Ölümün Özelleştirilmesi
Yaşamın Sonu da Kapitalizmde Satılıktır: Ölü Yatırım

- Blog Yazısı
Giriş
Ölüm, insan yaşamının en kaçınılmaz ve evrensel deneyimidir. Ama günümüz dünyası bu doğal süreci bile kontrol altına almış durumda. Ölüm artık sadece bir son değil, aynı zamanda bir sektör, bir hizmet, hatta kişiselleştirilebilir bir deneyim. Bu yazıda, modern toplumun ölümü nasıl ekonomik bir ürüne dönüştürdüğünü, bürokrasiye hapsettiğini ve sınıf farklılıkları yarattığını tartışacağız. Kapitalizmin yaşamımıza ne kadar nüfuz ettiğini ve ölüm şeklini bile nasıl etkilediğini inceleyeceğiz. Belirttiğim sayısal verileri verdiğim kaynaklardan ve belediyelerin kendi sitesinden bulabilirsiniz, iyi okumalar.
1. Ölüm Endüstrisi: Cenazenin Ekonomik Anatomisi
Günümüzde cenaze süreçleri, basit bir vedadan çok karmaşık ve yüksek maliyetli bir endüstriyi temsil ediyor. Tabut fiyatları (standart ahşap tabut 5.000-20.000 TL, lüks modeller 100.000 TL'yi aşabiliyor), mezarlık alanı kiraları, özel mermer baştaşları (50.000-500.000 TL arası), cenaze araçları (nakil ücretleri 2.000-15.000 TL), defin ruhsatları, taziye çadırı ve ikram hizmetleri gibi unsurlar, ölümün küresel ölçekte 100 milyar doları aşan bir sektöre dönüştüğünü gösteriyor. Bu dönüşüm, özellikle metropollerde mezarlık arazilerinin emlak spekülasyonuna açılmasıyla daha belirginleşiyor. İstanbul'da Eyüpsultan gibi semtlerde 60 m²'lik aile mezarlığı kirası İBB 2024 tarifesine göre 1.8 milyon TL'yi bulurken, Kadıköy Kozyatağı'nda tek kişilik mezar kiraları 250.000 TL'den başlıyor.[1]
Bu ekonomik dinamik, sınıfsal eşitsizlikleri ölüm sonrasında bile görünür kılıyor. Kimi aileler granit kaplamalı, özel peyzajlı "anıt mezarlar" (toplam maliyet 1 milyon TL+) yaptırırken, dar gelirliler "apartman tipi mezarlıklarda" (radye sistem) üst katlarda defin edilmek zorunda kalıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi verilerine göre zemin kat mezarları üst katlardan %100'e varan fiyat farkı taşıyor.
Mezar taşı endüstrisi de bu eşitsizliği besliyor. Standart beton taşlar 3.000-10.000 TL arasında değişirken, İtalyan mermeri, lazer oyma ve altın yazılı tasarımlar 500.000 TL'yi aşabiliyor. Türkiye Mermer Doğaltaş ve Makinaları Birliği (Mermer Birliği) 2023 raporu, "anıtsal mezar taşı" pazarının son 5 yılda %400 büyüdüğünü ortaya koyuyor.[2]
Cenaze sonrası hizmetler de ticarileşmenin pençesinde. Profesyonel taziye organizatörleri, temel çadır ve ikram paketlerini 15.000-30.000 TL'ye, lüks paketleri (ısıtmalı çadır, catering, ses sistemi) ise 150.000 TL'ye kadar sunuyor. Sektör temsilcileriyle yapılan röportajlar, İstanbul'da yıllık 25.000+ cenazenin bu hizmetler için ortalama 40.000 TL harcadığını gösteriyor.
Bu sistem en çok dar gelirlileri vuruyor. Belediyelerin ücretsiz sunduğu "fakir mezarlıkları"ndaki yoğunluk, kimsesiz cenazelerin toplu mezarlara defnine yol açıyor. İstanbul'da 2023'te 1.200'den fazla kimsesiz cenaze Şile ve Kilyos'taki toplu mezarlara defnedildi.
