Homeopati Nedir? Saf Su mu, Safsata mı?
Homeopatinin Gerçekten Ne Olduğunu ve Tarihini Bilseydiniz, Bu Yönteme Başvurmazdınız!
Homeopati, 200 yılı aşkın bir süre önce Alman Doktor Samuel Hahnemann tarafından ortaya atılmış oldukça spesifik bir sözde tedavi yöntemidir. Bu yönteme göre, özel olarak "yüklenmiş" su damlatılan küçük bir şeker tableti alıp alışılmadık bir şekilde hastalıklarımızı iyileştirebiliriz.
Homeopatinin geniş bir takipçi kitlesi var, ancak çoğu müşterisinin yöntemin ne olduğunu aslında anlamadığından şüpheleniyorum. Örneğin homeopati kullanıcısı olan, birbirinden farklı iki arkadaşımın bana yöntemi anlatmasını istedim. Tesadüfen ikisi de baş ağrılarını tedavi etmeye çalışıyorlardı. İki arkadaşım da homeopati hakkında aynı genel fikri paylaşıyordu: İkisi de yöntemin temelde bitkisel bir tedavi olduğunu ve aldıkları küçük hapların bir çeşit bitkisel özüt içerdiğini söylediler. Daha fazla yanılamazlardı. Homeopatinin gerçekte ne olduğunu bilselerdi, tedaviye devam edip etmeyeceklerini merak ediyorum.
Homeopati Nasıl Doğdu?
Samuel Hahnemann, Alman bir hekimdi. 1700'lerin sonlarında bütün tıbbi rahatsızlıklara dört temel bedensel sıvıdaki dengesizliğin yol açtığı düşünülmekteydi: Kan, balgam, kara safra ve sarı safra. Geleneksel tıp; kan akıtma, müshil vererek bağırsakları boşaltma veya sülük kullanarak kan emdirme gibi uygulamalarla bu sıvıları dengelemeye çalışıyordu.
Örneğin o dönemde sıtma hastalığının tedavisi için Güney Amerika'ya özgü olan bir kına ağacının öğütülmüş kabuğu kullanılıyordu. Bu kabuğun tozu, sivrisineğin ısırığıyla birlikte kana geçen paraziti öldüren "kinin" adlı bir madde içeriyordu. Ancak sıtma olan kişiye ne kadar kabuk tozu verileceği tamamıyla deneme yanılma ile belli oluyordu. Hastaya zarar vermeden ne kadar kına kabuğu verilebileceğini öğrenmek isteyen Hahnemann, yüksek dozda kabuk tozu aldıktan sonra kendisinde sıtmada görülene benzer bir vücut ateşinin çıktığını fark etti.
Böylece Hahnemann bu uygulamaların çözdüğünden daha çok soruna neden olduğunu gözlemledi ve dört sıvıyı dengelemek için daha iyi ve güvenli bir yol geliştirme çalışmalarına başladı. Dengesizliğe neden olduğu düşünülen zehir veya toksinden küçük bir doz verme şeklindeki bir çeşit "teşvikle" vücudun kendi sıvılarını dengeleyebileceği sonucuna vardı.
Hahnemann'ın kendisinde sıtmaya benzer belirtiler oluşturan yüksek doz deneyimi, homeopatinin temel konsepti olan "Benzer benzeri iyileştirir." ilkesinin doğmasına neden oldu. Bu düşünceye göre, sağlıklı bir insanda semptomlara yol açan bir madde, hasta bir insanda benzer semptomları iyileştirebilirdi. Buna Benzerler Yasası adını koydu.
Ancak Hahnemann, sıtmalı hastalarına kendisinin aldığı yüksek dozdan çok daha düşük dozda kabuk tozu kullanıldığını fark etmişti. Bu durum da homeopatinin ikinci önemli "ilkesini" ortaya çıkardı: "Ne kadar az doz, o kadar fazla etki." Bu, mantıksal açıdan çelişki gibi görünse de Hahnemann'ın yüksek dozda belirli semptomlara sebep olduğunu "kanıtladığı" maddenin çok küçük dozlarıyla sıtmayı tedavi etmesi ve hastalarından olumlu yanıtlar almaya başlaması Hahnemann'ı tamamen ikna etmişti.
Bu nedenle Hahnemann, su kullanarak içeriği büyük ölçekte seyreltecek bir sistem tasarladı. Hahnemann, daha çok seyreltmenin vücut sıvılarını daha fazla dengelediğini ileri sürdü ve buna Sonsuz Küçükler Yasası adını verdi. Seyreltileri 1030'da 1'e kadar çıkabiliyordu! Bu oran, bir kum taneciğinin Dünya'nın bütün çöllerindeki ve bütün kumsalları ve okyanuslarındaki kumlara oranından bir hayli büyüktü. Hahnemann teorisini 1807'de yayınladı, böylece homeopati doğmuş oldu.
