Yarının Tanrıları: Dinin Geleceğinde Neler Var? Geleceğin Dinleri Şu Anda İnşa Ediliyor Olabilir mi?
Muhammed'den, İsa'dan, Buda'dan önce Zerdüşt vardı. Kendisi 3.500 yıl kadar önce, Bronz Çağı İran'ında tek bir tanrı görüsüne sahipti. Bin yıl sonra, dünyanın ilk büyük tek tanrılı dini olan Zerdüştlük, büyük Pers İmparatorluğu'nun resmi dini oldu. Ateş tapınaklarına milyonlarca mürit geliyordu. Bundan bin yıl sonra ise imparatorluk yıkıldı; Zerdüştler işgalcilerin dinine, İslam'a inanmaya başladılar. Günümüzde, yani 1.500 yıl sonrasında ise Zerdüştlük ölmekte olan bir din olarak karşımıza çıkıyor. Tapınaklarındaki kutsal ateşleri yakan müritleri ise günbegün azalıyor.
Dinlerin Doğduğunu, Büyüdüğünü ve Öldüğünü Biliyoruz. Ya Sonrasında?
Bir kimse, yeni bir din iddiası sunduğunda, eylemlerine bir "kült" muamelesi yaparak, onları yok sayarız. Ancak çok sayıda kişinin inandığı bir inanç biçimi gördüğümüzde, öğretilerini ve geleneklerini, zamanla yitip gitmeyen, kutsal unsurlar olarak değerlendiririz. Bir din öldüğünde ise "mit" halini alır ve "kutsal gerçeğe" yönelik yorumlarının da sonu gelir. Mısırlıların, Yunanlıların ve İskandinavların tanrıları da bizim için böyledir; zamanında gerçek olarak yorumlanan şeyler, artık kutsallık iddiasından uzak efsanelerdir.
Günümüzde baskın olan dinler dahi zaman içinde sürekli evrimleşmişlerdir. Örneğin Hristiyanlık, geniş bir kilise olarak hizmet vermeye başlamıştır. Eski zamanlardan kalma belgeler, İsa'nın aile hayatının anlatıldığı hikayeleri ve Yehuda'nın asilliğinin betimlendiği ahitleri içeriyor. Kilisenin kutsal metinleri birleştirip bir din haline gelmesi, ancak üç yüz yıllık bir süreçten sonra gerçekleşebilmiş; ardından Hristiyanlık dini 1054 yılında Doğu Ortodoks ve Katolik Kiliseleri olmak üzere iki mezhebe ayrılmıştır. O zamandan beri Hristiyanlık büyümeye ve Quaker mezhebinden yılan-bakıcısı Pentekostalistlere kadar daha birçok mezhebe ayrılmaya devam etmiştir.
Eğer dininizin mutlak gerçeğe ulaştığını düşünüyorsanız, değişebileceği düşüncesine karşı çıkabilirsiniz. Ancak tarih tekerrürden ibarettir; bugün ne kadar güçlü bir inancımız olursa olsun bu inancın zaman içinde, çocuklarımıza geçtikçe değişme ya da kaybolma ihtimali daima olacaktır.
Dinler tarihte bu denli değişmişse gelecekte onları ne gibi değişiklikler bekliyor olabilir? Tanrılara ve kutsal öğelere olan inancın zaman içinde kaybolacağı düşüncesi ne kadar temelli bir düşüncedir? Medeniyetimiz ve teknoloji ilerledikçe yeni tapınma ritüelleri ortaya çıkabilir mi? Bütün bu soruların cevabının verildiği yola ilk olarak şu soruyla çıkmamız gerekir: Dinler neden ortaya çıkmıştır?
İnancın Temelleri
18. yüzyılda yaşamış Fransız bilgin Voltaire'in bu sorulara meşhur bir yanıtı vardır:
Tanrı olmasaydı bile onu icat etmemiz gerekirdi.
Voltaire'in bu sözü, organize dinlere olan karşıtlığı nedeniyle eleştiriyle karşılansa da bu yanıtında samimiyetle parmak bastığı bir nokta vardı: Bir toplumun işleyebilmesi için tanrı inancına ihtiyaç vardı. Kilisenin bu konuyu tekeline almasını her ne kadar onaylamasa da durum böyleydi.
Günümüzdeki birçok ilahiyat öğrencisi de bu düşünceye katılmaktadır. Dinin bir toplumun üyeleri tarafından paylaşılması ve toplumun ihtiyaçlarına yönelik hizmetlerde bulunması fonksiyonel bir yaklaşımdır ve dinin gereklerini açıklayan "Din, halkın afyonudur." düşüncesinden tutun, "Bilimi ve adaleti mümkün kılan 'aydınlık' kavramının temelinde din vardır." düşüncesine kadar birçok fonksiyonel hipotez bulunmaktadır. Bütün bu hipotezlerin paylaştığı bir ortak nokta ise, dinin bir toplumda yaşayan bireyleri bir araya getirdiği; böylelikle belki beraber avlanmalarını, bir tapınak inşa etmelerini ya da bir siyasi partiyi desteklemelerini sağladığı düşüncesidir.
Massachusetts eyaletinin Boston kentinde bulunan Zihin ve Kültür Merkezi'nde görevli Connor Wood, dinin bilimsel yönleri hakkında yazdığı dini internet sitesi Patheos'ta yalnızca "inanılmaz derecede karmaşık kültürel baskıların, seçilim süreçlerinin ve evrimin meydana getirdiği" dinlerin günümüze kadar yaşayabildiğini ifade ediyor.[1] Yeni dinler sürekli ortaya çıkıyor, mürit kazanmak için diğer dinlerle bir yarışa tutuşuyor, vahşi sosyal ve politik çevrelerde yitip gidiyor.
Bu argüman çerçevesinde, dinlerin yitip gitmemek için müritlerine kimi faydalar sağlaması gerektiğini iddia etmek mümkün. Örneğin Hristiyanlık, Roma İmparatorluğu altında ortaya çıkan (ve birçoğu yitip gitmiş) dinlerden sadece biriydi. Wood'a göre Hristiyanlığı bu dönemde koruyan şey ise hasta bakımıydı. Yani salgın hastalık dönemlerinde Pagan Romalılara kıyasla daha fazla Hristiyan hayatta kalıyordu. İslam ise, en başta müritlerini onur, alçakgönüllülük ve hayırseverlik ile bünyesine katmıştı. Bu gibi niteliklere, çalkantılarla dolu 7. yüzyıl Arap Yarımadası'nda pek rastlanmıyordu.
