Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Dokunmak Ne Demek? Herhangi Bir Şeye Dokunmak Mümkün mü?

Aslında Hiçbir Şeye Dokunmuyorsunuz!

12 dakika
11,621
Dokunmak Ne Demek? Herhangi Bir Şeye Dokunmak Mümkün mü? Sara Pucek
Tüm Reklamları Kapat

Sevgilinize hiç dokunmadınız. Bir kaleme, defterinize, cep telefonunuza hiçbir zaman dokunmadınız. Bu yazıyı okuduğunuz cihaza hiçbir zaman dokunmadınız, hiçbir zaman da dokunamayacaksınız. Neden mi? Pauli Dışlama İlkesi dolayısıyla! Bunu yazı içerisinde izah edeceğiz; ancak baştan şunu söyleyebiliriz: Sırf "dokunmak" üzerine düşünmek bile size Evren hakkında çok şey öğretebilir!

Dokunmak Tam Olarak Ne Demek?

İlk olarak, pedantik okurlarımız için ilk itirazı aradan çıkaralım: Açıkçası, herhangi bir şeye dokunduğunuzda, gerçek anlamıyla dokunup dokunmadığınız konusu, "dokunma" derken tam olarak ne kastettiğinizle ilgilidir. Türk Dil Kurumu, "dokunma" sözcüğünü 9 farklı şekilde tanımlamaktadır; ancak bunların hiçbiri fiziksel anlamda dokunmayı tanımlayabilecek derinliğe sahip değildir.

Türk Dil Kurumu'na göre "dokunmak" sözcüğünün anlamları.
Türk Dil Kurumu'na göre "dokunmak" sözcüğünün anlamları.
Türk Dil Kurumu

Bunlardan bizim amaçlarımıza en uygun olanı "hafifçe değmek" tanımıdır. Buradan yola çıkarak, "değmek" sözcüğünün anlamına baktığımızda, daha işlevsel bir tanımla karşılaşıyoruz:

Tüm Reklamları Kapat

Türk Dil Kurumu'na göre "değmek" sözcüğünün anlamları
Türk Dil Kurumu'na göre "değmek" sözcüğünün anlamları
Türk Dil Kurumu

Birinci tanıma göre iki cismin birbirine değmesi için, "aralık kalmayıncaya kadar birbirine yaklaşması, dokunması, temas etmesi" gerekmektedir. Bu, gündelik yaşamda kullandığımız anlamıdır. Ama bu, fiziksel olarak oldukça sorunlu bir tanımdır: Her şeyden önce, birazdan detaylarını göreceğimiz üzere, birbirine dokunduğunu sandığımız nesnelerin hiçbiri "aralık kalmayacak kadar", yani aralarındaki mesafe sıfır olacak düzeyde birbirlerine yaklaşamazlar! Dolasıyısıyla eğer "dokunma"yı birbirine lokasyon olarak yeterince yakın olan iki cismin birbiriyle etkileşmesi olarak tanımlayacaksanız, elbette, cisimler birbiriyle etkileşebilirler.

Ama bu, gerçekten "dokunma" veya "değme" midir? Örneğin dolanık haldeki elektronlar, birbirlerine çok yakınken de (teoride) Evren'in iki ucundayken de birbirleriyle etkileşebilirler. Bu, dokunma mıdır? Yazı içerisinde bu tür diğer tuhaf vakalara örnekler vereceğiz.

Ayrıca "lokasyon olarak birbirine yakın" veya "aralık kalmayıncaya kadar yakınlaşma" ne demektir? Örneğin bir basketbol topu yere değdiğinde, yer ile basketbol topunun coğrafi olarak yakın olduğunu söyleriz. Bizim aşina olduğumuz mezo boyutta, yani mikroskobik ile astronomik boyutların arasındaki boyutta, bu tür bir tanımlama az çok anlamlıdır. Ama Dünya ile Güneş, "coğrafi olarak yakın" mıdır? Cevap hayır ise, hangi noktadan sonra bu iki cismin birbirine değdiğini söyleriz? Sonuçta Güneş'in iyi tanımlanmış bir sınırı yoktur; Dünya'yı Güneş'e doğru yaklaştırsak, hangi noktada dokunduklarını söylerdik? Atmosferi değdiği zaman mı? Güneş, Dünya'yı eritmeye başladığı anda mı?

Hele ki söz konusu atom gibi kuantum ölçekteki nesneler olduğunda, bunların lokasyon açısından yakın olmasından kastımız tam olarak nedir? Elektron, bir ölçüm yapılana kadar spesifik bir noktada değildir; bir olasılık bulutu olarak, atom etrafına dağılmış hâldedir. Bu durumda elektron, herhangi bir şeye lokasyon olarak nasıl yakın olabilir? Bunları birazdan daha detaylı göreceğiz.