Bu esnada seyreltik çözeltilerin iyi karışmayanlara oranla daha iyi etki gösterdiği "gözlemlendi" ve bu da homeopatinin üçüncü ilkesi olan "Çözelti ne kadar iyi çalkalanırsa o kadar iyi etki eder." mitini ortaya çıkarmış oldu.
Homeopati, "Alopati"ye Karşı!
Ve sonra Hahnemann çok ustaca, çok zekice, küçücük bir şey yaptı. Bir sözcük yarattı. Bulduğu sözcük alopati idi. Alopati, Hahnemann'ın kanıta dayalı tıp bilimlerinin tümü için kullandığı isimdi. Aynen öyle: Şimdiye kadar duyduğunuz tüm tıp bilim dallarının -dahiliye, onkoloji, nöroloji, kardiyoloji, psikiyatri, patoloji, hariciye (cerrahi), bulaşıcı hastalıklar, hematoloji, geriatri (yaşlılık bilimi), gastroenteroloji, oftalmoloji (göz bilimi), radyoloji, ortopedi, nefroloji (böbrek bilimi), üroloji, farmakoloji (eczacılık bilimi), acil tıp ve yoğun bakım dahil- bütün hepsi için, sadece "alopati" sözcüğünü kullanmayı seçti.
Alopati sadece bir sözcüktür, yani homeopatiden daha matah değildir. Birbirlerine denktirler. Bir tarafta 200 yıl önceki bir adamın derin derin daldığı düşünceler, diğer tarafta ise tıp biliminin o zamandan beri yüz binlerce araştırmacıya öğrettiği her şey var. Homeopatiye karşı alopati... Bu kadar çok şeyi sadece bir sözcükle bu kadar rahatça baştan savabilmek de güzel şey hani, kabul edelim.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu durum, masum hastalara A Kapısı veya B Kapısı diye iki seçenek sunmayı mümkün kılar. Seçenekler hakkında tek sözcüklük ismi dışında bir şey bilmeyen saf kurban, muhtemelen uygulayıcının önerdiğini seçecektir.
Homeopati "Gerçekten" Nedir?
Homeopati, birçok alternatif tıp sistemiyle çok önemli bir öğe paylaşır. Uzun bir süre önce, tek bir kişi tarafından, tıp hakkında yararlı veya doğru bir şeyin neredeyse bilinmediği bir zamanda geliştirilmiş olması ve bu ilk ve artık eskimiş bakış açısıyla kesinlikle o zamanda donup kalmalıydı. İnsan vücudu hakkında öğrendiklerimiz arttığı halde diğer alternatif tıp sistemleri gibi homeopati de gelişmemiştir, zaten gelişemezdi, gelişmemelidir de. Yeni bilgilere uyum sağlasaydı o zaman adı homeopati olmaz, tamamen farklı bir şey (muhtemelen "tıp") olurdu.
Yeni bilgilere uyum sağlama ve bünyesinde bu bilgilere yer verme, çağdaş tıbbın esas gücüdür. İnsan vücudu hakkında yeni bir şey öğrendiğimizde, bir hastalığı tedavi etmenin daha iyi bir yolunu bulduğumuzda bunlara uyum sağlarız. Sonuçları yayınlar, doktorları yeni teknikler konusunda eğitiriz. Çağdaş tıbbın dayalı olduğu bilgi temeli her gün büyümektedir. Araştırmacıların ve doktorların ortak deneyimleri büyümektedir.
Fakat homeopatinin, diğer alternatif tıp sistemleri gibi, bilgi temeli 1807 yılında donup kalmıştır. Örneğin AIDS ilaçları sadece on yıl öncekilere göre şimdi çok daha iyidir, bundan on yıl sonra daha da iyi olacaktır (hatta AIDS'e çare bile bulunabilir!). Homeopatide ise AIDS, bilinmeyen bir hastalığın 1807'de tedavi edildiği yöntemin aynısıyla tedavi edilir: Bedensel sıvı dengesini sağlayacağı umut edilen bir bileşiğin muhtemelen birkaç molekülünü içeren küçük bir şişe suyla...