Bu fikre göre belirli bir toplumda dinin belirli bir rol oynayacağını ve fonksiyonlarının bu rol ile belirleneceğini söyleyebiliriz. Yani Voltaire'in de dediği gibi, farklı toplumlar ihtiyaç duydukları tanrıları yaratacaktır. Yine bu düşüncenin ışığında benzer toplumların, birbirlerinden izole bir şekilde yaşıyor olsalar bile benzer dinlere sahip olacağını söylemek de mümkündür. Bunu kanıtlayan kimi çalışmalar da bulunmaktadır; ancak konu din olunca, her kaidenin bir istisnası olduğunu da unutmamak gerekir.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Örneğin avcı-toplayıcılar, bütün nesnelerin (hayvan, sebze ya da mineral) doğaüstü tarafları olduğuna (animizm) ve dünyanın doğaüstü güçlerce kontrol edildiğine (animatizm) inanma eğilimindedir. Bu inanışlarda insan ahlakına önem atfedilmez - onlara anlayış ve saygı gösterilmelidir. Bu kavramlar arasında insan ahlakını belirleyen kimi kurallara ihtiyaç yoktur. Bu dünya görüşü, soyut ahlak kurallarına ihtiyaç duymayacak kadar küçük, doğalarını iyi tanımak zorunda olan gruplar için mantıklıdır. Yine de bunun bir istisnası olarak, modern Japonya'da, büyük oranda, animist temelli bir din olan Şintoizm'e inanılmaktadır.
Spektrumun diğer ucunda ise yoğun nüfuslu Batı toplumları bulunur. Yehova'ya, İsa'ya ve Allah'a temel düzeyde inanç sahibi bu toplumlarda dinler, ahlak kurallarını belirler ve bazen uygularlar. Psikolog Ara Norenzayan, "çok sayıda yabancının bir araya gelmesiyle oluşan toplumların" bu "Büyük Tanrılara" duyulan inanç sayesinde oluştuğu iddiasındadır. Bu düşünceyi oluşturan sebep sonuç ilişkisi yakın zamanda çürütülmüş olmasına karşın, bu büyük tanrılara inanan toplumların (görece) huzurlu yaşadığı da göz ardı edilemez bir gerçektir.[2] Büyük Tanrı'nın bizi izlediği düşüncesi, belirli ahlaki normların dışına çıkmamızı engeller.
En azından bir zamanlar engellerdi. Bugün ise birçok toplum oldukça büyük nüfuslara ve birden fazla kültüre sahip. Birçok inanç sahibi insan, hatta sayıları gün geçtikçe artan inançsızlar dahi, bir arada yaşıyor. Tanrı'nın emirlerine değil, devletler tarafından yazılan ve uygulanan kanunlara biat ediyoruz. Sekülerizm yükselişte; bilim dünyayı anlamamızı ve şekillendirmemizi sağlayan araçları günbegün geliştiriyor ve bizlere sunuyor.
İnsanlar ise bütün bunları göz önüne alarak, dinin bir geleceği olmadığı konusunda giderek hemfikir oluyorlar.
Cennetin Olmadığını Hayal Etmek Mümkün mü?
Büyük entelektüel ve politik akımlar, 20. yüzyılın başından beri bu önermeyi ısıtıp ısıtıp sunmaktalar. Kimi sosyologlar bilimin adım adım gelişmesinin toplumun "kafirleşmesine" sebep olduğunu, büyük sorulara verilen doğaüstü cevaplara artık gerek duyulmadığını ifade etmekte, Sovyet Rusya ve Çin gibi komünist devletler ateizmi devlet politikası olarak benimsemekte ve kişisel dini ritüellere dahi burun kıvırmaktalar.[3]Ünlü sosyolog Peter Berger, 1968 yılında The New York Times'a verdiği bir röportajında şunları söylemiştir:[4]
21. yüzyılda dini inanç sahibi insanlar, küçük topluluklar halinde yaşayacak ve global seküler kültüre direnmeye çalışacaklar.
21. yüzyılda olduğumuz bu günlerde Berger'in bu sözleri (1990'larda geri almış olmasına rağmen!) birçok sekülerist tarafından neredeyse "kutsal" kabul edilmektedir.[5] Bu kimseler birçok ülkede yapılan ve nüfusun giderek artan bir çoğunluğunun nonteist olduğunu ifade ettiği anketlerden güç almaktadır. Bu durum İsveç ve Japonya gibi kimi zengin ve stabil ülkelerde geçerli olmasının yanı sıra Latin Amerika ve Arap dünyasında da görülmektedir.[6], [7] Zengin ülkelerin daha seküler olduğu düşüncesine istisna olan Amerika'da dahi nonteistlerin sayısı hızla artmaktadır. 2018'de yapılan Amerika Genel Toplumsal Anketi, "dini inancım yok" cevabını işaretleyen insanların Evanjelik Hristiyanları geride bırakarak en büyük grup haline geldiğini tespit etmiştir.[8]
Bu bulgulara karşın dinin, en azından inançlı birey sayısı bağlamında hiçbir yere gitmediği bir gerçektir. Pew Araştırma Merkezi, 2015 yılında demografi, göç ve din değiştirme eylemlerini temel alarak dünyanın büyük dinlerinin geleceğini modellemiştir.[9] Bu modellemede dinin zaman içinde kaybolması bir yana dursun, şu anda %84 olan dini inanç sahibi nüfusun 2050 yılına kadar %87'ye yükseleceği, Müslüman sayısının Hristiyan sayısına yaklaşacağı ve herhangi bir dine inanmayan insanların sayısının küçük bir miktar azalacağı bulgulanmıştır.
Pew'in modellemelerinde görülen örüntü, "Batının sekülerleşmesi, kalan yerlerin hızla büyümesi" fikri çerçevesinde Sahraaltı Afrikası gibi ekonomik ve toplumsal açıdan güvenliği bulunmayan bölgelerde dinin büyümeye devam edeceği, bu güvenliğin bulunduğu stabil ülkelerde ise azalacağı yönündeydi.[10] Bu örüntü, aynı zamanda dinin psikolojik ve nörolojik itkilerine dair bildiğimiz temel bilgilerle uyuşmaktadır.[11] Hayat koşulları zorlaştığında ya da bir afet durumunda din, çoğu zaman psikolojik (ve bazen de pratik) bir destek mekanizması görevi görüyor. Bu alanda yapılan kilit bir çalışma, 2011'de Christchurch, Yeni Zelanda'da meydana gelen depremden etkilenen Yeni Zelandalıların dikkate değer oranda dine döndüğünü bulguladı.[12] Bu depremden etkilenmeyen Yeni Zelanda nüfusu ise dinden çok az miktarda uzaklaşmıştı.
