Evrim Ağacı Nedir? Nasıl Tasarlanır? Nasıl Okunur?
Evrimsel Yaşam Ağacı Nasıl Geliştirildi?
Bildiğiniz gibi 5 Kasım 2010 tarihinde kurulmuş bir ekip olarak, o günden bu yana sürekli Türkiye insanına, halkımıza, topluma, öğrencisine emeklisine, gencine yaşlısına Evrim Kuramı'nı ve daha genel olarak bilimsel bakış açısını ulaştırmaya çalışıyoruz. Bunun için Türkiye çapında konferanslara, kongrelere katılıp sunumlar yapıyoruz, Türkiye'nin dört bir yanına ulaşıp halka açık eğitimler veriyoruz, liselere ve üniversitelere gidiyoruz, halka açık bilim şenliklerine katılıyoruz ve bilimin gücünü tüm halkımıza ulaştırmaya, bilimin gücünden ufacık bir parça halkımıza tattırmaya çalışıyoruz. Fakat bize de ismini veren olgudan, "Evrim Ağacı"ndan bugüne kadar pek detaylı olarak bahsetmedik. Bu yazımızda sizlere çok önemli bir konu olan "Evrim Ağacı"ndan bahsedeceğiz. Adımızı neden Evrim Ağacı olarak seçtik, bu yazının sonunda anlayacağınızı umuyoruz. Ancak bizim için olan önemi bir yana, Evrim Ağaçları, ya da daha bilimsel adıyla Filogenetik Haritalar, bilim açısından da çok büyük öneme sahiptir. Şimdi bu konuya biraz değinelim:
Evrim: Her Biri, Birbiriyle Akraba Olan Türler
Daha önce de açıkladığımız ve artık birçok insanın bildiği üzere, Dünya üzerinde yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan her tür birbirine evrim denen bir süreç ile, bu doğa yasası etkisi altında bağlıdır. Bu doğa yasası, her canlı üzerine, belli şekillerde ve mekanizmalarla etkir. Bu mekanizmaların ayrıntılarını başka yazılarımızda ele aldık.
İşte tüm canlıların birbirine bağlanması, bu bağlantıların haritalanması ihtiyacını doğurmuştur. Çünkü bilim insanları her bilgiyi ellerinin altında, ulaşılır kılmak isterler. Ayrıca canlılar dünyası, tek bir bilim insanının ve hatta onlarca bilim insanından oluşan bir grubun bir seferde, hatta tüm ömürleri içerisinde inceleyebileceğinden çok çok daha büyüktür. Bu sebeple genellikle bilim insanları kimi zaman tek bir tür, kimi zaman tek bir cins, kimi zaman bir familya konusunda uzmanlaşırlar ve ömürleri boyunca sadece bu canlıları çalışırlar. Bu çalışmalara kelimenin tam anlamıyla ömürlerini adarlar.
Örneğin bilim camiasında çok sevilen bir araştırmacı olan Prof. Dr. Jane Goodall, primatlar üzerinde çalışan bir uzmandır. Hatta genel olarak primatlar konusunda değil, yoğunlukla şempanzeler konusunda çalışmalara ömrünü adamış bir uzmandır. 50 yılı aşkın bir süredir aktif olarak şempanzelerle çalışmaktadır ve bu hayvanlarla ilgili bildiklerimizin büyük kısmının ortaya çıkarılmasında büyük rol oynamıştır.
Goodall gibi yüz binlerce bilim insanı, farklı canlılar konusunda uzmandırlar ve ömürleri boyunca bu canlıları enine boyuna çalışırlar: Fizyolojileri, anatomileri, davranışları, morfolojileri, genetik özellikleri, filogenileri (evrimsel geçmişleri), ontogenileri (gelişimsel geçmişleri) ve daha nicesi... Hatta öyle ki, kimi zaman tek bir canlının, farklı özelliklerinin incelenmesinde, farklı uzmanlarla karşılaşırız. Örneğin kimi bilim insanları bir kuş türünün sadece kanat yapısıyla ve evrimiyle ilgilenirken, bir diğer bilim insanı grubu aynı kuş türünün sadece gaga yapısına ve bunun evrimine odaklanabilir. Bilim, böylesine titiz çalışan bir alandır.
