Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Cihan İmparatorluğunun Doğuşu - Osman Gazi'nin Hayatı

Ayrıntılarıyla Hazırlamış Olduğum Osmanlı Devletinin ilk Yılları

24 dakika
423
Cihan İmparatorluğunun Doğuşu - Osman Gazi'nin Hayatı haber7
  • Blog Yazısı
Blog Yazısı
Tüm Reklamları Kapat

“Sahabe devrinden sonra devletlerin en iyisi Osmanlı Devletidir. Bu Devlet kıyamet alametlerinin zuhuruna kadar inkıraza uğramaz.”

Kitap: Eş-Şerecetü’n-Nu’maniyye fi’d-Devlet’il-Osmanniyye

Müellif: Muhyiddin İbn-i Arabi (d. 1165 – ö. 1240)

Tüm Reklamları Kapat

Yazılış yılı: 1230

El Yazma Nüshası: İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi, Halet Efendi Koleksiyonu 625. Nüsha

Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbn Arabi Hz. Eş-Şerecetü’n-Nu’maniyye fi’d-Devlet’il-Osmanniyye kitabında, bu sözü yazdığı zaman cifir ilmine sahip alimler dışında kimse ne demek istediğini anlamamıştı.

Zira takvimler 1230 yılını göstermekteydi, henüz tarihte Osmanlı Devleti diye bir devlet yok hatta devletin kurucusu Osman Bey’in doğmasına bile daha 28 yıl vardı.

Tüm Reklamları Kapat

1221 yılında Moğollar Harezmşah İmparatorluğu’nu tamamen işgal edince o sırada Merv civarında bulunan Kayı aşireti Celaleddin Harezmşah ile birlikte, Azerbaycan bölgesine buradan da Ahlat tarafına göç etmişti. Kayılar bir müddet İslam coğrafyalarında dolaşarak kendilerine yurt aradılar.

Caber Kalesi (günümüz Suriye’nin kuzeyinde bulunan Al-Tabqah) civarına geldiklerinde Kayı aşiretinin Reisi Süleymanşah vefat edince Kayı aşireti dağılmıştı. Bazı Kayılar güneye inerken bazıları Suriye bölgesinde kalmıştı. Ertuğrul Gazi ve Sungur Tekin’in başlarını çektiği bazı Kayılar ise 340 kadar çadırla tekrar Anadolu’ya Adıyaman bölgesine geldiler.

O sıralar Anadolu Selçuklu Devleti’nin başında Ulu Alaaddin Keykubat bulunuyordu. Ertuğrul Gazi bunu işittiğinde, “Er kıymetinin bilindiği yere varmak bizim için kaçınılmaz oldu.” diyerek oğlu Saru Batu Savcı Bey’e Sultan Alaaddin’e gönderdi “bize yurt yeri göstersin” dedi. Sultan Alaaddin Keykubat, Karahisar ile Bilecek arasında Söğütü Kayılara yurt verdi. Bunun üzerine Söğüt’e yerleşen Ertuğrul Gazi ve obası artık Alaaddin Keykubat’a bağlı bir uç beyi olmuştu.

O yıllarda İznik İmparatoru III. Ioannis ile Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat arasında harp patlak vermişti. Selçuklu ordusu Engürü civarına ordu çekerken, Ertuğrul Gazi ve alpleri de Selçuklu ordusuna yardıma gitmişti. Gerçekleşen Karacahisar kuşatmasında Selçuklu’ya büyük fayda sağlayan Kayılar Alaaddin Keykubat tarafından övgüye mahzar olmuş ve Ertuğrul Gazi’ye Akıncıbaşı rütbesi verilmişti.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

Ertuğrul Gazi akınlarına burada devam ederken küçükoğlu Osman’ı bir maslahat(iş) için Sultan Alaaddin Keykubat’a gönderdi. O sırada Sultan Alaaddin Keykubat tarikata girerek bir Şeyh efendiye mürid olmuş ve bunu da ilan etmek için bir ziyafet tertip etmişti. Ancak mecliste bulunan Mevlana Celaleddin-i Rumi Hz. Sultanın müridi olduğu şeyhi beğenmediği için bunu bir ilme aşağılama olarak görmüş, ve meclisi terk etmişti.

Konya Sarayı’na gelen Osman sarayın merdivenlerinde Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri ile karşılaşmıştı. Osman, Mevlana Hazretlerini görünce ellerini bağlayıp hürmetle kenara çekilmişti. Mevlana Hazretleri kim olduğunu sorunca Osman “ben uç beylerinden Ertuğrul Gazioğlu Osmanım Sultan Alaaddine bir name getirdim” diyerek cevap vermişti.

Bunun üzerine Mevlana Hazretleri Sultanın meşgul olduğunu ve kendisiyle gelmesini buyurdu, Böylece birlikte Mevlana Hazretlerinin. Tekkesine gittiler. Osman bir Mevlevî sikkesi ve cüppe giydirilmiş vaziyette Mevlana Hazretlerinin dizinin dibine oturmuştu.

Mevlana Hazretleri ona “evladım fatiha-i şerife oku” diyince Osman Fatiha suresini okumaya başladı. Bu sırada Mevlana Hazretleri gözlerini kapamış ve derinlere dalmıştı. Gözlerini açınca Osman’a dönerek “İslam padişahlığını Âli Selçuk’tan aldım, Âli Osman’a verdim. Allah mübarek etsin” diyerek güzel bir dua etmişti.

Fevkalade cesur, takva ehli ve faziletli bir insan olan Ertuğrul Gazi, Selçuklu Devleti’nin uç beyi olarak Karacahisar Kalesini zaptetmiş ve Bilecik Tekfurunu da vergiye bağlamıştı. Kayı aşiretinin gönlünde taht kurmuş olan Ertuğrul Bey 1281 yılında vefat edince, Söğüt’te Osman Gazi’yi babasının yerine layık gördüler.

Osman Gazi'nin cülûsu (Hünernâme)
Osman Gazi'nin cülûsu (Hünernâme)
Wikipedia

Osman Gazi’ye babasından kalan henüz kuruluş halinde olan ve etrafı düşmanla çevrili bulunan Selçukluya bağlı küçücük bir uç Beyliğiydi. Osman Gazi fevkalade mert ve cesurdu. Büyük bir hamle ve teşebbüs gücüne sahipti. Yerinde ve zamanında hareket etmesini iyi bilirdi, son derece soğukkanlı, metin ve sabırlıydı. Dinine ve yöneldiği yüce gayesine aşkla bağlıydı. İla-i kelimetullâh davasında hudutsuz bir ihtiras sahibiydi. Hak yolunda hizmetine mani teşkil ettiği takdirde feda edemeyeceği hiçbir şey veya şahıs yoktu. Yapacağı işi de son derece mükemmel planlar ve hiçbir şeyi tesadüfe bırakmazdı.