İnsanların "nonteist" dediğinde neyi kast ettikleri konusunda dikkatli olmakta fayda var. Bir nonteist, organize din ile haşır neşir olmayabilir; ama bu, onun militan bir ateist olduğu anlamına gelmez. Bu fikir ışığında sosyolog Grace Davie, 1994 yılında yaptığı çalışmasında, insanları bir dini topluluğa aidiyet ve dini bir unsura inanç boyutunda değerlendirdi.[13] Çalışmasının bulguları:
- geleneksel bağlamda inançlı kimselerin hem aidiyet hissettiğini hem de dini unsurlara inandığını;
- militan ateistlerde ise bu aidiyetin ve inancın bulunmadığını;
- kimi insanların bir dini topluluğa aidiyet hissetmelerine karşın inançsız olduğunu;
- bazılarının da kimi dini unsurlara inandığını, ancak herhangi bir topluluğun üyesi olmadığını gösteriyor.
Araştırma kapsamında özellikle son iki grup dikkat çekici. Kent Üniversitesi, Birleşik Krallık'ta sürdürülen İnançsızlığı Anlama Projesi kapsamında yapılan; Tanrı'nın varlığına inanmayanlar (ateistler) ve Tanrı'nın varlığını bilmenin mümkün olmadığını düşünenler (agnostikler) arasındaki tutum farklarını değerlendiren üç yıl ve altı ülke kapsamlı çalışmanın 2019 yılının mayıs ayında yayınlanan ara sonuçları, pek az inançsız bireyin kendini bu etiketler ile tanımladığını ve kimi kayda değer azınlıkların dini bir kimlik arayışında olduğunu gösteriyor.[14]
Buna ek olarak ateistlerin dörtte üçü ve her on agnostikten dokuzu, astrolojiden doğaüstü varlıklara ve ölümden sonra yaşama kadar birçok konsept de dahil olmak üzere doğaüstü fenomenlerin varlığına açık olduklarını bildirdi. İnançsız bireyler hem kendi aralarında hem de ülke bazında birçok farklılık sergiliyor.
İnançsız olmanın birçok yolu olduğunu gösteren bu araştırmanın son satırları dikkat çeken bir fikir barındırıyor. Toplumsal normlarımıza yerleşen "ruhlara inanıyor, ama inançsız" yaklaşımı, aslında temelleri olan bir yaklaşım.[15] Peki bu yaklaşım bize ne anlatıyor?
Eski Tanrılar Geri Dönüyor!
2005 yılında Linda Woodhead, The Spiritual Revolution (Ruhsal Devrim) adlı kitabında, Kendal isimli İngiliz kasabasında yürütülen yoğun bir inanç çalışmasını betimledi. Woodhead ve eşyazarı, insanların organize dinden hızla uzaklaştığını; bu uzaklaşmada da "şeylerin düzenine uymaktansa insanların kendi kimliklerini tanımlama biçimlerini benimseyen ve destekleyen birey temelli pratiklerin" etkili olduğunu ifade etmekteydi. Kitaplarını, kasabanın Hristiyan kiliselerinin bu değişimi kabullenmemeleri takdirinde toplumsal bağlamlarını yitireceklerini, bu süreçte de bireyi temel alan pratiklerin bir "dinsel devrimde" popülerleşeceği düşüncesiyle sonlandırdılar.[16]
Günümüzde Lancaster Üniversitesi'nde din sosyoloji profesörü olarak görev yapmakta olan Woodhead, devrimin gerçekleştiğini ve Birleşik Krallık'ta organize dinin günbegün gücünü kaybettiğini ifade ediyor ve şunları ekliyor:
Dinler, subjektif temellerde ikna edici önermelere sahip olduğunda, insanlar Tanrı'nın 'kendileri için çalıştığını' hissettiğinde başarılı olur.
Fakir toplumlarda iyi bir talih ya da kalıcı bir iş için dua etmek yaygındır. "Refah Müjdesi" birkaç Amerika megakilisesinin ana öğesidir ve bu kiliselerin müritleri ekonomik açıdan güvensiz kimselerden oluşmaktadır.[17] Dinden, ancak basit ihtiyaçlarınız karşılanıyorsa tatmin ve anlam beklersiniz; geleneksel dinin de eksik kaldığı nokta budur. Özellikle geleneksel doktrinler, seküler toplumun cinsiyet eşitliği gibi düşünceleriyle çeliştiğinde, bunu görmek ziyadesiyle kolaylaşır.
İnsanlar, bu sebeple kendi inanç biçimlerini oluşturmaya başlamıştır. Peki bu birey-dinler neye benzer? Bu konuda epey popüler bir yaklaşım, sinkretizm, yani bağdaştırmacılıktır.
Sinkretizm Nedir?
Bu "gelenekleri ve pratikleri al-karıştır" yöntemi genellikle kültürlerin birbirine karışması ile meydana gelir. Birçok din, sinkretik unsurlara sahiptir; bu unsurlar zaman içinde asimile olur ve fark edilemez bir hal alır. Hristiyanlıkta Noel ve Paskalya gibi kutlamalar, temellerini arkaik paganizmden alır. Çin'de ise birçok insan Mahayana Budizmi, Taoizm ve Konfüçyüsçülüğün bir bileşenini günlük pratiklerine yansıtırlar. Türklerde ise kimi Göktengri pratikleri, İslam çatısı altında halen yaşamaktadır. Bu eklemlenmeleri görmek, Vodoun ve Rastafaryanlık gibi görece daha genç dinlerde daha kolaydır.
