Keşfedin, Öğrenin ve Paylaşın
Evrim Ağacı'nda Aradığın Her Şeye Ulaşabilirsin!
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?
Gündem
Bağlantı
Ekle
Soru Sor
Stiller
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Aklınızdan geçenlerin bu platformda bulunmuyor olabilecek kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Size Özel
Makaleler
Tüm Reklamları Kapat
Prof. Dr. Hakan Yaman
Yazar 4 gün önce 7 dk.

Yüzyıllardır Anadolu’nun dağlık coğrafyasında varlıklarını sürdüren Yörük toplulukları, yaşam biçimlerinin merkezine keçiyi yerleştirmiştir. Bu makale, keçi ile insan arasında yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik, kültürel ve sembolik boyutlara uzanan çok katmanlı bir ilişkinin izini sürmektedir. Keçinin Yörük yaşamındaki anlamı yalnızca bir geçim aracına indirgenemez; o aynı zamanda dost, yol arkadaşı, kültürel simge ve kimlik belirleyicisi olarak öne çıkar.

Göçebe toplumların binlerce yıl süren tarihinde keçi, en dayanıklı evcil hayvan türlerinden biri olarak öne çıkmıştır. Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan bu kültürel süreklilikte, keçi hem bir besin kaynağı hem de topluluğun "hareket kabiliyetini" mümkün kılan stratejik bir canlıdır. Keçinin kıt kaynaklara adaptasyonu, Yörüklerin yaşam biçimini doğrudan şekillendirmiştir. Keçinin diğer hayvanlara tercih edilme sebebi, yalnızca coğrafi uyumluluğu değil, aynı zamanda düşük bakım ihtiyacı ve verimliliğidir. Bu da göçebeliğin değişken doğasına uygun bir hayvan olmasını sağlamıştır.

8
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Tüm Reklamları Kapat
Çağrı Mert Bakırcı
Yazar 23 Ocak 2018 8 dk.

İnsanlar, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yayınlamasından sonra tüm biyoloji ve bilim camiasının bu teoriyi hemen kabul ettiğini sanmaya meyillidirler. Halbuki durum böyle değildir. Tam tersine, söz konusu kuramın bilim camiasında yaygın olarak kabul edilmesinden önce, epey bölünmeler ve kavgalar yaşanmıştır. Bu kavgaların büyük bir kısmı din-bilim çatışması çerçevesinde, ufak bir kısmı ise bilimsel argümanlar düzleminde yaşanmıştır. 

Bu çatışma ve kavgaları anlamak için, şunu anlamamız gerekiyor: Tıpkı günümüzde olduğu gibi, 19. Yüzyıl'da da biyologların yarısı (hatta belki daha fazlası) teist (hem Tanrı'ya, hem kutsal kitaplara inanan kişi) veya en azından deistti (yaratıcı güce inanıp, kutsal kitaplara inanmayan kişi). İnançlı olan bu biyologların ezici bir çoğunluğu, hayatlarını şekillendiren şahsî inançlarına ve bu inançların içeriklerine Evrim Teorisi'nin ters düşebileceğini biliyorlardı; ama inançları nedeniyle, Darwin'in bütün detaylarıyla ortaya koyduğu kanıtları görmezden gelemeyeceklerini bilecek kadar profesyoneldiler. Ancak yine de, Darwin'in teorisini bilim camiasına kabul ettirmesi de hiç kolay olmadı.

31
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı üyeliği tamamen ücretsiz ve sitemizi çok daha etkili, interaktif ve keyifli bir şekilde kullanmanızı sağlayacak. Üye değilseniz, birkaç saniyede üyelik oluşturabilirsiniz! Üyeyseniz de giriş yapmanızı tavsiye ederiz.

Aslı Eroğlu
Aslı Eroğlu
23K UP
Çeviren 12 Eylül 2018 12 dk.

