Güneş sistemimizin beşinci en büyük gezegeni, yarıçapı yaklaşık 6370 kilometre, ağırlığı 6.6 sekstilyon ton, Güneş’in çevresinde saatte 107,000 kilometre hızla hareket eden, yüzey alanı %70 oranında suyla kaplı ve 510 milyon metrekare olan Dünya’mız adeta evrende seyahat eden bir uzay gemisi gibidir. Elbette gözlerimiz Mars’ta ve ötesinde olabilir ancak şu an milyonlarca canlı türüyle beraber bir hayat paylaştığımız ve insanlık tarihinin doğduğu yer olarak bu gezegenden başka yuvamız yoktur. Eğer bilim-kurgu film ile dizilerde yer alan uzay yolculuğuna çıkan gemilerin birinde olsaydınız, çıkan her arızanın tamir edilmesini isterdiniz, çünkü biliyorsunuz ki o uzay gemisi yeteri kadar hasar gördüğünde kaçacak başka yeriniz yoktur. Söz konusu Dünya olunca, aynı endişeyi yeterince duymuyoruz. Belki yaşantılarımızdaki dertlere çok odaklanmışızdır, “Zaten kısa bir ömrüm var, bir de bununla mı uğraşayım?” dersiniz, belki de gezegenin devasa yapısı karşısında “Bir şey olmaz” tavrını sergilersiniz, belki de umutsuzluğunuza rağmen “Ne gibi bir yardım yapabilirim ki? Bilim insanların bu sorunu da çözeceğine inanıyorum” diyenlerdensiniz. İnsanlar genel olarak ani değişimlere tepki vermektedirler, ancak uzun vadeli değişimler söz konusu olduğunda ortada bir umursamamazlık olmaktadır. Eğer yarın yıkıcı bir fırtınanın olacağını öğrenip bunun olmasını önleyebilecek teknolojiye sahip olsaydık (şimdilik böyle bir şeyin olduğunu varsayın) hiç düşünmeden bu kararı alırdık. Ancak bundan 50 yıl sonra milyonlarca insanın hayatını mahvedecek bir küresel fırtınanın oluşabileceğini öğrenseydik, şimdiden bunu önlemek için yapılabilecek çalışmaları pek önemsemezdik. Bu tıpkı bitirme tezini son haftaya bırakan tembel bir öğrencinin davranışı gibidir ve hepimiz biliriz ki son anlara bırakılan yüklü iş oldukça streslidir, lakin bu durumda kaybedeceğiniz şey eğitiminizi bitirme şansınızdır, ancak iklim değişimi durumunda insanların ve diğer hayvanların hayatları söz konusudur.
Yine de ne derseniz deyin, iklimin değişimi gözardı edilemez bir durumdur. Yaz ayları gelince tek derdimiz fit olup çekici görünmek iken, “çok sıcak öyle değil mi? Yanıyor resmen” diye söylentileriniz sadece işin başlangıcı olduğunu söyleyebiliriz.