2.Yasın Kurumsallaşması: Acının Ticarileşmesi
Yas süreci artık samimi bir matem ritüeli olmaktan çıkarak, küresel ölçekte milyar dolarlık bir endüstriye dönüştü. Türkiye'de taziye çadırı kiralama işlemi tek başına 2024'te 1.2 milyar TL'lik pazar büyüklüğüne ulaştı. İlginçtir profesyonel ağıtçılık hizmeti veren şirketler, "standart paket" olarak 4 saatlik ağıt için 7.000 TL, "premium paket"te saz ekibi ve elektronik aletlerle birlikte 25.000 TL fiyat biçiyor. Bu hizmeti sunan firmalardan biri olan Anadolu Ağıt Ekibi'nin fiyat listesi resmi Instagram sayfalarında mevcut.
Taziye yemekleri endüstrisi ise tamamen standardize edilmiş durumda. Catering şirketleri "matem menüsü" adı altında kişi başı 250-750 TL arasında paketler sunuyor. Örneğin İstanbul merkezli Yas Yemekleri A.Ş.'nin 2025 broşüründe, "Ekonomik Matem Menüsü" (pilav, mercimek çorba, tatlı) 250 TL, "Lüks Anma Menüsü" (dörder çeşit sıcak-soğuk meze, ızgara et, profiterol) ise 750 TL olarak fiyatlandırılıyor. Şirketin fiyat listesi resmi sitesinde yer alıyor.
Şu an pek kullanılmasa bile daha ilginç ve korkunç olan şey ise dijitalleşme yas pratiklerini de dönüştürdü. Online anma platformları (mezar.gen.tr, anisayfa.com vb.) "sanal mezar ziyareti" hizmeti karşılığında aylık 50-300 TL, "sanal çiçek gönderme" için her çiçekte 20-100 TL, "sanal mum yakma" için ise 15 TL talep ediyor. Ölen kişinin sosyal medya hesaplarını "anı hesaba" dönüştürme işlemi yapan Digital Legacy gibi firmalar ise tek seferlik 1.200 TL ücret kesiyor. Bu platformların kullanım istatistikleri TÜİK'in 2024 Dijital Yas Raporu'nda mevcut.
Psikoloji endüstrisinin yası terapileştirme süreci ise dikkat çekici. "Yas danışmanlığı" seansları psikolog başına 600-2.000 TL/saat arasında fiyatlanırken, "Kayıp Sonrası Toparlanma Programları" adı altında sunulan 4 haftalık paketler 15.000 TL'yi buluyor. Türk Psikologlar Derneği verilerine göre 2023'te "yas terapisi" alan kişi sayısı önceki yıla göre %40 artış gösterdi.[3]
Kapitalist sistemin "acıyı optimize etme" mekanizması en çok çalışma hayatında görülüyor. Türkiye'deki şirketlerin %78'i çalışanların yas iznini 3 günle sınırlıyor. "Verimlilik Kaybı" gerekçesiyle uzun süreli yas dönemindeki çalışanlara "duygusal destek eğitimi" dayatılıyor. Koç Holding gibi kuruluşlar, "Kaybın Yönetimi ve İşe Dönüş" başlıklı zorunlu workshop'lar düzenliyor.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Tüketim kültürünün acıyı metalaştırması, özel tasarım anma ürünlerinde zirve yapıyor. "Son Vedam" gibi markalar, ölen kişinin fotoğraflı tişörtünü 350 TL, termos bardağını 280 TL, bilekliğini 450 TL'ye satıyor. Trendyol üzerinde "anı ürünleri" kategorisi 2024'te %300 büyüme kaydetti. Bu ürünlerin satış rakamları e-ticaret sitelerinde doğrudan görülebilir.
