Suyun Hafızası Olabilir mi? Su, İçindeki Molekülleri Sonradan Hatırlayabiliyor mu?
Su hafızası, suyun daha önceden içinde çözünmüş olan maddelerin hafızasını sınırsız veya sınırsıza yakın bir süre boyunca muhafaza edebileceğini iddia eden sözde bir yetenektir. Bu iddia, kimya ve fiziğin temel ilkelerine aykırıdır ve bilimsel olarak geçerli değildir.
Suyun hafızası olduğuna inanan kişilerin iddiasına göre su, keyfi sayıda seri seyreltmeden sonra bile, bünyesinde daha önceden çözdüğü maddelerin bilgisini korumaya devam etmektedir. Su hafızasının, orijinal maddenin tek bir molekülü kalmayacak düzeyde bir seyreltmenin yapıldığı durumlarda bile "homeopatik ilaçların " hastalıkların tedavisinde kullanılmasını sağlayan bir mekanizma olduğu iddia edilmiştir. Suyun herhangi bir hafızası olduğunu gösteren hiçbir bilimsel kanıt bulunmamaktadır.
Bu sahtebilim kavramı, 1980'lerde, Fransız immünolog Jacques Benveniste tarafından yürütülen deneylerin ardından bilim camiasında ön plana çıkmıştır. Benveniste'in bulguları, suyun maddelerin biyolojik aktivitesini, orijinal maddelerin hiçbir molekülünün kalmayacağı ölçüde seri olarak seyreltildikten sonra koruyabileceğini iddia ediyordu. Nature dergisinde yayınlamayı başardığı sonuçlar, suyun bu maddelerin moleküler "izlerini" taşıyabileceğini öne sürerek, geleneksel kimya ve fizik anlayışına meydan okudu.
Su hafızasını ispatladığı iddia edilen makaleden sonraki yıllarda, Benveniste'in kendi ekibi de dahil olmak üzere Birleşik Devletler Savunma Bakanlığı, BBC'nin Horizon programı ve diğer bağımsız araştırmacılar tarafından çok sayıda kontrollü deney yapıldı; ancak hiç kimse Benveniste'in sonuçlarını deneysel koşullar altında yeniden üretemedi. Dolayısıyla bilim camiası tarafından "su hafızası" fikri, bilimin testini geçmeyi başaramayan diğer fikirler gibi terk edildi. Ancak günümüzde mistisizme ilgi duyanlar ve paranormal safsatalara inanmaktan hoşlanan kişiler tarafından gündemde tutulmaya devam edilmektedir. Keza, hiçbir şekilde çalışmadığı, bilimsel olarak ve tekrar tekrar ispatlanmış olan homeopati gibi zırvaların savunucuları da kendi argümanlarını bilimsel bir temele oturtabiliyormuş gibi davranmak için "su hafızası" kavramına sarılmaya devam etmektedir.
Bu makalede, su hafızası hipotezinin derinliklerine ineceğiz ve bu iddiayı desteklediği iddia edilen deneylerin bilimsel geçerliliğini ve tekrarlanabilirliğini inceleyeceğiz. Fikrin kökenlerini araştıracak, bu fenomenleri gözlemlediği iddia edilen deneysel kilometre taşlarını belgeleyecek ve daha geniş bilim camiasından çektiği önemli tartışmaları ve eleştirileri tartışacağız. Ayrıca, bu tartışmaların hem bilimsel araştırmalar hem de ilgili tıbbi uygulamalara yönelik kamuoyu algısı üzerindeki etkisini de değerlendireceğiz. Kapsamlı inceleme ve eleştirel analiz yoluyla, su hafızasına ilişkin mevcut bilimsel duruşu netleştirmeyi amaçlayağız.
Su Hafızasının (Olmayan) Bilimi
Su, iki hidrojen atomuna kovalent olarak bağlanmış bir oksijen atomundan oluşan polar bir moleküldür. Bu moleküler yapı; yüksek yüzey gerilimi, kılcal hareket ve donduğunda büzüşmek yerine genleşmek gibi benzersiz bir dizi özelliğe neden olur. Suyun polaritesi, diğer su molekülleriyle hidrojen bağları oluşturmasını sağlayarak dinamik, sürekli değişen bir ağ oluşturur. Sıvı suda bu bağlar sürekli olarak, pikosaniyeler kadar kısa mertebelerde kırılır ve yeniden oluşur. Su, bu dinamik yapısıyla yeryüzündeki en ilginç moleküllerden biridir.
