Adlandırma ve Anlam: Dilin Ontolojik ve Epistemolojik Boyutları
Adlandırma ve Anlam

- Blog Yazısı
Giriş
Farkında olmasak da günlük hayatta kullandığımız araç gereçlere, eşyalara ve hatta cansız varlıklara bir ad takıyoruz. Hiç düşündünüz mü, telefonun adı neden telefon, kitabın adı neden kitap? Neden bu şekilde kaldılar ve bu adları ilk kim koydu? Dilin biz farkına bile varmadan nasıl şekillendiği ve nesnelere anlam yüklediğimiz bu süreç, aslında üzerine derinlemesine düşünülmesi gereken bir konu.
Şimdi, canlı varlıkların cansız varlıklara verdiği isimleri felsefi bir bakış açısıyla ele alacağım. Bir nesneye verilen ad, onun özüne dair bir şeyler mi söyler, yoksa yalnızca rastgele seçilmiş bir işaret midir? Adlandırma, insanın dünyayı kavrama ve düzenleme çabasının bir parçası mıdır, yoksa yalnızca dilsel bir alışkanlık mı?
[1]Platon, "Kraticus" diyaloğunda isimlerin doğadan geldiğini ve varlıkların özlerini yansıttığını savunurken, nominalistler isimlerin yalnızca insan yapımı göstergeler olduğunu söyler. Peki, gerçekten de bir şeyin ismi onun varlığını belirler mi, yoksa isimler yalnızca birer araçtan mı ibarettir?
Bu yazıda, isimlerin ve kavramların felsefi anlamını, adlandırmanın varoluşla olan ilişkisini ve dilin, düşünce dünyamızdaki yerini sorgulayacağım.
Adlandırma meselesi, yalnızca dilbilimsel değil, aynı zamanda ontolojik ve epistemolojik bir sorundur. Bir nesneye verdiğimiz adın, onun varoluşuna dair bir şeyler söyleyip söylemediğini sorgulamak, aslında insanın dünyayı nasıl anlamlandırdığını irdelemek ile eşdeğerdir. Peki, bir şeyin adı değişirse o şeyin özü de değişir mi?
Bir kitabı ele alalım. Ona "kitap" dediğimizde zihnimizde belirli bir kavram canlanıyor: Sayfalardan oluşan, okunmak için yazılmış bir nesne. Ancak eğer kitabın adı "taş" olsaydı, ona dair algımız değişir miydi? Yoksa "kitap" dediğimiz şey, her koşulda varlığını sürdürecek bir öz mü taşır? İşte tam da burada, dil ile varlık arasındaki ilişkinin ne kadar girift olduğunu görebiliyoruz.
Bu noktada, adların keyfi mi yoksa zorunlu mu olduğu sorusu ortaya çıkıyor. [2]Dilde keyfilik savunucularına göre, isimler yalnızca birer göstergedir ve nesnelerin özleriyle doğrudan bir bağlantıları yoktur. Ancak karşıt görüş, her ismin bir anlam taşıdığını ve nesnenin doğasına içkin olduğunu öne sürer. Platon'un "Kraticus" diyaloğundaki gibi, isimlerin nesnelerin özüne uygun biçimde belirlendiğini düşünmek mi daha doğrudur, yoksa isimlerin insanlar arasında uzlaşmayla oluştuğunu savunan nominalist düşünce mi haklıdır?
Burada adlandırmanın toplumsal ve kültürel boyutuna da değinmek gerekir. Bir nesnenin adı, onun nasıl algılandığını ve hatta kullanım biçimini etkileyebilir. Örneğin, bir hastalığa verilen isim, toplumun o hastalığa bakış açısını belirleyebilir ya da bir kavramın adı, onun insanlar üzerindeki etkisini şekillendirebilir. Demek ki adlandırma, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kolektif bir bilinç meselesidir.
O halde şu soruyla devam edebiliriz: İsimler, yalnızca var olan şeyleri mi tanımlar, yoksa bir şeyi isimlendirmek, aynı zamanda onu var etmek midir? Eğer adlandırmak bir yaratım süreciyse, dil yalnızca bir iletişim aracı olmaktan çıkar ve doğrudan varoluşu biçimlendiren bir unsur hâline gelir. Bu durumda, adlandırmanın yalnızca nesneleri tanımlamakla kalmayıp, onları var ettiğini de söyleyebilir miyiz?
Bu sorular üzerine düşünmek, yalnızca dilin doğasını değil, aynı zamanda insanın varlıkla kurduğu ilişkiyi anlamamıza da yardımcı olacaktır.
