Kütleçekim, insanlığın varlığını kabul ettiği ilk temel kuvvet olmasına rağmen, hala en az anlaşılanı. Fizikçiler, kütleçekimin bowling topları, yıldızlar ve gezegenler üzerindeki etkisini muhteşem bir doğrulukta öngörebilirken, kimse bu kuvvetin küçük parçacıklarla ya da kuantalarla nasıl etkileşime girdiğini bilmiyor. Kuantum kütleçekim teorisi, yani kuvvetin, evrenin en küçük parçalarında nasıl çalıştığına dair geliştirilen teorimiz için neredeyse bir asırdır süren araştırma; tüm galaksileri, kuarkları ve aradaki her şeyi tek bir kütleçekim kuralının idare etmesi gerektiği şeklindeki basit bir beklenti tarafından yönlendirilmekte.[1] Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) teorik fizikçi Netta Engelhardt, şöyle anlatıyor:
Teorik fizikteki en çetrefilli problemin kalbinde, alanın en büyük iki zaferi arasındaki çatışma yatıyor. Albert Einstein'ın genel görelilik teorisi; Isaac Newton'un "nesneler arası çekim kuramı" kavramını, madde ya da enerjinin etrafındaki uzay ve zamanı büktüğü ve yakındaki nesnelerin sanki birbirlerini çekiyormuş gibi davranarak, bu kıvrımlı yolları takip ettiği bir tanımla değiştirdi. Einstein'ın denklemlerinde kütleçekim, uzayın kendisinin şeklinden ibarettir. Einstein'ın teorisi, her seferinde uzayın daha ufak bir kısmına bakabileceğiniz, pürüzsüz ve klasik bir geleneksel evren tanımını korumuştur.