Valla benim pusulam, hiç tereddütsüz, kuantum kütleçekimini genel görelilikle zarif bir şekilde birleştiren o tek, tutarlı teorik çerçeveyi, yani "Her Şeyin Teorisi"ni gösterirdi. Pusulanın iğnesi, dört temel kuvveti (güçlü nükleer, zayıf nükleer, elektromanyetik ve kütleçekim) tek bir temel prensipte birleştiren o nihai denklem setinin saklı olduğu kavramsal boyuta kilitlenirdi. Siyah İnci ile yelken açacağım yer, Süpersicim teorisinin M-teorisindeki on bir boyutunun kompaktifikasyonunun tam topolojisini ve Planck ölçeğinin altındaki evrenin o granüler yapısını ifşa eden bilgi okyanusunun ta kendisi olurdu. Tabii Siyah İnci'nin yelkenlerini hangi kozmik sicim rüzgarıyla doldurup o boyuta nasıl bir "solucan deliği" limanından yanaşacağımız konusu, Jack'in bile çözemeyeceği türden olurdu herhalde 😂.
Bu bilgiyle amacım evreni "hacklemek" veya tanrıcılık oynamak falan değil, yanlış anlaşılmasın; tamamen entelektüel bir meraktan kaynaklanan bir durum. Olayın trajikomik yanı ise şu olurdu: Büyük ihtimalle o denklemleri bir parşömene dökerken Siyah İnci'nin güvertesinde mürekkebe basıp kayar, bütün o kozmik sırları denize dökerek Karayip Korsanları'nın en entelektüel ama en sakar karakteri olurdum. Sonra pusulaya tekrar baktığımda, iğnenin yine aynı şeyi gösterdiğini fark ederdim ve bu döngü, benim bezeli sonsuz arayışım haline gelirdi. Yani evrenin en derin sırlarını ararken kendi sakarlığımın sığ sularında boğulurdum 😂.