Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

AZERBAYCAN TÜRKLERİNİN ETNİK TARİHİNE BAKIŞ

Azerbaycanın siyasi kimlik ve ulusal kimliği:

52 dakika
45
AZERBAYCAN TÜRKLERİNİN 
ETNİK TARİHİNE  BAKIŞ
  • Blog Yazısı
Blog Yazısı
Tüm Reklamları Kapat

Azerbaycan halkının ulu kökleri daha MÖ III. binyıllardan Azerbaycan topraklarında yaşayan Kutiler, Lullubeler, Kaslar, Subiler, Turukkular gibi Türk kökenli kavimlere kadar uzanmaktadır. Onların doğrudan halefleri olan Manna ve Madaylar MÖ IX. yüzyılda artık kendi devletlerini kurmuşlardı.

MÖ IX-VIII. yüzyıllardan itibaren İskit-Sak, Kemer kavimlerinin Sibirya ve Orta Asya’dan Güney Kafkasya ve Ön Asya’ya, aynı zamanda Azerbaycan’a yayılmasıyla Azerbaycan Türklerinin teşekkülünde yeni bir sayfa başlanılmış oldu. MÖ VIII-VII. yüzyıllarda bu türk soylu kavimler eski Azerbaycan devletlerinden olan Atropatena ve Kafkaz Albaniyası’nın Türk soylu kavimleri ile kaynayıp karışarak Azerbaycan ulusunun olşumunda önemli rol oynamışlar. MÖ I. binyıl boyunca bu kavimler Azerbaycan’ın güneyinde Manna, Maday, Atropatena, kuzeyinde ise Sak çarlığı ve Alban devletlerini kurmuşlar. Görüldüğü gibi Türk soylu kavimlerin ilk devletlerini kurdukları en eski yerleşim birimlerinden biri de Azerbaycan’dır.

Sunulan makalede Azerbaycan Türklerinin bu topraklarda yaşamış ulu ataları ile olan tarihi bağları, etnik tarihi incelenmiş, çok eski dönemlerden başlayarak aralıksız devam eden etnik süreci ve bu sürecin ögelerini oluşturan kavimlerin etnik kökenleri eski kaynaklar ve toponimik bilgiler esasında belirlenmeye çalışılmıştır.

Tüm Reklamları Kapat

A Brief Overwiev of Gaze on Ethnic History of Azerbaijan Turks

Ancient roots of the nation of Azerbaijan extend to Turkish tribes such as: “Kuti”s, “lullube”s, “Kas”es, “Subi”s, “Turrukk”s who were living on Azerbaijani land in III millennium B.C. “Manna”s and “Maday”s which were ancestors of them had already constructed their own government in IXth century B.C.

In IX-VIII th centuries B.C. with migration of “Iskit-Sak” , “Kemer” tribes from Siberia and Middle Asia to South Caucasus and to Central Asia caused a new step in formation of Azeri Turks. In VIII-VII B.C merging of these Turkish tribes and tribes of Azerbaijan’s governments “Albania” and “Atropatena” had a great role in formation of Azerbaijani nation. During the first millennium these tribes created their own governments on South of Azerbaijan “Manna”, “Maday”,“Atropatena” and on North “Sak’s Kingdom” and “Alban” government. As it seems one of the ancient places where Turkish tribes established their governments is Azerbaijan.

This article will show the historical relationship between Azeri Turks and their old ancestors and their ethnic history. Based on toponymic information and old origins it was tried to identify the ethnic roots of tribes which were steps of ethnic span which began on Azerbaijani land since old periods.

Tüm Reklamları Kapat

Key Words: Azerbaijani nation, Turkish tribes, ethnic history.

Halkın etnik kökenlerinin araştırılması için, onun teşekkülünde önemli rol oynamış ve etnik sürecin belirli tarihi aşamalarında iştirak etmiş etnik birliklerin adlarının ve kökenlerinin acıklığa kavuşturulması gerekir.

Yaşam için uygun iklim koşulları, bereketli topraklarıyla Azerbaycan arazisi en eski Türk yurtlarından biridir. Doğal olaraq çok eski zamanlardan bu günə kadar Azerbaycan’a, çeşitli Türk toplulukları yerleşerek, yerli Türk kökenli kavimlerle kaynaşıp çağdaş Azerbaycan halkının oluşumunda önemli rol oynamışlar.

Azerbaycan’ın güney topraklarında daha MÖ III-I. binyıllarda Kutiler, Lullubeler, Kaslar, Subiler, Turukkular gibi birçok Türk soylu kavimler yaşamışlar. Onların doğrudan halefleri olan Manna ve Madaylar MÖ I. binyılın başlarında Azerbaycan’ın güney arazisinde artık kendi devletlerini kurmuşlardı. Manna və Madayların Türk menşeli olmasını bir çox faktlar onaylayır; Kaynaklarda “Mannalıların ülkesinin” “Maqtay” da adlandığı bilinmektedir. Birçok araştırmacılar da Manna etnoniminin ilkin şeklinin “Manqa” olduğunu tespit etmişler. (Hacıyev,1988;131) Bu delil, yani Manna etnoniminin “manqa” adının fonetik bir tipi olması Mannaların türk kökenli bir kabile olduğunu sölemeye esas verir. Belə bir fonetik yerdeyişme (Manqa kelimesindeki “nq” sesinin tek “n” sesinine gecerek “Manna” şeklinde seslenmesi) türk dilleri için karakteriktir. Mesela, kadim Türkmenşeli “Tenqri” kelimesi bir şok zaman “tanrı” gibi telaffuz olunur. Altay’da, Sibirdə, Orta Asiya da Manqut, Manqas, Manqol, Manqiş, Manquş kimi bir çox türk tayfalarının adlarında “manq” komponentinin qalması Mannnalıların etnik adlarıının “manqa” etnoniminin fonetik bir tipi olaraq Türk kökenli olduğuna ait fikrimizi onaylayır. Eskiden İskitler, Kemerler gibi Türk kökenli kabilelerin meskun olduğu Krım arazisinde de ( Bağçasaray şəhəri yaxınlığında) Miladın başlangıçlarında (I.yy) “Manqubˮ adlı devletin olduğu bilinmektedir. Görüldüyü gibi, Manna adı manq etnonimi ile ayni kökendendir. Mannalıların Türk kökenli olmasına bağlı fikrimizi Manna toponimlerinin türk dilleri ile izah olunması faktı da tastik edir. Örneyin, Mannanın en önemli şehirlerinden olan İzirta (MÖ VIII. yüzyıl) Türkce izir, izer- “dağ geçidi” ve tay“tarafˮ ( Murzaev, 1985: 230) kelimelerindendir. Matay veya Maday kavimleriyle de bağlı ayni fikri söylemek mümkündür; Altay ve Kazaxıstanda Matay, Kapçaqay-Matay, Madı, Tuva’da daha XIII. yüzyılda Madı, Mat gibi birçok türk kavimleri olduğu bilinmektedir.(İstoriya Tuvı, 1964: 201, 215, 242-243) Aynı zamanda Madayların toponimleri ve şahs adları da türk dilleriyle uzah olunur. Mesala, Madayda çay ismi olan Kizilbuda (MÖ 820 yılı) Türk dillerinde kizilkırmızı ve bud-“dağ kolu” sözbirleşmesinden ibaret olup “Qırmızı dağ kolu” anlamına gelir. Görüldüyü gibi, Azerbaycan arazisi Eski Türk menşeli kavimlerin MÖ IX. yüzyıldan itibaren Azerbaycanın güneyinde Manna, Maday, Atropatena, kuzeyinde ise Sak çarlığı ve Albaniya (Kafkaz Albaniyası) kimi ilk devletlerini kurdukları en eski yerleşim birimlerinden biridir ve Azerbaycan halkının ulu kökleri MÖ III binyıllardan itibaren bu bölgede yaşamış yukarıda adı geçen türk menşeli kavimlerle ilgilidir.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.

Kreosus

Kreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.

Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.

Patreon

Patreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.

Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.

YouTube

YouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.

Diğer Platformlar

Bu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.

Giriş yapmayı unutmayın!

Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.

MÖ IX-VIII. yüzyıllardan itibaren Türk kökenli olan İskit (Işquz), Kemer ve Sak kavimlerinin Sibirya, Altay ve Orta Asya’dan çıkarak Güney Kafkasya ve Ön Asiyaya döğru yayıldıkları bilinmekdedir. MÖ VIII-VII. yüzyıllarda bu kavimler Azerbaycanın yukarıda adı geçen yerli Türk kökenli kavimleri ilə kaynayıp karışarak kadim Azerbaycan ulusunun oluşumunda önemli pol oynamışlar. Sonuçda İskit, Sak, Kemerler’in bu bölgeye gelmesiyle Azerbaycan Türklerinin teşekkülünde yeni bir sayfa başlamış oldu.

Saklarlarla ilgili eski yazarlar MÖ V. yüzyıldan itibaren bilgiler vermişlər. Lakin bu bilgilerde bir cok çeşitli kabile ve kavimler, ayni zamanda Sak’lar da iskit adı altında genelleşdirilir.(Herodot. VII, 64: Plini.VI,50: Diodor.II,35) Oysa Sak’lar Iskit’lərlə qohum kavimler olsalar da mustekil bir etnos olmuşlar. Kaynaklardan Sakların Azerbaycanın bütün bölgelerine, aynı zamanda Azerbaycanın tarihi toprakları olan Güney Azerbaycanı (1813-1828 yıllarında İran arazisine katılan eski Azerbayvan toprakları) ve Batı Azerbaycan topraklarında (XIX. yüzyılda Rusiyanın imperiya siyasetinin sonucu olarak ermenilere verilmiş eski Azerbaycan arazisi) yayıldığı bilinmektedir. Sakların MÖ 680 yılında Kafkas bölgesinde yerleşerək Araz sahillerinde yaşadıkları kayıtlıdıdır. (Ptolomey, V, XI, 4) Eski Yunan tarihçisi Herodot Kürle Araz çaylarının kovşağından Hazaradak olan arazinin güneyinde sakların yaşadığıni yazırdı. (Herodot, II, 23) Sak etnonimine bağlı Sakasena yer ismiyle ilgili bilgileri ise Strabon verir. O, “Sakların yerleşdiyi Sakasena” arazisinin Kür-Araz ovasında olduğunu yazıyor. (Budaqov.- Qeybullayev, 1998: 48) Diğer antik yazarlar da bu araziyi “Sakason, Sakaşonˮ, “Sakasenˮ şeklinde ifade ediyorlardı. Sakasena toponimindeki Yabancı yazarların ifade etdikleri Şakaşen toponimindeki “sen”, “son”, “şon” unsurleri (ekleri) Türkçe olan “şen” (abadlıq, yaşanılan yer) sözünün fonetik bir şeklidir. Eski Türk Alban tarihçisi Musa Kalankatlının verdiyi bilgiye göre, Sakasena Quzey Azerbaycan arazisinde Gencebasar bölgesini içine alır. (İstoriya Aqvan Moiseya Kalankatsi., 1861: XXIII bölüm) Kaynaklarda Quzey Azerbaycan bölgesine ait edilen Şeki-Şakaşon, Sisasakan, Artsak gibi toponimlerinin adının geçmesi sakların Kuzey Azrbaycanın birçok bölgelerinde yayıldığını gösterir. Artsak şimdiki dağlık Karabağ arazisine bağlı tarihi toponimdir. Artsak toponimi türk menşeli toponim olarak art-“dağlıp arazi”, “yükseklik” ve sak etnoniminden oluşarak “Sak yüksekiyi” ve ya “Sak dağlıp arazisi” anlamına gelir. Kaynaklarda Artsak ve ya Arsak gibi kayıtlı olan bu toponim aynı zamanda “er” Türkçe “erenˮ, “iğidˮ ve “sakˮ kelimelerinden oluşarak “iğid saklar” gibi de izah edilir. Sisakan (Si Sakları) Batı Azerbaycanı’nın tarihi arazileri olan Zengezur bölgesine bağlı tarihî toponimdir. “Sak düzenliyi” anlamına gelen Balasakan ise eski Azerbaycan devletleri Atropatena’nın ve Albaniya’nın sınır bölgesinde, Salyan-Muğan ovasında yerleşirdi. Kuzey Azerbaycanın kuzey-batısında, Şeki-Zaqatala bölgesinde bugün de Sak kavimleri ile ilgili birçok yer isimlerine rastlanmakdadır. Şu anda arazideki “Şekiˮ, “Zakatalaˮ, “Sakandereˮ, “Sakantalaˮ, “Saqa-Törˮ gibi toponimler hâlâ eski Sak kavimlerinin izlerini taşımaktadır. Kuzey Azerbaycanı’nın güney bölgelerinden olan Astarada da Sakaşon isimli köy ve Sekşan çayı vardır. Görüldüyü gibi, Sakların izleri Azerbaycan’ın güneyine döğru da uzanmaktadır. Bunu hem eski kaynaklar, hem de toponimik bilgiler tasdik edir. MÖ VII. yüzyıla ait assur kaynagında Manna arazisinde “Sakaˮ isimli bir halkın adı gecir. (Qrantovskiy, 1970: 84). Srabondan aldığımız bilgilerden malûm olur ki, Sakların yaşadığı Sakasena yer adı Güney Azerbaycan arazisinde de var idi. Srabon Atropatena arazisinde Sakasena eyaletinin adını kaydedir. (Budaqov-Qeybllayev, 1998: 48). Kaynaklardan malûm olur ki, Kuzey Azerbaycan arazisindeki eski Azerbaycan devleti Kafkaz Albaniyasının eyaletlerinden biri olan Artsak toponimi Quzey Azerbaycan topraklarında da vardı. Kaynaklarda Arşak kalesi, Ərşəq dağı gibi adı geçən (Yakut al-Xamavi, 1983: 12) bu toponimin izleri şimdi Güney Azerbaycanı’nın Karadağ eyaletindeki Ərşə mahalının adında kalmaktadır. Güney Azerbaycan arazisinde sak etnonimiyle bağlı: “Sakanˮ, “Sakaniˮ, “Sakeneˮ, “Şaqaliˮ, “Şakabadˮ gibi bir cok toponimlere de rastlanmaktadır.