İşte bu sayısız bilim insanının, sayısız çabaları sonucunda çıkarılan bilgilerin sadece evrim tarihi (veya türlerin evrimsel geçmişi) ile ilgili olanları bir arada toplanır ve haritalanır. Özellikle gen bilimcilerin işin içine girmesiyle, türler arasındaki akrabalık dereceleri, evrimsel ilişkiler ve benzeri ortaya çıkarılır. Şimdiye kadar ele alınan, incelenen, istisnasız her canlının diğer canlılarla evrimsel bir ortak ata ve geçmişi taşıdığı gösterilmiştir. Henüz diğerleriyle ortak bir evrimsel geçmişe sahip olmayan hiçbir canlı tanımlanamamıştır.
Birbiriyle akraba olan türlerin teknik haritalar üzerinde birleştirilmesi sonucunda filogenetik haritalar ortaya çıkar. Bu haritalar, temel olarak genetik özelliklerin benzerliğine ve evrimsel sürecin genlerde bıraktığı izlere dayanmaktadır. Ancak bunun haricinde, diğer yazılarımızda ele aldığımız "tür" tanımları dahilinde birçok özellik ele alınarak bu haritalar düzeltilir ve hata payları haritanın her bir noktasına ayrı ayrı işlenir. Unutmamak gerekir ki bilimde her zaman hata payını dürüstçe belirtmek şarttır. Ancak bahsedilen hata payları oldukça düşüktür ve hemen hemen her zaman doğru sonuçlarla karşılaşırız. Sadece kimi zaman yeni bulgular, bu filogenetik haritaların içeriklerini az çok değiştirebilir. Ki bu da bilimin kendi kendini düzeltme mekanizması içerisinde olan doğal bir güvenilirlik unsurudur.
Evrim Ağacı'nın Kökenleri
Ancak günümüzdeki karmaşık filogenetik haritaların kökenleri belki hemen herkesin bildiği üzere, Charles Darwin tarafından ilk defa “resmileştirilmiş” olan ve üzerinde türlerin nasıl tek bir atadan yola çıkarak günümüzdeki çeşitliliğine ulaştığını anlatan "Yaşam Ağacı" çizimine dayanmaktadır.
Buradaki yazılarımızda ele aldığımız gibi, Darwin'in bilim dünyasında başlattığı devrime kadar, Antik Yunan filozoflarından Plato ve Aristotales'in sınıflandırma fikirleri insanlık üzerinde egemendi. Bu konuda detaylı bilgileri buradan alabilirsiniz. Yani yaklaşık olarak 2000 yıl boyunca, 18. yüzyılın ortalarında Carl von Linne bilimsel bir sınıflandırma sistemi geliştirmek için kılları sıvayana kadar bu antik ve temelsiz bilgiler, biraz da bilimin çok uzun yıllar oturamamış olmasından ötürü, bilimsel gerçeklermiş gibi kullanıldı ve kabuk edildi. Eski ve doğruluğu bilimsel olarak denetlenmeyen, tamamen şahsi düşüncelere dayanan fikirlerin topluma egemen olmasının sıkıntılarını her zaman gördüğümüz gibi, burada da, Aristotales ve Plato'nun eksik, hatalı, bilimsel olmayan canlılık (ve hatta varlık) fikirleri üzerine inşa edilen düşünceler büyük sorunlara yol açmaktaydı. Büyük Varlık Zinciri (Scala Naturae) olarak anılan sınıflandırma sistemi basitçe şu şekildedir:
Yani Aristotales ve Plato'nun fikirleri üzerinde temellenen ve sonradan başka düşünürler tarafından geliştirilen Büyük Varlık Zinciri'nin en üstünde Tanrı'nın (ya da Tanrıların) bulunduğunu ileri sürüyordu. Onun altında melekler, onların altında ise şeytanlar bulunmaktaydı. Şeytanlardan hemen sonra Erkek gelmekteydi. Kadın ise, o dönemlerin fikirlerine göre, Aydınlanma Çağı'na kadar sürecek bir biçimde, Varlık Zinciri'nde Erkek'ten düşük konumdaydı. Öyle ki, Kadın, Erkek'e göre Hayvanlar'a daha yakın konumdaydı. Hayvanlardan sonra Bitkiler, Bitkiler'den sonra ise Mineraller (cansızlar) gelmekteydi.