Tüm Reklamları Kapat

Osman Bey Kayı aşiretinin başına geçtiği andan itibaren komşuları olan Rum tekfurları aleyhine olarak arazisini genişletmek arzusunu taşıyordu. Zira IV. Haçlı seferi sonucunda İznik’e nakledilmiş olan Doğu Roma başkenti yeniden İstanbul’a dönmüş ve bu sebeple onun hudutlarda idaresi de gevşemiş bulunmaktaydı. Buna rağmen Osman Bey niyetini belli etmeyerek, civardaki Yenişehir ve Kefke Rum beyleri ve komutanlarıyla dostane münasebetler içindeydi. Lakin İnegöl tekfuru Aya Nikola ise Osman Gazi’nin sessizce kuvvetlendiğini hissediyor ve kuvvetlendikçe kendisi de dahil her yeri ele geçirip hükmedeceğini anlıyordu. Bunu önlemek ve Osmanlı Beyliğinin gücünü kırmak için Osman Bey’e bağlı Türk aşiret mensuplarına karşı sık sık tecavüzlerde bulunuyordu.

Bu mütemadi tecavüzden bizar olan Osman Bey, İnegöl Tekfuruna karşı bir saldırı planlayarak İnegöl’ü fethetmeyi düşündü. Babası Ertuğrul Gazi’nin arkadaşlarından Akça Koca, Turgut Alp, Konur Alp ve Abdurrahman Gazi ile istişare ettikten sonra geçti.

Ermeni beline doğru ilerlediği sırada İnegöl tekfuru kontrolündeki Rum birliklerinin pususu ile karşılaştı. Kılıç kılıca çok sert bir cenk başladı. Çok kalabalık bir düşman ordusuyla çarpışan Kayı boyu alpleri zor anlar geçirdi. Orduda bulunan ünlü mücahitlerinden olan Bay Hoca şehadet şerbetini içti. Ama o muhaberede bir kazanan olmamıştı.

Tüm Reklamları Kapat

Osman Gazi Söğüt’e döndüğü zaman hüzünlüydü, çadırına kapandı. “Ey Rabbim İslam’a kuvvet ver, ey miskin Osman, ağla” diyerek Allah’a yalvardı ve bir müddet ağladı.

Uykusu gâlip gelip uykuya dalınca o ünlü rüyayı gördü. Rüyasında “Şeyh Edebali’nin kuşağından bir ay doğduğunu gördü, bu ay hilal olup hilalin bir ucu kalbine girmişti. Ardından bağırından bir çınar büyüdüğünü gördü, bu çınar büyüyüp gölgesi cihanı kapladı.” Uyanınca hemen Şeyhine koştu ve rüyasını anlattı. Şeyh Edebali; “Oğul Osman, Padişahlık sana ve nesline mübarek olsun. Benim kızım Mâl Hatun senin eşin olsun.” dedi. Ve Osman Gazi’yi kızı ile evlendirdi.

Aşıkpaşazade’nin deyimiyle, Osman Gazi bu yorumu işitince himmet kılıcını göğsüne sağlamca bağlamıştı. Cesareti, azmî ve kendine güveni geri gelmişti.

Osman Gazi'nin Konstantin Kapıdağlı tarafından çizilmiş portresi.
Osman Gazi'nin Konstantin Kapıdağlı tarafından çizilmiş portresi.
Wikipedia

Bu müjdenin ardından Osman Gazi, Kulacahisarı ele geçirmek için bir baskın planladı. Kulacahisar İnegöl Fethinin önündeki ilk engeldi. Osman Gazi ilk olarak bu engeli aşmalıydı. İnegölün 5 km doğusunda bulunan ve şehri korumak için yapılmış olan bir hisardı. Rum kılığında hisara gizlice giren birkaç alp gece çökünce kapı nöbetçilerini etkisiz bırakıp kapıları açtılar. Pusu’daki Osman Gazi 450 mücahidi ile hızlıca kapılardan girerek rumları kılıçtan geçirdiler. Kaleyi ele geçirip ateşe verdiler ve duvarlarını yıktılar. Bu Osman Gazi’nin ilk fethi olmuştu. Böylece İnegöl şehri için fetih yoluda hazırlanmış oldu.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)

Bedreddin: Hayatı ve Düşünceleri

Murat Küçük

“Adil bir dünyanın özlemini duyuyordum. O dünyada hepimize yer olmalıydı. Oysa iktidar savaşlarıyla birbirini boğazlayan orduların ayakları altındaydı insanlık. Yoksulların çaresizliğini düşündükçe bir şeyler yapmamız gerektiğini hissediyordum.”

Söz konusu Şeyh Bedreddin olunca yanıtları belki de her daim muğlak sorularla baş başa kalırız. Bir medrese âlimiyken neden tasavvuf yolunda menzil almıştır? Fikirlerinin Anadolu ve Balkanlar’da bu kadar etkili olabilmesinin nedeni nedir? Dinlerin eşitliğine dair düşüncelerinde Hıristiyan-Helen köklerinin etkisi var mıdır? İsyancılara atfedilen özel mülkiyet karşıtı fikirlerin ilham kaynağı gerçekten Şeyh Bedreddin midir? Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’le yolları nasıl kesişmiştir? İsyanı planlamış mıdır yoksa rüzgârın yönüne doğru mu yürümüştür sadece?

Murat Küçük zihninde bu sorularla altı yüzyıl önceye gidip söyleşiye davet ediyor Bedreddin’i. Daha yakından tanımak istiyor bu akılcı fıkıh âlimi, gönül gözü açık sufi ve isyankarların yoldaşı şeyhi… Tarihin karanlıklarında kalmış olayları hayali bir Bedreddin’le aydınlatma emeliyle akıl ve kalple dolu bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.

Okuyucuya Not: Hayali söyleşiler, dünyayı değiştiren, onu anlamamızı sağlayan önemli isimlerle tanışmak veya onları yeniden keşfetmek isteyenlere keyifli bir okuma sağlamak amacıyla hazırlandı. Bu söyleşiler hayal ürünü olsa da biyografik gerçeklere dayanıyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori

Murat Özbank

2013 yılının Haziran ayında, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı dolduran çok dilli, çok dinli, çok ideolijili, çok kimlikli insan çoğulluğu arasında bir “ruh” dolaştı: özgürlük ve demokrasi ruhu. Bu ruh, Türkiye’de siyasal hayatı ve siyasal tahayyülü derinden etkileyebilecek gelişmelerin ve arayışların yolunu açtı. Peki nasıl doğmuş, nasıl büyümüştü bu ruh? Dile gelecek olsa hangi kavramlarla konuşur, nasıl bir kuramsal zemine yaslanırdı?

Gezi Ruhu ve Politik Teori bu sorulara yanıt arayan, öznellikle nesnelliği, bir siyaset gözlemcisinin kavramsal bakışıyla bir katılımcının heyecan, umut ve öfkesini harmanlayan, hem politik hem de teorik bir kitap. Bir yandan 2013 Haziran’ının o ateşli günleri üzerine yeniden düşünmek için bir fırsat veriyor, bir yandan da Weber, Arendt, Schumpeter ve Habermas’ın siyasete dair teorileri ve kavramlarıyla tanıştırıyor bizi. Hem politikaya ve politik teoriye merak duyanlar için bir başlangıç sunuyor, hem de Gezi olaylarının demokratik siyasetin bugünü ve geleceği açısından anlamı üzerine düşünmek isteyenlere özgün, berrak ve samimi bir üslupla rehberlik ediyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori olayların gerçekliğini doğrudan sunan bir fotoğraf değil, çıplak gözle görülenlerin gerisindeki ruhu, “Gezi Ruhu”nu yansıtan bir portre çalışması. Tam da o ruhun içerdiği öznelerarası niteliğe uygun şekilde…

WEBER’DEN ARENDT’E GEZİ’DE POLİTİK GÜÇ VE ŞİDDET

ERDOĞAN’DAN SCHUMPETER’E GEZİ’DE DEMOKRASİ VE POLİTİK MEŞRUİYET

GEZİ’DEN HABERMAS’A DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI

İşgal Et-İtaatsizlik Üzerine Üç Tez

W. J. T. Mitchell, Bernard E. Harcourt, Michael Taussig

Occupy hareketinin bir başka örneği de 2013 yılında Gezi Parkı Direnişi’yle Türkiye’de yaşandı. Direnişle birlikte Türkiye’de birçok ezberin bozulduğuna şüphe yok. Peki, Tahrir Meydanı’yla Zuccotti Park’ın “işgal”inin ardından tüm dünyayı etkisi altına alan bu hareketin temeli neye dayanıyor, talebi ne?