Benzer türler kısıtlı kaynaklardan genellikle farklı şekillerde yararlanırlar. Bu şekilde bir kaynak paylaşımı, görünüşte birbirine benzeyen türlerin rekabet yoluyla birbirlerinin yok olmasına sebep olmadan aynı ekolojik toplulukta nasıl bir arada yaşayabildiklerini açıklamamıza yardımcı olur. Türler arasındaki kaynak paylaşımını anlamak, hala hayatta olan türlerinin sayısındaki azalmanın ekosistemin işleyişini nasıl etkileyeceğini tahmin etmemize yardımcı olabilir.

Dünya'daki yaşamın en çarpıcı özelliklerinden biri inanılmaz çeşitliliğidir. Aslına bakılırsa Dünya'da yaşayan o kadar çok tür vardır ki, yüzyıllardır farklı ekosistemleri incelememize, yeni türler tanımlamamıza ve onları sınıflandırmamıza rağmen türlerin toplam sayısını hala bilmiyoruz. Tahminler Dünya'da 5 ila 30 milyon tür yaşadığını öne sürüyor fakat biz henüz sadece 2 milyonluk bir kısmı (en kolay göze çarpanları!) adlandırdık ve tanımladık. Ekolojik toplulukların her biri inanılamayacak sayıda türe ev sahipliği yapabilir. Örneğin Fiji veya Hawaii'deki bir resif üzerinde 100'e yakın farklı mercan türünün ya da aynı mercanlar arasında barınan veya beslenen 150'ye yakın balık türünün bir arada yaşaması sıkça rastlanan bir olaydır. Bu biyoçeşitliliği yalnızca tropikal cennetlerde gözlemleyebileceğinizi düşünmeyin. Bir dahaki sefere işe veya okula giderken yanından geçtiğiniz parktaki kuş türlerine ya da bir hafta sonu arkadaşlarınızla pikniğe gittiğiniz göletteki balık türlerine daha yakından bakarsanız pek çok farklı türün yaşadığını fark edebilirsiniz.

80
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Altay Kenger
Seslendiren 31 Ocak 2020 13:25
Carl Sagan'ı genellikle bilime ve topluma ışık tutan sözleri, bilimi halka anlatma konusundaki müthiş azmi ve başarısı ve benzeri toplumsal yanlarıyla...
35
Gökhan Demirbilek
Çeviren 4 gün önce 29 dk.

Evrenin başlangıcından bu yana, hidrojen çok açık arayla en baskın element olagelmiştir. Hidrojenin hemen ardındansa helyum gelir. Şaşırtıcı şekilde, evrendeki üçüncü en baskın elementi oksijendir ve onun arkasından da karbon gelir. Aşağıdaki grafik, atom numarası düşük elementlerin evrendeki yoğunluklarını göstermektedir. Bu grafikte dikey eksenin logaritmik ölçekte olduğuna dikkat edilmelidir. Bu, dikey düzlemde bir birim artışın evrendeki asıl yoğunluk değerinin on katı bir artışı temsil ettiği anlamına gelir.

Bu grafikte bazı eğilimler çok barizdir. Bunlardan bir tanesi, testere dişi gibi bir örüntüye neden olan, çift atom numarasına sahip elementlerin komşuları olan tek sayılı elementlere göre kayda değer şekilde daha baskın olduğu gerçeğidir. Bunun nedeni, yıldızlardaki birçok temel füzyon reaksiyonunun, helyum-4 atomlarının çekirdekleri (2 proton + 2 nötron) olan alfa parçacıkları (a) ile yüksek miktarda kinetik enerjinin (çok hızlı hareket ederler) birleşimi olmasıdır. İki alfa parçacığı, birlikte berilyum atomunun çekirdeğini (4Be8) oluşturabilir. Ancak, böyle bir kombinasyon çok kararsızdır ve neredeyse anında yine iki alfa parçacığına ayrılır. (Yarı ömrü 7 x 10-17 sn'dir.)

