Tarihin En Muhteşem Kıyametleri: Kıyamet Tahminlerine Neden Kulak Asmamalısınız?
Sizin Favori Kıyametiniz Hangisi?
Dünyanın sonu bir kez daha gelmek üzere! Yüzyıllar boyunca, felaket tellalları, sahte kâhinler ve yalancı peygamberler, kendi kıyamet senaryolarının kesinlikle gerçekleşeceğini iddia ederek, dünyanın sonu hakkında başkalarının sahip olmadığı bilgilere sahibi olduklarını iddia ettiler.
Elbette dünyanın sonuna dair yapılan kehanetlerin şimdiye kadar hiçbiri gerçekleşmedi. İnsanlık ve gezegenimiz hâlâ burada ve gelişimini sürdürüyor. Tarihteki ün salmış kıyamet senaryolarından birkaçına kısaca göz atmak, dünyanın sonuna dair yapılan kehanetlerin aldatıcı tarafını hatırlamamızda bize yardımcı olabilir.
Milattan Öncesinden İlk İkazlar
Tarihi ve kökeni tam olarak bilinmeyen, milattan öncesine ait olduğu bir kil tablette şunlar yazıyordu:
Dünyamız gittikçe yozlaşıyor. Dünyanın hızla sona erdiğine dair belirtiler var. Rüşvet ve yolsuzluk sıradanlaştı. Çocuklar artık ebeveynlerinin sözünü dinlemiyor. Önüne gelen bir kitap yazmak istiyor ve belli ki dünyanın sonu yaklaşıyor.
Dediğimiz gibi, bu tabletin kaynağı tam olarak bilinmemektedir. Kimi kaynaklara göre tablet, MÖ. 2800 yılından kalma; ancak o dönemlerde "kitap" olmadığını biliyoruz - dolayısıyla muhtemelen kil tabletlerden söz ediliyordu. Ayrıca birçok kaynak bu tableti Asurlar'a atfediyor; ancak o dönemlerde Asurlar'a ait kil tabletlere rastlamıyoruz; hatta Mezopotamya'da Sümerler'den başka herhangi bir yazıya rastlamıyoruz! Ya da tarihlendirmede bir hata var ve aslında MÖ 2800 yılı değil, günümüzden 2800 yıl öncesinden söz ediliyor; yani MÖ 800'lü yıllar...
Ancak kim tarafından yazılmış olursa olsun, milattan öncesine ait bu uyarının iddiasının aksine, Dünya'nın sonu gelmedi. Bunu görebilmek için etrafınıza bakmanız yeterli! Ayrıca, yolsuzluğa ve fevri gençlere rağmen, antik imparatorlukların birçoğu asırlar boyunca varlıklarını sürdürdüler. Eh, bu hiç de kötü sayılmaz!
Haçlı Endişeleri
Papa III. İnnocentius, Kudüs’ü ve Kutsal Topraklar’ın geri kalanını Ayyubid İmparatorluğu’ndan alabilmek için Avrupa’da beşinci bir haçlı seferi örgütlerken kıyamet teolojisine bel bağlıyordu. İnnocentius, İslam’ın yükselişini Deccal’in saltanatı olarak tanımladı ve Deccal’in mağlup edilmesi, Hz İsa’nın yeniden dirilişinin müjdecisi olacaktı. 1212 senesinde, III. İnnocentius şunları kaleme aldı:
Dünyevi cazibeler ve bedensel tatminler ile birçok insanı hakikatten uzaklaştıran sahte peygamber, azabın oğlu Muhammed ortaya çıktı... Yine de biz, bize iyiliğin geleceğinin işaretini veren Rabb’e güveniyoruz. Aziz John’un Vahiyi’nde 666 sene ömür biçtiği bu canavarın [İslam] sonu yaklaşıyor. 600 sene çoktan geride kaldı.
Kehanet edilen tarih, 1284 senesiydi. Bundan yedi sene sonra, Sultan Halil bugün İsrail toprakları içerisinde olan Akra kentini fethettiğinde son haçlı krallığı da düştü. Ancak dünyanın geri kalanı yaşamına devam etti.