Su hafızası savunucuları, bu kimyasal bağların var olduğu süre boyunca suyun temas ettiği maddelerden gelen bilgileri (Ibu maddeler artık mevcut olmasa bile) "kodlayabildiğini" ve "depolayabildiğini" öne sürmektedir. Ancak bu, bilimsel olarak desteklenebilen bir argüman değildir; zira sudaki hidrojen bağları kalıcı değil, geçicidir. Dolayısıyla suyla etkileşen diğer moleküllerin doğurduğu herhangi bir "bilgi" varsa bile bu bilginin moleküler düzeyde uzun süreli saklanmasının istikrarlı bir yolu bulunmamaktadır.
Bu yalın gerçeği görmezden gelmek isteyen sahtebilimciler, su hafızasına bilimsel bir temel sağlamak için çeşitli açıklamalar türetmişlerdir; ancak bunların hiçbiri bilim camiasında yaygın kabul görmemiştir. En çok tartışılan teorilerden biri, su içindeki "elektromanyetik sinyaller" kavramıdır. Benveniste ve daha sonra Luc Montagnier gibi araştırmacılar, biyolojik maddelerin belirli elektromanyetik dalgalar yayabileceğini ve bu dalgaların potansiyel olarak elektromanyetik kayda benzer mekanizmalarla su molekülleri tarafından yakalanabileceğini öne sürmüşlerdir. Halbuki su içinde var olabilen elektromanyetik sinyallerin, o anki moleküler yapı haricinde kalan, geçmişte bulunmuş moleküler yapılarla ilgili herhangi bir bilgi taşıdığını gösterebilen kimse olmamıştır. Anlayacağınız elektromanyetizma, belki de insanlara "mistik" gelen doğasından ötürü sahtebilimcilerin favori temel kuvveti olmaya devam etmektedir.
Bir başka hipotez de suyun çözünen maddelerin etrafında yapılandırılmasıyla ilgilidir - ki bu da "klatrat oluşumu" olarak bilinir: Başka bir molekülün etrafında, su moleküllerinden oluşan bir kafes oluşur ve molekül çıkarıldıktan sonra bile su molekülleri potansiyel olarak stabilize olur ve uzamsal konfigürasyonunu korur. Bu "klatrat hipotezi", sıvı sudaki hafıza için yarı fiziksel bir temel önermektedir, ancak oluşması için genellikle Benveniste'in veya benzer deneylerle uyumlu olmayan düşük sıcaklıklar veya yüksek basınçlar gerekmektedir. Son derece kontrollü ve deneysel koşullara karşılık gelen bu tür sistemler, sıradan ortamlarda bulunan suyun sözde hafızasını izah etmekte kullanılamaz.
Görülebileceği üzere, bugüne kadar su hafızasıyla ilgili anlamlı ve işlevsel bir bilimsel temel oluşturulamamıştır. Daha fenası, su hafızasının var olup olmadığını test etme önünde bir dizi ampirik engel de bulunmaktadır. Bunların en önemlisi, deneysel sonuçları tutarlı bir şekilde yeniden üretmenin doğal zorluğudur. Su hafızasını göstermeye çalışan bilimsel deneyler, son derece kontrollü koşullar altında yapıldıklarında benzer sonuçlar vermemiş ve dolayısıyla bilimsel testleri geçememiştir. Yapılan deneylerde yeni bir fiziksel olgudan ziyade, su hafızasını ispatladığı iddia edilen sonuçların deneysel hatalara veya doğrulama önyargısına düşen sonuçlar olduğu görülmüştür. Bilimsel yöntemlerden gelen bu reddedişi kabullenmeyen su hafızası savunucuları, açık ve tekrarlanabilir bir deneysel metodoloji sunmaksızın su hafızasının gerçek olduğunu iddia etmeye devam etmişlerdir. Bu da sahayı bilimin sınırlarından çıkarıp, sahtebilimin sınırlarına sokmuştur.
Bilimde yerleşik teorilerle çelişen her türlü iddia sağlam ve tekrarlanabilir kanıtlarla desteklenmelidir. Bilimsel yöntem, özellikle sonuçlar mevcut paradigmalara meydan okuduğunda ekstra titizlik gerektirir. Çünkü insanlar, sıra dışı bir sonuç bulduklarına inandıklarında heyecanlanabilirler ve kendilerini kandıracak davranışlara kapılabilirler. Gerçekten de su hafızası ile ilgili iddialar her zaman temel bilimsel standartların altında kalmıştır ve bu nedenle de bilim camiasında ciddiye alınmamıştır. Başlıca bilimsel kurumlar ve hakemli dergiler, özellikle tekrarlanabilirlikle ilgili sorunlar ve tutarlı bir teorik temelin olmaması nedeniyle su hafızası çalışmalarına karşı temkinli ve sıklıkla eleştirel yaklaşmaktadır.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Özetle, su hafızası kavramı ilgi çekici bir hipotez sunarken, şu anda bilimsel olarak doğrulanmış bir fenomen olarak kabul edilmesi için gereken teorik çerçeve ve ampirik kanıtlardan yoksundur. Bu haliyle su hafızası, bilim camiasının çoğunluğunun gözünde daha çok sözde bilim alanında kalmakta ve bu algıyı potansiyel olarak değiştirmek için daha net kanıtlar ve daha güvenilir deneysel tasarımlar beklemektedir.