Böylece MÖ VII. yüzyılda Azerbaycan topraklarına akışan Saklar, arazisi Azerbaycan’ın hem güneyine hem kuzeyine hem de tarixi Azerbaycan toprakları olan Zengezur ve Göyçe bölgelerine(1921-1923 yıllarında Sovet Rusuyası’nın Azerbaycandan kopararaq ermenilere verdiyi eski Azerbaycan toprakları) kadar yayılmış Sak Çarlığını oluşturmuşlardır.

Sakların etnik menşeyine geldikteyse, unutulmamalıdır ki, Sak kavimlerinin izlerine Türkce konuşan halkların yerleşdiyi birçok bölgelerde rastlanmakdadır. Orta Asiya, Türkiye, Tataristan, Kırım gibi Türk soylu halkların yerleşmiş olduğu arazilerde Sak kavimine bağlı Sakrya, Şeki, Saki gibi birçok toponimlerin yayılması Sakların Türk soylu olduğunu gösterir. Sakların Türk soylu olduğunu, aynı zamanda kaynaklarda sakların “at südü içünler” ve “şişpapaklı Sakalar” deye adlandırdıqlarından da anlaşılmaktadır. Bilindiyi gibi, eski zamanlardan beri Türk toplumunda at çok önemli olmuştur ve her zaman Türk halklarının manevi değerlerinin atributu olaraq değerlendirilmektetir. Günümüzde türk halklarından Kazak Türkleri hâlâ “kımızˮ adlandırdıkları at sütünten faydalanırlar. Türk halklarının, aynı zamanda Azeri Türklerinin manevi değerlerinden ve önemli giyisilerinden birinin de papaq olduğu bilinmektedir. Daha MÖ 519 yılına dair Bisütun kaya yazısında “Şişpapaklı Sakalar” ifadesinden Sakların da giyisilerinde papağın önemli yer tutduğu malûm olur.

Birçok Türk halkının da “Sakˮ etnonimine bağlı kabilele isimlerine rastlanması Sak kaviminin türk soylu olduğunu gösteren delillerdendir. Daha Miladın 600-603 yıllarında Altay’da tuvalarda bir kabilenin Sekye gibi isimlendirildiyi malûmdur. Bizans kaynaklarında da Türklere geçmişde “Sak” deyildiyi görülmektedir. (Vizantiyskie (İstoriya Tuvı. M.,1964.51.) XVII yüzyılda Sibirya’da da Saqay vilayeti vardı. (Dolqix B.O.,1960: 206.) Günümüzde Kırgızlarda “Sakeˮ, “Sakaˮ, Türkmenlerde “Sakarˮ, Hakaslarda “Sakayˮ, “Saqayˮ, Altay Türklerinde “Sakaitˮ, “Saqalˮ gibi “Sakˮ etnoniminin izlerini taşıyan birçok Türk boyu var. Yakutların da kendilerini “Saxaˮ gibi isimlendirdiyi bilinmektedir. Bunun yanııında Türkçe konuşan halklar arasında yaygın olan “Sakaˮ etnonimine Altay dil qrubuna has olan s-ş yer deyişimine uğrayarak “Şakaˮ şeklinde de rastlanmaktadır. Örneyin kazaklarda Şaqa, Şaktı, özbeklerde Şakay, Şekey, türkmenlerde Şaklar, noqaylarda Şaukay adlı birçok Türk boyu vardır. Aynı zamanda Türk milletlerinin ortak manevi degeri olan Kitab-Dede Korkut’ta da Şöklü Melik ismindeki şöklü kelimesi de muhtamalen saklı manasına gelirdi. İstoriki.,1860: 382)

Sak kavimlerinin daha MÖ VII. yüzyılda “Avesta”da “tura” ve ya “tur”, yaşadıkları ülkenin ise Turan adlandığı da bilinmekdedir. (Litvinskiy B.A.,1972: 150) Turan birçok tarihî kaynaklarda Türklerin ülkesi gibi nitelendirilir. IX yüzyıla ait bir kaynakta “Turanşah” adlı bir Türk hükmdarının ismi görülür. (Velixanlı N., 1986: 61, Fray R. N.,1972: 66.) Aynı zamanda Firdovsinin “Şahname” eserinde de turanlıların Türkçe konuşduğu ve Turanın Türklerin ülkesi olduğu yazılırdı.

Tüm Reklamları Kapat

Böylece deliller Azerbaycan Türklerinin söykökünde önemli bir yere sahip olan Sakların türk soylarından olduğuni gösterir.

Saklarla aynı dönemde Gencek, Alban, Şamak, Şarvan, Qarqar gibi birçok Türk kökenli kavimler de Azerbaycanı kendilerine yurt etmişlerdi. Eski Türk soylarından olan Genceklerin Orta Asiya da Saklarla bir arada yaşadığını ve onların iceriinde Azerbaycan’a geldiyi haqda kaynaklar bilgi verir. Kaşkarlı Mahmut Orta Asya da Saklarla ayni arazide yaşayan Türk boylarından birinin Gencek adlandığını yazırdı. (Mahmud Kaşqari.,1939: c. I, 29, 31) Günümüzde de Qazax, Kırğız, Özbek, Türkmenlerde “Gence” adlı boylar ve Gence toponiminin olduğu bilinmektedir. Kaynaklarda aynı zamanda Orta Asiya da “Gencek” adlı bir neçe şehir adı da geçir. Kaynaklarda Azerbaycan’ın da Sakların kayıtlı olduğu arazilerinde Gencek etnonimine bağlı toponimlere rastlanır. Eski Azerbaycan devleti Kafkaz Albaniyasının Şakaşena (Sakasena) vilayetinde Qanza toponimi katıtlıdır. Günümüzde Gencek boylarının izlerine Kuzey Azerbaycanın Gencebasar, Gence, Genze toponimlerinde rastlanmaktadır.. Güney Azerbaycan arazisinde de sakların kayıtlı olduğu arazilerde arazilrde Gencek kabileleri ile ilgili toponimler vardır. Kaynaklardan MÖ II. yüztılda Güney Azerbaycan topraklarındakı eski Azerbaycan devleti Atropatenanın başkendinin Qanzak adlanması bilinmektetir. Bazi kaynaklarda bu toponim “Genze ve Genzekˮ gibi de geçmiştir. (Velixanlı N., 1974: 16: Yakut al-Xamavi, 1983: 23) Günümüzde de Güney Azerbaycanda Gence, Gencebad, Gencerud kimi toponimler gecek boyunun izlerini taşımaktatır.

Sakların içerisinde Azerbaycan’a gelen Türk soylu kavimlerden biri de Qarqarlardır. Qarqarlar eski Azerbaycan topraklarında stabil arazisi, dili ve elifbası olan en güçlü ve en nüfuzlu toplumu olmuştur. (Paşayeva M.,2005: 520.) Kaynaklarda qarqarların MÖ II. yüzyılda Harhar ülkesinde yaşadığı kayd olunur. Kür-Araz nehri ovasındakı arazi ve Mil ovasında yerleşen Harhar ülkesi hakkındaki ilk bilgi Asurların daha MÖ 1200 yıllarına ait çivi yazılarında rastlanır. Qarqarlar erken orta yüzyıllarında Azerbaycanın eski devletlerinden biri olan Kafkaz Albaniyasının etnik tarihinde önemli rol oynasalar da zaman geçdikce tarih sahnesinden silinmişler ve “Qarqarˮ etnonimi yalnızca toponimlerde kalmışır. Qarqar etnotoponimine Azerbaycan’ın bütün bölgelerinde Qarabağda Qarqardağ ve Qarqarçay, Şuşa, Ağdaş, Gence; Şerur-Dereleyazda Gerger isimli köyler, Qebelede Harhar-haraba, Nahçıanda Harhar köyü, Harharçay, Samur-Derbend bölgesinde Qarqardağı, Şemkirde Zeyemçay yakınlığında Gerger köyü; Gedebeyde Xarxar köyünün adlarında, aynı zamanda Güney Azerbaçan arazisinde de Qarqar, Karkar, Gerger, Baba Qarqar, Kerker gibi birçok yer adlarında rastlanmaktadır. Azerbaycan Türklerinin etnik tarihinde önemli bir yeri olan Qarqarlar Türk soylu ve türkce konuşan halkların yaşadığı birçok arazilere yayılmışdır. Orta Asya’da, Tyan-Şanda, Türkiye’de, Kazakistan’da, Türkmenistan’da; Karkar, Karkara, Karkarlinsk, Qarqar, Qarqardağ gibi toponimlere rastlanması Qarqarların bütün Türk dünyasına yayılan Türk kökenli büyük bir etnos olduğunu gösterir. Qarqarların Türk soylu olduğunu daha birçok deliller ispat edir; Kaynaklarda Orta Asiya’nın Türk halklarından olan kaymaklara aid bir vilayetin Qarqarxan adlandığı hakkında bilgi var. (Qeybullayev, Q., 2002: 54) Bunun yanında Türkmen kabilelerinden olan Ersarilerin de bir boyunun Qarqar adlandığı bilinmektedir. XVI. yüzyıla ait kaynakda şimdiki Kazakistan arazisi olan Karakışlak ta da Kıpçak-karkar kabilesinin ismi geçir. (Abramzon, S., 1971: 46.) Qarqarların Türk kökenli olduğunu hem de tarixi kaynaklarda Türk soylu halklar arasında Qarqar antroponominin rastlanması da tastik edir. Eskiden Orta Asiya da Kıpçaklar içinde Qarqar adının geniş yayılması malûmdur. Qırğızların “Manas” dastanınında efsanevi qahraman Manasın dedesinin ismi Qarqar idi. Bunun yanında Manas’ın ait olduğu halk da Qarqar ve ya Kıpçak adlanırdı. (Bartold, t.II.1: 541) Qırğız efsanelerinde de Kıpçakların Kırğızıstana Altaydakı Göytepe-Qarqar adlı yerden geldiyi söylenir. (Qeybullayev Q., 2002: 55) Böylece, araştırdığımız hem yazılı, hem de sözlü kaynaklardan qarqarların Azerbaycanın etnik tarihinde kendine has yeri olan eski Türk kökenli boylardan birisi olduğu görülür.

