1990'larda gerek dünyada gerekse Türkiye'de gelişim psikolojisi ve eğitime damga vurmuş en önemli teori, kuşkusuz Çoklu Zeka yaklaşımıydı. Howard Gardner'ın kuramı öyle güçlü bir rüzgar yaratmıştı ki bu modele göre hazırlanmış eğitimler, müfredat uygulamaları, hatta okul modelleri uzun süre gündemde kalmıştı. Peki Çoklu Zeka Teorisi neden böyle etkiliydi?
Howard Gardner'ın 35 yıl önce temellerini attığı Çoklu Zeka fikri, dönemin kabul görmüş tek tip zeka yaklaşımına meydan okuyan, devrim niteliğinde bir fikirdi. O güne kadar eğitimciler ve psikologlar, zekayı, "kişinin çeşitli disiplinlerde mantıksal akıl yürütme becerisi" olarak tanımlıyordu. Bu geleneksel yaklaşımda tek tip bir zeka olduğu kabul ediliyor; "zeki olmak", analitik düşünme becerisiyle eş anlamlı olarak kullanılıyordu. Hatta 1905 yılından itibaren uygulanmaya başlanan ve çocuğun "anlama, akıl yürütme ve yargıda bulunma" yeteneğini ölçmeyi amaçlayan IQ testlerinden sonra, zeka düzeyi bilimsel bir ölçüm olmaktan çıkarak, neredeyse tamamen popüler bir kavram haline gelmişti.[1]