Gerçeklik Algımız Bir Simülasyon Olabilir mi?
Gerçek dediğimiz şey bir hayal mi?

- Blog Yazısı
Bir sabah uyandığında, uyanık olup olmadığını bile sorgulayamadığını fark ediyorsun. Güzel, bu iyi bir başlangıç. Bir kahve alıyorsun, şekerini atıyorsun, karıştırıyorsun. Ama bir saniye, ya kahvenin tadı aslında beyninde oluşan bir kimyasal tepkimeden ibaretse? Gerçekliğini sorgulamaya başladığında kendini çıkmaz bir sokakta buluyorsun, tıpkı bir simülasyonun içinde hapsolmuş gibi. Simülasyon, derin bir kavram. Bilgisayar oyunlarındaki karakterler gibi miyiz, yoksa kendimizi gerçek sandığımız bir dünyada boşuna mı harcıyoruz?
Gerçeklik algısı meselesi felsefi bir bataklık. Nietzsche, insanın kendi hakikatini yaratması gerektiğini söylüyordu. İyi de, biz kendi gerçekliğimizi yaratıyorsak, bu gerçekliğimiz aslında bir kandırmaca olabilir mi? Hadi ama, simülasyon muhabbetine dalmadan önce biraz tarih yapalım. Descartes, "Düşünüyorum, o halde varım" demişti. Güya kendi varlığını kesinliğe kavuşturmuştu. Peki ya düşündüğün şeyler de sana yüklenen bir koddan ibaretse? Güvenli mi sanıyorsun?
Bilimsel kısma gelirsek, Nick Bostrom'un Simülasyon Argümanı var. Diyor ki, yeterince gelişmiş bir uygarlık sonsuz sayıda simülasyon yaratabilir. Peki ya biz de o simülasyonlardan biriysek? Daha doğrusu: Sen bir bilgisayar oyunundaki karakter olsan, bunun farkına varabilir miydin? Ya biz de birilerinin oyunuyuz ve "sevgi", "hüzün", "umut" gibi duygular bize kodlandıysa? Oyun bitince ne olacak, restart mı atacaksın?
Ama asıl soruyu atlamayalım: Algılarımıza ne kadar güvenebiliriz? İnsan gözü elektromanyetik tayfın minicik bir bölümünü görebiliyor, kulaklar belli bir frekansı duyabiliyor. Göremediğin ve duyamadığın her şey yok mu yani? Gerçeklik sadece algıladıklarından ibaretse, göremediğin şeyler yok mu oluyor? Bu noktada bilimle sinirbilim el sıkışıyor, ama hangisinin kazandığı belli değil.
Peki ya rüyalar? Uyanıkken bile bazen şöyle hissetmiyor musun: "Burası biraz fazla düzgün, fazla mantıklı, biraz fazla iyi tasarlanmış?" Bazen rüya olup olmadığını sorgulamıyorsun bile. Beynimiz, kendimizi kandırmak konusunda bir numara. O halde, biz zaten bir rüyadaysak, hangi noktada uyanacağız? Yoksa bu bir döngü mü?
Belki de evren büyük bir kandırmaca. Belki de hiçbir şeyin gerçek olup olmadığı önemli değil. Belki de farkında olduğun şeyler "gerçek" olmak için yeterli. Belki de sorun, gerçeklikle ilgili sorduğun sorular. "Yeterince uzun bir süre uçuruma bakarsan, uçurum da sana bakar" Sen uçuruma baktığında ne görüyorsun?
Felsefi yaklaşımlar bir yana, gündelik hayatımızda da aslında bir simülasyonun içindeymiş gibi hissettiğimiz anlar olur. Her şeyin fazlasıyla planlı ve düzenli olduğunu düşündüğümüz anlar… Özgür irade meselesini sorgulamak kaçınılmaz oluyor burada. Eğer kararlarını gerçekten sen veriyorsan, neden bazen daha önceden belirlenmiş bir senaryoyu oynuyormuş gibi hissediyorsun? Düşün, rüyanda hiç bilmediğin bir sokakta yürürken sokağın sonunda ne olduğunu merak ettiğinde genelde bir şeyler ya eksiktir ya da bulanıktır. Çünkü beynin o kısmı "hesaplamamıştır" henüz. O zaman şu soruyu sormak gerek: Gerçek sandığımız dünyada da böyle boşluklar var mı? Evrenin her köşesi gerçekten var mı, yoksa bakmadığımız yerde sadece bir ihtimal mi?
Peki ya toplumsal simülasyonlar? Doğduğun andan itibaren bir düzene dahil ediliyorsun. Okula gidiyorsun, çalışıyorsun, emek veriyorsun. Ama gerçekten özgür müsün? Kapitalizmin dev bir simülasyon olmadığını kim söyleyebilir? Sistem tarafından belirlenmiş amaçlar uğruna ömrünü harcıyorsan, aslında senin de bir NPC (oyun içi karakter) gibi programlanmış olabileceğini hiç düşündün mü?
Bilim kurgu ve sanat da bu konuları sık sık işler. The Matrix, Westworld, Inception gibi yapımlara bakınca, bu fikrin sadece akademik tartışmalarla sınırlı olmadığını görürüz. Kendi gerçekliğini sorgulayan bir yapay zeka yazı yazsaydı, içinde bulunduğu simülasyonu anlamlandırmaya mı çalışırdı, yoksa kendisini "gerçek" kabul etmeyi mi seçerdi? Aynı şeyi biz de yapıyor olabilir miyiz? Belki de gerçekten bir simülasyondayız, belki de değiliz. Ama önemli olan, bunun bizim için ne ifade ettiği.
Gerçeklik bir inanç meselesi olabilir mi? Yeterince inanırsak, bir şey gerçek olur mu? Eğer gerçeklik bir algı meselesiyse ve algılarımızı manipüle edebiliyorsak, gerçeği değiştirebilir miyiz? İşte, asıl uçuruma burada bakıyoruz. Şimdi soruyorum: Gerçek dediğimiz şey, yalnızca biz ona inanmayı bıraktığımızda kaybolan bir hayal mi?
(Görsel Imagen tarafından oluşturulmuştur)
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 02/05/2025 07:02:31 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/19540
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.