3
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Cyper Morfo
1 gün önce
Öncelikle merhaba."Seçim güçlüler ve güçsüzler arasında oluşturulmuş bir illüzyondur."(The Matrix)
1
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Oğuzhan Kiper
Yazar 6 Şubat 2016 12 dk.

Ana görselde gördüğünüz kimyasal elementlerin periyodik tablosu, elementleri simgeleyen harfler ve bir takım fizikokimyasal veya elektrokimyasal özelliklerini gösteren sayıların bulunduğu alışılageldik bir periyodik tablo değil. Bu kez, karelerin içinde elementlerin simgeleri ve altında da bazı harfler gösteriliyor. Bu harfler, elementlerin orijinlerini belirten harfler.

Periyodik tablolara periyodik tablo denmesinin bir nedeni vardır. Kimyasal elementlerin kimi özellikleri birbirlerine benzer, veya daha doğru bir tabirle belli bir trendi takip eder. Örneğin, en bilinen örnekle, atom ağırlığı periyodik tablonun solundan sağına ve yukarında aşağıya doğru artar. Periyodik tabloya bakarak her hangi iki element arasında bir ağırlık karşılaştırması yaptığımızda diğerinin sağında ve/veya altında kalan atom daha ağırdır diyebiliriz. Kimya ile biraz daha ilgiliysek, elementin sadece periyodik tablodaki yerine bakarak, o element çok tutarlı öngörülerde bulunabiliriz. Periyodik tablonun verdiği bu öngörü avantajıyla, normal şartlarda oluşmayacak bileşikleri teorik olarak oluşturabilir, onların tepkimelerini hesaplayabilir; hatta ve hatta Mendeleev’in yaptığı gibi, Germanyum, Skandiyum ve Galyum elementlerini, tüm özellikleriyle birlikte, daha keşfedilmeden öngörebiliriz. Bu bağlamda periyodik tablo, insanlığın icat ettiği ilk bilgisayarlardan biridir.

144
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Eren Fermiyon
Eren Fermiyon
63K UP
Üye 29 Temmuz 2022 Henüz cevap yok.
Varsa nasıldır/nasıl olabilir?
154 görüntülenme
1
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Yaşam Ağacı Gözlemi
Ayşe Yılmaz
Ayşe Yılmaz
27K UP
Gözlemi Yapan 5 gün önce Türkiye, Çankırı
Yapraklı İlçesi Karacaözü Köyü yolu üzerinde gözlemlenmiştir.
1
0 Yorum
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Zehra Qurbanova
3 gün önce
Hayatta kalma odaklı evrimsel sistemlerde estetik algı (güzellik anlayışı) neden gelişti? Sanat ve hayal gücü evrime ters değil mi?
4
1 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
NGC 4565: Sınırdaki Galaksi

Samanyolu galaksimiz bu kadar ince mi? Nefes kesici sarmal galaksi NGC4565, Dünya gezegeninden bakıldığında yandan görünüyor. Dar görüntüsü nedeniyle İğne galaksisi olarak da bilinen parlak NGC 4565, kuzey gökyüzünde yapılan gözlemler sırasında soluk ama derli toplu Coma Berenices takımyıldızına bakan birçok teleskobun durağıdır. Bu keskin ve renkli görüntü, sarmal galaksi NGC 4565’in ince galaktik düzlemini süsleyen toz şeritleri tarafından kapatılan şişkin merkezi çekirdeğini gözler önüne seriyor. Bu güzel görüntüde, başka arkaplan galaksileri de karşımıza çıkıyor. Samanyolu galaksimize benzer bir şekle sahip olduğu düşünülen NGC 4565, yaklaşık 40 milyon ışıkyılı uzaktadır ve 100.000 ışıkyılı genişliğe sahiptir. Gökyüzü meraklıları, küçük teleskoplarla bile kolayca fark edilebilen NGC 4565’in, Messier’in gözden kaçırdığı önemli bir göksel şaheser olduğu düşünülüyor.

