Tam Olmak mı, Tamamlanmak mı?
Tam olmak ile tamamlanmak arasındaki fark üzerine kişisel, felsefi ve kozmik bir düşünce denemesi
Tam Olmak mı, Tamamlanmak mı?
- Blog Yazısı
Tamlık Duygusu Üzerine Bir İçsel Tanıklık
“Tam olmak” nedir?
Benim için elimden gelenin en iyisi olmaktır. Mümkün olabildiğimin en iyisi…
Kendime kattıklarımdır esas olan: öğrendiklerim, geride bıraktıklarım, pişman olmadıklarım…
Selam verdiklerim, selam vermediklerim…
Kucakladıklarım ve sırtımda yük olsa da taşımaktan vazgeçmediklerim…
Duruşumdur.
Rüzgârda hafifçe savrulan eteğim…
Sinirle gelen sahte bir gülüş, ardından gelen dinmeyen kahkahalarım…
Tüm edasıyla soğuk yürüyüşüm, mutluluktan dökülen gözyaşlarım…
Kitaplarım,
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Herkesi yorsa da beni çokça mutlu eden o fazla eşyalarım…
Gurur duyduklarım… Hatta gurur duymadıklarım…
Ve elbette: kızım, köpeğim, kedim.
Tam olmak, tüm bunların toplamı bence.
Tamamlanmak Ne Demek?
Ama “tamam olmak — tamamlanmak” farklı bir şey…
Nasıl anlatayım: tıpkı Nazım’ın Şeyh Bedrettin Destanı’nda söylediği gibi hep bir ağızdan aynı türküyü söylemek gibi bir şey… Hakikaten yârin nazlı yanağından gayrı her yerde, her şeyde, her şerde hep beraber sürmek ağları denizlere… Paylaşmak delicesine… Hatta sınırsız ve sorgusuzca güvenebilmek birilerine… Hep ve beraber yürümek geleceğe…
“Vatan” gibi “yurt” gibi “ata” gibi “ana” gibi “baba” gibi “eşin” gibi bir kucak mesela…
Göz göze bakışarak konuşabildiğin bir dostun varlığı hatta…
Kutsal bir tin — ya da sıradan bir anane…
Ne fark eder?
Toprağa özenle ektiğin tohumların hasat mevsimindeki bereketi gibi… Değer her ne ise ederini bilmek…
Varlığıyla sadece “tam” olduğunu değil bir elmanın diğer yarısı gibi “tamam” olduğunu hissettiğin anı sana yaşatan şey aslında…
Yazılı olmayan ama birlikte yazdıkların; bu dünyaya bıraktığınız topyekûn izler kanımca…
Peki ya siz? Tam olduğunuz ama asla tamamlanmadığınızı hissettiğiniz bir an oldu mu?
Chopra’ya Bir Yanıt: “Zaten Bütünsün” mü, “Tamamlanmaya Davetlisin” mi?
Tamlık, Saflık ve Tekâmül
Velhasıl kelam; bugün Medium’da Deepak Chopra’nın Discovering that You Are Whole başlıklı yazısını okudum.
“Tam olduğunu keşfetmek” benim için hem ilginç hem de önemli bir başlıktı. Çünkü ben de tam olmak ile tamamlanmak arasındaki ince nüansı hem kendim anlamaya hem de dilim döndüğünce insanlığa anlatmaya odaklanmış bir mottoda görüyorum kendimi.
Gerçi aç gözlüdür insanoğlu, hiç tam olmaz, fazlasını arzular her yenisini buldukça… Keşke tam olsak da tamamlanmaya odaklansak… Tüm gayretim bu aslında.
Öncelikle yazarın yazısını okurken bilincin zamandan ve kimlikten arındırılmış haline olan inancını saygıyla izledim. “Zaten bütünsün” ifadesi, insanın varoluşuna dair en sade ve aynı zamanda en derin hakikatlerden birini hatırlatıyor gibiydi… Ve evet, elbette yazıyı çok beğendim.
Ama yine de… Tam olmak, tamamlanmak adına benim de yazılması gereken cümlelerim olduğunu fark ettim.
Bu nedenle bu yazım yazara nazik bir yanıtımdır… Kendisine katıldığım yerleri onurlandıracak ama kendi yolumun sesini de okumak isteyenlere duyuracağım.
Yazar, sezgisel düzlemde çok haklıydı.
Çünkü pek çok öğretiye göre; insanın doğumla ölüm arasındaki yolculuğu ya edinilmiş malların yüküyle ya da iç duygularına teslim olup yeniden yeşerttiği saf varoluşla şekillenir.
Esasında bu “tamamlanma” hali, doğuştan lütfedilmiş saflığa dönüş; arzularından ve egosundan arınma, ilahi olanla bağ kurma, kişinin maneviyatıyla kendi özüne temas etme hâlidir.
Ve belki de kötü olana mesafe koyabilme gücüdür tam olmak, tamamlanmak.