Günümüzde satılan homeopatik ürünlerin seyreltileri 6X'ten 30X'e kadar değişir. Bu, homeopatinin seyreltiyi ölçme sistemidir ve 6'da 1 veya 30'da 1 anlamına gelmez. X, Roma rakamı ile 10'u temsil eder. 6X seyrelti, 106'da bir veya milyonda bir demektir. 30X seyrelti, 1030'da bir veya 1'i izleyen 30 sıfır demektir. Hatta bazı ürünler, Roma rakamıyla 100 olan C ölçeğiyle satılır. 30C, 10030'dur. İnsanı sersemleten bu sayı, 1'i izleyen 60 sıfır demektir, bu da neredeyse galaksimizdeki atomların sayısına eşittir.
1807'de tıp alanına göre matematik ve kimya alanlarında daha çok şey biliniyordu ve olanaklı en yüksek geçerli seyreltinin var olduğu da kimyaca biliniyordu. Birkaç on yıl sonra, bu oranın Avogadro sabitiyle, yaklaşık 6 x 1023, ilişkili olduğu öğrenildi. Bu limitin ötesi -ki Hahnemann'ın çoğu seyreltisi limiti aşıyordu- artık seyrelti değildi; kimyasal olarak "saf su" sayılırdı.
Bunun üzerine Hahnemann geçici bir çözüm buldu. Çözelti yeterince çalkalanırsa suyun, özgün maddenin "spiritüel izini" muhafaza edeceğini ve o zaman da çözeltinin sınırsız seyreltilebileceğini düşündü. Hap şeklinde alınması tasarlanan ilaçlarda su, çoğunlukla şeker tabletlerine damlatılır. Yani günümüzde satılan homeopatik hapları aldığınızda aslında şeker, su veya alkol -ki daha iyi bir terim olmadığından, belli bazı maddelere “kanal yolu görme” görevi taşıdığı söylenir- alırsınız. Maddenin "kendisi", en düşük seyreltilerde birkaç milyonda bir molekül dışında, artık yoktur; kalmamıştır!
Tekrar Avogadro sayısına dönelim: 6 x 1023 atom, her kimya öğrencisinin iyi bildiği gibi, bir mol olarak adlandırılır. Bu sayı ne kadar büyüktür? Pekâlâ, 500 sayfa kâğıdınız olsaydı bu yaklaşık 6,5 cm yüksekliğinde bir yığın oluştururdu, yani kırtasiyeden aldığınız bir top kâğıt kadar. 6 x 1023 sayfa kâğıdınız olsaydı yığınınız Dünya'dan ta Güneş'e kadar uzanırdı. O kadarla da kalmazdı: O mesafeyi dört yüz milyon kere kat ederdi. Bir an için düşünün: Dünya'dan Güneş'e olan uzaklığın 400.000.000 katı kadar bir yığının içinde tek bir sayfa kâğıt. İşte tipik bir homeopatik seyrelti budur. Ne de etkili, değil mi!
Homeopati İşlevsizdir!
Bazı homeopatların yaptığı açıklama, homeopatinin aşı ile aynı şekilde çalıştığı yönündedir: Hastalığa neden olan maddeden küçük bir miktarın vücuda verilmesi... Hastalığa neden olacak kadar değil, ancak vücudun doğal savunmasını o hastalıkla mücadele etmeye teşvik edecek kadar...
Evet, aşının çalışma yöntemi gerçekten budur; fakat Hahnemann'ın tanımladığı homeopati yöntemiyle bunun hiçbir alakası yoktur. Aşı, önleyici antikorların üretimini tetikleyerek henüz vücutta bulunmayan bir hastalığı önlemek üzere yapılır; homeopati ise hâlihazırda vücutta olan bir hastalıkla mücadele etmek için uygulanır, o durumda antikorlar zaten üretiliyordur. Aşı tarafından tetiklenen antikorların sayısı, kan dolaşımında ölçülebilir, ancak homeopatinin herhangi bir ölçülebilir reaksiyon üretmesi beklenmez, zaten üretmez de.
Aşı, hastalığa neden olan maddelerin tembel hâllerini vücuda verir, homeopatik madde ise hastalığa neden olan maddenin aynısıdır. Son ve en bariz olarak da aşı, büyük ve ölçülebilir miktarda etkin içerik ihtiva eder, homeopatik ilaç ise ölçülebilir etkin içerik ihtiva etmez. Yani homeopatinin, aşının "spiritüel bir izi"nden ibaret ve tamamen işlevsiz olduğu söylenebilir.