Adlandırma, bir şeyi sadece işaret etmekle mi kalır, yoksa ona varlık kazandırır mı? Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bir nesneye verdiğimiz ad, onun özünü değiştirmez. Bir kitabın adına "taş" desek de, o kitap hâlâ sayfaları ve okunabilirliğiyle kitap olmaya devam eder. Ancak burada önemli bir ayrım var: Adlar, o nesnenin bizim zihnimizde nasıl konumlandığını belirler.
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 50₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
İsimlerin rastgele mi yoksa belirli bir zorunluluk içinde mi belirlendiği meselesine gelecek olursam, bu konu hem dilbilimsel hem de felsefi bir tartışmadır. Nominalistler, isimlerin yalnızca insan yapımı göstergeler olduğunu ve nesnelerin özleriyle doğrudan bir bağlantısı bulunmadığını savunur. Ancak ben bu görüşün eksik olduğunu düşünüyorum. Çünkü adlar, yalnızca uzlaşımsal işaretler değildir; aynı zamanda zihnimizde o nesneye dair bir anlam çerçevesi de oluştururlar. Bir şeyin adı değiştiğinde, onun hakkında düşündüğümüz şeyler de değişebilir. [3]Örneğin, bir hastalığa verilen isim onun insanlar üzerindeki etkisini belirleyebilir. "Domuz gribi" ifadesinin, yalnızca H1N1 virüsüne işaret etmekten öte, insanlarda korku veya iğrenme duygusu uyandırması tesadüf değildir.
Şimdi bir adın, varoluşla nasıl bir ilişkisi olduğunu ele alalım. Bir şeyi adlandırmak, onu sadece tanımlamak mıdır, yoksa varlık sahnesine çıkaran bir eylem midir? Burada dilin yaratıcı gücü devreye giriyor. Bir kavramı ilk defa adlandırdığımızda, onu zihinsel bir gerçeklik hâline getiriyoruz. Fiziksel dünyada zaten var olan şeyleri adlandırdığımız gibi, henüz var olmayan ama dil yoluyla gerçeğe dönüşen şeyler de vardır. [4]Örneğin, “zaman makinesi” dediğimizde, böyle bir şey gerçekte var olmasa bile, zihnimizde bir karşılık bulur. Demek ki adlandırma, sadece var olanı tanımlamakla kalmaz, bazen varoluşu da şekillendirir.
Son olarak, Platon'un "Kraticus" diyaloğundaki doğal adlandırma görüşüne dönecek olursam, isimlerin nesnelerin özünü yansıttığını söylemek bana fazla idealist geliyor. Çünkü dil ve adlandırma, toplumlar tarafından inşa edilen ve değişebilen şeylerdir. Bir nesneye verdiğimiz ad, kültürel, tarihi ve coğrafi şartlara göre farklılık gösterir. Örneğin, suyun "water" ya da "mâ" olarak adlandırılması, onun doğasını değiştirmez ama algımızı şekillendirir.
Öyleyse adlandırma, insanın dünyayı anlamlandırma sürecinin en temel unsurlarından biridir. İsimler, varlığa yön verir ama varlığı yaratmaz. Fakat dilin gücünü de hafife almamak gerekir, çünkü bazen bir kelime, bir gerçeği ortaya çıkaran en güçlü araç hâline gelebilir.
Tanrı Adları ve Özellikleri
Soyut kavramlara, özellikle de Tanrı gibi metafiziksel bir varlığa verilen isimlere geldiğimizde, adlandırmanın işlevi çok daha derin bir hâl alır. Somut nesneleri adlandırırken, elimizde gözlemleyebileceğimiz, dokunabileceğimiz bir referans noktası vardır. Ancak soyut kavramlar için bu durum geçerli değildir. Peki, Tanrı’ya verilen ad gerçekten O’nu tanımlar mı, yoksa yalnızca insan zihninin anlam yükleme çabası mıdır?
Öncelikle, [5]Tanrı kavramına verilen isimlerin farklı kültürlerde ve dinlerde büyük değişiklik gösterdiğini görüyoruz. Allah, Yahve, Brahman, Zeus, Ahura Mazda… Bunların her biri, farklı inanç sistemlerinde tanrısal bir varlığı ifade ediyor. Eğer Tanrı’nın bir özü varsa ve bu adlar O’nu tanımlıyorsa, neden her toplum O’na farklı isimler vermiştir? Bu durum, Tanrı’nın adlandırılmasının keyfi mi yoksa zorunlu mu olduğunu sorgulamamıza neden oluyor.