Açıkça görüleceği gibi, tek kelime ile "saçmalık"tan ibaret olan bu düşünüş, bin yıllar boyunca insanlık düşünüşünde hüküm sürdü. Neyse ki, günümüzde "Karanlık Çağlar" olarak anılan din egemenliğindeki Orta Çağ'ın bilim ışığıyla aydınlanması, sonrasında ise bilimin güçlenip yepyeni özgürlükçü, gerçekçi, tabiata dayalı yaptığı reformlar sayesinde bu anlamsız görüşler yerini bilimsel gerçeklere bıraktı.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Günümüz modern biliminde bir türün iki cinsiyetinin birbirinden farklı seviyelerde gruplandırılamayacağını net bir şekilde biliyoruz. Ayrıca canlılık veya varlık sınıflandırmalarında, sadece insanlara ve bazı primatlara özgü kültürel evrim unsurlarının yerinin olmadığını da biliyoruz. Bunun haricinde artık biliyoruz ki insanlar ile hayvanları birbirinden ayırmak kabul edilemez bir hatadır. Benzer şekilde biliyoruz ki bitkiler ile hayvanlar birbirlerine göre "üstünlük" sırasına konulabilecek canlılar değillerdir. Hatta biliyoruz ki, cansızlık ile canlılığı bile bir "üstünlük" sırasına koymak saçmalıktır, zira modern biyokimya bize bu ikisi arasında ayırt bile edilemeyecek kadar yumuşak bir geçiş olduğunu göstermektedir.
Tabii ki, binyıllar öncesinin kısıtlı görüşlerinin bu şekilde anlamsız sonuçlar vermesi doğaldır, bu hatalarından ötürü çok da fazla lanetlememek gerekir. Sonuçta bu düşünceler sayesinde insanlık ilerleyebilmiş, bilimin temelleri atılabilmiş ve gerçeklere yaklaşma imkanımız olabilmiştir. Eminiz ki günümüzün kısıtlı görüşleri de, gelecekte çok daha güçlenecek ve bilimin daha da hakim olduğu gerçeklere yer bırakacaktır. Sonuç olarak, tarihten aldığımız ders, her zaman olduğu gibi bilimin varlıkların sınıflandırılması konusunda da gerçekleri ortaya koyup, karanlıkları aydınlattığıdır.
İşte Charles Robert Darwin, kendisinden önce gelen bilim insanlarının da (özellikle Linne gibi sınıflandırma uzmanlarının, Lyell gibi jeologların ve daha nicelerinin) keşiflerinden gücünü alarak, doğada gözlemlediği evrim yasası üzerine Evrim Kuramı'nı geliştirmiş ve Aristotales zamanlarından o günlere kadar gelen hatalı ve bilim dışı görüşü ortadan sonsuza kadar kaldırmıştır. Aslında bu sınıflandırmayı ilk değiştirmeyi başaran kişiler Aydınlanma Çağı'ndan sonra sınıflandırma bilimini gözden geçirerek ilk defa geliştirmeye başlayan Conrad von Gesner (1516–1565), Fabricius (1537–1619), Petrus Severinus (1580–1656), William Harvey (1578–1657), Edward Tyson (1649–1708), Marcello Malpighi (1628–1694), Jan Swammerdam (1637–1680), Robert Hooke (1635–1702), Lord Monboddo (1714–1799), Andrea Caesalpino (1519–1603), John Ray (1627–1705), Augustus Quirinus Rivinus (1652–1723), Joseph Pitton de Tournefort (1656–1708) ve sonunda, Carl von Linneus (1707-1778) gibi bilim insanlarıdır. Linne, kendinden önce gelen taksonomların çalışmalarını geliştirerek, bugün Linne Taksonomisi olarak bilinen ve halen ezici bir çoğunluk tarafından kullanılan sistemi ortaya çıkarmıştır.