17 Mayıs 2021 Günün Astronomi Fotoğrafı (NASA APOD)

📸 Kaynaklar ve Katkıda Bulunanlar:
Görsel Kaynağı & Telif Hakkı: CFHT, Coelum, MegaCam, J.-C. Cuillandre (CFHT) & G. A. Anselmi (Coelum)
Çeviren: Ege Can Karanfil
Çeviri Editörü: Eda Alparslan

🔗 Tüm APOD içeriklerini görmek için:
https://evrimagaci.org/apod
Emir Haliki
Emir Haliki
196K UP
Yazar 30 Kasım 2023 4 dk.

İş yapabilme yeteneği olarak tanımlanan enerji, çeşitli biçimlerde gözlenebilir ve bir enerji türünden diğerine dönüşebilir. Piller ve dolu barajlar potansiyel enerji depolamasına örnek verilebilirken durgun bir gözlemciye göre hareketli olan sistemler de kinetik enerjiyi gösterir. Elektron ve proton gibi yüklü parçacıklar hareket ettiklerinde elektromanyetik alanlar oluştururlar ve bu alanlar da elektromanyetik radyasyon şeklinde bir enerji taşınımını işaret eder.

Mekanik dalgalar ve elektromanyetik dalgalar, etrafımızdaki dünyada enerji taşınımının iki önemli yoludur. Mekanik dalgalar katı, sıvı, gaz ve plazma halindeki maddelerde gerçekleşen titreşimlerdir. Su dalgaları sıvı ortamlardaki, ses dalgaları da gaz ortamlardaki titreşimler ile oluşan dalgalara örnektir. Bu tip mekanik dalgalar ortamda ilerlerken moleküllerin birbirlerine çarpması ve enerji transfer etmesiyle oluşur. Uzayda ses dalgalarının yayılamamasının nedeni de budur.

42
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Kürşat Maral
Yazar 6 Ekim 2020 6 dk.

Aslen 17. yüzyıl'da doğmuş ve yaşamış, 18. yüzyılın ilk yıllarında ölmüş olan Britanyalı empirist filozof John Locke’u, düşünceleri ve araştırma alanı sebebiyle 18. yüzyıl içinde değerlendirmek daha doğrudur. Locke, insanın bilgisinin sınırlarını sorgulamış, neleri bilip neleri bilemeyeceğimize ve bilgimizin kaynağına ilişkin bir soruşturma yapmıştır, yani “insanın anlama yetisini [anlık (understanding)]” soruşturmuştur. Bu soruşturma ise, onun ünlü yapıtı "An Essay Concerning Human Understanding" (İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme) adlı yapıtında ortaya konulmuştur. Locke’a göre, bu konuyu araştırmak, zevkli ve yararlıdır çünkü insanı diğer varlıklardan ayıran şey “anlama yetisi”dir ve bu konu sırf bu sebeple bile araştırılmaya değer bir şeydir.[3] Locke’un bu araştırmaya girmekteki amacı insan bilgisinin kaynağını, kesinliğini ve genişliğini, bununla birlikte sanının, inancın ve onaylamanın temellerini araştırmaktır. Bu araştırma, Locke’a göre yararlı bir araştırmadır çünkü insanın zihninin sınırlarını bilmesi, kavrayışını aşan şeylere karşı daha sakınımlı davranmasını sağlar; insan bu yolla sınır noktasında durur ve sınır dışına çıktığında, bilgisizlik içinde kalacağını bilir.[3] insan zihninin sınırlarını bildiğinde aslında neleri bilip neleri bilemeyeceğini de bilmiş olur. Locke, bu araştırmaya ilk olarak ideler ve onların kökenlerini sorgulayarak başlamıştır. Bu yazıda onun, doğuştan idelerin olduğu görüşüne ilişkin eleştirisi, idelerin kökenine ilişkin söyledikleri ve birincil-ikincil nitelikler ayrımı ele alınacaktır.

