki veriler ve araştırmalar ışığında idam cezasını kaldırma kararı almıştır. Güney Afrika, demokrasiye geçiş yaptığı 1995 senesinde idam cezasını kaldırmıştır.
Bu yöndeki adımların hiçbiri, vahşi suçlarda idam cezasıyla ilişkilendirilebilecek bir artış ile sonuçlanmamıştır. Örneğin 1993 yılında Kanada'daki cinayet oranları, idam cezasının var olduğu yılların %25 altında seyretmiştir. Büyük Britanya'da idam cezasının kaldırılması sonrasında cinayetlerde artış görülmüştür görülmesine; ancak idam cezasına tabi olmayan diğer tüm suçlarda da artış yaşanmıştır. Dolayısıyla bu artış, idam cezasından değil, toplumsal yapıdaki diğer değişimlerden kaynaklanıyor olmalıdır. Birleşmiş Milletler, konu hakkındaki vaziyeti şöyle özetlemektedir:
Eldeki veriler, idam cezası ile ölümlü suçların azalması arasında herhangi bir ilişki olmadığını göstermektedir.
Bu cümle, günümüzde halen geçerlidir.
Özetle, idam cezasının caydırıcı değerini savunanlar, görüşlerini desteklemek için sistematik araştırmalar yapmamaktadırlar. Bunun yerine, ölüm cezasının benzersiz bir şekilde etkili olması gerektiğine dair sezgisel bir duyguya güvenmektedirler. Mevcut kanıtlar bu sonucu desteklemediğinde, kanıtların kusurlu olduğunu iddia etmektedirler. Evet, kanıtlar kusurludur; ancak modern koşullarda idam cezasının ciddi bir caydırıcı etkisi varsa, yapılan çalışmalar bunu açıkça ortaya koymalıdır. Koymuyor.
Bu yazıda, idam cezası gibi yüklü ve tartışmalı bir konuda son noktayı koymak gibi bir niyetimiz yoktur. Elbette, idam cezasının istatistiki olarak caydırıcı bir etkisi olmadığını gösteren birçok çalışma da uzmanlarca yeterli olmamakla eleştirilmiştir.[31] Burada okurun görmesini istediğimiz ana unsur, bu istatistiki temeller sağlanmaksızın idam uygulamasının savunulmasının güçlüğü ve bu nedenle de bu temeller atılana kadar bu uygulamadan uzak durmanın önemidir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 39
- 12
- 11
- 7
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: Dartmouth College | Arşiv Bağlantısı
- ^ Amnesty International. Your Questions About The Death Penalty, Answered. Alındığı Tarih: 7 Şubat 2021. Alındığı Yer: Amnesty International | Arşiv Bağlantısı
- ^ American Civil Liberties Union. Human Rights And The Death Penalty. Alındığı Tarih: 7 Şubat 2021. Alındığı Yer: American Civil Liberties Union | Arşiv Bağlantısı
- ^ Center for Constitutional Rights. The Death Penalty Is A Human Rights Violation: An Examination Of The Death Penalty In The U.s. From A Human Rights Perspective. (7 Şubat 2021). Alındığı Tarih: 7 Şubat 2021. Alındığı Yer: Center for Constitutional Rights | Arşiv Bağlantısı
- ^ Human Rights. Death Penalty. Alındığı Tarih: 7 Şubat 2021. Alındığı Yer: United Nations | Arşiv Bağlantısı
- ^ Statista. Number Of Executions Worldwide 2019. (2 Aralık 2020). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: Statista | Arşiv Bağlantısı
- ^ Death Penalty Information Center. Executions Around The World. Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: Death Penalty Information Center | Arşiv Bağlantısı
- ^ BBC News. Death Penalty: How Many Countries Still Have It?. (11 Aralık 2020). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: BBC News | Arşiv Bağlantısı
- ^ Amnesty International. Death Penalty In 2019: Facts And Figures. (21 Nisan 2020). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: Amnesty International | Arşiv Bağlantısı
- ^ Hürriyet. İşte 'Idam Anketinin' Sonucu. (31 Mart 2011). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: Hürriyet | Arşiv Bağlantısı
- ^ Konsensus Araştırma & Danışmanlık. İdam Cezası Geri Getirilsin Mi?. Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: Konsensus Araştırma & Danışmanlık | Arşiv Bağlantısı
- ^ Ö. Artunç. Türkiye Idam Defterini Tekrar Açacak Mı?. (26 Nisan 2017). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: DW | Arşiv Bağlantısı
- ^ Kocaeli Gazetesi. İdam Anketinden Korkunç Sonuç!. (12 Mayıs 2017). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: Kocaeli Gazetesi | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. M. Jones. Gallup Poll Analysis, May 19, 2003. (19 Mayıs 2003). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: Death Penalty Information Center | Arşiv Bağlantısı
- ^ Statista. United States - Moral Stance Towards The Death Penalty 2020. (20 Ocak 2021). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: Statista | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. M. Jones. U.s. Death Penalty Support At 60%. (25 Ekim 2016). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: Gallup | Arşiv Bağlantısı
- ^ Death Penalty Information Center. Methods Of Execution. Alındığı Tarih: 7 Şubat 2021. Alındığı Yer: Death Penalty Information Center | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. D. Peterson, et al. (2006). Murder And Capital Punishment In The Evolving Context Of The Post-Furman Era. Oxford University Press (OUP), sf: 774. doi: 10.2307/2579575. | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. T. Sellin. (1959). The Death Penalty: A Report For The Model Penal Code Project Of The American Law Institute. Yayınevi: American Law Institute. sf: 1-84.