Botticelli Korkularını Resmediyor
Rönesans, sanatın ve bilimin altın çağı olarak hatırlanır. Ancak bu çağ aynı zamanda kıyamet kehanetlerinin yeniden doğuşuna da tanıklık etmiştir. Peki bunun sebebi nedir? Chicago Üniversite’nden bir ortaçağ tarihi profesörü olan David Nirenberg şöyle diyor:
Zaman tutma ve astronomi alanındaki gelişmeler, takvimlerin standartlaşmasını teşvik ederken, Türkler’in Konstantinopolis’i [İstanbul'u] fethi gibi (Avrupalılar’ın bakış açısından) felâket zincirleri kıyamet gününe dair sayı falcılığına olan ilgiyi körükledi.
Kıyamet gününe dair beklentiler, dönemin sanatında da kendine yer buldu. Bunlardan en ünlüsü İtalyan Rönesans ustası Sandro Botticelli tarafından resmedilen Mistik Doğum eseridir. Resmin alt kısmı, kayaların altına sıkışmış veya yere mıhlanmış birkaç küçük şeytanı tasvir ediyor. Bir Yunan yazıtında ise resme dair bu iç karartıcı kehanete yer veriliyor:
Ben, Sandro, bu resmi 1500 yılının sonunda, İtalya’nın huzursuzluk döneminde, Yuhanna’nın Vahyi'nin 11. bölümüne göre Mahşer’deki şeytanın üç buçuk yıl süresince yeryüzünde dolaştığı yarım günlük ikinci “vay”da [yani İblis’in hüküm sürdüğü dönemde] yaptım. İblis 12. bölümde zincirlenecek ve onu bu resimde olduğu gibi ayaklar altında çiğnenirken göreceğiz. (Bu, kıyametin M.S. 1504 senesi civarında gerçekleşeceğine tekabül eder.)
Sanat tarihçileri Botticelli’nin, hem zenginleri hem de yoksulları günahlarından tövbe etmeye ve dünyevi zevklerinden vazgeçmeye çağıran Dominik keşiş Girolamo Savonarola’nın vaazlarından etkilendiğine inanıyor. Savonarola kıyametin yakın olduğundan ve “Rabb’in kılıcının” savaş, veba ve kıtlık şeklinde “dünyada hızla ve çok geçmeden” tecelli edeceğinden şüphe duymuyordu.
Maya Takvimi
Dünyanın sonunun Maya takvimindeki büyük döngülerden birinin sona erdiği 21 Aralık 2012’de geleceği düşünülüyordu. Bu tarih yaklaştıkça, internet alemi de “12/21/12”de gerçekleşecek kıyamet hakkındaki kehanetlerle dolup taşıyordu. Dünya çapında internet üzerinden yayılan panik yaratıcı bilgiler karşısında NASA bile dünyanın 21 Aralık 2012’de neden sona ermeyeceği hakkında bir bildiri yayınlamak zorunda kaldı.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Bu konuda çok kapsamlı bir analizimizi buradan okuyabilirsiniz.
Gelmek Bilmeyen Cermen Seli
1499 senesinde Alman matematikçi ve gökbilimci Johannes Stöffler, 20 Şubat 1524’te büyük bir selin dünyayı içine çekeceği kehanetinde bulundu. (Yaptığı hesaplamalara göre bu sene boyunca 20 gezegen kavuşumu gerçekleşecekti ve bu kavuşumların 16’sı “su burçları” yani balık takımyıldızı kapsamında yer alacaktı.)
Avrupa’da, Stöffler’in kıyamet kehanetini destekleyen 100’den fazla farklı kitapçık yayınlandı. Tekne yapımcılarının, özellikle de Ren Nehri’nde üç katlı bir gemi inşa eden Alman asilzade Kont von Iggleheim’ın başına talih kuşu kondu.
1524 Avrupa için kurak bir sene olmasına rağmen, işaret edilen günde hafif bir yağmur yağmaya başladı. Iggleheim’ın gemisinde kendilerine yer bulabilmeyi ümit eden insan yığınları ayaklanmaya başladı. Yüzlerce kişi bu ayaklanmada yaşamını yitirdi ve Kont taşlanarak öldürüldü.
Stöffler sonrasında yeni bir hesaplama yaparak kıyametin 1528 senesinde geleceğini söylese de, kâhin olduğuna dair itibarı çoktan yıkılmıştı. Bu biraz utanç verici. Çünkü 1588 senesinde Alman tarihçi Hieronymus Wolf’un anlattığı bir hikayeye göre, Stöffler bir zamanlar hayatının “düşen bir beden” tarafından tehlikeye gireceğini öngörmüştü. Hayatının tehlikeye gireceği günü evinde geçirmeyi tercih eden Stöffler, evinde arkadaşlarıyla yaşadığı bir tartışma sırasında raftan aldığı kitabın kafasına düşmesiyle ağır bir şekilde yaralandı.
