Rita Levi-Montalcini Kimdir? Ne Yapmıştır? Kendi Ağzından Yaşam Öyküsü...
- İndir
- Dış Sitelerde Paylaş
Ben Rita Levi Montalcini. İkiz kardeşim Paola ile, 22 Nisan 1909'da kökenleri Roma İmparatorluğu dönemine uzanan, Yahudi bir ailenin dört çocuğun en küçükleri olarak, İtalya’da, Torino'da doğduk. Babam elektrik mühendisi ve iyi bir matematikçi olan Adamo Levi, annem ise yetenekli bir ressam ve entelektüel olan Adele Montalcini idi. Bağlılık ve karşılıklı sevgiyle dolu bir aile ortamında büyüdüm diyebilirim. Son derece gösterişli, süslü bir evde ve görgü kurallarının önemsendiği, sanat ve bilimin egemen olduğu bir ailede yaşadım.
Olanaklarımız genişti. Tüm kararları, ailenin reisi olarak görülen babam alıyordu. Bizi çok seviyordu, ancak ne yazık ki akademik bir kariyer yapmanın, kadınların ana görevi olarak gördüğü “eş ve anne olma” işine engel olacağına inanıyordu. Bu nedenle ailemizde erkekler daha başarılı olabiliyordu: Mesela kalp krizi nedeniyle kaybettiğimiz ağabeyim Gino, İtalya’nın en tanınmış mimarlardan biri oldu. Aynı zamanda Torino Üniversitesi'nde profesördü. Ama benden beş yaş büyük olan ablamız Anna, bir kız olduğu için eğitimine devam edemedi ve hayatı boyunca çocukları ve torunları ile Torino'da yaşadı. İkizim Paola ise olağanüstü bir sanatsal yeteneğe sahipti. O da benim gibi dik başlıydı ve babamın kararları, onun kendini resme adamasını engelleyemedi. İtalya'nın en seçkin kadın ressamlarından biri olmayı başardı.
Gençlik yıllarında tüm arzum yazar olmaktı. İsveçli yazar Selma Lagerlöf'e hayrandım. Ancak yakın bir aile dostumuzun mide kanserinden öldüğünü gördükten sonra, tıp okumaya ve hekim olmaya karar verdim. Zor bir dönem geçirmiştim. Sonunda yirmi yaşımda, babam tarafından tasarlanan geleneksel kadın rolüne uymadığımı fark ettim ve cesaretimi toplayıp eğitimime devam etmek için ondan izin istedim. Sadece sekiz ayda, çok sıkı bir çalışmayla Latince, Yunanca ve matematikteki eksiklerimi tamamladım, liseden mezun oldum ve 1930 yılında Torino Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kayıt yaptırdım.
Okulumu 1936'da iyi bir derece ile tamamladıktan sonra, ünlü nörohistolog Giuseppe Levi’nin asistanı olarak çalışmaya başladım. Sinir hücrelerini mikroskop altında daha ayrıntılı görebilmek için gümüş boyama tekniğini öğrendim. Akademik kariyerime devam ederken iktidara gelen diktatör Benito Mussolini, 1938 yılında “Irk Manifestosu”’nu ilan etti. Yahudileri sosyal hayattan ve bilim üreten eğitim kurumlarından men eden, ticaret yapmayı engelleyen, hatta evlilikleri bile yasaklayan yasaların yürürlüğe girmesiyle çalışmalarım yarıda kesildi. Bu ırk manifestosunu hazırlayan ve imzalayanların içinde ne acıdır ki doktorlar da dâhil olmak üzere birçok bilim insanın olduğunu söylersem, İkinci Dünya Savaşı zamanında dünyanın nasıl bir felaketle karşı karşıya kaldığını biraz olsun anlatabilirim sanırım.
Savaş koşulları nedeniyle İtalya’da siyasi durum karışınca Belçika’ya taşındık ancak Almanların Belçika’yı işgali sonrasında oradan da kaçarak Torino’ya geri döndük.
