Aura Nedir? İnsanların "Aura" Denen Bir Enerji Alanı Olduğu Doğru mu?
Ruhani inançlara göre "aura" ya da "enerji alanı", bir insan bedenini ya da herhangi bir hayvanı ve hatta nesneyi çevrelediği söylenen, renkli bir yayılımdır.[1] Latince ve Eski Yunancada "aura" sözcüğü "rüzgar", "esinti" veya "nefes" anlamına gelmektedir. Orta İngilizcedeyse "hafif esinti" anlamında kullanılmıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğruysa bu kelime, bazı spiritüalist çevrelerde vücudun etrafında bulunduğu speküle edilen, "ince bir yayılımı" tanımlamak için kullanılmıştır. Portland'da yaşayan ve "Radiant Human" adlı popüler bir aura fotoğrafçılığı uygulamasının arkasındaki sanatçı Christina Lonsdale bunu şöyle tanımlıyor:
İnsanlar olarak, elektromanyetik alan olarak da bilinen çok düşük düzeyde bir elektrik yayıyoruz.
Vedalar gibi Hindu yazıtları gibi eski tıp sistemleri, bu enerjinin yedi katmanda ifade edildiğine inanır.[18] Her katmanın fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duygusal sağlığınızın farklı bir unsuruyla ilişkili olduğu söylenir. Bu katmanların birbirleriyle etkileşime girerek genel sağlığınızı etkileyebileceği düşünülmektedir. Yogada katılımcılar "aurik enerji kalkanına" odaklanmaya veya onu geliştirmeye çalışırlar.[2] Yogilere göre, "aurik enerji" kavramı ruhsaldır ve metafizikle ilgilidir. Bazı insanlarsa auranın ölümden sonra kişinin ruhunu taşıdığını düşünmektedir.[3] Diğer ezoterik tutumlara göre aura, süptil bir beden olarak tanımlanır.[4] Medyumlar ve bütünsel tıp uygulayıcıları genellikle bir auranın boyutunu, rengini ve titreşim türünü görme yeteneğine sahip olduklarını iddia ederler.[5] Ruhani alternatif tıpta, insan aurası, bir müşterinin varlık durumunu ve sağlığını yansıtan gizli bir anatomik parça olarak görülür ve genellikle "çakra" adı verilen sözde "yaşamsal güç merkezlerini" bile içerdiği iddia edilir.[1]
Bunların hiçbiri doğru değildir; aura gerçek değildir.[6] Bu tür bilimselmiş gibi gözüken iddiaları destekleyen hiçbir bilimsel kanıt bulunmamaktadır ve bu nedenle "sahtebilim" altında kategorize edilmektedir. Bugüne kadar yapılan kontrollü bilimsel deneylerin hiçbirinde auralar veya auraları görme yeteneğinin varlığı kanıtlanmamıştır.[7]
Aura Fikrinin Tarihi
Aura kavramı ilk olarak İngiltere Kilisesi'nin eski bir rahibi ve mistik Teosofi Cemiyeti'nin bir üyesi olan Charles Webster Leadbeater tarafından popülerleştirilmiştir.[1] Leadbeater, Hindistan'da teosofi eğitimi almış ve bu eğitimi sayesinde edindiğine inandığı durugörü güçlerini bilimsel araştırmalar yapmak için kullanma kapasitesine sahip olduğuna kendini ikna etmiştir.
Özel yetenekleri olduğuna inanan Leadbeater, kısa sürede daha uçuk iddialara doğru yelken açmıştır: İnsanların çoğunun Mars'tan geldiğini ancak daha gelişmiş insanların Ay'dan geldiğini ve hidrojen atomlarının yumurta benzeri bir formda bulunan altı cisimden oluştuğunu keşfettiğini iddia etmiştir. 1903 yılında yayınlanan Man: Visible and Invisible adlı kitabında Leadbeater, "vahşiden" azize kadar ahlaki evriminin çeşitli aşamalarında insanın aurasını resmetmiştir.[8] 1910 yılında Leadbeater, The Inner Life adlı kitabına "Tantrik çakra" kavramını dahil ederek, "modern" aura anlayışını ortaya koymuştur.[2] Leadbeater, Tantrik inançları Batı'ya sadece sunmakla kalmamış, bu yeniliklerin kaynaklarını kabul etmeksizin onları kendi fikirleriyle karıştırarak yeniden yapılandırmış ve yeniden yorumlamıştır. Leadbeater'ın sözde "inovasyonlarından" bazıları, çakraları enerji girdapları olarak tanımlamak ve her birini bir bez, bir organ ve diğer vücut parçalarıyla ilişkilendirmektir.