3.Biyopolitika ve Ölüm: Yaşamın Yönetimi, Ölümün Denetimi
Michel Foucault’nun biyopolitika kavramına göre modern iktidar, geleneksel "öldürme hakkı" yerine yaşamı yönetme teknolojilerine odaklanır. Bu süreç, nüfus sağlığının düzenlenmesi, bedenlerin disiplin altına alınması ve yaşam süresinin uzatılması üzerinden işler. Ancak bu, ölümün yok sayıldığı anlamına gelmez. Tam tersine ölüm, iktidarın en sofistike müdahale alanına dönüşür. Tıbbın kurumsal yapısı, ölümü teknik bir nesne haline getirir: Yoğun bakım ünitesindeki bir hasta, solunum cihazı ve beslenme tüpleriyle "yaşayan" bir varlık olarak kayıtlara geçer. Oysa bu durum, biyolojik yaşamla sosyal varlığın çözüldüğü bir ara bölgedir. Ölüm anının resmen tanınması, tıbbi kriterlerden çok sigorta protokolleri, hastane etik kurullarının bürokratik kararları ve organ nakli yasaları tarafından belirlenir. Örneğin "beyin ölümü" tanımı, tıbbi bir gerçeklik olmaktan çok hukuki-politik bir uzlaşmadır. Katolik ülkelerde kalp atışı kesilene kadar yaşam sürerken, seküler devletlerde beyin fonksiyonlarının kaybı ölüm sayılır. Bu fark, iktidarın beden üzerindeki nihai karar yetkisini gösterir. Modern öncesi toplumlarda kamusal bir ritüel olan ölüm, hastane koridorları ve tıbbi cihazlar arasında bireyselleştirilir. Bu izolasyon, iktidarın bedenin son anlarını kontrol etmesine olanak tanır: Organların resmi prosedürlerle alınması, otopsi izinlerinin düzenlenmesi, ölüm belgesinin devlet kaydına geçirilmesi... Tıbbın ölümü "yönetme" pratiği, aslında devletin biyolojik süreçlere el koymasıdır. Yaşam destek ünitesinin ne zaman kapatılacağı, hastanın ailesinin dini inancıyla sigorta şirketinin ödeme politikaları arasında sıkışır. Bu çelişki, Foucault’nun "iktidarın yaşam-ölüm eşiğini askıya alması" tezini doğrular: Ölüm artık doğal bir son değil, kurumların müzakere ettiği siyasi bir sınırdır.[4]
4. Ölüme Dair Bilginin İktidarı: Kim Öldü Deme Yetkisi Kimin?
Ölüm, modern toplumda biyolojik bir son olmaktan çıkarak kurumsal bir yetki alanına dönüşmüştür. Michel Foucault'nun biyo-iktidar analizinde vurguladığı gibi, "ölmüş sayılma"nın resmi kriterleri; doktorların tıbbi tanı protokolleri, yargıçların hukuki onay süreçleri ve devletin nüfus kayıt sistemleri tarafından belirlenir. Bu süreçte beyin ölümü kavramı kritik bir dönüm noktasıdır: Kalbin değil, beyin kökü fonksiyonlarının kaybı, tıbbın teknolojik hegemonyasıyla "ölüm" olarak tanımlanır. Bu tanım salt bilimsel değildir; organ nakli endüstrisinin ihtiyaçları, etik komitelerin politik pozisyonları ve devletin biyolojik kaynak yönetimiyle doğrudan bağlantılıdır. Örneğin, bir hasta solunum cihazına bağlıyken "beyin ölümü" gerçekleştiğinde, tıbbi ekip organları "toplumsal fayda" adına alabilir. Oysa aynı hasta, Katolik inancına göre kalbi attığı sürece "yaşıyor" sayılır. Bu çatışma, ölüm anının siyasi bir uzlaşı olduğunu kanıtlar: Bedenin sınırı, iktidarın teknik ve etik müdahalesiyle yeniden çizilir. Burada bireyin biyolojik varlığı ile devletin "kolektif yarar" söylemi çarpışır. Yoğun bakım üniteleri, bu çatışmanın somut mekânlarıdır: Yaşam destek ünitesinin fişi, doktorun kararından çok hastane yönetiminin protokolleri, sigorta şirketlerinin ödeme politikaları ve organ nakli yasaları tarafından çekilir. Sonuçta Foucault'nun dediği gibi: "Ölüm artık doğanın değil, iktidarın eseridir.".[5]
5. Yaşam Sigortası ve Borçlu Ölüm
Kapitalizmde ölüm bile mali bir düzenin parçası haline gelmiştir. Yaşam sigortaları, ölüm sonrası hak edişler ve cenaze kredileri, ölümün de planlanabilir bir finansal olay olduğunu gösterir. Özellikle düşük gelirli aileler için bir yakının ölümü, ciddi bir mali yük getirebilir. Cenaze masraflarını karşılamak amacıyla alınan borçlar, "cenaze borç tahsilatı" gibi kavramların ortaya çıkmasına neden olmuştur. İnsanlar borçla yaşar ve maalesef borçla ölür. Ölü beden bile bu ekonomik sistemin dışına çıkamaz.
