Eğer denklem E=mc² yerine E=mc olsaydı, maddeden enerji elde etmek yaklaşık 300 milyon kat daha verimsiz olurdu ve evrenimizdeki en güçlü nükleer santraller bile bir çaydanlığı ancak ısıtabilirdi.[1]
Diyelim ki bu E=mc evreninde yaşayan Meraklı Mucit Yiğit adında bir dâhimiz var. Yiğit, yıllarını verip parlak, metalik ve fütüristik bir araba yapıyor: "Fasulye-Füzyon 3000". Bu arabanın en büyük iddiası, yakıt olarak sadece tek bir kahve çekirdeği kullanması. Yiğit, tüm mahalleyi topluyor, kameralar çekimde, büyük bir seremoniyle kahve çekirdeğini yakıt haznesine atıyor. Herkes nefesini tutmuşken şoför koltuğuna oturup devasa "MOTORU ÇALIŞTIR" düğmesine basıyor. Arabadan bir motor kükremesi beklerken sadece belli belirsiz bir "vızz" sesi geliyor ve... o kadar. Hiçbir şey olmuyor. Yiğit arabadan inip kaputu açtığında çalışan tek şeyin, arabanın kahve bardağı koyma yerindeki minik ısıtıcının hafifçe ılıması olduğunu görüyor.
İşte bütün fiyaskonun sebebi, denklemdeki o küçücük "kare"nin eksikliğidir. Bizim gerçek E=mc² evrenimizde o tek kahve çekirdeği, doğru teknolojiyle Hiroşima'ya atılan bombanın yarısı kadar bir enerji açığa çıkarabilirdi. Ancak Yiğit'in "kare"siz evreninde bu enerji, ışık hızı (c) kadar, yani yaklaşık 300 milyon kat daha azdır. Bu da bir ejderhanın ateşini beklerken doğum günü pastasındaki mumun titrek alevini bulmaya benzer. Yani Yiğit'in evreninde nükleer enerji diye bir şey muhtemelen olmazdı, yıldızlar bugünkü gibi parlayamazdı ve madde, enerjinin inanılmaz yoğun bir deposu olmak yerine, oldukça sıkıcı ve verimsiz bir yakıt olurdu. Yani çoooooooooook yüksek ihtimalle hayat da olmazdı.