Avcı-toplayıcılıkta (200-300 bin yıl) ölüler gömme, birtakım ritüeller ve ilk sanat çalışmaları ortaya çıktı. Din de kabilenin ötesinde güç sahibi değildi. Sonra daha geniş gruplar, yerleşimler (bkz. Göbeklitepe) şekillendi ve kültür alışverişi arttı. Bu sefer şehir devletlerinin tanrıları (bizde en meşhuru Efes'teki Artemis herhalde), o şehirlerin gücünü temsil etti ve giderek kurumsal hale geldiler. Gene tarım, savaş ve ticaret ekonomiye hakimdi. Daha sonra, bu yerel tanrılar, Grek panteonu ve buna dayalı Roma tanrıları olarak bir araya geldiler, bir hiyerarşi kurdular. Hindistan ve Çin'de ise daha doğaya yakın tanrılar ve paganizm veya tanrısız inançlar hakim oldu. Avrupa'daki hızlı siyasi gelişmeler, Roma'nın imparatorluğa dönüşmesi, tek tanrılı kurguları daha işlevli hale getirdi. Tabii gene de mesela Museviler'in tanrısı tam olarak "tek tanrı" değil, "esas tanrı" olarak tekelini ilan etti; unutmamalı. Dinler, doğayla muhatap olma ve yaşam-ölüm sürekliliğine bir hikaye ekleme ihtiyacından, birer siyaset aracına dönüştüler. Malum, ortada henüz uluslar, milliyetçilik, sınıflar vs. yok.
Dinin kendisi şu işe yaramıştır, olmasaydı şu olmazdı, demek zor. Avrupa ve Çin, benzer aşamalardan geçtiler. Avrupa siyasi (ve dini) olarak daha bölünmüştü, bu da kısa vadede felaketler getirirken, uzun vadede feodalizm ve yağmacılık üzerinden hızlı bir birikim yapmalarını sağladı. O birikim, toplumsal çatışmalar sonrasında biraz daha halkın refahına, sağlığına ve eğitimine harcandı. Çin, siyasi birliğini daha erken sağladı, ancak bu bir vadede genişlemenin durmasına da neden oldu. Din açısından ikisi çok farklı şeylere inansa da, benzer koşullarda benzer gelişmeler ve icatlar yapıldığı görülüyor (genelde savaş, inşaat ve tarım alanında en azından). Benzer bir soruyu savaş için de sorabiliriz ve cevap çok farklı olmazdı... yıkım, yapım, siyasi birlik, ortak kimlik gibi faktörler, tarihsel gelişmeleri hızlandırıyor. Dinler de bunların birer yansıması ve kısmen de katalizörü oluyorlar. Organize dinler hem bilimle çatıştılar, hem açtıkları okullarla, yaptıkları misyonerlik işleriyle, bir anlamda bilginin yayılmasına, kendi muhaliflerinin eğitimine katkıda bulundular. Ki, hemen hemen her büyük kurum için de bu söylenebilir (askeriye, bürokrasi, şirketler vs.)
Modern dünyada dinin olumlu veya olumsuz fazla bir etkisi kalmadı. Genelde otoriter rejimlerin ve popülist hareketilerin söyleminde yer alıyor. Aşı karşıtlığı gibi hareketler, dindarlığın yaygın olduğu yerlerde yaygınlaşıyorlar, ama ikisi de birer sonuç, sebep değil. Bir faydası, sosyal devletin olmadığı veya yeterince etki edemediği yerlerde insanlara psikolojik rahatlama ve bir araya gelme imkanı/vesilesi sağlaması olabilir hala. Toplumsal evrim, henüz modernleşmeye uyum sağlamış değil ve ruhsal problemler, depresyon vs. artışda. Din veya genel olarak "aşkın" bir düşünceye/varlığa inanç, hikayelerle yaşamaya alışkın insanlar için evrensel bir ihtiyaç gibi duruyor. Bu konuda modernizmin/kapitalizmin tüketim çılgınlığı ve sosyal medya dışında fazla yaygınlaşmış bir çözümü yok henüz.