Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Arthur Schopenhauer: Kadınlar hakkında

Arthur Schopenhauer: Kadınlar hakkında
50 dakika
31
  • Blog Yazısı
Blog Yazısı
Tüm Reklamları Kapat
"İnsan hayatının başlangıcı kadının göğsünde doğar, İlk küçük sözleriniz dudaklarından öğrenilir, İlk göz yaşlarınızı siler ve son nefesinizi çoğu zaman kulaklarına üfler, Erkekler ise O'na bakmak gibi aşağılık bir görevden kaçınırken. onlara önderlik eden adamın son saati "

Her iki parça da kadının değerini doğru bir bakış açısıyla gösteriyor. Bir kadının vücudunun zihinsel veya fiziksel ağır işler için tasarlanmadığını anlamak için dış görünüşüne bakmak yeterlidir. Hayata olan borcunu yaptıklarıyla değil, çektikleri acılarla, doğurarak, çocuğa bakarak, sabırlı ve neşeli bir yol arkadaşı olmaya zorlandığı kocasına itaat ederek öder. Büyük üzüntüler ve sevinçler ya da büyük güç gösterileri onlara göre değil. Bir kadının hayatı, mutlu olsun ya da olmasın, bir erkeğinkinden daha sessiz, daha sessiz ve daha yumuşak akmalıdır.

En başından beri kadın, erken çocukluğumuzun öğretmeni ve hemşiresi olmaya yönlendirilir, basit bir nedenden dolayı - çünkü kendileri çocuktur, aptaldır, dar görüşlüdür, kısacası, hayatları boyunca büyük bir çocuk olarak kalırlar. bir çocuk ile gerçek bir insan olan bir adam arasında bir yerde dururlar.Genç bir kızın her gün bir çocukla nasıl oynadığını, dans ettiğini ve şarkı söylediğini hayal edin; ve sonra bir erkeğin, kızın yerinde olsaydı tüm iyi niyetiyle ne yapacağını hayal edin.

Doğa kızları yarattığında, dramatik anlamda "sallayıcı etki" denen bir şeyi amaçladı; Onlara hayatlarının geri kalanı pahasına birkaç yıl güzellik ve çekicilik sağlar ve bunu bir erkeğin fantezisini öyle ya da böyle ömür boyu onlara bakmayı arzulayacak kadar heveslendirmek için kullanırlar. Aslında konuyu dikkatle inceler, geçerse bu yeterince gerekçelendirilemeyecek bir adımdır. Bu nedenle Doğa, diğer canlılar gibi kadına da varlığını sürdürebilmesi için silah ve gereçler sağlamıştır ve bu araçlar kadının hizmetinde olduğu sürece; yani Doğa burada geleneksel tutumluluğuyla hareket etmiştir. Dişi karıncanın çiftleşmeden sonra yumurtalarını beslemek için daha gereksiz ve hatta tehlikeli olan kanatlarını kaybetmesi gibi, kadınlar da çoğu durumda bir veya iki çocuk doğurduktan sonra güzelliklerini kaybederler; muhtemelen aynı sebeplerden dolayı. Ama yine de, genç kızlar kalplerinde ev işlerini ve benzeri diğer şeyleri ikincil, hatta ortak bir ilgi olarak görüyorlar. Sadece aşkı, zaferi ve ilgili kıyafetleri, dansı vs. görürler. bu tür konuları ciddi görüyorlar.

Tüm Reklamları Kapat

Bir şey ne kadar asil ve mükemmelse, olgunluğuna o kadar geç ve yavaş ulaşır. Erkek yirmi sekiz yaşında, kadın ise on sekiz yaşında akıl ve ahlâk olgunluğuna erişir; ama bu olgunluğu çok dar düşünebilmesidir. Dolayısıyla kadınlar hayatları boyunca çocuk kalırlar, burunlarının ucundan ötesini göremezler, şimdiki zamana takılıp kalırlar, bir şeyin gerçek özü yerine imajını temel alırlar, boş, anlamsız bir şeyi çok önemli bir mesele olarak kabul ederler. İnsan düşünme gücünün fazileti, tıpkı bir hayvan gibi sadece şimdide yaşamayıp, geçmişi ve geleceği gözlemleyip ölçmesidir; İnsanlarda sıklıkla gözlemlediğimiz ihtiyat, ilgi ve kaygı ve heyecan da bundan kaynaklanır.

Her şeyden önce, entelektüel olarak ileri görüşlü değildir; Sezgisel algısı yakın olanı hızlı bir şekilde algılamasına rağmen, görüş alanı çok sınırlıdır ve uzağı kapsamaz; bu nedenle kadınlar, o anda olmayan, geçmişte olan veya gelecekte olanlardan erkeklerden daha az etkilenir. Bu nedenle kadınlar savurganlığa yatkındır, hatta bazen deliliğin sınırlarına yaklaşır. Kadınlar, erkeğin amacının para kazanmak olduğunu ve bunu mümkünse kocaları hayattayken, değilse en azından öldükten sonra harcayabileceklerini yüreklerinde düşünürler.

Erkek kazancını kadına evi tutması için verdikçe kadının bu inancı güçlenir. Tüm bunların nihayetinde onlara zarar verdiği doğrudur, ancak bir avantajı da vardır - bir kadın bir erkekten çok şimdiki zamanda yaşar ve genel olarak tolere edilebilirse, şimdiki andan bir erkekten daha fazla zevk alabilir. Sadece kadınlara mahsus olan ve kadınların erkekleri yolundan saptırmalarına, lüzumunda dertler altında ezilen erkekleri teselli etmelerine yardımcı olan o neşe ve neşenin kökü de buradadır. Almanların eski zamanlarda yaptığı gibi, zor durumdaki kadınlara danışma sorunu gözden kaçırılmamalıdır; çünkü onların meseleleri algılama biçimleri bizimkinden farklıdır, çünkü amaçlarına giden en kısa yolu severler ve genellikle dikkatlerini en yakındaki şeylere verirler; ve kural olarak uzağa baktığımızda hedefin kendisini değil, arkasında ne olduğunu görüyoruz, sonuç olarak hedefi burnumuzun dibinde olduğu için göremiyoruz; ve sonra daha yakın ve daha basit bir görüş elde etmek için gerekenlere geri dönmeliyiz. Bu nedenle, kadınlar yargılarında ve fikirlerinde bizden daha ölçülüdürler, bu nedenle olaylarda gerçekte olduklarından başka bir şey görmezler; ve tutkularımız uyanırsa, gerçekte olanı biraz abartırız veya hayal gücümüzü ekleriz. bu nedenle şeylerde gerçekte olduklarından başka bir şey görmezler; ve tutkularımız uyanırsa, gerçekte olanı biraz abartırız veya hayal gücümüzü ekleriz. bu nedenle şeylerde gerçekte olduklarından başka bir şey görmezler; ve tutkularımız uyanırsa, gerçekte olanı biraz abartırız veya hayal gücümüzü ekleriz.

Kadınlar, zihinsel güçlerinin daha zayıf olması nedeniyle, erkeklere göre musibetlere karşı daha fazla merhamet göstermekte ve sonuç olarak daha insancıl görünmektedirler. Ancak öte yandan adalet, dürüstlük ve bütünlük konularında kadınlar erkeklere karşı kaybediyor. Yine, aklî melekelerinin zayıflığından dolayı, gözle görülebilen, gerçek ve hâlihazırdaki şeylerin, soyut düşüncelerin, değişmez kuralların veya sabit kararların, genellikle geçmiş ve gelecekle, yok veya uzak olanla ilgili olarak onlar üzerinde daha fazla etkisi vardır. .her şey, aksine, onları nadiren etkiler. Bu nedenle kadınlar, iyi karakterin birinci ve birincil niteliği olan erdeme sahiptir, ancak bu erdemi geliştirmek için genellikle gerekli olan ikincil niteliklerden yoksundur. Bu anlamda karaciğeri olan bir kadın,

Tüm Reklamları Kapat

Kadın karakterin en büyük kusuru "adalet duygusundan" yoksun olmasıdır. Bu, daha önce de belirttiğimiz gibi, onların aklî ve fikrî güçlerinin olmamasından kaynaklanmaktadır; ama bunun nedeni, Doğanın onları zayıf bir ırk olarak güce değil kurnazlığa dayandırması; bu nedenle içgüdüsel olarak ikiyüzlüdürler ve karşı konulamaz bir yalan söyleme dürtüsüne sahiptirler. Aslanların pençeleri ve dişleri, fillerin ve ayıların büyük dişleri, öküzlerin boynuzları ve mürekkep böceklerinin siyah, mürekkebimsi bir sıvı ile donatıldığı gibi, Doğa kadına korunması ve korunması için taklit ve ikiyüzlülük sağladı ve Doğa erkeklere güçlü bedenler ve düşünceler şeklinde verilir, tüm güç kadınlarda ancak bu biçimde tezahür eder.

Bu nedenle, ikiyüzlülük kadınlarda doğuştan vardır ve çok zeki bir kadında neredeyse çok aptal bir kadında olduğu kadar yaygındır. Bu nedenle kadınların her fırsatta ikiyüzlülük yapmaları ne kadar doğalsa, söz konusu hayvanların saldırıya uğradıkları zaman silahlarını ateşlemeleri ve böylece bir ölçüde haklarını kullandıklarını düşünmeleri de doğaldır. Bu nedenle tamamen doğru sözlü ve ikiyüzlü olmayan bir kadın belki de imkansızdır. Bu nedenle kadınlar başkalarındaki ikiyüzlülüğü çok kolay duyabilirler; bu nedenle kadınlara karşı ikiyüzlülüğe kalkışılması tavsiye edilmez. Bu tür önceden belirlenmiş temel eksiklikler ve buna bağlı diğer sorunlar nedeniyle, sahtekarlık, sadakatsizlik, ihanet, nankörlük vb. özellikler oluşur. Kadınların mahkemede yalan yere yemin etmekten suçlu bulunma olasılığı erkeklerden daha fazladır. Aslında kadınların küfür etmesine izin verilip verilmeyeceği tartışmalıdır. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan kadınların dükkanlardan yankesicilik yapmaları ve gizlice bir şeyler çalmaları yinelenen bir olgudur.

