Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Normalde sönük ve bulunması zor olan Denizanası Bulutsusu, bu harika sahnede yakalandı. Teleskoptan alınan bu görüş alanında, Mu ve Eta olarak adlandırılan iki parlak sarımsı yıldız, soldaki Denizanası Bulutsusu’nun hemen altında ve üstünde yer almaktadır. Soğuk kırmızı devler, göksel ikizin dibinde yer alıyorlar. Denizanası Bulutsusu merkezin altında ve solunda, dokunaçları olan parlak bir emisyon yayı şeklinde görülüyor. Aslında kozmik denizanası, kabarcık şeklindeki süpernova kalıntısı olan IC 443‘ün bir parçasıdır. Bu kalıntı, patlayan büyük bir yıldızın genişleyen enkaz bulutudur. Bu patlamadan yayılan ışık, 30.000 yıldan fazla bir süre önce Dünya gezegenine ulaştı. Astrofizik sularındaki kuzeni, süpernova kalıntısı Yengeç Bulutsusu gibi, Denizanası Bulutsusu’nun da bir nötron yıldızı barındırdığı bilinmektedir. Nötron yıldızı, çökmüş yıldız çekirdeğinin kalıntısıdır. 30 Nisan’da oluşturulan teleskoptan alınan bu görselde, aynı zamanda Mars da görülüyor. Artık akşamların erken saatlerinde gökyüzünde gezinen Kızıl Gezegen, görüş alanının sağ tarafında sarımsı rengi ile parıldamakta. Elbette Denizanası Bulutsusu, yaklaşık 5.000 ışık yılı uzaklıktadır. Ancak Mars, şu anda Dünya’dan yaklaşık 18 ışık dakikası uzaklıktadır.
19 Mayıs 2021 Günün Astronomi Fotoğrafı (NASA APOD)
📸 Kaynaklar ve Katkıda Bulunanlar:
Görsel Kaynağı & Telif Hakkı: Jason Guenzel
Çeviren: Seda Baştürk
Çeviri Editörü: Eda Alparslan
🔗 Tüm APOD içeriklerini görmek için:
https://evrimagaci.org/apod
Beklenmedik Düşük Başarı (İng: "Underachievement") genellikle, "beklenen" ile "gözlenen" performans arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır. Beklenen...
Retrograd amnezi, bireyin geçmişteki anılarını kaybetmesiyle karakterize edilen bir tür bellek bozukluğudur. Bu durum kişinin otobiyografik anılarının yanı sıra genel bilgi, kişiler, yerler ve olaylarla ilgili belleğini de etkileyebilir. Hafıza kaybının süresi ve kapsamı değişkenlik gösterir. Bazı bireylerde yalnızca son birkaç hafta veya ay etkilenirken bazı vakalarda çocukluk dönemine kadar uzanan geniş çaplı bir bellek kaybı gözlemlenebilir.
Bellek kaybının hangi anıları kapsadığı ve ne ölçüde olduğu beynin etkilenen bölgesine bağlıdır. Hipokampus ve medial temporal lob hasarı genellikle yakın geçmişteki anıların kaybına neden olur. Frontal korteks lezyonları ise daha eski anıların hatırlanmasını zorlaştırabilir.
Atomların varlığı daha tartışma halindeyken varlıklarının ispatı bu hareketleri sayesinde olmuştur.
İlk olarak Jan Ingenhousz isimli kimyager suyun üzerinde yüzen kömür tozlarının rastlantısal hareketini gözlemlemiştir. Robert Brown is bu gözlemi suyun üzerinde yüzen polen parçacıkları ile yapmıştır ve hareketin nedenini "polenlerin canlı olmasından kaynaklandığını" açıklasa bile bu deneysel ve gözleme dayalı çalışmalara istinaden bu harekete literatürde "Brown Hareketi" denilmiştir.
