Genetik Materyalin Keşfi Nasıl Oldu? Avery-MacLeod-McCarty Deneyi Nedir?
Genetik materyalin doğası, 20. yüzyılın ilk yarısında biyoloji biliminde temel bir tartışma konusuydu. Kalıtımın temel molekülünün ne olduğu sorusu, biyolojik süreçlerin anlaşılması açısından büyük bir öneme sahipti. Çeşitlilik ve karmaşıklık açısından proteinlerin genetik bilgi taşıyıcısı olabileceği yaygın bir görüş iken Oswald Avery, Colin MacLeod ve Maclyn McCarty'nin 1944 yılında gerçekleştirdiği deney, bu anlayışı derinden sarsmıştır.
Bu makalede, Avery ve arkadaşlarının deneyine odaklanılarak çalışmanın bilimsel bağlamı, kullanılan yöntemler ve genetik biliminin gelişimi üzerindeki etkileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
Griffith'in Gözlemlerinden DNA'nın İzolasyonuna
1928 yılında Frederick Griffith, pnömokok bakterileriyle (Streptococcus pneumoniae) yaptığı deneylerinde ölümcül bir enfeksiyon oluşturan tip III-S suşunun ısı ile öldürülmüş hücrelerinin, zararsız tip II-R suşlarıyla birleştirildiğinde avirülan hücreleri virülan bir forma dönüştürdüğünü gözlemledi. Bu dönüşüm, sadece canlı hücrelerin özelliklerini değiştirmekle kalmıyor; aynı zamanda yeni özelliklerin nesilden nesile aktarılmasını da sağlıyordu. Griffith'in dönüştürücü prensip (İng: "transforming principle") olarak adlandırdığı bu olgunun temel biyolojik mekanizmaları, bilim insanlarının ilgisini çekmişti.
Griffith'in bu sonuca ulaşmakta kullandığı deneysel yöntem oldukça basitti ancak bir o kadar da çığır açıcıydı. Deneyde, S tipi ("Smooth - pürüzsüz") ve R tipi ("Rough - pürüzlü") pnömokok suşları kullanılmıştır. S tipi bakteriler, polisakkarit kapsülleri nedeniyle virülan olup farelerde ölümcül enfeksiyonlara neden olurken R tipi bakteriler kapsül eksikliği nedeniyle avirülan özellik göstermiştir. Griffith'in fareler üzerinde gerçekleştirdiği deneyler şu aşamalardan oluşmaktadır:
- S tipi bakteriler farelere enjekte edildiğinde fareler ölmüş ve kanlarından canlı S tipi bakteriler izole edilmiştir.
- R tipi bakteriler farelere enjekte edildiğinde ise fareler hayatta kalmıştır.
- Isı ile öldürülmüş S tipi bakteriler farelere enjekte edildiğinde farelerde herhangi bir enfeksiyon gelişmemiştir.
- Ancak, ısı ile öldürülmüş S tipi bakteriler ve canlı R tipi bakteriler birlikte farelere enjekte edildiğinde fareler ölmüş ve kanlarında canlı S tipi bakteriler tespit edilmiştir.
Bu deneyin sonuçları, ölü S tipi bakterilerden gelen bir maddenin (dönüştürücü prensip) canlı R tipi bakterilere aktarılması sonucu, bu bakterilerin genetik özelliklerinin değiştiğini göstermiştir.[1]
Griffith'in çalışması, Rockefeller Enstitüsü'nde Martin Henry Dawson ve James Alloway tarafından doğrulanarak geliştirilmiştir. Dawson ve Alloway, bakteriyel dönüşümün in vitro koşullarda da meydana gelebileceğini göstermiş ve dönüşüm ilkesini sıvı çözeltilerden izole etmeyi başarmıştır. Ancak o dönemde dönüşümden sorumlu maddenin kimyasal yapısı ve doğası hâlâ bilinmemektedir.