Benveniste Skandalı
Benveniste skandalı, 1988 yılında Jacques Benveniste'in prestijli bilim dergisi Nature'da çok yüksek seyreltilmiş anti-IgE antikorunun insan bazofillerinin degranülasyonu üzerindeki etkisini açıklayan ve homeopati kavramını destekler görünen bulgular içeren bir makale yayınlamasıyla ortaya çıkan, büyük bir uluslararası tartışmadır. Nature, makalenin yayınlanmasının koşulu olarak, sonuçların bağımsız laboratuvarlar tarafından tekrarlanmasını istemiştir. Bu sıradışı talep, "İnanılmaz Olana Ne Zaman İnanmalı?" başlığıyla ve şu cümlelerle yayınlanmıştır:
Editoryal Çekince: Bu makalenin okuyucuları birçok hakemin kuşkusunu paylaşabilir... Böyle bir faaliyetin hiçbir fiziksel temeli yoktur. ... Bu nedenle Nature, bağımsız araştırmacıların deneylerin tekrarlarını gözlemlemesi için gerekli düzenlemeleri yapmıştır.
Nature'da böyle bir feragatname, en son 1974 yılında Uri Geller hakkındaki bir makaleye eklenmişti.
Biyologlar, Benveniste'in sonuçları karşısında şaşkınlığa uğramışlardır; çünkü bu yüksek seyreltmelerde sadece su molekülleri kalmıştır ve orijinal antikorun hiçbir molekülü kalmamıştır. Benveniste, sudaki moleküllerin konfigürasyonunun biyolojik olarak aktif olduğu sonucuna varmıştır. Bir gazeteci, buna "su hafızası" lakabını takmıştır ve bu sözde terim, o şekilde popülerlik kazanmıştır. Çok daha sonra, 1990'larda Benveniste, bu "hafızanın" dijitalleştirilebileceğini, iletilebileceğini ve ilk örnekle aynı aktif nitelikleri içerecek başka bir su örneğine yeniden yerleştirilebileceğini de iddia etmiştir. Bu iddiaların hiçbiri bilimsel olarak ispatlanamamıştır.
Makalenin yayınlanmasından bir hafta sonra Nature, Benveniste'in laboratuvarına üç araştırmacıdan oluşan bir ekip göndererek sonuçlarını kontrollü koşullar altında tekrarlamaya çalıştı. Ekip; Nature editörü ve fizikçi Sir John Maddox, Amerikalı bilimsel sahtekarlık araştırmacısı ve kimyager Walter W. Stewart ve şüpheci ve eski sihirbaz James Randi'den oluşmaktaydı. Ekip Benveniste'in çalışmasını tekrarlamak için toplamda 7 girişimde bulundu. İlk dört denemeden üçü Benveniste'in lehine sonuçlandı; ancak ekip metodolojinin titizliğinden memnun değildi. Benveniste, onları çift kör bir prosedür tasarlamaya davet etti. Sonuçları tam olarak açıklamadan önce, ekip prosedürle ilgili herhangi bir şikayet olup olmadığını sordu; Benveniste deneyin hiçbir kısmına itiraz etmedi. Bu daha katı ve kontrollü girişimler, Benveniste için olumsuz sonuçlandı ve böylece iddiası çürütülmüş oldu.
Benveniste, tartışmalı makalesini geri çekmeyi reddetti ve (özellikle Nature dergisine yazdığı mektuplarda) bu araştırmalarda kullanılan protokolün kendisininkiyle aynı olmadığını savundu. Halbuki bu, doğru değildir. Benveniste'in iddialarını geri çekmeyi reddetmesine yanıt olarak, inceleme ekibi Nature dergisinin Temmuz 1988 sayısında bulgularını yayınlamıştır. Ekip, Benveniste'in bu sıradışı bulgulara ulaşmasının nedeninin kasıtsız önyargı olduğu sonucuna varmıştır. Diğer çeşitli araştırma grupları da Benveniste'in sonuçlarını tekrarlayamamıştır. Derginin o sayısında Benveniste, kendini savunmak adına şöyle yazmıştır:
Salem cadı avı ya da McCarthy benzeri bu kovuşturmalar bilimi öldürecektir.