Homeopatinin sözde uzmanları da gelişmiş kimya deneylerinden sonra üçüncü ilkenin yetersiz tutarlılıkta olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar ve bu ilkenin nasıl çalıştığına dair alternatif bir açıklama uydurmaya çalıştılar. Seyreltmeler esnasında yapılan çalkalamanın, orijinal maddenin çözelti içinde bir "izini" bıraktığı fikrine ulaştılar. Ancak sulu çözeltilerin yapısının bu şekilde değişebileceğine dair hiçbir kanıt olmadığı gibi, bu çözelti içindeki madde "hayaletinin" hastalığı nasıl tedavi ettiğine dair de bir açıklama bulunmuyor.
Homeopati Neden Bu Kadar Popüler?
Öyleyse neden bu kadar insan homeopatinin işe yaradığını iddia etmekte ve ona çok inanmaktadır? Homeopati tekrar tekrar testlerden geçirilmiştir ve çoğu çalışma, etkilerini plasebo etkisiyle uyumlu bulduysa da, şaşırtıcı sayıdaki birçok çalışma da homeopatinin plasebodan daha üstün sonuçlar verdiğini göstermektedir. Ancak bu vakaların her birinde, çalışmadaki kanıt kalitesi hakkında şüpheler oluşmuştur. Ulusal Sağlık Enstitüleri şöyle açıklıyor:
Tasarım ve/veya raporlamada zayıflıklar, ölçüm yöntemlerinin seçimi, katılım sayısının azlığı ve sonuçların tekrarlanmasındaki güçlük gibi sorunlarla karşılaşılmıştır.
25 yıllık süredeki 107 kontrollü testin 1991'de British Medical Journal'da yayımlanan toplu analizi, homeopatların çok kullandıkları bir çalışmadır. Çalışmaların çoğu olumlu sonuçlar göstermiştir ve homeopatlar tam da bunu söyleyip gerisine bakmazlar. Derginin nihai sonucunu halka duyurmazlar:
Şu anda klinik testlerin bulguları olumludur ancak kesin sonuçlar çıkarmaya yeterli değildir; çünkü çoğu testin yöntemsel kalitesi düşüktür ve yayın yanlılığının rolü netleşmemiştir.
"Yayın yanlılığı" teriminin çevirisi, olumlu sonuçları veren çalışmaların homeopati endüstrisince yürütülmüş ve/veya yayınlanmış olmasıdır. British Medical Journal şöyle devam eder:
Bu göstermiştir ki homeopatinin daha fazla değerlendirilmesi için ortada meşru bir durum vardır; fakat sadece iyi uygulanan testler aracılığıyla...
Oldu, size iyi şanslar... Birleşik Krallık Homeopatlar Derneği "tesadüfi kontrollü testin homeopatiyi test etmekte uygun araştırma aracı olmadığının kesinkes tespit edildiğini" belirtmiştir. Diğer bir deyişle homeopati kendi kendine Kodesten Hemen Kurtul kartı vermiştir. Testler, homeopatiyi test etmek için yeterli değildir. Klinik bir test uygulayıp homeopatinin plasebodan hiç de etkili olmadığını bulursanız başarısızlığın nedeni homeopatinin test edilmemesi gerektiğidir. Bilimsel incelemeden muaf olma iddiası, kocaman bir isyan bayrağı gibi dikkat çekmelidir. Etkisinin test yoluyla tespit edilemeyeceğini belirterek iddiasını savunduğunu duyduğunuz birinden şüphelenin.
Homeopatiyi Modern Tıpla Birlikte Kullansak?
Homeopati, her ne kadar yöntemleri sahte olsa plasebo etkisi azımsanmayacak kadar olduğundan hastalığın altında yatan nedeni iyileştirmeden hastanın ağrılarını "dindirmede" bir miktar yardımcı olabilir. Yine de unutmamak gerekir ki semptomlar ciddi bir rahatsızlıktan kaynaklanıyorsa, homeopatik yöntemler kullanmak gerçekten etkili olan tedavilerin gecikmesine yol açabilir.
İngiltere Kraliyet doktoru Michael Dixon ve Kral Charles, homeopatinin modern tıbbın yerine değil, onun "tamamlayıcısı" olarak kullanılması gerektiğini savunuyor. "İki tıp dünyasının bileşimini" sunan "entegre tıp" kavramını öne sürüyorlar. Ancak asıl sorun şu: Bu iki tıp dünyasından biri olan modern tıp, kanıta dayanmaya çalışırken alternatif tıp dünyası sadece anekdotlarla yetiniyor.