Fakat taksonominin iddia ve sınıflandırmalarının anlamlı olabilmesinin o dönemde bir yolu yoktu. Çünkü canlıları her ne kadar benzerlik, davranış, özelliklerine göre kategorize edebilsek de, bunların neden ve nasıl birbirlerine benzedikleri veya birbirlerine benzeyen türlerin her zaman yakın akraba türler mi olmak zorunda olduğu, farklı gözüken türlerin ise yakın akraba olup olamayacağı ve hatta bu canlılar arasında bir akrabalık ilişkisi olduğu bile bilinmiyordu! Elbette fikir ve görüşler vardı; ancak bunun nasıl olabileceğine dair herhangi bir veri, bulgu veya elle tutulur çalışma bulunmuyordu. İşte tüm bu soruların cevabı, 1859 yılında yayımlanan ve kısa adıyla Türlerin Kökeni Üzerine başlıklı eseriyle açıklanacaktı. Ancak kitabından önce Darwin, kendisinin "B Defteri" olarak isimlendirdiği defterine, başına "Düşünüyorum ki..." diye ekleyerek aşağıdaki ilk Evrim Ağacı'nı çizmiş, taksonomiyi ve daha nice bilimi aydınlatacak olan doğa yasasını ve bu yasaya yönelik ilk açıklamalarını ortaya koymuştu:
Burada da görebileceğiniz gibi yaşam, Darwin’in “1″ olarak işaretlediği noktadan başlar ve dallanır. Milyonlarca ve hatta milyarlarca yıl süren Evrim süreci sonunda da, pek çok dala sahip bir ağaca dönüşür. Bu çizim bilim camiası açısından çok büyük değere ve öneme sahiptir. Bunun ilk sebebi, uzun yıllar süren ve bilim dışı olduğu fikrini her zaman hissettiren Büyük Varlık Zinciri'nin yıkılmasıdır. İkinci önemi, düşüncenin adında da geçen "zincir" mantığının kırılmasıdır. Darwin'den önce canlıların bir "zincir" gibi birbirine bağlı olduğu düşünülmekteydi. Yani aralarında mutlak bir hiyerarşi olduğu sanılmaktaydı (halbuki doğaya bakan cahil bir insan bile bunun böyle olmadığını görecektir).
Darwin ise geliştirdiği ve gerçeğe son derece uyumlu olan görüşüyle, canlıların arasında bir hiyerarşi değil, dallanmış bir "ağaç" yapısı bulunduğunu ortaya koydu. Darwin'den önce türlerin birbirine dönüşebileceği düşünülmüyordu ya da çok az bilim insanı bunu dillendirebiliyordu. Ancak Darwin kafalardaki muğlak düşünceleri aydınlattı: Aslında türler "birbirine" dönüşmüyordu. Hiçbir modern tür, bir diğer modern türden evrimleşmiyordu! Yani günümüzdeki hiçbir ördek, hiçbir timsahtan ya da ayıdan evrimleşmemişti. Aslında her modern türün, bir diğer modern tür ile, geçmişteki belli bir zaman diliminde rastlanabilecek ortak bir ataları bulunmaktaydı. Yani günümüzdeki ördek ile günümüzdeki timsahın geçmişte bir ortak atası yaşamıştı. Ancak bu ata ne ördekti, ne de timsah. Belki yüz milyonlarca yıl önce yaşamıştı ve o canlıdan, ördeklere ya da timsahlara gelene kadar arada binlerce tür oluşup, farklı kollara ayrılıp, evrimleşip, yok olmuştu. Ancak bu ortak atadan oluşmuş yüzbinlerce türden iki tanesi, arada binlerce ara form geçirerek günümüze gelmiş olan ördekler ve timsahlardı. İşte bu şekilde, günümüzdeki tüm türlerden geriye doğru gidildiğinde, belli bir noktada tek bir ataya ulaşılacaktı. İşte Evrensel Ortak Ata olarak anılan bu tür, en ilkin canlı formuydu. Bu canlı formuna açıklamayı Darwin değil, Oparin getirdi. Oparin, canlılığın cansızlıktan evrimleştiği fikrini ileri sürdü. Günümüzde, çok büyük bir ihtimalle geçmişte canlılığın bu şekilde başlamış olduğunu biliyoruz.
Soy Ağaçları ve Evrim Ağaçları Arasındaki İlişki
Aslında evrim ağaçlarını anlamanın en kolay yolu, soy ağaçlarını düşünmektir. Bu konuyla ilgili detaylı bir anlatımı buradaki yazımızda yapmıştık. Eğer evrimi kolayca anlamak ve anlatmak istiyorsanız, o yazımızı okumanızı tavsiye ederiz.