Bu yazının yazıldığı 2024 itibariyle, bilim ölmemiştir ve Benveniste'nin bulguları "hatalı ve tekrarlanamaz" olmaya devam etmektedir. Gerçekten de bu skandal sonrasında Benveniste'nin itibarı derin bir hasar almıştır ve bu nedenle dış finansman kaynakları geri çekilmiştir. Benveniste, o noktadan sonra araştırmalarını kendisi finanse etmeye başlamıştır. 1997 yılında "Dijital Biyoloji uygulamalarını geliştirmek ve ticarileştirmek" amacıyla DigiBio şirketini kurmuştur. Benveniste, 3 Ekim 2004'te girdiği bir kalp ameliyatında hayatını kaybetmiştir.
Su Hafızası Deneyleri
Bir grup Hollandalı araştırmacı 1992 yılında Benveniste'in sonuçlarını tekrarlamayı denemiş ama başarısız olmuştur:[1]
Gerçekten de bizim elimizde aşırı seyreltmelerin hiçbir etkisi görülmemiştir. Davenas ve arkadaşları tarafından bildirilen aşırı anti-IgE seyreltmelerinin etkisinin daha fazla açıklığa kavuşturulması gerektiği ve bu süreçte deneyciler arasında sonuçların tekrarlanabilirliğinin dikkatle belirlenmesi gerektiği sonucuna varıyoruz.
Bir grup İngiliz araştırmacı, 1993 yılında deneyi tekrarlamış ve Nature dergisinde başarısız sonuçları ilan etmişlerdir:
Orijinal çalışmanın yöntemlerini mümkün olduğunca yakından takip ederek, anti-IgE seyreltmesinin bir fonksiyonu olarak degranülasyonda herhangi bir periyodik veya polinom değişimine dair hiçbir kanıt bulamadık.
Benveniste, 1994 yılında Nature dergisine yazdığı bir mektupta bu çalışmanın da kendi yöntemlerini sadakatle takip etmediğini iddia etmiştir. Ayrıca bu araştırmanın, Benveniste'in iddialarını yazarların kabul ettiğinden daha çok desteklediği de iddia edilmiş ve küçük çaplı bir tartışmaya neden olmuştur.
Nature tartışmasından sonra Benveniste, paranormal iddialara açıklığıyla tanınan Nobel ödüllü fizikçi Brian Josephson'ın kamuoyu desteğini kazanmayı başarmıştır. Bu olay, Benveniste'in bilimdışı inançlarını popülerize etmesinde büyük rol oynamıştır. İkilinin deneyleri aynı temel çizgide devam etmiştir ve 1997 yılında su hafızasının telefon hatları üzerinden iletilebileceğini iddia eden bir makale yayınlayacak kadar ileri gitmişlerdir. Bunu, 1999'da iki ek makale ve 2000'de tartışmalı, hakem denetiminden geçmeyen Medical Hypotheses dergisinde uzaktan iletim üzerine bir başka makale izlemiştir. İkili, bu etkinin internet üzerinden de gönderilebileceği iddia etmiştir.
Time dergisi 1999 yılında, fizikçi Robert Park'ın şüpheciliğine yanıt olarak Josephson'un Amerikan Fizik Derneği'ne (APS) Benveniste tarafından yapılacak bir replikasyonu denetlemesi için meydan okuduğunu bildirdi. Bu meydan okuma, Benveniste'in homeopatik olarak değiştirilmiş çözeltilerin özelliklerini internet üzerinden aktarma iddiasının "rastgeleleştirilmiş bir çift kör testi" olacaktı:
Benveniste'in en son teorisi ve mevcut tartışmanın nedeni, homeopatik bir solüsyondaki suyun "hafızasının" elektromanyetik bir "imzaya" sahip olmasıdır. Benveniste'e göre bu imza bakır bir bobin tarafından yakalanabilir, sayısallaştırılabilir ve kablo ile -ya da daha da güzelleştirmek için internet üzerinden- sıradan bir su kabına iletilerek homeopatik bir solüsyona dönüştürülebilir.
APS meydan okumayı kabul etti ve test masraflarını karşılamayı teklif etti. Randi bunu duyduğunda, paranormal olayların olumlu bir şekilde kanıtlanması halinde uzun süredir devam eden 1 milyon dolarlık ödülü vermeyi teklif etmiş, Benveniste de buna karşılık vermiştir: DigiBio NewsLetter'ında "Bize uyar!" demiştir. Ancak Benveniste sonradan bu deneyi yapmaya yanaşmamıştır ve Randi tarafından bu durum alaya alınmıştır.
Inflammation Research dergisinde 2004 yılında yayınlanan bir makale, bu iddianın medyada yeniden gündeme gelmesini sağlamıştır:[2]
3 farklı deney türünde, histaminin yüksek dilüsyonlarının gerçekten de bazofil aktivitesi üzerinde etkili olabileceği gösterilmiştir. Bazofillerin alcian mavisi ile boyanmasıyla gözlenen bu aktivite akış sitometrisi ile doğrulanmıştır. Histamin tarafından inhibisyon anti-H2 ile tersine çevrilmiş ve histidin ile gözlenmemiştir, bu sonuçlar bu etkinin özgüllüğü lehinedir. Ancak bulgularımızı açıklayamıyoruz ve başkalarını bu fenomeni araştırmaya teşvik etmek için bunları rapor ediyoruz.
