Beyinde Spesifik Bir "Tanrı Noktası" Bulunamadı: Ruhani Duygular, Beyne Dağılmış Halde İşleniyor!
Sağ Pariyetal Lobdaki Hasarlar, "Kendinden Uzaklaşmayı" Arttırıyor ve Ruhaniyeti Arttıran Etki Yapıyor!
Bu haber 12 yıl öncesine aittir. Haber güncelliğini yitirmiş olabilir; ancak arşivsel değeri ve bilimsel gelişme/ilerleme anlamındaki önemi dolayısıyla yayında tutulmaktadır. Ayrıca konuyla ilgili gelişmeler yaşandıkça bu içerik de güncellenebilir.
Uzun zamanlardır bilim ile din arasında çeşitli şekillerde görülen çatışma, son birkaç on yıldır beyinde, "yaratılışımızdan gelen" bir "Tanrı noktası" olması gerektiği iddiası çevresinde de yoğunlaşmıştı. Dindarlar, beyinde mutlaka özel bir "Tanrı noktası" olması gerektiği iddia etmektedirler. Bu bölgenin, Tanrı'nın varlığına "nörolojik bir ispat" olacağı kanısındaydılar, zira beyinde, tamamen özelleşmiş bir "Tanrı noktası"nın varlığı, bu konunun beynimize ait diğer birçok konudan üstün olduğunu gösterecekti. Benzer şekilde bazı bilim insanları, beyinde "tanrı duygusuna" yönelik bir bölge bulunmasının, kişiler arasında bu konudaki yaklaşım farklarını izah edebileceğini ileri sürüyorlardı.
Geri kalan büyük bir grup bilim insanı ise, Tanrı ve din fikrinin insan beyninin evrimsel sürecinde gelişmiş, sıradan olgular ve savunma mekanizmaları olduğu, dolayısıyla beyinde tek bir bölge yerine birçok bölgeye dağılmış halde ruhani duyguları etkileyen bölgeler bulunması gerektiğini savunuyorlardı. Zira neredeyse insanı "insan" yapan bütün sosyal davranışlarımız, düşünce kapasitemiz, hayal gücümüz, vb. olgular, diğer hayvanlardaki gibi beynimizin çeşitli bölgelerine dağılmıştır (tabii insanda bu bölgelere katkı sağlayan alanlar daha büyüktür). Konuşma, nefes alıp verme, kan basıncı, kalp ritmi gibi hayati olgular ise genellikle tek veya en fazla iki bölgede yoğunlaşmış, çok güçlü kontrolü olan olaylardır. Dolayısıyla bilim insanlarının çoğu, insanın kültürel evriminde önemli bir role sahip olan ruhani duyguların, insanın biyolojik evriminde çok büyük önemi olmamasından ötürü, bu duyguların tıpkı sıradan davranışların olduğu gibi yaygın bir beyin dağılımı göstermesi gerektiğini düşünüyorlardı.
Missouri Üniversitesi'nden araştırmacılar, bu son gruptaki bilim insanlarının iddialarını destekleyen bir şekilde, beynin bölgelerini detaylıca analiz ederek beynin hiçbir yerinde, tekil bir "Tanrı Noktası" bulunmadığını ve beyindeki birçok alanın, diğer birçok özelliğimizde olduğu gibi, ruhani davranışlarımız ve düşüncelerimizde etkili olduğunu gösterdiler. Missouri Üniversitesi'nden Prof. Dr. Brick Johnstone şöyle diyor:
Ruhaniyet için nöropsikolojik temeller keşfettik, ancak bunların hiçbiri beynin tek bir bölgesinde izole olmuş ve toplanmış değil, beyne tamamen dağılmış vaziyette. Ruhanilik oldukça dinamik bir konsept. Beynin bazı bölgeleri bu olguya daha fazla katkı sağlarken, bazıları daha az katkı sağlıyor; ancak bireyin ruhani deneyimleri için hepsi ortak olarak çalışıyor.
Yapılan bu en güncel araştırmada, Johnstone ve arkadaşları, özellikle sağ pariyetal lobu hasar almış 20 kişi üzerinde çalıştılar. Bu bölge, sağ kulağın birkaç santimetre üzerindedir. Hasar almış kişiler üzerinde anketler yaptılar ve "yüce bir güce olan bağlılıkları" ve "hayatlarının ilahi bir plan üzerine kurulu olması" gibi konular üzerine sorular sordular. Yaptıkları araştırmalar sonucunda, beyinlerinin sağ pariyetal lobunda hasar olan bireylerin ruhani inançlarının arttığını tespit ettiler.
Johnstone'un araştırmasının, diğer bilimsel verilerle birleştirilmesinden çıkan sonuç ise daha da ilginç: Normalde, beynin sağ yarımküresinin, özellikle de sağ pariyetal lob ve civarının kişinin "öz bilinci" ve "kendisinin farkındalığı" gibi olgularda görev aldığı bilinmektedir. Öte yandan sol beyin, kişinin diğer insanlarla nasıl ilişki kurduğuna daha çok odaklanmaktadır.