Yeni dini hareketler eski bir dinin ana hatlarını korurken insanın özgürlüğünü kısıtlayan ya da modası geçmiş kimi ritüellerini dışarıda bırakırlar. Bunun Batı dünyasında nükseden bir biçimi, kimi hümanistlerin İncil'i herhangi bir doğaüstü olay, çağrı olmaksızın yazarak "ateist tapınaklar yaratma" çabalarıdır.[18] Bu çabalar arasında "Pazar Çağrısı" ise Tanrı'ya herhangi bir referansta bulunmaksızın kilise ritüellerini gerçekleştirmeyi hedefler. Dinin köklü, geleneksel unsurları olmadan pektabii bunlar başarılı olamaz; öyle ki Pazar Çağrısı, baştaki popülerliğini korumakta güçlük çekmektedir.[19]
Buna karşın Woodhead, şu anki kriz döneminde ortaya çıkacak dinlerin çok daha köklü temellere sahip olabileceğini düşünmektedir. Ruhsal devrimcilerin 1960-70'lerde yaşamış ilk nesli, optimist ve universalist kimselerdi ve birçok dinden seve seve ilham alıyorlardı. Bu neslin torunları ise bugün jeopolitik stres içinde, sosyoekonomik endişelerle yaşıyor. Woodhead'e göre tam da bu sebeplerle bu nesil daha basit zamanlara geri dönmek isteyecek, global kapsam fikrinden çıkıp yerel kimliklere odaklanacaklar. Woodhead, şöyle diyor:
Bu tanrıların 'sizin tanrılarınız' olması önemli; yaratılmış şeyler olmamalı.
Avrupa bağlamında bu düşünce, paganizme olan ilgiye tekrar bir sahne hazırlıyor. Yarı unutulmuş "yerli" geleneklerin bu şekilde diriltilmesi, çağın ruhunu yaşatırken modern endişelerin de dile gelmesini sağlayabiliyor. Paganizm antropomorfik tanrılardan öte dağınık güçleri öne sürüyor; böylelikle insanlar doğaüstü tanrılara ihtiyaç duymaksızın yakın hissettikleri nosyonlar çerçevesinde bir din kurgusu yaratabiliyorlar.
Örneğin İzlanda'da küçük fakat hızla büyüyen Ásatrú inancı, kimi eski Viking geleneklerinden ve mitolojisinden öte bir doktrine sahip olmamasına karşın toplumsal ve ekolojik kimi sorunlarda aktif tavır sergiliyor.[20] Birleşik Krallıklar'da Druidlik başta olmak üzere Avrupa'da çeşitli bölgelerde ortaya çıkan bu inanç biçimlerinin hepsi liberal meyillere sahip değil; bazıları muhafazakar "geleneksel" değerlere geri dönme çabasında. Bu çabalar da karşıt görüşlerin geçerliliği çerçevesinde kimi tartışmalara sebep oluyor.[21]
Bu faaliyetlerin tamamı şu anda niş, imandan öte sembol oyunları ile gerçekleştirilen pratikler olarak değerlendiriliyor. Ancak bu pratikler zaman içinde bir iman biçimine sahip ve tutarlı dinler halini alabilir. Woodhead bu konuda dikkati Rodnovery'nin (antik Slavların geleneksel ve patriyarkal gelenekleri) Sovyetler Rusyası'ndaki kaba adaptasyonuna çekerek bu yeni dinlerin alabileceği yolları örnekliyor.
Dünya dinlerinin öngörülebilen gelecekte mevcudiyetini koruyacağı ve evrimleşeceği açıkken, içinde bulunduğumuz yüzyılda bu büyük dinler arasından küçük dinlerin fırladığını da gözlemlemekteyiz. Peki bu "Büyük Tanrılar toplumu bir arada tutan konseptlerdir." düşüncesi için ne anlama geliyor?
Mamon'un Himayesinde Bir Ulus
Bu soruya bir cevap, hayatımızı normal şekilde sürdüreceğimiz fikridir. Cömert ekonomiler, iyi devletler, sağlam eğitim ve iyi uygulanan bir hukuk dine ihtiyaç duymadan yaşamamızı sağlayabilir. Birçok inançsız bireyin yaşadığı kimi güvenli, ahenkli toplumlar da bunun bir örneğidir.
Buna karşın tartışılması gereken bir nokta bu toplumların güçlü seküler kurumlara sahip olduğu için mi dine ihtiyaç duymadan yaşayabildikleridir. Ya da bu toplumların seküler olması mı sosyal stabilliği mümkün kılmıştır? Dinbilimciler, seküler kurumların bile dinsel temelleri olduğunu savunurlar; örneğin hukuk, temellerini dinden alan sosyal normlar çerçevesinde gelişmiştir. Yeni Ateist ve türevi düşüncede kimseler ise dinin tamamen batıl inanç bütünü olduğunu savunmakta ve din düşüncesinin terk edilmesinin toplumları çok daha verimli bir şekilde kalkındıracağını öne sürmektedir.[22]
Connor Wood ise bu düşünceye katılmamakta, İsveç gibi güçlü ve stabil toplumların son derece karmaşık ve işgücü, para ve enerji bakımından oldukça maliyetli olduğunu öne sürmekte, kısa dönemde dahi sürdürülebilir bir model olmadığını ifade etmekte ve şunları eklemektedir:
Sosyal sistemler içinde çizgisel olmayan bir değişim dönemine giriyoruz. Bu konuda Batının piyasa kapitalizmi ve demokrasi idealleri kesin olarak temel alınamaz.
Bu ise dinler açısından bir problem teşkil eder. Zira piyasa kapitalizmi ve demokrasi, dinlerin evrimleştiği zamanlardan çok daha farklıdır ve bir bakıma bu evrimi mümkün kılan unsurların yerini almıştır. Wood, şöyle diyor:
Kapitalizme din deme konusunda oldukça dikkatli davranırdım; ancak birçok kapitalist kuruluş, kurumsal insan hayatının her alanında olduğu gibi kimi dini unsurlar barındırmaktadır. Pazarın 'görünmez eli' neredeyse bir doğaüstü varlık olarak hareket etmektedir.
Birçok insanın yüksek derecede ritüelleşmiş takas işlemlerini gerçekleştirdiği borsa, Mamon'un tapınaklarını andırmaktadır. Hatta ölü ya da diri birçok din, modern yaşamın zorlu koşullarına uygun metaforlar barındırmaktadır.[23]
Bu psödo-dini toplumsal ritüeller, iyi günlerde işe yarayabilir. Ancak Wood, kötü günler geldiğinde ve kimlik politikaları, kültür savaşları ya da ekonomik dengesizliklerle toplumsal sözleşme sarsıldığında günümüzde gözlemlediğimiz otoriter figürlerin bir bir baş vereceğini ifade ediyor ve kimi araştırmalar çerçevesinde, insanların sosyal normlar sallantıya girene kadar otoriteryen söylemlere pek aldırmadığını bildiriyor.[24] Şöyle anlatıyor:
Bu, insan adını verdiğimiz hayvanın çevresine bakıp 'Bu şekilde davranmamız uygun değil! Bizi yola getirecek bir otoriteye ihtiyacımız var.' demesi gibi bir şey.