1930'lu yıllarda Colin MacLeod ve daha sonraları Maclyn McCarty, dönüşüm ilkesini saflaştırma çalışmaları yürütmüşlerdir. Proteinlerin genetik materyal olduğu inancının hâkim olduğu söz konusu dönemde, Avery ve ekibi kimyasal analizlere dayanan dikkatli bir metodoloji geliştirmiştir. Geliştirilen bu süreç, DNA'nın biyokimyasal özelliklerini anlamaya yönelik modern yaklaşımın temelini oluşturmuştur.[2]
Pnömokokların Özellikleri ve Saflaştırma Yöntemleri
Pnömokok bakterileri, pürüzsüz koloniler oluşturan ve polisakkarit kapsülleri sayesinde antikor oluşumunu indükleyen bir bakteri türüdür. Bu kapsüller, bakteriyi konağın bağışıklık sistemine karşı koruyan önemli bir yapıdır. İmmünolojik özelliklerine göre pnömokoklar farklı tiplere ayrılır ve bu farklılık, Avery'nin çalışmaları için temel sağlamıştır. Avery'nin çalışmaları, bu bakterilerin genetik bilgiyi taşıyan materyalini izole etmeye odaklanmıştır.
Saflaştırma süreci, bakterilerin ısıyla öldürülmesi ve tuzlu suda çözünebilen bileşenlerin çıkarılmasıyla başlamıştır. Ardından, kloroform kullanılarak proteinler çökeltilmiş, polisakkarit kapsüller bir enzimle hidrolize edilmiştir. Tip-spesifik antikorların oluşturduğu immünolojik çökelme testleri, kapsüllerin tamamen ortadan kaldırıldığını doğrulamıştır. Son olarak, aktif madde alkol fraksiyonasyonu ile çökeltilmiş ve lifli DNA iplikçikleri bir karıştırma çubuğuyla izole edilmiştir. Bu prosedür sonucunda elde edilen materyalin kimyasal analizi, karbon, hidrojen, nitrojen ve fosfor oranlarının DNA'nın bilinen kimyasal bileşimiyle uyumlu olduğunu göstermiştir. Sonrasında, DNA'nın gerçekten dönüşümden sorumlu olup olmadığını ispatlamak için Avery ve arkadaşları, çeşitli biyokimyasal testler gerçekleştirmiştir.
Deneylerde, öncelikle proteinleri parçalayan tripsin ve kimotripsin enzimleri kullanılmıştır. Bu enzimler, protein moleküllerini etkisiz hale getiren güçlü biyokimyasal araçlardır. Eğer dönüşüm özelliği proteinlere bağlı olsaydı, bu enzimlerin materyalin dönüşüm yeteneğini yok etmesi beklenirdi. Ancak, tripsin ve kimotripsin ile işlem görmüş materyalin dönüşüm kapasitesinin tamamen korunduğu gözlemlenmiştir. Bu bulgu, dönüşümden sorumlu molekülün protein olmadığını net bir şekilde ortaya koymuştur.
Benzer şekilde, RNA'yı (ribonükleik asit) parçalayan ribonükleaz enzimi kullanılarak yapılan deneylerde de dönüşüm özelliğinin korunduğu görülmüştür. Bu sonuç, dönüşüm molekülünün RNA olmadığını da kesinleştirmiştir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Buna karşın, DNA'yı spesifik olarak parçalayabilen deoksiribonükleodepolimeraz (DNaz) enzimiyle işlem gören örneklerde dönüşüm yeteneğinin tamamen kaybolduğu tespit edilmiştir.[4] DNaz, DNA molekülünü parçalayarak onun biyolojik fonksiyonlarını etkisiz hale getiren bir enzimdir. DNaz'a maruz bırakılan örneklerin dönüşüm yeteneğini yitirmesi, DNA'nın bu süreçte merkezi bir rol oynadığını ortaya koymuştur. Bu bulgular, genetik materyal olarak DNA'nın rolünü destekleyen ve bilimsel tartışmalara son veren ilk doğrudan deneysel kanıtlar arasında yer almıştır. Avery ve meslektaşlarının bu çalışması, DNA'nın genetik bilginin taşıyıcısı olarak tanımlanmasında temel bir kilometre taşı olmuştur.[3]
Bilimsel Eleştiriler ve DNA'nın Kabul Edilme Süreci
Avery-MacLeod-McCarty deneyinin bulguları kısa sürede başka araştırmacılar tarafından doğrulanmış ve bakteriyel dönüşüm olgusunun yalnızca polisakkarit kapsüllere değil, diğer kalıtsal özelliklere de uygulanabileceği gösterilmiştir. Bununla birlikte, DNA'nın genetik materyal olduğu sonucunun bilim camiasında geniş bir kabul görmesi uzun zaman almıştır. Özellikle Phoebus Levene'in etkili tetranükleotid hipotezi, DNA'nın biyolojik özgüllüğünün düşük olduğunu ve yalnızca dört nükleotid baz bulunmasının tekrarlayan bir yapı oluşturduğunu öne sürmüştür.