Karanlığa Gömülen New England
19 Mayıs 1780 senesi saat sabah 9’da, New England’ın üzerindeki gökyüzü karanlığa gömüldü. Harper’s Magazine’de yayınlanan 1881 tarihli bir makalede şöyle yazıyor:
Kuşlar tünüyor ve horozlar öğle vakti sanki gece yarısıymış gibi ötüyordu. Hayvanlar açıkça dehşete düşmüştü.
Bu olağandışı karanlığın, orman yangınlarından kaynaklanan dumanın yoğun sisle birleşmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Ancak en kötü ihtimalin yaşanıyor olmasından endişelenen kimi insanlar çaresizlikten ellerini ovuşturuyor ve savaşta çalınan fifreleri andırırcasına “Kıyamet günü geldi!” nidaları atıyordu.
“Karanlık Gün”, gece yarısında sona erdi ve yıldızlar gökyüzünde bir kez daha görünür hale geldi. Ancak kıyametin eli kulağında olduğuna dair geçmek bilmeyen endişeler, bazı insanları New York’un Albany şehrine yakın zamanda yerleşmiş, müphem bir Hıristiyan mezhebi olan Shakers’a [Sallananlar] katılmaya yönlendirdi. Quaker hareketinden ayrılan bir grup olan Shakers, evlenmemenin ve cinsel ilişkiye girmemenin günahlardan arınmak için doğru yol olduğunu telkin ediyordu. Yakaladıkları fırsatları değerlendirmeyi iyi bilen Shakers, New England’ın dört bir yanında 26 ay sürecek bir misyonerlik faaliyetine başladı ve bunun sonucunda yüzlerce kişiyi inançlarını değiştirmeye ve aralarına katılmaya ikna etti.
“Karanlık Gün”le beraber kendini gösteren en ünlü kişi, Connecticut yasama meclisinin bir üyesi olan ve hava karardığında oturumda bulunan Abraham Davenport’tu. Kıyamet gününün geldiğinden korkan ve toplantıyı ertelemek isteyen meclis üyelerine Davenport’un şu cevabı verdiği söyleniyor:
Mahşer günü gelmiş olabilir de, olmayabilir de. Eğer gelmediyse, toplantıyı ertelemek için bir sebep yok demektir. Eğer geldiyse, cesedimin görevimi yerine getirirken bulunmasını isterim. Bu nedenle, mumların yakılmasını istiyorum.
New England şairi John Greenleaf Whittier, Davenport’u ilk kez 1866’da Atlantic Monthly dergisinde yayınlanan bir şiirde anmıştır.
Büyük Giza Piramidi’ndeki Alâmetler
M.S. 1881, kıyamet beklentileriyle sembolleşmiş bir seneydi. İlk olarak, kehanetleri ilk kez 1641’de yayınlanan ve bir 16. yüzyıl İngiltere’si kâhini olan “Shipton Ana”’nın kehanetleri söz konusuydu. 1862’de yayınlanan ileri tarihli bir baskı şu kehanetleri içeriyordu:
Sona erecek dünya; on sekiz yüz seksen birde.
Ancak kitabın yazarı Charles Hindley, bu ve diğer kehanetlerin (telgrafın ve buhar makinesinin icadı da dahil), kitap satışlarını artırma girişimiyle eklenen aldatmacalar olduğunu itiraf etti.
Harper’s Magazine’in 1881’de yayınlanan bir sayısında, isimsiz bir yazar şöyle yazıyor:
Korkarım ki İngiliz halkını bu bedbaht yanlış bilgilendirmeden kurtarmak mümkün olmayacak.
Bununla birlikte, makalede daha iyimser bir not da yer aldı:
British Museum’da çalışan arkadaşlarım, atıfta bulunulan herhangi bir el yazması olup olmadığını veya kehanetlerin gerçek olup olmadığını öğrenmek isteyen insanlar tarafından kurumun aylarca soru yağmuruna tutulduğunu söylediler.