Gerçekte asıl "entegre tıp" ise modern tıbbın kendisi. Düzenli klinik çalışmalarla etkinliği kanıtlanan bir tedavi yerine iyi bir seçenek gelene kadar benimsenip uygulamaya dahil ediliyor. Kraliyet doktoru ve Kral Charles gibi sözde entegre tıp savunucuları ise bitkisel tedavi, Geleneksel Çin Tıbbı, Ayurveda ve homeopati gibi kanıtları yetersiz olan tüm alternatif yöntemlerin doktorlar tarafından hastalara tedavi amaçlı önerilmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Bu alternatif yaklaşımları modern tıbba entegre etme argümanı, sahtebilim savunucuları tarafından sıklıkla karşımıza çıkarılır. En basit dayanakları ise modern tıbbın sadece hastalığı tedavi ettiği ancak hastaları bütün olarak ele almadığıdır. Modern tıp eğitimine meraklı olan pek çok kişi, bunun yanlış bir iddia olduğunu bilir. "Doktor en iyisini bilir; dediğini yap, gerisini boşver." anlayışı çoktan birkaç on yıl geride kaldı. Tıp öğrencileri, tedavi şeması öncesinde hasta ile anlaşmaya varmadan önce, hasta yaşamının her yönünü göz önüne almayı öğrenirler. Maalesef iş yükleri alternatif tıp uygulayıcılarına göre kat kat fazla olan doktorlar hastalarına daha az zaman ayırmak zorunda kalabilir, ancak bu doktorun değil ilgili ülkenin sağlık sistemi sorunudur.
Kraliyet doktorumuz ise tıp eğitiminin kendisine sunduğu "kaba saba aletler" karşısında duyduğu hayal kırıklığı nedeniyle akupunktur, çeşitli bitkiler, meditasyon, diyet tavsiyeleri ve homeopatik ilaçlar gibi yöntemleri hastalarına sunmaya başladığında meslek hayatının "renklendiğini" söylüyor:
Bunların çok sayıda hastada faydasını gördüm ve bu, onlar ve benim için yeterli kanıt oldu.
Gelin görün ki bilimsel tıp böyle işlemez. Daha önce de belirtildiği gibi, birden fazla anekdot veri demek değildir. Sadece verilere bakacak olursak meditasyonun, diyetlerin ve hatta bazı bitkilerin faydaları konusunda yeterli verilerimiz vardır, bunlar sadece alternatif tıpçıların alanına girmez. Ancak homeopati uygulayıcıları, hiçbir şey içermeyen sözde çözeltinin bir şeyleri iyileştirebileceği fikrini savunarak hastalarını yanlış yönlendirmektedir.
Sonuç
Homeopatinin iyi yönü, ölçülebilir etkin hiçbir içeriği olmadığından, hiç kimseye zarar vermemesidir. Baş ağrısı veya yorgunluk gibi hayati tehlikesi olmayan rahatsızlıkların tedavisinde zararı yoktur. Ciddi bir hastalık söz konusu olduğunda uygulayıcı veya dükkân sahibi gerçek tıp tedavisinin yerine homeopatiyi önerirse çok büyük zararı olur.
İhtiyatlı olun ve ailenizin, arkadaşlarınızın ve kendinizin sağlığını koruyun.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 18
- 9
- 3
- 3
- 2
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: Skeptoid | Arşiv Bağlantısı
- BBC News. Homoeopathy's Benefit Questioned. Alındığı Tarih: 1 Nisan 2024. Alındığı Yer: BBC News | Arşiv Bağlantısı
- J. Kleijnen, et al. (1991). Clinical Trials Of Homoeopathy.. British Medical Journal, sf: 316-323. doi: 10.1136/bmj.302.6772.316. | Arşiv Bağlantısı
- Quackwatch. Ncahf Position Paper On Homeopathy | Quackwatch. Alındığı Tarih: 1 Nisan 2024. Alındığı Yer: Quackwatch | Arşiv Bağlantısı
- A. Shang, et al. (2005). Are The Clinical Effects Of Homoeopathy Placebo Effects? Comparative Study Of Placebo-Controlled Trials Of Homoeopathy And Allopathy. Elsevier BV, sf: 726-732. doi: 10.1016/s0140-6736(05)67177-2. | Arşiv Bağlantısı
- E. Ernst. (2009). Trick Or Treatment: The Undeniable Facts About Alternative Medicine. ISBN: 9780393337785. Yayınevi: W. W. Norton & Company.
- UK Parliament Committees. Evidence Check 2: Homeopathy. Alındığı Tarih: 1 Nisan 2024. Alındığı Yer: UK Parliament Committees | Arşiv Bağlantısı
- Office for Science and Society. Homeopathy Is Scientifically Implausible. Alındığı Tarih: 1 Nisan 2024. Alındığı Yer: Office for Science and Society | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 19:21:47 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/1429
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.