Sonraki yıllarda Leadbeater'ın aura ve çakralar hakkındaki fikirleri Rudolf Steiner ve Edgar Cayce gibi diğer teosofistler tarafından da benimsemiş ve yeniden yorumlanmıştır; ancak okült anatomisi, New Age hareketi tarafından benimsendiği 1980'lere kadar ezoterik karşı kültür içinde küçük bir ilgi olarak kalmaya devam etmiştir.
1977 yılında Amerikalı ezoterist Christopher Hills, içinde Leadbeater'ın okült anatomisinin değiştirilmiş bir versiyonunu sunan Gökkuşağı Bedeni fikrini sunduğu Nuclear Evolution (Nükleer Evrim) adlı kitabını yayınlamıştır. Leadbeater, her çakrayı karmaşık bir şekilde ayrıntılı şekiller ve çoklu renklerle çizmişken, Hills bunları her biri gökkuşağının bir rengiyle ilişkilendirilen bir dizi merkez olarak sunmuştur. Sonraki New Age yazarlarının çoğu, aura temsillerini Hill'in Leadbeater'ın fikirlerini yorumlamasına dayandırmıştır.
Çakralar, 1980'ler ve 1990'larda ana akım ezoterik spekülasyonların bir parçası haline gelmiştir. Bu yıllarda kristal şifa ve aura-soma gibi çakralardaki tıkanıklıkları açmayı amaçlayan birçok sözde Yeni Çağ tekniği geliştirilmiştir. Çakralar, 1990'ların sonlarına doğru teozofik ve Hinduist kökleriyle daha az bağlantılı hale gelmiş ve Yeni Çağ fikirleriyle daha fazla aşılanmıştır. Çeşitli New Age kitapları her bir çakra ile renkler, kişilik özellikleri, hastalıklar, Hristiyan ayinleri vb. arasında farklı bağlantılar olduğunu öne sürmüştür. New Age hareketi içindeki çeşitli bütünsel şifa türleri biyoenerjetik analiz, ruhsal enerji ve enerji tıbbı gibi aura okuma tekniklerini kullandıklarını iddia etmektedir.
Aura Neden Gerçek Değildir?
İddia edilen aura yayılımlarını gözlemlemek için bugüne dek yapılan psişik yetenek testleri, istisnasız olarak her seferinde, defalarca ve üst üste başarısızlıkla sonuçlanmıştır.[6]
Örneğin yapılan bir testte insanlar karanlık bir odaya yerleştirilmiş ve sözde medyumdan kaç tane aura gözlemleyebildiğini belirtmesi istenmiştir. Sözde medyum, medyum olduğunu iddia etmeyen bir kişinin (veya rastgele atıp tutan bir bilgisayarın) zaten istatistiki olarak bilebileceğinden daha isabetli tahminlerde bulunamamıştır.[9]
Auraları görebildiğini iddia eden şahısların inançları kimi zaman televizyon ortamında da test edilmiştir. Bu şekilde yapılan bir testte, sözde bir aura okuyucusu, bir odanın bir tarafında durmuş ve opak bir bölme, onu gerçek insanlar ya da cansız mankenler içerebilecek bir dizi yuvadan ayırmıştır. Auraları okuyabildiğini iddia eden şahıs, insan içeren yuvaları tanımlayamamış, hepsinin insan içerdiğini belirtmiştir.[10]
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Televizyonda yayınlanan bir başka testte, başka bir aura okuyucu beş kişinin ayakta durduğu bir bölmenin önüne yerleştirilmiştir. Bölmenin arkasından onların auralarını görebildiğini iddia etmiştir. Her bir kişi dışarı çıktığında, okuyucudan o kişinin bölmenin arkasında nerede durduğunu tespit etmesi istenmiştir. Şahıs, beş kişiden sadece ikisini doğru tespit edebilmiştir.