Tüm Reklamları Kapat

Basketbol Topuna Dokunabilir misiniz?

Bir şeylere gerçek anlamıyla dokunup dokunamayacağımızı anlamak için, öncelikle mesela bir basketbol topuna dokunduğumuzda, o dokunduğumuz noktada neler olup bittiğini anlamamız gerekmektedir. 

Bir basketbol topuna dokunmak...
Bir basketbol topuna dokunmak...

Dışarıdan baktığımızda, yani bizim aşina olduğumuz mezo boyuttan baktığımızda gördüğümüz, yukarıdaki oyuncu topa iki tarafından dokunmaktadır ve elinin/parmaklarının temas alanı boyunca top üzerine bir kuvvet, yani bir basınç uygulamaktadır ve bu sayede o topu istediği yerde tutabilmektedir. Ama bu kuvvet nasıl aktarılmaktadır? Yani tam da nesneye dokunduğumuz yerde neler olup bitiyor?

Eğer yukarıdaki oyuncunun topa dokunduğu yere "zoom yapacak", yani yaklaşacak olsaydık, çok ilginç bir gerçekle karşılaşırdık: Aslında parmağındaki atomlar, toptaki atomlara temas etmemektedir! Çünkü parmağını oluşturan hücrelerin atomları, topu oluşturan atomlara yaklaştıkça, bu atomların etrafındaki elektronlar birbirlerine yaklaşmaya başlarlar. İki elektron birbirine yaklaştıkça, bunlar arasında sanal fotonlar yoluyla elektromanyetik etkileşim yaşanmaya (daha doğrusu zaten var olan elektromanyetik etkileşim hızla şiddetlenmeye) başlar.

Veritasium

Bir noktadan sonra bu ikisi arasındaki itme kuvveti sonsuza yakınsayacak biçimde artar. Bunu, aşağıdaki formülle ifade ederiz:

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

F=kq1×q2r2\LARGE{F=k\frac{q_1\times{q_2}}{r^2}}

Burada kk, Coulomb sabiti (8.9875517923(14)×109 kgm3s−2C−28.9875517923(14)×10^9\ \text{kg}\text{m$^3$}\text{s$^{-2}$}\text{C$^{-2}$}), qq birbirine yaklaşan elektronların yükü, rr ise cisimler arasındaki mesafedir. Görebileceğiniz gibi mesafe küçüldükçe, yani rr değeri sıfıra yakınsadıkça, FF, yani itme kuvveti sonsuza yakınsar. Yani ne kadar zorlarsanız zorlayın, asla iki atomu üst üste bindiremezsiniz veya birbiri içine geçiremezsiniz.

Tabii Güneş gibi bir yıldızsanız, o zaman devasa kütleniz sayesinde füzyon reaksiyonuna sebep olabilir ve atomları birbirine kaynaştırabilirdiniz; ama Güneş veya bir tokamak olmadığınızı varsayıyoruz. Dolayısıyla oyuncunun atomları, topun atomlarıyla hiçbir noktada karışmaz veya onlara dokunamaz. Sadece birbirlerini sürekli itebilirler ve bu itme kuvveti, zaten bir şeylere dokunma hissimizi veren ve topu tutabilmenizi sağlayan şeydir!

İşte bu yüzden başta yaptığımız pedantik tanım tartışması önemlidir. Eğer "dokunmak"tan kastınız, birbirine yakın iki nesnenin birbirini etkilemesi ise, evet, burada olan dokunmadır. Ama dokunmaktan kasıt, iki nesnenin birbiriyle aynı noktayı, uzay-zamanda aynı hacmi işgal etmesi veya fiziksel olarak aralarında sıfır mesafe bulunması ise, böyle bir şey asla yaşanmıyor.

Sınırı Olmayan Atomlar

Burada, şu gerçeği anlamakta fayda vardır: Bizler gibi mezo boyuttaki veya gök cisimleri gibi makro boyuttaki (bazı) cisimlerin katı dış yüzeylerinden söz edebiliyoruz. Mesela bir basketbol topunun bizim için bir katmanı vardır. Bizim boyutumuzda bunun kabaca tam da topun yüzeyinde bittiğini (veya başladığını) söyleyebiliriz. Dolayısıyla aşağıdaki gibi iki snooker topunu birbirine dokundurduğumuzda, gündelik yaşamda anlamlı olacak şekilde bunların "dokunduğunu" söyleyebiliriz.