İşgal Et, Orta Doğu’dan New York, Chicago, Londra, Berlin, Frankfurt, Quebec ve Hong Kong gibi şehirlere uzanan “kamusal alanı işgal etme” eylemlerinin dinamiklerini üç farklı açıdan ele alıyor.

Taussig’in, eylemcilerin işgal ettiği Zuccotti Park üzerine kendi gözlemlerini etnografyayla harmanlayarak yazdığı açılış makalesinin ardından Bernard E. Harcourt “sivil itaatsizlik” ile “siyasi itaatsizlik” arasındaki önemli farkı inceliyor. Occupy Wall Street eylemcilerinin “siyasi itaatsiz”ler olarak, yani siyasi söylemleri ve stratejileri reddederek yeni, radikal bir protesto biçimini nasıl hayata geçirdiklerini gözler önüne seriyor. Son olarak medya eleştirmeni ve kuramcısı W. J. T. Mitchell, Occupy imgelerinin kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya yayılmasını mercek altına alıp devrim anıtı olarak “boş alan”ın nasıl kullanıldığını irdeliyor.

“Belirli talepleri olmadığı için Occupy hareketinin ilkel ve dağınık olduğunu düşünüyorlar. Sanki eşitlik bir talep, üstelik bireyi de gerçekliği de yeniden tanımlayan hem ahlaki hem ekonomik bir talep değilmiş gibi.”

-Michael Taussig

“İktidarla uzlaşmayı, geleneksel siyasete uymayı, kurallara göre oynamayı en baştan reddeden Occupy yeni bir siyasi angajman, yeni bir siyaset biçimi yarattı. Geleneksel siyasetin kelime haznesine meydan okuyan, kullandığımız grameri muğlaklaştıran, siyasetin dilini bütün oyunbazlığıyla çarpıtan yeni bir angajman biçimiydi bu.”

-Bernard E. Harcourt

“Belki de ‘boş alan’ yalnızca devrimin değil… gelecek yeni bir demokrasi, yeni bir küresel düzen ihtimalinin de tek gerçek anıtıdır.”

-W. J. T. Mitchell

Marcel Duchamp ve İşin Reddi

Maurizio Lazzarato

Zamanı ve dünyayı yaşamanın bambaşka bir yolu olarak tembel eylem!

“Duchamp kapitalist toplumdaki vazife, rol ve ölçülere teslim olmayarak hem sanatsal hem de ücretli işi inatla reddetmiş, üstelik sanatın ve sanatçının tanımlarına meydan okumakla da yetinmemiştir.” Onun radikal eylemsizliği kapitalist toplumun üç sacayağına birden meydan okumasından ileri gelir: Mübadele, mülkiyet ve emek.

Maurizio Lazzarato, Marcel Duchamp’ın yerleşik iktidar ilişkilerini askıya almanın, politik kırılmayı mümkün kılan koşulları yaratmanın ve yeni bir öznelliğin inşasının başlangıç noktası olarak tanımladığı “işin reddi” ve “tembel eylem” kavramlarını, hem sosyoekonomik bir eleştiri hem de felsefi bir kategori olarak ele aldığı kitabında, henüz çözülememiş bir ihtilafa işaret ederek Duchamp üzerinden yeni bir kapı aralıyor: “Amaçlanan çalışmama özgürlüğü müdür yoksa çalışarak özgürlüğe kavuşmak mıdır?”

“İşin reddi” ve “tembel eylem” bir olanağa işaret eder ve “Olanak bir zerreciktir,” der Duchamp. Artık aynı şekilde görüp aynı şekilde duymadığımız bu olanağa erişmekse başka bir yaşam biçimine bağlıdır, “zerreciğin tembel sakinleri” gibi.

Marx Okumak

Slavoj Žižek , Frank Ruda ve Agon Hamza

Bu kitapta sunulan felsefi okuma, Marx ile Platon, Descartes ve Hegel arasında üretken olabilecek kısa devreler sunmak üzere şekilleniyor: Kapitalist mağarada Platoncu Marx, öznellik düşmanlarına öznelliği savunan Kartezyen Marx, emek temelinde özilişkisel bir olumsuzluk gören Hegelci Marx bir araya geliyor.

Günümüzün önemli Marksist düşünürlerinden Žižek, Ruda ve Hamza, cesur bir felsefi hamleyle Marx’ı yeni bir özgürleşme siyasetine zemin sunabilecek tarzda yeniden yorumluyorlar. Sonuçta, parçacık fiziğinden güncel siyasi eğilimlere uzanan bir turla kapitalizmin içinde bulunduğu krize farklı bir yaklaşım getiren muhayyel, yaratıcı ve deneysel bir okuma çıkıyor karşımıza.

“Çok yerinde bir zamanlamayla kaleme alınmış bu eserde yazarlar, alışılagelmiş şekilde Hegel eleştirisi üzerinden Marx’ı anlama yaklaşımını tersine çeviriyor, işe Marx’tan başlayıp sonra Hegel’e dönüyorlar. Önümüze yepyeni bir entelektüel ufuk açıyorlar.”

Kojin Karatani

“Marx Okumak bizi günümüzde Marx’ın kazandığı yeni önemi anlamaya çağırdığı kadar, felsefe ile Marx’ı buluşturmanın gücünü de ortaya koyuyor. Her sayfası felsefi bir Marksizmi nasıl tasavvur edilebileceğini ortaya koyan ilham verici fikirlerle dolu.”

Todd McGowan, Vermont Üniversitesi

Mümkün Ütopya: Yaşanabilir Bir Toplum İçin Stratejiler

Michael Albert

“Zihinler değişiyor. Rejimler çöküyor. Yeni yapılar doğuyor. Çalkantılı zamanlar, çalkantılı değişimler yaşanıyor. Yine de zaferin kaçınılmaz olduğunu söyleyemeyiz. Peşine düşülen hedeflere erişmek için insanlar acı ve öfkeden sıyrılıp harekete geçmeli, bölünmüşlükten beraberliğe ve mücadeleden zafere yürümeli. Anlık zaferlerin ötesinde yeni toplumsal ilişkiler biriktiren ve çeşitlendiren kazanım yörüngelerine ihtiyacımız var.”

“Yeni bir toplum yaratma yolunda aktivist bir ‘toplumsal değişim ekibi’ işe nereden başlayacağını, nihai hedefini ve başlangıç noktasından bitiş noktasına nasıl gideceğini bilmek zorundadır. Bu kitabın konusu işte tam olarak budur.”

