Bağışıklık sistemi, normal dokuya hiçbir zarar vermeksizin tümörlerin spesifik yıkımını ve kanserin nüksetmesini önleyebilecek uzun süreli hafızaya sahiptir. Son 30 yıllık immüno-onkoloji araştırmaları, tümörlerin bağışıklık sistemi tarafından tanındığına ve gelişimlerinin immüno-gözetim (İng:"Immunosurvelliance") olarak bilinen bir süreçle uzun vadede durdurulabileceğine veya kontrol edilebileceğine dair sağlam kanıtlar sağlamıştır. İmmün tepkinin tümör özgüllüğü, tümör antijenlerinin tanınmasında yatar.
Tüm tümörlerde bulunan virüslerin ve onkojenlerin veya diğer genlerden mutasyona uğramış proteinlerin neden olduğu tümörlerdeki viral proteinlerin yanı sıra, tüm tümörlerde bulunan mutasyona uğramamış, ancak anormal şekilde eksprese edilen proteinlerin verimli antijenler ve immüno-gözetim için iyi hedefler olduğu gösterilmiştir. Bununla birlikte, birçok kanserde, kötü huylu ilerlemeye, etkili bir antitümör yanıtı ve tümör eliminasyonuna müdahale eden etkili bir bağışıklık baskılaması eşlik eder. Başlangıçta, immün-gözetimden kaçışın çoğu, tümör hücrelerinin kendisindeki değişikliklere; tümör antijenlerinin kaybı, insan lökosit antijen moleküllerinin kaybı, tamamlayıcıya duyarlılık kaybı veya T hücresi veya doğal öldürücü (NK) hücre lizizine atfedilmiştir. Bununla birlikte, baskılamanın, tümörlerin normal bağışıklık düzenlemesini kendi yararlarına olacak şekilde bozma yeteneklerinden geldiği netleşmiştir. Tümör mikroçevresi, tümör antijenine özgü yardımcı ve sitotoksik T hücrelerinin genişlemesini önleyebilir ve bunun yerine proinflamatuar sitokinlerin ve diğer faktörlerin üretimini teşvik ederek bağışıklığı teşvik etmek yerine inhibe eden baskılayıcı hücre popülasyonlarının birikmesine yol açar. En iyi anlaşılmış olanlar düzenleyici T hücreleri ve miyeloid türevi baskılayıcı hücrelerdir.