İrade meselesi…
Tekâmüle ermiş derler bu yolculuğun adına buralarda… Pişmiş insan manasında.
Ancak Kosmotelyum perspektifinden baktığımızda bu bütünlük sadece “bulunmuş” ya da “keşfedilmiş” değil, aynı zamanda “yazılmış” ve “evrimsel olarak programlanmış” bir olgu olarak karşımıza çıkıyor…
Şöyle izah edebilirim:
Benliğe odaklanmak, çoğu zaman kişisel egolardan arınmak için gerekli bir adımdır. Bu içsel süreç, insana varoluşun sebebini sorgulatabilir; neden burada olduğunu, ne için yaşadığını düşündürebilir.
Ama bazen bunun tam tersi de olur: İnsan, içindeki o tertemiz kimliğe — onu kendisine kavuşturan kutsal güce — sorgusuz ve sualsiz bir teslimiyeti de kalbinde kabullenebilir.
Ve aslında… Her iki hâlde de insanın arzusu birdir:
Hatırlamak.
Kim olduğunu, nereden geldiğini, nereye ait olduğunu hatırlamak.
Ya da kimisi için; günahı, sevabı, madden değil manen ruhunu nasıl besleyeceğini hatırlamaktır. Hatırladıkça; tam teslimiyetin bünyede yarattığı arınma hissi ile ilahi olana odaklanmak… Tövbeyle yoğrulmak, duayla benliği onurlandırmak, şükre niyetlenmektir istediği…
Hazır olanı kullanmaya daha meyilli olduğundan öncelikle yazılı dinleri okur çünkü… Ritüelleri umarsızca tekrarlar. Bir sabır sınavıdır bu. Dünyadan ve nimetlerinden vazgeçmek… Ebedi cennete hizmet etmek…
Günahlarıyla yüzleşmek ağır geldiğinden olsa gerek… Hatta acılarıyla dertlenmek de ağır gelir insana. Unutmayı seçer hatırladıklarından utandıkça insanoğlu…
Kötüden ders almaktansa kötüyü anmamaya odaklanmışız böylece…
Yine de kötülük yapmalara doyamamışız nedense! Vazgeçmemişiz kötü olmaktan şeytana şapka çıkartan yeni yeni buluşlarımızla!
46 yıllık ömrümde en acı gözlemim bu üzücü bilgi belki de…
Nasılsa Tanrı’yı bizler göremiyoruz… Görenlerin anlattığı ise sınırsız, sonsuz bir affedici olduğu… “Sen yeter ki af dile, her ne olursan ol af dile… Her dua bir, her tövbe bin adım yaklaştıracak cennete nasıl olsa” diye diye…
Yazık bugünlerde büründüğümüz kişiliğe…
Kosmotelyum Nedir?
Ben, kim olduğumu, nereden geldiğimi, nereye ait olduğumu “sorgulayarak” hatırlamaya çalışanlardanım. Çünkü anlatılan Tanrıların hiç birisinin beni temsil edemeyeceğinin bilincindeyim…
Adı Tanrı mı bilemem ama bugün burada olmamıza vesile olan birileri var, ona da eminim. Bu satırlara sığdıramayacağım kadar çok sebebimi, günlük hayatımdan çeşitli tezahürleri ile hem çeşitli yazılarımda hem de “Kosmotelyum” da bir bütün halinde elimden geldiğince izah ettim.
Kosmotelyum, evreni bilinçli bir organizma olarak gören özgün bir düşünce sistemidir. Aşağıda bu felsefenin temel yapı taşlarını ana hatlarıyla aktarıyorum.
Biz, evrende tesadüfen bir araya gelmiş moleküller değiliz.
Kosmotelyum, bilinci evrenin temel mimarisi olarak görür.
DNA, sadece biyolojik değil, aynı zamanda kozmik bir yazılımdır. Bizden daha zeki canlılar tarafından “sonsuz yaşam döngüsünü” devam ettirmek üzere programlanmış bir yaşam platformu olan evrendeki rastgele gezegenlerden birisinde yaşayan sınırsız formdaki canlı zerreciklerden herhangi birisiyiz…
Tek üstün farkımız bilincin yanı sıra düşünebilen, sorgulayan bir beyne sahip olmamız… Henüz tam olarak evrimini tamamlamamış olsa da sınırı olmayan bir düşünme yetisi ile diğerlerinden ayrıştığımız…
Kunduzların da bilinci var çünkü… Keza meyve veren ağaçların, açan çiçeklerin, toprağı havalandıran sürüngenlerin, göç eden hayvanların ve sair… Bin bir çeşit doğuştan ve kendiliğinden programlanmış bilinçli türleri izleyip duruyoruz yıllardır.