Mümkün Ütopya yaşanılabilir bir toplum için yeni seçenekler, davranışlar ve sonuçlar doğuracak yeni uygulamalar üzerine bir çalışma. Michael Albert mevcut gerçekliğe dair kıyamet senaryolarının kurgulandığı günümüzde sabırlı, ağırbaşlı ve cüretkâr olmanın altını çizerek “İnsanların küçümsendiği bir sığınak yerine karşılıklı yardım için bir aracıya dönüşen hareketleri” nasıl yaratabileceğimize kılavuzluk edecek bir teori ortaya koyuyor. Bunu yaparken bizi bir arada tutan hükümet, ekonomi, akrabalık ve kültürün birbirleriyle, değişimle ve tarihle ilişkisini anlamaya ve bildiğimiz toplumsal hiyerarşileri yaratmadan işlevlerini nasıl yerine getirebileceklerini görmeye yardımcı oluyor.

Birbirimiz adına nasıl harekete geçebiliriz?

Harekete geçtiğimizde karşılıklı olarak nasıl fayda sağlarız?

Kendimizi nasıl örgütleriz?

Siyasal bağlantılarımız sebebiyle ne tür faydalar ve sorumluluklar ediniriz?

İnsanlar bir toplumsal harekete katıldıktan ve o hareketin tanımlanmış hedefleriyle aynı çizgiye geldikten sonra neden o hareketi terk ederler?

Mevcut kurumların kalıcılığını önden kabullenerek yalnızca kötü yanlarını iyileştirmekle mi yetineceğiz (yani reformist olacağız) yoksa mevcut kurumları ihtiyaç duyulan işlevlerini yeni yollarla karşılayan yeni kurumlarla mı değiştireceğiz (yani devrimci olacağız)?”

“Mümkün Ütopya adil bir dünya yaratabilecek dinamik bir hareket isteyen aktivistlerin yüzleştiği birçok soruyu yanıtlıyor.”

Bill Fletcher, Jr.

Rota

Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız?

Bruno Latour

“Yaşayabileceğimiz bir toprağı nasıl bulacağız? […] Nereye gideceğimizi de, nasıl yaşayacağımızı da, kimlerle birlikte yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Bir yer bulmak için ne yapmalıyız? Yönümüzü nasıl bulacağız?”

Toprak mefhumunun yapısı değişiyor, tüm aidiyetler dönüşüm sürecinde, herkes evrensel anlamda paylaşılabilir bir dünyanın, içinde yaşanabilir bir toprağın eksikliğiyle karşı karşıya ve yerküre direnmeye başladı; tarihte ilk defa insan toplumları, yer sisteminin insan eylemine verdiği tepkileri kavramak zorunda… Bruno Latour, Rota’da çizdiği bu manzaranın “belli bir tarihsel eğrinin sonu”na işaret ettiğini iddia ediyor ve bunu toplumsal sınıf mücadelesinin, bir jeo-toplumsal yer mücadelesine dönüşümü olarak yorumluyor.

Latour dünyanın karşılaştığı üç büyük sorunu bu dönüşüm temelinde değerlendirerek göç krizinin, iklim durumunun inkârının ve inanılmaz boyutlara ulaşan eşitsizliğin aslında tek bir olay olduğunu iddia ediyor. Artık Küresellik/Yerellik, Sağ/Sol, Batı hayranlığı/karşıtlığı üzerinden politika yapmanın geçersiz kaldığını, onun yerine “Modernleşmenin birbiriyle çelişkili kıldığı, aslında birbirini tamamlayan iki hareketi” gözetmemiz gerektiğini söylüyor: bir yandan toprağa bağlanmak, öte yandan dünyasallaşmak.

Devamını Göster
₺1,000.00
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)

Bu durum karşısında İnegöl tekfuru ile Karacahisar tekfuru anlaşmış ve birleşmişti. İkiside ordusunu Söğüt ve Domaniç’te bulunan Osman Gazi ve mücahitler üzerine sevk etmişti. Bu iki ordu Osmanlıları tarih sahnesinden tamamen silmek için yürüyordu.

Bunu öğrenen Osman Gazi bu orduları karşılamak için derhal Domaniç’e hareket etti. İkizce’ye ulaşıp Domaniç belini aştıkları bir alanda Doğu Roma ordusuna karşı, pusu kurup beklemeye başlamışlardı. Uzun süren bekleyişin ardından toz bulutu ile birlikte Rum ordusunun geldiği görüldü. Rum ordusu planlanan bölgeye gelince, Osman Bey hücum emrini verdi. Mücahitler hep birlikte Rum ordusuna saldırarak kıskaca aldılar. Rumlar hazırlıksız yakalanmalarına rağmen, sayıca üstün olmalarının avantajını kullanarak zor anlar yaşatmışlardı. Ancak tekbirler eşliğinde harp eden Kayılar, Rum ordusunu geri püskürtüyordu o esnada Osman Bey’in ağabeyi Saru Batu Savcı Bey aldığı darbe sonucunda ağır yaralanarak şehit oldu. Bu muharebede bir diğer ölen kişilerden biride Rum ordusunun Komutanı Calanus’tu(Kalanos). Başsız kalan Rum ordusu dağılmaya başladı. Zafer Osman Bey’in olmuştu ancak hüzünlü bir zafer. Zira Osman Bey’in çok sevdiği ağabeyi Saru Batu’nun şehit düşmesi herkesi hüzne boğmuştu. Bu zafer Osman Gazi’ye büyük bir şöhret kazanmasını sağlamıştır.

İnegöl ve Karacahisar ordularının Söğüt’e saldırdığını ve Osman Bey’in onları mağlup ettiğini öğrenen Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mes’ud; “Karacahisar tekfuru bize isyan etmiş bu kafirler böyle işler yaparlar bizde İslam gayreti yokmudur tez asker toplansın” diye emir vererek ordusuyla Konya’dan Karacahisar üzerine yürüdü. O sırada Osman Gazi ve mücahitleri de kaçan Rum ordusunu takip ederek Karacahisara ilerlemişti. Sultan’ın ordusuyla birleşen Osman Gazi durumu Sultan’a bildirdi. Sultan Karacahisarı ele geçirmek için mancınıklar ve harp aletleri getirmişti birlikte Karacahisar’ı kuşatmaya başladılar.

Kuşatmanın üçüncü günü Konya’dan gelen bir takım feryatçılar Sultana Bayıncas Tatar’ı Konya Ereğli’ye saldırdı şehri harap edip ateşe verdiler demesi üzerine kuşatma için getirdiği bütün silahları Osman Gazi’ye teslim etti. Ve ardından kuşatmayı Osman Gazi’ye devr ederek ordusuyla Konya’ya döndü.

Hemen Ereğli’ye yöneldi Tatarlar, Sultan II. Gıyaseddin Mesud'un geldiğini öğrenince ona karşı hemen harp hazırlığına giriştiler. İki ordu Biga Höyüğünde karşı karşıya geldi. İki gün iki gece süren şiddetli bir muhabere yaşandı. Sonunda Sultan Tatarlara karşı galip geldi Ereğli halkına yaptıklarından ötürü Tatarlara hiçbir şekilde merhamet gösterilmedi.

Bu sırada Osman Gazi Karacahisarı feth etmiş Karacahisar Tekfurunu yakalayıp idam etmiş ve Gazilerine pek çok ganimetler dağıtmıştı. Osman Gazi şehirden elde edilen ganimetlerin bir kısmını yeğeni Aktimur ile birlikte Selçuklu Sultanına göndermiş ve fethi müjdelemişti.