6. Küresel Eşitsizlik: Ölüm de Sınıfsaldır
Pandemiler, afetler ve savaşlar gibi kitlesel ölüm olaylarında sınıfsal eşitsizlik en çıplak haliyle görünür olur. COVID-19 pandemisi, düşük gelirli grupların hem hastalığa yakalanma hem de ölüm oranlarının dramatik şekilde yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Gelişmiş ülkelerde ölüm süreci uzatılabilir, yaşam destek hizmetleri daha gelişmiştir. Ancak küresel Güney’de ölüm çabuktur, toplu ve sessizdir. Ölümün bile evrensel olmadığı, onun da sınıfsal, etnik ve coğrafi olarak ayrıştığı açıkça görülür.
7. Mezar Mülkiyeti: Toprağın Altı da Satılık
Mezarlık alanları da metalaşmanın etkisi altında kalmıştır. Özellikle büyük şehirlerde alanların sınırlı olması, mezar yerlerinin "geleceğe yatırım" aracı olarak görülmesine yol açmıştır. Bazı bölgelerde mezarlar yıllık kiraya verilmekte ve ödeme yapılmadığında tahliye edilmektedir. Bazı ülkelerde ise süreli mezar uygulamaları yaygındır; 10 yıl sonra kalıntılar toplanarak başka bir yere taşınır. Ölüm bile süreli bir mülkiyet haline gelmiştir. Toprağın üstünün yanı sıra altı da gayrimenkul piyasasına dahil edilmiştir.
8. Ölüm Kültürü ve Medya: Görsel Mezarlıklar
Sosyal medya, ölüm gibi kişisel deneyimleri bile dijital dünyaya taşıyarak, yas tutma biçimlerini kökten değiştirmiştir. Dijital anmalar, başlangıçta samimi bir paylaşıma dönük olsa da zamanla belirli kalıplara dönüşmüştür. Ölenlerin profil sayfaları, taziye ve anma mesajlarıyla sanal birer anıta dönüşüyor. Özel sanal mezarlık siteleri, fiziksel ziyaretlerin yerini almakta veya onları tamamlamakta; mum yakma, dijital çiçek bırakma gibi imkanlar sunmaktadır.
Bu süreç, ölümün "içerikleştirilmesi"ne yol açmıştır. Sosyal medya akışlarında ölüm haberleri ve ilgili görseller, sıradan gönderiler gibi yer alır. Beğeni ve yorumlar, samimi etkinliklerden ziyade, bazen pasif bir katılıma dönüşebilir.
Ölen kişinin imajı ise belirli bir anlatıya indirgenebilir, bu da gerçek kişilikle örtüşmeyebilir. Üzücü olaylar, bazıları tarafından sadece viral içerik potansiyeli olarak görülüp sansasyonel bir şekilde sunulabilir. Geleneksel ve sosyal medya, ölümün estetik bir gösteriye dönüşmesine neden olur. Hüzünlü müzikler, dramatik açılar ve görsellerle ölüm, seyirlik bir olaya dönüştürülür. Böylece otantik yas deneyimi, sembollere dayalı, tüketilebilir bir "görsel içerik" akışına dönüşmekte, derin etik ve psikolojik soruları beraberinde getirmektedir.