- ^ a b c d W. C. Bailey, et al. (1994). Murder, Capital Punishment, And Deterrence: A Review Of The Evidence And An Examination Of Police Killings. Journal of Social Issues, sf: 53-74. | Arşiv Bağlantısı
- ^ I. Ehrlich. (1975). The Deterrent Effect Of Capital Punishment: A Question Of Life And Death. The American Economic Review, sf: 397-417. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Passell, et al. (Rapor, 2021). Deterrence Controversy - A Reconsideration Of The Time Series Evidence (From Capital Punishment In The United States.
- ^ W. J. Bowers, et al. (2006). The Illusion Of Deterrence In Isaac Ehrlich's Research On Capital Punishment. JSTOR, sf: 187. doi: 10.2307/795412. | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. West. (1968). To Abolish The Death Penalty. Yayınevi: U.S. House Judiciary Committee. sf: 124.
- ^ J. M. W. Espy. (2016). Capital Punishment And Deterrence: What The Statistics Cannot Show. Crime & Delinquency, sf: 537-544. doi: 10.1177/001112878002600407. | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. J. Bowers, et al. (2007). Deterrence Or Brutalization. SAGE Publications, sf: 453-484. doi: 10.1177/001112878002600402. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. V. D. Haag. (2006). On Deterrence And The Death Penalty. JSTOR, sf: 141. doi: 10.2307/1142233. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Nevada Legislature. Financial Facts About The Death Penalty. (6 Şubat 2021). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: State of Nevada | Arşiv Bağlantısı
- ^ I. Kant, et al. (1790). The Science Of Right.
- ^ BBC. Capital Punishment: Arguments Against Capital Punishment. Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: BBC | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. D. Levitt. Understanding Why Crime Fell In The 1990S: Four Factors That Explain The Decline And Six That Do Not. (1 Kasım 2004). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: pubs.aeaweb.org | Arşiv Bağlantısı
- ^ N. R. Council, et al. (2012). Deterrence And The Death Penalty. ISBN: 9780309254199. Yayınevi: National Academies Press.
- M. Costanzo, et al. (1994). An Overview Of The Death Penalty And Capital Trials: History, Current Status, Legal Procedures, And Cost. Journal of Social Issues, sf: 1-18. doi: 10.1111/j.1540-4560.1994.tb02408.x. | Arşiv Bağlantısı
- A. Karaca. Araştırmalar Siyasileri Yalanlıyor: 'İdam Cezası Caydırıcı Değil'. (4 Temmuz 2018). Alındığı Tarih: 6 Şubat 2021. Alındığı Yer: BirGün Gazetesi | Arşiv Bağlantısı
- ^ https://orcarastirma.com.tr/wp-content/uploads/2019/09/EYL%C3%9CL-RAPOR.pdf. Siyasi Gündem Araştırması. (1 Eylül 2019). Alındığı Tarih: 7 Şubat 2021. Alındığı Yer: ORC Araştırma Şirketi | Arşiv Bağlantısı
- ^ Metropoll. Türkiye Siyasal Durum Araştırması. (1 Nisan 2011). Alındığı Tarih: 7 Şubat 2021. Alındığı Yer: Metropoll | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 13:34:13 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/10107
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.