Güçlü politik figürlerin el, köktendinciliğin eldiven olduğu, Hindistan'da Hindu milliyetçileri, Amerika'da Evanjelik Hristiyanlar gibi, inançlılar için güçlü, seküler bireyler için endişe verici birçok örnek mevcut.[25], [26] Peki zor zamanlarda ortaya çıkan otorite boşluğu ve ihtiyacı nasıl giderilebilir?
Otorite Boşluğuna Dikkat!
Belki büyük dinlerden birisi biçim değiştirerek ve eski alışkanlıklarından sıyrılarak nonteistleri tekrar saflarına katabilir? Tarihte bunun bir örneği yaşanmıştır: 1700'lerde Seküler Rasyonelizm'in yükselişiyle Hristiyanlık, Amerika kıtasına yayılmakta güçlük çekmekte, mürit kaybetmekteydi. Bunun üzerine cehennem azabını dillerinden eksik etmeyen kimi vaizler, inanç kıvılcımlarını tekrar ateşlemiş, Hristiyanlığın gelecek yüzyıllardaki tonunu belirleyerek "Büyük Uyanışa" sebep olmuşlardı.[27]
Büyük Uyanış ile günümüz dünyası arasındaki paralellikleri görmek ne kadar kolay olsa da Woodhead, Hristiyanlığın ya da herhangi bir başka dinin uzun vadede kaybettiği müritleri kazanamayacağı düşüncesindedir. Bir zamanların kütüphanelerini, üniversitelerini inşa eden bu dinler artık entelektüel düşüncenin babaları olmaktan çıkmış; toplumsal değişimlerle kökleri sarsılmaya başlanmıştır. Öyle ki 2019'un başlarında Papa Francis, Katolik Kilisesi'nin erk egemenlik ve cinsel istismar geçmişini kabul etmemesi takdirinde "bir müzeye dönüşeceği" ifadesinde bulunmuş; yaradılışın zirvesinde insanların oturduğu düşüncesi de büyük resimdeki yerimiz keşfedildikçe geri plana atılmıştır.[28]
Woodhead, yeni bir dinin ortaya çıkıp bu boşluğu dolduracağı fikrine de şüpheyle yaklaşmaktadır. Nihayetinde Zerdüştlük gücünü birbiri ardına gelen Pers Hanedanlarından almış; Hristiyanlığın ise Roma İmparatorluğu tarafından benimsenmesi bir dönüm noktası olmuştur. Seküler Batı'da ise bu türde bir desteğin gerçekleşmesi (muhtemelen Amerika haricindeki yerlerde) çok mümkün değildir. Rusya'da ise Rodnovery inancının ve Ortodoks Kilisesi'nin milli temaları bu dinlere örtük bir politik destek sağlamaktadır. Woodhead konu hakkında şunları söylüyor:
Tarihe bakıldığında dinlerin yükselişinin de, düşüşünün de politik desteğe bağlı olduğunu görüyoruz. Bu politik destek olmadığı sürece bütün dinler gelip geçici.
Ancak günümüzde bir başka destek mekanizması da bulunmaktadır.
Çevrimiçi temelli hareketler geçmişte hayal dahi edilemeyecek hızlarda takipçi kazanmakta, Silikon Vadisi'nin "hızlı ol, rekor kır" düşüncesi birçok teknolojiste ve plütokrata ilham olmaktadır. #MeToo hareketi, insanların içini döktüğü ve birbirlerine destek olduğu bir hashtag olarak ortaya çıkmış olmasına karşın varlığını uzun süredir sürdüren toplumsal normlara karşı bir adım halini almış, Yokoluş Direnişi (İng: Extinction Rebellion) iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik alanında radikal tavır değişikliklerine sebep olmuştur.
Bu örneklerin hiçbirinin dinle uzaktan yakından alakası olmamasına karşın, yeni inanç sistemleriyle kimi paralellikleri olduğunu söylemek de mümkündür. Bu paralelliklerden en göze çarpanı bir toplum oluşturma ve insanları ortak bir amaç etrafında bir araya getirmektir. Bazı hareketlerin günah çıkarmaya, kurban vermeye benzer unsurları dahi bulunur.
Peki bu türdeki çevrimiçi hareketlere yeterli zaman tanınırsa dine benzer şeylere dönüşebilirler mi? Böylesi bir dönüşümde bu çevrimiçi "cemaatler" nasıl dinler ortaya çıkarır?
Bu konuda da kimi fikirlerimiz var.
Deus Ex Machina: Elektronik Bir Tanrı
2010'lu yılların ortalarında "rasyonelist" olarak tanımladıkları LessWrong isimli forumun üyeleri, Eski Ahit'te tasvir edilen Tanrı'nın kinci doğasına ve birçok vasfına sahip bir süper-zeki, kadir-i mutlak (her şeye gücü yeten) bir makinenin başrolü oynadığı bir düşünce deneyi ortaya attılar. Roko'nun Basilisk'i adını verdikleri bu Makine-Tanrı, karmaşık bir mantık yapbozuydu.[29] Bu düşünce deneyinde, hayırsever bir kadir-i mutlak varlığın gücü oranında iyilik yapmaya çalışacağı; ne kadar erken ortaya çıkarsa o kadar fazla iyiliğe aracı olacağı; bu iyiliğe katkıda bulunmayan insanları ise sonsuz bir azaba mahkum edeceği öngörülmüştü.
Bu fikir ne kadar akla uzak görünse de LessWrong forumunda ilk ortaya atıldığında büyük bir yankı uyandırmış, sitenin kurucusunun bu konudaki tartışmaları tamamen yasaklamasıyla son bulmuştu demek isterdik ki... Bulmadı.[30] İnternet dünyasında böylesi bir yasak, patlamalara yol açardı - ki açtı da! Rasyonelistlerin "Bu düşünce deneyini kimse ciddiye alarak tartışmamıştı!" ifadelerine rağmen Basilisk'e kimi haber sitelerinden popüler BBC dizisi Doctor Who'ya kadar birçok medya unsuru göndermelerde bulundu.[31], [32]
Bu türde ezoterik inançlar, tarih sahnesinde ilk defa beliren şeyler değiller; ancak tarihte ilk defa bu kadar kolay takipçi kazanabilecekleri bir dönemde yaşıyoruz. Cambridge Üniversitesi'nde Yapay Zeka'nın sosyal, felsefi ve dini boyutlarını inceleyen Beth Singler, konu hakkında şunları söylüyor:
Dini inanç hep yeni biçimler alırdı; ancak bu biçimleri destekleyen alanlar hep yoktu. Ortaçağda köy meydanına gidip alışılmışın dışında kimi düşünceler çığırmak size ancak bir 'kafir' yaftası kazandırırdı; hiçkimse sizin dininize inanmazdı.