Beyninin sağ kısmı hasar alan bireylerde, kendisinin farkındalığının azaldığı ve hayatının kontrolünün bir başka güçte olmasından rahatlık duyduğu görülmüştür. Johnstone, bunun meditasyon ve dini öğretilerdeki "kendinden uzaklaşma" olgusu ile uyumlu olduğunu düşünmektedir:
Nöropsikoloji araştırmaları, beynin sağ tarafına alınan hasarların, kişinin kendisine olan odağını yitirmeye sebep olduğunu tekrar tekrar göstermiştir. Bizim araştırmamız, beynin bu bölgesine alınan hasarların ruhaniyeti arttırdığını gösterdiği için, ruhani deneyimlerin kişinin kendisinden uzaklaşmasıyla ilgisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum, kendilerinden ziyade diğerlerinin iyiliğine odaklanmayı tembihleyen birçok dini metin ile de uyumludur.
Yapılan bir başka araştırmada, Budist meditasyoncuların ve rahibelerin doğuştan itibaren belli tipte eğitilmeleri sonucunda sağ beynin aktivitesini iyice azaltarak, kendilerini tamamen farklı bir olguya ait görmelerinin ve kendilerinden tamamen kopmalarının mümkün olduğu gösterilmişti. Böylece, tamamen bilinçli dünyadan koparak ruhani hisler yaşamanın, beynin normalde çalışmak için evrimleştiğinden farklı ve eksik çalışmaya zorlanmasından kaynaklandığı gösterilmişti.
Her ne kadar bazı bilim insanları beyindeki "Tanrı Noktası"nı aramaya odaklandıysa da, yapılan bu ve benzeri araştırmalar kişinin kendine odaklılığı ve kendisinden başka olgulara odaklılığı konularına eğilmenin daha işlevsel olabileceğini gösteriyor. Prof. Johnstone şöyle anlatıyor:
Kişi, kendisiyle ve dolayısıyla gerçeklikle olan bağlantısını yitirdiğinde, Tanrı veya Nirvana ile buluştuğunu, onlarla bağlı olduğunu anlıyor. Öz benliğini yitiriyor. İşte bu da, daha yüce bir varlığın parçası olduğunuzu hissetmenize neden oluyor.
Bu araştırma, elbette ki dini argümanlar ile ilgili açıklamalarda bulunmuyor. Ancak Budistlerin Nirvana'ya, Hıristiyanlar'ın Tanrı'ya, Müslümanlar'ın Allah'a, ateistlerin ise doğaya bağlı olduklarını hissetmeye yarayan nöropsikolojik mekanizmaları açığa çıkarıyor ve bir nevi, bu olguları materyal dünyaya indirgemeyi başarıyor.
Öte yandan bu duyguların sadece ruhani hislerle tetiklenmediğini de söylemekte fayda var. Prof. Johnstone şakayla karışık şunu söylüyor:
Kulaklıklarımı takıp Led Zeppelin'in Stairway to Heaven'ını dinlediğimde de kendimi kaybediyorum.
Dolayısıyla beynimiz belki de, evrimi süresince bu şekilde özden ve kendinden kopmayı başarabilecek adaptasyonlar geçirerek, beyin aktivitelerinin düzenlenmesi için bir savunma mekanizması geliştirmiş olabilir. Bu araştırma, tam olarak hedefi bulmasa da, insanın neden dini inançları olduğunu ve beyin irileştikçe neden dini inançların birer savunma mekanizması olarak ortaya çıktığını anlamamız için bir kapı açıyor.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Evrim Ağacı olarak biz de başından beridir dini ve ilahi olgular hakkında hiçbir bilim dışı açıklama yapmamaya özen gösterdik. Dini olguları sadece bilim (ve analitik felsefe) çerçevesinde, nöropsikolojik, antropolojik, sosyolojik olarak inceledik ve bu incelemelerin dinin kendi argümanlarından bağımsız yapılması gerektiğini savunduk - ki bilime düşen de budur. Bizim bu haberden çok önce yazdığımız ve bu haberle tam bir uyumluluk gösteren şu yazımızı okuyabilirsiniz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 20
- 11
- 6
- 5
- 3
- 2
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: HuffPost | Arşiv Bağlantısı
- B. Fischer. Distinct “God Spot” In The Brain Does Not Exist, Mu Researcher Says. (18 Nisan 2012). Alındığı Tarih: 24 Şubat 2020. Alındığı Yer: University of Missouri | Arşiv Bağlantısı
- B. Johnstone, et al. (2012). Right Parietal Lobe-Related “Selflessness” As The Neuropsychological Basis Of Spiritual Transcendence. The International Journal for the Psychology of Religion, sf: 267-284. | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 20:14:27 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/828
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.