Doğa, insan ırkının üremesi ile ilgilenmek için genç, sağlıklı ve yakışıklı erkekleri davet etmiştir ki bu tür yok olmasın. Bu, Doğanın güçlü iradesidir ve ifadesini kadınların tutkularında bulur. Bu yasa, gücü ve eskiliği bakımından diğer tüm yasaları geride bırakır. Kim hak ve menfaatlerini bu kanuna engel olacak şekilde ortaya koyarsa, yazıklar olsun ona; çünkü ne yaparsa yapsın, ne derse desin, bu hak ve menfaatler ilk belirleyici anda acımasızca yok edilecektir. Çünkü kadının gizli, ifade edilmemiş, hatta bilinçsiz ama doğuştan gelen ahlakı diyor ki: "Biz bireyler olarak, türler üzerinde hak kazandığını sananları bizi biraz önemsedikleri için aldatmaya hakkımız var. Türün yapısı ve dolayısıyla refahı, bizden sonraki nesil aracılığıyla elimize geçen ve emanet edilen; Görevimizi dürüstçe yerine getirelim.”

Ama kadınlar bu yüce ilkeyi zaten "in abstracto" anlamazlar, ancak "in concreto" olarak anlarlar ve bunu fırsat buldukça davranış biçimleri dışında ifade etme imkânları yoktur. Bu nedenle vicdan, kadınları sandığımızdan daha az rahatsız eder, çünkü onlar kalplerinin karanlık derinliklerinde, bireye karşı yükümlülüklerini yerine getirmekle, hakları sonsuza dek bireyin üzerinde olan türlere karşı yükümlülüklerini daha iyi yerine getirdiklerini anlarlar.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Kadınlar gerçekten de tamamen ırkın üremesi için var olduklarından ve amaçları burada sona erdiğinden, bireyden çok tür için yaşarlar ve yüreklerinde tür meselelerini birey meselelerinden daha ciddiye alırlar. Bu, onların tüm varlığına ve karakterine belirli bir havalılık ve genel olarak erkeklerinkinden temelde farklı bir yön verir; Bu, evlilik hayatında çok yaygın ve neredeyse normal olan anlaşmazlıkları geliştiren ana koşullardan biridir.

Erkekler arasında basit bir kayıtsızlık doğal bir duygudur, ancak kadınlar arasında zaten gerçek bir düşmanlıktır. Belki de bunun nedeni, "odium figulinum" (çevirmenin notu: lonca içindeki grup nefreti, kıskançlık) olgusunun erkeklerin günlük işleriyle sınırlı olması, ancak kadınlarda tek bir işi olduğu için tüm cinsiyeti kapsamasıdır. Sokakta karşılaştıklarında bile birbirlerine Guelphs ve Ghibellines olarak bakarlar. İki kadın ilk kez karşılaştıklarında, o durumda erkeklerin gösterdiğinden daha fazla ikiyüzlülük ve dürüstlük gösterirler. Bu yüzden iki kadın arasındaki karşılıklı iltifatlar, iki erkek arasındaki iltifatlardan daha saçma görünüyor.

Dahası, bir insan, kural olarak, kendisinden daha aşağı olanlara bile belirli bir düşünce ve insanlık duygusuyla hitap eder; ama üst mevkideki bir kadının, (onun hizmetinde olmayan) alt konumdaki bir kadınla konuşurken nasıl kibirli ve saygısızca davrandığını görmek tahammül edilemez. Belki de bu durum, kadınlar arasındaki konum ve konum farklılıklarının bizimkine göre daha gelişigüzel olması ve bunun sonucunda bu farklılığın onların davranış biçimlerini daha hızlı değiştirip onları havaya uçurmasından ya da söz konusu olduğunda biz, yüzlerce mesele tartılır ve ölçülür, onların ve durumlarında, her şey tek bir şeye bağlıdır, daha doğrusu nasıl bir erkekten hoşlandıkları; ve dahası, yetilerinin tek yanlı doğası gereği, erkeklerden çok birbirleriyle daha yakın ilişki içindedirler,

Bu tıknaz, dar omuzlu, geniş kalçalı ve kısa bacaklı ırka ancak cinsel içgüdüleri yüzünden aklı bulanmış bir erkek "güzel cins" diyebilir; çünkü bu ırkın tüm güzelliği bu içgüdüye dayanmaktadır. Kadınları güzel değil, estetik olmayan seks olarak adlandırmak daha doğru olur. Müziğe, şiire, sanata karşı gerçek ve gerçek bir duygu ve şefkatleri yoktur ve bu tür şeylerden etkilendiklerini gösterirlerse, bu sadece bir alaydan, memnun etme arzusundan bir oyundan başka bir şey değildir. Bu, onları herhangi bir şeye tamamen nesnel bir ilgi duyma yeteneğinden mahrum ediyor ve bunun nedeni sanırım şöyle:

İnsan, anlayarak veya zorlayarak her şey üzerinde doğrudan kontrol sağlamaya çalışır. Ve kadın her zaman ve her yerde dolaylı olarak, yani erkek aracılığıyla egemenlik kurmak ister; kadının tüm doğrudan hakimiyeti erkeğe sınırlıdır.

Dolayısıyla her şeye sadece bir erkeği elde etmek için araç olarak bakmak kadının doğasında vardır, kadının başka şeylere olan ilgisi yapmacıktır, amacına ulaşmak için çalışmaktan ve hileden oluşan sıradan bir dolambaçtır. Rousseau bile "genel olarak kadınlar herhangi bir sanat türünü beslemezler, sanattan hiçbir şey anlamazlar ve yetenekleri yoktur" dedi (D'Alembert'e Mektuplar, not XX). Sahtekarlığın ötesini görebilen herkes söyleyebilir. Kadınların bir konserde, bir operada veya bir tiyatro oyununda sergilediği tavırları, mesela büyük bir eserin en güzel eserinde saçma sapan konuşarak gösterdikleri çocuksu saflığı görmek yeterlidir. Yunanlılar gerçekten de kadınların tiyatroya gitmesini yasaklamışlarsa, doğru yapmışlar; çünkü sonuç olarak zaten tiyatroda bir şeyler duyabiliyorlardı.

Tüm Reklamları Kapat

Bir cinsin en seçkin temsilcisinin bile sanatta gerçekten büyük, dahiyane, orijinal bir şey yaratmadığını veya dünyaya sonsuz değerde bir şey katmadığını düşünürsek, o zaman kadından farklı bir şey bekleyemeyiz. Resim açısından daha da kötü; bu sanatın tekniği bizim için olduğu kadar onlar için de erişilebilir. Dolayısıyla bu alanda daha titiz çalışıyorlar. Ama yine de gururla gösterebilecekleri bir eser yok; kadınların resim için gerekli ve doğrudan önemli olan düşünce nesnelliğinden yoksun olmaları gibi çok basit bir nedenle. Her zaman öznel olanı vurgularlar. Bu nedenle sıradan kadınların resimlere karşı hiçbir duyarlılığı yoktur: çünkü "doğa asla atlamaz." Huarte gibi erken bir tarihte, 300 yıllık ünlü kitabı "An Inquiry into Scientific Aptitudes"ta şunu iddia eder: kadınların daha yüksek yetenekleri yoktur. Bireysel ve özel istisnalar konunun özünü değiştirmez; kadınlar, genel olarak, en eksiksiz ve iflah olmaz darkafalılardır.