Mussolini’nin bizi aşağı bir ırk olarak görmesi, beni daha da kamçıladı, daha da azimli kıldı. Ama ne yazık ki çalışmalarım, artık üniversitedeki araştırma merkezinde değil, bir yatak odasında devam edecekti. Çünkü Yahudilere üniversitede artık yer yoktu. Evde küçük bir araştırma birimi kurmaya karar verdim ve yatak odama dokuları çok ince kesitler halinde kesen bir mikrotom makinesi ve hazırladığım örnekleri incelemek için mikroskop koydum. Kurduğum ev yapımı laboratuvarda ilk genetik çalışmalarıma başladım.
İlham kaynağım, Amerikalı embriyolog Viktor Hamburger'in yazdığı, civciv embriyolarında sinir gelişimini anlatan 1934 tarihli bir makaleydi. Aynen bizim gibi, Naziler tarafından işgal edilen Belçika'dan kaçan Giuseppe Levi, Turin'e dönüp bana katıldığında projem henüz başlamamıştı. Düşünebiliyor musunuz? Eski hocam, şimdi asistanım ve danışmanım olmuştu. Benim için ne büyük bir şans! Gümüş boyama tekniğini kullanarak sinir hücrelerinin çoğalması üzerine araştırmalar yaptım. Yumurtalardaki embriyolar üzerinde deneyler yapıyordum. Size garip gelebilir, ama yumurtanın kalan kısmını pişirip yiyorduk. Tahmin edeceğiniz üzere savaş koşullarında yiyecek bulmak kolay değildi. Yumurtalar, bizim için hem deney malzemesi, hem besin kaynağı oldu.
1941'de İngiliz ve Amerikan hava kuvvetleri tarafından Torino'ya yapılan ağır bombalama sonrasında kenti terk ederek, evimizi ve mini laboratuvarımı köye taşımak zorunda kaldık. Aslında kırsal alanda yaşamak çalışmalarımı da kolaylaştırdı. Çevre çiftliklerden ve köylülerden döllenmiş yumurta temin edebiliyordum. Tavuk embriyosunu incelemek, bu deneyler için mükemmel bir tercihti, çünkü çok tutarlı ve izlenebilir bir sinir hücresi göç modeline sahipti. Sinir hücresi göçünün, bizim oradan oraya ettiğimiz göç gibi olmadığını tahmin etmişsinizdir…
Yumurta içinde civcivlerin organ ve uzuvlarının oluşabilmesi için benzer hücre gruplarının çoğalarak göç etmesi gerekiyordu. Bu uzuv, tomurcuklarından bacaklar ve kanatlar oluşuyordu. Civcivin yumurtadan çıktıktan sonra kanatlarını hareket ettirebilmesi için kanat kaslarına sinyal gönderen sinirlere ihtiyacı vardı. Sinir hücrelerinin yani nöronların, gelişen kanat kaslarına nasıl ulaşabildiklerini gözlemliyordum. Yumurtanın içinde kanat oluşurken aynı zamanda omurilikten çıkan sinirlerde uzuyor ve gelişiyordu. Peki bu sinir hücreleri, ne kadar çoğalması gerektiğini, nereye kadar uzayacağını ve nereye yöneleceklerini nasıl düzenliyorlardı?
Dr. Hamburger, embriyoda uzuv oluşturan tomurcuğun sinirlerin uzaması ve yönlenmesi gereken alanları belirlediğini ve kontrol ettiğini düşünüyordu. Kanadın uyarabilmesi için gerekli olan sinirlerin, civciv embriyosunun kanat kısmı oluştukça varılan en uç noktada gelişimini tamamladığı sonucuna varmıştı. Özetle, kanat oluştuğu sürece, öncü sinirler de teşvik ediliyor ve onunla birlikte gelişiyordu. Bu teorisini desteklemek için Dr. Hamburger, gelişen kanat dokusunu tavuk embriyolarından keserek çıkardığında, spinal ganglion adı verilen sinir lifi demetlerinin boyutunda ciddi bir azalma olduğunu bildirmişti. Ameliyatla çıkarılan kanadın olduğu tarafta uzuv tomurcuğundan sinyal alamadığı için uyarılmayan sinir hücreleri, hayatta kalamıyor ve ölüyorlardı. Oldukça etkileyici bir çalışmaydı, ancak bana garip gelen ve ikna olamadığım şeyler vardı.
