Korkunun Cinsiyeti
Arzunun Günah, Erkekliğin Hak Sayıldığı Bir Tarih Yazıldı
Korkunun Cinsiyeti
- Blog Yazısı
Hangimiz yeterli olgunluğa geldiğinde sevişmiyor?
Hepimiz sevişiyoruz elbet…
Bazılarımız yürekten sevişiyor, bazılarımızsa öğretilmiş çaresizliğin tezahürü neticesinde sadece bedenen…
Cinsellik Neden Tabu Oldu?
Cinsellik neden tabu olmuştur toplumlarda tek tek araştırmadım ama kökenin çok saçma sebeplere dayandığını hatta “insanın ısrarla kendine anlam yükleme arayışı” sürecinde ortaya çıktığını düşünüyorum…
Biyolojik bir gereksinim olmadığına eminim. Nihayetinde bütüne bakılınca biz de diğer tüm canlı formlar gibi evrende öylesine var olan zerre parçacıklarıyız… Bildiğimiz kadarıyla diğerlerinden bizi ayrıştıran tek özellik düşünme yetimiz…
Sadece bedensel değil bilinçsel olarak da evrimleştiğimiz.
Cinselliğin neden tabulaştığına dair benzer bir sosyolojik araştırma okumuştum, şimdi ismini hatırlayamadığım. O makaleye göre de biyolojik evrimle cinselliğin tabulaşması arasında bir bağdaştırıcı özellik olmadığı anlatılıyordu.
Belki zamanla anlam yükleye yükleye diğer tüm canlılardan çok daha üst bir sınıf olarak tanımladığımız kendimiz, bilinçsel evrim süreci neticesinde evlilikle, tek eşlilikle tanışınca — yani kendini diğer canlılardan üstün göre göre, kendini kendi türü olan diğer insanlardan da üstün görmeye başladıkça — kendi üstün neslinin devamı için, kendine ait güzel kadına sadece kendisinin dokunma hakkı olduğu gibi içsel sezgiler neticesinde kıskançlığı keşfetmiş olabilir…
Halbuki hayat döngüsünün başlangıcıydı kadın…
Doğuran, doğurma yetisine sahip olan… Bebeğine yuva olan…
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Benzer bir rolü yoktu ki erkeğin… Henüz sezgiselleştirmemişti de baba olmayı… Bebek var oldu mu, soy yolunu buldu mu, başka detayları sorgulamıyordu…
Yaklaşık 200 bin yıllık insanlık tarihinin bilinen geleneklerinin tam da aksine “anaerkil” değil “ataerkil” toplum modeline geçti nedense insanoğlu…
Birkaç sihirli kült, sosyolojik devrim ya da bilinçlerinin evrimi de buna vesile oldu.
Oysa belki de bir zamanlar kadın hep merkezdeydi…
Kaldı ki Kadim Türk geleneklerinde ve yazıtlarında özellikle Göktürkler, Uygurlar ve daha öncesinde Hunlar gibi eski Türk topluluklarında kadınlar, özellikle de hükümdarın eşi olan hatunlar, toplumda önemli bir statüye sahipti, karar alma süreçlerinde etkili olabiliyorlardı. Yalnızca kağanların eşleri değil, dişi ilkenin dünyasal temsilcileriydi. Gök ile yer arasında köprü kuran hem sezginin hem adaletin taşıyıcısıydılar…
Sadece doğuran değil, zamanı yöneten, kozmik uyumu kuran, toplumları dengeleyen bir frekans olarak bile yaşadılar.
Kraliçe Kleopatra, Tomris Hatun, Sümer Efsanelerindeki Tiamat, Yunan Artemis, Umay, Şaman Hatun ve daha niceleri gibi…
Ama tarih dediğimiz hikâyeyi kaleme alanlar, zamanla gücü erkek olana yazmaya karar verdiler.
