Hem senarist, hem aktör

Bir rüyanın içindesin. Ne olduğunu, nasıl buraya geldiğini bilmiyorsun ama olaylar garip bir akıcılıkla ilerliyor. Anlamsız sahneler birbirini takip ediyor ama hiç sorgulamıyorsun. Çünkü beynin ikiye ayrılmış durumda. Bir tarafın sadece izliyor, diğer tarafın ise sen fark etmeden sahneyi kuruyor. Sen hem bir oyuncusun hem de farkında olmadan bir senarist.

Rüya görürken beynimizde garip bir bölünme gerçekleşir. Bilinçli tarafımız pasif kalır ve rüyanın içinde yaşananları sadece izleyen bir gözlemciye dönüşür. Ancak beynimizin diğer tarafı bu sırada sahneyi oluşturur, diyalogları yazar, olayları kurgular ve hiç durmadan çalışır. Bu yüzden rüyalarda mantık hataları, ani sahne değişimleri ve garip olaylar normal görünür. Çünkü sorgulayan tarafımızın işi bu esnada rüya üretmekle meşguldür ve kendi ürettiği dünyayı eleştirecek kapasiteye sahip değildir. Mantıksızlıklar bizi uyandırmaz çünkü mantığı yargılayan kısmımız rüyayı kuran tarafın etkisi altındadır.

Bu durumu bir tiyatro sahnesine benzetebiliriz. Bir oyuncu düşünün, sahneye çıkıyor ve rolünü oynuyor ama aynı anda sahne arkasındaki senarist de diyalogları anında yazıyor. Oyuncu senaryoyu sorgulamıyor, sadece verilen rolü oynuyor. İşte rüya gören beyin de tam olarak böyle çalışıyor. Hem hikâyeyi yazıyor hem de o hikâyeye inanıyor.

Bu sistemin bir benzeri şizofreni hastalarında da görülür. Şizofrenler, gerçekte var olmayan sesler duyar ve bazen bu seslerle konuşurlar. Bunun nedeni, beyinlerinin bir tarafının sesleri üretiyor olması, diğer taraflarının ise bu seslerin kaynağını sorgulamaması. Rüyada da aynı şey olur. Rüya sırasında gördüğümüz absürt olaylar bize mantıklı gelir çünkü onları yaratan da biziz, izleyen de biziz. Kendi senaryomuzu kendimize sunuyoruz ama o anda bunu fark edemiyoruz.

Ancak işin içine lucid dreaming yani bilinçli rüya görme girince işler değişiyor. Lucid rüya, rüya sırasında farkındalık kazanmak demektir. Senarist ve aktör birbirleriyle iletişime geçmeye başlar. Artık rüyayı gören kısım, rüyanın üretildiğini anlar ve müdahale edebilir hale gelir. Bu, sahneye çıkan oyuncunun bir anda "Ben bir senaryo içindeyim!" diyerek diyalogları değiştirmesi gibidir. Lucid rüya gören kişiler rüyalarının içinde istedikleri gibi hareket edebilir, çevrelerini değiştirebilir ve hatta uçabilirler.

Peki ya hayatımız bir rüyaysa? Öldüğümüzde bir başka boyutta uyanıp hepsinin bir rüya olduğunu fark edersek? Rüyalarda zaman yavaş geçiyor, bu konuyla ilgili hala bir makale yoksa da çok uykunuz varken uyanıp çalar saat alarmını on dakika sonraya kurduğunuzu hayal edin. Arada bir kaç kere uyanıp henüz üç beş dakika bile geçmemiş olduğunu fark edip şaşırmışsınızdır. Ya da hiç uyanmamışsınızdır ama alarm çaldığı anda sadece on dakika geçmiş olduğuna inanamazsınız çünkü çok uzun bir rüya görmüş olursunuz. Kişisel denemeler hep bu yöndedir rüyalarda zaman çok daha yavaş geçer. Yani tüm ömrümüz başka bir boyutta 6-7 saatlik bir uykuya tekabül edebilir.

Eğer içinde yaşadığımız dünya da bir tür rüyaysa ve bizler henüz farkına varmamışsak? Belki de öldüğümüzde başka bir boyutta uyanacağız ve bu dünyada geçen 60-70 yıllık hayatımızın aslında orada normal bir uykudaki sıradan bir rüya olduğunu anlayacağız. Eğer bu ihtimalden şüpheleniyorsanız, lucid rüya tekniklerini öğrenin. Çünkü rüyalarımızı kontrol etmeyi öğrenirsek, belki de hayatımızı kontrol etmeyi de öğrenebiliriz. Böylece rüya içindeki rüyadan öğrendiğimiz teknik ile önce rüyamızı, sonra bir üst boyuttaki hayatımızın rüyasını, yani hayatımızı, ve belki de daha sonra bir sonraki boyuttaki hayatımızı kontrol etmek ve etrafımızdaki gerçekliği kendimize göre değiştirme şansını elde ederiz. Ne kaybederiz ki?