Ancak konu soy ağaçlarını evrim ağaçlarına bağlamak olunca şöyle bir soru doğabiliyor: "Annem/Babam da insan, çocuğum da insan olacak; o zaman nasıl türleşme gerçekleşebilir, farklı bir tür nasıl oluşabilir ki?"
Bu harika bir soru; ancak kendine has bir açıklamayı hak ediyor. Bu konuda kapsamlı bilgiyi buradaki yazımızdan alabilirsiniz.
Ancak konuyu şöyle özetleyebiliriz: Soy ağacımızı geriye doğru takip edersek, önce şempanzelerle, sonra gorillerle, sonra orangutanlarla, sonra teker teker diğer primatlar ya da primat gruplarıyla, sonra diğer memelilerle, sonra yavaş yavaş sürüngenlerin devasa gruplarıyla, vs. şeklinde tüm canlılarla adım adım soy ağacımızın çakıştığını görürüz. Bir muz bitkisiyle ortak atalarımızı (tabii ki ne bitkiye, ne de hayvana benzer bu ata, basit bir tek hücrelidir) görmek için milyarlarca yıl geriye gitmek gerekirken, bir balık ile ortak atamız için yüz milyonlarca yıl geriye, bir memeli ile ortak atamızı görmek için on milyonlarca yıl geriye, bir primatla ortak atamızı görmek için milyonlarca yıl geriye, bir Kanadalı ile ortak atamızı görmek için on binlerce yıl geriye, uzaktan bir ailevi kuzenimiz ile ortak atamızı görmek için birkaç nesil geriye, kız veya erkek kardeşimizle ortak atamızı görmek içinse tek bir nesil geriye gitmemiz yeterlidir.
Evrim Ağacı: Bu Yaşam Görüşünde İhtişam Var!
İşte Darwin, bu büyüleyici keşfini basitçe şu sözlerle anlatıyordu: "Bu yaşam görüşünde ihtişam var!"
Gerçekten de öyle. Günümüzde, bahsettiğimiz bu tüm türleri birbirine bağlayan “Evrim Ağacı”, oldukça karmaşık bir şekilde çizilebilmektedir. Çünkü Darwin zamanında türlerin akrabalıkları konusunda hiçbir şey bilinmezken, günümüzde tüm türlerin birbiriyle akraba oldukları net bir şekilde biliniyor. Şimdi çeşitli Evrim Ağaçları'na bakarak ne gibi bilgiler edinebileceğimizi görelim:
Yukarıdaki ağaçta sürüngenlerin evrimini görmekteyiz. Görebileceğiniz gibi, omurgalılar içerisindeki ilk büyük ayrım, balıklardan dört ayaklıların (tetrapodların) evrimidir. Daha sonra tetrapodlar arasından amfibiler ayrılmakta ve diğer kol amniyotlulara doğru ilerlemiştir. Sonrasında ise kademeli olarak diğer dallar ayrılmış, devasa canlı grupları evrimleşmiştir.
Buradan da görülebileceği gibi, türler arasında bir zincirsel ilişki yoktur. Dallanarak ilerleyen ve geriye doğru takip edildiğinde her seferinde farklı canlı grupları ile birleşen bir dizilim görmekteyiz. Bu da Evrimsel Süreçlerin geriye doğru izlenmesinin bizlere verdiği bilgileri görmeye yeterdir. Kimi zaman, Evrim Ağacı üzerindeki dallanmaları sağlayan önemli evrimsel değişimler, bu ağaçlar üzerine eklenebilir. İşte evrimsel süreç içerisinde, atalarda bulunmayan ancak torunlarda evrimleşmiş olan özelliklere türemiş karakterler (derived traits) demekteyiz. Eğer ki bu karakterler, hem iki yakın akraba türde, hem de bu ikisinin ortak atasında bulunuyorsa buna, sinapomorfik özellik demekteyiz.