Nihayetinde sayfalarca eril hikâye tarihin tozlu sayfalarını süsledi…
Akabinde dillerde efsaneleşen o öğretilmiş / uydurulmuş diğer eril hikayeler…
Kadının Sessizleştirilmiş Tarihi
Önce kutsadılar kadını… Güya yücelttiler… Sonra da ötekileştirip, unutturup yavaş yavaş tükettiler…
Çünkü erk olan kadın kontrol edilemezdi…
Bu yüzden günahlara bürüdüler!
Belki de toplumları düzene sokmak üzere dönemin anayasası olarak kaleme alındığına inandığım kültlerin baskıcı ve günah diye belirlediği normların sonucu erkek egemenleşti… Kadın hep onun gölgesinde eş olarak gizlendi… Hatta kadının pek çok anlamda özgürlük alanı kısıtlandı… Özgürlüğü elinden giden kadın sezgilerini yitirdi… Zamanla içselleşti… O kadar çok susturuldu ve bastırıldı ki, bunun tezahürü olarak — yaşamdan zevk alamayan kadın sevişmekten de zevk almayı bıraktı.
İstisnalar kaideyi bozmaz… Kaldı ki tarih boyunca o istisna kadınlar, toplumdan dışlanmak için onlarca farklı sıfatla ödüllendirildi!
Hatta kaideyi bozanın korkunç senaryolarla öldürüldüğü kadınlara dair mitlerin veya kültsel dokümanların gerçek olmadığını kimse söyleyemez.
Çok acı bir gerçek ama o çirkin sıfatları o kadınlara yükleyenlerin hepsi de erkekti.
O ölümleri de o kadınlara yakıştıranların hepsi erkekti… Bazısının babası, bazısının sevgilisi, bazısının dedesi, bazısının abisiydiler…
En güvendiklerinin hançeri ile sınandı tarih boyunca hep kadınlar.
“Sen annesin” dediler… Anneliğin çok kutsal olduğunu iddia ettiler… Bu kadar yüce bir sıfata nail olmak diğerlerinden ötekileşmekti onların yeni tanımına göre… Düşünsenize (bu kısır düşünceye göre) soyun devamı için erkek değil kadın seçilmiş… Demek ki kadın kutsanması, tabulaştırılması, ötekileştirilmesi, bazı ahlaki kurallarla sınırlanması gereken bir varlık, dedi atalarımız…
Öyle ya insanoğlunun nesli asla tükenmemeliydi…
Velhasıl kelam kendini erkini kurmak isteyen, nesilden nesile tertemiz sayfalarla aktarmak isteyen insanoğlu “edep, erdem, ahlak” gibi normları sadece kadın formuna yükledi.
Erkek olanı ise “nefsine asla sahip çıkamayan” olarak nesilden nesile hiç sorgulanmadan kabul edildi.
Erildi çünkü… Erk’in güçlü teminatı…
Oysa ne kadar da saçma!
Öğretilmiş Korku ve Teslimiyet
Doğuşunda tıpkı bir erkek kadar eşit ve özgür olan kadın “belki de kendi tembelliğinden” terk etti dirayetini sonra da varlığıyla önce kendisinden başlayarak tüm çevresini onore etmeyi…
Çok da acımasız olmak istemem… Belki de kadınlar erkek egemen olsun diye türlü türlü işkenceler gördü nesiller boyunca…
Özgürlükleri uğruna öyle acılarla sınandılar ki bir süre sonra acının şiddetinin çoğalması, kadın nüfusunun azalması, her geçen gün erkeğin daha da fütursuzlaşması yordu belki de kadını…
Öğretilmiş çaresizlik mi dersiniz, öğretilmiş korku mu dersiniz…
İstemsizce teslim oldu erkek egemenliğine…
Çare üretecek dermanı kalmadı diye…
Belki de bu baskılanan arzularımızın neticesidir şimdilerde tabu olan cinselliğimiz. Baskılandıkça içselleşen, içselleştikçe hissedilemeyen… Hissedilmedikçe sosyal yaşamın öylesine normlarından birisi haline dönüşen…
En eski dini kitaptan yola çıkarak; yaklaşık 15–17 bin yıl olmuş insanoğlu kültsel normlarla baskılanmaya başlayalı…
Öncesinde de dini inançlar var mıydı?