Tüm Reklamları Kapat

Azerbaycan Türklerinin ulu ecdadlarından biri de Azerbaycan topraklarında Albaniya (KafkazAlbaniyası) adlı minillik tarihi olan bir dövlet kurumu yaratmış Türk soylu Alban kabileleri idiler. Saklarla aynı zamanda Azerbaycan arazisine geldiyi sanılan Albanlar çohunlukla Kuzey Azerbaycan arazisinde yaşayırdılar. Kaynaklardan daha MÖIV yüzyılda Alban etnosi ve onun devlet kurumuna bağlı bilgiler var. (Arrian, II, 2, 4) MÖ I yüzyıldan kaynaklarda “Albaniya” gibi adı geçen bu eski Azerbaycan devleti tarixi Azerabaycan toprakları olan Samur-Derbend bölgesini(şimdi Dağıstan arazisine aitdir), Göyce ve Zengezur bölgeleri (Sovet döneminde ermenistana ilhak olunmuş Azerbaycan arazisi) de dâhil olmaqla şimdiki Kuzey Azrbaycan arazisini içine alırdı. Kaynaklarda Albanlar “kuzey halkları”ndan olduğunun belirtilmesi (Musa Kalankatlı.Alban tarixi.) ve aynı zamanda eski kaynaklarda Türk soylu kavimlerin kuzey halkları gibi nitelendirilmesi Albanların Türk soylu kabile olduğunu gösterir. Albanların Türk kökenli olduğunu Kazaklar, Karakalpaqlar, Türkmenler, qırğızlar gibi türk halklarında da Alban adlı kabilenin olması, Türk halklarının ortaq manevi deyeri olan “Dede Qorkut” dastanında da Alban kabilesinin adının geçmesi, Alban etnoniminin Türk halklarının yaşadığı bir çik arazilerde rastlanması gibi deliller de onaylayır. Alban etnonimine bağlı yer adlarına ister Azerbaycan’da, isterse de Türk halklarının yaşadığı birçok bölgelerde günümüzde de rastlanmaktadır. Kuzey Azerbaycan topraklarında; Yardımlı, Nahçıvan, Zengezur, Mil Düzü, ŞekiZaqatala gibi bölgelerinde Alban, Alpan, Alvan adlı birçok toponimler var. Şeki şehrinde aynı zamanda Alban adlı kabile adı da malûmdur. Güney Azrbaycan’da Eher mahalında Alvan, Tebriz yakınlığında Alvanak gibi köy adları kalmaktatır. (Qeybullayev, 2002: 81-84) Türkiye’nin Kars eyaletinde de Alvankale, Türkmenistan’da Albana adlı yer adları mevcitdir. Lakin belirtmek gerekiyor ki, Alban etnonimi Kafkaz Albaniyası’nda yaşayan en büyük ve nufuzlu etnos olan Albanların etnik adı olmakla beraber Albaniya’da yaşayan bütün kabilelerin genel ismiydi. Birçok eski yazarlar Albaniya’da çeşitli kabilelerin yaşadığını belirleseler de onları Alban adı ile genelleşdirirdiler. Lakin eski yabançı yazarlar onları Albaniya da yaşadıkları için genelleştirerek “Alban” adlandırsalar da, aslında bu kabilelerin kendi etnik isimleri vardı. Mesela, kaynaklar leq, her, qat, gel, udi gibi birçok kabilelerin de Alban kabileleri olduğu yazırdı. Çağdaş devirde de bu eski Alban kabilelerinin varisleri olan Lezgiler, Haputlar, Krızlar, Kınalıklar, İngiloylar, Udiler gibi etnik qrublar Azerbaycan Türkleri ile beraber Azerbaycan topraklarında yaşamaktadırlar ve onlar da kendi isimlerini korumakla beraber Azerbaycan’da yaşadıkları için kendilerini Azerbaycanlı olarak adlandırırlar.

MÖ Sakların içinde Azerbaycan arazisine gelen kavimlerden birisi de Şamaklar’dır. Şamak tayfalarının izleri daha II yy’da Ptolomeyin “Ksamamaxiya” şeklinde ifade etdiyi Şamaxı toponiminde kalmaktadır. Görüldüyü gibi, Azerbaycan tarihihinin bütün aşamalarıda önemli rol oynamış Şamahı şehrinin kökü Saklarla beraber Azerbaycana gelen Şamak kavimleriyle ilgilidir ve MÖ VII. yüzyıla dayanır. Güney Azerbaycam arazisinde de Şamaki adlı toponime vardır. Diğer Sak soylu kabileller gibi Şamak etnonimine de türk halklarının yaşadığı arazilerde rastlanır. Opta Asiya ve Kazakistan’da Şamakey, Karakalpaklarda Şamaki, Türkmenlerde şamak, Qırğızlarda şamaka adlı Türk kabileleri var. Xarezm ve Türkmenistan’da iki eski Şamaka kalesi, Tatarıstanda Şamaki toponimleri mevcuttur.

Miladın ilk yüzyıllarından itibaren Hun Türklerinin Azerbaycana gelişi ile Azerbaycan’daki nüfusun etnik yapısı daha da zenginleşdi ve bu kavimer Azerbaycan’ın etnik tarihinde kendine özgü izler buraktı. Hunların gelişi ile Türk soylu kavimlerın Azebaycan’a ikinci büyük akını başlandı. Bu devirden itibaren kaynaklarda Hunlarla beraber Hun soylarından olan Bulqar, Xazar, Savar gibi bir cok Türk Tayfalarının da haqqında bilgilere rastlanır. Eski yazarlar Hunların miladın I yüzyılda Albaniya da yaşadığını yazsalar da (Merpert, 1958: 152) bu kavimlerin eski Azerbaycan topraklarında ne zamandan itibaren yaşadıkları ile ilgili hiç bir şey söylemirdiler. Aynı zamanda Hunların İskit ve Kaspi halklarından olduğunu da yazırdılar. (Latışev, 1893: 240.) Bu bilgilere istinad ederek hunların Azerbaycan arazisinde daha önceden yaşadıklarını söylemek mümkündür. Bizans kaynaklarında Kafkaz Albaniyasını “hunlar ülkesi” diye adlandırırdılar. (Artamonov, M., 1936: 54) Hun kavimlerinin izlerine günümüzde Azerbaycanın birçok bölgelerinde rastlanır. Azerbaycan’ın kuzeybatı bölgesinde Qafqaz dağlarından bu araziye uzanan geçitlerden biri “Hun beli” adlanır. Bunun yanında Hunların adı Şeki arazisindeki “Honaşen” isimli dağ adında ve Karabağ düzündeki Xonaşen toponiminde de mevcittir. Yukarıda da söylediyimiz gibi “şen” kelimesi eski “Türk” sözü olup “şennikˮ (abadlık) anlamında Azerbaycan Türklerinin dilinde bu günedek kalmaktadır. Tavuz ili arazisindeki Kürün sağ sahilinde düzenlik arazi “Hunan düzü” adlanır. Aynı zamanda Gedebey ilinin Hınnı deresi, Hunus köyü gibi toponimler de Hun etnonimini aksettiriyor. Azerbaycan’ın tarihî toprakları Zengezur bölgesinde de Honabad, Hunazir toponimleri olmuştur.

Hunların terkibinde Sabir, Çul, Gorus, Terter, Çırak kabileleri, aynı zamanda Kengerler, Aranlar, Kataklar, Peçenekler, Bulqarlar, Hazarlar gibi yine de birçok Türk soylu kabileler Azerbaycan’a gelmişlerdi. Bu kabilelerin de her biri yerleşmiş olduğu arazilere kendi isimlerini vererek, kendi adlarını ve tarihlerini halkın hafizesina kazıdılar. Azerbaycan’da XIX. yüzyılda Kengerli kabilesinin olduğu bilinmektedir. Bu kabilenin soylarından biri de Bolkarlı adlanırdı. Günümüzde Azerbaycanda mevcit olan; Terterçay, Çırak, Kenqerli, Cullu, Bulqarkent, BulqarGöytepe gibi toponimler bu kadim halkların adlnı aksettiriyor. Kaynaklarda sabir, savar, suvar isimleri ile tanınan Sabir Türkleri Azerbaycanın Şabran, Bilesuvar, Suvarlı, Sabirkent gibi eski toponimlerde kendi izlerini korumuşlar.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Duygular Sözlüğü: “Acıma”dan “Zevklenme”ye

Duygular Sözlüğü: “Acıma”dan “Zevklenme”ye

Tiffany Watt Smith

Bugün dünyanın farklı coğrafyalarında, farklı kültürlerinde yaşanan sayısız duygu içerisinden seçilmiş 154 duygudan oluşan Duygular Sözlüğü, Antik Yunan mahkemelerinde ağlayan jürilerden cesur, sakallı Rönesans kadınlarına, 18. yüzyıl doktorlarının kalbi titreten duygularından Darwin’in Londra Hayvanat Bahçesi’nde kendi üzerinde yaptığı deneylere, I. Dünya Savaşı sonrası bunalıma giren askerlerden günümüzün sinirbilim ve beyin görüntüleme kültürüne duyguların nasıl algılandığı ve yaşandığı hakkında. Üzülen, somurtan, ürken, sevinen bedenlerimizin nasıl farklı şekillerde bu dünyada var olduğu; ahlaki ve siyasi hiyerarşileriyle, cinsiyet, cinsellik, ırk ve sınıf hakkındaki varsayımlarıyla, felsefi görüşleri ve bilimsel kuramlarıyla dünyanın bizim içimize nasıl yerleştiği hakkında.

“Duygularla dil arasındaki bağlantıyı görmek büyüleyici. Duyguların belirsizliğini kelimelerin kesinliğiyle giderme dürtüsü. Tiffany Watt Smith duygularımızı tanımlamak için birkaç sözcükten daha fazlasına ihtiyacımız olduğunu ileri sürüyor. Bu eğlenceli ve eğitici kitabın verdiği okuma zevkini anlatan bir sözcük de kitaba girebilir.”

— The Guardian

Devamını Göster
₺200.00
Duygular Sözlüğü: “Acıma”dan “Zevklenme”ye
  • Dış Sitelerde Paylaş

Hunlarla aynı zamanda Azerbaycana gelmiş kabilelerden olan Katakların adına da Azerbaycan’ın birçok bölgelerinin toponimikasında rastlanır. Katak etnonimine bağlı miladın ilk yüzüıllarından itibaren Azerbaycan ararzisinde Katak, Katuk, Qataq, Gödekli şeklinde toponimler mevcit olmuşdur. Kaynaklarda Kafkaz Albaniyasının Artsak eyaletinde Tuç-Katak adlı toponim olduğu bilinmektetir. (Budaqov-Qeybullayev, 1998: 289). Adı geçen Tuç-Katak vilayeti şimdi Azerbaycan’ın Cebrayıl bölgesinde yerleşir. Katak etnonimiyle ilgilı XVII. yüzyılda Dağlıq Qarabağda da Kötüklu köyü de vardı. Azerbaycan’ın eski tarihî toprakları olan İrevan eyaletinin (Şimdi Ermenistana ilhak edilmiş tarihi Azerbaycan arazisi) bir mahalının Katayk, Zengezurda ise bir köyün Köhne Katuk adlandığı bilinmektedir. (Budaqov, Qeybullayev Q., 1998:289) Katak kabilesinin izlerine Azerbaycan’ın Gedebey bölgesindeki Gödekdere yer adında da rastlanır. Kaynaklar Katak kabilelerinin Gedebey arazisinde çok eskiden yaşadığını gösterir; Eski kaynaklardan birisinde Getabak adlı arazinin ve bu arazide yaşayan “Qataq” adlı tayfanın adı geçir. Kaynakta anlatılan Getabak arazisinin Azerbaycan’ın şimdiki Gedebey bölgesi olduğu anlaşılır. Kaynaklarda “Gedebey” toponimine Ketaboy gibi fonetik şekli de rastlanır. (Tağıyev, Bakı, 2000: 16) Katak etnonimine XIX. yüzyılda Azerbaycanın Quba ve Tavuz bölgelerindeki Kötüklü dağının adında ve Şeki-Zaqatala bölgesindeki Kötüklü, Katex, Katex bine gibi köylerinin adlarında da rastlanır. Bu kabilenin adı XIX yüzyılda Azerbaycanın Qazax bölgesinde yaşayan qazaxlıların bir soyu olan Gödekli kabilesinin de adında kalmışdır. Selcuk kavimlerinin de soylarından birinin Gödekli adlandığı bilinmektedir. Kazaxlar, Karakalpaklar, Özbekler, Başqırdlar, Qırğızlar, Noqaylar, Qaqauzlar gibi birçok türk halklarında da Katak, Kataq boyları vardı. Peçenekler arasında da katay (tun-katay) tayfalarının olduğu bilinmektedir. (Budaqov-Qeybullayev, 1998: 289)

Hazarlar da Azerbaycan Türklerinin etnik tarihinde büyük rol oynamış Türk soylu kabilelerden birisidir. Hazarlar eski Türk etnonimi kas ve birçok türk etnonimine has olan “er” sözbirleşmesinden oluşarak kas erleri anlamına gelirdi. Kemer, Qarqar, Suvar, Bolkar, Suvar, Kenqer gibi kabilelerde de “er” unsuru mevcuttur. Kaslar Azerbaycan arazisine MÖ II. binyılda Ön Asiya dan göç etmiş eski Türk soylu kavimlerdendiler. Günümüzde Altayda Kara-kas, Sarı-kas gibi Türk kabileleri yaşayır. Bunun yanında Qırqız, Hakas gibi Türk etnonimlerinin de “kas” unsuru vardır. MÖ II. binyılın ortalaraından Güney Azerbaycan arazisinde yaşayan kaslar kaspilerin de ecdadları idiler. Kaspi etnonimindeki “pi” ekine de bazı Türk kabilelerinin isminde rastlanmaktadır; Örneyin Herodot İskitlerde Aqrippi ve Traspi kabilelerini kaydetmişdi. Bunun yanında Ön Asya ve Altay’da Siyanbi, Tatabi gibi Türk tayfaları malûmdur. (Qeybullayev, 2002: 108.) Böylelike, Hazarların Kas ve Kaspilerin soyundan olduğu anlaşılır. Kaynaklarda Kaspilerin Kürle Araz çaylarının Kovşağından Hazar denizinedek olan denizkenarı bölgede yaşadığına ait bilgiler var. Hazar deniziniin eskiden “Kaspi” adlanması da bununla alakalıdır. Hazarlar Azerbaycanın erken orta çağlar döneminde önemli pol oynamışlar. Kaynaklar Hazarların Kafkaz Albaniyasına ilk yürüşlerinin miladın ilk yüzyıllarından itibaren (ilk yürüş 193 yılında, daha sonra 204, 213, 224 yıllarından) başlandığı yazsalar da, eski bir kaynakta daha MÖ IV. yüzyıldan önce de Kafkaz bölgesinde Hazar dilinde konuşulduğuna dair bilgiler de var.