Devam edelim:
Yukarıdaki bir diğer Yaşam Ağacı çiziminde ise, daha fazla canlı grubunu bir arada görebilmekteyiz. Örneğin yüz binlerce türü, dolayısıyla inanılmaz geniş bir evrimsel dağılımı barındıran Hayvanlar Alemi (İng: Animals), bu ağaçta tek bir dal olarak gösterilmiştir. Soy ağaçları örneğinde bahsettiğimiz gibi, Evrim Ağacı'nı büyüttükçe, daha fazla canlı grubunu incelemeye dahil etmiş oluruz; ancak bu canlı grupları içerisindeki Evrim'i görmek zorlaşır. Bu tıpkı bir haritanın ölçeği ile oynamak gibidir. Ölçek büyüdükçe, detaylar da artar. Evrim Ağacı'nın dallarının uçların çok büyük ölçekte bakacak olursanız, günümüzdeki soyağaçlarını göreceksinizdir. Bu soyağaçlarının nesiller içerisinde farklı yönlere dağılımı sonucu türleşmeler olmaktadır ve bu, büyük Evrim Ağacı'nda dallanmalar, yeni dallar olarak görülmektedir.
Günümüzde oldukça net olarak bildiğimiz üzere, canlılık tek hücreli koaservatlardan başlar; bunlar zamanla prokaryotlara evrimleşir, prokaryotlar bakteriler ve arkelerdir ve bunlar birbirinden ayrılarak evrimleşirler. Daha sonradan prokaryotlar, muhtemelen Endosimbiyoz Kuramı dahilinde ökaryotik hücrelere doğru evrimleşirler ve ökaryotlar da inanılmaz bir dallanma göstererek günümüzdeki canlılara doğru yaklaşık 3 milyar yıllık evrim sürecini başlatır.
Günümüzde milyonlarca tür bulabildiğimiz ve biyolojinin ve bu bilime ait bilim insanlarının özverili çalışmaları sebebiyle bu sayısız türün birbiriyle olan evrimsel ilişkilerini bulabildiğimiz için, Yaşam Ağacı gün geçtikçe karmaşık bir hal almıştır.
1960'ların ortalarında analitik metotların geliştirilmesi ile birlikte canlılar arasındaki ilişkiler filogenetik (filogenetik: Türler arasındaki evrimsel ilişkilerin araştırılmasıdır.) olarak sınıflandırılmış ve dolayısıyla yaşam ağacı da çok daha kapsamlı bir hale gelmiştir. Alman entomolog Willi Hennig'in 1966’daki çalışması ilk kapsamlı filogenetik çalışmadır. Willi Hennig'in Filogenetik Sistematiği modern filogenetiğin temelidir. Hennig, dallanma ve yuvalama diyagramları arasındaki bağlantıyı göstererek filogenetik yöntemlerin evrimsel ilişkileri göstermek için çok uygun olduğunu ortaya koyar.
Evrim Ağaçları Nasıl Okunur?
Filogenetik ağaç, canlılar arasındaki evrimsel ilişkileri ortaya koyar. Filogenetik sınıflandırmada taksonları birbirinden ayırt etmek için filogenetik ağaçlar kullanılır. Filogenetik ağaçta dallara ayrılan noktalar yani düğümler o dallara ayrılan türlerin ortak atalarını ifade eder. Her düğüm bir taksonomi birimi yani sınıflandırma birimidir. Evrim süreci bir dallanma süreci olarak da düşünülebilir. Canlı toplulukları, zaman içinde uğradıkları değişimler sonucunda farklı dallara yani türlere ayrılırlar ya da soyları tükenerek son bulurlar. Filogenetik ağaç sayesinde, evrimsel olarak tarih boyunca gerçekleşen değişimler tarihsel sıralarına göre organize edilebilir. Evrimsel yaşam ağacının oluşturulması için filogenetik analiz yöntemleri vazgeçilmezdir.
Yaşamın yaklaşık 3.5 milyar önce başladığı, günümüzde milyonlarca canlı türünün var olduğu ve çok daha fazla türün yok olduğu düşünülürse; canlıların evrimsel ilişkilerini göstermek için kullanılacak en iyi yöntem filogenetik ağaçtır. Filogenetik ilişkileri kurmak için fosillerden faydalanılır. Bilim insanları filogenetik ağacı en doğru biçimde oluşturabilmek için türlerin; morfolojik ve anatomik özelliklerini, davranışlarını, DNA ve protein dizilerini ve hatta fosillerin özelliklerini araştırırlar. Bilim insanları yeni veriler elde ettikçe yaşam ağacı güncellenir. Eskiden, moleküler genetiğin bu kadar gelişmediği dönemlerde genellikle anatomik karakteristiklere bakılarak filogenetik ilişkiler belirlenmekteydi. Günümüzde ise moleküler genetiğin gelişmesi ile birlikte protein ve DNA dizilerinin yardımı sayesinde filogenetik ağaçları daha tutarlı bir şekilde organize etmek mümkün olmuştur.
