Merhaba

Aslında maddelerin tadı diye bir şey yoktur. Tat duyusu sizin dilinizdeki reseptörlerin uyarılması ile oluşur. Ekşi acı tatlı tuzlu ve lezzetli olmak üzere beş çeşit reseptörümüz vardır. Maddeler bu reseptörleri farklı oranlarda uyararak karmaşık bir tat duyusu oluştururlar.

Ancak konu sadece tatla bitmez bizim algıladığımız lezzetin bir kısmı da koku duyusu sayesinde beynimizin tat ve koku kimyasını birleştirerek işlediği sonuçla ortaya çıkar.

Biz bir şeyin tadına bakmıyor olsaydık hiçbir şeyin tadı olmazdı yani. Tat duyusunu iyi anlamanın en iyi yolu renk duyusuna benzer. Bunun karmaşık ve zor bir konu olduğunu ve size kolayca aktaramayacağım bilmenizi istiyorum. Ancak bunlar birer algıdır siz bunları bu şekilde algıladığınız için size böyle gelir. Bu nedenle her yemek ya da her neyse herkese aynı derecede keyifli gelmez. Her renk herkes tarafından aynı biçimde hoşlanılmaz.çünkü bu algılar insanın beyninde bireysel olarak oluşturdukları algılardır. Tahmin ediyorum ki duymak istediğiniz cevap bu değildi ama gerçek bu şekilde.

Evrimin dinamiklerini tam olarak anlayamamışsınız. Konu ile ilgili olarak Ernst Mayr'ın Evrim Nedir adlı kitabını okumanızı öneririm. BEn burada çok basit bir şekilde anlatayım:

Tüm canlıların kendilerine has dna zincirleri var. Bu zincirin belirli bölgeleri canlının belirli kalıtsal özelliklerini taşıyor. İnsanın iki gözlü olması gibi. Ve bu zincirin bazı bölgeleri ise değişken. Yani tüm insan dnalarında iki göz var ama değişken olabilen genler nedeni ile bazı insanlar sarışın, bazıları kısa boylu, bazıları bazı hastalıklara hassas, kimi çok terler sıcağa hassas, kimi kel saçı az, kimi başka bir şey. Dna hiç değişmeyen, süpersağlam bir yapı değil. Hatta işlevsiz kısımları bile var.

Bu bilgiden yola çıkarak: herhangi bir nedenle Dünyada küresel bir değişiklik olsa, örneğin güneşlenme ve sıcaklıklar birkaç derece artsa, beyaz tenliler bu değişimden çok fazla etkilenir, hayat onlar için çok daha zor olur. Esmer tenliler ise bu değişime ayak uydurmakta çok da zorlanmaz. Ve yeni iklim koşulları altında beyaz tenliler daha az ürerler ve genlerini gelecek nesillere daha az aktarırlar. Sıcaklıklar artmaya devam da ederse muhtemelen 10-20-50-100 nesil sonra dünyada beyaz tenli insan kalmaz. Bu dinamiğe doğal seçilim deniyor. Doğa değişiyor, bu değişime ayak uydurabilenler hayatta kalıyor, uyduramayanlar eleniyor. Gayet basit.

Bu durumu kontrol eden bir dış güç yok. Tamamen rastgele oluşan çevresel etkilerle canlılar doğaya uyum sağlamaya çalışıyor. 1000 yıl sonra dünyada nasıl bir çevresel değişim olacak biliyor muyuz? Hayır. Belki dünyaya bir göktaşı çarpacak ve bambaşka çevresel koşullar oluşacak. Belki besin zincirini kıracak bir değişim olacak ve beslenme alışkanlıklarında bir seçilime maruz kalacağız, belki tüm dünyayı denizler okyanuslar kaplayacak, suda hayatta kalabilenler yaşamaya devam edecek... Bilmiyoruz. O nedenle insanın nasıl bir doğal seçilim baskısına maruz kalacağını da bilmiyoruz. O nedenle 10 bin yıl sonra da insan nasıl bir canlı olacak, emin değiliz.

Bahsettiğiniz "isteyerek-farkında olarak" gibi yakıştırmalar, evrimin temel dinamikleri ile uyumsuz tanımlamalar. Zaten hiç bir birey, tek başına evrim geçirmez. Evrim, binlerce yıl ya da nesil ile ortaya çıkan bir değişimdir. 1000 nesillik bir zincir neyin farkında olacak? Siz ya da her hangi birimiz, 45 bin yıl önceki atamızın nasıl bir doğal seçilim baskısı yaşadığını biliyor muyuz? Hayır. Belki yaşadığı kabile, kaplanların saldırına uğruyordu ve hızlı koşup ağaca çıkabilenler hayatta kaldı, koşamayan ve ağaca çıkamayanlar öldü. BU bir farkındalık meselesi değil. Çevre değişir ve canlılar değişen çevreye ayak uydurdukları ölçüde hayatta kalırlar uyduramayan da elenir, gayet basit bir denklem bu.

Ekte verdiğim kaynaktaki doğal seçilim başlığını ve dediğim gibi Ernst Mayr'ın Evrim Nedir adlı kitabını okursanız detaylı bilgi edinebilirsiniz. Keyifli okumalar. :)