(Qeybullayev Q. 2002: 25)

Hazar etnonimi Hazar denizinin adında olduğu gibi Azerbaycan’da birçok yer adlarında da kalmaktadır. Lerikde Hazaryaylak, Ordubadda Hazaryurt, Dağlık Karabağda ve Fizulide Hazardağ gibi oronimler eski Hazar kabilelerinin izlerini taşımaktadır. Güney Azerbaycan arazisinde de Hazar etnonimine bağlı Hazarkent, Hazargeren, Hazarlı, Hazarşah gibi birçok toponimlere rastlanır. Kaynaklar Hazarların içinde Belencer, Karaçur, Keber gibi birçok Türk soylarının da olduğunu yazır. (Qeybullayev, 2002: 26) Azerbaycan’daki Bilecer, Qaraçorlu, Kebirli toponimleri muhtemelen bu soyların adını aksettirir.

Miladın ilk asırlarından Azerbaycan arazisinde yaşamış eski Türk kavimlerinden birisi de Kıpçaklardır. Kıpçak kavimlarıne ve onun boylarından olan Oncalı, buçak gibi birçok kabilelerin izlerine de Azerbaycanın bütün bölgelerinde, özellikle Şeki-Zaqatala bölgesinde rastlanmaktadır. Bu yerlerde Kıpçak, Bucak, Oncalı adlı köy adları var. En eski Oğuz kabilelerinden olan Kınık kabilesinin ismi ise Şeki-Zaqatala bölgesindeki Baş Göynük, Kanık çayı, Kanık dağı gibi yer adlarında kalmıştır. Kınık soyunun ismi aynı zamanda Kax ilinin İlisu ilçesinde bu gün de bulunan Kanuklar neslinin adında da da kendi yerini bulmuştur. Dede Korkut boylarındakı Dış Oğuzların izleri ise Şeki ili topraklarındaki “Daşüz” adlı eski yer adında rastlanır.

Eski Türk kabilelerinden olan Tele, Dulu, Türkeşlerin izlerine de Azerbaycan yer adlarında tesadüf edilir. Azerbaycan’ın Balaken ilinin topraklarında Tulu, Oğuz ilinin topraklarında Tekeş böyle toponimlerdendendir.

Azerbaycan topraklarına Türk soylu kabilelerinin daha bir akını XI-XII. Asırlarda Selcuk Oğuzlarının Azerbaycan’a gelişi ile başlar. Oğuzların yerli Türk kavimleriyle kaynayıp karıştığı bu süreç Azerbaycan Türklerinin etnik gelişmesinin son aşaması olmuştur. XIII. yüzyıldaysa Moğolların terkibinde Azerbaycan’a gelen Celair, Tanqıt, Uyğur, Oriyat, Saray, Suqayıt, Künğüt, Curyat, Elet, Alar, Kacar gibi Türk soylu kabileler Azerbaycan’ın etnik tarihini daha da zenginleştirmiştir. Böylece Azerbaycan Türklerinin etnik tarihinin gelişmesi Azerbaycan topraklarında daha miladdan önce yaşayan yerli Türk soylu kabilelerle miladın ilk asrlarından itibaren Azerbaycana akışan İskit-Sak, Hun, Kıpçak, Oğuz gibi birçok Türk soylu kavimlerin kaynaşması sonucu olmuştur. Görüldüyü gibi, Azerbaycan Türklerinin bu topraklarda minillikler önce yaşamış büyük atalarıyla çok eski dönemlerden başlayan tarihî, etnik bağlılığı bütün tarih boyunca aralıksız devam etmiştir. Eski kaynaklar ve toponimik bilgilerin araştırılması esasında Azerbaycan Türklerinin oluşumundaki etnik süreçin dönemleri ve bu dönemlerin ögelerini oluşturan kabileler, onların isimleri ve soyları belirtildikçe bilinir ki, Azrerbaycan Türklerinin etnik tarihi, beşer tarihinin başlanğıcı olan Türk halkları tarihinin minilliklerle ölçülen en eski ve en zengin sayfalarından birini oluşturur.

ULUSAL KİMLİK ÖZÜ VE ANA BİLEŞENLERİ HAKKINDA

Modern anlamda ulus-devletlerin varlığı, kimlik meselesine yeni bir içerik kazandırmaktadır. Önceleri kimlik daha çok etnisite ve coğrafi konum bağlamında anlaşılmaktaydı ancak artık bu kavramlar geçerliliğini yitirmiştir. Genel düzeyde, bu değişim geçen yüzyılın ortalarında Batılı bilim adamları tarafından teorik olarak ifade edildi. Buradaki ana fikir dil, yaşam tarzı, kültürel özellikler gibi değerlerin daha önemli olduğudur. Buna bağlı olarak her toplumda bireylerin kendini tanımlama ölçütleri de değişmektedir. "Kan ve kan" faktörleri artık önceki yüzyıllarda olduğu gibi başrol oynamıyor. Tabii ki, bu, bu faktörlerin atıldığı anlamına gelmez. Asıl nokta, fikirlerin, kavramların, kültürel ve ahlaki değerlerin ve aklın insan kimliğinin oluşumunda merkezi bir rol oynamaya başlamasıdır.

Bunlar, problem analizine bilimsel yaklaşımın sınır koşullarının tanımlanmasına izin verir. Öncelikle bireysel ve kolektif kimlik konusu üzerinde durulmalıdır. Şu anda, bireysel kimliğin daha evrensel düzeyde değerler temelinde oluşma eğiliminden daha fazla söz ediliyor. Bir kişinin bir kişi olarak gelişmesinde liberal değerlerin büyük rol oynadığına inanan birçok insan var. Kuşkusuz tarihin hiçbir döneminde evrensel değerlerin varlığı inkar edilmemiştir. Bu an, Azerbaycan'ın sanatsal düşüncesinde kendisini daha belirgin bir şekilde göstermiştir.

Şairler ve yazarlar, evrensel değerlere dayalı olarak insanın mükemmelliği hakkında çok şey yazmışlardır. Küreselleşme aşamasında evrenselliğin öneminin arttığını kabul etmek gerekir. Artık dünyanın en ücra köşesindeki bilgilere anında ulaşılabiliyor. Ülkeler arasındaki ilişkiler hızla genişliyor ve derinleşiyor. Bir kişi için farklı dilleri bilmek hayatın bir gereği haline gelir. Örneğin, İngilizce bilmeden, dünya bilim ve kültüründe zaman içinde meydana gelen önemli değişiklikleri öğrenmek oldukça zordur. Her birey ister istemez farklı bir kültürel çevre ile temasa geçmekte ve farklı dini inançlara sahip kişilerle etkileşime girmektedir.

Tüm Reklamları Kapat

Konu, devletlerarası ilişkilerin gelişimi açısından daha alakalı. Küresel düzeyde siyasi, jeopolitik, ekonomik ve kültürel süreçler otomatik olarak her bir bireyi belirli bir bilgi akışı sistemine dahil eder. Sonuç olarak, bir kişi çok fazla bilgi alışverişi koşullarında yaşamak ve çalışmak zorundadır, bu da zihinsel özelliklerde ciddi değişiklikleri gerekli kılar. Mecazi olarak konuşursak, bu tür çevresel etkilerin herhangi bir toplum için bireysel ve kolektif kimliğin oluşumunda önemli bir rol oynadığı inkar edilemez. Ancak sorunu bir bütün olarak sınırlamak doğru olmaz. Mesele şu ki, her toplumun kendi tarihsel evrim yolu vardır. Buna göre özel zihinsel özelliklere sahip bir insan tipi oluşur.

Burada dini ve manevi-kültürel değerlerin önemini ayrı ayrı belirtmek gerekir. Deneyimler, dinin tüm medeniyetlerde öncü bir rol oynadığını göstermektedir. Özellikle, artık haklı olarak doğası gereği demokratik olarak adlandırılan Batı medeniyetinin ana direklerinden biri, Hıristiyan dini değerleridir. Azerbaycan örneğinde, sorunun daha acil olduğunu anlamalıyız. Bu, basit analiz ve tarihsel deneyimin sezgisel olarak anlaşılması düzeyinde çoğunluk tarafından kabul edilir. Ancak, sorunun bilimsel-tarihsel ve felsefi analizi hakkında olumlu bir görüş vermekte zorlanıyoruz. Biraz katı bir tavır alsak da konunun ciddi bir bilimsel-felsefi düzeyde çalışılmadığını söyleyebiliriz. Durumu zorlaştıran faktörler arasında Azerbaycan'da dinin teşvik edilmesi daha çok siyasi-ideolojik düzeyde gerçekleştiriliyor. Bu konu mezhepçilik prizmasında çok keskindir. İslam aslında bir milli ve manevi değerler sistemi, bir yaşam biçimi olarak tanıtıldığında bambaşka bir tablo ortaya çıkıyor. Burada önemli bir noktaya daha odaklanmamız gerekiyor.

Gerçek şu ki, yukarıda belirtilen özelliklerin nesilden nesile aktarım mekanizmaları yüzyıllardır oluşturulmuştur. Modern bilim adamlarına göre, bu süreç her zaman devam ediyor (örneğin, 1'e bakın). Kimlik meselesinin bireysel ve kolektif düzeyde iki yönü olduğu ortaya çıktı. Birincisi, yüzyıllar boyunca oluşan sosyo-kültürel faktörlerin aktarım mekanizması nedeniyle değişmeyen bir değerler sisteminin varlığı. İkincisi, zaman zaman bu sisteme eklenen, geleneksel olarak "zihinsel çekirdek" olarak adlandırılan dinamik bir değerler sisteminin varlığı. Gerçekte, bireysel ve kolektif düzeyde kimlik, bu iki yönün birliğinden oluşur.

Belirli bir tarihsel aşamada, bunların oranı kimliği belirler. Dahil olmak üzere, ulusal kimlik bu temelde oluşur ve gelişir. Bu noktada, dini ve ahlaki değerlerin "zihinsel çekirdek"te anahtar rol oynadığını vurgulamak gerekir. Konunun bu yönü, ele alınan sorun açısından ciddi felsefi-bilimsel öneme sahiptir. Dini değerleri dönüştürmek mümkün değil mi? Ahlaki değerler ne kadar dinamik? Bu tür sorulara ancak ciddi bilimsel araştırmalar temelinde cevap vermek mümkündür. Batılı ve Rus bilim adamlarının eserlerinde meselenin bu şekilde tespitine rastlanmaktadır. Avrupa'da P. Hatton, M. Halbvaks, F. Aries, J. Michle, E. Hobsbaum, U. Ong, Rusya'da I. M. Savelyeva, JT Toshenko, V. I. Merkushin, AV Poletayev, AMRutkevich, Y. Assman, VV Lykova ve diğerleri örnek olarak gösterilebilir.

Tüm Reklamları Kapat

Bu, tüm dönemler için değişmeyen bir değer sistemi olmadığı anlamına gelir. Toplumsal evrim açısından ulusal kimlik, her tarihsel aşamada kendine özgü bir yapı ve içeriğe sahiptir. Bu nedenle, bu konunun modern çağ için kendi açıklaması olmalıdır. Yukarıda adı geçen araştırmacılar tarafından Avrupa ve Rusya deneyimlerine dayalı olarak yapılan analizler bu sonucu doğrulamaktadır. Daha 23. yüzyılda Canbatisto Vico, "ulusun gemisinin" yaşam deneyiminde toplanan "bilgelik" ile ilerlediğini, ancak yeni dilsel, kurumsal, sosyal, kültürel vb. gerçeklikler yaratır (2, s. 192). İtalyan bilim adamının bu konumu daha sonra Avrupa'da geliştirildi, yeni nüanslar eklendi ve uygulama kapsamı genişletildi. Bu süreçte Fransız araştırmacıların yaratıcılığından özellikle bahsetmeliyiz. M. Koç, F. Füre, A. Olyar, J. Michel, M. Foucault, M. Hobsbaum, P. Nora ve diğerleri bireysel ve kolektif kimliği zihniyet, gelenek, modernite, yenilikçilik, tarihsel hafıza kavramları bağlamında analiz etmeye çalıştılar. Bazıları özellikle Fransız Devrimi'nin Fransızların zihniyetinde yaptığı değişiklikleri inceledi (örneğin bkz. 1, s. 306-366).

