Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Kafana takılan neler var?
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Kafana takılan neler var?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Alper Kaan Selçukoğlu
Yazar 3 gün önce 24 dk.

Türkiye’nin kuzeybatısında, Balıkesir il sınırları içinde yer alan Manyas Gölü veya diğer adı ile Kuşcenneti gölü; yalnızca bir su kütlesi değil, aynı zamanda yaşayan bir ekosistem, göçmen kuşların durağı, yerel kültürün bir parçasıdır. Ayrıca göl suyunun tarımsal sulamada kullanılması, bölge ekonomisine önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Bu yönüyle Manyas gölü, hem ekolojik hem de sosyoekonomik bir kaynak olarak öne çıkar.

Peki bu göl nasıl oluşmuştur? Bugün barındırdığı biyoçeşitliliğin özellikleri nelerdir? Ve en önemlisi bu gölü ve sunduğu doğal hizmetleri kaybedersek neleri yitiririz? Gelin hep birlikte bu sorulara yanıt arayalım.

12
2
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
Yaşam Ağacı Gözlemi
Ayşe Yılmaz
Ayşe Yılmaz
71K UP
Gözlemi Yapan 6 gün önce Türkiye, Çankırı
Çankırı ilçe merkezinde gözlemlenmiştir. Tür adı "Polyommatus bellargus", namıdiğer "Çokgözlü Gök Mavisi".
2
0 Yorum
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
İsmail Yiğit
İnceleyen10 10 Şubat 2024
Artık klasik olarak nitelendirilen bir eser. Ama bunu hak ediyor, uzun zamandır bu kadar iyi bir yapım izlememiştim.
9.9/10
(187 Kişi)
Puan Ver
Orjinal Adı : The Truman Show
Yönetmen: Peter Weir
İnceleme Yaz
Sonra İzleyeceklerime Ekle
10
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Salih Emre Kuvan
Yazar 10 Mart 2019 20 dk.

Genel Görelilik Teorisi (veya kısaca Genel Görelilik), Albert Einstein tarafından 1915 yılında geliştirilen geometrik bir kütleçekimi teorisidir ve modern fizik çerçevesinde kütleçekiminin nasıl çalıştığını açıkladığı kabul edilen teoridir. Bu hâliyle, okullardan aşina olunan Newton'un Kütleçekim Teorisi'nin gücünü ve kapsamını geliştirerek, bu eski teorinin yerini aldığı söylenebilir.

Genel Görelilik Teorisi, daha önceden izah ettiğimiz Özel Görelilik Teorisi'nin detaylarını genelleştirdiği için bu isme sahiptir. Teorinin özünde gösterdiği şey, uzay-zaman dokusunun kıvrımlarının, Evren'i oluşturan bu dokunun herhangi bir bölgesinde bulunan kütle ve enerji miktarıyla doğrudan ilişkili olduğudur. Bu ilişki, bir grup kısmî diferansiyel denklemden oluşan Einstein'ın Alan Denklemleri ile tarif edilir.

476
3
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı
Yazar 21 Mart 2019 2 dk.

Evrim Ağacı Akademi (ya da kısaca EA Akademi), 2010 yılından beri ürettiğimiz makalelerden oluşan bir çevirim içi eğitim girişimidir.

Evrim Ağacı olarak bu akademiyi başlatmaktaki hedefimiz, klasik eğitim sistemine alternatif ve tamamlayıcı olmanın yanı sıra; her yaş, eğitim düzeyi ve ilgi alanından insanın kendisini özgürce ve tamamen ücretsiz bir şekilde eğitebileceği, geliştirebileceği ve ufkunu genişletebileceği bir araç sunabilmektir.

315
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Çağrı Mert Bakırcı
Yazar 23 Ekim 2014 19 dk.