Kadınların kocalarının konumunu ve rütbesini paylaşmalarına izin veren saçma eşitlik nedeniyle, erkeklerin aşağılık hırsları için sürekli bir uyarıcı haline geliyorlar. Ayrıca kadınlar darkafalı oldukları için uyum sağladıkları ve hükmettikleri toplum zaten yozlaşmıştır. Onlarla ilgili olarak Napolyon'un "kadınların rütbesi yoktur" ilkesine uymak gerekir; Shanfor (Chamfort) da çok doğru bir şekilde şunları söylüyor: "Onlar bizim zekamızla değil, zayıflıklarımızla, aptallığımızla etkileşim kurmak için yaratıldılar. Kadınlar ve erkekler arasında bedenler arasında bir çekim vardır, çok nadiren zihinler, ruhlar ve karakterler arasında bir çekim vardır. Onlar sexus sequior'dur - her yönüyle ikinci cinsiyettirler, bu nedenle zayıflıkları ve zayıflıkları dikkatle ele alınmalıdır. ama onlara çok fazla saygılı davranmak gülünçtür ve onların gözünde bizi küçük düşürür. Doğa insan ırkını ikiye böldüğünde, onu tam olarak ortadan ikiye ayırmadı! Bu bölünme zıt kutuplar yaratmıştır ve negatif ve pozitif kutuplar arasındaki fark sadece bir nitelik meselesi değil, aynı zamanda bir nicelik meselesidir. Bu, eski insanların ve bugünün Doğu insanlarının kadınlarının görüşüdür; kadınların gerçek konumunu, Hıristiyan-Töton aptallığının en yüksek ürünü olan nezaket ve saçma sapan saygınlık gibi Fransız fikirlerine sahip olan bizden daha iyi biliyorlardı. Bu fikirler onları sadece bencil ve kibirli, o kadar bencil ve kibirli yaptı ki, insana, kutsallıklarını ve dokunulmazlıklarını düşünerek canlarının her istediğini yapabileceklerini sanan Benares'in kutsal maymunlarını hatırlatıyorlar. bizi onların gözünde küçük düşürür. Doğa insan ırkını ikiye böldüğünde, onu tam olarak ortadan ikiye ayırmadı! Bu bölünme zıt kutuplar yaratmıştır ve negatif ve pozitif kutuplar arasındaki fark sadece bir nitelik meselesi değil, aynı zamanda bir nicelik meselesidir. Bu, eski insanların ve bugünün Doğu insanlarının kadınlarının görüşüdür; kadınların gerçek konumunu, Hıristiyan-Töton aptallığının en yüksek ürünü olan nezaket ve saçma sapan saygınlık gibi Fransız fikirlerine sahip olan bizden daha iyi biliyorlardı. Bu fikirler onları sadece bencil ve kibirli, o kadar bencil ve kibirli yaptı ki, insana, kutsallıklarını ve dokunulmazlıklarını düşünerek canlarının her istediğini yapabileceklerini sanan Benares'in kutsal maymunlarını hatırlatıyorlar. bizi onların gözünde küçük düşürür. Doğa insan ırkını ikiye böldüğünde, onu tam olarak ortadan ikiye ayırmadı! Bu bölünme zıt kutuplar yaratmıştır ve negatif ve pozitif kutuplar arasındaki fark sadece bir nitelik meselesi değil, aynı zamanda bir nicelik meselesidir. Bu, eski insanların ve bugünün Doğu insanlarının kadınlarının görüşüdür; kadınların gerçek konumunu, Hıristiyan-Töton aptallığının en yüksek ürünü olan nezaket ve saçma sapan saygınlık gibi Fransız fikirlerine sahip olan bizden daha iyi biliyorlardı. Bu fikirler onları sadece bencil ve kibirli, o kadar bencil ve kibirli yaptı ki, insana, kutsallıklarını ve dokunulmazlıklarını düşünerek canlarının her istediğini yapabileceklerini sanan Benares'in kutsal maymunlarını hatırlatıyorlar. Bu bölünme zıt kutuplar yaratmıştır ve negatif ve pozitif kutuplar arasındaki fark sadece bir nitelik meselesi değil, aynı zamanda bir nicelik meselesidir. Bu, eski insanların ve bugünün Doğu insanlarının kadınlarının görüşüdür; kadınların gerçek konumunu, Hıristiyan-Töton aptallığının en yüksek ürünü olan nezaket ve saçma sapan saygınlık gibi Fransız fikirlerine sahip olan bizden daha iyi biliyorlardı. Bu fikirler onları sadece bencil ve kibirli, o kadar bencil ve kibirli yaptı ki, insana, kutsallıklarını ve dokunulmazlıklarını düşünerek canlarının her istediğini yapabileceklerini sanan Benares'in kutsal maymunlarını hatırlatıyorlar. Bu bölünme zıt kutuplar yaratmıştır ve negatif ve pozitif kutuplar arasındaki fark sadece bir nitelik meselesi değil, aynı zamanda bir nicelik meselesidir. Bu, eski insanların ve bugünün Doğu insanlarının kadınlarının görüşüdür; kadınların gerçek konumunu, Hıristiyan-Töton aptallığının en yüksek ürünü olan nezaket ve saçma sapan saygınlık gibi Fransız fikirlerine sahip olan bizden daha iyi biliyorlardı. Bu fikirler onları sadece bencil ve kibirli, o kadar bencil ve kibirli yaptı ki, insana, kutsallıklarını ve dokunulmazlıklarını düşünerek canlarının her istediğini yapabileceklerini sanan Benares'in kutsal maymunlarını hatırlatıyorlar. Hıristiyan-Töton aptallığının en yüksek ürünü olan Fransızlar, kadınların gerçek konumunu nezaket ve saçma sapan saygınlık fikirlerine sahip olan bizden daha iyi biliyorlar. Bu fikirler onları sadece bencil ve kibirli, o kadar bencil ve kibirli yaptı ki, insana, kutsallıklarını ve dokunulmazlıklarını düşünerek canlarının her istediğini yapabileceklerini sanan Benares'in kutsal maymunlarını hatırlatıyorlar. Hıristiyan-Töton aptallığının en yüksek ürünü olan Fransızlar, kadınların gerçek konumunu nezaket ve saçma sapan saygınlık fikirlerine sahip olan bizden daha iyi biliyorlar. Bu fikirler onları sadece bencil ve kibirli, o kadar bencil ve kibirli yaptı ki, insana, kutsallıklarını ve dokunulmazlıklarını düşünerek canlarının her istediğini yapabileceklerini sanan Benares'in kutsal maymunlarını hatırlatıyorlar.

Ancak Batı'da kadınlar, özellikle "hanım" yanlış, yanlış bir statüye sahiptir; çünkü kadimler tarafından yerinde bir şekilde adlandırılan ikinci cins kadın, bizim onur ve saygı konumuz olmaya, başını erkekten daha yüksekte tutmaya ve onunla aynı haklara sahip olmaya hiçbir şekilde layık değildir. Kadınların yanlış konumlarının sonuçları ortadadır. Bu nedenle, Avrupa'daki bu İki Numaralı insan ırkını doğal yerine, doğal konumuna geri getirmek ve sadece tüm Asya'nın değil, eski Yunanlıların ve Romalıların da bulacağı bu sevimli hanımdan kurtulmak çok arzu edilir olurdu. gülünç. Sonuç olarak, sosyal, medeni ve siyasi ilişkilerimizin durumu ölçülemeyecek kadar iyileşecektir. Sali'nin yasasına gerek kalmayacaktı; gereksiz bir saçmalık olurdu. Eğer ciddiysek, Avrupalı ​​hanımefendi aslında var olmasına hiç gerek olmayan bir yaratıktır; ama ev hanımlarına ve ev hanımı olmayı ümit eden genç kadınlara ihtiyaç var; ama bencil ve gururlu değil, uysal ve itaatkâr olacak şekilde eğitilmelidirler. Avrupa'da hanımefendilerin varlığı nedeniyle, aşağı konumdaki kadınlar, yani o cinsin büyük çoğunluğu, Doğu'dakinden daha mutsuzdur.

Tüm Reklamları Kapat

Lord Byron bile şöyle diyor: “Eski Yunanlılarda kadının konumu fikri oldukça uygun. Şövalyelik ve feodal zamanların kalıntıları olan günümüz statüleri kurgusal ve doğal değildir. Evle ilgilenmeli - iyi beslenmeli ve giyinmelidirler - ama asla toplum içine karışmamalıdırlar. İyi bir din eğitimi almalılar - ama şiir veya siyaset okumamalılar - dindarlık ve yemek kitaplarından başka bir şey okumamalılar. Müzik - resim - dans - ayrıca ara sıra biraz bahçıvanlık ve çiftçilik. Onları Epirus'ta (Çevirmenin Notu: Yunanistan'da Eyalet) yolları çok iyi tamir ederken gördüm. Neden? Ayrıca saman toplamak ve sağmak ”.

Yaşadığımız ve tek eşliliğin hüküm sürdüğü bu coğrafyada evlenmek, kişinin haklarını yarıya indirmek, görevlerini ise ikiye katlamak demektir. Eğer yasalar kadınlara erkeklerle eşit haklar veriyorsa, o zaman onlara erkeksi akıl gücünü de sağlamalıdır. Ancak tam tersine, kanunların kadınlara tanıdığı onur ve ayrıcalıkların boyutu, doğanın onlara verdiği sınırları aşmakta ve bu ayrıcalıklardan fiilen yararlanabilen kadınların sayısı orantılı olarak azalmaktadır; bu nedenle, diğer kadınlar, bu ek ayrıcalıklar ölçüsünde doğal haklarından mahrum kalmaktadır.

Tek eşlilik kurumunun ve ona eşlik eden yasaların kadına tanıdığı bu doğal olmayan ayrıcalıklar yüzünden, aslında hiçbir zaman olmadığı halde, kadın erkeğin tam eşdeğeri olarak görülüyor ve akıllı ve sağduyulu erkekler bunu çok daha önce almalıdır. Böylesine büyük bir fedakarlığa ve böylesine haksız bir düzene razı olmak zorunda kalırlar. Bu nedenle, çok eşli ülkelerde her kadın korunaklı iken, tek eşliliğin olduğu her yerde evli kadın sayısı sınırlıdır ve bu nedenle sayısız kadın desteksiz ve çaresiz bırakılır; üst sınıfların bu tür kadınları gereksiz kız çocukları konumuna düşürülürken, alt sınıfların kadınları iğrenç nitelikte çok ağır işlere indirgenir veya fahişeye dönüştürülür ve neşeden olduğu kadar şereften de yoksun bir hayat yaşarlar. Ancak bu koşullar altında erkek cinsi için gereklidirler; bu tür kadınlar, kader tarafından bir koca bulmayı veya bulmayı ummayı tercih eden kadınların cazibesinden korunmanın özel bir yolu olarak kabul edilir.