Fransız devrimleri geleneğinin sosyo-kültürel ve psikolojik yaşam üzerindeki etkisini araştıran bilim adamları, bu sürecin zihinsel düzeyde çeşitli tezahürlerini ayırt etmişlerdir. P. Hatton, Fransa'nın devrimci geleneğinin 19.-20. yüzyıllarda liberal, otoriter, solcu ve cumhuriyetçi siyasi-ideolojik eğilimlerin gelişmesine yol açtığını vurgular (1, s. 306). Şöyle yazıyor: "Cumhuriyetin sembolleri sayesinde, devrimci gelenek, 19. yüzyılın sonunda sivil ritüellerde somutlaşmasını buldu. Onlar sayesinde modern Fransa'nın devlet-ulus kimliği oluştu (seçim bizim - FQ) . 14 Temmuz'da Bastille'in fethinin onuruna verilen tatil iyi bilinir. 19. yüzyılın sonunda, Fransa'nın ulusal bayramı olarak kabul edildi (seçim bizim - FQ)" (1, s. 306).

P. Hatton'un bu açıklamalarında, Fransa'nın belirli bir tarihsel evresinde bir bütün olarak toplum için önemli olan olaylar dizisinin, bireysel ve kolektif düzeyde sosyo-psikolojik, politik ve zihinsel özellikleri nasıl etkilediği anlatılmaktadır. O eserinde "geleneklerin gözden geçirilmesi" bölümünde (bk.: 1, s. 306-316) bu yönüyle millî zihniyetin bir takım alametlerini tahlil eder. J. Vico'dan başlayarak, geleneğin mutlaklaştırılmasının zararları ile yenilenme ihtiyacının abartılması (zihniyete yeni unsurların sokulması) arasındaki optimal oranın aranması, Batı tarihçiliğinin temel sorunlarından biri olarak kabul edilmiş ve sosyoloji.

C. Vico, tam bir geleneğe kapılmanın ulusu yavaş yavaş yok ettiğini kaydetti. Zaman zaman toplumun asırlık faktörlerinin (geçici olarak “sosyal-kültürel kodlar” diyelim) gözden geçirilmesi ve bunlara yeni işaretler eklenmesi gerekir. M. Halbvaks, geleneğin kaçınılmaz olarak politik bir içerik meselesi haline geldiğini, çünkü kolektif hafızayı şimdinin yararına kullandığını kanıtladı (3). Tarihin her döneminde geleneğin geçirdiği dönüşümlerin, toplumun zihinsel sisteminin tüm katmanlarında cereyan eden süreçlerle bağlantılı olduğu ortaya çıkıyor. Modern zamanlarda, konunun siyasi yönü daha belirgindir.

Tüm Reklamları Kapat

Bu analiz, karmaşık faktörlerin ulusal kimliğin oluşumundaki rolünü açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle siyasi kimliğin ulusal kimlikteki önemli rolünü düşünmek gerekir. Modern araştırmacıların siyasi kimliği ulus-devlet kimliğinin ana bileşenlerinden biri olarak sunmaları tesadüf değildir. Bu analizler, modern bilimde ulusal kimliğin yapısı hakkında düşünmenin gerekliliğini göstermektedir. Şu anda, ulusal kimliğin üç ana bölümden oluştuğunu kabul ediyorlar: siyasi, etnik ve kültürel kimlik. Kendi başlarına, bu bileşenler birbirinden ayrı olarak mevcut değildir. Onları şartlı olarak ayırıyoruz. Ancak her birinin ulusal kimliğin oluşumunda özel bir rolü vardır. Öte yandan modern çağda ulusal kimlik ile yurttaş kimliği arasında tarihte görülmemiş yakın bir ilişki ortaya çıkmıştır.

Sorunun kökü, ulusal devletçilik kavramıyla ilgilidir. Eğer bir ulus varsa, onun da bir devleti olmalıdır - bu bir aksiyomdur. Modern tarihsel aşamada, ulusal devletin demokratik doğası gerekli bir koşuldur. Jeopolitik, sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik yönleri ayrı bir araştırma konusudur. Burada yurttaş kavramının demokratik bir devletin temel noktalarından biri olduğunu belirtelim. Belirli bir toplumdaki ulusal kimlik meselesinin, toplumdaki her bireyin sosyal, siyasi, kültürel ve ekonomik statüsü ile yakından ilişkili olduğu ortaya çıktı. Biraz farklı bir terminolojiyle ifade edecek olursak, bireyin kendisini bir devletin vatandaşı olarak nasıl algıladığı, kendisi ile çevresindeki dünya arasındaki bağlantıları nasıl tasavvur ettiği son derece önemlidir. Bazı araştırmacılar toplumu bir siyasal devlet birliği olarak tasavvur etseler bile, ulusal ve sivil kimliklerini eşitliyorlar. Örneğin B. Anderson, A. Smith ve E. Geller'in eserlerinde bulunabilir (bkz: 4). Sivil kimliğin yapısı üç ana unsuru içerir.

Birincisi, bilişsel - o sosyal topluluğa ait olmakla ilgili fikirler, ikincisi, değer - ait olma gerçeğine karşı olumlu veya olumsuz tutum, üçüncüsü, duygusal - yurttaş topluluğunu grubun bir üyesi olarak kabul edip etmeme (4). Buradan, modern aşamada ulusal ve yurttaş kimliklerini ayırmanın çok zor olduğu açıktır. Ancak bunları tamamen eşitlemek doğru olmaz. Sivil kimlik, geniş anlamda, sosyal kimliğin bir bileşeni ise, ulusal kimlik daha geniş bir içeriğe sahiptir. Bu anlamda ulusal kimlik, siyasal, etnik ve kültürel kimliklerin sivil kimlik düzeyindeki birliği olarak tasavvur edilebilir. Diyelim ki "kimlik", "aynılık" anlamına gelen İngilizce "kimlik" kelimesinden geliyor. Bireyin istikrarını, kimliğini, kalıtımını ve öz farkındalığını ifade eder.

Her kimlik türünün oluşmasında dini ve milli-manevi değerlerin önemli rol oynadığı vurgulanmalıdır. İlk bakışta, bu hüküm biraz soyut bir etkiye sahiptir. Bununla birlikte, sorunun derinlemesine incelenmesi, modern demokratik değerlerin oluşumunda din faktörünün özel bir yer tuttuğunu kanıtlamaktadır. Bazı araştırmacılar, bireyin içsel ruhsal dünyasının, toplumun küreselleşme perspektifini doğrudan etkilediğini yazmaktadır (bkz: 6, s. 131-138). Vatandaş kimliğinin yapısında dini ve ahlaki değerlerin merkezi bir yer tuttuğu ortaya çıktı. Ancak bunun için her toplum için özel bir model oluşturulmalıdır. Aksi takdirde en iyi fikirler bile toplumun gerilemesine neden olabilir.

Tüm Reklamları Kapat

Bütün bunlar modern felsefede, siyaset teorisinde ve sosyolojide ulusal kimliğin karmaşık bir yapıya sahip bir kavram olarak ele alındığını göstermektedir. Elbette bu sorunun tüm inceliklerine ve detaylarına tek bir yazıda girmek mümkün değil. Ancak genel düzeyde, yukarıda sunulan yaklaşım çerçevesinde ana noktalara ışık tutmak mümkündür. Öncelikle, modern çağın getirdiği yeni özelliklere rağmen etnik kimliğin önemli işlevini koruduğunu belirtelim. Bu bağlamda Kanadalı psikolog J. Berry ve Rus sosyologların araştırmalarına bakılabilir. J. Berry, "kültürleşme" adı verilen teorinin kurucusudur (bkz: 7 ve 8).

Bu teoriye göre, farklı kültürel değerlere sahip gruplar arasında asimilasyon, entegrasyon, ayrışma, ayrılma gibi farklı ilişki stratejileri olabilir (7, 9 ve 10). Bu konuya başka yaklaşımlar da var (S. Bockner ve K. Ward). Ancak her durumda entegrasyon, farklı grupların etnik ve sosyo-kültürel kimliklerinin karşılıklı kabulü anlamına gelir (11). Etnik kimliğin bu süreçte özel bir rol oynaması ilginçtir. Belki de belirleyici olarak adlandırılabilir. Rus sosyolog Yefremova MV, Moskova'da yaptığı araştırmasında, etnik kimlikleri ve tarihleri ​​hakkında olumlu görüşe sahip göçmenlerin yerel toplumla daha hızlı bütünleştiği sonucuna varmıştır (bkz: 10, s. 227-250). Araştırmaya katılımcı olarak katılan Azerbaycanlıların tarihçeleri,

Bu bir paradoks mu yoksa her bireyin içinde var olan bir ayrılıkçılık eğilimi mi? Kesinlikle hayır. Aksine entegrasyon, her şeyden önce farklı kültürlerin sahiplerinin bağımsızlık, özgürlük ve diğerleriyle eşit düzeyde yaşamasını gerektirir. Diyalog yalnızca bu durumda gerçek içeriğe sahiptir. Bu nedenle, herhangi bir toplumda sosyo-kültürel, politik ve ekonomik entegrasyon, ülke vatandaşlarının geçmişleri hakkında olumlu bir tutuma sahip olmaları koşuluyla gerçek bir içeriğe sahip olabilir.

Etnik kimlik, Anavatan imajının, vatanseverliğin ve tarihsel hafızanın birliğini gerektirir. Vatan tasavvuru aynı etnisiteye mensup bireylerin tek bir tasavvur etrafında birleşmesini, vatanseverlik ise vatana bağlılık ve bağlılık derecesini ifade eder ve tarihsel hafıza bu iki unsurun köküdür. Tarihsel hafıza, geçmiş ile modernite (şimdiki zaman) arasında sürekli bir köprü oluşturur. Gelenek ve yenilikte devamlılığı sağlar. Sosyo-kültürel miras, ulusal kimliğin yol gösterici vektörüdür. Bu nedenle tarihsel hafıza, ulusal kimliğin oluşumunda ve işlevinde önemli bir rol oynamaktadır. Modern elektronik kültür aşamasında önemi daha da artmıştır. Çünkü Bilgi İletişim Teknolojileri, insan düşüncesinin hafıza kapasitesini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu süreç giderek genişliyor. Kişi bazı bilgileri hafızasında değil, yapay bir elektronik cihazda (örneğin,

Tüm Reklamları Kapat

Ek olarak, bilgi akışının bolluğu ve bunları seçme özgürlüğü, kolektif çıkar (ulusal, devlet) için tehdit oluşturmaktadır. Ortak bir ideolojik pozisyon oluşturmak için milyonları birleşik bir vizyona getirmek çok daha zor hale geliyor. Dış etkileri de hesaba katarsak, konunun son derece karmaşık hale geldiğini göreceğiz. Şu anda dünyanın önde gelen ülkeleri bu alanda oldukça ince ideolojik, enformasyonel ve teknolojik ilkelerle kitlelerin zihinlerini manipüle edebilmektedir (bkz. örneğin 12 ve 13). Bütün bunlar "manevi-ahlaki, kültürel ve ideolojik bağışıklığı" zayıf olan toplumlarda ulusal kimlik önünde ciddi engeller oluşturmaktadır. Dönüşüm aşamasını yaşayan toplumlar için ek sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Mesele şu ki, ulusal devlet inşasında "doyma noktasına" ulaşmamış toplumlarda (Y. Habermas'ın anladığı anlamda) "uluslarüstü bütünleşme" sürecine katılmanın olası sosyal, etnik, psikolojik, kültürel ve ekonomik sonuçları ortadadır. yeterince çalışılmamıştır. Tarihsel deneyimde, olgun bir ulusal birlik düzeyine sahip olmayan halkların doğrudan uluslarüstü bir bütünleşme biçimine geçişi (modern küreselleşme bunu gerektirir), toplumun varlığı açısından trajik olabilir. Her durumda, bu ciddi bir sorun olarak araştırılmaya devam ediyor. Dünyanın gelişmiş kesimi bununla ilgilenmiyor ve uluslararası ülkelerde bu çalışmaları verebilecek tek bir merkez yok. Biz bu çelişkinin dikkate alınmasından yanayız. Bu nedenle tarihsel belleğin korunması ve çağdaş gereksinimlere göre dönüştürülmesi ulusal kimlik konusunda öncü bir konuma gelmektedir. Milli ve manevi değerler, Traikhi hafızasının çekirdeğini oluşturur. Bu yönüyle kültürel kimliğin önemini kabul etmek gerekmektedir.

Geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilim adamları, "kan ve kök" kavramlarının yerini "dil ve kültür" kavramlarının aldığı sonucuna vardılar (örneğin, A. Kroeber, K. Klukhon, P. Shedrovitsky , Y. Ostrovsky, vb.). Bu, 21. yüzyılda ulusal kimliğin dil ve kültür dağılımı tarafından belirleneceği anlamına gelir. Dünyanın farklı yerlerinde kullanılan, devletlerin sınırlarını aşan dilin sahibi, önde gelen etnolar olacaktır (bu zaten böyledir). Bundan, bir bireyin hangi kültürel geleneğe ait olduğu, ulusal kimliğinin büyük ölçüde bu gelenek tarafından belirleneceği sonucu çıkar. Burada klasik anlamdaki ulusal kimlik kavramıyla bir çelişki olduğu hissedilmektedir. Bununla birlikte, sübjektif arzulardan bağımsız olarak, Diğer sosyo-kültürel parametreler gibi ulusal kimlik de mevcut siyasi-devlet sınırları çerçevesine sığmaz. Milliyet artık siyasi sınırları tanımıyor.

Bu, artık dünyanın her yerinde ulusal kimlik mücadelesinin verilmesi gerektiği anlamına geliyor. Bir devletin sınırlarına sığınmak pek umut verici görünmüyor. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın herhangi bir köşesinde bir Amerikalının haklarının korunmasını stratejik çıkarı olarak sunmakta ve bunun üzerinde sımsıkı durmaktadır. Aynı şekilde Rusya'nın dil ve kültürü de içine alan "insani saldırı" stratejisini farklı ülkelerde uygulamaya başlaması tesadüf değil. Sovyet sonrası ülkelerde Rus kültür evlerinin, dil kurslarının ve Rus kitapçılarının örgütlenmesi bu amaca hizmet ediyor. ÇHC, Çin dilini Orta Asya'da yaymak için 100 milyon harcıyor.

Tüm Reklamları Kapat

Diğer büyük ülkelerden örnek alabiliriz. Ama asıl mesele şudur: Ulusal kimliğini korumak isteyen bir toplum, öncelikle kendi dilini korumayı ve toplumda seçkin bir dil olma işlevini sağlamalıdır! Bu, her şeyden önce toplumun seçkinlerini ilgilendirir. Seçkinlerin yabancı dilde düşündüğü bir toplumda devlet dili her zaman ikincil bir rol oynayacaktır. Dünyanın farklı ülkelerinde, İngilizce konuşan seçkinlerin oluşumuna yönelik kavram ve programların eğitim sistemi aracılığıyla geliştirilmesi ve uygulanması tesadüf değildir. Son yıllarda Rusya tarafından da benzer bir sürecin yürütüldüğünü hissediyoruz. Ama bütün bunlar başka dilleri öğrenmemek, bilimsel ve kültürel kazanımları kullanmamak anlamına gelmemeli. Sadece toplumun ana gelişme çizgisinden bahsediyoruz. Ayrıca her insanın başka dilleri de bilmesi gerekir. Bu nokta, modern aşamadaki ulusal kimlik perspektifiyle çok ilgili bir gerçekliktir. Yani her birey ulusal ve uluslararası olanı organik olarak sentezleyebilmelidir. İşin bu yönüne biraz sonra döneceğiz.

Siyasal kimlik, bir ulus-devletin varoluşunda temel bir rol oynar. Fransa'da ulusal kimliğin oluşumunda devrimci geleneğin rolü hakkında tesadüfen konuşmadık. Fransız bilim adamları sorunun bu yönünü yeterince incelediler ve her bir kahramanın, örneğin Joan of Arc'ın ulusal zihniyette oynadığı rolü analiz ettiler. Peki, J. Dark'ın imajı modern Fransa'ya ne verebilir? Aynı şekilde Azerbaycan tarihindeki kahraman imgelerinin felsefi-sosyolojik analizine ciddi bir ihtiyaç vardır. Bu sorunu felsefi-bilimsel bir yaklaşım prizmasında incelemek ve modern aşamada en uygun siyasi kimlik modelini bulmak mümkündür. Ayrıca siyasi kimlik milliyetin odak noktasını oluşturmalıdır. Bu anlamda "Azerbaycan" kimliğinde siyasi kimlik esas yeri tutmalıdır.

Azerbaycancılığın FİKİR, KAVRAM VE İDEOLOJİ olarak bu yönüyle büyük umutları vardır. Ulusal kimlik oluşum sürecinin bu fikir üzerine geliştirilmesi yararlı olacaktır. Çünkü Azerbaycancılıkta siyasi, etnik, medeni, kültürel ve sosyo-kültürel kimlik, modern tarihsel aşamaya uygun olarak bir sentez şeklinde mevcuttur. Haydar Aliyev bu hususları kısa ve öz bir dille çok güzel ifade etmiş. Büyük lider, 1. Dünya Azerbaycanlıları Kongresi'nde yaptığı konuşmada şunları vurguladı: "Biz Azerbaycanlıları hepimizi birleştiren şey milliyetimiz, tarihi köklerimiz, milli-manevi değerlerimiz, milli kültürümüz - edebiyatımız, sanatımız, müziğimiz, Halkımıza ait şiirler, şarkılar, gelenekler.

...Hepimizi birleştiren Azerbaycancılık fikridir, Azerbaycancılık... Hep bu fikir etrafında birleşmeliyiz. "Azerbaycanlık, milliyetini korumak, milli ve manevi değerleri korumak ve aynı zamanda bunların evrensel değerlerle sentez ve bütünleşmesinden faydalanmak ve her insanın gelişmesini sağlamak demektir" (14).

Tüm Reklamları Kapat

Çok kültürlülük de bu açıdan önemlidir. Yüzyıllardır farklı etnik grupların bir arada yaşadığı Azerbaycan, bu alanda zengin ve olumlu bir deneyime sahiptir. Azerbaycan modeli Kafkaslar için güzel bir örnek olabilir.

Yukarıdaki analizlerden, her tarihsel dönemde ulusal kimliğin gelenekle yeniliğin bir sentezinden, değişmez ulusal-manevi ve tarihsel "kodlardan" oluştuğu sonucu çıkar. Bu anlamda tarihseldir, dinamik bir yapıya sahiptir ve sürekli yenilenme çabasındadır. Bu süreçte, genel düzeyde gelenek ve modernliğin optimal oranı her etnik grup için geçerlidir. Etnosun gelişme düzeyi ne olursa olsun bu kural her zaman kabul edilmelidir. Ulusal kimlikte gelenek ve yeniliği birleştiren bir mekanizma var mı? Eric Hobsbawm'ın "geleneğin icadı" teorisi bu yönüyle çok dikkat çekmektedir (15 ve 16). Vardığı sonuca göre, her tarihsel dönemde kendiliğinden gelen geleneğin dışında, özel bir amaç için "icat edilmiş bir gelenek" de vardır. Bu, belirli bir konu veya grup tarafından yapılabilir.

Temel amaç, geçmişe bir çağrıya dayalı olarak belirli bir ritüel ve resmileştirme oluşturmaktır. Şu anda, "icat edilmiş gelenek" tarihsel evrime karşılık gelmeyebilir. O anda bir tehlike var. Yani bir "yapay gelenek" "icat etmek" mümkündür. Modern kültürel aşamada, bir etnik grubu bu yöntemle doğal gelişme yolundan saptırmak, onu gerçek geleneğinden saptırmak mümkündür. Etnosun kendisi ve onun önde gelen kesimi (seçkinler) inisiyatif alırsa bu önlenebilir. Bu nedenle gelenek, ulusun kendi iç potansiyeli pahasına "icat edilmelidir". Başka bir deyişle, etnos geleneğini sürekli olarak yenileyebilmelidir. E. Hobsbaum, "geleneğin icadı"nın kendisini esas olarak Yeni Çağ'da Avrupa'da ulusal devletlerin ortaya çıkmasıyla göstermeye başladığını vurgular. Örneğin H. Trevor-Rouper, İngiliz işadamı T. Rawlins'in 1733'te "İskoç eteği" icadı hakkında yazıyor (17, s. 15-41). Doğru, görüşlerine katılmayan çok az kişi yok, ancak muhaliflerin hiçbir kanıtı yok. Bir iş adamının bütün bir ulusun geleneğine yeni bir unsur katabildiği varsayılabilir. Bu, geleneğin "icadı"dır. Aynı şekilde sahte ve yapay bir geleneği "icat etmek" de bir milleti yok edebilir.

Dolayısıyla ulusal kimlik, siyasi, etnik, kültürel kimliği içerir. Ulusal kimlik, yurttaş kimliği kavramıyla yakından ilişkilidir ve onunla etkileşim içinde anlaşılmalıdır. Felsefi ve sosyolojik bir kategori olarak karmaşık bir yapıya sahiptir. Dini ve milli-manevi değerler özünü oluşturur. Ulusal kimliğin hem değişmez hem de yenilenmeye açık katmanlarını kapsarlar. Ulusal kimliğin yabancı unsurlarla teması tam olarak dini ve ahlaki değerler alanında gerçekleşmektedir.

Tüm Reklamları Kapat

İlginçtir ki, modern tarihsel dönemde din faktörü, siyasi, etnik ve kültürel kimliği birbirine bağlayan ana manevi alan rolünü oynamaktadır. Zihniyette sentezlenen bu değerler, kültürel ve manevi unsurlarla birlikte modernleşmenin içeriğini oluşturmalıdır. Sorunun karmaşık yönü de bu noktayla ilgilidir. Çünkü modernleşme koşullarında milliyet ile modernliğin uzlaştırılması temel bir öneme sahiptir. Geleneksel olarak, karşılıklı ilişkilerin "sınır şeridi" olarak adlandırılan temas hattında yeni "anlamlar" ortaya çıkar. Etnosun sosyo-tarihsel geleneğine uygun düşerlerse belli bir süre sonra kabul edilirler, aksi takdirde dışlanırlar.

Milli kimliğin korunması ve tarihsel koşullara uyarlanmasının gelenekten (milli-manevi değerler, din, ahlaki unsur ve ilkeler, tarihi hafıza) “değişmez kodlar”a sahip çıkmak ve yeniliklere açık olmakla ilgili olduğu ortaya çıkmaktadır. Toplum, dönüşümünün her aşamasında bu iki yönün uyumunu sağlamalıdır. Ulusal kimlik, birliklerinin somut ifadesidir.

Azerbaycan kimliği: siyasi kimlik ve ulusal fikir

Kimlik dediğimizde “sen kimsin?”, “kimdensin?” soruların cevapları kastedilmektedir. Her insan, aidiyet duygusu zayıf da olsa güçlü de olsa, herhangi bir ailenin, toplumun, örgütün, milletin ve devletin bireyi olarak kabul edilir. Aynı dili konuşan, ortak bir geçmişe sahip, aynı yaratılış efsanesine inanan ve belli bir toprak parçasına vatanım diyen insanların oluşturduğu topluluğa millet denir.

Yani millet nedir dediğimizde Anthony Smith'in bahsettiği 6 şartı hatırlayabiliriz:

Tüm Reklamları Kapat

  1. kolektif bir isim
  2. Ortak bir kökün efsanesi
  3. Paylaşılan tarihi anlar
  4. Ortak kültür (dil, din vb.)
  5. Belirli bir coğrafi konuma bağlılık
  6. İnsanlar arasında birlik duygusu

Bu koşullardan en önemlisi dil birliğidir. Bir milletin belli bir fiziki coğrafyası olmayabilir ama dili olmazsa Hititler, Etrüskler veya Latinler gibi o millet ölür gider. İkinci önemli koşul, paylaşılan tarihi anlar veya siyasi geçmiştir. Böylece siyasi tarih, İngilizler ve Amerikalılar gibi aynı dili konuşan ulusları da ayırabilir. Aynı zamanda birkaç milletin temsilcileri vatan dedikleri bir toprak üzerinde hak iddia edebilirler, örneğin Ermeniler ve Azeriler aynı toprak üzerinde hak iddia edebilirler. Bu iddiaların kitleselleşmesine ve ortaya atılmasına neden olan vatanseverlik duygusu, zirvesinde milliyetçiliğin olduğu sistemli bir bilgilendirme ve eğitim sürecinin sonucudur. Bu süreç tamamen bireyin ulusal kimliğinin oluşmasına yöneliktir. Millî kimlik ile vatanseverliğin karışımı olarak ifade edilen milliyetçiliğin en önemli örnekleri olarak, etnik ülkeler örneğinde Atatürk'ün Türkiye, Pakistan ve Hindistan vb. Sahada birkaç yere bölünmeyi, imparatorlukların ulusal devletlere bölünmesini veya Azerbaycan'ın SSCB'den çekilmesini ve Dağlık Karabağ konusunda Ermenistan ile savaşını gösterebiliriz. Ulusal kimlik inşa etmenin nihai amacı, ulusal bir devlet kurmak veya var olan bir ulusal devleti korumak ve bu amaçla bir ulusu ulus yapan dil, tarih ve diğer kültürel unsurları ön plana çıkararak bir bütünlük oluşturmaktır. imparatorlukların ulusal devletlere parçalanmasını veya Azerbaycan'ın SSCB'den ayrılışını ve Dağlık Karabağ konusunda Ermenistan ile savaşını gösterebiliriz. Ulusal kimlik inşa etmenin nihai amacı, ulusal bir devlet kurmak veya var olan bir ulusal devleti korumak ve bu amaçla bir ulusu ulus yapan dil, tarih ve diğer kültürel unsurları ön plana çıkararak bir bütünlük oluşturmaktır. imparatorlukların ulusal devletlere parçalanmasını veya Azerbaycan'ın SSCB'den ayrılışını ve Dağlık Karabağ konusunda Ermenistan ile savaşını gösterebiliriz. Ulusal kimlik inşa etmenin nihai amacı, ulusal bir devlet kurmak veya var olan bir ulusal devleti korumak ve bu amaçla bir ulusu ulus yapan dil, tarih ve diğer kültürel unsurları ön plana çıkararak bir bütünlük oluşturmaktır.