Optik illüzyon, göz veya beynin çalışma prensiplerinin doğal veya yapay şekillerde manipüle edilmesi, kandırılması veya yanıltılması yoluyla, gerçekte olandan farklı bir görüntü, renk veya hareket algılama olarak tanımlanabilir. Görsel bir yanılsama yaşadığımızda, orada olmayan veya orada olan bir şeyi farklı bir şekil veya renkte görebiliriz. Algılama ve gerçeklik arasındaki bu kopukluk nedeniyle görsel yanılsamalar, beynin fiziksel dünyayı yeniden yaratmada başarısız olabileceği yolları gösterir. Algıladığımız şey aslında zihnimizin yaptığı yorumdur. Bu yorumlar gerçekle uyuşmadığı zaman optik illüzyonlar oluşmuş olur. Aslında bir bakıma kandırılmış oluruz.

Siz de mutlaka bir optik illüzyon deneyimlemişsinizdir; çünkü insanlık, evrimsel tarihi boyunca bu tür yanılgılara bolca düştü. Zihnimizin, gördüğümüz nesneler hakkında aceleci çıkarımlar yaptığını zaten pareidolia gibi konular nedeniyle biliyoruz. İllüzyonların fark edilmesine dair ilk kaynaklar, Antik Çağ'a kadar gidiyor. Örneğin MÖ 350'de Aristoteles, “Duyularımıza güvenilebilir ancak kolayca kandırılabilirler” derken, muhtemelen bu tür illüzyonlardan ve yanılgılardan bahsediyordu. Bu yazımızda, çeşitli hareketli fotoğraflardan (GIF) ve sabit fotoğraflardan oluşan çok sayıda göz yanılgısını sizlerle paylaşacağız. Yazımızın sonunda da neden böyle bir deneyim yaşadığımızı biraz daha detaylı izah edeceğiz.

103
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Alper Kaan Selçukoğlu
Yazar 22 Eylül 2023 31 dk.

Türdiriltimi (İng: "De-extinction") veya "diriltme biyolojisi", soyu tükenmiş türlere genetik olarak benzeyen canlı organizmaların yaratılması yoluyla bu türlerin bir nevi "diriltilmesi" sürecini ifade eder. Daha ayrıntılı olarak türdiriltimi, yapay seçilim yoluyla geri ıslah (İng: "back-breeding"), klonlama ve genom düzenlemesi gibi yöntemler kullanılarak bir organizmanın nesli tükenmiş türe doğru değiştirilmesini ifade eder. Bu yazıda türdiriltiminin nasıl gerçekleştirildiğinden ziyade bu konuya yönelik etik tartışmalar ele alınmıştır.

Türdiriltiminin tarihçesi fazla eskiye uzanmamaktadır. Öyle ki tarihçesi 1920'li yıllarda Nazi Almanya'sında gerçekleştirilen çalışmalara dayanır.[1] Dolayısıyla bu kavramın etik yönleri de yeni yeni tartışılmaktadır. Fakat yine de bilim insanları ve filozoflar, türdiriltiminin mümkün olup olmadığı konusunda yoğun tartışmalar yürütmüşlerdir ve yürütmeye devam etmektedirler. Bu tartışmaların temel odak noktası, bir türün canlandırılmasının veya yeniden yaratılmasının sadece zor veya olasılıksız olup olmadığı değil; daha çok bunun fiziksel veya kavramsal olarak imkânsız olup olmadığıdır.