Akılcı apriori bilgi yapısının köşe taşlarından biri, zihnin doğuştan itibaren bazı temel ilkeler ya da fikirlerle donatılmış olduğu anlayışıdır.[2] Bu anlayışın en net biçimini ise Descartes’ta yakalamak mümkündür. Locke, bu düşünceyi irdelemiş ve böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyleyerek insanın doğuştan herhangi bir ideye sahip olmadığını dile getirmiştir. Kimi insanlarda, zihnin başlangıçta kazanmış olduğu ve kendisiyle birlikte dünyaya getirdiği birtakım doğuştan idelerin bulunduğu görüşü yerleşmiştir. Eğer insanların sadece doğal yetilerini kullanarak doğuştan idelerin yardımı olmadan bütün bilgilerini nasıl edindiklerini gösterebilirsem, bunun, ön yargısız okuyucuları bu kabulün yanlışlığına inandırmaya yeteceğini sanıyorum.[3] Doğuştan ideler düşüncesine göre insanlar, dünyaya doğuştan ideler taşıyarak gelmektedir ve bu sav neredeyse her insan tarafından kabul görmektedir. Doğuştan idelerin olduğunu savunanlar tarafından en çok kullanılan uslamlama, “evrensel kabul uslamlaması”dır. Buna göre, tüm insanların doğru olarak kabul ettiği bazı temel ilkeler vardır (Cottingham, 2003: 83)[2]. Locke, bu genel kabulün, yine de idelerin doğuştan olduğuna dair bir kanıt oluşturmadığını söylemiştir.[3] Cottingham der ki:

50
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
İnceleme
Semihcan İşyar
İnceleyen 28 Mart
İzlediğim en iyi filmlerden biriydi. Mutlaka izlenmesi gereken bir film. Nazilerin, Yahudi zulmünü çok iyi işlemiş ve başarılı bir film. O döneme ışık tutuyor.
Film
9.5/10
(111 Kişi)
Puan Ver
Orjinal Adı : The Pianist
Yönetmen: Roman Polanski
İnceleme Yaz
Sonra İzleyeceklerime Ekle
11
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı'na Destek Ol
Söz
Meryema Şermet
Alıntıyı Ekleyen 4 gün önce
Bir gün çağımız dışına çıkıldığında, şöyle bize uzaktan bakıldığında insanlar bizden iğrenecekler. O kadar da olmaz diyecekler, insanlar bu kadar deliremezler, bu kadar hastalanamazlar diyecekler. Ben gerçekten çağımdaki kötülüklerden çok utanıyorum. Çağımız bir yanı ile mutlu bir çağ; uzayda yürüyen insanı ve atomuyla. Ama kötülükleri cinayetleri bu başarısını gölgeliyor!
Kaynak: Baldaki tuz
7
0 Yorum
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
266
1
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Meriç Öztürk
Seslendiren 2 gün önce 23:32
Onu haftası nedir, neden kutlanır? Bu mantarlar çıldırmış olmalı, 23000 cinsiyete ne gerek var... Obeziteye kokulu çözüm - Hepsi ve daha fazlası bu bolümde!
1
Bilim insanlari calismalari sonucunda olu hucrelerin yeniden canlandirilabildigi ve yasamla olum arasinda (kendi fikrim) zombimsi bir durum daha kesfettiklerini aciklamislar. Bu konu hakkinda ne dusunuyorsunuz? Doğruluk payı olabilir mi? Gelistirilirse bize saglayacagi faydalar neler olabilir?
Yasam ve ölüm arasinda bir durum olabilir mi?
Yasam ve ölüm arasinda bir durum olabilir mi?
1
  • Şikayet Et
  • Mantık Hatası
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Evrim Ağacı'nı sosyal medya hesaplarından takip etmeyi unutmayın! Yeni paylaşımlarımızı görmek için bizi aşağıdaki sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.

Daha Fazla İçerik Göster

Bize Ulaşın

ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close