9.Bir Bedenden Geriye Kalan: Ailenize Maliyetiniz Ne Kadar?
Modern toplumda insan, yalnızca emeğiyle değil, ölümüyle de bir maliyet kalemi hâline geldi. Yaşam boyunca dişini tırnağına takarak çalışan birey, hayatının sonunda artık bir gider tablosuna dönüşür. Kapitalist sistem için sizin ölümünüz bile bir hizmettir, bir fatura kalemidir, bir tahsilat vesilesidir.
Tabut fiyatından mezar yeri kirasına, morg sürelerinden gasilhane hizmetlerine kadar her şey parasaldır. Hastanede can verirseniz daha pahalı, evde ölürseniz lojistik zor; yurt dışında ölürseniz repatriasyon faturaları şok edicidir. "Onurlu bir cenaze" dediğiniz şey, bir anlamda ailenizin cebindeki rakama endekslenmiştir. Hatta zaman zaman aile bireyleri, sizi kaybetmenin acısını yaşarken bir yandan da ölüm masraflarını karşılamak için kredi arayışına girer.
Bir emekçi için yaşam, biriktiremediği şeylerle gömülen bir eksikliktir; ölüm ise ardında borç bıraktığı son bir mali tablodur. "Öldü ama bize de masrafı bitti" diyemeyeceğiniz kadar borç yüklü, bir faturaya dönüşmüş bir vedayla ayrılırsınız hayattan.
Sonuç: Ölümün Kolektifleşmesi Mümkün mü?
Kapitalist toplum, ölümün doğallığını metalaştırarak yitirmesine sebep olmuştur. Ölüm, yası, defin süreci ve hatırlanışı ile bir sektör haline gelirken, eşitlik, onur ve kolektif hafıza gibi değerler geri planda kalmıştır.
Fakat farklı bir ölüm kültürü hayal edilebilir. Kolektif yas pratikleri, toplumsal hafızanın inşası, ücretsiz ve onurlu defin hizmetleri, ve ötenazinin ekonomik baskılardan bağımsız olduğu bir düzen mümkün. Ölümü kamusal, insani ve eşitlikçi bir şekilde ele alan bir toplum ancak yaşam ve ölümün kamusal bir hak olarak tanındığı, eşitliğe dayalı yeni bir toplumsal düzende inşa edilebilir.
Ölüm kaçınılmazdır, ancak onunla yüzleşme biçimimiz ve ona verdiğimiz anlam, toplumsal mücadelelerle yeniden şekillendirilebilir.
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ Haber merkezi, et al. İstanbul’da Mezar Yeri Ücretlerine Zam Yapıldı: En Pahalısı 100 Bin Tl’den Başlıyor. (13 Aralık 2024). Alındığı Tarih: 8 Temmuz 2025. Alındığı Yer: Medyascope | Arşiv Bağlantısı
- ^ Kadir Cesur. Soaring Inflation Doubles Cost Of Dying In Turkey. (2 Mayıs 2020). Alındığı Tarih: 8 Temmuz 2025. Alındığı Yer: duvaR. english | Arşiv Bağlantısı
- ^ Yelda Yıldız Önal. (2021). Psikolojik Danişmanlarin Yas Danişmanliğina İlişkin Değerlendirmeleri. DergiPark. doi: 10.0000-0002-2397-4778. | Arşiv Bağlantısı
- ^ Michel Foucault. Toplumu Savunmak Gerekir. ISBN: 9789750805202. Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları.
- ^ Murat Arpacı. (2016). Foucault, Biyopolitika Ve Biyotarih: Tarihsel Çalişma Alanlari Olarak Tip, Beden Ve Nüfus. DergiPark. doi: 10.JA35NH55ZG. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/07/2025 07:23:55 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21013
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.