Dahası, "Batı'nın en iyi aura okuyucusu" olduğu iddia edilen bir şahıs, bu defa canlı bir televizyon izleyicisi önünde test edilmiş ve başarısız olmuştur. Berkeley Psişik Enstitüsü (BPI), elindeki en iyi aura okuyucusunu, güçlerini kanıtlayabildiği takdirde 10.000 dolar kazanma şansı için bu deneye göndermiştir. Yani bu testler, aura okuyucusunun kabiliyetlerini gösteremeyeceği özel bir tasarıma sahip değildir; tam tersine, hem bu şarlatanları barındıran kurumlar hem de şarlatanların kendileri tasarlanan testin adil ve doğru olduğunu kabul ederek bu bilimsel deneylere tabi tutulmaktadır. Test, Bill Bixby'nin sunduğu bir programda yayınlanmıştır. James Randi, paranormal bir olayı ispatlayabilen ilk kişiye vereceğine söz verdiği 10,000 doları da ortaya koymuştur.
Yapılan testte, medyuma, sahnede yaklaşık yirmi kişi gösterildi ve onların auralarını görüp göremediği soruldu. Medyum, auraları görebildiğini, hepsinde bir tane olduğunu ve her birinin başının en az bir ya da iki metre yukarısından yayıldığını söyledi. Aurası olduğu iddia edilen bu yirmi kişi, daha sonra sahneden indi. Sonrasında aradaki bir perde kaldırılarak, arkasında sadece yirmi kişiden bazılarının durduğu bir dizi bölme ortaya çıkarıldı. Böylece, Bixby ve medyumun karşısında yine yirmi bölme kaldı; ama bu defa sadece birkaçının arkasında bir kişi vardı. Medyuma, bölmelerin üzerinde herhangi bir aura görüp göremediği soruldu. O da görebildiğini söyledi. 10.000 doları almak için tek yapması gereken, arkasında insan olan her bir bölmeyi doğru bir şekilde tespit etmekti. Bunu da her bir kişinin aurasını bölmenin üzerinde görerek yapacaktı. Seyircilere, eş zamanlı olarak bu işlemin havadan kamera görüntüsü verildi; böylece herhangi bir hile yapılmadığından emin olundu. Medyum, gülünç bir şekilde, 20 bölmenin hepsinin üzerinde bir aura gördüğünü ve dolayısıyla her bölmenin arkasında bir kişi olduğunu iddia etti. Bölmeler kaldırıldı ve bölmelerin arkasında sadece 6 kişi olduğu ortaya çıktı. Sözde medyum, gülünç bir seviyede yanılmıştı.
Bunlar, çok sayıda testin içinden sadece birkaç örnektir: Auraların varlığını bilimsel olarak kanıtlama girişimleri her seferinde başarısızlıkla sonuçlanmıştır: Örneğin sözde medyumlar, oda tamamen karanlık olmasına rağmen auraları görememişlerdir ve auralar, kontrollü testlerde tanımlayıcı özellikleri başka şekilde gizlendiğinde insanları tanımlamak için hiçbir zaman başarılı bir şekilde kullanılmamıştır.
Bu başarısızlıklar sonucunda sahtebilimciler, iddialarını bilimselmiş gibi gösterebilmek adına bilimden daha çok terim çalmaya başlamışlardır. Örneğin birçok auracı, "aura" dedikleri şeyin aslında vücuddan saçılan ısının metafiziksel bir analogu olduğunu iddia etmiştir. Bu da tamamen hatalıdır. 1999 yılında yapılan bir çalışma, yayılan vücut ısısı gibi geleneksel duyusal ipuçlarının metafizik bir fenomenin kanıtı olarak yanlış anlaşılabileceği sonucuna varmıştır.[11]
Aura Fotoğrafçılığı Gerçek mi?
Auraları ispatlamanın basit bir yolu, bu auraları modern teknoloji yardımıyla fotoğraflamak veya videoya kaydetmektir. Zira medyumların iddia ettiği gibi insan gözü auraları görebiliyorsa, kameralar veya diğer sensörler de görebilmelidir. Ne var ki aura denen şeyin var olduğunu gösteren hiçbir fiziksel kanıt üretilememiştir. "Aura fotoğrafçılığı" (veya "Kirlian fotoğrafçılığı") olarak bilinen girişimlerde elde edilen görüntülerse auraları değil, genellikle kamera hataları, sensör sorunları ve lens yansımalarını; veya nemden kaynaklı iyonizasyon gibi insan vücuduyla alakalı olmayan, sıradan fiziksel mekanizmaları yansıtmalarıdır.