2015 yılında yaşam ağacının yaklaşık 2.3 milyon canlı türünü içeren en kapsamlı taslağı birçok bilim insanının ortaklaşa çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Bu taslak Open Tree of Lİfe adresinden herkesin erişimine açık haldedir. Bu taslak sürekli güncellenmektedir. Bu yaşam ağacı taslağı yeryüzünde bulunan isimlendirilmiş bütün türlerin birbirleriyle bağını gösterir.
Bilimsellik de bu konuda önem arz etmektedir. Genellikle halka bilimi taşıma sırasında, yukarıda verdiğimiz gibi daha anlaşılır, gerçekten ağaca benzeyen betimlemeler yapılsa da, bilim ciddi bir uğraştır ve dolayısıyla çok katı kuralları olabilmektedir. Örneğin, bilimsel bir Evrim Ağacı, ya da filogenetik ağaç, şöyle çizilir:
Bu filogenetik ağaç, "kinezin" isimli protein temelli bir enzimin Evrimsel Geçmiş'ini gösteren bir ağaçtır. Buradan da görebileceğimiz gibi sadece organizma bazında canlılar değil, canlıları oluşturan parçalar da evrimleşmektedir. Dolayısıyla onlar da aynı yasalara tabidir ve aynı şekilde türleşmeleri gösterilebilir. Ancak tabii ki bu parçalar, organizmayı yapan kısımlar olarak, organizmanın ana evrimine bağımlıdırlar. Ve tam tersi de doğrudur: canlının genel evrimi de, bu parçaların tekil evrimine bağımlı olacaktır.
Eğer fotoğrafa ayrıntılı bakacak olursanız, bilimsel birçok isim ve numaralandırmayla karşılaşacaksınız. Şu anda konumuzun çok dışında olduğu için bu detaylara girmeyeceğiz. Ancak bu işin ne kadar ciddi yürütüldüğünü görmeniz açısından faydalı bir görsel olacaktır.
Aşağıda eklediğimiz görsel, akıl almaz bir görseldir. Dünya’daki çeşitlilik o kadar geniştir ki ve bunlar arasında öylesine etkileyici bir evrimsel gelişim süreci vardır ki, bildiğimiz haliyle “ağaç” şekilleriyle, bildiğimiz hiçbir kağıt boyutuna sığdıramayız. Bunu fark eden bilim adamları, yazabildikleri alanı daha etkili ve verimli kullanabilmek adına, “ağaç” olarak değil de, “çember” olarak çizmeye başlamışlardır “Evrim Ağacı”nı. Böylece çizim alanını çok daha etkili kullanmak mümkün olabilmektedir. Aşağıdaki görsel de, bunun en muhteşem örneklerinden biridir:
Bu muhteşem “göz” şeklindeki Yaşam Ağacı’nı nasıl okuduğumuza gelirsek: Gözün merkezinde, sağ alt köşeye doğru iki ayrım görebiliriz. Bu ayımın olduğu neredeyse tam olan çember, ilk canlıyı temsil eder. Bu iki ayrım ise, bakterilerle arkeaları bir olarak alan ve sonradan ayıran birinci kol ve ökaryayı gösteren ikinci koldur. Daha sonra, dediğimiz gibi yüksek çözünürlükte, bu kolları takip ederseniz, Dünya üzerindeki pek çok türü bir arada bulunduran devasa Evrim Ağacı’na ulaşabilirsiniz. Dikkatli baktığınızda göreceksiniz ki, gözün merkezinden dışına doğru yüzlerce, belki binlerce defa dallanma vardır. Ki bu çizim bile Dünya üzerindeki türlerin ancak %1 gibi bir kısmını kapsamaktadır.