Aynı dergide 1999 yılında yayınladıkları bir çalışmayı takip eden araştırmacılar, gerçekten de bir etkinin var olabileceği sonucuna varmışlardır. Araştırmacılardan bazıları, daha önce homeopatik araştırmalara katılmamışken, ekibin diğer isimleri arasında homeopati şirketi Boiron'da araştırma direktörü olan (ve eski bir Benveniste işbirlikçisi olan) Philippe Belon gibi kişilerdi. Medyada en çok dikkat çekense Madeleine Ennis olmuştur. Ennis, Benveniste'in su hafızası deneylerinin bir varyasyonunu yürüten Avrupa'daki diğer laboratuarlarla birlikte İngiliz laboratuarındaki faaliyetleri yönetmiştir. Ennis, şöyle diyor:
Araştırmaya bir şüpheci olarak başladım; ancak sonuçlar beni inançsızlığımı askıya almaya ve bulgularımız için mantıklı açıklamalar aramaya zorluyor.
Bu konuya son noktayı koyan, alandaki tuhaf gelişmelerden etkilenerek konuyu incelemeye karar veren ABD Savunma Bakanlığı olmuştur. Bakanlığın bir alt birimi olan ABD Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı (DARPA); bir homeopat ve daha sonra ABD Ulusal Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Merkezi'nin direktörü olan Wayne Jonas'tan, iddia edilen sonuçları bağımsız olarak tekrarlama girişiminde bulunmasını istemiştir. ABD Savunma Bakanlığı tarafından finanse edilen bir ekip tarafından 2000 yılındaki uzaktan iletim deneyinin bağımsız bir testi ABD'de gerçekleştirilmiştir. Benveniste ekibiyle aynı deney cihazlarını ve düzeneğini kullanan ekip, deneyi yürütürken herhangi bir etki bulamamıştır.
İlginç bir şekilde, deney sırasında birkaç olumlu sonuç da kaydedilmiştir; ancak daha dikkatli incelendiğinde bu sonuçlar, yalnızca Benveniste'in araştırmacılarından biri ekipmanı çalıştırırken elde edilebilmiştir. Benveniste, bu tür bir sonuç yanlılığını kendisinin de fark ettiğini itiraf etmiştir ve "deneyci etkisi" denen bu olayı izah etmek için çeşitli (bilimsel olarak geçerli olmayan) nedenler öne sürmüştür. Görünen o ki deney sonuçları, deneyi yapan kişinin çıkarmak istediği sonuca göre şekillenmektedir ve bağımsız araştırmacılar tarafından yapıldığında olumsuz sonuç vermektedir.
ABD Savunma Bakanlığı tarafından yapılan deney, daha önceki deneylerde ortaya çıkan çatışmacı yaklaşımdan kaçınmaya çalışmasıyla da dikkat çekicidir. Çalışma, "araştırma çabasında yer alan taraflar arasında çatışan kişilerarası dinamiklerle başa çıkabilecek bir sosyal ve iletişim yönetimi süreci" uygulamıştır. Örneğin deneyler boyunca Benveniste'in makinelerinden biri kullanılmıştır ve 2001 yılındaki tasarım ve pilot proje aşamasında Benveniste ve sonradan kurduğu DigiBio laboratuvarının diğer üyeleri danışman olarak yer almıştır. O dönemde yapılan görüşmeler, çalışma katılımcılarının çalışmanın yürütülme şeklinden memnun olduklarını göstermiştir.
Sonuç, bilimsel açıdan nettir: 2006 yılında FASEB Journal'da yazan araştırmacılar, bulgularını şöyle özetlemiştir:
Ekibimiz dijital sinyallerden tekrarlanabilir bir etki bulamadı.
Fransız Ulusal Sağlık ve Tıp Araştırmaları Enstitüsü (INSERM), Nature dergisinin Temmuz 1989 sayısında, Benveniste'in laboratuvarında rutin bir değerlendirme yaptığını bildirmiştir. INSERM, Benveniste'in laboratuvar faaliyetlerinin genel olarak örnek teşkil edecek nitelikte olduğunu; amncak laboratuvarda yürütülen yüksek seyreltme çalışmalarının ciddi bir rahatsızlık sebebi olduğunu dile getirmiştir. Rapor, Benveniste Laboratuvarı ile ilgili şu sonuca varmaktadır:
Benveniste, rapor ettiği sonuçları yeterince eleştirel bir şekilde analiz etmemiştir. Bu sonuçlara getirdiği yorumlar laubali bir karaktere sahiptir ve kamuoyunu bilgilendirirken bilimsel otoritesini kötüye kullanmıştır.
