Osmanlılar ile Türklerin İlişkisi: Anakronizme Düşmeden, Osmanlı'da Türk Kimliği Sorusu Cevaplanabilir mi?
Osmanlılar ve Türklerin ilişkileri üzerine tartışmalar, bu meyanda Osmanlıların Türk olup olmadığı sorusu, literatürde geniş yer kaplamaktadır. Gerçekleştirilen tartışmalar içerisindeyse çeşitli argümanlar öne çıkmaktadır. Bu argümanlar yalın biçimde:
- Osmanlıların Türk olmadığı ama siyaseten öyle davrandıkları,[6]
- Türk oldukları ve zaten bu bilinçle hareket ettikleri,[6]
- Türklerden haz etmedikleri, ellerine fırsat geçtiğinde de Türklere zulüm ettikleri[10]
şeklinde sıralanabilir.
Yukarıda sayılan argümanların ve çevresinde gelişen diğer yaklaşımların popüler ortamlarda tartışılmasında ise büyük bir sorun bulunmaktadır. Bu sorun; tartışmaların yüksek düzeyde antibilimsel oluşlarıdır.
Tarihin Bilimselliği
Bu noktada tarih disiplininin bilim hüviyeti üzerine bir açıklama yapmak da zaruri olmaktadır. Buna göre tarih disiplini dahilinde ortaya konan çıktılar, arşiv belgeleri gibi birincil kaynaklara dayandırıldığında bilimsel bir kimlik kazanır. Eğer çalışma birincil kaynaklara dayandırılmıyorsa ortaya konan bu çalışmanın roman gibi kurgusal bir içerikten farkı kalmaz. Birincil kaynaklara dayandırılmayan eserleri referans alan yorumlarsa farklı kulvarlara kayabilir, duygusal açıklamalar doğurabilir. Yapılan yorumlarda da nesnellik çoğunlukla kaybolur. Yorumların öznelleşmesinde ise özellikle anakronizm etkilidir. Zaten anakronizm, birincil kaynaklara dayandırılmayan çalışmalarda sıklıkla görülen bir hatadır.
Anakronizm
Anakronizm; tarihte olmayan bir şeyi o döneme addetmek olarak ifade edilebilir. Addedilen şey bir kavram, bir olay ya da bir kişi, eşya vs. olabilir. Örneğin, Muhteşem Yüzyıl adlı dizide Pargalı İbrahim’in keman çalması bir anakronizm örneğidir. Benzer biçimde aynı dizide Harem kurumunun, Topkapı Sarayında tam teşkilatlı olması da bir anakronizmdir. Zira o dönemde keman adlı bir enstrüman henüz yoktur. Harem de Kanuni'nin torunu döneminde bu hale gelecektir. Bu tarz anakronizm örnekleri, aslında bilimsel olarak pek tehlikeli değildir. Zira bunların geçtiği eserler, açıkça ilan edildiği üzere, kurgusal yapımlardır.
Bu tarz anakronizm örneklerinin yanında bir diğer anakronizm türü ise, ifade edildiği üzere kavram bazlı anakronizmdir. Bu tarz anakronizm, kişi ya da olay türünün yaratamayacağı derecede tarih öğreniminde sıkıntılar doğurmaktadır. Bu sıkıntılardan birisi, Osmanlı kimliği ve bu kimliğin Türk kimliği ile olan ilişkisinin tartışılmasında ortaya çıkmıştır. Türk kimliğinin ne olduğunun tanımlanmasında ve Osmanlıların Türk olup olmamasının tartışılmasında kavram bazlı anakronizmin sıkça yapıldığı görülmektedir. Örneğin, bu kimlik tartışmasında sıkça öne sürülen argüman, padişahların annelerinin yabancı olmasıdır. Buradan hareketle de Osmanlı padişahlarının Türk olmadığı ileri sürülmektedir. Lakin, Osmanlıları bu bağlamda ele almak bir anakronizmdir.
Padişah ve Kimlik: Türk ve Yunan Ebeveynler
Bu ele alımda anakronizmin nasıl oluştuğunu bir örnekle açıklamak faydalı olacaktır. Örneğimiz 3. Osmanlı padişahı 1. Murat olsa yeridir. Zira 1. Murat’ın annesi, Yunan asıllı bir Bizans aristokratıdır. Babası ise Orhan Gazi'dir ve Orhan’ın annesi ve babası da Söğütte ikamet eden göçebe Türklerdendir. Yani Murat’ın babası Türk annesi Yunan’dır. Peki Murat, Yunan mıdır, yoksa Türk müdür? Bu sorunun cevabı, ele alınan toplumun kültürel algılarına göre değişiklik gösterecektir. O kültür, babasoylu mu anasoylu mudur? Cevap, padişahın kimliğini belirleyecektir. Bugün Türkiye’de genel kabulün ne olduğu sorusu bir yana, modern öncesi zamanlarda Osmanlıların dahil olduğu İslam Uygarlığı ve ilaveten Akdeniz dünyasında egemen görüş babasoyluluktur.