Atatürk'e göre bir milli devleti devlet yapan en önemli unsurlardan biri tarih birliğidir. Ulusal kimliğin yaratılması için "vazgeçilmez" bir koşul olarak ulus tarihinin incelenmesine ve öğretilmesine değer verdi. Genel olarak ulus-devlet inşası politikasının bir parçası olarak eğitim, belli bir anlamda siyasetle karıştırılmakta ve devletin çıkarlarına hizmet etmeye yönlendirilmektedir. Bu aynı zamanda dünyanın çoğu ülkesinde de böyledir. Örneğin 1948'de Yahudilerin kendi ulusal devletlerini kurma arifesinde gündeme gelen "Sofra Efsanesi"nin gerçekliğini teyit etmek için ayrılan devlet bütçesinin önemli bir miktarını gösterebiliriz. Yahudilerin bugünkü devletlerini kurdukları topraklarda bundan 2 bin yıl önce yaşadıklarını "ispat" eden ve Roma'ya karşı kahramanca savaşan antik tarihçi Josephus'un yazılarına dayanarak bu efsaneyi doğrulamak için bölgede kazılar yapılmış olsa da. MS 1. yüzyılda Masada kalesinde bölgeye hakim oldu, ancak arkeolojik bulgular efsaneyi tam olarak doğrulamasa da efsane olarak desteklenmiyor. Sonuç olarak, coğrafi bölgenin geçmişi ile bugünü arasında bağ kuran bu tür efsaneler, "insanlar bu topraklarda yaşıyorsa, halkın kökleri de oraya aittir" düşüncesinin oluşmasına hizmet etmiştir. Azerbaycan'da kendilerine uzmanlar yetiştirmeye çalışan iktidar ve eğitim kurumları tarih programlarına yön vermeye çalışmaktadır. Tarih öğretiminin amaçları arasında ulusal kimlik aşılamak ve "iyi" yurttaşlar yetiştirmek özellikle önemli bir yer tutmaktadır.

Azerbaycan'da siyasi kimliğin ve milli görüşün oluşumu ile ilgili olarak, öncelikle "Azerbaycanlı" kelimesinin etnik aidiyet göstergesi olarak değil, coğrafi aidiyet göstergesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmeliyim. Dolayısıyla Azerbaycan denen millet eski tarihte yoktu, sadece yeni çağın bir kavramıydı. Devlet tarafından çıkarılan tarih ders kitaplarında Azerbaycan'ın geçmişi Manna, Atropatena (Aderbaygan'ın Sasaniler tarafından işgali sırasında Arap işgalinden sonra Azerbaycan olarak anılan ve şimdi İran'ın kontrolündeki güney Azerbaycan topraklarının bir kısmını kaplayan) gibi devletlere atfedilmektedir. ve Kafkas Arnavutluk (modern Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bir bölümünde oluşmuştur). Bu devletler bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kapsadığı toprakların bir bölümünde kurulmuş olsalar da modern Azerbaycan devletinin temeli sayılmazlar. Çünkü bu devletler tam anlamıyla bağımsız değillerdi ve ulusal devletçilik gelenekleri yoktu. Uzun yıllar Azerbaycan toprakları üzerinde kurulan devletler çeşitli imparatorluklara tabi olmuştur. Ayrıca eski Kafkas Arnavutlarına milliyetlerine göre Azerbaycanlı demek, eski Hititlere Türk demek kadar saçma olur. Arnavutluk'un 26 kabilesinden birine ait olan Udilerin sadece az sayıda modern takipçisi AR topraklarında kaldı.

Modern azerbaycanlılar Türk halklarına aittir. Bölgeye Türk akınları daha önceki yüzyıllarda yaşanmışsa da Azerbaycan'ın Türk yurduna dönüşmesi esas olarak 10. yüzyılda Oğuz Türklerinin gelişiyle gerçekleşmiştir. 14-16. yüzyıllarda burada bulunan Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletleri Türk soylularıdır. Azerbaycan dilinde (Oğuz Türkçesinin Azerbaycan lehçesi) ilk sanatsal eserlerin yaratılması da bu döneme rastlar. 1501-1736 yıllarında Azerbaycan topraklarının yanı sıra komşu İran ve diğer toprakları da kapsayan Safevi devleti, Türk soylu hanedanı tarafından yönetiliyordu. 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarında bölgede kurulan hanlıklar, Azerbaycan devletinin oluşumuna zemin oluşturmadı, çünkü hanlar sadece yönettikleri bölgenin iç bağımsızlığını korumak istiyorlardı.

Tüm Reklamları Kapat

Genel olarak Azerbaycan'da modern Azerbaycan ulusal kimliği, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Çarlık Rusyası'nın yönetimi sırasında oluşmaya başlamıştır. Ortak bir Azerbaycan milli görüşünün oluşması için Azerbaycan'da yaşayan ve farklı etnik kimliklere sahip insanların birleşerek tek bir siyasi örgütte toplanması gerekiyordu. Hanlıkların Rusya tarafından işgal edilmesi ve toprakların birleştirilmesinden sonra bunun için verimli koşullar yaratıldı. Hem iç örgütlenme hem de dış düşmana karşı ortak mücadele faktörü burada özellikle vurgulanmalıdır. Özellikle işgalden sonra oluşturulan eğitim sistemi önemli rol oynamıştır. Azerbaycan milli devletinin ve Azerbaycan milli kimliğinin oluşmasına katkıları bakımından özellikle Azerbaycan dilinde yayınlanan gazete ve dergiler önemli yer tutmaktadır. Örneğin 1875-1877'de Azerbaycan dilinde çıkan ilk gazete Akıncı, 1905'te azerbaycanca yayınlanan Hayat, ardından İrşad, Hummat, Tekamül, Molla Nasreddin, Fuyuzat dergileri vb. vurgulanmalıdır. Genel olarak 1905-1907 yılları Azerbaycan'da milli devletin temellerinin atıldığı yıllar olarak kabul edilebilir.

Bu dönemde Çarlık Rusya'sının temelleri sarsılıyor, imparatorluk topraklarında muhalif sesler ve ulus-devletçilik fikirleri yükseliyordu. Bu dönemde Batı'nın kültürel etkisi altında Azerbaycan aydınları oluştu ve onlar da Azerbaycan için dil, kültür ve diğer sosyal haklar talep etmeye başladılar. Daha sonra bu haklara özerklik ve bağımsızlıkla ilgili talepler eklenmiştir. Ancak Azerbaycanlılar arasında fikir birliği yoktu. Bir grup aydın Azerbaycan'ı Rusya İmparatorluğu içinde özerk bir devlet olarak görürken, bir başka grup Müslüman Birliği'nin, bir başka grup da Türk Devletleri Birliği'nin bir parçası olarak görmüş ve Azerbaycan kimliğini bu şekilde tasavvur etmiştir. Bu nedenle 1918-1920 yıllarında “Türkleşme, İslamlaşma ve Avrupalılaşma” sloganıyla var olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti hem Türktü hem de Müslümandı. demokratik devlet kimliğiyle de örtülmüştür. 27 Haziran 1918'de kabul edilen Anadil Kanunu, Türkçe'yi anadil olarak kabul etti. Bu durum Azerbaycan'da kurulan Sovyet yönetiminin ilk yıllarında bile devam etmiş ve ancak 1937'de ana dile Azerice denilmeye başlanmıştır. Bu, Sovyet yetkililerinin Azerbaycan'ı Türkiye'den ve Türk kimliğinden uzaklaştırma, sovyetleştirme politikasının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Böylece Azerbaycan Türkleri yerine Azerbaycan etnik kimliği oluşmaya başlamıştır. azerbaycanlılar, azerbaycanca konuşan ve çoğunlukla İslam dinine mensup Türk asilzadeleridir. Bu durum Azerbaycan'da kurulan Sovyet yönetiminin ilk yıllarında bile devam etmiş ve ancak 1937'de ana dile azerbaycanca denilmeye başlanmıştır. Bu, Sovyet yetkililerinin Azerbaycan'ı Türkiye'den ve Türk kimliğinden uzaklaştırma, sovyetleştirme politikasının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Böylece Azerbaycan Türkleri yerine Azerbaycan etnik kimliği oluşmaya başlamıştır. Azeriler, Azerice konuşan ve çoğunlukla İslam dinine mensup Türk asilzadeleridir. Bu durum Azerbaycan'da kurulan Sovyet yönetiminin ilk yıllarında bile devam etmiş ve ancak 1937'de ana dile azerbaycanca denilmeye başlanmıştır. Bu, Sovyet yetkililerinin Azerbaycan'ı Türkiye'den ve Türk kimliğinden uzaklaştırma, sovyetleştirme politikasının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Böylece Azerbaycan Türkleri yerine Azerbaycan etnik kimliği oluşmaya başlamıştır. azerbaycanlılar, azerbaycanca konuşan ve çoğunlukla İslam dinine mensup Türk asilzadeleridir.

Dolayısıyla, modern Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarında APC'den önce var olan feodal devletler, modern devletin temelini oluşturamazlar. Ancak Azerbaycan topraklarına yerleşen veya bölgeyi işgal eden her millet Azerbaycan halkının oluşumunda iz bırakmıştır. Bu anlamda Azerbaycanlı olmak, biraz Arnavut, biraz Fars, biraz Türk, biraz Rus, hatta biraz Ermeni olmak demektir. Çünkü Azerbaycan'a ait topraklarda Ermeniler de yaşıyordu.

Bugün yeni bir Azerbaycan kimliği yaratmaya çalışılıyor. Etnik faktör vatandaşlık faktörü ile karıştırılmaktadır. Türk anayasasının 66. maddesinde geçen "Türkiye'ye vatandaşlıkla bağlı olan herkes Türk'tür" örneğinde Azerbaycan'da yaşayan tüm vatandaşlar "Azerbaycanlıydı". Bu sürece, etnik azınlıkların siyasi haklarının, özellikle de dil haklarının kaybının önemli ölçüde çarpıtılması eşlik ediyor. Modern Azerbaycanca şu anlama gelir:

Tüm Reklamları Kapat

Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarında yaşayan ve nüfusun %90'dan fazlasını oluşturan ve ülkenin farklı bölgelerine yayılmış etnik Azerbaycanlılar, Udiler, Lezgiler, Buduglar, Yahudiler, Sakhurlar, İngiloiler, Kürtler, Tatlar, Talışlar ve diğer etnik azınlıklar. dünya. Ayrıca Dağlık Karabağ topraklarında yaşayan Ermenilerden de bahsedebiliriz.