Birbirine "dokunan" iki top
Birbirine "dokunan" iki top
Wikipedia

Ama atomlar, snooker topları gibi değillerdir. Yani ortalarında bir çekirdek, etraflarında katı bir kabuk bulunmaz. Elektronlar, atomun etrafında bir olasılık dağılımı, bir bulut gibidirler. Dolayısıyla kesin olarak bir atomun sınırının bittiği yer diye bir şey yoktur. Bu nedenle dokunmaktan kastederken, atomların snooker toplarının birbirine dokunması gibi bir değme olayından söz edemeyiz.

Tüm Reklamları Kapat

Peki o elektron bulutları birbirine dokunup karışıyor olabilir mi? Burada, elektronlara dair çok ilginç bir detay daha öğrenme fırsatına erişmekteyiz: Elektronları, yukarıdaki snooker toplarının küçücük, ufacık, minicik bir versiyonu gibi düşünemezsiniz; çünkü elektronlar "küçük bir top" değildir! Yani elektron, çok çok çok ufak bir kürecik değildir. Elektron dediğimiz şey, "elektron" olarak tabir ettiğimiz kuantum özelliklere karşılık gelen bir olasılık dağılımıdır, bir buluttur. Ve bu bulut, belirli bir sınıra sahip değildir.

Kutudaki tenis topu
Kutudaki tenis topu
Alibaba

Örneğin yukarıdaki tenis topunu bir kutunun içine koyarsanız, tenis topu o kutunun içinde olacaktır. Bu, gündelik yaşantımızdan aşina olduğumuz, sıradan bir gerçektir. Ama bir elektronu alıp, kuantum nokta lazerlerine yönelik deneylerde yapıldığı gibi bir kutunun içine koyacak olursanız, elektron kutunun içinde olmazdı, sadece büyük oranda kutunun içinde olurdu.

Bir kutu içindeki elektronun lokasyonunun olasılık dağılımı, kutunun dışına da taşacaktır. Yani kutuya koyduğunuz bir elektron, arada bir bariyer olmasına rağmen, kutunun dışında da bulunabilir. İşte kuantum tünelleme dediğimiz olgu, tam olarak budur: Arada bir bariyer olmasına rağmen, elektronun olasılık dağılımı, o bariyerin dışına da taşmaktadır.

Tüm Reklamları Kapat

Elektronlar, soldaki gibi atom etrafında dönen noktacıklar değildir; sağdaki gibi atom çekirdeği etrafındaki bir olasılık dağılımıdırlar.
Elektronlar, soldaki gibi atom etrafında dönen noktacıklar değildir; sağdaki gibi atom çekirdeği etrafındaki bir olasılık dağılımıdırlar.
Northwestern University

Bu gerçek, "dokunma" konusunda sıra dışı etkilere sahiptir: Teknik olarak, elektronların olasılık dağılımının bir sınırı yoktur; ama genel olarak elektronun bağlı olduğu atomdan uzaklığa bağlı olarak bir elektronun belli bir yerde bulunma olasılığı hızla düşer. Yani iki elektron, aralarında 1 kilometre mesafe olsa bile, teknik olarak birbirlerine dokunmaktadırlar; ancak bu olasılık dağılımlarının örtüşmesi, 1 kilometre gibi uzak bir mesafede o kadar küçüktür ki pratik amaçlar için bu dokunmayı göz ardı ederiz. Ama anlaşılması gereken kritik nokta, uzak mesafelerde bulunan elektronların bir arada bulunma ihtimalinin sıfır olmamasıdır. Yani atomlardan ve elektronlardan söz ederken önemli olan, elektronların katı halde olmadığını hatırlamaktır.

Fizikten Kimyaya Bir Köprü...

Peki, etrafında elektron bulutları taşıyan ve bunu fizikle açıklayabildiğimiz atomları birbirine çok yaklaştırırsak ne olur? Kimya olur!

Zaten kimya dediğimiz şey, işte tam olarak budur: Lise derslerinde öğretilen van de Waals kuvvetleri, iyonik bağlar ve kovalent bağlar gibi kavramların hepsi, birbiriyle çakışan elektron bulutlarının nasıl davranacağını izah etmekte kullandığımız modellerden ibarettir. Bu bağların hepsi, aslında elektromanyetik kuvvetten kaynaklanmaktadır.

Şu temel gerçeği hatırlayınız: Bu Evren'deki bütün etkileşimler, 4 temel kuvvetten biri veya birkaçı ile açıklanmak zorundadır:

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Edebiyat Seti 3 (6 kitap)

Dilenciler ve Kibirliler

Albert Cossery

“Hayatı yaşamadan öğretmek cehaletin işlediği en iğrenç suçtu.”