Sadece Londra'da 80.000 fahişe var. Öyleyse, bu kadar çabuk bu kadar korkunç bir sona ulaşan bu kadınlar, tek eşliliğin sunağında insan kurban etmekten başka nedir? Burada bahsettiğimiz bu yoksul kadınlar kendini beğenmiş ve kendini beğenmiş Avrupalı ​​hanımefendinin kaçınılmaz gölgesidir. Bu nedenle, genel olarak, çok eşlilik kadın cinsinin lehinedir. Öte yandan, karısı kronik hasta veya çocuksuz olan veya karısı giderek yaşlanan bir erkeğin ikincisiyle evlenmemesinin hiçbir mantıklı nedeni yoktur. Pek çok insanın Mormonizme dönmesinin tek bir nedeni var: Bu doğal olmayan tekeşlilik kurumunu uygunsuz buluyorlar. Kadınlara doğal olmayan haklar vermek, onlara doğal olmayan görevler de yüklemekte ve bu görevlerin ihlali onları mutsuz etmektedir. Örneğin, bir erkek genellikle uygun bir kadın bulamadan evlenmenin sosyal statüsüne ve mali durumuna zarar verebileceğini düşünür. O zaman başka koşullar altında, kadının ve çocuklarının geleceğini güvence altına alacak koşullar altında, kendi seçtiği bir kadını elde etmenin cazibesine kapılacaktır.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Nasıl Yaşanır ya da Bir Soruda Montaigne’in Hayatı ve Cevaplamak İçin Yirmi Teşebbüs

“Montaigne okurken aniden kitabı kapatıp şu soruyu kendine sormayan varsa
aklına şaşarım:
‘Benim hakkımda bu kadar çok şeyi nereden biliyor?’”
Bernard Levin – The Times

Tür tür insanla nasıl geçinilir, sevilen birinin kaybı nasıl atlatılır, ağlayan komşu nasıl teselli edilir, insan kusurlarıyla nasıl barışır? Hepsi daha büyük bir sorunun
türevleri:
Nasıl yaşanır?

Çoğuları tarafından ilk modern insan olarak görülen Rönesans asilzadesi Michel
Eyquem de Montaigne bu kadim soruya fena halde takıktı. Düşüncelerini daha
önce kimsenin yazmadığı bir formda, son derece kişisel bir dille (bu sebepten
“bloggerların atası” olarak da adlandırılır) kağıda dökerek nasıl yaşanır sorusuna
cevaplar aradı. “Şöyle olmalı, böyle yapmalı,” diye ahkâm kesmedi. Dürüstçe
kendini anlattı ve insanlar onu anlamaya çalışırken, kendilerini anladıklarını fark
ettiler. Pascal’dan Virginia Woolf’a, Nietzsche’den Zweig’a kadar pek çok okuru
Denemeler’i bir kitaptan ziyade hayat arkadaşı olarak gördüler.

Aklı çağının ötesine geçmiş Montaigne’i yaşadığı döneme hapsetmeyi reddeden
Sarah Bakewell, kendisine büyük övgü ve Ulusal Kitap Eleştirmenleri Ödülü’nü
kazandıran yepyeni bir biyografi formu geliştiriyor; nasıl yaşanır sorusu
çerçevesinden, bize hem Montaigne’in iyi yaşamak üzerine düşüncelerini hem de
onu bu düşüncelerle buluşturan hayat öyküsünü anlatıyor. Nasıl Yaşanır
neredeyse Denemeler kadar dost bir kitap.

Devamını Göster
₺190.00
Nasıl Yaşanır ya da Bir Soruda Montaigne’in Hayatı ve Cevaplamak İçin Yirmi Teşebbüs
  • Dış Sitelerde Paylaş

Bu koşullar ne kadar adil, makul ve yeterli olursa olsun, bir kadın sivil toplumun temeli olan evliliğin getirdiği bu muazzam ayrıcalıklardan ne kadar yararlanırsa yararlansın, yine de onur ve haysiyetinin belli bir bölümünü kaybetmeye zorlanacaktır. bu mutsuz, hüzünlü bir hayata yol açacaktır, çünkü doğa bizi öyle bir şekilde yaratmıştır ki, aslında değeri tüm ölçülerin ötesinde olan diğer insanların görüşlerine bağımlıyız. Aynı zamanda kadın bunu kabul etmezse sevmediği bir adamla evlenme ya da yaşlı bir kız olma riskiyle karşı karşıya kalır; Kendisine bir yuva bulması için ayrılan süre çok kısadır. Tek eşlilik kurumunun bu yönüyle ilgili olarak, Thomasius'un derinlemesine öğrenilmiş bilimsel çalışması de Concubinatu, cariyeliğin Lutherci reformlara kadar tüm uluslarda ve her çağda uygulandığını belirtir. bir dereceye kadar yasa tarafından tanınan bir kurum olmasına ve herhangi bir haysiyet ihlaliyle ilişkilendirilmemesine rağmen, evlilik dışı birlikte yaşama izin verildi. Ancak Lutherci reformlardan sonra bu konum zayıfladı. Bu, keşişlerin evliliğini meşrulaştırmanın bir yolu olarak kabul edildi ve Katolikler, bu konuda Luthercilerin gerisinde kalmaya cesaret edemediler.

Çok eşlilik hakkında tartışmaya gerek yok, çok eşlilik her yerde var olan bir gerçektir, sorunun çözümü için normal bir kural olarak kabul edilmelidir. Nerede ve kim gerçekten tek eşlidir? Hepimiz hayatın belirli bir döneminde yaşıyoruz ve çoğumuz her zaman çok eşlilik içindeyiz. Sonuç olarak, her erkeğin çok sayıda kadına ihtiyacı olduğu düşünüldüğünde, buna izin vermekten ve hatta bir erkeğe çok sayıda kadın sağlamakla yükümlü kılmaktan başka çare yoktur. Bu yöntemler kadını ikincil bir varlık olarak eski, uygun ve doğal yerine geri getirecek ve böylece Avrupa uygarlığının canavarı ve Hıristiyan-Töton aptallığı olan hanımefendi, sempati ve saygı gibi saçma iddialarla var olmaya son verecek; yine de kadınlar olacak ama şu anda Avrupa'nın dolup taştığı "talihsiz kadınlar" olmayacak.

Hindistan'da hiçbir kadın bağımsız değildir, Manu yasalarına göre babalarının, kocalarının, oğullarının veya erkek kardeşlerinin yönetimi altındadır.

Elbette, dul kadınların ölmüş kocalarının cesetleri için kendilerini feda etmeleri fikri tiksindirici; ama hayatı boyunca çocukları için çalıştığına inanarak canla başla çalışan kocanın kazandığı parayı, karılarının metreslerine harcaması da mekruhtur. "Orta çizgiyi tutanlar mutlu." Hayvanlarda ve insanda anneye duyulan ilk aşk tamamen içgüdüseldir ve çocuk fiziksel çaresizliğinden kurtulduğunda sona erer. Bundan sonra ilk aşk, alışkanlık ve mantıktan doğan bir aşkla değiştirilmelidir; ama bu, özellikle annenin babayı sevmediği ailelerde çok sık olmaz. Bir babanın evladına olan sevgisi daha farklı ve daha samimidir; bu aşk, babanın çocukta kendi benliğini görmesinden ibarettir ve bu nedenle özünde metafiziktir.

İster eski ister yeni dünyada olsun, hemen hemen tüm uluslarda mülkiyet, Gottentotlar arasında bile yalnızca erkek soyundan miras alınır; sadece Avrupa ondan uzaklaştı. Erkeğin uzun uğraşlar ve emeklerle elde ettiği mal, kadının eline geçmelidir ve kadın onu kendi isteğine göre ya harcar ya da kısa sürede israf eder. Ama bu büyük bir haksızlıktır ve kadının miras hakkının kısıtlanmasıyla engellenmelidir.

Bence daha iyi bir düzenleme, mirasta dul veya kız çocukları olsun, kadınların mülk veya sermayenin kendisine değil, güvence altına alınmış ve yaşamları güvence altına alınmış belirli bir miktar paraya hak kazanması olacaktır; Erkek varis olmadığı sürece. Para kazanan insanlar kadın değil, erkektir, bu nedenle kadınların koşulsuz mülk sahibi olmaları ve mülkiyeti yönetme becerilerine sahip olmaları haklı gösterilemez. Sermaye, at, gayrimenkul gibi bir servet kadına miras kalmışsa, bu servet hiçbir şekilde kadının tasarrufuna bırakılamaz. Her zaman bir koruyucuya ihtiyaçları vardır; bu nedenle kadınların hiçbir koşulda çocuklarının velayetini almasına izin verilmemelidir. Kadınların hırsları, erkeklerinkinden daha büyük değilse de, çünkü hırsları doğrudan maddi şeylere yöneliktir -kişisel güzellikleri ve ardından dışsal ihtişam, gösteriş ve gösteriş. Bu yüzden kadınlar büyük bir toplumda kendilerini denizde balık gibi hissederler. Bu nedenle ve özellikle daha zayıf zihinsel güçleri nedeniyle savurganlığa çok eğilimlidirler.

Kadınların müsrif doğasından bahseden eski yazılarda da benzer fikirler görülebilir. Ancak erkeklerin hırsı daha çok zeka, anlayış ve cesaret gibi soyut avantajlara odaklanır. Politika'da Aristoteles, Spartalıların kadınlara çok fazla şey vererek, onlara miras ve çeyiz hakkı ve büyük bir özgürlük vererek kendilerine büyük bir kötülük yaptıklarını ve bunun Sparta'nın düşüşüne büyük katkıda bulunduğunu açıklar. Belki de Fransa'da da ilk devrime yol açan mahkeme hayatının ve hükümetin kademeli olarak yozlaşması ve bunun sonucunda tüm bu usulsüzlüklerin ortaya çıkması, XIII. Her durumda, kadın cinsiyeti,

Doğası gereği itaatkar olması gereken bir kadın, mutlak bağımsızlığa kavuşup kendisine yakışmayan doğal olmayan bir konuma getirildiğinde, hemen kendisini kontrol eden ve kontrol eden erkekler aramaya başlar; çünkü bir sahipe ihtiyacı var. Kadın gençse erkek sevgilisi, yaşlıysa erkek ona keşiş olur.