Bu habere çok sevinen Sultan, Aktimur’a ikramlarda bulunarak Osman Gazi’ye hisar fethetmek için gerekli harp aletleri gönderdi. Osmanlı’nın kurulmasının önemli sonuçlarından biride; zamanla şehirdeki Hristiyanların Osman Gazi idaresindeki adalet ve hoşgörü den etkilenerek Müslüman olmaya başlamış ve civar yerleşkelerdeki Rum halklarının, tüccarlarının duymalarıyla birlikte Karacahisar ve çevresine Kayı Boyuna göç etmeye ve Osman Gazi’nin tebaasına girmelerini davet ediyordu.

Zira Osman Gazi memleketin gelişmesine, adaletin yayılmasına, müslim ve gayrimüslim ayırt etmeksizin halkın haklarının korunmasına çalışıyor ve bu yolda kendisine Hz. Ömer’i (r.a) örnek alıyordu. Ve bu nedenle şehirler şen, yollar emin ve halk rahatlık içindeydi.

Osman Gazi akınlarını Taraklı ve Göynük tarafına yöneltmiş, ve buraları da idaresi altına almıştı. Osman Gazi’nin Roma’ya karşı izlediği fetih siyaseti Bursa ve İznik şehirlerinde korkuya yol açmıştı. Bunun üzerine Osman Gazi 7 yıl boyunca Rumlar üzerine hiçbir akın yapmamış ve çevredeki Rum tekfurları ile dostluk kurarak iyi geçinmeye çalışmıştır.

1295 yılında İlhanlı tahtına oturan Moğolca, Çince, Arapça, Farsça, Tibetçe ve Türkçe dillerini çok iyi bilen Gazan Han, Kutbüddin Şirazî ve Emir Nevruz’un etkisiyle Müslüman olunca 9 yıl içinde İlhanlı topraklarında yaşayan bütün Moğollar müslüman olmuştu.

Tüm Reklamları Kapat

1298 yılında Anadolu’daki Moğol Valisi Sülemiş 50 bin askeri ile Gazan Han’a karşı isyan başlatmıştı. Anadolu’daki Türk mücahitler İlhanlılara karşı kalkışlarına bu isyana destek verirken, Memlükler ise Sülemiş emrine 20 bin atlı vererek destek olmuşlardı. Gazan Han ise bu isyanı bastırmak için Kutlukşah emrinde bir ordu gönderdi. Bu isyan hareketi sırasında ise Selçuklu Sultanı III. Alaüddin Keykubad tahtı terk ederek uzaklaşmış ve Selçuklu tahtı boş kalmıştı.

Araya girmek istiyorum Anadolu Selçuklu Devleti’nin neden bu hale geldiğini özetle anlatmak istiyorum.

1240 senesinde Baba İshak ayaklanmasında yıpranan ve Moğolların işgali altında kalan Anadolu Selçuklu Devleti üzerine tam bir baskı kurmuşlardı. Koydukları ağır vergiler halkı çok zor durumda bıraktı. Moğol baskısının yanı sıra, artan Roma saldırıları, siyasal cinayetler, doğal afetler ve salgın hastalıklar Devleti büsbütün sarstı. 1308 senesinde gelindiğinde ise Anadolu Selçuklu Devleti tamamen ortadan kalkmış ve yerini beyliklere bırakmıştı.

Sülemiş ve Kutlukşah, bu iki ordu Erzincan ovasında karşı karşıya geldi. Yapılan harbin neticesinde Sülemiş yenildi ve ordusu da dağılmıştı. İlhanlıların Anadolu’da birbirleriyle harp etmeleri ve Sultan Keykubad’ın sarayı terk etmesi üzerine kısmen başsız kalan beylikler Selçuklu Sultanından bağımsız olarak özgürce hareket etmeye başladılar.

Tüm Reklamları Kapat

Sülemiş’in ordusundan geriye kalan Türkmen mücahitler Moğollardan kaçarak batıya Osmanlı topraklarına kaçıp Osman Gazi emrine girmeye başlamıştı. Mücahitlerin Osmanlı’ya katılmaya başlamaları ile Osman Gazi asker sayısı olarak yükselme gösterince Rum tekfurlarının korkusu giderek daha fazla arttı ve Osman Gazi’den çekinmeye başladılar.

Ertuğrul Gazi’nin Söğüt’e yerleştiği ilk zamanlarda Kayılar her sene sürülerini otlatmak için dağlara çıkıp indiği zamanlarda Bilecik Kalesinde yaşayan Rumlar, Türklere hakaret ederler, koyun sürülerini dağıtırlardı. Ertuğrul Bey, Bilecik tekfuruna bu durumu şikayet ettiğinde Bilecik tekfuru, suçu Türklerin üzerine atarak Türkler, Rumlara sopalar ile saldırıyor diye yanıt verdi. Bunun üzerine Ertuğrul Bey, otlama zamanı tepelere çıkan Türkleri silahsız göndermeyi önerdi. Ayrıca Türklerin iyi niyetini açıklamak amacıyla üzerlerindeki değerli eşyalarını da Bilecik Kalesine rehin bırakmalarını ve geri döndüklerinde eşyalarını almalarını da önerdi. Tekfur, Ertuğrul Gazi’nin iyi niyetle yaptığı önerileri kabul etti. Fakat rehin bırakılan eşyaların kaleye adamlar tarafından değil, kadınlar tarafından getirilmesini şart koştu. Böylece herhangi bir sürprizin önüne geçeceğini düşünüyordu.

Ertuğrul Bey gücünün gitmesine rağmen, onun bu isteğini de kabul etti. Böylece rehinler yıllarca alınıp verildi. Osman Gazi dönemine gelindiğinde de her yıl aynı şekilde devam etti. Türk kadınları, at koşumları, bal, kaymak ve yağ gibi eşya ve yiyecekleri tekfura armağan ederlerdi. Ancak yaşanan son olaylardan sonra, tıpkı diğer tekfurlar gibi endişeli olan Bilecik tekfuru, Türk geleneğince kendisine verilen armağanları sanki kendisine bağımlı bir aşiretten vergi alır gibi saygısızca kabul etmeye başladı. Bu durum Osman Gazi’nin onuruna dokunmuştu.

O sene Yarhisar tekfuru kızı Holafira’yı bir ittifak yapma niyetiyle Bilecik tekfuru(Digenis) ile evlendirmeye karar verdi. İnegöl, Yarhisar ve Bilecik tekfurları kendi aralarında konuşmuş ve hızla güçlenmekte olan Osman Gazi’yi de bu düğüne davet etmeye karar vermişlerdi. Düğündeyken onu savunmasız bir şekilde zehirleyip öldürmeyi planlamışlardı ancak Harmankaya tekfuru Mikhael'in, Osman Gazi ile gerçekten dostane bir ilişkisi vardı. Onun vicdanı bu kalleşliğe razı olmadığından dostu Osman Gazi’yi durumdan haberdar etti.

Tüm Reklamları Kapat

Bunun üzerine durumun farkına varan Osman Gazi, komutanlarıyla istişare ederek müthiş bir plan tasarladı. Bu plana göre Bilecek Kalesine götürelecek olan armağanlar, kadınlar yerine kadın kılığındaki silahlı mücahitler tarafından götürülecek ve doğru zaman geldiğinde mücahitler silahlarını çıkarıp, kaledekileri etkisiz bırakarak kalenin kapılarını dışarıda bekleyecek olan mücahitlere açacaklardı. Böylece Bilecik Kalesi ele geçirilecekti.