1911 tarihli Encyclopaedia Britannica baskısı ise, 1881’de dünyanın sonunun geleceğine dair kehanetin o yıl boyunca İngiltere’nin kırsal kesimindeki en şiddetli korku olduğunu ve insanların evlerini terk edip, geceyi tarlalarda, kiliselerde ve şapellerde geçirdiğini kaleme aldı.
1881’de yaşanacak kıyameti destekleyen “kanıt”, beklenmedik bir kaynaktan geldi: Büyük Giza Piramidi. İskoçya Kraliyet Astronomu Charles Piazzi Smyth, piramidin Mısırlılar tarafından değil, ilahi bir gücün rehberliğinde bir Eski Ahit patriği (belki de Nuh peygamber) tarafından inşa edildiğine inanıyordu. Bu kapsamda Smyth, Büyük Piramit’te yaptığı hemen hemen her ölçümde ilahi bir delalet gördü ve buna kıyamet gününe dair bir tahmin de dahildi.
Smyth’in araştırması, 5 Ocak 1881 tarihinde New York Times gazetesinde yayınlanan bir köşe yazısında hicvedildi:
Piramidin büyük dehlizinde... tam olarak bin sekiz yüz seksen bir çentik var... bu nedenle, piramit güvenilirse ve ne yaptığını gerçekten biliyorsa, dünyanın son yılına geldik demektir. Piramidin bu dikkat çekici teorisine inanan oldukça fazla sayıda insan var ve hepsi piramidin bir yalan söylemeyeceğinden tamamen eminler... hayal kırıklığına uğramaları ve 1882’nin karlı Ocak ayında yeni yıl çağrıları yapmak durumunda kalmaları gibi tatsız bir durumda muhtemelen piramide küfürler edecek ve hem insanlığa, hem de taşlara olan inançlarını kaybecekler.
Halley Kuyrukluyıldızı’ndan Sakının!
Kuyrukluyıldızlar uzun zamandır kıyamet alametleri olarak görülüyorlardı ve Halley Kuyrukluyıldızı’nın 1910’da yeniden ortaya çıkması da bir istisna değildi. O yılın başlarında, İngiliz ve İrlandalı yazarlar, kuyrukluyıldızın yaklaşmakta olan Alman istilasının habercisi olduğunu belirttiler. Bazı Parisliler, Sen Nehri’nde yaşanan ve kentlerini harap eden büyük taşkından kuyrukluyıldızı sorumlu tuttu.
Ancak Chicago Üniversitesi’ne bağlı Yerkes Gözlemevi, Şubat 1910’da Halley’in kuyruğunda siyanojen adı verilen zehirli bir gaz tespit ettiklerini açıkladığında tam teşekküllü panik patlamak üzereydi. New York Times, Fransız gökbilimci Camille Flammarion'un gazın, “bu atmosferi emprenye edeceğine ve muhtemelen gezegendeki tüm yaşamı bitireceğine” inandığını bildirdi.
Birçok bilim insanı ise halkın güvenini tazelemeye çalıştı. Ünlü gökbilimci Percival Lowell, Halley'nin kuyruğunda bulunan gazların “oldukça seyreltilmiş ve herhangi bir vakumdan daha zayıf” olduğunu açıkladı.
Ancak iş işten geçmişti. İnsanlar gaz maskeleri ve “kuyrukluyıldız hapları” almak için akın ettiler. New York Times, “Halley kuyrukluyıldızının yaklaşıyor olmasının sebep olduğu korkunun Chicago nüfusunun büyük bir kısmını etkisi altına aldığını” bildirdi. Benzer şekilde, Atlanta Constitution gazetesi de ABD'deki Georgia eyaletindeki insanların güvenli odalar hazırladıklarını ve anahtar deliklerini bile kağıtla örttüklerini aktardı. (Gazete, bir adamın “kendini bir galon viski ile silahlandırdığını” ve arkadaşlarından onu 40 metre derinliğindeki bir körkuyunun dibine indirmelerini istediğini bildirdi.)
Halley’nin mayıs ayında Dünya’dan geçişinin ardından, Chicago Tribune gazetesi (lüzumsuz yere) “Biz hâlâ buradayız.” dedi. Gelgelelim, herkes de kıyamet çılgınlığına kapılmamıştı. ABD’nin dört bir yanındaki şehirlerde, çatılarda yapılan “kuyrukluyıldız partileri” son derece revaçtaydı.
Gezegenler Hizalanıyor ve Elde Var Sıfır!