Tercüme: Muradov Tahmaz

Artur Şopenhauer: Qadınlar haqqında

“İnsan həyatının başlanğıcı qadın sinəsində doğur

Tüm Reklamları Kapat

İlk kiçik sözləriniz onun dodaqlarından öyrənilir,

İlk göz yaşlarınızı o silir, və son nəfəsiniz

Tez-tez onların qulaqlarına üfürülür,

Kişilər onlara rəhbərlik etmiş insanın son saatında

Tüm Reklamları Kapat

Ona qayğı göstərmək kimi rəzil işdən qaçdıqları halda.”

Hər iki parça qadının dəyərini doğru nöqteyi-nəzərdən göstərir. Qadın bədəninin görünüşünə baxmaq kifayətdir ki, onun nə mənəvi, nə də fiziki olaraq ağır iş üçün nəzərdə tutulmadığını anlayasan. O, həyata olan borcunu əslində etdikləri ilə deyil, əzabları ilə ödəyir – doğmaqla, uşağa baxmaqla, səbirli və gülərüz yoldaş olmağa məcbur olduğu ərinə tabe olmaqla. Yüksək kədərlər və sevinclər və ya gücün əzəmətli nümayişi onlar üçün deyil. Qadının həyatı kişininkindən daha sakit, daha nəzərəçarpmaz və daha yumşaq axıb getməlidir, fərqi yoxdur, o xoşbəxtdir, ya yox.

Qadın lap əvvələn ilk uşaqlıq illərimizin tərbiyəçisi və dayəsi kimi hərəkət etməyə yönəlikdir, sadə bir səbəbə görə — çünki özləri də uşaqdırlar, səfehdirlər, uzağı görməzlər, bir sözlə, həyatları boyunca böyük uşaq olaraq qalırlar, uşaqla əsl insan olan kişinin ortasında bir yerdə dayanırlar. Təsəvvür edin, bir gənc qız hər gün uşaqla necə oynayır, onunla rəqs edir, mahnı oxuyur; sonra da bir kişini, bütün ən xoş niyyətləri ilə birlikdə, qızın yerində olsaydı nə edərdi, deyə təsəvvür edin.

Təbiət qızları yaradanda dramatik mənada “silkələyici effekt” deyilən bir şeyi nəzərdə tutub; onları bir neçə il həyatlarının qalan illərinin hesabına gözəllik və cazibə ilə təmin edir, onlar da bu illər ərzində bundan istifadə edərək kişinin fantaziyasını o qədər tovlayırlar ki, kişi bu və ya digər formada bir ömürlük onların qayğılarına qalmağa can atır — əslində, kişi məsələni diqqətlə nəzərdən keçirsə, kifayət qədər haqq qazandırıla bilməyəcək bir addımdır bu. Buna görə də, Təbiət qadını, özünün başqa məxluqları kimi, mövcudluğunu qorumaq üçün silah və ləvazimatla və bu ləvazimatın onun xidmətində olduğu müddətlə təchiz edib; yəni Təbiət burada özünün ənənəvi qənaətcilliyi ilə hərəkət edib. Necə ki, dişi qarışqa cinsi əlaqədən sonra daha lazımsız, hətta yumurtalarını bəsləmə üçün təhlükəli olan qanadlarını itirir, qadınlar da bir və ya iki uşaq doğduqdan sonra əksər hallarda gözəlliyini itirirlər; çox güman ki, elə eyni səbəblərə görə. Amma yenə də, gənc qızlar ürəklərində ev işlərini və digər bu kimi məsələləri ikinci dərəcəli hesab edirlər, hətta adi bir maraq kimi qəbul edirlər. Onlar yalnız sevgini, qələbəni və bunlarla əlaqəsi olan geyim, rəqs və s. kimi məsələləri ciddi hesab edirlər.

Tüm Reklamları Kapat

Bir şey nə qədər daha nəcib və daha mükəmməldirsə, bir o qədər daha gec və daha yavaş çatır öz yetkinliyinə. Kişi düşünmə və mənəvi qabiliyyət yetkinliyinə iyirmi səkkiz yaşında güclə çatır, qadın isə on səkkiz yaşında; lakin onun bu yetkinliyi çox dar çərçivəli düşünmə bacarığıdır. Buna görə də qadınlar bütün həyatları boyunca uşaq olaraq qalırlar, burunlarının ucundan uzağı görə bilmirlər, indiki zamana ilişib qalırlar, bir şeyin gerçək mahiyyəti əvəzinə onun görüntüsünü əsas tuturlar, boş, mənasız bir şeyi çox əhəmiyyətli məsələ kimi qəbul edirlər. İnsanın düşüncə gücünün məziyyəti odur ki, o, heyvan kimi yalnız bugünündə yaşamır, keçmişi və gələcəyi müşahidə edir, ölçüb-biçir; və buradan yaranır ehtiyatlılıq, qayğı və insanlarda tez-tez müşahidə etdiyimiz narahatlıq, həyəcan. Bunun gətirdiyi xeyirdə və zərərdə qadın öz əqli zəifliyi nəticəsində daha az iştirak etməli olur.

Hər şeydən öncə o, intellektual olaraq uzaqgörən deyil; intuitiv qavrayışının yaxında olanı tez qəbul etməsinə baxmayaraq, baxış dairəsi çox məhduddur və uzaqda olan heç bir şeyi əhatə etmir; beləliklə də, o anda orada olmayan və ya keçmiş olan, ya da gələcəkdə olanlar qadınlara kişilərdən daha az təsir edir. Buna görə də qadınlar, hətta bəzən dəliliyin sərhədlərinə yaxınlaşacaq qədər ekstravaqantlığa meyllidirlər. Qadınlar ürəklərində düşünürlər ki, kişinin təyinatı pul qazanmaqdır və onlar da bunu xərcləyə bilərlər, mümkün olsa elə ərlərinin sağlığında, mümkün olmasa, ən azından onlar öləndən sonra.

Kişi qazandığını evi saxlamaq üçün qadına verdikcə, qadın bu inancında daha da möhkəmlənir. Düzdür, bütün bunlar nəticədə onlar üçün zərər gətirir, lakin üstünlüyü də var – ki, qadın kişidən daha çox indiki zamanda yaşayır, əgər ümumilikdə dözüləbiləndirsə, kişidən daha artıq zövq ala bilir indiki zamanından. Yalnız qadınlara məxsus olan və kişiləri yolundan sapdırmaq, ehtiyac olduqda, kişi qayğılar altında əzilərkən ona təsəlli vermək üçün qadınlara yardım edən o gümrahlığın, şənliyin kökü də buradadır. Qədim zamanlarda almanların etdiyi kimi, çətin şəraitlərdə qadınlarla məsləhətləşmək məsələsi də gözdən qaçırılmamalıdır; çünki onların məsələləri qavrama yolları bizdən fərqlidir, başlıca olaraq ona görə ki, onlara hədəfə gedən ən qısa yolu xoşlayırlar və adətən də diqqətlərini ən yaxınlıqda olan şeylərin üzərində cəmləşdirirlər; biz isə bir qayda olaraq uzağa baxaraq, hədəfin özünü deyil, arxasındakını görürük, nəticədə, burnumuzun altında olduğuna görə hədəfi görə bilmirik; sonra isə daha yaxın və sadə bir baxışa nail olmaq üçün yenidən geriyə, lazım olan şeyin üzərinə qaytarılmalı oluruq. Buna görə də, qadınlar hökmlərində, rəylərində bizdən daha ayıqdırlar, buna görə də onlar əşyalarda gerçəklikdə olduğundan başqa bir şey görmürlər; biz isə, əgər ehtiraslarımız oyanıbsa, gerçəklikdə olanı bir az şişirdirik və ya təxəyyülümüzü də əlavə edirik.

Qadınlar əqli güclərinin zəif olması səbəbindən bədbəxtliyə kişilərdən daha çox şəfqət göstərirlər və nəticə etibarilə də daha insancıl görünürlər. Lakin digər tərəfdən, qadınlar ədalət, düzgünlük və vicdan məsələlərində kişilərə uduzurlar. Yenə də, əqli qabiliyyətlərinin zəifliyi ucbatından, gözlə görünən, real və indiki zamana aid olan şeylər onlar üzərində daha çox gücə malikdir, mücərrəd düşüncələr, dəyişməz qaydalar, yaxud qəti qəbul olunmuş qərarlar, ümumiyyətlə, keçmişlə və gələcəklə, ortalıqda olmayan və ya uzaqda olanla bağlı hər şey isə, əksinə, nadir hallarda onlara təsir edir. Buna görə də, qadınlar yaxşı xarakterin, məziyyətin birinci və əsas keyfiyyətinə malik olurlar, lakin bu məziyyəti inkişaf etdirmək üçün tez-tez gərəkli olan ikinci dərəcəli keyfiyyətlərdən məhrumdurlar. Bu mənada qadın, qara ciyəri olan, lakin öd kisəsi olmayan bir orqanizmlə müqayisə oluna bilər.

Tüm Reklamları Kapat

Qadın xarakterinin ən böyük çatışmazlığı onun “ədalət duyğusu”ndan məhrum olmasıdır. Bu da, artıq istinad etdiyimiz kimi, onların əqli və fikir gücünün əskikliyi səbəbindən yaranır; amma bunun da səbəbi odur ki, Təbiət onları zəif bir cins olaraq gücdən deyil, hiyləgərlikdən asılı olmağa yönləndirib; buna görə də onlar instinktiv olaraq riyakardılar və yalan danışmaq üçün qarşısıalınmaz bir həvəsə sahibdirlər. Çünki şirlər caynaq və dişlərlə, fillər, ayılar iri dişlərlə, öküzlər buynuzla, mürəkkəb böcəkləri qara, mürəkkəbli maye ilə təchiz olunduqları kimi, Təbiət qadını da onun mühafizəsi və müdafiəsi üçün simulyasiya, riyakarlıq qabiliyyəti ilə təmin etmişdir və Təbiətin kişilərə qüvvətli bədən və düşüncə formalarında verdiyi bütün güc qadınlarda yalnız bu formada təzahür edir.