Dolayısıyla Sultan Murat’ı annesi üzerinden bir kimlikle tanımlamak, Osmanlıların gerçekliği ile bağdaşmamaktadır. Nitekim ünlü Osmanlı tarihçi ve düşünürleri; Solakzade, Aşıkpaşazade, Neşri, Kemalpaşazade ve Kâtip Çelebi gibi niceleri Osmanlı hanedanının soy hattını babasoylu olarak ele almaktadır.[1] [2] Dolayısıyla Osmanlı padişahlarının kimliklerini annelerinin kökenleri üzerinden yani anasoylu olarak irdelemek, anakronizme düşmek demektir.
Bu bakış açısının meşhur olması ise Padişah Anaları adlı bir kitapla vuku bulmuştur. Kitabın yazarı olan Ali Kemal Meram’ın tarihçi olmadığı, alana yönelik bilimsel eğitim almadığı göz önüne alındığında da anakronizme düşmesi şaşırtıcı değildir.[3]
Böylesi bir soy hattı tartışması yanında anakronizme düşülen bir diğer konu ise Osmanlı kimliğini milliyetçilik ideolojisi bağlamında değerlendirdiğimizde karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bugün için Türk veya Yunan’ın ne olduğu konusunda genel bir kabul var mıdır? Bir kişi, konuştuğu dil ile mi, ırksal bağlantılarıyla mı ya da doğduğu toprakların siyasal kimliğiyle mi bir topluluğa ve milliyete dahil olmaktadır? Bu soruların bugün için bile herkesçe kabul görmüş bir cevabı yoktur. Ayrıca milliyet kimlikleri, yani Türk, Yunan, İngiliz gibi ifadeler, bugünkü anlamlarına Fransız Devrimi sonrasında kavuşmuştur. Yani milliyetçilik ideali, modern dönemin ürünüdür. Sanayi çağı ile birlikte yaygınlaşmıştır. Lakin Osmanlı klasik çağlarında, örneğin Kanuni döneminde böyle bir görüş yoktur.
Kaynaklarda Türk İmgesi
Bu tarz anakronik sorunların tespitinin ardından, şimdi Osmanlılar açısından Türk kelimesinin ne anlama geldiğini de ortaya koymak gereklidir. Birincil kaynaklardan olan Aşıkpaşazade’nin tarih çalışmasına baktığımız zaman, yazarın Osmanlı hanedanını soy açısından Oğuz Türkleri'ne dayandırdığı görülür. İlaveten müellif, Anadolu topraklarında yaşayan nüfusun da Türk ve Tatar soylu olduğunu belirtir.[1] Aşıkpaşazade’nin bu yaklaşım ve tespitlerini, Neşri ve Kemalpaşazade de paylaşır. Onlar da Osmanlı padişahını açıkça Türk soylu olarak tanımlamaktadır.[4] [6]
Evrim Ağacı'nın çalışmalarına Kreosus, Patreon veya YouTube üzerinden maddi destekte bulunarak hem Türkiye'de bilim anlatıcılığının gelişmesine katkı sağlayabilirsiniz, hem de site ve uygulamamızı reklamsız olarak deneyimleyebilirsiniz. Reklamsız deneyim, sitemizin/uygulamamızın çeşitli kısımlarda gösterilen Google reklamlarını ve destek çağrılarını görmediğiniz, %100 reklamsız ve çok daha temiz bir site deneyimi sunmaktadır.
KreosusKreosus'ta her 10₺'lik destek, 1 aylık reklamsız deneyime karşılık geliyor. Bu sayede, tek seferlik destekçilerimiz de, aylık destekçilerimiz de toplam destekleriyle doğru orantılı bir süre boyunca reklamsız deneyim elde edebiliyorlar.
Kreosus destekçilerimizin reklamsız deneyimi, destek olmaya başladıkları anda devreye girmektedir ve ek bir işleme gerek yoktur.
PatreonPatreon destekçilerimiz, destek miktarından bağımsız olarak, Evrim Ağacı'na destek oldukları süre boyunca reklamsız deneyime erişmeyi sürdürebiliyorlar.