1974 senesinde John Gribbin ve Stephen Plagemann, satış rekorları kıran The Jupiter Effect [Jüpiter Etkisi] kitabını yazdı. Bu kitapta, 1982’nin Mart ayında Güneş’le aynı taraftaki gezegenlerin hizalanmasının, San Andreas fayı üzerinde Los Angeles’ı yok edecek bir depremi tetikleyecek bir dizi kozmik olaya neden olacağına dair bir uyarıda bulundular.
Her iki yazar da Cambridge’den mezun olmuş astrofizikçilerdi ve Gribbin, prestijli bilim dergisi Nature’ın editörlüğünü yapıyordu. Bunlar kitaba duyulan güveni artıran faktörlerdi. Bu iki bilim insanı, gezegenlerin birleşik kütle çekim kuvvetinin (özellikle Jüpiter ve Satürn gibi yoğun gezegenlerin) Güneş’e gelgit kuvvetleri uygulayacağını ve dünyayı yüksek hızlı parçacıklarla dolduracak güneş lekesi aktivitesinde bir artışa neden olacağını iddia ediyordu. Bunun sonucunda ise, gezegenimizin dönüş pratiğinde ani değişiklikler meydana gelecek ve depremler yaşanacaktı.
Birçok bilim insanı, Jupiter Effect’in öne sürdüğü argümanın oldukça zayıf bir varsayım zincirine dayandığını söyleyerek eleştirdi. (Caltech sismologu Charles Richter, kitabın öne sürdüğü tezi “kılık değiştirmiş saf astroloji” olarak adlandırdı.) Yine de, kitap dünya çapında büyük yankı getirdi. Bu büyük yankının bir diğer sebebi de, 1980 senesinde, gezegende yaşanan depremlerin nükleer enerji santrallerindeki erimeleri tetikleyeceğini ve barajları parçalayıp büyük sellere neden olacağını söyleyen (1970’lerde satış rekorları kıran The Late, Great Planet Earth kitabının yazarı) Hal Lindsey gibi diğer felaket tellallarıydı.
Korkulan tarih yaklaşırken, paniğe kapılmış Los Angeles sakinleri Griffith Gözlemevi’ni telefon yağmuruna tuttu. San Diego Vista Press ise 10 Mart 1982’de şunları yazdı: “Colorado’nın Denver şehrindeki Gates Planetaryumu’nda çalışan Kevin Atkins şöyle diyor:
Bize gerçekten de “Evimi satıp uzaklara gitmeli miyim?” diye soran insanlar vardı. Filipinler’deki küçük bir Hıristiyan mezhebi kapitone odacıklar inşa ediyor ve felaketlere hazırlıklı kapitoneli giysiler deniyorlardı.
Pekin gazetesi The People’s Daily bile okuyucularına, “bu astronomik fenomen ile deprem gibi doğal afetler arasında kurallı bir neden-sonuç ilişkisi olmadığını” anlatmaya çalıştı. Beklenen kıyametin gerçekleşmediği günden bir yıl sonra, Gribbin ve Plagemann Jupiter Effect Reconsidered [Yeniden Gözden Geçirilmiş Jüpiter Etkisi] kitabını yayınladı ve bu kitap da satış rekorları kırdı.
Camping ve Vecd
Dünya, sözde 21 Ekim 2011’de de sona erecekti. Amerikalı radyo sunucusu Harold Camping, Yahudi bayram günlerine ve ay takvimine dayandığını iddia ettiği bir dizi hesaplama yöntemiyle kıyamet gününü öğrendiğini iddia ediyordu. Dünyanın sonu hakkındaki iddialarına ek olarak, 21 Mayıs 2011’de, saat tam olarak 18:00’da, Tanrı tarafından seçilen insanların kendisinin “Vecd” olarak adlandırdığı bir cennete alınacağı kehanetinde de bulunuyordu. Camping, vecde alınmayanların beş ay sonraki kıyamet gününü beklemek için Dünya’da kalacaklarını söylüyordu.
Basında yer alan haberlere göre, Camping’in takipçilerinden bazıları işlerinden ayrılmış, evlerini satmış ve Camping’in kehanetlerini halka duyurmak için büyük miktarda paralar yatırmıştı. Vecd kehaneti gerçekleşmediğinde Camping, olayın dünyanın sonu ile eşzamanlı gerçekleşeceğini söyleyerek kehanetini yeniden değerlendirmeye tabi tuttu.