Beləliklə, riyakarlıq qadınlarda anadangəlmədir və demək olar ki, çox ağıllı qadında olduğu qədər, çox səfeh qadında da mövcuddur. Bu səbəbdən də, qadınların hər fürsətdə riyakarlıq etmələri, yuxarıda qeyd olunan heyvanların hücuma məruz qaldıqda öz silahlarını işə salmaları qədər təbiidir və onlar bunu edərkən öz hüquqlarından müəyyən bir ölçüdə istifadə etmiş kimi hiss edirlər özlərini. Buna görə də, tamamilə doğru və qeyri-riyakar qadın bəlkə də mümkünsüzdür. Buna görə də, qadınlar digərlərindəki riyakarlığı çox asanlıqla duya bilirlər; buna görə də, qadınlara qarşı riyakarlıq cəhdi tövsiyə edilmir. Məhz bu cür əvvəlcədən müəyyən edilmiş fundamental çatışmazlıq və ona aid olan digər məsələlər səbəbindən saxtakarlıq, etibarsızlıq, satqınlıq, nankorluq və s. xüsusiyyətlər əmələ gəlir. Ədalət mühakiməsi zamanı andını pozduğuna görə günahkar olan qadınlara kişilərdən daha çox rast gəlinir. Əslində, mübahisəli məsələdir ki, qadınlara ümumiyyətlə and içməyə icazə verilməlidirmi, ya yox. Heç bir şeyə ehtiyacı olmayan qadınların cibgirlik etmələri və mağazalardan gizlicə nəsə götürmələri zaman-zaman təkrarlanan hadisələrdəndir.

Təbiət insan irqinin çoxalmasının qayğısına qalmaq üçün, növün nəsli pozulmasın deyə, gənc, sağlam və yaraşıqlı kişiləri dəvət edib. Bu, Təbiətin möhkəm iradəsidir və öz ifadəsini qadınların ehtiraslarında tapır. Bu qanun gücünə və qədimliyinə görə bütün digər qanunları üstələyir. Hansısa kişi öz hüquqlarını və maraqlarını bu qanuna mane olacaq formada qoyursa, vay halına; çünki o, nə etsə də, nə söyləsə də, bu hüquqlar və maraqlar elə ilk həlledici anda amansızcasına məhv ediləcək. Çünki qadının gizli, ifadəedilməz, hətta qeyri-şüuri, lakin anadangəlmə əxlaqı bunu söyləyir: “Biz, bir individium olaraq bizə bir az qayğı göstərdiklərinə görə növ üzərində hüquqlar əldə etdiklərini zənn edənləri aldatmaq haqqına sahibik. Növün quruluşu və nəticə etibarilə, rifahı da, bizdən törəyən növbəti nəsil vasitəsilə bizim əllərimizə verilmiş və bizim qayğımıza həvalə edilmişdir; icazə verin, vəzifələrimizi vicdanlı yerinə yetirək.”

Lakin qadınlar bu ali prinsipi heç bir halda “in abstracto” dərk etmirlər, yalnız “in concreto” anlayırlar və fürsət düşən kimi göstərdikləri davranış tərzindən başqa, bunu ifadə etmə üsullarına sahib deyillər. Beləcə, vicdan qadınları bizim təsəvvür etdiyimizdən daha az dərəcədə narahat edir, çünki onlar qəlblərinin qaranlıq dərinliklərində dərk edirlər ki, fərdə qarşı öz öhdəliklərini pozmaqla, bu öhdəlikləri haqq iddiası fərdlərdən əbədi olaraq yuxarıda dayanan növə münasibətdə daha yaxşı yerinə yetirir.

Tüm Reklamları Kapat

Qadınların həqiqətdə tamamilə irqin çoxalması üçün mövcud olması və təyinatlarının burda bitməsi səbəbindən, onlar fərdlərdən daha çox növ üçün yaşayırlar və qəlblərində növə aid məsələləri fərdlərə aid məsələlərdən daha ciddi qəbul edirlər. Bu, onların bütün varlıqlarına və xarakterlərinə müəyyən bir yelbeyinlik və ümumiyyətlə, fundamental olaraq kişilərdən fərqli bir istiqamət verir; bu isə evlilik həyatında bu qədər geniş yayılmış və az qala, artıq normal vəziyyətə çevrilmiş ixtilafları inkişaf etdirən əsas şərtlərdəndir.

Kişilər arasında sadə bir laqeydlik təbii bir duyğudur, amma qadınlar arasında bu, artıq əsl düşmənçilikdir. Bəlkə də bu ona görədir ki, “odium figulinum” (tərcüməçinin qeydi: qrup nifrəti, gildiya daxilində qısqanclıq) faktı kişilərdə yalnız gündəlik məsələlərlə məhdudlanır, lakin qadınlarda bütün cinsi əhatə edir, çünki onların yalnız bir işi var. Hətta onlar küçədə görüşdükləri zaman bir-birilərinə qvelflər və qibellinlər (Tərcüməçinin qeydi: Guelphs və Ghibellines – Orta əsrlərdə Müqəddəs Roma İmperatorunun (Guelph) və Papanın (Ghibellin) tərəfində olan siyasi fraksiyalar) kimi baxırlar. İki qadın ilk dəfə tanış olduqları zaman kişilərin həmin situasiyada göstərdiklərindən daha çox riyakarlıq və əlacsız səmimiyyət göstərirlər. Buna görə də iki qadın arasında qarşılıqlı komplimentlər iki kişi arasında olan komplimentlərdən daha gülünc görünür.

Bundan əlavə, bir kişi, bir qayda olaraq, başqalarına, hətta ondan aşağı mövqedə olanlara da müəyyən bir diqqət və insanlıq duyğusu ilə müraciət edir; lakin yuxarı mövqedə olan bir qadının özündən daha aşağı mövqeli qadınla (onun xidmətində olmayan) danışarkən necə təkəbbür və sayğısızlıqla davrandığını görmək dözülməzdir. Bəlkə də bu, qadınlar arasında vəzifə, mövqe fərqlərinin bizimkindən daha təsadüfi olması ilə bağlıdır, nəticə olaraq da, bu fərq onların davranış xətlərini daha tez dəyişir və onları havaya qaldırır, yaxud ona görə ki, bizimlə bağlı olduqda, yüzlərlə məsələ ölçülüb-biçilir, onların vəziyyətində isə hər şey yalnız bir şeydən, daha dəqiqi, hansı kişinin xoşuna gəlmələrindən asılıdır; və bundan əlavə, bacarıqlarının birtərəfli təbiəti səbəbindən, bir-birilərinə kişilər arasında olandan daha yaxın münasibətdə dayanırlar, buna görə də vəzifələr, mövqelər arasındakı fərqləri daha qabarıq təqdim etməyə çalışırlar.

Yalnız intellekti seksual instinktləri tərəfindən dumanlanmış olan kişi bu bəstəboy, dar çiyinli, iri ombalı və qısa ayaqlı irqə “gözəl cins” deyə bilər; çünki bu cinsin bütün gözəlliyi elə bu instinktə əsaslanır. Qadınları gözəl deyil, qeyri-estetik cins adlandırmaq daha doğru olardı. Onların nə musiqi, nə poeziya, nə də incəsənətə yönəlik hər hansı real və həqiqi bir hissiyyatı və kövrəkliyi yoxdur, əgər onlar belə şeylərdən təsirləndiklərini göstərirlərsə, bu, xoşa gəlmək istəyindən irəli gələn adi bir lağlağıdan, oyunbazlıqdan başqa bir şey deyil. Bu, onları hər hansı bir şeyə münasibətdə saf obyektiv maraq göstərmək bacarığından məhrum edir, bunun da səbəbi, güman edirəm ki, aşağıdakı kimidir:

Tüm Reklamları Kapat

Kişi anlamaq və ya məcbur etmək yolu ilə hər şeyin üzərində birbaşa hökmranlıq qazanmağa cəhd edir. Qadın isə həmişə və hər yerdə dolayı, yəni kişi vasitəsilə hökmranlıq qazanmaq istəyir; qadının bütün birbaşa hökmranlığı yalnız kişiyə yönəlməklə məhdudlaşır.

Buna görə də qadının təbiətində hər şeyə yalnız kişini əldə etmək vasitəsi kimi baxmaq xüsusiyyəti var, qadının başqa şeylərə marağı saxtadır, məqsədinə çatmaq üçün işvə və hiyləgərlikdən ibarət olan adi bir dolanbacdır. Hələ Russo da qeyd etmişdi ki, “qadınlar, ümumiyyətlə, sənətin heç bir növünü qidalandırmırlar, sənətdən heç nə anlamırlar və onlar heç bir istedada malik deyillər” (D’Alamberə məktublar, qeyd XX). Saxtalığın arxa tərəfini görə bilən hər kəs bunu anlaya bilər. Qadınların konsertdə, operada və ya tamaşadakı davranışlarını, məsələn, böyük bir sənət əsərinin ən gözəl parçasında cəfəng söhbətlər edərək göstərdikləri uşaq sadəlövhlüyünü görmək kifayətdir. Əgər doğrudan da yunanlar qadınlara tamaşaya getməyi qadağan etmişlərsə, doğru hərəkət ediblər; çünki nəticə olaraq hər halda nəsə eşidə bilirlərmiş teatrda. Bizim zamanımızda “qadınlar kilsədə sussun” ifadəsini “qadınlar teatrda sussun” ifadəsi ilə əvəz etmək lazımdır və heç olmasa teatr pərdəsinin üzərinə böyük hərflərlə yazılmalıdır.