Osman Gazi ise düğüne gidecek hediye olarak da gûya yağ ve bal dolu fıçılar götürülecekti. Bu fıçıların içlerine askerler yerleştirilecek ve düğünde insanların sarhoş oldukları bir anda ortaya çıkarak tekfurlar ve askerleri öldürülecekti. Öte yandan Turgut Alp ve emrindeki askerleri ile İnegöl’ü kuşatacaktı.

Bilecik tekfuru düğün için Çakırpınarına gitti. Osman Gazi en bahadır cengaverlerini fıçılara yerleştirmiş kendisi de 30 adamı ile yola çıkmıştı. Kadın kılığına girmiş neferler değerli eşyalar yerine silah yüklü atlar ile Bilecik şehrine varmışlardı. Halk ve muhafızların çoğu düğüne gitmiş olduğundan, Bilecik’te az sayıda insan kalmıştı.

Mücahitlerin burayı ele geçirmesi çok kolay olmuştu. Kaledeki muhafızlar öldürülmüş ve kapılar açılıp dışarda bekleyen 100 mücahit içeri girmişti. Savunma yapacak kimse kalmayınca Bilecik şehri çok kısa bir sürede ele geçirildi.

Tüm Reklamları Kapat

Olaylardan habersiz olan Bilecik tekfuru, düğünde Osman Gazi’yi öldürmek için fırsat kollamaktaydı. Ancak Osman Gazi’nin tuzağından haberi yoktu. İnsanların içkiyle sarhoş olmaya başladığı en doğru zamanı bulan Osman Gazi askerlerine emir verdi. Fıçıların içinden çıkan mücahitler bir anda ortalığı karıştırdılar. Bilecik tekfuru mücahitler tarafından yakalanarak kafası kesildi. Böylece mücahitlerin kanı dökülmeden, Bilecik Şehri ele geçirilmiş, Bilecik tekfuru da öldürülmüş oldu.

O sırada Turgut Alp, Selçuklu Sultanının gönderdiği mancınıklar ve kuşatma aletleri ile İnegöl şehrini kuşatma altına almıştı. Osman Gazi de emrindeki askerleri ile vakit kaybetmeden Yarhisar şehrini kuşatmıştı.

İnegöl şehri de Turgut Alp’in şiddetli taarruzuna dayanamıyordu. İnegöl halkı, tekfurun adaletsiz idaresinden şikayetçiydi. Ve Karacahisardaki Hristiyanların, refah içinde yaşadıklarını bildiklerinden adeta Osman Gazi’nin şehri ele geçirmesini ister vaziyetteydiler.

Yarhisarı kontrol altına alan Osman Gazi, emrindeki askerleriyle Turgut Alp’e yardıma geldi. Daha fazla direnemeyen İnegöl şehri de teslim olmak mecburiyetinde kalmıştı. İnegöl tekfuru ise öldürülmüştü. Böylece Osman Gazi, bir seferde üç şehri birden fethetmiş ve sınırları hızla genişlemişti.

Tüm Reklamları Kapat

Bir rivayete göre o sene tahtı terk eden Selçuklu Sultanı Moğollar tarafından idam edilmişti. Selçuklu’daki bu başsızlık sebebiyle, Anadolu Selçuklu Devleti parçalara bölünmüştü. Bölünen her parça bağımsız bir beyin idaresine geçmişti. Böylece Anadolu’da yeniden beylikler dönemi başlamıştı.

Ortada biat edilecek otoriter bir Sultan kalmadığından, Osman Gazi egemen olduğu toprakları kendi adına yönetmeye ve paralara kendi tuğrasını bastırmaya başladı. Ve 1299’da Osmanlı Devleti resmen kurulmuştu.

Osman Gazi’nin topraklarını genişlettiği bu zamanlarda, Bitinya Bölgesinde yaşayan Rumlar, Osmanlı askerlerinden korkmuyor, hatta Osmanlılara Rum tarihçisi Yeoryos Pachymeres yazdıklarına göre İznik Valisi, Rum halkına haydut gibi davranıyor hatta bölgedeki manastırlarda yaşayan keşişlere sapkın olduğu gerekçesiyle zulm ediyordu.

Osmanlı idaresine girmiş Rum halkı, dinlerini daha özgürce yaşadığını ve adalet ile yönetildiklerini anlatıyor ve bölgedeki diğer Rumlar’da Osmanlı idaresine girmek için adeta can atıyorlardı. Bilecik, Yarhisar ve İnegöl şehirlerini fetheden Osman Gazi civardaki kalelerine karşı Fetih hareketlerine devam etti.

Tüm Reklamları Kapat

1301 yılında Yenişehir ve Köprühisarı ele geçiren Osman Gazi buraları müstahkem mevkii haline getirdi ve böylece, batıda Bursa ovasına ve kuzeyde İznik ovasına açılan Yenişehir’i kendine yeni Başkent yaptı.

Beyliğin kuruluşunda önemli katkıları bulunan, Osman Gazi’nin yakın silah arkadaşları Akça Koca (sağda) ve Konur Alp (solda)
Beyliğin kuruluşunda önemli katkıları bulunan, Osman Gazi’nin yakın silah arkadaşları Akça Koca (sağda) ve Konur Alp (solda)
Wikipedia

Yenişehir’e yerleşen Osman Gazi, öncelikle İznik’in fethini planlıyordu. Osman Gazi bu şehrin fethini en önemli işlerden biri olarak görüyordu. Ve hiçbir uyarıda bulunmadan hazırlıklarını tamamlayıp İznik şehrine doğru yürüdü. İznik şehrinin etrafını kısa sürede kontrol altına alan Osman Gazi, İznik’in yakınına bir Gözetleme Kulesi inşa ettirdi. Bu suretle İznik şehri ablukaya alınmıştı.

İznik şehrine giden yollar kesildiği için şehre iaşe sağlayamayan İznikliler gizlice Rum İmparatoruna haber gönderip yardım istemişti. Roma İmparatoru’nun ana gayesi batıda kaybedilen toprakları geri almak olduğu için en iyi bildikleri Trakya’da, Makedonya’da ve Yunanistan’da tükeniyor, ve bu yüzden Anadolu’daki topraklarına fazla önem veremiyordu.

Osman Gazi’nin, İznik şehrini kuşattığını Bilecik, Yarhisar ve İnegöl şehirlerini de ele geçirdiğini öğrenen İmparator II. Andronikos, paralı askerlerden oluşan 7 bin kişilik bir ordu hazırladı. Askerler gemilere yükletilip İznik şehrini kurtarmak için yola çıkarken İmparator, Bursa ve civarındaki tekfurlara haber göndererek Osman Gazi’ye karşı ordu toplanmasını ve kaybedilen Rum şehirlerinin geri alınması emrini verdi.

Tüm Reklamları Kapat

Bunun üzerine tekfurlar Osman Gazi’ye karşı ordu hazırlığına giriştiler. O sırada İstanbul’da bulunan bir mücahit, İmparatorun İznik’i kurtarmak için bir ordu hazırladığını ve bu ordunun çoktan gemilerle yola çıktığını Osman Gazi’ye bildirdi. Ayrıca, Osman Gazi Bursa, Edrenos, Kite ve Kestel tekfurlarının kendisine karşı ordu hazırladıklarını da öğrenmişti. Kuzeyden ve batıdan gelen bu iki tehlike Osman Gazi’yi zor durumda bırakmıştı.