Benveniste'in 2004 yılındaki ölümünden sonra, başta HIV üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Nobel ödüllü Luc Montagnier olmak üzere başka araştırmacılar da su hafızasını araştırmaya başlamıştır. Montagnier'in deneyleri, DNA dizilerinin, bakteriyel ve viral DNA'nın yüksek oranda seyreltilmiş çözeltilerinde tespit edilebilen düşük frekanslı elektromanyetik dalgalar yayabileceğini öne sürmüştür. Montagnier, bu elektromanyetik sinyallerin suyu orijinal DNA'yı taklit eden nano yapılar oluşturmaya teşvik edebileceğini varsaymıştır. Montagnier'nin saygınlığı araştırmaya başlangıçta güvenilirlik kazandırmış olsa da, daha sonra yapılan incelemeler önemli kusurları ortaya çıkarmıştır. Deneylerin tekrarlanması mümkün olmamıştır ve önerilen mekanizmaların yerleşik bilimsel ilkeleri takip etmediği anlaşılmıştır. Eleştirmenler, Montagnier'in sonuçları yorumlamasının ampirik temeli olmayan spekülatif bilime girdiğini savunmuştur.
Son zamanlarda su hafızasına olan bilimsel ilgi seyrek olmakla birlikte, zaman zaman birkaç çalışma ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalar tipik olarak suyun fiziksel özelliklerini ve farklı koşullar altında moleküler dinamiklerdeki değişiklikleri araştırmaktadır. Ancak hiçbiri suyun, su hafızası savunucularının öne sürdüğü gibi karmaşık bilgileri depolama ve hatırlama yeteneğini kesin olarak göstermemiştir.
2012 yılında su hafızası üzerine yapılan araştırmaların sistematik bir incelemesi, bu kavramı destekleyen güvenilir bir kanıt olmadığı sonucuna varmıştır. İnceleme, su hafızası etkilerini gözlemlediğini iddia eden çalışmalarda deneysel tasarım, tekrarlanabilirlik ve istatistiksel değişkenlikle ilgili sorunların altını çizmiştir. Su hafızası araştırmalarında kullanılan metodolojilere eleştirel bir bakış, tekrar eden birkaç sorunu ortaya çıkarmaktadır:
- Kontrol Eksikliği: Birçok deneyde, önyargıyı ortadan kaldırmak ve tarafsızlığı sağlamak için gerekli olan yeterli kontrol örnekleri veya körleme prosedürleri kullanılmamıştır.
- İstatistiksel Tutarsızlıklar: Bazı çalışmalar uygun olmayan istatistiksel yöntemler ya da verilerle desteklenmeyen sonuçlara varılması nedeniyle eleştirilmiştir.
- Tekrarlanabilirlik: Bilimsel araştırmanın ayırt edici özelliği tekrarlanabilirliktir ve olumlu sonuçların tekrarlanmasındaki tutarlı başarısızlık, kavramın geçerliliğini güçlü bir şekilde sorgulamaktadır.
Su hafızasının bilimsel olarak incelenmesi, araştırmada titiz metodolojilere ve etik hususlara duyulan ihtiyacın altını çizmektedir. Olağanüstü iddialar olağanüstü kanıtlar gerektirdiğinden, tartışmalı bilim arayışları daha da yüksek bir kanıt ve şeffaflık standardı gerektirmektedir. Su hafızasının deneysel olarak ortaya konmasında yaşanan tarihsel ve süregelen zorluklar, bilimsel ilkelere bağlı kalmanın ve sağlam, tekrarlanabilir kanıtlar elde edilene kadar şüpheciliği sürdürmenin önemini vurgulamaktadır.
Sonuç
Su hafızasına yönelik en temel bilimsel eleştiriler, temel kimyasal ve fiziksel yasaları açıkça ihlal etmesidir. Klasik kimyaya göre, bir maddenin benzersiz özellikleri ve biyolojik aktiviteleri, belirli moleküllerin ve bunların düzenlemelerinin varlığından kaynaklanmaktadır. Su hafızası iddiaları, suyun, bu maddeler orijinal maddenin herhangi bir molekülünün kalmasının muhtemel olduğu noktanın ötesinde seyreltildikten sonra bile maddelerin özelliklerini koruyabileceğini öne sürmektedir. Bu kavram, kimya ve farmakolojinin temel taşlarından biri olan moleküle özgü etki ilkesine doğrudan meydan okumaktadır.