Hareketi açıklayan bazı makaleler yayımlanmış olsa da en gerçekçi açıklamayı tarihin en büyük fizikçilerinden Einstein yapabilmiştir: Su moleküllerinin kinetik enerji teorisi doğru ise bu moleküllerin rastlantısal hareketinin olması gerektiğinin farkına varan Einstein, suyun üzerinde bulunan çok küçük ve hafif parçacıklara farklı şiddetlerde uygulanan farklı kuvvetlerin bu harekete neden olduğunu açıklamıştır.
Tüm Reklamları Kapat
Brown Hareketi
Moleküllerin hareketinin anlaşılmasının tarihi geçmişini bir yana bırakıp asıl sorunuza dönersek: Maddeyi oluşturan moleküllerin iç yapısına bağlı olarak moleküllerin titreşim frekansı vardır. Moleküllerin titreşim hareketinin kinetik enerji seviyesi; bağdaki atomların büyüklüğüne, moleküllerin büyüklüğüne ve bağın kuvvetine bağlı olarak değişir. Bu değişen şartlara göre aşağıdaki 3 hareket duruma göre gözlenebilir; 1-Ötelenme hareketi, 2-Dönme hareketi, 3-Titreşim hareketi.
Su moleküllerinde 3. hareket mevcutken, 2. ve 1. kısmen vardır. Tüm gazlarda 3 hareketin tamamı serbest iken, metallerde ilk iki hareket neredeyse yok, 3. hareket çok sınırlıdır.
Sonuç olarak. Molekülleri oluşturan atomların hareketini hissedebilmeniz için boyutunuzu aşırı küçültmeniz gerekir. Moleküllerin titreşim frekansının uyguladığı rastlantısal küçük kuvvetleri hissetmeniz insan boyutundaki canlılar için imkansızdır. Bakteri boyutunda olsaydınız bu kuvvetlerin bir kısmını hissedebilirdiniz.[1]
Kaynaklar
M. Ç. Sever. Brown Hareketi Nedir? Sıvı Moleküllerinin Rastgele Hareketlerinin Ardındaki Fizik Nasıl İzah Edilir?. (22 Eylül 2019). Alındığı Tarih: 29 Şubat 2024. Alındığı Yer: Evrim Ağacı
| Arşiv Bağlantısı
3
Şikayet
Et
Mantık Hatası
0
Paylaş
Alıntıla
Alıntıları Göster
İnceleme
Silinmiş Üyeİnceleyen1029 Mart 2023
Düşüncenin ceza olduğu bir dünyada yaşayan bir insanın hikayesi.Hayatı boyunca yaptığı tüm işlerden haberi olan bir qrup insanların elinde adeta.Bunun ne kadar zor olduğunu göstermeye çalışan bir kitap kısacası.Ben okuduğum kadarıyla derin anlam taşıyan cümlelerle karşı karşıya olacaksınız.Okuyacaksanız hazır olun!:)
Çoğu insan için Evrim Teorisi'nin tartışmaya yer bırakmaz şekilde ortaya koyduğu türler arası kuzen-ata ilişkisi, anlaması güç kavramlardan birisidir. Halbuki sadece kendi ailelerimize bile bakarak bu evrimsel olguyu algılamamız mümkündür. Bu makalemizde, türler arası akrabalık ilişkilerinden ziyade, tür içerisindeki akrabalık ilişkilerine odaklanacağız. Bu makaleyi, buradaki makalemiz gibi bazı diğerleriyle birleştirerek analiz edecek olursanız, var olmuş, var olan ve var olacak tüm türlerin birbirleriyle nasıl akraba olduğunu anlamanız mümkün olacaktır. Gelin şimdi sizi soy hattınız içerisinde son derece ilginç bir yolculuğa çıkaralım. Bu süreçte, evrimsel biyoloji ile ilgili birçok kavramı analiz etme ve anlama fırsatı bulacağınızı umuyoruz. Hikayeyi birinci tekil şahıs olarak anlatacağız, çünkü bu hikaye Wait But Why isimli bilim sitesinin kurucusu Tim Urban'ın soy ağacı tarihine yaptığı bir yolculuğa dayanıyor. Ondan öğreneceğimiz çok şey var, dolayısıyla hemen başlayalım:
Büyüklerimden yalnız 89 yaşındaki babaannem hayatta: Nana...