Akıl hocam Giuseppe Levi'nin yardımıyla, gümüş boyama tekniğini uygulayarak, aynı deneyi titizlikle tekrarladım. Ameliyatla çıkardığım kanadın olduğu tarafta, farklı zamanlarda embriyoları dikkatlice inceledim. Evet, gerçekten sinir lifi demetlerinde belirgin bir azalmanın tetiklendiğini gözlemledim. Bununla birlikte, başka bir mekanizmanın sorumlu olabileceğini fark ettim. Çünkü gelişmekte olan uzvun kesildiği yere ulaşana kadar sinir hücreleri çoğalmaya ve farklılaşmaya devam ediyorlardı, yani yaşamak ve gelişmek için çabalıyorlardı. Kanat kesik olduğundan, birbirleriyle güçlü bağlantılar kuramayan ve çoğalamayan sinirler neticede ölmeye başlıyorlardı.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
İkinci Dünya Savaşı sırasında, saklandığımız bir köy evinde yapılan bilimsel araştırmanın İtalya'daki akademik dergilerde yayınlaması neredeyse imkânsızdı. Danışmanım Giuseppe Levi'nin yardımıyla yazılarımı Belçika’ya gönderdim ve çalışmalarımın sonuçlarını 1942 ve 1943'te yayınladım. 2 yıl süren köy hayatının ardından 1943 sonbaharında, Alman ordusunun İtalya'yı işgal etmesi üzerine sığındığımız evden çıkarak ve savaşın sonuna kadar yeraltında sığınakta yaşadığımız Floransa'ya kaçtık.
Floransa'da "Partito di Azione" yani anti-faşist, liberal sosyalist ve cumhuriyetçi bir çizgide faaliyet gösteren Eylem Partisi’nin üyesi dostlarım ve cesur direnişçilerle her gün temas halindeydim. Ağustos 1944'te, ilerleyen Amerikan orduları, Alman işgalcileri Floransa'yı terk etmeye zorladı. Ben de tıp doktoru olarak çalışmaya başladım ve bir mülteci kampına atandım. Bulaşıcı hastalıkların neden olduğu salgınlarla mücadele ettik. Daha önce hep araştırmacı olarak çalışmıştım ve doğrudan hasta görmemiştim. Kampta doktor olarak, sorumluğum altındaki mültecilerin acılarına tanıklık ederek ve her gün ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalarak yaşadım.
İtalya'da savaş, Mayıs 1945'te sona erdikten sonra ailemle birlikte Torino’ya döndüm ve üniversitedeki akademik görevlerime devam ettim. 1947 sonbaharında, Profesör Viktor Hamburger’in beni Amerika’ya davet ederek kendisine katılmamı istemesi, hayatımın akışını değiştirecekti. 5 yıl önce civciv embriyosunda yaptığımız deneyleri tekrar etmek ve ilerletmek istiyordu. Sadece bir dönem kalmayı planlanmış olmama rağmen, nihayetinde tam 30 yılımı Washington Üniversitesi'nde geçirdim. 1958'de Profesör oldum ve 1977'de emekli olana kadar orada kaldım.
Yaptığım en önemli keşiflerden biri, laboratuvar şartlarında bir kap içinde sinir hücrelerini büyütmeme olanak sağlayan bir kültür tekniği geliştirmemdi. Bir farede oluşturulan tümör dokusunda sinir hücrelerinin de yoğun biçimde çoğalmaya devam ettiğini gözlemledim. Bir tavuk embriyosuna aşıladığımda, bu kanser hücreleri sinirlerde büyümeyi uyarmıştı, neticede kanser hücrelerinin sağ kalabilmek için "büyüme faktörü” içerdiğini düşündüm. Aynı zamanda sinirlerinde çoğalmasını teşvik eden bir faktördü bu!