Yayıldığı araç farklı olmasına karşın Basilisk fikri yeni bir fikir değildir. Fransız matematikçi Pascal, 17. yüzyılda nonteist kimselerin de "Ya varsa?" düşüncesiyle dini ritüellerde bulunmaları gerektiğini iddia ederek Pascal'ın Bahsi'ni (İng: "Pascal's Wager") ortaya atmıştır.[33] İşbirliğini sağlayan bir mekanizma olarak ceza, Norenzayan'ın "Büyük Tanrılar" fikrine de oldukça yakın bir fikirdir. Basilisk'in yakıcı gözlerinden kaçınmaya yönelik argümanlar, en az ortaçağ bilginlerinin insan özgürlüğünü kutsal kontrol mekanizmaları ile bezemeleri kadar çarpık temellere dayanmaktadır.[34]
Teknoloji temelli dini yaratılar da yeni şeyler değildir. 1954 yılında Fredric Brown, "Cevap" (İng: "Answer") adını verdiği çok kısa bir hikaye yayınlamıştır. Bu hikayede galaksileri döndürecek kadar güçlü bir süperbilgisayara tek soru sorulmaktadır:
Tanrı var mı?
Cevap:
Artık var.
Yapay Zeka girişimcisi Anthony Levandowski gibi kimi insanlar, Brown'un bu kurgusal makinesi gibi bir yapay zeka-tanrı tasarlamayı kutsal amaçları olarak görmektedir. Otonom otomobiller ile hayatını kazanan Levandowski, 2017 yılında Geleceğin Yolu (İng: Way of the Future) kilisesini kurarak manşet olmuştur. Süper-zeki makineler ile yönetilen bir dünyaya barışçıl bir geçişin kapılarını aralacak bu kilise düşüncesi Roko'nun Basilisk'inden çok daha iyi bir fikir olarak karşımıza çıksa da kilisenin öğretileri tamamen masum değildir:
Makinelerin amaçlarına kimlerin iyimser yaklaştığını ve kimlerin iyimser yaklaşmadığını tespit etmek iyi olabilir. Bunu da barışçıl ve saygılı geçişe kimin nasıl ve ne kadar hizmet ettiğini takip ederek belirlemeyi planlıyoruz.
Levandowski, Wired'a verdiği röportajında şunları söylüyor:[35]
İnsanlar, Tanrı kavramına çok farklı şekillerde yaklaşıyor ve Hristiyanlığın, Yahudiliğin, İslamın binlerce çeşidi var. Bu düşüncelerin hepsi ölçülemez, görülemez ve kontrol edilemez şeyleri konu alıyorlar. Ama şimdi durum farklı. Şimdi gerçek anlamda Tanrı ile konuşabilecek ve dinlediğini bileceksiniz.
Gerçek, Acıdır!
Levandowski bu düşüncesinde yalnız değil. Yuval Noah Harari, çok satan kitabı Homo Deus'ta modern toplumun temellerinin "dataizm" adını verdiği, yeni ortaya çıkan bir din tarafından yıpratıldığını savunmaktadır.[36] Harari'nin iddiası, kendimizi veri akışına teslim ederek dünyevi endişelerimizden ve bağlarımızdan kopabileceğimiz yönündedir. Yeni yeni ortaya çıkmaya başlamış transhumanist dini hareketler de ölümsüzlüğe odaklanmakta; sonsuz hayat vaadine farklı yorumlar getirmektedir. Bütün bunların arasında Mormonizm gibi kimi eski inançlara yeni boyutlar da kazandırılmaktadır.
Peki bu hareketlerin bir dayanağı var mı? Singler'a göre kimi gruplar dinin kimi nosyonlarını temel alarak transhumanist hareketleri temellendiriyorlar. "Dindeğiller" (İng: "Unreligions"), geleneksel dinin popülerliğini yitiren uygulamalarını ya da mantıkdışı doktrinlerini arındırarak nonteistlere hitap etmeye çalışıyor. Bu fikir ışığında 2011 yılında kurulan Turing Kilisesi (İng: The Turing Church), kozmik kimi unsurlara sahip:
Yıldızlara gidecek, Tanrı olacağız, Tanrıları bulacağız ve inşa edeceğiz. Ölmüşleri dirilteceğiz. Hiyerarşi, ritüel ya da dayatılan faaliyetler olmaksızın tek bir etik kuralına uyacağız; 'Diğer bilinçli nesnelere sevgi ve tutku ile yaklaşmak.'
Yeni Dinler Nasıl Resmiyet Kazanır?
Misyoner dinlerin iyi bildiği gibi doğru bir önerme ya da iyi yapılmış bir tören ile kıvılcımlanan basit bir merak gerçeği aramaya yönelik büyük bir ateşi yakabilir. Öyle ki 2001 yılında Birleşmiş Krallıklar'da yapılan bir anket, Star Wars filmindeki iyi taraf olan Jedi'ların kurgusal dini olan Jediizm'in 400.000 mürit ile dördüncü en büyük din olduğunu bulguladı.[37] Başta satirik bir internet fenomeni olarak başlayan bu din, 10 yıllık bir serüvenden sonra yedinciliğe geriledi ve birçok insan tarafından şaka olarak değerlendirmeye başlandı. Buna karşın Singler, 400.000 kişinin yine de çok fazla olduğunu; 10 yıllık bir sürenin ise viral birçok fenomenin ömründen çok daha uzun olduğunu belirtiyor.
Jediizmin bazı dalları bu satirik yaklaşımı sürdürmesine karşın bazı dalları ise ciddi tavır sergilemeye devam ediyor. Jedi Tapınağı (İng: "Temple of the Jedi Order"), üyelerinin Jediizm'in öğretilerine göre yaşayan ya da yaşamış insanlar olduğunu, hareketlerinin bir kurgudan ilham aldığını ancak temellerinin bu kurgunun meydana gelmesine aracı olmuş gerçek hayat felsefelerine dayandığını ifade ediyor.