64
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı'na Destek Ol
Silinmiş Üye
Silinmiş Üye Çeviren 2 Temmuz 2023
Bu, uzun gecenin en güzel gökyüzünden biriydi. Antarktika'nın bazı bölgelerinde sadece kış olmakla kalmaz, Güneş ufkun altında haftalarca kalabilir. Çin'deki Zhongshan İstasyonu'nda, insanlar bazen muhteşem bir gece gökyüzünü fotoğraflamak için soğuğa çıkıyorlar. 2015 yılının Temmuz ayı ortasında  böyle bir geziden öne çıkan görüntü, bu kutup gecesinin bitiminden hemen önce çekildi. Yukarıyı gösteren geniş açılı lens, yalnızca zemini değil, aynı zamanda tepeyi de yakalıyor. Ön planda bir meslektaş fotoğraf çekiyor. Uzakta, küresel bir uydu alıcısı ve birkaç yel değirmeni görülüyor. Sirius ve Canopus da dahil olmak üzere çok sayıda yıldız gece gökyüzünde benekler oluşturuyor. Arka planda, ufuktan ufka doğru uzanan, Samanyolu Galaksimizin merkez kuşağı yer alıyor. Daha da uzakta, tepeye yakın geniş lekeler halinde görülebilen Büyük ve Küçük Macellan Bulutları, devasa Samanyolu Galaksimizin yakınındaki uydu galaksiler.
6
0 Yorum
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Yani sorum şu ki ortada her hangi bir şüphe duyulacak birseyler yok iken karşı tarafa duyulan kuşku ve şüpheli yaklaşım onu suçlayıcı tavır almak söylediklerine inanmamak nedir. İnsan beyninde buna ne ad verilir veya İnsan beyninin bu mekanizması nasil calisiyor. Doğruyu bile şüpheyle yaklaşıyor bunu hep merak etmişimdir.
1
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Metehan Yucekent
Uzaman degilim ama bu konulara ilgiliyim. 3 gün önce Sen de Cevap Ver

Merhaba,

Bilimin tüm evren içinde aynı şekilde işlediği düşünülüyor. Buna evrenin homojenliği ve izotropisi ilkesi denir.[1] Gerek kozmik mikrodalga ışıması incelenirken gerek teleskoplarla uzak galaksilerin hareketleri ve oralardan gelen ışık incelenirken henüz farklı birşey görmedik. Kesin olarak emin miyiz ama tabi ki hayır. Kesin olarak emin olmak için oralara gitmek lazım fakat aksi bir durumu düşünmek için bir sebep yok şu anda. O yüzden evet uzaylılar varsa aynı kimya, fizik onlar için de geçerli olacaktır. Ama matematikleri farklı olabilir. Yani aynı cümleyi Türkçe de yazabilirsin Çince de dimi. Kullandıkları matematik çok farklı olabilir.

Tüm Reklamları Kapat

Kaynaklar

  1. S. Duygulu. Evrenin Temel Özellikleri: Homojenlik • Kozmik Anafor. (19 Mart 2021). Alındığı Tarih: 20 Temmuz 2025. Alındığı Yer: Kozmik Anafor | Arşiv Bağlantısı
2
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Utku Derin
Utku Derin
391K UP
Aktaran 1 gün önce 4 dk.

Milyonlarca insanın bizzat tecrübe ettiği gibi, COVID-19 aşısı gibi mRNA aşılarının en yaygın yan etkisi; aşı yerinde ağrı, kızarıklık ve bir iki gün süren genel bir halsizlik halidir. Araştırmacılar şimdi, mRNA aşılarının bu tepkiyi tamamen ortadan kaldıracak şekilde yeniden tasarlanabilmesi durumunda ne olacağını inceliyor.

Pennsylvania Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, Nature Biomedical Engineering dergisinde yayınladıkları yeni bir çalışmada, mRNA'yı hücrelere taşıyan lipit nanoparçacıkların (LNP) kilit bir bileşeni olan iyonize edilebilir lipidin yapısını hafifçe değiştirmenin, sadece iltihaplanmayı azaltmakla kalmayıp aynı zamanda COVID-19'dan kansere kadar çeşitli hastalıkların önlenmesinde veya tedavisinde aşının etkinliğini de artırdığını gösteriyor.[1]

3
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Nadire Ceren Ünverdi
Aktaran 20 Şubat 2024 1 dk.

Dünya üzerindeki yaşamın çıkış noktası, insanlar için her zaman bir merak konusu olmuştur. Bilim insanları yıllarca, gezegenimizde evrimi başlatan yaşamın yapı taşlarının; bir asteroit, kuyruklu yıldız ya da meteordan geldiğine inanarak yıldızlara yönelmiştir. Ancak günümüzde, bazı bilim insanları Dünya'daki yaşamın gerçek kökenlerinin, başından beri Dünya'da olması ihtimalini öne sürmektedir.

Science Advances'ta yayımlanan yeni bir makale şu soruyu soruyor: Gezegenimizdeki yaşamın kökeni aslında hep burada olabilir miydi?