Nihayetinde, yıllar süren araştırmalarımın meyvesini aldım. 1952 senesinde büyüyen ve bölünen kanserli beyin hücrelerinden Sinir Büyüme Faktörü'nü (NGF) ayrıştırmayı başardım. Sinir Büyüme Faktörü, belirli sinir kümelerinin büyümesini ve hayatta kalmasını destekleyen bir maddeydi. İkinci bir işlevi, zayıf bağlantıya sahip sinir hücrelerini budamak veya işlevsiz hale getirmekti. Erken embriyonik gelişimde yüksek hücre ölümü oranını fark ettiğimde "sinaptik budama" denilen bu işleminin sinir sisteminin gelişimi için şart olduğunu anladım.
Bu önemli buluşun ardından, Dr. Stanley Cohen ile birlikte pek çok büyüme-hızlandırıcı madde tanımlayıp ayrıştırdık. Nörotrofinler, yani büyüme faktörleri olarak bilinen bu proteinin keşfi, beynin işleyişine ve beyin hastalıklarına ışık tutacak, bunama ve Alzheimer dahil pek çok hastalığın tedavisinde kullanılacaktı. Ayrıca, kol ve bacaklardaki şekil ve gelişim bozuklukları, gecikmiş yara iyileşmesi ve bazı kanserler gibi tıbbi sorunların daha iyi bir şekilde anlaşılmasını ve tedavisini de sağlayacaktı.
1961 yılına geldiğimizde hayatımın büyük çoğunluğu geçireceğim Roma'da bir araştırma tesisi kurdum. Sekiz yıl boyunca Nörobiyoloji Araştırma Merkezi adlı bu merkezde ve daha sonra 1978’e kadar İtalyan Ulusal Araştırma Konseyi’nin Hücre Biyolojisi Enstitüsü’nde çalıştım. Bir yıl sonra emekli oldum.
1986'da Dr. Stanley Cohen ile birlikte Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'nü paylaştık. Hedefim, hiçbir zaman övgüler ve ödüller almak değildi. Nobel Ödülü'nü kazandığımı öğrendiğimde büyük bir onur duymuştum, ama sinir büyüme faktörünü keşfettiğim anda yaşadığım kadar büyük bir heyecanım yoktu.
Bilimsel çalışmalarımı sonlandırdıktan sonra ikiz kardeşim Paola ile çocuklara yönelik destekler sağlamak için bir vakıf kurduk. Özellikle Afrikalı kadınlara ve çocuklara eğitim desteği ve burs sağlayan bu vakıfta değerli işler ürettik. Çünkü iyi ve başarılı bir bilim insanı, sadece bilim üretmekle kalmamlı, insanlara yardım da etmelidir.
İtalya parlamentosu beni 2001 yılında ömür boyu Senatör ilan etti. Aşırı sağcı İtalyan politikacıların bilimsel araştırma fonlarını kesmeye çalıştıkları bir bütçe önerisi üzerine kıyasıya bir mücadeleye giriştim. Bu, aslında geçmişten gelen bir hesaplaşmaydı. Kim kazandı dersiniz? Elbette bilim kazandı. Ben kazandım!
Kadın olmak, yaşadığımız toplumdan farklı kimliğe sahip olmak ve dönemin sosyal ve siyasal zorluklarına rağmen; merak eden, soru soran, çalışmaktan asla vazgeçmeyen bir insan olmayı hep sürdürdüm. Hiç evlenmedim ve çocuklarım olmadı. Hayatım buna fırsat tanımadı.
Ödülüm, belki yıllar sonra geldi. Ancak sürekli kaçarak ve olanaksızlıklarla mücadele ederek, savaşın tozları arasından var ettiğim bu keşif, insanlığın koşullar ne olursa olsun bilim hevesini kaybetmemesi için umarım sizlere de bir ışık olur.
Not: Bilim insanları otobiyografik öyküleri projesi, Aklın Yolu Düşünce Topluluğu desteğiyle, yazarımız Okan Ö. Cinemre koordinatörlüğünde Antalya BAKÜS Sahne & Atölye'nin yazar ve sanatçıları tarafından yapılmıştır. Kayıtlardaki emek ve desteğinden dolayı Yamaç Alkan ve Bad Production'a teşekkür ederiz.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 5
- 3
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/12/2024 15:00:31 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11078
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.