Burada iki ihtimal var:
- İsim, Tanrı’nın özünü belirler: Eğer bir isim, Tanrı’nın özünü içeriyorsa, o zaman yanlış bir isim vermek Tanrı’yı yanlış tanımlamak anlamına gelir. Ancak bu görüş sorunludur, çünkü isimlerin farklı kültürlerde değişiklik göstermesi, bu özsel bağın olmadığını gösterir. Eğer Tanrı’nın adı mutlak ve değişmez olsaydı, her toplum aynı ismi kullanırdı.
- İsim, Tanrı’yı değil, insanın algısını belirler: Bu daha güçlü bir argümandır. İnsan, Tanrı’ya isim verirken aslında O’nu kendi anlayışına uygun hâle getirir. İsmin kendisi Tanrı’yı belirlemez, fakat insanların O’na dair düşüncelerini şekillendirir. Bu yüzden her toplum, kendi diline, kültürüne ve dünya görüşüne uygun bir Tanrı ismi üretmiştir.
Burada bir adlandırma meselesi daha ortaya çıkıyor: Tanrı’nın adını koymak, insanın O’nu anlamlandırma çabası mıdır, yoksa bir iddia mıdır? Tanrı’nın ismi yoksa O’nu kavrayamaz mıyız? Birçok mistik öğretiye göre, Tanrı’nın adı dahi söylenemez, çünkü O, insan zihninin sınırlarını aşan bir varlıktır. Yahudilikte Yahve’nin gerçek adı telaffuz edilmez, İslam’da Allah’ın isimleri sıfatlarla tanımlanır ama yine de "Allah" ismi mutlak kabul edilir. Peki, gerçekten bir varlığın ismi onun özünü belirler mi?
Bu noktada adlandırmanın bir inşa süreci olduğunu söyleyebilirim. İnsan, Tanrı’yı kavramak için O’na isim verir ve bu isim üzerinden O’nu anlamaya çalışır. Ancak bu, Tanrı’nın isimle sınırlanabileceği anlamına gelmez. O hâlde, Tanrı’nın adı insanın O’nu tanımlama çabasının bir sonucu mu, yoksa O’nu varlık sahnesine çıkarmaya yönelik bir eylem midir?
Bana kalırsa, adlandırma burada var olanı ortaya çıkarma değil, anlamlandırma işlevi görür. İnsan, kavrayamadığı şeyi dil yoluyla sınırlandırır ve onu kendisine yakın hâle getirir. Tanrı’nın ismi de bu bağlamda, insanın bilinmezi bilinir kılma çabasının bir yansımasıdır.
[6]Peki, neden Tanrı’ya güçlü ve yüce anlamlar içeren isimler veriyoruz? Neden Tanrı’ya "Mutlak", "Kadir", "Büyük", "Rahman", "Rab" gibi üstünlük ve kudret içeren isimler atfediyoruz? Bu sorunun cevabı, insanın bilinmezle kurduğu ilişkiyi anlamakta yatıyor.
İnsan, kendisinden üstün bir varlığı tanımlamak istediğinde, ona kendi algısındaki en güçlü, en kapsayıcı anlamları yükler. Çünkü Tanrı, sıradan bir varlık gibi algılanamaz; O, her şeyin üstünde, her şeyin yaratıcısı olarak tasavvur edilir. [7]Eğer Tanrı’yı sınırlı, zayıf veya sıradan bir kavramla adlandırsaydık, O’nu insanlaştırmış olurduk. İnsan, kendi faniliğini ve sınırlılığını bildiği için, Tanrı’ya atfettiği isimleri de bu sınırlardan arındırarak seçer.
Bunun bir başka sebebi de adlandırmanın psikolojik ve toplumsal etkileridir. Güçlü ve yüce isimler, Tanrı’nın insanlar üzerindeki otoritesini ve yüceliğini pekiştirir. Eğer Tanrı’ya "Güçlü" ve "Her Şeye Kadir" demeseydik, O’na duyulan saygı ve korku da azalabilirdi. Dinin kolektif bilinci şekillendiren bir olgu olduğu düşünüldüğünde, bu isimlerin insan toplumlarında bir düzen sağlayıcı rolü de olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Tanrı’nın adı O’nu tanımlar mı, yoksa yalnızca insanın O’nu anlamlandırma çabasının bir sonucu mudur? Ben, isimlerin Tanrı’yı değil, insanın Tanrı algısını şekillendirdiğini düşünüyorum. Çünkü Tanrı, varlığı itibarıyla insan dilinin sınırlarını aşan bir kavramdır. O'na yüklediğimiz tüm sıfatlar, aslında O'nu tam anlamıyla anlatamaz, sadece zihnimizin O’nu anlamaya çalışırken başvurduğu sembollerdir.