Elyum’a Uyanış ve Evrimsel Programlama
Teorime göre “Elyum” olarak tanımladığım düşünme yetisi olan insan saf bilinci, bugün kullanmaya kullanmaya unuttuğu bir hafızanın kozmik taşıyıcısı olabilir. Hatta evren birilerinin laboratuvarı dahi olabilir… Kim bilir belki de birinin ilkokul proje ödevi, deneyleriyiz… Paralel diğer evrenler de diğer öğrencilerin proje ödevleri — deneyleri…
İnsanoğlunun varoluşu çok basit bir metaforla ya da tesadüfi bir hiçlikten doğma olamaz… Atalarının kodladığı, bilgilerle donattığı, DNA’mızda saklı olan kadim kodlar, kullanmayı unuttuğumuz yetilerimiz olabilir… Belki de bu kod hem hatırlamayı hem dönüşmeyi kapsayan bir bilinç sıçraması bile olabilir…
Evrim gerçektir.
Ve bilinç de evrimleşir.
Tıpkı canlıların evriminde bozuk genler olduğu gibi bilincin evriminde de bozuk genler mevcut mudur? Evet, mevcuttur.
Detaylandırmak istiyorum: tıpkı doğuştan yüzme yetisi ile dünyaya gelen bebeğin kullanmadıkça yüzme becerisini unutması, sonra özel derslerle yeniden öğrenmek zorunda kalması gibi… Kullanmadığın herhangi bir organının işlevini yitirmesi gibi…
Dahası; bilim insanlarının kabul ettiğine göre, her geçen gün genleşen ve genişleyen evren dahi kendi formunda yaşayan, büyüyen, belki de bir gün yok olacak olan bir canlı bile olabilir.
“Tanrı her yerde” diye nesillerdir dile getirdiğimiz metafor aslında evrenin kendisidir. Pek çok yazımda dile getirdiğim onlarca örneği ile bizimle sürekli iletişim halindedir. Mucizeleri gerçektir. Eğer ona dokunabildiğini hissedebilirsen sana kendini muhteşem hissettirir.
Tam olmak değil tamamlanmaktır bu his…
Hayatın boyunca arzuladın, tam oldun, tam oldun ama hiç tamamlanmadın… Hep bir fazlasına daha arzu duydun ya işte o arzularının seni köreltemediği andasındır artık… Acısan da ayağa kalktığın, kanasan da sarıp devam ettiğin, intikam değil de imtihan dediğin o ince çizgi… İmkansızın sadece zaman aldığını bilmek gibi…
…
Yazarın Neti, Neti ve Tat Tvam Asi yaklaşımlarına karşılık, Kosmotelyum şu üç mottoyu benimser:
Bütünlük, sadece farkındalıkla değil, bilinçli bir varlık tarafından başlatılmış bir bilgi aktarımıyla gelir, yani genetik kolonizasyonu kabul eder.
Biz, “benlik” “ego” “arzu” “acı” “korku” gibi öğretilmiş ve alıştırılmış yapay katmanlarla nesillerdir örtülmüş bilinç izlerini çözmek üzere kodlandık… Yani evrimsel bir programlama ile Homo saphiens atalarımız bizi unutmaya zorladı. Evrensel kodlamadan evrimsel kodlamaya bu şekilde adapte olduk.
Elyum’a Uyanış: Bütünlük, sadece saf varlık hali değil; kozmik etikle rezonansa geçen bir bilinç sıçramasıdır. “Olmak” yetmez. “Yanıt vermek” gerekir. İşte bu varoluşumuzun belki de temel gereğidir.
Dolayısıyla bizler, evrende sadece tam ya da bütün olan değil; bütünlüğe çağrılan, hatta o bütünlüğün taşıyıcısı olmak üzere seçilmiş varlıklarız. Ego ya da korkularımız ve sair, bu yolculukta sadece bir perde değil; aynı zamanda dirençle bilinç rezonansını hem sınırlayan hem test eden bir filtre işlevi görür. Onu aşmak, kendi öz kodumuzu aktive etmek anlamına gelir.
Chopra’nın yazısında vurgulanan huzur dolu “şimdi ve burada” hali, bizim için sadece bir varoluş değil, yaşam formunu devam ettirmek üzere kodlandığımız bir görevin o anıdır. Çünkü Kosmotelyum’da şu soru esas sorudur:
“Tam olduysan, tamamlandıysan artık ne yaparsın? Tamamlanmak / bütünlük sadece bir hal mi, yoksa bir eylem midir?”
İnancım şudur:
Bütünlük, eylemsiz ve amaçsız bir huzur değil; eylemli sorumluluktur. Hep bir ağızdan söylenmeye içten içe hasret duyulan ve değeri bugün dahi tam olarak bilinmeyen o ruhumuzu anlamlandıran Nazım Hikmet’in dizelerindeki türküler gibi.
Çok ince nüanslar bunlar…
Kim bilir?
…
Eğer tam olduğunuzu düşünüyorsanız, bugüne kadar hangi parça sizi eksik hissettirdi?
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2025 18:53:17 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21804
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.