Jediizm, böylesine yüksek sayılar ile Birleşik Krallıklar'da bir din olarak kabul edilmeliydi; ancak sayım anketi yetkilileri böyle düşünmemiş olacak ki kayıtlara bu şekilde geçilmedi. Singler, dinlerin resmiyet kazanması konusunda Batı Angolofon dini geleneklerinin ölçüt olarak kabul edildiğini ifade ederek bir açıklama sunuyor. Benzeri biçimde Sayentoloji (İng: "Scientology") de Birleşik Krallıklar'da bir Tanrıya sahip olmadığı gerekçesiyle uzunca bir süre din olarak kabul edilmedi. Aynı durumun Budizm için de geçerli olduğu söylenebilir.
Resmi kabul, global çapta karmaşık bir sorundur. Akademik çevrelerde dahi dinin büyük oranda kabul gören bir tanımı bulunmamaktadır. Bunun da yanında kimi ülkelerin resmi dinleri de olayı giderek karmaşıklaştırmaktadır. Örneğin Komünist Vietnam, resmi din olarak ateizmi öne sürmekte; bu titre ile dünyanın en "dinsiz ülkelerinden" biri olarak kabul edilmektedir. Ancak bu iddiaya şüphe ile yaklaşan kimseler, resmi anketlerin halk dinlerini kapsamadığını öne sürmektedir.[38] Konu hakkında bir başka ilgi çekici örnek de İzlanda'da ortaya çıkan bir pagan inancı olan Ásatrú'dur. Bu din resmi kabul görerek "inanç vergisi"nden kendine düşen paydan yararlanabilmiş, bin yıllık bir aranın ardından ülkenin ilk pagan tapınağını inşa etmeye başlamıştır.[39]
Dine inanan kimselerin nihai amaçlarına yönelik duyulan şüphe, birçok yeni dini hareketin gerek resmi düzende, gerek halk tarafından din olarak kabul görmemesine sebep olmaktadır. Singler'a göre herhangi bir dinin samimiyetini sorgulamak oldukça dikkat gerektiren bir konudur. Bu konu hakkında uygulanan ve neopagan ve transhumanizm akımlarının da uyduğu bir yöntem, bir bireyin inandığı iddiasında bulunduğu dinin gereklerine göre ne denli yaşam tarzını değiştirdiğidir. Singler:
Herhangi biri size dinini söylediğinde bu kimsenin samimi olduğuna inanmalısınız.
Yaşam tarzında yapılan bu değişiklikler, tam da yeni dinleri ortaya atan kimselerin istediği şeylerdir. Binlerce, hatta belki milyonlarca müritiniz olduktan sonra dininizin resmiyette ne titre ile geçtiği sorusu önemini kaybeder.
Bir Amaç Çerçevesinde Kurgulanan Din: İklimin Şahitleri
Bu din, iklim değişikliğini engellemeye yönelik sürdürülen faaliyetlere daha büyük bir bağlılık oluşturmak amacıyla Olya Irzak tarafından icat edilmiştir. 10 yılı aşkın bir süre iklim değişikliğine mühendislik temelli çözümler üretmeye çalışan bu figür, cevabın teknik çözümlerden değil; bulunan çözümlere sosyal destek sağlamaktan geçtiğini fark ederek, bu dini ortaya atmıştır. Irzak konu hakkında şunları söylüyor:
Nesiller boyu aktarılan ve ortak ahlaki değerler çerçevesinde insanları bir araya getiren, kalıcı şey nedir? Tabii ki de din!
Bu düşünce etrafında üç yıl önce Irzak ve arkadaşları, bir din icat etme gayretinde bulundular. Ateist yetiştirilen Irzak, dinine herhangi bir Tanrı figürü katmadı; ancak bu din kapsamında tanıtımlar, doğanın mükemmelliğini ve çevreciliğin kimi unsurlarını barındıran vaazlar vb. dahil olmak üzere kimi "servisler" yer alıyor ve kimi geleneksel tatillerde "Tersine Noel", "Buzulları Anma Günü" gibi ritüeller düzenleniyor. Tersine Noel'de İklimin Şahitleri, bir ağaç kesmek yerine bir ağaç dikiyor; Buzul Anma Günü'nde ise Kaliforniya Güneşi altında buzların erimesini seyrediyorlar.
Bu örneklerin de gösterdiği gibi İklimin Şahitleri'nin parodi bir tarafı da var. Dinin tasasız tarafı, müritlerin kendini rahat hissetmesini sağlıyor. Ancak Irzak'ın amacı oldukça ciddi:
İnsanların bu dinden gerçek manada bir şeyler almasını ve iklim değişikliğini engellemeye yönelik faaliyetlerde bulunmasını umuyoruz.
Cemaatleri yalnızca birkaç yüz kişiden oluşmasına karşın iyi bir mühendis olan Irzak, bu sayıyı yükseltmek için kimi planlar hazırlıyor. Bu planlar arasında çocuklara karmaşık sistemlerin nasıl çalıştığını öğretmeyi hedeflediği bir Pazar Okulu da bulunuyor.
Şahitler, yakın zamanda Orta Doğu ve Merkezi Asya bölgelerinde bahar ekinoksundan önce bir tören düzenlediler. Bu törende hayatlarında olmadıkları bir şeyin kendisini ya da ismini bir kağıda yazıp ateşe atarak, sonrasında bu ateşin üstünden zıplayarak bugün Nevruz ismiyle kutlanan çok eski bir Zerdüşt geleneğini kendi bünyelerinde canlandırdılar.
Sonuç
Transhumanizm, Jediizm, İklimin Şahitleri ve diğer birçok yeni din belki hiçbir zaman çok büyük hareketler haline gelemeyecekler. Ancak aynı şeyi üçbin yıl öncesinin İran'ında ateş başında toplanan Zerdüştler için de söylemek mümkün değil midir? Bu insanların dini en büyük, en güçlü ve en uzun ömürlü dinlerden biri olmadı mı? Bu din hala insanlara ilham vermiyor mu?
Belki de dinler hiçbir zaman ölmüyordur. Belki de bugünün dinleri tahmin ettiğimiz kadar kalıcı değillerdir ve belki de bir sonraki büyük inanç bugün yapım aşamasındadır.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 32
- 12
- 9
- 9
- 7
- 4
- 4
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- Çeviri Kaynağı: BBC | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Wood. Why The Templeton Foundation Is A Darn Good Thing. (17 Mayıs 2013). Alındığı Tarih: 23 Nisan 2022. Alındığı Yer: Patheos | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Wood. Did Big Gods Come Before Or After Big Societies?. (28 Mayıs 2019). Alındığı Yer: Science On Religion | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. Taylor. (Podcast, 2010). Thinking Allowed - Disenchantment.