21 Ekim 2011’den sonra sözde peygamber, “Hiç kimse kıyamet gününün tam olarak ne zaman geleceğini bilemez.” açıklamasında bulundu.
Nostradamus ve Dehşet Kralı
250 sene önce, ünlü kahin Nostradamus, 1999 yılında bir “dehşet kralı”nın gökten geleceği kehanetinde bulunmuştu. Nostradamus tutkunu Avusturyalı jeolog Alexander Tollmann, Avusturya’da kendi inşa ettiği bir sığınakta oturup, o gün işini sağlama almaya karar verdi. Tollmann, kıyametin Ağustos ayı başlarında geleceğine ikna olmuştu ve 11 Ağustos 1999’da yaşanan tam güneş tutulması da Tollmann’ın bu inancını pekiştirmişti.
Büyük Tufan ve Uçan Daire
Chicago’da yaşayan bir ev hanımı olan Dorothy Martin (diğer adıyla Marion Keech) 1950’lerin başlarında Clarion gezegenininden bir mesaj aldığını öne sürdü: Dünya 21 Aralık 1954’te şafaktan önce büyük bir tufanla sona erecekti. Martin ve bir grup takipçisi, uçan bir dairenin Dünya’nın kaçınılmaz yıkımından önce gerçek inançlıları kurtaracağına ikna olmuşlardı. Bu inanç öylesine güçlüydü ki, takipçilerinden bazıları önceki yaşamlarını tamamen geride bırakıp, işlerinden ve eşlerinden ayrıldı, para ve eşyalarını elden çıkardı. Leon Festinger, Henry Riecken ve Stanley Schachter gibi sosyal psikologlar, kehanet edilen olay gerçekleşmediğinde bu tür inançların ortaya çıkardığı sonuçları ve grubun verdiği tepkileri incelemek için Martin’in grubuna sızdılar. “Kehanet Başarısız Olduğunda” ismiyle yayınlanan bu çalışma, Festinger’ın ünlü “bilişsel çelişki” teorisinin ilk örneğini sunar.
Y2K Paniği
En azından bu kıyamet paniği sırasında suçlanacak birileri vardı. Bilgisayar programcıları on yıllar boyunca yılları belirtmek için dört basamaklı sayılar yerine, iki basamaklı sayıları kullanmıştı. Aptal makinelerin “00” yılını anlamlandıramayacağının düşünülmesinden ötürü, bilgisayarların 1 Ocak 2000’de balatayı sıyıracağı iddia ediliyordu. Böylece “Y2K Hatası” korkusu ortaya çıktı.
Bazı uzmanlar programcıları savundu ve yapılanın değerli bilgisayar belleklerini korumak ve paradan tasarruf etmek için mantıklı bir yol olduğunu belirttiler. Kimi uzmanlar ise yağ çekmeye pek de yanaşmıyordu. The Sciences Dergisi şöyle yazdı:
Y2K Hatası’na yol açan şey, geleceğe dair küstahça takınılan kayıtsız tavır değil, Aksine hataya yol açan şey, aşırı tevazuydu. ("30 yıl sonra yazdığım kodun hâlâ çalışıyor olması mümkün değil.") Programcılar, pürtelaş buldukları çözüm ve yamaların yeni neslin ‘eski sistemleri’ olacağını öngöremediler.
1999’un Eylül ayında Wall Street Journal tarafından yapılan bir anket, Amerikalılar’ın yüzde 9’unun Microsoft’un sorunun çözümünü gizlediğine inandığını ortaya koydu.
The Independent gazetesi, erken uyarı sistemlerindeki aksaklıkların neden olabileceği “nükleer savaş” konusunda uyarıda bulundu ve Uluslarası Para Fonu, gelişmekte olan ülkelerde bir ekonomik kaosun yaşanacağını öngördü. Federal Rezerv Başkanı Alan Greenspan, mevcut paniğin ABD’deki işletmeleri mal stoklamaya teşvik edeceğinden ve kıtlıklara yol açabileceğinden endişe etti. CNN ise, mandıralardaki ekipmanlar arızanabileceği için ABD’deki süt tedarikinin kesileceğinden bahsetti. Kimilerine göre ise “Milenyum Hatası” bankacılık sistemlerini ve uçakların güvenliğini tehdit ederek gezegenimizi hepten tüketecek bir kaosa yol açacaktı.