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), önlenebilir ve tedavi edilebilir bir ilerleyici akciğer hastalığı türüdür. KOAH, uzun süreli solunum semptomları ve hava akımı kısıtlılığı ile karakterizedir.[1] Ana semptomlar, mukus üretebilen veya üretmeyen nefes darlığı ve öksürüktür.[1] KOAH, yürüme veya giyinme gibi günlük aktivitelerin zorlaşmasıyla giderek kötüleşir.[2]
KOAH'ın en yaygın iki durumu amfizem ve kronik bronşittir ve bunlar, iki klasik KOAH fenotipidir.[3] Amfizem, duvarları parçalanarak akciğer dokusunda kalıcı hasara neden olan genişlemiş hava boşlukları (alveoller) olarak tanımlanır. Kronik bronşit, iki yıl boyunca her yıl en az üç ay süren prodüktif öksürük olarak tanımlanır. Bu koşulların her ikisi de KOAH olarak sınıflandırılmadıklarında hava akımı sınırlaması olmaksızın mevcut olabilir. Amfizem, önemli sayıda insanda hava akımını sınırlayabilen ve hava akımı kısıtlaması olmaksızın var olabilen yapısal anormalliklerden sadece biridir.[4][5] Kronik bronşit her zaman hava akımı kısıtlılığına yol açmaz ancak sigara içen genç erişkinlerde KOAH gelişme riski yüksektir.[1] Geçmişte KOAH'ın birçok tanımı amfizem ve kronik bronşiti içeriyordu, ancak bunlar GOLD raporu tanımlarına hiçbir zaman dahil edilmedi.[1] Amfizem ve kronik bronşit, KOAH'ın baskın fenotipleri olmaya devam etmektedir, ancak bunlar arasında sıklıkla örtüşme vardır ve bir dizi başka fenotip de tanımlanmıştır.[3][6]
Ay’ın tamamını nasıl görebiliyoruz? Ay hilal evresindeyken, yalnızca bir kısmı Güneş tarafından doğrudan aydınlatılmış gibi görünür. Bu sorunun cevabı ise, Da Vinci parıltısı olarak bilinen dünya ışığıdır. Bunun sebebi, Ay’ın Dünya’ya bakan yüzünün geri kalan kısmının, Dünya’dan yansıyan Güneş ışığı ile hafifçe aydınlatılmasıdır. Dünya, Ay’dan bakıldığında neredeyse tam olarak göründüğünden (Ay, Dünya’dan bakıldığında hafif bir hilal olarak görüldüğünde) Dünya’dan gelen ışık miktarı neredeyse maksimuma ulaşır. Bu ayın başlarında yakalanan ve arka arkaya çekilen HDR resimlerinin birleştirilmesiyle oluşturulan bu görüntü, yükselmekte olan ve Dünya’nın ışığıyla aydınlatan Ay’ı, Venüs gezegeninin yakınlarından yavaşça geçerken yakalandı. Bu görselde Venüs, görselin merkezine yakın en parlak noktadır. Venüs’ün hemen üzerindeki yıldız Dschubba (Delta Scorpii olarak kataloglanmıştır), en soldaki kırmızı yıldız ise Antares’tir. Göksel gösteri, bulutların arasından görülebilmektedir. Ön planda ise, Sicilya İtalya’daki, eski tarihi kökleri bulunan bir şehir, Palazzolo Acreide’den gelen ışıklar görülmektedir.