Ayrıca suyun bu tür anıları nasıl muhafaza edebildiğini açıklayacak makul bir mekanizma da henüz ileri sürülememiştir. Sudaki hidrojen bağının geçici doğası, bağların pikosaniyeler ölçeğinde oluşması ve kopması, suyun önemli süreler boyunca herhangi bir kararlı bilgi depolama biçimini sürdürmesini olası kılmamaktadır. Elektromanyetik sinyalleşme veya kararlı su yapılarının oluşumu (klatratlar gibi) gibi önerilen teoriler, deneysel kanıtlarla doğrulanmamış veya ana akım bilimsel mekanizmalar tarafından kabul edilmemiştir.
Tekrarlanabilirlik, bilimsel araştırmanın temel ilkelerinden biridir. Su hafızasını öne süren orijinal deneylerin tekrarlanamaması da kritik bir problemdir. Benveniste'nin laboratuarındaki Nature ekibi tarafından yürütülenler gibi yüksek profilli çoğaltma çabaları, iddia edilen etkileri kontrollü koşullar altında yeniden üretmekte sürekli olarak başarısız olmuştur. Bu başarısızlık, sadece şüpheciliği körüklemekle kalmamış, aynı zamanda ilk bulguların geçerliliği ve kullanılan deneysel metodolojiler hakkında da soru işaretleri yaratmıştır.
Ayrıca, su hafızası etkilerini gözlemlediğini iddia eden birçok çalışma, zayıf deneysel tasarım, uygun kontrollerin eksikliği ve standart bilimsel uygulamaları karşılamayan istatistiksel işlemler nedeniyle eleştirilmiştir. Bu deneylerdeki tekrarlanabilirlik krizi, sıkı bilimsel metodolojinin önemini ve olağanüstü iddiaları desteklemek için tarafsız, iyi kontrol edilmiş çalışmalara duyulan ihtiyacı vurgulamaktadır.
Bilim insanları arasındaki hakim görüş, su hafızasının ampirik destekten ve makul bir teorik temelden yoksun olduğu yönündedir. Başlıca bilimsel kurumlar ve hakemli dergiler, öncelikle kontrollü koşullar altında sonuçların tutarlı bir şekilde yeniden üretilememesi ve yerleşik bilimsel ilkelerle çelişmesi nedeniyle bu kavrama ihtiyatla yaklaşmaya devam etmektedir. Sağlam, tekrarlanabilir kanıtlar olmadan su hafızasının bilimsel olarak doğrulanmış bir fenomen olarak kabul edilemeyeceği konusunda fikir birliği vardır.
Su hafızasına benzer ilkelere dayanan homeopati gibi alanlar, "sahtebilim" olarak kategorize edilmektedir, çünkü büyük ölçüde modern kimya ve tıp anlayışıyla tutarlı olmayan ilkeler üzerinde çalışmaktadırlar, bilimsel metodolojiyi hiçe saymaktadırlar ve ispat yükümlülüklerini yerine getirmeyi reddetmektedirler. Gerçekten de homeopatik tedavilerin plasebo etkisinin ötesine geçemediğini tartışmasız bir biçimde ortaya koymuştur. Su hafızası konusunda da durum farksızdır.
Sonuç olarak, su hafızası fikri büyük bir ilgi ve tartışma yaratmış olsa da, tutarlı, tekrarlanabilir kanıtların ve sağlam bir teorik temelin eksikliği, ana akım bilim camiasında kabul görmesini engellemiştir. Bu tür olguların araştırılması, güvenilirliği korumak ve bilimsel külliyata değerli bilgiler katmak için katı bilimsel standartlara bağlı kalmaya devam etmelidir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 10
- 3
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ J. H. Ovelgönne, et al. (1992). Mechanical Agitation Of Very Dilute Antiserum Against Ige Has No Effect On Basophil Staining Properties. Experientia, sf: 504-508. doi: 10.1007/BF01928175. | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Belon, et al. (2004). Histamine Dilutions Modulate Basophil Activation. Inflammation Research, sf: 181-188. doi: 10.1007/s00011-003-1242-0. | Arşiv Bağlantısı
- S. J. Hirst, et al. (1993). Human Basophil Degranulation Is Not Triggered By Very Dilute Antiserum Against Human Ige. Nature, sf: 525-527. doi: 10.1038/366525a0. | Arşiv Bağlantısı
- R. TARG, et al. (1974). Information Transmission Under Conditions Of Sensory Shielding. Nature, sf: 602-607. doi: 10.1038/251602a0. | Arşiv Bağlantısı
- J. Maddox. (1988). Waves Caused By Extreme Dilution. Nature, sf: 760-763. doi: 10.1038/335760a0. | Arşiv Bağlantısı
- E. Davenas, et al. (1988). Human Basophil Degranulation Triggered By Very Dilute Antiserum Against Ige. Nature, sf: 816-818. doi: 10.1038/333816a0. | Arşiv Bağlantısı