27
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Ece Müker
Ece Müker
524K UP
4 gün önce
Myanmar’da 28 Mart 2025’te meydana gelen 7.7 büyüklüğündeki depreme ait güvenlik kamerası görüntüleri, yer kabuğunun çatlamasını ilk kez gerçek zamanlı olarak kayıt altına aldı. Görüntülerde, fay hattı düz bir çizgide değil, kavisli bir şekilde ilerliyor. Bu tür bir eğrilik daha önce sadece jeolojik kayıtlarda ve fay yüzeyindeki çiziklerde gözlemlenmişti. Kyoto Üniversitesi’nden bilim insanları, bu hareketin yeryüzü ile yeraltındaki stres farklarından kaynaklandığını belirledi. Çalışma, geçmiş depremleri anlamada ve gelecekteki yer hareketlerini öngörmede kritik bir adım olarak değerlendiriliyor. Bulgular The Seismic Record dergisinde yayımlandı.
3
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
Sinan Arslan
Sinan Arslan
101K UP
İnceleyen 10 saat önce
2010'lu yılların başında patlak veren Üçüncü Dünya Savaşı, yeryüzünü cehenneme çevirmişti. Şehirler, radyasyonun pençesinde çökerken, insanlık neredeyse yok olmanın eşiğine gelmişti. Hayatta kalan son 40 bin kişi, yeryüzünün altına, Moskova metrosuna — dünyanın en büyük yer altı yapısına — sığındı. Ancak insanlık, geçmişin acılarından ders çıkarmamıştı. Yüzeye çıkan tek şey mutasyona uğramış yaratıklar değildi; insanın karanlık doğası da yerin altına taşınmıştı.

Metro istasyonları, zamanla birer küçük devlete dönüştü. Savaşlar yeniden başladı — bu kez kirli beton tünellerde, paslı rayların arasında. Su, yiyecek ve silah uğruna kardeş kardeşe düşman kesildi. Yeryüzü artık bir tabu, karanlık bir efsane olmuştu. Ve o karanlığın içinden gelen en büyük korku, karaderililerdi — insanımsı, bilinmeyen bir tür. Sessiz, esrarengiz, ama tarifsiz bir dehşet saçıyorlardı.

Artyom, kuzeydeki sınır istasyonu VDNKh’da yaşayan genç bir adamdı. Sıradan bir hayat sürerken, kendine "Hunter" diyen bir stalker’ın gelişiyle kaderi sonsuza dek değişti. Hunter ona, metronun kalbi olan Polis istasyonuna ulaştırması gereken bir mesaj verdi. Artyom, tünellerin karanlığında zorlu bir yolculuğa çıktı — savaşarak, dostluklar kurarak, ihanete uğrayarak ve hayatta kalmanın ne anlama geldiğini yeniden öğrenerek.

Yolculuğun sonunda, bir zamanlar Moskova’nın gözdesi olan ama şimdi karaderililerin yuvası haline gelen Botanik Bahçesi, yeraltı sığınaklarında bekleyen balistik füzelerle yerle bir edildi. Artyom, istasyonuna kahraman olarak döndü. Ancak zaferin ardında bir pişmanlık gizliydi: Karaderililer, aslında düşman değil, Artyom ile iletişim kurmaya çalışan başka bir türdü. Belki de yeni bir dünyanın umudu.

Artyom artık biliyordu: Asıl düşman, bazen dışarıda değil, içeride gizlenendi. Ve bazı zaferler, en büyük kayıplarla kazanılırdı.
Kitap
10.0/10
(1 Kişi)
Puan Ver
Orjinal Adı : Метро 2033
İnceleme Yaz
Sonra Okuyacaklarıma Ekle
0
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Çağrı Mert Bakırcı
Yazar 27 Nisan 2024 13 dk.