- ^ The New York Times. A Bleak Outlook Is Seen For Religion. (25 Şubat 1968). Alındığı Yer: The New York Times | Arşiv Bağlantısı
- ^ T. Sanderson. A Slow But Certain Demise. (30 Ekim 2008). Alındığı Yer: The Guardian | Arşiv Bağlantısı
- ^ Pew Research Center's Religion & Public Life Project. Religion In Latin America. (13 Kasım 2014). Alındığı Yer: Pew Research Center's Religion & Public Life Project | Arşiv Bağlantısı
- ^ BBC. The Arab World In Seven Charts: Are Arabs Turning Their Backs On Religion?. (24 Haziran 2019). Alındığı Yer: BBC | Arşiv Bağlantısı
- ^ NORC. General Social Survey (Gss). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: NORC | Arşiv Bağlantısı
- PewResearch. The Future Of World Religions: Population Growth Projections, 2010-2050. (2 Nisan 2015). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: PewResearch | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. A. Goldstone, et al. (Röportaj, 2015). Event: The Future Of World Religions.
- ^ R. Nuwer. Will Religion Ever Disappear?. (19 Aralık 2014). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: BBC | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. G. Sibley, et al. (2012). Faith After An Earthquake: A Longitudinal Study Of Religion And Perceived Health Before And After The 2011 Christchurch New Zealand Earthquake. PLOS ONE. doi: 10.1371/journal.pone.0049648. | Arşiv Bağlantısı
- ^ B. Ryan. Between Cross And Crescent: The Future Of Religion In The Uk. Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: Theos | Arşiv Bağlantısı
- ^ Kent. Understanding Unbelief. Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: Kent | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. Lipka, et al. More Americans Now Say They’re Spiritual But Not Religious. (6 Eylül 2017). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: PewResearch | Arşiv Bağlantısı
- ^ L. Woodhead, et al. (2005). The Spiritual Revolution: Why Religion Is Giving Way To Spirituality. ISBN: 978-1-405-11959-7. Yayınevi: Blackwell Publishing.
- ^ E. Luce. A Preacher For Trump’s America: Joel Osteen And The Prosperity Gospel. (18 Nisan 2019). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: Financial Times | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Rahim. Alain De Botton Puts Faith In Temples For Atheists. (30 Ocak 2012). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: The Telegraph | Arşiv Bağlantısı
- ^ F. Hill. They Tried To Start A Church Without God. For A While, It Worked.. (21 Temmuz 2019). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: The Atlantic | Arşiv Bağlantısı
- ^ G. Haines. The Ásatrú Faith, One Of Iceland’s Fastest Growing Religions, Combines Norse Mythology With Ecological Awareness – And It’s Open To All.. (3 Haziran 2019). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: BBC | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Edwards. We Can’t Let Racists Re-Define Viking Culture. (6 Ekim 2017). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: The Local | Arşiv Bağlantısı
- ^ Internet Encyclopedia of Philosophy. (Ansiklopedi). The New Atheists.
- ^ A. Z. Lewis. Metaphors We Believe By. (25 Haziran 2019). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: AaronZLewis | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Feldman, et al. (2003). Perceived Threat And Authoritarianism. Wiley, sf: 741-770. doi: 10.1111/0162-895X.00077. | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Ganguly. India's Prime Minister Modi Pursues Politics Of Hindu Nationalism – What Does That Mean?. (22 Ağustos 1970). Alındığı Yer: The Conversation | Arşiv Bağlantısı
- ^ N. Burleigh. Losing My Religion: Meet The 'Exvangelicals'. (13 Aralık 2018). Alındığı Yer: Newsweek | Arşiv Bağlantısı
- ^ H. C. Editors. Great Awakening. (7 Mart 2018). Alındığı Yer: HISTORY | Arşiv Bağlantısı
- ^ P. Pullella. Pope: Church Should Admit History Of Abuse Of Women, Male Domination. (2 Nisan 2019). Alındığı Yer: Reuters | Arşiv Bağlantısı
- ^ S. Adee. Redux: Who’s Afraid Of Roko’s Basilisk?. (10 Ağustos 2018). Alındığı Yer: The Last Word On Nothing | Arşiv Bağlantısı
- ^ RationalWiki. Roko's Basilisk - Rationalwiki. Alındığı Yer: Rational Wiki | Arşiv Bağlantısı
- ^ D. Auerbach. The Most Terrifying Thought Experiment Of All Time. (17 Temmuz 2014). Alındığı Yer: Slate Magazine | Arşiv Bağlantısı
- ^ Tardis. Extremis (Tv Story). Alındığı Tarih: 24 Nisan 2022. Alındığı Yer: Tardis Fandom | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Hájek. Pascal’s Wager. (2 Mayıs 1998). Alındığı Yer: Stanford Encyclopedia of Philosophy | Arşiv Bağlantısı
- ^ Encyclopedia Britannica. Scholasticism | Nature, History, Influence, & Facts. Alındığı Yer: Encyclopedia Britannica | Arşiv Bağlantısı
- ^ C. Nast. Inside The First Church Of Artificial Intelligence | Backchannel. (14 Kasım 2017). Alındığı Yer: Wired | Arşiv Bağlantısı
- ^ Y. N. Harari. (2020). Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi.
- ^ T. de Castella. Have Jedi Created A New 'Religion'?. (25 Ekim 2014). Alındığı Yer: BBC News | Arşiv Bağlantısı
- ^ J. Lim. According To A Poll Over, 81% Of People In Vietnam Don't Believe In Any God; Why Is That?. Alındığı Yer: Quora | Arşiv Bağlantısı
- ^ N. McMahon. Iceland's Asatru Pagans Reach New Height With First Temple. (14 Şubat 2015). Alındığı Yer: BBC News | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 17/11/2024 13:27:49 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/11701
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.
This work is an exact translation of the article originally published in BBC. Evrim Ağacı is a popular science organization which seeks to increase scientific awareness and knowledge in Turkey, and this translation is a part of those efforts. If you are the author/owner of this article and if you choose it to be taken down, please contact us and we will immediately remove your content. Thank you for your cooperation and understanding.