İnsan vücudunun etrafındaki enerji alanını yakalamak için 1890'larda Fransız doktor Hippolyte Baraduc'un çektiği fotoğraflara kadar uzanan çok sayıda girişim olmuştur. Bu görüntülerin doğaüstü yorumları genellikle, insan vücudundan yayılan ısının kızılötesi fotoğrafçılık altında aura benzeri görüntüler oluşturması gibi, arkalarındaki basit doğal fenomenlerin anlaşılmamasının bir sonucu olmuştur.
1939 yılında Semyon Davidovich Kirlian, bir nesneyi veya vücut parçasını doğrudan fotoğraf kağıdına yerleştirerek ve ardından nesnenin üzerinden yüksek voltaj geçirerek, nesneyi çevreleyen parlak bir kontur görüntüsü elde edebileceğini keşfetti. UCLA'dan Thelma Moss gibi bazı parapsikologlar bu görüntülerin psişik güçlerin ve biyoenerjilerin seviyelerini gösterdiğini öne sürmüşlerdir. Ancak yapılan çalışmalar, Kirlian etkisinin fotoğrafı çekilen nesne üzerindeki nemin varlığından kaynaklandığını ortaya koymuştur. Eğer nesne nemliyse, elektrik nesnenin etrafında bir gaz iyonizasyonu alanı yaratır - ki bu canlılar için geçerlidir; bu da film üzerindeki elektrik yükü deseninin değişmesine neden olur.[12] Bugüne kadar yapılan sayısız titiz deneylerden sonra, Kirlian fotoğrafçılığı ile ilgili gizemli bir süreç keşfedilememiştir.
Auraları yakalamaya yönelik daha yeni girişimler arasında Guy Coggins tarafından 1992 yılında tanıtılan "Aura Görüntüleme kameraları ve yazılımı" bulunmaktadır. Coggins, yazılımının öznenin resmini renklendirmek için "biyogeribildirim" verilerini kullandığını iddia etmektedir. Ancak tekniği bağımsız deneyciler tarafından tekrarlandığında hiçbir şekilde aynı sonuçlar alınamamış ve dolayısıyla bilimin en basit testlerini geçemeyerek terk edilmiştir.
Aura, Bilimsel Olarak Nasıl Açıklanır?
Aura, bilimsel bir kavram değildir ve bugüne kadar gerçek olduğu ispatlanamamıştır; tam tersine, gerçek olmadığı tekrar tekrar gösterilebilmiştir. Bu tür şeylere inanan insanların psikolojisini araştıran psikolog Andrew Neher, konuyu şöyle özetliyor:[13]
Auraların herhangi bir şekilde psişik kökenli olduğu fikrini destekleyecek iyi bir kanıt bulunmamaktadır.
Aura, bilimsel olarak gerçek bir olgu değildir. Sahtebilimin geri kalanında olduğu gibi, auraya inananlar da bilimden "elektromanyetizma" veya "termal radyasyon" gibi terimleri alarak kendilerinin bilimsel bir temeli varmış gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Bu kişiler, lise düzeyinde bile fizik bilmemektedirler ve sözünü ettikleri bilimsel terimlerin herhangi birini açıklayabilecek veya kullanabilecek kapasiteden yoksundurlar. Dolayısıyla iddiaları da şahsi inanç ve fantezilerinin pazarlanmasından öteye geçemez.
Öte yandan, şu da bir gerçektir: Her şeyin elbette bir enerjisi vardır; zira Albert Einstein'ın gösterdiği üzere, kütle ile enerji denk olgulardır. Sorun, bunların kişilikle ilişkili olduğu veya sadece gözlemle tespit edilip avantaja çevrilebileceğini iddia etmektedir - ki auracılar bunu yaparlar. İnsanın vücudundaki enerji veya etrafa ısı olarak saçtığı enerji insan gözüyle görülemez ve anlamlı bir bilgiye çevrilemez.