Ruhani inançlara göre "aura" ya da "enerji alanı", bir insan bedenini ya da herhangi bir hayvanı ve hatta nesneyi çevrelediği söylenen, renkli bir yayılımdır.[1] Latince ve Eski Yunancada "aura" sözcüğü "rüzgar", "esinti" veya "nefes" anlamına gelmektedir. Orta İngilizcedeyse "hafif esinti" anlamında kullanılmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğruysa bu kelime, bazı spiritüalist çevrelerde vücudun etrafında bulunduğu speküle edilen, "ince bir yayılımı" tanımlamak için kullanılmıştır. Portland'da yaşayan ve "Radiant Human" adlı popüler bir aura fotoğrafçılığı uygulamasının arkasındaki sanatçı Christina Lonsdale bunu şöyle tanımlıyor:

Vedalar gibi Hindu yazıtları gibi eski tıp sistemleri, bu enerjinin yedi katmanda ifade edildiğine inanır.[18] Her katmanın fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duygusal sağlığınızın farklı bir unsuruyla ilişkili olduğu söylenir. Bu katmanların birbirleriyle etkileşime girerek genel sağlığınızı etkileyebileceği düşünülmektedir. Yogada katılımcılar "aurik enerji kalkanına" odaklanmaya veya onu geliştirmeye çalışırlar.[2] Yogilere göre, "aurik enerji" kavramı ruhsaldır ve metafizikle ilgilidir. Bazı insanlarsa auranın ölümden sonra kişinin ruhunu taşıdığını düşünmektedir.[3] Diğer ezoterik tutumlara göre aura, süptil bir beden olarak tanımlanır.[4] Medyumlar ve bütünsel tıp uygulayıcıları genellikle bir auranın boyutunu, rengini ve titreşim türünü görme yeteneğine sahip olduklarını iddia ederler.[5] Ruhani alternatif tıpta, insan aurası, bir müşterinin varlık durumunu ve sağlığını yansıtan gizli bir anatomik parça olarak görülür ve genellikle "çakra" adı verilen sözde "yaşamsal güç merkezlerini" bile içerdiği iddia edilir.[1]

49
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Gülin Çavuş
Gülin Çavuş Seslendiren 26 Kasım 2021 1:09:18
Son dönemlerde hem ülkemizde hem de dünyada etkisini arttıran şüpheli bilgilerin doğruluğunu araştıran fact-checking organizasyonlarından Teyit.org'un...
29
Ufuk Derin
Aktaran 5 gün önce 3 dk.

Kaliforniya Üniversitesi'nden bir bilim insanının öncülük ettiği bir çalışma, insanların vahşi yaşamla etkileşime girmesinin tehlikelerine dair yeni uyarılar sunuyor. Biyolojik Bilimler Fakültesi'nden Yardımcı Doçent Shermin de Silva, nesli tükenmekte olan Asya filleri üzerinde araştırmalar yürütüyor. Daha önce bu hayvanların yaşam alanlarının küçülmesi konusunda raporlar yayınlayan de Silva, bu küçülmenin insanlar ve filler arasında bölgesel çatışmalara yol açtığını söylüyor.

De Silva, Ecological Solutions and Evidence dergisinde yayınlanan şimdiki çalışmasında insanların yabani hayvanlara yiyecek vermesinin ciddi sonuçlarını olduğuna dair yeni kanıtlar sunuyor. Rapor, bu tür bir beslemenin yaban hayvanlarının insanlara alışmasına yol açarak sorun çıkarma konusunda daha rahat davranmalarına neden olduğunu gösteriyor. Çalışma, sadece fillerin yaşadığı bölgeler için değil, aramızda yaşayan tüm yaban hayatı türleriyle etkileşimler konusunda da önemli bir uyarı niteliği taşıyor.

13
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
Rüzgar Ege Yeniçare
İnceleyen10 10 Nisan 2024
Bütün türler arasından okuduğum en iyi kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Kitap
9.8/10
(35 Kişi)
Puan Ver
İnceleme Yaz
Sonra Okuyacaklarıma Ekle
7
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Söz
Aziz Abdullayev
Alıntıyı Ekleyen 25 Nisan 2023
Zalimlerin çarkı cahillerin çalışmayan kafalarıyla döner
Kaynak: Sefiller
13
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Discord
Daha Fazla İçerik Göster

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close