Bunun üzerine hızlı bir karar alan Osman Gazi, İznik kuşatmasını kaldırmak zorunda kaldı. Tekfur ordularını karşılamak üzere Yenişehire çekilip hazırlık yapmaya başladı. Rum orduları toplanmış ve Yenişehir üzerine yürüyüşe geçmişti. Osman Gazi ve askerleri de bu büyük tekfur ordusuna doğru hareket etti. Çetin ve uzun süren muharebenin sonucunda zafer Osman Gazi’nin olmuştu.

Bu muharebe neticesinde çok fazla esir ve ganimet elde edildiği gibi Osman Gazi’nin şanı bütün Anadolu ve İslam topraklarına yayıldı. Osman Gazi’nin küffara karşı müthiş bir gaza hareketi başlattığını öğrenen tüm Gaziler akın akın Osman Gazi’nin saflarına katılmaya başladılar. O kadar çok gönüllü mücahit toplanmıştı ki kısa sürede Osman Gazi emrindeki asklerlerin sayısı, Rum ordusunun askerlerinin sayısını geçmişti

Osmanlı topraklarına gelenler arasında yalnızca gaziler değil, sanatkarlar, alimler ve sofiler de bulunuyordu. Kısa sürede Osmanlı Devleti, askerî, iktisadî ve kültürel anlamda oldukça zenginlik kazanmıştı. Roma’nın ise Osman Gazi’ye meydan okumaya mecali dahi yoktu.

Tüm Reklamları Kapat

Doğu Roma’nın Anadolu yakasındaki en ehemmiyetli şehirleri hiç şüphesiz Bursa, İznik ve İzmit şehirleriydi. Bu şehirlerin surları kalın ve yüksekti. Ele geçirmek ise oldukça zordu. Bu şehirlerin kolayca ele geçirilemeyeceğini bilen Osman Gazi, şehirlerin etrafındaki köy ve kasabaları ele geçirmeye karar verdi.

İlk önce Bursa ve civarını fethetmeye koyuldu. Kısa sürede Kite, Kitsel ve Ulubat kaleleri fethedildi. Bursa şehrini ise abluka altına alarak civarına iki tane Hisar yapılmasını emretti. Bu hisarlara askerler yerleştirerek Bursa şehrinden kimse çıkmayacak, şehre kimse girmeyecek diye emir verdi. Bu hisarların yapımı Bursa’nın fethedilmesinin zeminini hazırlamıştı.

Osmanlı Topraklarına mücahitlerin katılımı ile Osman Gazi’nin emirlerini bekleyen onlarca komutan ve mücahit olmuştu. Sefer, gaza ve cihad aşkıyla yanıp tutuşan bu mücahitleri durdurmak oldukça zordu. Onlar Osman Gazi’den sadece fethedilecek toprakları işaret etmesini bekliyordu. Bursa’nın civarı tamamen fethedilmiş olduğundan, geriye İznik ve İzmit şehirleri kalıyordu. Ancak bu bölgeleri iyi bilen birinden destek almak gerekiyordu.

Osman Gazi, dostu olan Harmankaya tekfuruna haber gönderip Sakarya civarına yapılacak akınlarda ordusuna yardımcı olmasını istedi. Bunun üzerine Harmankaya tekfuru Mikhael Kosses adamları ile yola çıkıp Osman Gazi’nin yanına vardı. Müslüman olmak istediğini ve Osman Gazi’ye bağlanarak onunla birlikte cihad etmek istediğini söyledi. Dostunun Müslüman olmak istediğini gören Osman Gazi’nin gözleri doldu ve sevinç gözyaşları dökmeye başladı. Ona kelime-i şehadeti öğreterek Müslüman olmasına vesile oldu. Böylece Harmankaya tekfuru Mikhael adını Abdullah Mihâl olarak değiştirerek Müslüman oldu. Harmankaya da Osmanlı topraklarına girdi. Osmanlı tarihinde adını sıkça duyduğumuz Mihâloğlu akıncıları işte bu zâtın soyundan gelmekteydi.

Tüm Reklamları Kapat

Osman Gazi, fetih için gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra, Abdullah Köse Mihâl ile Saltuk Alpe Orhan Gazi ile birlikte Karacahisarda durmalarını ve ülkenin güvenliğini sağlamalarını emretti. Ardından harp hazırlıklarını tamam edip fetih için yola çıktı.

İlk önce Lüblücehisar önüne geldi, bu hisarın tekfuru Osman Gazi’ye karşı hiçbir direniş göstermeden teslim olmayı kabul etti. Osman Gazi’de onu ödüllendirerek onu kendi hisarında hakim olarak bıraktı. Lefke ile Çadırlık tekfurları da kendi rızalarıyla şehirlerini teslim ettiler ve Osmanlı Devletine katılmak istediler.

Osmanlı Devleti'nin 1323 yılına ait sınırlarını gösteren harita
Osmanlı Devleti'nin 1323 yılına ait sınırlarını gösteren harita
turkosfer.com

Ertuğrul Gazi’nin yetiştirmelerinden olan Samsa Çavuş Osman Gazi’ye şöyle dedi;

“Han’ım bu ili ben kuluna tayin eyle ki boyun eğenlerin bir daha baş kaldırmalarına mecal, düşmanla tekrar birleşmelerine ihtimal bırakmayayım.” Osman Gazi ise onun bu isteğini şöyle cevapladı;

Tüm Reklamları Kapat

“Bunları yurtlarından sürerek başka bir yere çıkarmak itaat kapısının bir daha açılmamak üzere kapanmasının sonucunu verir. Ondan sonra kimse de kendi dileğiyle boyun eğmek isteği kalmaz ve keskin kılıçlar kan dökmedikçe düşman ülkelerinin fethedilmesi mümkün olmaz.” Böylece Samsa Çavuş’un arzusu reddedildi. Ancak bununla birlikte kendisine gönülden bağlı olan bu yiğidin hatırını almak için Yenişehir suyu kenarındaki hisarın onun tımarına katılmasını buyurmuştu. Burası hâlâ Çavuş köyü adıyla anılmaktadır.

Ardından Osman Gazi ordusuyla Yenice diğer adıyle Mekece Şehri önüne geldi, buranın tekfuru da hiçbir direniş göstermeden Osman Gazi’ye teslim oldu. Ve Osman Gazi’den iltifat gördüğü gibi kendisi de zaferleri gölge edinmiş askerler arasına alındı.

Buradan Akhisar’a gidildi. Akhisar tekfuru ordusu ile, Osman Gazi’nin karşısına çıktı. Akhisar şehrinin önünde muharebe yapıldı ancak Rumlar kısa sürede dağılıp hisara çekildiler. Kısa bir muhasaradan sonra şehir fethedildi. Ardından Gevye’ye gelindi. Burası da teslim olmayı reddedince şehir kuşatılarak ele geçirildi. Buradan Tekfurpınarına gelerek orayıda ülkesine kattı. Böylece sefer sonucunda fethedilen şehirlerin halkına iyiliklerle hak ve adalet dolu eman ve güven yüzünü göstermiş bu toprakların gelirlerini de tımar sipahilerine dağıtarak Karacahisara dönmek üzere yola koyuldu.