Elbette vardı… her dönem vardı bence dini kurallar da toplumsal normlar da… Arkeolojik kazılar var olduklarını doğruluyor zaten…
Sorun şu: o zamanlar kadın -yazılı kitaplarla aktarılan ahlaki kurallarla- bu derece sınırlandırılmamış, hatta sınıflandırılmamıştı.
Velhasıl kelam neredeyse 17 bin yıldır suskun kadın!
Halbuki 200 bin yıllık bir mazisi var insanoğlunun… Kadınlarının daha özgür olduğu yüzbinlerce yıl yaşanmış tarih boyunca…
Günümüzde bazı demokrasi ile yönetilen ülkelerde yasalarda yazan kurallar neticesinde özgür gibi görünse de yakın atalarımızdan gelen ve sonradan öğretilmiş dogmalar neticesinde hala daha “herhangi bir erkek kadar” özgür değil kadın.
Yargılanmadan, sorgulanmadan çok azı kabul görüyor toplumda.
Toplumsal cinsiyet rolleri ve ahlaki kalıplar ne yazık ki hâlâ gerçek anlamda adil ve etik bir zemine kavuşmuş değil.
“Keşke sevişmekten korktuğumuz kadar Tanrı’dan da korksaydık” diye geçirdim içimden, insanlığın en büyük çelişkilerinden birini yazarken…
Arzulamaktan korkmayı öğrendik biz…
Çünkü sevişmek arzulamaktı…
Hazdan zevk almak…
Rahatlamak…
Boşalmak…
Bir nevi canlanmak, şarj olmak gibi…
Eril olanı arzuladı hep kadın… Hatta farklı farklı erilleri… Erkine paydaş gelsin istemedi belki de eril…
Düşünsenize; dürtülerine gem vuramayarak hayvan gibi sevişmek için her an arzuladığı, bir an için aklından çıkaramadığı kadını bir başkasıyla paylaşma düşüncesi çıldırtmış olamaz mı erkeği? Aynı zevki bir başkası da yaşasın istemedi.
Ya da kadınına yeterli gelememe düşüncesi? Başkasının verdiği hazdan kendi seviştiği kadının daha çok zevk alabilme ihtimali? Hatta bunun ihtimali bile… Kadın başka erilleri de deneyimlesin, bu sebeple istenilmedi.
Başkasının kendisinden daha yakışıklı olması?
Bir başkasının daha güçlü olma ihtimali?
Ve daha niceleri…
Böyle böyle nefsini prangaladı eril kadının!
…
Tek suçlu erkek elbet değildi!
“Erkeğin kadının nefsini köreltmesi” belki ilk başta sadece erkeğin tercihiydi…
Ama zamanla kadın erkeğin bu tercihini içselleştirdi. Teslimiyeti kabul etti, çare üretmek yerine…
…
Tanrı’dan Değil, Erkekten Korkmak
Sormadı da hiç: Tanrı erkekleri bu kadar egemen kılarken kadınları neden bunca normla sınırladı diye!
Korkmadı Tanrı’dan… Çünkü onun kurallarını en iyi uygulayan, onun sözlerine en iyi cevap veren, cennete de saf ve temiz kalbiyle en önce gidecek olanlardan olduğuna inandı hep.
Çok ilginç bakın:
Tanrı’dan korkmadı kadın!
Tanrı’nın kurallarını kendisine dikte eden erkekten korktu.
Her an yanındaydı çünkü erkek…
Bir adım kadar uzağında! Acıyı yaşatabilecek kadar yakınında!