Gözün en dışına bakacak olursanız, alemleri okuyabildiğinizi göreceksiniz: Fungi (mantarlar), Protists (Protistalar), Animals (hayvanlar), Plants (bitkiler). Ancak daha dikkatli bakarsanız ve bir büyüteç ya da yüksek çözünürlüklü yazıcı yardımıyla kağıda dökerseniz, gözün dışına dizi dizi, ufacık yazılmış türleri de görebilirsiniz. Her bir alemin sınırları dahilinde, onlarca, yüzlerce tür yan yana, dip dipe yazılmıştır. Gözün dışının bu şekilde “kırçıllı”, “saçak saçak” olmasının sebebi budur. Orada aslında kelimeler yazmaktadır ancak bu çözünürlükte ne yazık ki okuyamıyoruz.
Sonuç
İşte Evrim Ağacı, böylesine etkileyici bir şekilde, tüm canlıları birbirine bağlayabilmekte ve her biri arasındaki biyolojik bağı ortaya koyabilmektedir.
Bizler, bilimi temsil eden, bilimin içinden gelen ve bilimsel düşünüşü benimsemiş bir ekip olarak adımızı Evrim Ağacı seçtik. Çünkü bizler, kurduğumuz bu bilim birliğinin Türkiye'den köklerini alan, tüm Dünya'ya uzanan devasa bir ağaç olmasını istiyoruz. Bu ağacın gücünü bilimden, aydınlıktan, gelecekten, özgür düşünceden, sorgulamadan, şüpheden, meraktan, araştırmadan, incelemeden, deneylerden, gözlemlerden ve dosdoğru bir şekilde, başka hiçbir ikincil kaynağa gerek duymaksızın hayattan almasını istiyoruz. İşte bu yüzden biz, okurlarıyla, sevenleriyle, sevmeyenleriyle, dostlarıyla, düşmanlarıyla, aydınlık zihinleriyle, gericileriyle birlikte herkesi kapsayan bir ağacız.
Çünkü bu fikir ne kadar hoşumuza gitmese de, bizler birer hayvan türüyüz, tüm türlerle ortak atalara sahibiz, onlardan evrimleşerek oluşmuş türleriz. Biz buyuz. Çaresiz iddialarımız, boş çığırtkanlıklarımız, şahsi düşüncelerimiz, diğer canlılarla akraba olmaktan korkmamız bu gerçekleri değiştirecek kadar güçlü olmadı ve asla da olamayacak.
İnsanın, bin yıllardır sorduğu "Ben nereden geldim?" sorusuna artık bilimsel cevap vermemiz mümkün.
İşte Evrim Ağacı olarak biz, bu cevabı tüm Türkiye'ye, tüm Dünya'ya izah etmek için varız.
Bize yaptığınız arkası kesilmez desteğiniz için sonsuz teşekkürler.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 15
- 7
- 7
- 5
- 4
- 3
- 3
- 2
- 0
- 0
- 0
- 0
- Peabody. Travels In The Great Tree Of Life. (17 Kasım 2008). Alındığı Tarih: 25 Kasım 2018. Alındığı Yer: Peabody Museum of Natural History | Arşiv Bağlantısı
- R. Shapley. Tree Of Life Gallery. (17 Kasım 2004). Alındığı Tarih: 25 Kasım 2018. Alındığı Yer: Visualizing the Tree of Life | Arşiv Bağlantısı
- Evogeneao. The Tree Of Life. (25 Kasım 2018). Alındığı Tarih: 25 Kasım 2018. Alındığı Yer: Evogeneao | Arşiv Bağlantısı
- L. A. Hug, et al. A New View Of The Tree Of Life. (11 Nisan 2016). Alındığı Tarih: 25 Kasım 2018. Alındığı Yer: Nature | Arşiv Bağlantısı
- Wikipedia. Filogenetik. (25 Kasım 2018). Alındığı Tarih: 25 Kasım 2018. Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı
- Wikipedia. Tree Of Life (Biology). (25 Kasım 2018). Alındığı Tarih: 25 Kasım 2018. Alındığı Yer: Wikipedia | Arşiv Bağlantısı
- Charles Darwin. (2019). Türlerin Kökeni. ISBN: 978-605-171-530-8. Yayınevi: Alfa.
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/11/2024 16:48:30 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/31
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.