Meteor yağmuru, bir dizi gök taşının atmosfere girerek yandığı bir gök olayıdır. Normal zamanlarda da Dünya sürekli irili ufaklı taşların bombardımanı altındadır. Yani herhangi bir zamanda da bir yıldız kayması olayı görebilirsiniz. Lakin meteor yağmurları spesifiktir, her yıl aynı tarihlerde, yörüngemizin bu taş parçalarının yörüngesiyle kesişmesi sonucu gerçekleşir.
Söz konusu meteorlar, saçılma noktası (radyant) adı verilen bir noktadan saçılıyormuş gibi gözükür. Bu çıkış noktası, çoğunlukla meteor yağmuruna adını verir. Genellikle hangi takım yıldızın olduğu noktaya yakın bir noktadan saçılıyorsa, o takım yıldızın adıyla anılırlar.
Evrimsel sürecin en ilginç adaptasyonlarından birisi çeşitli hayvanlarda evrimleşen zehirdir. Bu makalemizde bu konuya değinecek ve kafanızda oluşabilecek soru işaretlerini gidermeye çalışacağız. Umarız faydalı olacaktır.
Yılan ısırığı (halk arasında "yılan sokması" olarak da bilinir) yaygın ve sıklıkla tahrip edici çevresel faktörlü veya mesleki bir hastalıktır, bilhassa gelişmekte olan tropik ülkelerin kırsal alanlarında görülür. Yılan ısırığının halk sağlığındaki yeri genelde tıbbi bilim tarafından önemsenmemiştir. Yılan zehirleri, doku reseptörlerinin büyük bir alanı için özgünlüğü olan protein ve peptit toksince zengindir. Bu da onları klinik açıdan zorlayıcı ve bilimsel açıdan hayranlık uyandırıcı hale getirir. Özellikle ilaç tasarımında bu böyledir. İnsanın yılan ısırığına karşı çektiği nitelenebilir tüm yükü belirsizliğini koruyor olmasına rağmen, yüz binlerce insanın her yıl zehirlendiği ve onbbinlercesinin yılanlar yüzünden öldüğü veya sakat kaldığı bilinmektedir. Önleyici çabalar uygun ayakkabıların kullanımı için etkilenen toplumların eğitilmesine doğru hedeflenmelidir ve yılanların davranışlarının anlaşılmasıyla yılanlarla temas riskinin en aza indirilmesine çalışılmalıdır. Zehir tedavisinde, panzehirin üretimi ve klinik kullanımı geliştirilmelidir. Klinikçiler, epidemiyologlar ve laboratuvar toksinologlar arasında artan işbirliği zehirlenmenin teşhisini ve tedavi edilmesini arttırmalıdır.
Evrim Ağacı'nı sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın! Yeni paylaşımlarımızı
görmek için bizi aşağıdaki sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.
Bebeklerin ağlaması, doğumdan itibaren hayata attıkları ilk adımlardan biri olarak kabul edilebilir. Doğal olan bu refleks bir bebek için ilk iletişim biçimi olmanın ötesinde, hayatta kalmayı destekleyen bir savunma mekanizmasıdır. Kelimelerle kendilerini ifade edemeyen bebekler, fiziksel ve duygusal rahatsızlıklarını ağlayarak dışa vururlar. Bu süreç biyolojik açıdan beyin, sinir sistemi ve solunum sistemi arasında karmaşık bir etkileşimin sonucudur. Psikolojik boyutuyla bakıldığında ise ağlama bebeklerin çevresel uyarıcılara verdiği tepki, şefkat ihtiyacı ya da yaşadıkları strese karşı geliştirdikleri bir reaksiyon olarak değerlendirilebilir.