Əgər bütöv bir cinsin ən görkəmli nümayəndəsinin belə incəsənətdə həqiqətən də böyük, dahicəsinə və orijinal bir şey yaratmadığını, yaxud dünya üçün əbədi dəyərə malik olan heç bir töhfə vermədiyini nəzərə alsaq, qadınlardan nə isə fərqli bir şey gözləmək olmaz. Bu, rəsmə münasibətdə daha da pisdir; bu sənətin texnikası bizim olduğu qədər onlar üçün də əlçatandır. Ona görə də bu sahədə daha səylə çalışırlar. Amma yenə də fəxrlə göstərə biləcəkləri bir əsər yoxdur; çox sadə bir səbəbə görə ki, gərəkli və rəsm üçün birbaşa vacib olan düşüncə obyektivliyi qadınlarda çatışmır. Onlar həmişə subyektiv olanın üzərində vurğu edirlər. Buna görə də sıradan qadınların rəsmlərə ümumiyyətlə həssaslığı yoxdur: çünki “təbiət heç vaxt hoppanmır”. Hələ Uarte 300 ildir məşhur olan kitabı “Elmlərə yönəlik qabiliyyətlərin tədqiqi” əsərində iddia edir ki, qadınlar daha yüksək qabiliyyətlərə malik deyillər. Fərdi və xüsusi istisnalar məsələnin mahiyyətini dəyişmir; qadınlar, ümumilikdə götürdükdə, ən dolğun və sağalmaz filisterdirlər (tərcüməçinin qeydi: filister — ictimai görüş dairəsi çox dar olan riyakar xasiyyətli adam, meşşan.)

Qadınlara ərlərinin mövqe və rütbələrini paylaşmağa imkan verən həddindən ziyadə absurd bərabərlik ucbatından, onlar kişilərin rəzil ambisiyalarının daimi stimuluna çevrilirlər. Və bundan əlavə, qadınların filister olması səbəbindən, onların ahənglik verdiyi və idarəçiliyə malik olduğu həmin cəmiyyət artıq korlanmışdır. Onlara münasibətdə Napoleonun prinsipinə riayət etmək lazımdır: “qadınların rütbəsi olmur”; Şanfor (Chamfort) da çox doğru söyləyir: “Onlar ağlımızla deyil, bizim zəifliklərimizlə, səfehliyimizlə münasibətə girmək üçün yaradılıblar. Qadınlarla kişilər arasında bədənlərin cazibəsi mövcuddur, çox nadir hallarda ağılların, ruhların, xarakterlərin cazibəsi yaşanır”. Onlar hər aspektdə sexus sequior – ikinci cinsdirlər, buna görə də onların zəifliklərinə, acizliklərinə ehtiyatla yanaşmaq lazımdır, lakin onlarla həddindən artıq ehtiramla davranmaq gülüncdür və bu, bizi onların gözündə alçaldır. Təbiət insan irqini iki yerə bölərkən, onu dəqiqliklə ortadan bölməyib! Bu bölgü zidd qütblər əmələ gətirib və mənfi və müsbət qütblər arasındakı fərqlilik yalnız keyfiyyət deyil, həm də kəmiyyət məsələsidir. Bu, qədim insanların və bu gün Şərq xalqının qadına baxışıdır; onlar, xristian-tevtonik axmaqlığın ən yüksək dərəcəli məhsulu olan fransızların nəzakət və absurd ehtiram ideyalarına malik olan bizdən daha yaxşı biliblər qadınların həqiqi mövqeyini. Bu ideyalar onları sadəcə xudbin və təkəbbürlü etdi, hətta o qədər xudbin və təkəbbürlü etdi ki, onlar insana, öz müqəddəsliklərini və toxunulmazlıqlarını düşünərək ürəkləri istəyən hər şeyi edə biləcəklərini zənn edən müqəddəs Benares meymunlarını xatırladırlar.

Tüm Reklamları Kapat

Lakin Qərbdə qadın, xüsusilə də, “ledi” yanlış, saxta statusdadır; çünki qadın, qədim insanlar tərəfindən doğru olaraq adlandırılmış ikinci cins heç bir vəchlə bizim şərəf və ehtiramımızın predmeti olmağa, başını kişidən daha dik tutmağa və onunla eyni hüquqlara malik olmağa layiq deyil. Qadınların saxta mövqelərinin nəticələri açıq-aydın göz qabağındadır. Buna görə də, Avropadakı bu İki Nömrəli insan irqinin öz təbii yerinə, təbii mövqeyinə qaytarılması çox arzuedilən olardı və yalnız bütün Asiyanın deyil, qədim Yunan və Romanın da gülünc hesab edəcəyi bu dilxor ledidən xilas olunardı. Bunun nəticəsi olaraq bizim sosial, mülki və siyasi məsələlərimizin vəziyyəti ölçüyəgəlməz dərəcədə yaxşılaşardı. Sali qanununa ehtiyac qalmazdı; bu, gərəksiz bir cəfəngiyat olar. Əgər ciddi danışsaq, Avropa ledisi əslində ümumiyyətlə mövcudiyyətinə heç bir ehtiyac olmayan bir məxluqdur; amma evdar qadına və evdar qadın olmağa ümid edən gənc qızlara ehtiyac var; lakin onlar xudbin, lovğa olmaq üçün deyil, evcil və itaətkar olmaq yönündə tərbiyələndirilməlidirlər. Avropada ledilərin olması səbəbindəndir ki, aşağı mövqeli qadınlar, yəni bu cinsin daha böyük əksəriyyəti Şərqdə olduğundan daha bədbəxtdirlər.

Hətta Lord Bayron da söyləyir: “Qədim yunanlarda qadınların vəziyyəti ilə bağlı fikir kifayət qədər münasibdir. Cəngavərlik və feodal dövrünün qalığı olan bugünkü statusları isə qondarma və qeyri-təbiidir. Onlar evin qayğısına qalmalıdırlar – həm də yaxşı qidalandırılmalı və geyindirilməlidirlər – lakin heç vaxt cəmiyyətin içinə qarışdırılmamalıdırlar. Yaxşı dini təhsil almalıdırlar – amma nə poeziya, nə də siyasət oxumamalıdırlar – dindarlıq və yemək kitablarından başqa heç nə oxumamalıdırlar. Musiqi – rəsm – rəqs – həmçinin hərdən bir az bağçılıq və yer şumlamaq. Mən onları Epirdə (Tərcüməçinin qeydi: Yunanıstanda əyalət) yolları çox yaxşı təmir edərkən görmüşəm. Niyə də olmasın? Həmçinin saman toplamaq və sağıcılıq”.

Dünyada bizim yaşadığımız və monoqamiyanın qüvvədə olduğu bu hissədə evlənmək hüquqlarını tən yarı bölmək və vəzifələrini iki dəfə artırmaq deməkdir. Əgər qanunlar qadına kişilərlə bərabər hüquqlar verirsə, o zaman onları əqlin maskulin gücü ilə də təmin etməlidir. Lakin əksinə olaraq, fakt ondan ibarətdir ki, qanunların qadınlara verdiyi şərəf və imtiyazların həcmi təbiətin onlara verdiyi həddi ötüb keçir, bu imtiyazları gerçəkdən paylaşa bilən qadınların sayı isə proporsional olaraq azalır; buna görə də digər qadınlar, təbiətin verdiyindən artıq imtiyaz əldə edən qadınların həmin əlavə imtiyazların həcmi qədər öz təbii hüquqlarından məhrum olunurlar.

Monoqamiya institutunun və onu müşayiət edən qanunların qadına verdiyi bu qeyri-təbii imtiyazlara görədir ki, qadın, əslində heç vaxt olmadığı halda, kişiyə tamamilə ekvivalent hesab edilir, ağıllı və ehtiyatlı kişilər də belə bir böyük qurban və bu cür ədalətsiz nizama razılıq verməzdən öncə yaxşıca götür-qoy etməyə məcbur olurlar. Buna görə də, poliqamiyanın olduğu xalqlarda hər bir qadın özünə sığınacaq tapdığı halda, monoqamiyanın olduğu hər yerdə evli qadınların sayı məhduddur və beləliklə, saysız-hesabsız qadın dəstəksiz və köməksiz qalır; yuxarı təbəqədən olan belə qadınlar gərəksiz qarımış qızlara çevrilirlər, aşağı təbəqədən olanlar isə iyrənc xarakterli çox çətin işlərə qədər alçaldılırlar, yaxud fahişələrə çevrilirlər və şərəfdən məhrum olduğu kimi, sevincdən də məhrum bir həyat yaşayırlar. Lakin bu şərtlər altında onlar kişi cinsi üçün lazımlı olurlar; belə qadınlar, tale tərəfindən özlərinə ər tapmaq və ya tapmağa ümid etmək kimi iltifat görmüş qadınların cazibəsindən mühafizə olunmaq üçün xüsusi vasitə kimi qəbul olunur.

Tüm Reklamları Kapat

Təkcə Londonda 80 min fahişə var. O zaman, bu cür ən dəhşətli bir sonluğa belə sürətlə gəlmiş olan bu qadınlar monoqamiya mehrabı üzərindəki insan qurbanlarından başqa nədirlər axı? Burda istinad etdiyimiz və zavallı durumuna salınmış bu qadınlar təşəxxüslü və təkəbbürlü avropa ledisinin qaçılmaz kölgəsidir. Buna görə də, ümumilikdə götürdükdə, poliqamiya qadın cinsinin xeyrindədir. Digər tərəfdən, arvadı xroniki xəstəlikdən əziyyət çəkən və ya övladı olmayan, yaxud arvadı tədricən çox qocalan bir kişinin niyə ikincisi ilə evlənə bilməməsinin heç bir məntiqi səbəbi yoxdur. Çoxlu insan Mormonizmə üz tutur, dəqiq bir səbəbə görə: onlar bu qeyri-təbii monoqamiya institutunu yararsız hesab edirlər. Qadınlara qeyri-təbii hüquqların verilməsi həm də onların üzərinə qeyri-təbii vəzifələr qoyur, bu vəzifələrin pozulması isə onları bədbəxt edir. Məsələn, bir kişi çox vaxt düşünür ki, uyğun bir qadın tapılmayınca evlənmək onun sosial mövqeyinə və maliyyə durumuna zərər vura bilər. Sonra o, başqa şərtlər altında öz seçiminə uyğun qadın əldə etmək istəyinə düşəcək, bu şərtlər isə qadının və uşaqlarının gələcəyini təminat altına alacaq şərtlərdir.