İnsan ilişkilerine ve topluma getirdiği nüktedan ve kışkırtıcı bakışla Batı kültürünün son gerçek anarşist yazarı kabul edilen Albert Cossery’nin döneminin avangard yazarlarının aksine can sıkıntısı ve muğlaklıklardan uzak romanı, adaletsiz toplumların düzenini bozan hırsızlar, züppeler, dilenciler ve yersiz yurtsuzlardan oluşuyor. Eski felsefe hocası ve dilenci Gohar, uyuşturucu satıcısı ve şair Yeghen, otoriter ve eşcinsel polis amiri Nur El Dine, Kahire sokaklarında bir araya geliyor. Peki, toplumsal norm ve heveslere karşı çıkarken iç huzuru nasıl koruyorlar? Fakirliğin ortasında, usanmaz devlet güçlerinin durduramadığı yaşam enerjisini nasıl muhafaza ediyorlar?

“Karakterlerinin içinden geçtiği dinmeyen hüzne ve beyhudeliğe rağmen, Cossery her eserinde boyunduruğa karşı insanlardaki inatçı inancın gücünü göstermeye devam ediyor.”

—Henry Miller

“Bir efsane… Otoritenin tüm biçimlerini çürüten yakıcı bir hiciv onunkisi. Mesajı çok açık: Cennet kaybolmadı, sadece hepimiz dünyanın cennetvari sadeliğinin tadına varamayacak kadar meşgulüz.”

—Guardian

“Camus gibi Cossery de ahlaki soruları absürdün filtresinden geçirerek inceler; Miller gibi o da başıboşları kucaklar. Bununla birlikte onun yazınında çok güçlü bir politik görev duygusu vardır. Cossery’e göre en şiddetli isyan edimi,iştirak etmemeyi tercih etmektir.”

—Los Angeles Times

“Albert Cossery… her gün karşımıza çıkması gereken bir isim. O kadar iyi ki: kusursuz bir üslupçu, boyun eğmez bir mizahçı, en önemli meselesi ise “her şeyin yanlış olduğu bir dünyada” hevesin beyhudeliği.”
—David Ulin, Los Angeles Times

Düzen Adamı

Alberto Moravia

Düzen Adamı çocukluğundan itibaren normalliğin peşine düşen Marcello’nun hayatı ekseninde toplumsal

alışkanlıkların ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor. Alberto Moravia kahramanı Marcello’nun takıntı

derecesindeki normallik arzusunu bir dürtü olarak tarif ediyor: “Kabul gören genel bir kurala uyma

iradesiydi, farklı olmak suçlu olmak anlamına geldiğine göre başkalarına benzeme isteğiydi” onunki.

“Maneviyatla sanatsal bütünlüğün nadiren rastladığımız birleşimi Moravia’yı Avrupa’nın en iyi yazarları

arasına yerleştiriyor.”

– John Burnside, Guardian

“En önemli romanı Düzen Adamı’nda Moravia, sinik fırsatçılar ülkesinde cinsellikle siyaset arasındaki

karmaşık ilişkiyi keşfediyor.”

– Rachel Donadio, New York Times

HAV

Jan Morris

Ursula K. Le Guin’in Önsözüyle

Hav kurmaca bir şehir devleti, bir Akdeniz şehri, sokaklarında Türkçenin, Ermenicenin, Rumcanın, Arapçanın, Rusçanın, İtalyancanın bir arada duyulduğu bir coğrafya. Yirmi yıl arayla bu coğrafyaya giden bir seyyah yazar, şehrin iki yakın dönemi arasındaki siyasi, kültürel, yaşamsal doku değişimlerini nefis bir dille anlatıyor.

Önce 1985 yılının Hav’ını tanımaya başlıyoruz, sonra bir “Müdahale” oluyor, altüst oluyor şehir, yirmi yılın ardından aynı yere dönüyoruz, yirmi birinci yüzyılın Yeni Hav’ına, Kutsal Mirmidon Cumhuriyeti’ne. Eskisinin izini sürmeye çalışsak da zorlanıyoruz, şehrin tarihini bağnaz bir bakışla baştan yazanların eliyle görgüsüzlüğün tüm şehirde itinayla teşhir edildiğini görüyoruz.

Hav hibrit edebiyatın usta bir örneği, seyahat edebiyatıyla bilimkurguyu bir araya getiriyor. Hav diye bir şehir yok ama pekâlâ olabilir.

“Hav, tüm Akdeniz tarihinin, âdetlerinin ve politikasının birkaç bin yılına tutulmuş bir ayna gibi… Suudi Arabistan, Türkiye veya Downing Street’in geçmişine ve mevcut haline gerçekten vâkıf, son derece gerçekçi, kesinlikle gözleme dayanan bir eser. Ciddi bilimkurgu eserleri hayal ürünlerinin değil bir gerçekçiliğin biçemidir; Hav alternatif bir coğrafyanın ne kadar kullanışlı olabileceğine mükemmel bir örnek. Eğer bilimkurguyu bilmedikleri nispetle küçük gören üstatların ahmakça züppelikleri aklınızı çelip de Hav’a sırtınızı çevirirseniz hem yazık olur hem de çok büyük bir kayıp.”