Bebeklerin ağlamasının sağlık üzerindeki etkilerini incelemek, onların gelişim süreçlerini daha iyi anlamak adına büyük önem taşır. Özellikle uzun süren ve sebebi anlaşılmayan ağlama nöbetleri, kolik gibi durumlara işaret edebilir ve hem bebeğin hem de ebeveynlerin sağlığını etkileyebilir. Kolik bebeklerde uzun süreli ağlamaların ebeveynler üzerinde duygusal bir yük yarattığı bilinmektedir. Bu tür durumların önüne geçmek ya da olası sağlık sorunlarını erken tespit edebilmek için ağlamanın fizyolojik ve psikolojik temellerini derinlemesine anlamak gereklidir.
YouTube, Evrim Ağacı tarafından hazırlanan içerikleri video yoluyla öğrenmenin en iyi yolu! Ayrıca kanalımızda birçok bilim insanıyla röportajlarımızı, çeşitli deney gösterilerini ve diğer bilim içeriklerimizi bulabilirsiniz.
Moğolistan’da bulunan 86 milyon yıllık iki fosil, T. rex’in evrimsel geçmişine ışık tutan yeni bir dinozor türünün keşfini sağladı. Khankhuuluu mongoliensis adı verilen bu tür, küçük boyutlarına rağmen güçlü çene yapısının erken izlerini taşıyor ve tiranozorların nasıl dev yırtıcılara dönüştüğünü anlamamıza yardımcı oluyor. Araştırma, tiranozor soy ağacının yeniden yazılmasına neden olacak nitelikte.
Merhaba Evrim Ağacı takipçileri, yazılım öğrencisiyim ve fizik bilgim sınırlı. Sistemimiz gereği fizik var. (turkiyede okumuyorum) Fizik hocamız sınavda bonus puanlı şu soruyu sordu: Sırasıyla 1) Mekanik fizik, 2) Kuantum mekanik fizik, peki 3) Gelecekte yaygınlaşacak, henüz araştırma aşamasında olan yeni fizik dalı nedir, tahmin edebilir misiniz?
Moleküler evrim hızı, bir popülasyon içerisinde DNA veya protein dizilerindeki mutasyonların ne sıklıkla sabitlendiğini (yani popülasyondaki bireylerin çoğunda gözlendiğini) ölçer. Mutasyon hızı ise belirli bir zaman aralığında DNA veya protein dizisinde meydana gelen değişim miktarını tanımlar. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bu iki kavram, moleküler evrim anlayışımızın temelini oluşturur.
Örneğin moleküler saat kuramı (Zuckerkandl ve Pauling 1962), zaman ilerledikçe bir protein dizisinde sabitlenen amino asit mutasyonlarının miktarının da artacağını öngörür. Bu durumda, eğer mutasyon hızının belirli bir proteinin evrimsel soy hatları boyunca aynı olduğu varsayılırsa, moleküler evrim hızının da sabit olması beklenir (Görsel 1).
Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim
Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç
katın.
Türkiye'nin en büyük popüler bilim arşivi Evrim Ağacı, sadece sizlerin destekleriyle ayakta duruyor! Bizim arkamızda milyarderler, devletler veya uluslararası örgütler yok. Sizin gibi bilimseverler ve onların kolektif desteği var! Siz de Evrim Ağacı'na destek olun, bilimin sesini daha uzaklara taşıyalım!' Tek seferlik destek olun veya daha iyisi, aylık destekçilerimiz
arasına şimdi katılın.
“Cehalet ne zaman bir görüş haline geldi?” Scott Adams
Bilim İçin 30 Saniyeniz Var mı?
Evrim Ağacı, tamamen okur ve izleyen
desteğiyle sürdürülen, bağımsız bir bilim oluşumu.
Ücretsiz bir Evrim Ağacı üyeliği oluşturmanın çok sayıda
avantajından
biri, sitedeki reklamları %50 oranında azaltmak (destekçilerimiz arasına katılarak
reklamların %100'ünü kapatabilirsiniz). Evrim Ağacı'nda geçirdiğiniz zamanı
zenginleştirmek için, sadece 30 saniyenizi ayırarak üye olun (üyeyseniz, giriş
yapmanızı tavsiye ederiz).