1935 yılında Wendell Stanley tarafından tütün mozaik virüsünün (Tobamovirus tabaci) kristalleştirilmesi, proteinlerin genetik bilgi taşıyabileceği düşüncesine katkıda bulunmuş ve birçok biyolog, genlerin süper enzimler (İng: "super-enzyme") olabileceğini varsaymıştır. Stanley'in süper enzim hipotezi hakkında şunlar söylenebilir:
- Genler, biyokimyasal reaksiyonlarda katalizör olarak işlev görebilen karmaşık protein yapılarıydı.
- Proteinler, kimyasal çeşitlilikleri ve işlevsellikleri nedeniyle genetik bilgi taşıma için uygun adaylar olarak görülüyordu.
- Virüslerin yalnızca proteinlerden oluştuğu fikri, genetik bilgiyi taşıyan moleküllerin de proteinler olabileceği yönünde bir fikir birliğine katkıda bulundu.
Stanley'in tütün mozaik virüsü üzerindeki çalışmaları, moleküler biyolojinin henüz başlangıç aşamasında olduğu bir dönemde bilimsel tartışmalara yol açmıştır.[5]
Bunların yanında Rockefeller Enstitüsü'nde görev yapan Alfred Mirsky, Avery'nin deney sonuçlarının DNA'nın genetik materyal olduğunu kanıtlamak için yeterince güçlü olmadığını iddia etmiştir. Mirsky, dönüşümden DNA'nın değil protein kontaminasyonlarının sorumlu olabileceğini öne sürmüştür. Ayrıca dönüşüm olgusunun bazı bakteri türlerinde meydana gelirken diğerlerinde ya da daha karmaşık organizmalarda gözlemlenmemesi DNA'nın genetik materyal olabileceği görüşüne şüpheyle yaklaşılmasına neden olmuştur.
Bu eleştirilerin yanı sıra, bakteriyel dönüşümün genetik açıdan önemi sınırlı görülmüş ve çalışmanın tıbbi uygulamalar dışında geniş bir etkisi olmayacağı düşünülmüştür. Özellikle, bakterilerin eşeyli üreme yeteneğinden yoksun olduğu varsayıldığından genetik bilginin bakterilere uygulanabilirliği bilim camiasında sorgulanmıştır.[7]
Eleştirilere rağmen 1944 ile 1954 yılları arasında Avery'nin çalışması; mikrobiyoloji, immünokimya ve biyokimya alanlarındaki makalelerde en az 239 kez alıntılanmıştır. McCarty ve Rockefeller Enstitüsü'ndeki diğer araştırmacılar, deneyin sonuçlarını güçlendirmek ve eleştirilere yanıt vermek amacıyla ek çalışmalar gerçekleştirmiştir. Örneğin Fransız mikrobiyolog André Boivin, Avery'nin bakteriyel dönüşüm bulgularını Escherichia coli üzerinde genişletmeye çalışmıştır ancak bu çalışmalar diğer bilim insanları tarafından doğrulanamamıştır. 1946 yılında Joshua Lederberg ve Edward Tatum, E. coli bakterisinde bakteriyel konjugasyonu göstererek genetik bilginin bakterilere uygulanabileceğini ortaya koymuşlardır. Bu buluş, genetik bilginin yalnızca bakterilerle sınırlı olmadığı ve daha yüksek organizmalarda da benzer mekanizmalarla işlediği yönündeki anlayışı güçlendirmiştir.[6]
DNA'nın Genetik Materyal Olarak Kabulü
Avery'nin deneyinin önemi, 1952 yılında Hershey-Chase deneyinin sonuçlarıyla daha geniş bir kabul görmüştür. Alfred Hershey ve Martha Chase, bakteriyofaj enfeksiyonlarında genetik bilginin DNA aracılığıyla taşındığını radyoaktif izotoplar kullanarak göstermiştir. Hershey-Chase deneyi, genetik materyalin DNA olduğunu kanıtlamak için Avery'nin çalışmalarıyla birlikte değerlendirilen önemli bir aşama olmuştur.