Ursula K. Le Guin

“Hav’ı okuyan hangi seyahat yazarı gerçekten var olan bir yeri anlatmaya devam etsin ki? Hibrit edebiyatın güçlü bir örneği Hav; hem başlı başına mükemmel bir kurmaca hem de Lawrence, Burton ve Blanch gibi yenilmez seyahat yazarlarına nükteli bir saygı duruşu.”
Elaine Kendall, Los Angeles Times

“Dokunaklı bir aşk mektubu [Hav], görünmez bir şehre değil, yaşamın kendisine yazılmış. Morris bize ‘şimdi ve burada’yı anlatmak için hayali bir gurbetin hikâyesini kaleme almış.”

Peter J. Conradi, The Independent

“Jan Morris gezegende ilginç neresi varsa neredeyse hepsini anlamak için edebi kabiliyetiyle muhabirlik görüsünü işe koşuyor. Kaleme aldıkları arasında Hav’ın eşsiz bir yeri var, belki de kavrayış bakımından en kuvvetli eserlerinden biri.”

Donald Morrison, Time

“1985’te ilk yayımlandığında gerçek bir yer sanılarak kafası karışmış seyahat acentelerini boş yere aramış insanlar. Boşuna değil ama, Morris’in hayal gücü hayranlık uyandırıyor, kurmaca şehir devleti dört başı mamur bir yer ve olağanüstü bir yer. Hav, Akdeniz Yarımadası’nın doğusunda, soğan kubbeleri, minareleri ve parlak olduğu kadar karmaşık tarihiyle insana son derece inandırıcı geliyor. Hav’ın geçmişi yaşanmış olaylarla ustaca örülmüş; şimdisiyse soluk ve yalıtılmış, insana rahatsız edici bir şekilde kayıp bir dünyayı gözetliyormuş hissi veriyor.”
Publishers Weekly

“Şehrin tüm tarihi bu güzel edisyonda bir araya geliyor. Okurlarsa en çok ilk bölümü sevmeye devam ediyor, yani Akdeniz Ekspres’in son durağı olan Hav’ın ilk haline yapılan o nostaljik gezinin güzel anlatımını. O romantik hırpani şehir (eğer bir zamanlar gerçekten vardıysa bile) artık yok. Fakat ne yazık ki Kutsal Mirmidon Cumhuriyeti (başka başka isimlerde) bugün hâlâ gerçekliğini koruyor.”

Michael Dirda, The Washington Post

Müzikli Beyin
Latin Amerika’nın usta kalemi César Aira, kısacık romanlarının yanı sıra öyküleriyle de tecrübeli edebiyat okurunun radarına takılıyor. Sıradan olayların, hatta kendi hayatına dair bazı unsurların üzerine kurguladığı, bağlamından sapan gerçeküstü metinleriyle Aira okurunu, zihninin karmaşık ve soyut patikalarında beraber çıkacakları kısa yürüyüşlere davet ediyor.

Tanrı’nın doğum gününü kutlayan maymunlar, varoluşunu sorgulayan çömleçikuşu, Mona Lisa’nın dünyaya yayılıp kendilerine yeni hayatlar kuran boya partikülleri, yolunu kaybetmiş çizgi roman serserileri, gezici sirklerin doğaüstü yaratıkları… Aira’nın hikâyelerinde tüm bu tuhaf karakterler, gündelik hayatın sıradanlığı içinde ete kemiğe bürünüyor.

“Aira’yı okumaya başladığınızda, durmak istemeyeceksiniz.”

Roberto Bolano

“Arjantinli yazar César Aira, avangard tekniklerle uğraşan seçkin bir minyatürcü. Çalışmalarındaki neşeli edebi oyunculuğu ve hikâye-içinde-hikâyeleriyle, Vladimir Nabokov ve Italo Calvino’yu andırıyor.”

The Wall Street Journal

Sessizliğin Yanıtı – Bir Dağ Hikâyesi

Max Frisch

Sonsöz: Peter von Matt

“Rüzgârlar gibidir hayatımızın imkânları, yine de insan neden cesaret etmez ki yelken açmaya? Her şey yaşanmamış bir hayattan daha iyidir, hatta felaket bile – acı, ümitsizlik, cürüm, her şey ama her şey boşluktan daha iyidir!”

Sessizliğin Yanıtı hayatın sıradanlığına, beyhudeliğine katlanamayan otuz yaşındaki bir adamın varoluşunun sınırlarını zorladığı bir kendini arayış hikâyesi. Max Frisch, kendi yaşamından da ipuçları barındıran bu ilk dönem eserinde, heba edilmiş bir hayatın tek sorumlusunun o hayatın sahibi olduğunu gösteriyor bize.