Auracılar, tıpkı diğer sahtebilimciler gibi hayattaki basit olguları kâr amacıyla mistikleştirmektedirler. Örneğin "aura" yerine "izlenim" sözcüğü konduğunda ve "vücuttan saçılan enerji" gibi kavramlardan arındırıldığında, insanların bilimsel olarak açıklanabilir sezgileri olduğu tabii ki doğrudur. Örneğin insanlar, elbette ki sosyal hayvanlar olmalarından ötürü, geçmiş deneyimlerine ve insanlardan aldıkları izlenimlere bağlı olarak onlar hakkında önyargılar inşa edebilirler. Bu, vahşi yaşamda hayatta kalma şansını arttırıcı, önemli bir stratejidir (günümüzde birçok durumda "ayrımcılık" ile sonuçlanıyor olsa da). Bunun vücuttan yayılan bir şeylerle alakası yoktur; kişilerin hal ve tavırlarından aldığımız ipuçlarına bağlı olarak vardığımız (her zaman doğru olmayabilecek olan) yargılardan ibarettir. Örneğin bazı insanlar sizi sinirlendirir; diğerleri ise rahatlatır (günümüzde bu olgu halk arasında "vibe" olarak da ifade edilmektedir). Bu, bazı açılardan, yaydıkları enerjiye bir tepki olarak görülebilir.
- Dış Sitelerde Paylaş
Buna rağmen, halen "aura fotoğrafçılığı" gibi yöntemlerle auraların gerçek olduğunu ispatlamaya çalışan insanlar türemeye devam etmektedir. Bu fotoğrafların laboratuvar koşullarında yapılan incelemeleri, auraların daha ziyade "ardıl görüntüler" (İng: "afterimage") olarak bilinen görsel yanılsamalardan ibaret olduğunu göstermektedir. Nörologlar tarafından yapılan araştırmalarsa, insan beynindeki epilepsi, migren veya LSD gibi psikedelik ilaçların etkisi nedeniyle "aura" olarak algılanan ışık çakmaları görülebileceğini göstermektedir; hatta bu nedenle "auralı migren" gibi hastalıklar tanımlanmıştır.[14] Bunlar, sahtebilimcilerin iddia ettiği türden psişik olgular değil, beynin veya beyinle ilişkili parçaların hastalanmasından kaynaklı algı yanılgılarıdır.
Auraların sinesteziden kaynaklanabileceği de öne sürülmüştür. Ancak 2012 yılında yapılan bir çalışmada auralar ve sinestezi arasında bir bağlantı bulunamamıştır. Çalışma yazarları şöyle yazıyorlar:[15]
Bulunan tutarsızlıklar nedeniyle, her iki fenomenin de fenomenolojik ve davranışsal olarak farklı olduğu sonucuna varılmıştır.
Klinik nörolog Steven Novella ise konuyla ilgili olarak şöyle yazıyor:[16]
Kanıtların ağırlığı göz önüne alındığında, auralar ve sinestezi arasındaki bağlantının spekülatif olduğu ve muhtemelen tesadüfi olan yüzeysel benzerliklere dayandığı görülmektedir.
Aura hissiyle ilgili diğer nedenler arasında görme sistemi içinde optik etkilere neden olan bozuklukların da yer alıyor olabileceği düşünülmektedir. Bridgette Perez, Skeptical Inquirer için yazdığı bir incelemede şöyle diyor:[17]
Algısal çarpıtmalar, yanılsamalar ve halüsinasyonlar auralara olan inancı teşvik edebilir... Özümseme, fanteziye yatkınlık, görsel imgelerin canlılığı ve ardıl imgeler gibi psikolojik faktörler de aura fenomeninden sorumlu olabilir.