O sırada Çavdarlı adıyla bilinen ve kötü işlerle uğraşan Çavdar Tatarları Germiyan ilinden hareketle Osmanlı topraklarına girip pazarları yağmaladı. Bunu haber alan Orhan yanına aldığı birkaç yüz kişilik askeri ile şimşek gibi oraya koştu. Çapulcuları Oynaş Hisar önünde yakaladı ve su verilmiş kılıçlarla susamışlara dolular sunarak eşkıya başını esir aldı. Kılıçtan kurtulanlar yağmaladıkları eşyaları bırakıp çil yavrusu gibi dağılmışlardı.

Tüm Reklamları Kapat

Eşkıyaları böylece tepeleyen Orhan, tutsakları önüne katıp Karacahisar şehrine getirdi. Hisar halkı Orhan’ı alkışlarla överek karşılamış ve dualar etmişlerdi. Osman Gazi ise şan ve şerefle Karacahisara döndüğü vakit yiğit oğlunun başarısını düşmanı tutsak ettiğini haber alınca hayran kaldı. Oğlu Orhan’ın düşündüğünden de fazla olgunlaşmış olduğunu cenk meydanlarında olağanüstü bir varlık gösterdiğini görünce onu fetihler ile iyice tanınması için askerlerinin başına başbuğu tayin etti. Yanına Abdurrahman Gazi, Akçakoca, Konur Alp ve Mihâl Gazi gibi komutanları vererek harp becerisini sınamak geliştirmek için Sakarya suyu kıyısındaki surları güçlü ve ele geçirilmesi zahmetli olan Karaçiş’i fethetmesini emretti. Çevresine korku saçan Orhan, Karaçiş’e yaklaştığı zaman emrindeki birlikleri üçe ayırdı. Müthiş bir dahiyane zeka ve plan ile kaleyi fethetmişti ve şanını tüm aleme ispat etmişti. Karaçiş Kalesi, Konur Alp’e verildi. Ardından Orhan Akyazı’ya ilerlerken Akçakoca’da emrindeki askerleri ile kuzeye ilerlemişti. Akyazı kuşatması uzun sürmüş ve nihayetinde Orhan buranın fethini Konur Alp’e bırakarak, Karatekin Hisarına ilerlemişti. Karatekin tekfuruna da barış teklifi sunulmuş ancak kendine güvenen tekfur savaşmayı seçmişti. Bunun üzerine harekete geçen Orhan hisarı kısa sürede fethetmişti.

Osman Gazi’nin güçlü mizacı ve sağlam yapısı zamanla birtakım ağrılar ve tökezlemeler sebebiyle bozulmuş devası güç bir hastalık baş göstermişti. Artık bu şanlı serdarın seferlere tahammülü kalmayınca kudretli Orhan düşmanın gözünde daha da korkunç gözükmeye başlamış kale ve hisarların art arda fethiyle şöhret kazanmasında babasının başlıca isteği olmuştu. “Bu maksatla ol bahtı güzeli, zaferleri amaç edinen askere baş ve buğ edip devlet ve ikballe Bursa’yı fethetmek üzere göndermişti.” Nihayet 6 Nisan 1326 tarihinde Mihâl Gazi’nin de desteği ile Bursa şehri kan dökülmeden fethedilmişti. Devrin Hakimi olan Orhan gönüller alan bu fetihle sevinçlere boğulmuşsa da keremli atasının rahatsızlığının gittikçe artmış olması kederlerinin üzerine saldırmasına sebep olmuştu.

Din uğruna dövüşenlerin Sultanını ziyaret etmek için babasının yanına geldiğinde gün görmüş, umur sürmüş babasının tatlı gülüşlerle parıldıyan yüzünü görüp sevinçler duyduğu zaman hastalığına artık hiçbir ilacın kâr etmeyeceğini de Osman Gazi vefatından önce oğlu Orhan’a şu nasihatlerde bulundu;

“Ey oğul! Her işten önce din işlerine dikkat et. Zira farzlara dikkat din ve devletin güçlenmesine sebeptir. Devlet hazinesini koru devletin servetini artırmaya çalış, sadakatle Allah rızası için devlet erkanını gözet vefatlarından sonra böylelerinin çoluk çocuğuna bak ihtiyaçlarını karşıla halkından hiç kimsenin malına tecavüz etme, hak edenlere yardım ile iltifat elini uzat böylelerinin yakınlarını sıkıntıdan kurtar. Askeri erkanı iyi koru, alimler, fazıllar, edipler devlet bedeninin gücüdür bunlara iltifat ve ikramda bulun. Hükûmetinde ûlema, fazıl kimseler erbabı maarif çoğalsın, siyaset ve din işleri nizam bulsun. Benden ibret al ki bu diyarlara zayıf bir bey olarak gelip hak etmediğim halde bunca cenabı hakk’ın yardımına eriştim. Sende benim yolumdan git ve bu dini muhammediyeyi ve ashabını ve sana tâbi olanları koru Allah’ın hakkını ve kulların hukukunu gözet ve senden sonrakilere de böyle nasihat etmekten geri durma adaletli ve insaflı ol, zulmü kaldırmaya devam et. Her biri işe teşebbüste Allah’ın yardımına güven halkını düşman istilasından ve zulme uğratılmaktan koru, halkı taltif et, hepsinin rızasını kazan.”

Ertuğrul Bey, oğlu Osman Bey’e Kayı Kabilesi ile bir iki kabilenin reisliğini bırakmıştı. Osman Bey ise bu kabile reisliğini uç beyliğine yükseltmeye ve uç beyliğinden de bir devletin çekirdeğini meydana getirmeye muvaffak olmuştu. Osman Gazi, oğlu Orhan’a bıraktığı miras kendisine babasından kalandan çok büyüktü. Takvimler miladî 1326 yılını gösterdiğinde 600 yılı aşkın dünyaya hükmedecek Cihan İmparatorluğunun kurucusu ve atası olan Osman Gazi Han hayata gözlerini yumdu.

Okundu Olarak İşaretle
5
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Raporla
Mantık Hatası Bildir
Yukarı Zıpla
Bu Blog Yazısı Sana Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 1
  • Tebrikler! 1
  • Bilim Budur! 1
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 1
  • İnanılmaz 1
  • Umut Verici! 1
  • Merak Uyandırıcı! 1
  • Güldürdü 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • T. A. Ata. (2010). Osmanlı Saray Tarihi.
  • İ. Arabî. Devleti'l Osmaniyye. ISBN: 9789752554658.
  • Â. Pasazâde. Osmanogullarinin Tarihi: Tevarih-I Al-I Osman. ISBN: 9789944275026.
  • A. D. Lamartine. Osmanlı Tarihi 1 : Aşiretten Devlete. ISBN: 9789756316542. Yayınevi: Bilge Kültür Sanat.
  • O. G. Özgüdenli̇. (2006). İlhanlı Tarihine Ait Yeni Bir Kaynak: Târih-I Vassâf'ın Müellif Nüshası. Belleten, sf: 501-522. doi: 10.37879/belleten.2006.501. | Arşiv Bağlantısı
  • A. Şimşirgil. (2013). Kayı I - Ertuğrul'un Ocağı. ISBN: 9786050812961. Yayınevi: Timaş Yayınları.
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 11/05/2025 07:37:48 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/19135

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close