Bu dönemde, biyokimyacı Erwin Chargaff, DNA'nın türlere özgü kimyasal yapıya sahip olduğunu ve nükleotid oranlarının türler arasında farklılık gösterdiğini keşfetmiştir. Chargaff'ın bulguları, Phoebus Levene'in tetranükleotid hipotezini çürütmüş ve DNA'nın genetik materyal olabileceğine dair yeni kanıtlar sunmuştur. Rollin Hotchkiss, Avery'nin DNA'nın dönüşüm ilkesinde protein bulunmadığını gösteren deneysel sonuçlarını doğrulamış ve DNA'nın saflığı konusundaki eleştirilere yanıt vermiştir.
1953 yılında James Watson ve Francis Crick tarafından DNA'nın çift sarmallı yapısının keşfedilmesi, DNA'nın genetik materyal olarak kabul edilmesini sağlamış ve Avery'nin çalışmasının önemini geriye dönük olarak artırmıştır.[8]
Sonuç
Genetik bilginin doğasına yönelik 20. yüzyılın başlarındaki bilimsel çabalar, Griffith'in fare deneyleriyle başlayan ve Avery, MacLeod ve McCarty'nin DNA'nın genetik materyal olduğunu ortaya koyan çalışmalarıyla doruk noktasına ulaşmıştır. Bu araştırmalar, bakteriyel dönüşümden yola çıkarak genetik bilginin aktarılabilirliğini ve bu sürecin moleküler temellerini aydınlatmıştır. Griffith'in dönüştürücü prensip olarak adlandırdığı olgu, genetik bilginin kimyasal bir madde ile taşınabileceğini gösterirken Avery ve ekibi bu maddenin DNA olduğunu bilimsel olarak kanıtlamıştır. Bu buluşlar, DNA'nın yalnızca bir yapı taşı değil aynı zamanda kalıtımsal bilginin taşıyıcısı olduğunu ortaya koyarak modern moleküler biyolojinin temelini atmış ve genetik mühendisliğinden biyoteknolojiye kadar birçok alanda devrim niteliğinde gelişmelere öncülük etmiştir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 3
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ F. Griffith. (1928). The Significance Of Pneumococcal Types. Epidemiology & Infection, sf: 113-159. doi: 10.1017/S0022172400031879. | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. H. Dawson, et al. (2013). The Transformation Of Pneumococcal Types In Vitro.. Frontiers Media SA, sf: 989-990. doi: 10.3181/00379727-27-5078. | Arşiv Bağlantısı
- ^ O. T. Avery, et al. (2004). Studies On The Chemical Nature Of The Substance Inducing Transformation Of Pneumococcal Types. Rockefeller University Press, sf: 137-158. doi: 10.1084/jem.79.2.137. | Arşiv Bağlantısı
- ^ E. M. Witkin. (2005). Remembering Rollin Hotchkiss (1911–2004). Genetics, sf: 1443-1447. doi: 10.1093/genetics/170.4.1443. | Arşiv Bağlantısı
- ^ W. M. Stanley. (2006). Isolation Of A Crystalline Protein Possessing The Properties Of Tobacco-Mosaic Virus. American Association for the Advancement of Science (AAAS), sf: 644-645. doi: 10.1126/science.81.2113.644. | Arşiv Bağlantısı
- ^ History Information. Joshua Lederberg And Edward Tatum Discover That Bacteria Share Genetic Information Through Bacterial Conjugation : History Of Information. Alındığı Tarih: 23 Kasım 2024. Alındığı Yer: History Information | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. Parsons. How Greatest Biological Discovery Of 20Th Century Got Passed Over. (2 Mayıs 2023). Alındığı Tarih: 23 Kasım 2024. Alındığı Yer: Harvard Gazette | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Lederberg, et al. (1946). Gene Recombination In Escherichia Coli. Nature, sf: 558-558. doi: 10.1038/158558a0. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 04/12/2024 11:54:42 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/19073
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.