Sonuç
Sonuç olarak, "aura" teriminin ne anlama geldiği ve ne amaçlarla kullandığı objektif bir şekilde incelendiğinde, bu kavramın empirik temelden yoksunluğu ve bilimsel metodolojiyle tutarsızlığının, kendini rasyonel ve bilimsel sorgulamaya kendini adamış kişiler tarafından ciddiye alınamayacak, düşük seviyeli bir inanç olduğu anlaşılmaktadır. Genellikle bir kişiyi veya nesneyi çevreleyen bir enerji alanı veya ışıklı bir cisim olarak tanımlanan aura kavramı, bilimin temelinde yer alan yanlışlanabilirlik standartlarını karşılayamamaktadır. Tekrarlanabilir deneyler veya somut kanıtlar olmaksızın, aura fikri bilimsel kavramlardan ziyade metafizik veya ruhani inançlara benzeyen tamamen spekülatif bir fikir olarak kalmaktadır. Bu nesnel destek yokluğu, terimi bilimsel açıdan asılsız kılmakta ve sonuç olarak empirik titizlik gerektiren bağlamlarda kullanımı temelden kusurlu olmaktadır.
Uzun lafın kısası aura, özellikle de geleneksel dinlerden uzaklaşan, metodolojik değil de daha spiritüel olan inanç sistemleri konusunda bir arayışa giren kişiler için sığınılacak bir liman olarak pazarlanan bir sahtebilim sistemidir. Auraların ciddiye alınacak bir tarafı olmadığı gibi, bugüne kadar bilimsel olarak da ispatlanamamıştır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 11
- 4
- 2
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ a b c W. J. Hanegraaff. Dictionary Of Gnosis & Western Esotericism (Complete Single-Volume). ISBN: 9789004152311.
- ^ a b O. Hammer. Claiming Knowledge: Strategies Of Epistemology From Theosophy To The New Age (Numen Book). ISBN: 9789004136380.
- ^ M. Lockhart. The Subtle Energy Body: The Complete Guide. ISBN: 9781594773396.
- ^ O. Hammer. Claiming Knowledge: Strategies Of Epistemology From Theosophy To The New Age (Numen Book). ISBN: 9789004136380.
- ^ T. Hines. Pseudoscience And The Paranormal. ISBN: 9781573929790. Yayınevi: Prometheus Books.
- ^ a b J. Nickell. Aura Photography: A Candid Shot. (1 Mayıs 2000). Alındığı Tarih: 27 Nisan 2024. Alındığı Yer: Skeptical Inquirer | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Selby. Therapeutic Touch. ISBN: 9781573928045.
- ^ C. W. Leadbeater. Man Visible And Invisible:examples Of Different Types Of Men As Seen By Means Of Trained Clairvoyance. ISBN: 9781471747038.
- ^ R. W. Loftin. Auras: Searching For The Light. (1 Temmuz 1990). Alındığı Tarih: 27 Nisan 2024. Alındığı Yer: Skeptical Inquirer | Arşiv Bağlantısı
- ^ The Skeptic's Dictionary. Auras. Alındığı Tarih: 27 Nisan 2024. Alındığı Yer: The Skeptic's Dictionary | Arşiv Bağlantısı
- ^ R. Long. (1999). Perception Of Conventional Sensory Cues As An Alternative To The Postulated'human Energy Field'of Therapeutic Touch. Scientific Review of Alternative Medicine. | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. Frazier. The Hundredth Monkey. ISBN: 9780879756550.
- ^ A. Neher. Paranormal And Transcendental Experience: A Psychological Examination. ISBN: 9780486261676.
- ^ D. L. Hill, et al. (2007). Most Cases Labeled As “Retinal Migraine” Are Not Migraine. Journal of Neuro-Ophthalmology, sf: 3-8. doi: 10.1097/WNO.0b013e3180335222. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. G. Milán, et al. (2011). Auras In Mysticism And Synaesthesia: A Comparison. Elsevier BV, sf: 258-268. doi: 10.1016/j.concog.2011.11.010. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Novella. Skepticblog » Is Aura Reading Synaesthesia? Probably Not.. (7 Mayıs 2012). Alındığı Tarih: 27 Nisan 2024. Alındığı Yer: Skeptic Blog | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. M. Perez, et al. The Aura: A Brief Review. (1 Ocak 2011). Alındığı Tarih: 27 Nisan 2024. Alındığı Yer: Skeptical Inquirer | Arşiv Bağlantısı
- ^ K. Holland. Are Auras Real? 16 Faqs About Color, Meaning, More. (3 Aralık 2018). Alındığı Tarih: 27 Nisan 2024. Alındığı Yer: Healthline | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 18/12/2024 08:58:05 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/17447
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.