Y2K Hatası paniği birçok kişinin beklediğinin aksine kontrolden çıkma noktasına gelmedi. Bir kamuoyu anketi, 1999 senesinin Aralık ayı ortalarında Amerikalılar’ın sadece yüzde 3’ünün “büyük sorunlar” beklediğini ortaya koydu. Bu oran bir önceki sene yüzde 34’tü. 1 Ocak 2000’in gece yarısında, insanlık yeni yılı kutladı ve uçaklar gökyüzündeki uçuşlarına devam etti.
Ancak Y2K Hatası’nı düzeltmek için dünya çapında milyarlarca dolar harcandı ve bu harcamaların ne kadarının gerekli olduğu konusundaki tartışmalar hâlâ sürüyor.
İnsan Yapımı Bir Karadelik Mi?
1990'ların başından beri, medya, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nın (LHC) Dünya'yı yutma potansiyeline sahip bir kara delik oluşturabileceğini kaleme aldı. Eylül 2008’de devreye sokulan LHC’nin çevresi 27 kilometredir ve İsviçre-Fransa sınırındaki Alpler’in 173 metre dibine gömülmüştür. Çarpıştırıcı, ışık hızının yüzde 99,99’u gibi bir hıza ulaşarak proton ışınlarını bir araya getirebilme kapasitesine sahiptir. Bunu yaparken de, Büyük Patlama’dan kısa bir süre sonra ortaya çıkan koşulları ve enerjileri simüle edebiliyor, böylece evrenimizin nasıl oluştuğuna dair kritik sorulara ışık tutabiliyor.
Yine de, bazı şüpheciler yüksek enerjili proton çarpışmasının mikro kara delikler oluşturabileceğinden endişe ediyorlar. Bu felaket söylentisinin devam etmesinin bir nedeni de, kuantum fizikçilerinin asla asla dememe eğiliminde olmalarıdır. Belirli fiziksel yasalara uyulduğu sürece, potansiyel olaylar oldukça geniş bir “sıfırdan farklı” olasılık kategorisine yerleştirilir veya fizikçi Kannan Jagannathan’ın da açıkladığı gibi: “Bir şey yasak değilse, zorunludur... Sonsuz bir evrende düşük olasılıklı şeyler bile (sonsuz sıklıkta) meydana gelmek zorundadır.” Bununla birlikte, Jagannathan aynı ölçütü kullanarak, kuantum fiziğine göre mutfak musluğunuzu açınca içinden bir ejderha fırlamasının da teorik olarak mümkün olduğunu ekliyor.
Bu durum, fizikçilerin (ejderha fobisi olanlar hariç) neden aşırı endişeli olmadıklarını açıklıyor. Pensilvanya Eyalet Üniversitesi fizik profesörü Stéphane Coutu, Dünya’nın uzayın derinliklerinden gelen enerjik kozmik ışınlara sürekli olarak maruz kaldığını ve bunlardan bazılarının LHC’nin ürettiklerinden binlerce kat daha güçlü parçacık çarpışmalarına neden olduğunu söylüyor. Coutu’ya göre bu çarpışmaların bir kara delik yaratması mümkün olsaydı, şimdiye dek bu gerçekleşmiş olurdu. LHC’nin teknik aksaklıklar yüzünden açılışından yalnızca dokuz gün sonra, 2009’un sonları ve 2010’un başlarında tekrar açılmak üzere planlı bir şekilde kapatıldığını da söylememiz gerek.
Böylesi bir kara deliğe şimdiye dek rastlanmamıştır ve kamuoyunca bilinen bazı araştırmalar da LHC’de yapılan deneylerin böyle bir tehlike barındırmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Olur da dünyanın sonu gelirse, bir sonraki kıyamette Evrim Ağacı’na girip gelişmelerden haberdar olmayı unutmayın.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 30
- 8
- 7
- 5
- 5
- 4
- 4
- 2
- 1
- 0
- 0
- 0
- Türev İçerik Kaynağı: Time and Date | Arşiv Bağlantısı
- M. Strauss. Ten Notable Apocalypses That (Obviously) Didn’t Happen. (12 Kasım 2009). Alındığı Tarih: 28 Ocak 2020. Alındığı Yer: Smithsonian Magazine | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 11:51:26 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/8231
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.