Bu şərtlər nə qədər ədalətli, məntiqli və adekvat olsa da və qadın mülki cəmiyyətin əsası olan evliliyin gətirdiyi bu hədsiz imtiyazlardan məmnun olsa da, yenə də şərəf və ləyaqətinin müəyyən bir qismini itirməyə məcbur olacaq və bu da bədbəxt, kədərli bir həyata gətirib çıxaracaq, çünki təbiət bizi elə yaratmışdır ki, biz əslində öz dəyəri bütün ölçülərdən kənarda qalan başqa insanların fikirlərindən asılıyıq. Eyni zamanda da, əgər qadın buna razılıq verməsə, daha sonra sevmədiyi kişi ilə evlənmək və ya qarımış qıza çevrilmək riski ilə üz-üzə dayanır; özünə ev tapmaq üçün ona ayrılmış vaxt çox qısadır. Monoqamiya institutunun bu aspekti ilə bağlı, Tomaziyin “de Concubinatu” adlı dərindən öyrənilmiş elmi əsərində söylənilir ki, Lüteran islahatlarına qədər bütün xalqlarda və bütün dövrlərdə cariyəliyə, nikahdan əlavə qadınlarla yaşamağa icazə verilirdi, hətta bu, müəyyən ölçüdə qanunla tanınmış və heç bir ləyaqət pozuntusu ilə assosiasiya olunmayan bir institut idi. Yalnız lüteran islahatlarından sonra bu mövqe zəiflədildi. Bu, rahiblərin evliliyinə haqq qazandırma vasitəsi kimi qəbul olundu və katoliklər də bu məsələdə lüteranlardan geridə qalmağa cürət etmədilər.

Poliqamiya haqqında mübahisə etməyə ehtiyac yoxdur, poliqamiya hər yerdə mövcud olan bir fakt, problemin həlli üçün adi bir qayda kimi qəbul olunmalıdır. Harada və kimdir həqiqətən monoqam olan? Hamımız həyatda müəyyən bir dövrdə yaşayırıq və əksəriyyətimiz həmişə poliqamiyada oluruq. Nəticə etibarilə, nəzərə aldıqda ki, hər kişinin çoxlu qadına ehtiyacı var, onlara bunu etməyə icazə verməkdən başqa yol qalmır, hətta üstəlik bir kişinin üzərinə çoxlu qadını təmin etmək öhdəliyi də qoyulmalıdır. Bu üsullar qadını ikinci dərəcəli varlıq kimi öz əvvəlki, uyğun və təbii yerinə qaytaracaq və beləliklə də ledi, gülünc rəğbət və ehtiram iddiaları olan, Avropa sivilizasiyasının və xristian-tevtonik axmaqlığının bu monstrı daha mövcud olmayacaq; yenə də qadınlar olacaq, amma hazırda Avropanın dolu olduğu “bədbəxt qadınlar” olmayacaq. Mormonların yanaşması çox doğrudur.

Hindistanda heç bir qadın müstəqil deyil, onlar Manu qanunlarına əsasən atalarının, ərlərinin, oğullarının və ya qardaşlarının idarəsi altındadırlar.

Tüm Reklamları Kapat

Əlbəttə ki, dul qadınların ölmüş ərlərinin cəsədləri üzərində özlərini qurban etməli olduğu ideyası iyrəncdir; lakin uşaqları üçün işlədiyinə inanaraq bütün həyatı boyunca zəhmətlə çalışan ərin qazandığı pulların qadınları tərəfindən öz məşuqələrinə xərclənməsi də iyrəncdir. “Orta xətti tutanlar xoşbəxtdirlər”. Heyvanlarda və insanlarda anaya olan ilk sevgi təmiz instinktivdir və uşaq fiziki köməksizliyindən qurtulanda bu sevgi bitir. Bundan sonra, ilk sevgi vərdiş və məntiq əsasında yaranan bir sevgi ilə bərpa olunmalıdır; lakin bu o qədər tez-tez baş vermir, xüsusilə də ananın atanı sevmədiyi ailələrdə. Atanın övladlarına olan sevgisi başqa təbiətə malikdir və daha səmimidir; bu sevgi atanın öz daxili mənini uşaqda görməsindədir və buna görə də, əslində metafizikdir.

İstər yeni, istərsə də köhnə dünyada olsun, demək olar ki, bütün xalqlar, hətta qottentotlar arasında da mülkiyyət yalnız kişi nəsli ilə irsən keçir; yalnız Avropa bundan uzaqlaşıb. Kişinin uzun müddətli mübarizə və ağır iş nəticəsində çətinliklə əldə etdiyi mülkiyyət ondan sonra qadının əlinə keçməlidir və o da öz istəklərinə uyğun olaraq bunu qısa müddətdə ya xərcləyir, ya da boş yerə sərf edir. Lakin bu çox böyük ədalətsizlikdir və qadınların vərəsəlik hüququ məhdudlaşdırılmaqla bunun qarşısı alınmalıdır.

Fikrimcə, daha yaxşı tənzimləmə o olardı ki, vərəsəlikdə qadınlar, istər dul olsun, istər qızı, mülkiyyətin və ya kapitalın özünə deyil, yalnız girovla təmin olunan və həyatı əminlik altına alan müəyyən pul miqdarına sahib ola bilsinlər; kişi vərəsələrin olmadığı hallar istisnadır. Pul qazanan insanlar qadınlar deyil, kişilərdir, ona görə də qadınların mülkiyyətə qeyd-şərtsiz sahiblənməsinə haqq qazandırmaq olmaz, eləcə də onlar mülkiyyətin idarə olunması bacarığına malik deyillər. Əgər kapital, atlar və daşınmaz əmlak kimi sərvətlər vərəsəliklə qadına keçərsə, heç bir vəchlə bu sərvəti onun sərbəst ixtiyarına vermək olmaz. Onlara həmişə qəyyum lazımdır; buna görə də qadınların öz uşaqları üzərində qəyyumluğuna da hansı şərtlər daxilində olursa olsun, icazə verilməməlidir. Qadınların şöhrətpərəstlikləri, hətta kişilərinkindən çox olmasa da, içində bir təhlükə daşıyır, çünki onların şöhrətpərəstliyi birbaşa maddi şeylərə yönəlikdir – onların şəxsi gözəlliklərinə, daha sonra da zahiri bərbəzək, təmtəraq və göstərişə. Buna görə də qadınlar kübar cəmiyyət içində özlərini dənizdə balıq kimi hiss edirlər. Buna görə də və xüsusilə də daha zəif əqli gücə malik olmaları səbəbindən onlar ekstravaqant olmağa bu qədər meyllidirlər.

Oxşar fikirləri qadınların ekstravaqant təbiətli olduqlarını qeyd edən qədim yazılarda da görmək olur. Amma kişilərin şöhrətpərəstliyi daha çox intellekt, idrak və cəsarət kimi qeyri-maddi üstünlüklərə istiqamətlənir. Aristotel “Politika” əsərində izah edir ki, spartalılar qadınlara çox şey verməklə, onlara vərəsəlik və cehiz hüququ, böyük miqdarda azadlıqlar verməklə özlərinə çox ciddi ziyan etdilər və bu da Spartanın çöküşünə böyük töhfə verdi. Bəlkə Fransada da saray həyatının və hökumətin tədricən korlanmasında, bunun birinci inqilaba aparıb çıxarmasında və nəticədə də bütün bu qaydasızlıqların yaranmasında idarəçiliyə XIII Luisin vaxtından bəri artmaqda olan qadın təsiridir? Hər bir halda, qadın cinsinin, simptomları “ledi” qismində özünü göstərən bu yanlış statusu sosial mühitimizin fundamental qüsurudur və bu qüsur cəmiyyətin düz mərkəzindən çıxaraq öz zərərli təsirini bütün istiqamətlərdə göstərir.

Təbiəti etibarilə itaət etməsi nəzərdə tutulan qadın mütləq müstəqillik əldə edərək qeyri-təbii, özünə uyğun olmayan bir mövqeyə yerləşdirildikdə, dərhal ona nəzarət və onu idarə edən kişilər axtarmağa başlayır; çünki onun sahibə ehtiyacı var. Qadın əgər cavandırsa, kişi onun üçün sevgili, əgər yaşlıdırsa, kişi onun üçün rahib olacaq.

Okundu Olarak İşaretle
13
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Raporla
Mantık Hatası Bildir
Yukarı Zıpla
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 1
  • Tebrikler! 1
  • Bilim Budur! 1
  • Güldürdü 1
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 0
  • İnanılmaz 0
  • Umut Verici! 0
  • Merak Uyandırıcı! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 03/05/2024 09:30:53 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/13623

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Nükleer
Hayvanlar
Yok Oluş
Diş Hekimliği
Olumsuz
Şizofreni
Sürüngen
Genom
Karanlık Enerji
Tardigrad
Asit
Tohum
Dinozorlar
Demir
Tercih
Yaşam
Samanyolu Galaksisi
Uluslararası Uzay İstasyonu
Yüz
Maske
Evrim Kuramı
Çocuk
Güç
Hindistan
Güneş Sistemi
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Kafana takılan neler var?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close