“Sessizliğin Yanıtı burjuva dünya görüşünün hayata geçirilmesi fikriyle uzlaşmanın peşi sıra gelecek krizi daha başından ele alır.”

– Peter von Matt

Yedi Deli Adam

Roberto Arlt

Yedi Deli Adam, kendisine sürekli acı veren ruhunu görüp anlamaya çalışan bahtsız bir adamı ve etrafında şekillenen karanlık, absürd olaylar silsilesini anlatıyor. Delilik nöbetleriyle, ruhun ve zihnin tikleriyle, birbirinden ilginç karakterlerle, devrimci, anarşist yaklaşımlarla dolu, yazıldığı dönemin Buenos Aires’inin çarpıcı bir portresini çizen roman, Roberto Arlt’ın başyapıtı kabul ediliyor.

“Âcizane, Arlt’ın İsa olduğunu varsayalım. Dolayısıyla Arjantin İsrail, Buenos Aires de Kudüs’tür… Arlt keskin zekâlı, tehlikeyi göze alan, koşullara ayak uydurabilen, doğuştan hayatta kalma becerisine sahip biri… hiç kuşkusuz Arjantin ve Latin Amerika edebiyatının önemli bir parçası.”

— Roberto Bolaño

“Kitaptaki karakterler okurun ruhuna adeta musallat oluyor.”

—Julio Cortázar

“Bu kıyılarda edebiyat dâhisi olarak adlandırılacak biri varsa o Roberto Arlt’tır… sanattan ve büyük, tuhaf bir sanatçıdan… doğduğu şehri herkesten daha iyi, muhtemelen ölümsüz tangolar yazmış olanlardan bile daha derin anlamış birinden bahsediyorum.”

—Juan Carlos Onetti

Devamını Göster
₺1,400.00
Edebiyat Seti 3 (6 kitap)

Bunlardan son ikisi, proton ve nötronlarla ilgilidir; kütleçekim ise büyük gök cisimleri ve genel olarak mezo ve makro dünyayla ilgilidir. Yani aslında Evren'deki etkileşimlerin önemli bir bölümü, elektromanyetizma tarafından domine edilmektedir.

Nasıl mı? İki elektronu birbirine yaklaştırmaya çalıştığınızda, bunlar arasında fotonlar yoluyla veri akışı olmaktadır. Bunu yapan fotonlara "sanal foton" adını vermekteyiz; ama bu terim kafanızı karıştırmasın. Sonuçta foton, her türlü fotondur. Sadece bunlar, yüklü parçacıklar arası etkileşimi tanımlarken kullandığımız bir terimdir. En nihayetinde fotonlar, elektronlar arası kuvvet aktarımını sağlamaktadır.

Örneğin lise derslerinde elektrik yüklerinin birbiriyle nasıl etkileştiğini veya Coulomb sabiti gibi terimleri görmüşsünüzdür. Ama nasıl oluyor da elektrik akımını sağlayan elektronlar birbirlerinden haberdar oluyor, birbirleriyle etkileşiyorlar, bunlar pek anlatılmaz. İşte bu elektromanyetik etkileşimi sağlayan şey, fotonlardır! 

Elektronlar birbirine yaklaştıkça, olasılık dağılımlarının daha yüksek, daha şiddetli olduğu yerler birbirleriyle çakışmaya başlamaktadır. Bu, bazı elektronların aynı orbitali, yani atom etrafında elektronların işgal ettiği kabuklardan aynısını işgal etmeye zorlamaktadır. Ama bu mümkün değildir; çünkü Pauli'nin Dışlama İlkesi dediğimiz bir ilke, aynı kuantum sistem içindeki, mesela bir atom etrafındaki parçacıkların birebir aynı kuantum durumunda olmasına izin vermemektedir.

İşte, kimyayla ilgili bir diğer müthiş gerçeği öğrendik: 2, 8, 8, 18, 18, 32, 32 diye giden ve atomlar etrafındaki kabuklarda kaç elektron bulunabileceğini söyleyen sayıları hatırladınız mı? Veya 1s2 2s2 2p6 3s2 3p6 diye giden sayıları? Hani atom numarasından yola çıkıp, bir atomun periyodik cetveldeki yerini bulmanızı sağlayan veya iyonik bağ mı yapacak kovalent bağ mı yapacak bunu anlamanızı sağlayan sayılar... İşte bunlar, Pauli'nin Dışlama İlkesi'nden ve her bir orbitalin taşıyabileceği enerjiden yola çıkarak hesaplanan sayılardır.