O hâlde, güçlü isimler Tanrı’nın özünden mi gelir, yoksa insanın O’na yüklediği anlamdan mı? Eğer Tanrı’nın adlarını biz koyuyorsak, bu adlar insan düşüncesinin bir yansıması değil midir? Belki de Tanrı’nın adı yoktur, çünkü adlandırılmak O’nu bir sınıra hapsetmek olur. Belki de tüm bu isimler, insanın kendi küçük dünyasında Tanrı’yı kavrayabilmek için yarattığı kelimelerden ibarettir.
Sonuç
Sonuç olarak, adlandırma meselesi, yalnızca dilin işleviyle sınırlı olmayan, derin ontolojik ve epistemolojik boyutları olan bir sorundur. İsimler, bir nesnenin özünü yansıtmak yerine, onunla kurduğumuz ilişkileri ve zihnimizdeki algıyı şekillendirir. [8]Dil, dünyayı anlamlandırma ve düzenleme çabamızın bir yansımasıdır, ancak bu anlamlandırma süreci toplumsal, kültürel ve tarihsel bağlamlarla şekillenir. Bir nesnenin ismi, varlığını belirlemektense, onun insan zihnindeki yeri ve işlevi hakkında ipuçları verir.
Platon'un doğal adlandırma görüşü, isimlerin nesnelerin özünü yansıttığına dair idealist bir yaklaşım sunarken, nominalist görüşler isimlerin tamamen uzlaşmaya dayalı göstergeler olduğunu savunur. Her iki yaklaşım da dilin insan düşüncesi üzerindeki etkisini göz ardı etmeden, isimlerin yalnızca sembolik işaretler olmadığını, aynı zamanda insanların dünyayı nasıl kavradığını ve biçimlendirdiğini gösterir.
Tanrı gibi soyut kavramlara verilen isimler, daha da karmaşık bir hal alır. Burada adlandırma, insanın bilinmeyeni anlamlandırma çabasıdır. [9]Tanrı'nın adı, onun özü hakkında bilgi vermez; fakat insan zihninin O’nu kavrayabilme çabası ve kültürel bağlamlar doğrultusunda şekillenir. İsimlerin, varlıkları tanımlamanın ötesinde, insanın dünyaya dair algısını yansıttığını kabul etmek, dilin gücünü ve yaratıcı potansiyelini daha iyi anlamamıza olanak tanır.
Sonuç olarak, adlandırma, hem dilin işlevsel hem de varlıkla kurduğumuz ilişkinin temel taşlarından biridir. Dil, varlıkları yalnızca işaret etmekle kalmaz, aynı zamanda onları anlamlandırma sürecimize katkıda bulunur ve dünyayı kavrayış biçimimizi şekillendirir. Bu bağlamda, isimlerin gücü, onların yalnızca birer işaret olmanın ötesinde, varlıkla kurduğumuz ilişkiyi biçimlendiren bir araç olduklarında yatar.
Araştırmacı Yazar: Halim Yusuf Pilavcı
Tarih: 03.04.2025
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- ^ Plato. (2016). Kratylos - Giriş, Metin, Çeviri Ve Dizinler. ISBN: 9789759957001. Yayınevi: Dergâh Yayınları.
- ^ F. D. Saussure. (2014). Genel Dilbilim Yazıları. ISBN: 9786053753919. Yayınevi: İthaki Yayınları.
- ^ J. Derrida. (2014). Gramatoloji. ISBN: 9789944795302. Yayınevi: BilgeSu Yayıncılık.
- ^ M. W. Rowe. J. L. Austin: Philosopher And D-Day Intelligence Officer. ISBN: 9780198707585.
- ^ Willard Van Orman Quine. Word And Object. Alındığı Tarih: 3 Nisan 2025. Alındığı Yer: antilogicalism | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Foucault. (2021). Söylem Ve Hakikat. ISBN: 9786053144755. Yayınevi: Ayrıntı Yayınları.
- ^ D. Hume. A Treatise Of Human Nature. ISBN: 9780140432442.
- ^ Searle, John R. Speech Acts : An Essay In The Philosophy Of Language : Searle, John R : Free Download, Borrow, And Streaming : Internet Archive. (28 Şubat 2022). Alındığı Tarih: 3 Nisan 2025. Alındığı Yer: Internet Archive | Arşiv Bağlantısı
- ^ LUDWIG WITTGENSTEIN. Philosophical Investigations. Alındığı Tarih: 3 Nisan 2025. Alındığı Yer: static1.squarespace | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 28/04/2025 11:18:20 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/20235
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.