Genel olarak çok etnikli bir topluma sahip olan Azerbaycan'da günümüzde çok kültürlü değerlerin ön plana çıkarıldığını not edebiliriz. Rusça eğitim veren okullar, Yahudiler için özel okullar, bazı etnik azınlıkların dillerinin ilkokullarda öğretilmesi ve bunların teşkilatları bunun kanıtı olarak sunulmaktadır. Ama bunlar görüntüler. Örneğin Kafkas Arnavutluk döneminden bu topraklarda yaşayan Udiler, dillerini unutmuş, ulusal kimliklerini kaybetmiş ve Azerbaycanlı olmuşlardır. Aynı şey sakhurlar için de söylenebilir. Ancak, talish ile durum farklıdır. Dillerini belli ölçüde korumuşlar, kültür merkezleri, tv programları, gazeteler vs. gecerli. Ancak bu medya kuruluşlarının ana personeli, "ihanet" suçlamasıyla kovuşturmaya tabi tutuldu ve çeşitli cezalara çarptırıldı. gazete ve dergiler kapatılır ve düzenli olarak açılır. Öyle görünüyor ki 1993'ün Azerbaycan'daki talişe ilişkin korkusu henüz tam olarak geçmiş değil. Genel olarak Talış'ın, Yahudilerin veya Ermenilerin 100 yıl sonra bile etnik kökenlerini Azeri olarak işaretleyecekleri fikrine inanmak zor. Bu nedenle Azerbaycan'ın ulusal kimliğinin gelişimi, ülkede yaşayan diğer etnik azınlıkların hakları çiğnenerek gerçekleştirilmemelidir. Bu onları daha agresif hale getirebilir ve ülkenin yeniden parçalanma noktasına gelmesine neden olabilir. Ancak 12. yüzyılda İngilizler, vatandaşlarının bir kısmının Amerika kıtasına gideceğini ve Amerikan ulusal kimliğini kazanacağını düşünmüyordu. veya Yahudilerin veya Ermenilerin 100 yıl sonra bile etnik kökenlerini Azeri olarak damgalayacakları düşüncesine inanmak zor. Bu nedenle Azerbaycan'ın ulusal kimliğinin gelişimi, ülkede yaşayan diğer etnik azınlıkların hakları çiğnenerek gerçekleştirilmemelidir. Bu onları daha agresif hale getirebilir ve ülkenin yeniden parçalanma noktasına gelmesine neden olabilir. Ancak 12. yüzyılda İngilizler, vatandaşlarının bir kısmının Amerika kıtasına gideceğini ve Amerikan ulusal kimliğini kazanacağını düşünmüyordu. veya Yahudilerin veya Ermenilerin 100 yıl sonra bile etnik kökenlerini Azeri olarak damgalayacakları düşüncesine inanmak zor. Bu nedenle Azerbaycan'ın ulusal kimliğinin gelişimi, ülkede yaşayan diğer etnik azınlıkların hakları çiğnenerek gerçekleştirilmemelidir. Bu onları daha agresif hale getirebilir ve ülkenin yeniden parçalanma noktasına gelmesine neden olabilir. Ancak 12. yüzyılda İngilizler, vatandaşlarının bir kısmının Amerika kıtasına gideceğini ve Amerikan ulusal kimliğini kazanacağını düşünmüyordu. Bu onları daha agresif hale getirebilir ve ülkenin yeniden parçalanma noktasına gelmesine neden olabilir. Ancak 12. yüzyılda İngilizler, vatandaşlarının bir kısmının Amerika kıtasına gideceğini ve Amerikan ulusal kimliğini kazanacağını düşünmüyordu. Bu onları daha agresif hale getirebilir ve ülkenin yeniden parçalanma noktasına gelmesine neden olabilir. Ancak 12. yüzyılda İngilizler, vatandaşlarının bir kısmının Amerika kıtasına gideceğini ve Amerikan ulusal kimliğini kazanacağını düşünmüyordu.

Uygun konjonktür ve devletin uyguladığı doğru politika sonucunda Azerbaycan devletinin uzun yıllar hatta asırlarca varlığı ve buradaki her vatandaşın Azerice konuşması sonucunda yabancılara karşı tek güç olarak birleşebiliriz. tehditler ve birkaç yüz yıl sonra Azerbaycan milletinin tarih kitaplarına geçeceği şeklinde anılmamıza neden olabilir. Böyle bir konjonktür ve ortamın oluşması, diğer bir deyişle Azerbaycan ulusal kimlik duygusunun oluşması, etnik kökeni ve yaşadığı bölge ne olursa olsun her Azerbaycan vatandaşına demokratik ve genel insan haklarının sağlanmasıyla mümkün olabilir. Bölgeselcilik bu süreci en çok engelleyen faktör olarak gösterilebilir. Bugün Azerbaycan'da yaygın olan bölgeselcilik, tek bir Azerbaycan ulusal kimliğinin oluşmasında en çok zarar veren faktör olarak kabul edilebilir. Nihayet bir milletin kaderi, vatan her insanın kaderi olunca, o millet yaşar ve var olur. Bu nedenle Azerbaycan milletini yaşatmak istiyorsak etnik ayrımcılığı, halklar arası ayrımcılığı ve bölgeciliği bir kenara bırakıp vatan için çalışmalıyız. Bunun tek yolu birlik olmaktır.

KAYNAKLAR :

  1. Хаттон П. Х. История как искусство памяти. СПб.: Владимир Даль, 2004, 424 с.
  2. Вико Дж. Основания Новой науки об общей природе наций. М., Киев, 1994, 613 c.
  3. Хальбвакс М. Коллективная и историческая память //«Неприкосновен- ный запас» 2005, №2-3(40-41).[1]
  4. Водолажская Т.В. Идентичность гражданская/ Энциклопедия культуры и общества//http://glossword.info/index. php/term/
  5. И.Кон. Идентичность/Социология, Словарь online[2]
  6. В.И. Аршинов, Н.Г. Савичева. Гражданское общество в контексте синергетического подхода/Общественные науки и современность, 1999 № 3, c. 131-138.
  7. . Berry J.W. Acculturative Stress // Psychology and Culture / Ed. by. W.J. Lonner, R.S. Malpass. New York, 1994.
  8. Sam, D.L & Berry, J.W (Eds). The Cambridge handbook of acculturation psychology. Cambridge: Cambridge University Press, 2006.
  9. Стратегии межкультурного взаимодействия мигрантов и населения России/ Под общ.ред. Лебедева и Н.М., Татарко. М.: Российский университет дружбы народов, 2009, 410 с.
  10. Ефремова М. В. Влияние этнической и гражданской идентичности на адаптацию инокультурных мигрантов в Москве и Ставропольском крае/ В кн.: Стратегии межкультурного взаимодействия мигрантов и населения России. Стратегии межкультурного взаимодействия мигрантов и населения России, 2009, с.227-250.
  11. Bochner S. The social psychology of cross-cultural relations // Cultures in Contact: Studies in Cross-Cultural Interaction / Oxford, Pergamon, 1982.
  12. Кара-Мурза C. Манипуляция сознанием. M.: Эксмо-Пресс, 2001, 832 c.
  13. Кара-Мурза C. Манипуляция сознанием-2. M.: Эксмо-Пресс, 2009, 528 c.
  14. Dünya Azərbaycanlılarının I Qurultayında Azərbaycan Respublikasının Prezidenti Heydər Əliyevin nitqi // “Azərbaycan” qəzeti, 11 noyabr 2001-ci il.[3]
  15. The Invention of Tradition, eds. Eric Hobsbawm, Terence Ranger. Cambridge University Press, 1983, 320 pp.
  16. Eric Hobsbawm, Mass-producing traditions: Europe, 1870–1914// Representing the Nation: A Reader. Eds. David Boswell, Jessica Evans. – London, New York: Routledge, 2007
  17. Hugh Trevor-Roper, ‘The Invention of Tradition: The Highland Tradition of Scotland//The Invention of Tradition, eds. Eric Hobsbawm and Terence Ranger. Cambridge: Cambridge University Press, 1983, pp.15-41.
  18. ədəbiyyatda milli identik problemi. Filologiya məsələləri № 9 2016.
  19. Məmmədhüseyn Təhmasib. Seçilmiş əsərləri 2 cilddə.I və II cild.bakı Mütərcim 2010
  20. Mirəli seyidov. "Azərbaycan xalqının soykökünü düşünərkən" Bakı, "Yazıçı" 1989
  21. Tahirə Məmməd. Milli kimlik və Bədii mətn, Bakı. "Elm və Təhsil" 2020
  22. Tahirə Məmməd. Milli Kimlik və Bədii mətn. Bakı "Elm və təhsil", 2020
  23. qlobalizm və mədəbi müxtəliflik. baki-Elm 2004
  24. multukulturalizmə giriş (dərslik) 2018.
  25. Артамонов, М. И., (1936), Очерки Древнейшей Истории Хазар,Ленинград.
  26. Абрамзон, С. М., (1971), Киргизы И Их Этногенетические ИсторикоКультурные Связи, Москва.
  27. Бартолъд, Б. Б., Сочинении, т. 2. Mockва.
  28. Budaqov, B.-Qeybullayev, Q., (1998), Ermənisanda Azərbaycan Mənşəli Toponimlerin Izahli Lüğəti, Bakı.
  29. Qeybullayev, (2002) Qarqarçay ve qarqarlar; Alpanlılar kimlərdir; Kaspilər, Elmi Pubisistik Məqalələr, Bakı.
  30. Грантовский, Е. А., (1970), Ранняя История Иранских Племен Передней Азии, Москва.
  31. Византийские Историки, (1860) Санкт-Петербург.
  32. Велиханлы, Н., (1986), Ибн Хордадбех, Баку.
  33. Vəlixanlı, N., (1974), IX-XII Əsr Ərəb Coğrafiyaşünas-Səyyahları Azərbaycan Haqqında, Bakı.
  34. Долгих, Б. О., (1960), Родовой и Племенной Состав Народов Сибирив ХVII Веке, Москва.
  35. Якут, ал Хамави, (1983), Сведение об Азербайджане, Баку.
  36. История Тувы, (1964), Москва.
  37. История Агван Моисея Каланкатси, (1861), кн.1. Санкт-Петербург.
  38. Литвинский, Б. А., (1972), Древние кочевники «Крыши мира»,Москва.
  39. Латышев, В. В., (1893), “Известия Древних Писателей Греческих и Латинских о Скифии и Кавказе”, т. 1, вып. 1,Санкт-Петербург.
  40. Мерперт, Н. Я., (1958), Кочевые Племена в Степной Полосе Восточной Европы, Очерки Истории СССР, Москва.
  41. Мурзаев, Е. М., (1985), Словарь Народных Географических Терминов, Москва.
  42. Mahmud Kaşqari, (1939), Divani Lüğat-it Türk, Cilt: 1.Ankara.
  43. Paşayeva, M. T., (2005), “Türkmənşəli Qarqar Tayfasının Azərbaycanlıların Etnik Tarixində Yeri, ‘Ortaq Türk Keçmişindən Ortaq Türk Gələcəyinə’ ”, III Uluslararası Folklor Konfransının Materialları, Bakı.
  44. Tağıyev, B., (2000), Gədəbəy, Bakı.
  45. Fray, Р. (1972), Наследие Ирана, Москва.
  46. Hacıyev, T. İ., (1988), Azərbaycan Paleotoponimikasın’dan “Azərbaycan Onomastikası Problemləri”, Bakı.
Okundu Olarak İşaretle
11
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Raporla
Mantık Hatası Bildir
Yukarı Zıpla
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Tebrikler! 2
  • Muhteşem! 1
  • Bilim Budur! 1
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 1
  • Umut Verici! 1
  • Merak Uyandırıcı! 1
  • Güldürdü 0
  • İnanılmaz 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • ^ Anatoli Petroviç Novoseltsev. Неприкосновенный Запас 2005/2 — Журнальный Зал. Alındığı Tarih: 20 Aralık 2022. Alındığı Yer: magazines.gorky.media | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Aydın Əfəndiyev. Написанное Слово В Веках Живёт Автор : Калашникова Екатерина Студентка 2 Курса Специальность: Преподавание В Начальных Классах Гбпоу «Пермский Педагогический. - Ppt Download. (1 Şubat 2009). Alındığı Tarih: 20 Aralık 2022. Alındığı Yer: SlidePlayer | Arşiv Bağlantısı
  • ^ Azer hesenli. Dünya Azərbaycanlılarının Zəfər Qurultayı. (1 Ocak 1970). Alındığı Tarih: 20 Aralık 2022. Alındığı Yer: worldinfo | Arşiv Bağlantısı
  • Rizvan. Milli Kimlik: Mahiyyəti Və Əsas Komponentləri Haqqında. (22 Eylül 2020). Alındığı Tarih: 20 Aralık 2022. Alındığı Yer: Millikimlik | Arşiv Bağlantısı
  • Shahla Jalilzadeh. Azerbaycan Kimliği. (17 Aralık 2019). Alındığı Tarih: 20 Aralık 2022. Alındığı Yer: azlogos | Arşiv Bağlantısı
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 12/12/2024 12:42:27 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/13657

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Taklit
Sars Virüsü
Salgın
Hücre
Göğüs Hastalığı
Gazetecilik
Şiddet
Ribozim
Nükleer Enerji
Kuantum Fiziği
Aminoasit
Afrika
Organ
Periyodik Cetvel
Malzeme
Bilim İnsanı
Fosil
Organizma
Hava
Yörünge
Komplo Teorisi
Yaşanabilir Gezegen
Bilim Tarihi
Kurbağa
Kadın Doğum
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close