Bir atomun ilk kabuğunda 2 adet elektron olabilmektedir. 3. bir elektron, o kabuğun taşıyabildiği enerji miktarı dolayısıyla mümkün değildir. Eğer 3. bir elektron, halihazırda bir kabukta var olan ikisiyle aynı kuantum durumunda olmaya çalışırsa, bu mümkün olamamaktadır; çünkü Pauli'nin İlkesi bu ihtimali dışlamaktadır. Dolayısıyla 3. elektron, 2. kabuğa çıkmak zorundadır. İşte elektronlar, atom etrafındaki olası enerji seviyelerini böyle tek tek doldururlar (daha fazla bilgi için buradaki yazımızı okuyabilirsiniz). Tabii bu, basitleştirilmiş bir modellemedir. Aslında elektronlar bilye gibi değillerdir, bunu lütfen unutmayınız. Bu sayılar, yalnızca; ikinci, üçüncü, dördüncü elektronların bulunabileceği yerlerin atom etrafındaki dağılımının nasıl değiştiğini anlatmaktadır.

Görselde bir Hidrojen atomunun etrafındaki elektron dağılımı olasılıkları görülmektedir. Görselde daha kırmızı olan alanlar, bir elektronun bulunma ihtimalinin daha yüksek olduğu bölgelerdir. Bu olasılık dağılımları, Schrödinger'in Denklemi'nin çözümü sayesinde tespit edilebilmektedir.
Görselde bir Hidrojen atomunun etrafındaki elektron dağılımı olasılıkları görülmektedir. Görselde daha kırmızı olan alanlar, bir elektronun bulunma ihtimalinin daha yüksek olduğu bölgelerdir. Bu olasılık dağılımları, Schrödinger'in Denklemi'nin çözümü sayesinde tespit edilebilmektedir.

Tüm Bunların Dokunma ile Ne Alakası Var?

Dokunmaya dönelim. Atomları birbirine ne kadar yaklaştırırsanız yaklaştırın, eğer aralarında bir nükleer tepkime veya kimyasal tepkime olmazsa, o atomlar asla birbirleriyle aynı uzay-zaman bölgesini kaplayamaz, hatta birbiriyle sanal fotonlar haricinde herhangi bir parça alışverişi de yapamazlar. Birbirlerini şiddetle iterler.

İşte bu itmeden kaynaklı olarak, parmaklarınızın ucunda deformasyon oluşur. Bu deformasyon, sinir hücrelerinizi tetikler ve beyninize sertlik, kuvvet, basınç gibi bilgileri iletir. Böylece siz, bir şeylere dokunduğunuzu zannedersiniz. Ama atomlarınız asında hiçbir şeye gerçek anlamıyla dokunmaz, sadece onlarla daha yüksek miktarda çakışırlar. Biz bunu, "dokunma" olarak adlandırırız.

Birbirine dokunan snooker topları için de aynısı geçerlidir: Dışarıdan bakan biri için bu toplar birbirine dokunmaktadır. Ama atomik düzeye indiğinizde, hiçbir atom birbirine aslında dokunmadığını görürsünüz. Aynı şey, bir makasla bir şeyleri kestiğinizde veya bir iğneyi derinize sapladığınızda da olmaktadır. Makasın atomları kağıt ile, iğnenin atomları sizinle kaynaşmamaktadır. Olan şey, bunların o atomları kuvvetle farklı yönlere doğru itmesidir. Makas, birbirine paralel ama zıt yönde ittiği için kağıdı yırtıverir. İğne, çok sivri ve güçlü bir uç ile derinizdeki atomları ittiği için vücudunuzda bir delik açabilir. Ama kimyasal olmayan, sadece fiziksel olan bu etkileşimde hiçbir noktada atomlar birbirine gerçek anlamda dokunmuyorlar.

Yani ilginç bir şekilde, atomların gerçek anlamda birbirleriyle dokunabilmesi için, en azından bir elektron alışverişi (iyonik bağ) ve hatta daha iyisi, bir elektron paylaşımı (kovalent bağ) olması gerekmektedir. Atom çekirdeklerinin de birbiriyle dokunmasını istiyorsanız, bir nükleer reaksiyon (füzyon) meydana gelmeli ve atomlar birbirine kaynaşmalıdır. Bunların hiçbiri, fiziksel olarak yakınlaşma ile olabilecek olaylar değillerdir. Kimyasal tepkimeler için doğru enzimler ve ortam koşulları, füzyon reaksiyonu içinse yüksek sıcaklık ve basınç gerekmektedir.