- M. R. Hammer, et al. (2004). Managing Social Conflict In Complementary And Alternative Medicine Research: The Case Of Antineoplastons. SAGE Publications, sf: 59-65. doi: 10.1177/1534735404263448. | Arşiv Bağlantısı
- Nature. (1988). When To Believe The Unbelievable. Nature, sf: 787-787. doi: 10.1038/333787a0. | Arşiv Bağlantısı
- P. Belon, et al. (1999). Inhibition Of Human Basophil Degranulation By Successive Histamine Dilutions: Results Of A European Multi-Centre Trial. Inflammation Research, sf: 17-18. doi: 10.1007/s000110050376. | Arşiv Bağlantısı
- W. B. Jonas, et al. (2006). Can Specific Biological Signals Be Digitized?. Wiley, sf: 23-28. doi: 10.1096/fj.05-3815hyp. | Arşiv Bağlantısı
- Y. Thomas, et al. (2002). Activation Of Human Neutrophils By Electronically Transmitted Phorbol–Myristate Acetate. Elsevier BV, sf: 33-39. doi: 10.1054/mehy.1999.0891. | Arşiv Bağlantısı
- G. T. Verlag. (2002). Research Review. Georg Thieme Verlag KG, sf: 186-187. doi: 10.1054/homp.1999.0327. | Arşiv Bağlantısı
- J. H. Ovelgönne, et al. (1992). Mechanical Agitation Of Very Dilute Antiserum Against Ige Has No Effect On Basophil Staining Properties. Experientia, sf: 504-508. doi: 10.1007/BF01928175. | Arşiv Bağlantısı
- L. Rey. (2003). Thermoluminescence Of Ultra-High Dilutions Of Lithium Chloride And Sodium Chloride. Elsevier BV, sf: 67-74. doi: 10.1016/s0378-4371(03)00047-5. | Arşiv Bağlantısı
- M. L. Cowan, et al. (2005). Ultrafast Memory Loss And Energy Redistribution In The Hydrogen Bond Network Of Liquid H2O. Nature, sf: 199-202. doi: 10.1038/nature03383. | Arşiv Bağlantısı
- W. B. Jonas, et al. (2006). Can Specific Biological Signals Be Digitized?. Wiley, sf: 23-28. doi: 10.1096/fj.05-3815hyp. | Arşiv Bağlantısı
- Nature. (1988). When To Believe The Unbelievable. Nature, sf: 787-787. doi: 10.1038/333787a0. | Arşiv Bağlantısı
- S. J. Hirst, et al. (1993). Human Basophil Degranulation Is Not Triggered By Very Dilute Antiserum Against Human Ige. Nature, sf: 525-527. doi: 10.1038/366525a0. | Arşiv Bağlantısı
- E. Davenas, et al. (1988). Human Basophil Degranulation Triggered By Very Dilute Antiserum Against Ige. Nature, sf: 816-818. doi: 10.1038/333816a0. | Arşiv Bağlantısı
- P. Ball. (2007). "Here Lies One Whose Name Was Writ In Water...". Springer Science and Business Media LLC. doi: 10.1038/news070806-6. | Arşiv Bağlantısı
- Y. Thomas, et al. (2002). Activation Of Human Neutrophils By Electronically Transmitted Phorbol–Myristate Acetate. Elsevier BV, sf: 33-39. doi: 10.1054/mehy.1999.0891. | Arşiv Bağlantısı
- P. Belon, et al. (1999). Inhibition Of Human Basophil Degranulation By Successive Histamine Dilutions: Results Of A European Multi-Centre Trial. Inflammation Research, sf: 17-18. doi: 10.1007/s000110050376. | Arşiv Bağlantısı
- L. Montagnier, et al. (2009). Electromagnetic Signals Are Produced By Aqueous Nanostructures Derived From Bacterial Dna Sequences. Interdisciplinary Sciences: Computational Life Sciences, sf: 81-90. doi: 10.1007/s12539-009-0036-7. | Arşiv Bağlantısı
- P. Coles. (1988). Benveniste Controversy Rages On In The French Press. Springer Science and Business Media LLC, sf: 372-372. doi: 10.1038/334372a0. | Arşiv Bağlantısı
- M. Enserink. (2010). French Nobelist Escapes 'Intellectual Terror' To Pursue Radical Ideas In China. American Association for the Advancement of Science (AAAS), sf: 1732-1732. doi: 10.1126/science.330.6012.1732. | Arşiv Bağlantısı
- B. Poitevin. (2005). Jacques Benveniste: A Personal Tribute. Georg Thieme Verlag KG, sf: 138-139. doi: 10.1016/j.homp.2005.02.004. | Arşiv Bağlantısı
- F. Beauvais. (2008). Memory Of Water And Blinding. Georg Thieme Verlag KG, sf: 41-42. doi: 10.1016/j.homp.2007.10.001. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 16:24:20 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/17330
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.