Su Krizi Kapıda: Hükümetin 'Gecikmiş' Tepkisi ve Acı Gerçekler

- Blog Yazısı
Türkiye bir su krizinin eşiğinde değil, bu krizin tam ortasında. Ne yazık ki, yıllardır süregelen uyarılar, bilimsel raporlar ve kuraklık verilerine rağmen, hükümetin bu hayati tehdide yönelik politikaları, günü kurtarmaktan öteye geçemeyen, ciddi bir vizyon eksikliği taşıyan hamleler olmaktan kurtulamadı. Barajlardaki alarm zilleri çalarken, tarım arazileri kavrulurken, hükümetin yaklaşımı, krizin boyutunu ve kalıcı çözümlere duyulan aciliyeti yeterince idrak edemediğini gösteriyor.
Gerçekler Acı: Türkiye Bir Su Zengini Değil!
Türkiye'nin su potansiyeli yıllardır yanlış bir algıyla yönetildi. Kendimizi su zengini bir ülke olarak gördük, oysa kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı bizi su stresi yaşayan ülkeler kategorisine sokuyor. İklim değişikliğinin etkileri, bu stresi hızla su kıtlığına dönüştürüyor.
* İklim Değişikliği Bir Bahane Değil: Yapılan bilimsel çalışmalar, Türkiye genelinde ortalama sıcaklıkların artacağını ve yağış miktarının %10-20 oranında azalacağını öngörüyor. Güney ve Batı kesimlerdeki yağış noksanlıkları çok daha belirgin. Kuraklık artık istisna değil, yeni normalimiz.
* Tarımda Korkunç İsraf: Kullanılabilir su potansiyelimizin yaklaşık %73'ü tarımsal sulamada tüketiliyor. Ancak bu suyun büyük bir kısmı, hala ilkel ve vahşi sulama yöntemleri ile adeta buhar olup uçuyor. Damla ve yağmurlama sulama gibi modern tekniklerin yaygınlaşması, krizin kalbindeki en büyük israf noktasını çözmek için kritik bir zorunlulukken, bu alandaki ilerleme hızı kabul edilemez derecede yavaş. Tarım havzaları ile su havzaları planlaması arasındaki kopukluk, her damlayı heba ediyor.
Hükümetin Tutumu: Gecikmiş Kararlar ve Merkeziyetçi Çözümler
Hükümetin su politikaları incelendiğinde, uzun vadeli, bütüncül bir yönetim anlayışından ziyade, kriz anlarında alınan yama kararlar silsilesi görülüyor.
1. Yasal Boşluk ve Yönetişim Kaosu
Su yönetimi Türkiye'de merkeziyetçi bir yapıya sahip. Stratejik kararlar merkezi hükümet tarafından alınsa da, sahada yerel idareler ve farklı kurumlar arasında yetki ve sorumluluk karmaşası yaşanıyor. Su kaynakları, sanayi, enerji ve kontrolsüz nüfus artışının baskısı altındayken, su yönetiminde hala yasal boşlukların tam olarak doldurulamamış olması, sorunun temelini oluşturuyor. Suya bir yasa ve anayasal güvence getirilmesi çağrıları, ne yazık ki siyasi gündemde hak ettiği önceliği bulamıyor.
2. İmar ve Çevre Politikalarındaki Körlük
Büyük altyapı projeleri, otoyollar ve kontrolsüz kentleşme, su kaynaklarını ve özellikle sulak alan ekosistemlerini doğrudan tahrip etti. Su havzalarını koruma kaygısı gütmeyen imar planları, yerel yönetimlere su temini konusunda ciddi sorunlar yaratırken, merkezi hükümet bu çarpık düzenlemelere çoğu zaman seyirci kaldı. Orman ve tarım arazileri üzerindeki baskı, su döngüsünün en temel mekanizmalarını bozdu.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
3. Kirlilik Sorununda Sınıfta Kalmak
Suyun miktarının azalması kadar, kirlenmesi de hayati bir tehlike. Türkiye'deki su kaynakları; evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklarla her geçen gün daha da kirleniyor. Belediyelerin atık su arıtma tesisi sayısındaki yetersizlik, nehirleri ve gölleri adeta birer atık deposuna çevirdi. Arıtılan atık suyun yeniden kullanımı (özellikle tarım ve sanayide) konusundaki yatırımlar ve teşvikler, krizin boyutuna kıyasla çok yetersiz.
4. Yeni Planlar, Eski Alışkanlıklar
Son dönemde 2025-2035 Ulusal Su Planı gibi çalışmaların tamamlandığı ve Ulusal Su Kurulu'nun yeni kararlar aldığı doğrudur. Kapalı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması, göller için eylem planları ve Su Verimliliği Yönetmeliği gibi adımlar olumlu olsa da, bu tür planların uygulama hızı ve denetimi en büyük zayıf halkayı oluşturuyor. Geçmiş deneyimler, kağıt üzerindeki planların sahada bürokrasiye ve siyasi tercihlere kurban edildiğini gösteriyor.
Çözüm Bireysel Tasarrufun Ötesindedir!
Bireysel su tasarrufu elbette önemlidir. Kısa duş almak, musluğu kapatmak, hepimizin sorumluluğudur. Ancak, suyun %73'ünün tarımda israf edildiği bir ülkede, krizin sorumluluğunu vatandaşa yüklemek, hükümetin kendi yetersizliğini gizleme çabasından başka bir şey değildir.
Kalıcı ve Sert Çözümler Şunları İçermelidir:
* Tarımsal Devrim: Acilen su bütçesine uygun tarımsal planlamaya geçilmeli. Hangi havzada hangi ürünün ekileceği su potansiyeline göre zorunlu hale getirilmelidir. Vahşi sulamaya sıfır tolerans gösterilmeli ve modern sulama tekniklerine geçişe ağır teşvikler veya yaptırımlar uygulanmalıdır.
* Yeniden Kullanım ve Arıtma: Tüm büyük şehir ve sanayi bölgelerinde ileri arıtma tesislerine derhal yatırım yapılmalı ve arıtılmış suyun tarım, sanayi ve peyzaj sulamasında kullanılması yasal bir zorunluluk haline getirilmelidir.
* Altyapı Reformu: Şebekelerdeki kayıp-kaçak oranları (bazı yerlerde %50'lere varıyor) hızla düşürülmelidir. Bu, ulusal güvenlik meselesi olarak ele alınmalıdır.
* Su Fiyatlandırması: Su, ucuz ve sınırsız bir kaynak algısından çıkarılmalıdır. Tarım, sanayi ve evsel kullanımda israfı caydırıcı ama temel insan ihtiyacını koruyucu kademeli ve hakça su fiyatlandırma politikaları hayata geçirilmelidir.
Türkiye'nin önünde, krizin daha da derinleşmesini seyretmek ya da sert ama radikal kararlar alarak geleceğini güvence altına almak gibi iki yol var. Bugüne kadar gösterilen yavaşlık ve vizyon eksikliği, ne yazık ki ikinci yol için çok geç kalındığı hissiyatını güçlendiriyor. Su, siyaset üstü bir meseledir; artık propagandayı bırakıp bilimin ve aklın gereğini yapma zamanıdır.
- 2
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 13/10/2025 23:38:30 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/21563
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.