Tüm Reklamları Kapat

Eğer gerçek anlamda atomların birbirine karışmasından söz etmek istiyorsanız, en azından bir atomdan diğerine elektron transferi veya elektron paylaşımı olması gerektiği söylenebilir. Yani elektronun o atom etrafında değil de, bu atom etrafında bulunma ihtimalinin artması veya bunların ortaklaşa kullanılması gerekmektedir. Parmağınızla bunu yapacak olursanız, yandınız. Yok, gerçekten yandınız! Mesela parmağınızı ateşe sokup da derinizi yaktığınızda, hücrelerinizin atomlarında kimyasal değişimler meydana gelmektedir ya da elinizi asite batıracak olursanız, kimyanız değişmektedir ve gündelik anlamda değil, gerçek anlamda eskiden "asit" olan şeye "değmiş" olursunuz. Asiti oluşturan atomlar, artık elinizin bir parçasıdır (ve tam tersi)!

Sonuç

Tüm bunların, şairene bir sonucu da vardır: Kimine göre hayatımızda sadece 2 kişiye dokunabiliriz: Annemize ve babamıza... Çünkü bizi oluşturan sperm ve yumurta, gerçek anlamıyla kimyasal bir tepkime geçirerek kaynaşmakta ve birbirlerine dokunmaktadır. Bu, bir insan hücresiyle gerçek anlamda dokunduğunuz çok nadir durumlardan biridir.

Tabii kanibal/yamyam değilseniz... Eğer bir insanı yerseniz, sindirim kanalınız boyunca o insanın hücreleriyle kimyasal tepkimeye girersiniz ve onlara da dokunmuş sayılırsınız. Ama sırf birilerine dokunacağız diye, bu kadar ileri gitmeye gerek yok.

Evrim Ağacı, sizlerin sayesinde bağımsız bir bilim iletişi platformu olmaya devam edecek!

Evrim Ağacı'nda tek bir hedefimiz var: Bilimsel gerçekleri en doğru, tarafsız ve kolay anlaşılır şekilde Türkiye'ye ulaştırmak. Ancak tahmin edebileceğiniz Türkiye'de bilim anlatmak hiç kolay bir iş değil; hele ki bir yandan ekonomik bir hayatta kalma mücadelesi verirken...

O nedenle sizin desteklerinize ihtiyacımız var. Eğer yazılarımızı okuyanların %1'i bize bütçesinin elverdiği kadar destek olmayı seçseydi, bir daha tek bir reklam göstermeden Evrim Ağacı'nın bütün bilim iletişimi faaliyetlerini sürdürebilirdik. Bir düşünün: sadece %1'i...

O %1'i inşa etmemize yardım eder misiniz? Evrim Ağacı Premium üyesi olarak, ekibimizin size ve Türkiye'ye bilimi daha etkili ve profesyonel bir şekilde ulaştırmamızı mümkün kılmış olacaksınız. Ayrıca size olan minnetimizin bir ifadesi olarak, çok sayıda ayrıcalığa erişim sağlayacaksınız.

Avantajlarımız
"Maddi Destekçi" Rozeti
Reklamsız Deneyim
%10 Daha Fazla UP Kazanımı
Özel İçeriklere Erişim
+5 Quiz Oluşturma Hakkı
Özel Profil Görünümü
+1 İçerik Boostlama Hakkı
ve Daha Fazlası İçin Evrim Ağacı'nda..
Aylık
Tek Sefer
Destek Ol
₺30/Aylık
Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
32
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

Makalelerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu makalemizle ilgili merak ettiğin bir şey mi var? Buraya tıklayarak sorabilirsin.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu Makale Sana Ne Hissettirdi?
  • İnanılmaz 21
  • Tebrikler! 14
  • Bilim Budur! 12
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 9
  • Merak Uyandırıcı! 8
  • Muhteşem! 6
  • Güldürdü 2
  • Umut Verici! 2
  • Korkutucu! 1
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 22/02/2025 10:22:50 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/10557

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Kafana takılan neler var?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Sosyal
Makaleler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
Ç. M. Bakırcı. Dokunmak Ne Demek? Herhangi Bir Şeye Dokunmak Mümkün mü?. (7 Haziran 2021). Alındığı Tarih: 22 Şubat 2025. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/10557
Bakırcı, Ç. M. (2021, June 07). Dokunmak Ne Demek? Herhangi Bir Şeye Dokunmak Mümkün mü?. Evrim Ağacı. Retrieved February 22, 2025. from https://evrimagaci.org/s/10557
Ç. M. Bakırcı. “Dokunmak Ne Demek? Herhangi Bir Şeye Dokunmak Mümkün mü?.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, 07 Jun. 2021, https://evrimagaci.org/s/10557.
Bakırcı, Çağrı Mert. “Dokunmak Ne Demek? Herhangi Bir Şeye Dokunmak Mümkün mü?.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, June 07, 2021. https://evrimagaci.org/s/10557.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close