Ama göklerdeydi Tanrı!
Üstelik cennet veya cehennem de ölümden sonra tezahür edecekti… Şimdilik sadece denetleyen ama asla görülemeyen, yani müdahale etmeyen bir bakış açısıydı…
Kuralları sert olsa da bağışlayıcılığı sonsuz, sınırsızdı.
O yüzden Tanrı’ya sessizce sığındı da erkeğin sınavı için sabır diledi kadın.
Kendine bakmayı, kendini dinlemeyi, arzularına teslim olmayı zul bildi! Günah bildi!
…
Korkuları bile iki yüzlüydü insanoğlunun…
Gözünün görebildiğinden korktu, gökle içselleştirdiğine sığındı.
Gökle içselleştirdiğinin hep kendisini duyduğunu umdu.
Oysa bir Tanrı varsa ve kendisini koskoca evrende var ettiyse mutlaka bir anlamı olmalıydı… Keza kendisini koruduğuna, dualarını duyduğuna dair işaretleri de…
Tıpkı kusursuz bir partner ile sevişmenin rezonansıyla bedenin yükünün boşalması gibi bir iz…
Tıpkı minik bir müjdeyle dökülen sevinç gözyaşların gibi…
Tıpkı ödül aldığında sahneye doğru adımlarken kalbinin duracak olması gibi…
Varlığını hissedebileceği sezgisel nesnellikte yani…
Kosmotelyum: Arzunun Rezonansı
Oysa evrenin bilinçli özü -Kosmotelyum- kendisini en çok bu titreşimlerde hatırlatır…
Doğal olana uyum sağladıkça…
Kendi varlığına anlam yüklemek yerine kendi varlığını bu hali ile onurlandırdığında…
Arzunun korku olmadığı anlarda…
Sorgulamanın fütursuzlaştığı beyinlerde…
Her uzvuyla barışık olduğun bedeninde…
Tanrı’dan korkmadığın, onu algıladığın titreşimde…
…
Keşke gerçekten korksaydık Tanrı’dan.
Korksaydık da biat etseydik kurallarına.
Sadece cehenneminden değil de O’nunla yüzleşmekten, O’nun sevgisizliği ile cezalandırılmaktan, yapma dediklerini yaptığımızdan, özür dileyip kendi kendimize güya Tanrı ile barışmamızdan, insan olmanın özünü unuttuğumuzdan korksaydık…
İnsanın insana yaptığı zulümden korksaydık keşke…
Dünya’ya hatta evrene en çok zarar veren canlı türü olmaktan korksaydık…
Sevişerek çoğaltmaktansa savaşarak öldürdüğümüz çocukların şahitliğinden bile korkmadık ki biz!
Tüm bu gerçekler var diye şimdi “sevişmekten neden utanmayalım?”
Kim demiş sevişmek biyolojik bir ihtiyaç diye?
Kim demiş partnerinle duygusal bağ kurmanın en önemli anahtarı diye?
Kim demiş varoluşa dair en mükemmel deneyimlerden birisi diye?
Hakikati Konuşma Zamanı
Velhasıl kelam, mesele ne sevişmekte ne de Tanrı’da. Mesele, kendimizi gerçekten ne kadar tanıdığımızda… Ne kadar özgürce arzulayıp ne kadar içten sorguladığımızda…
Yüzyıllardır kadın sustu, arzular bastırıldı, Tanrı yalnızca gökte kaldı.
Oysa belki de Tanrı en çok içimizdeki titreşimde, utandırılmadan yaşanmış bir temasta, kalpten bir bağda kendini gösteriyordu.
Şimdi artık suskunluğu değil, hakikati konuşma zamanı.
Ne Tanrı’dan korkarak ne de arzudan utanarak…
Sadece insan olarak.
Bütün çıplaklığımızla.
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2025 18:53:16 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21805
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.