Patreon destekçilerimizin Patreon ile ilişkili e-posta hesapları, Evrim Ağacı'ndaki üyelik e-postaları ile birebir aynı olmalıdır. Patreon destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi 24 saat alabilmektedir.
YouTubeYouTube destekçilerimizin hepsi otomatik olarak reklamsız deneyime şimdilik erişemiyorlar ve şu anda, YouTube üzerinden her destek seviyesine reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. YouTube Destek Sistemi üzerinde sunulan farklı seviyelerin açıklamalarını okuyarak, hangi ayrıcalıklara erişebileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Eğer seçtiğiniz seviye reklamsız deneyim ayrıcalığı sunuyorsa, destek olduktan sonra YouTube tarafından gösterilecek olan bağlantıdaki formu doldurarak reklamsız deneyime erişebilirsiniz. YouTube destekçilerimizin reklamsız deneyiminin devreye girmesi, formu doldurduktan sonra 24-72 saat alabilmektedir.
Diğer PlatformlarBu 3 platform haricinde destek olan destekçilerimize ne yazık ki reklamsız deneyim ayrıcalığını sunamamaktayız. Destekleriniz sayesinde sistemlerimizi geliştirmeyi sürdürüyoruz ve umuyoruz bu ayrıcalıkları zamanla genişletebileceğiz.
Giriş yapmayı unutmayın!Reklamsız deneyim için, maddi desteğiniz ile ilişkilendirilmiş olan Evrim Ağacı hesabınıza üye girişi yapmanız gerekmektedir. Giriş yapmadığınız takdirde reklamları görmeye devam edeceksinizdir.
Bu soy tanımları yanında, Fatih Sultan Mehmet’in bir dönem akıl hocalığını yapmış olan Akşemseddin ise, yönetim anlamında bir tespitte bulunur. Ünlü derviş, devşirmelere nazaran Müslüman doğmuş olanların daha makbul olduğunu bildirerek, devlet yönetiminde belli bir kimliğe, Müslüman olan bir ailenin çocuğu olarak yetişmiş olanlara öncelik verilmesini salık verir.[11] Bu insanların Türkçe konuşacak olmaları ise özel bir tercih olmasa da hayatın bir gereğidir. Zira Osmanlılar Arap coğrafyasında ya da İran’da değildir. Yurtlarında Müslümanlar zaten Türkçe konuşmaktalardır. Solakzade ise Türk kimliğine pek değinmeden, Osmanlı padişahlarını muzaffer bir İslam komutanı olarak tanıtır ama sonunda yine de Osmanlı hanedanının soyunu Oğuz Han’a dayandırır.[2] Neşri ise, Türk tanımında özel bir yere oturur. Nitekim Osmanlıların Türk olarak vurgulanmasını titizlikle takip eden yazar, Türk kimliğini İslam bağlamı dışında tanımlar ve Horosan’a dayandırır. Kemalpaşazade ise Türk ve Türkmen kimlik ayrımını yapar. Kemalpaşazade, Karakoyunlu tebaası olan göçebe Türkleri, Türkmen, Osmanlı içinde yaşayan yerleşikleri ise Türk olarak tanımlar.[4] [6]
Genel bir inceleme yapıldığında, Osmanlı müelliflerinin bazılarının Türk kimliğini Arap ve İranlı olmayan Müslümanlarla eş tuttukları (o dönemin gerçekliğinde bu insanlar Türkçe konuşmaktadır. Yazarlar Malezya gibi uzak diyarları bahis etmemektedirler) görülmektedir. Bir başka bakış ise Türk kimliğini, İslamiyet bağlamının dışında tanımlayarak ve kimliğin köklerini Horosan’a dayandırarak ifade etmektedir.
Burada bir diğer detaysa, yeri geldiğinde yerleşik ve göçebelerin farklı dairelerde değerlendirilmesidir. Bu minvalde de görüleceği üzere yazarların görüşleri çeşitlidir. Bunlar bir bakıma Osmanlıların homojen olmadığını gösterirken diğer yandan da zaman içinde bir değişim olduğunu ortaya koyar. Zira sözü edilen yazarlar aynı dönemde yaşamış kişiler değildir. Lakin bu çalışma açısından asıl değerli olan çıkarım, Türk kimliğinin işlenme tarzının bugüne benzemediği ve ilaveten nefret de içermediğidir.
Nitekim adı anılan hiçbir yazar Türk kimliğine karşı saldırgan değildir. Türk kimliği açısından özel bir bahsi ortaya koymayan Solakzade de bile Türk kimliği yeri geldiğinde kahramanca savaşan, günü kurtaran askerler olarak anılır.[2] Yazarlar sadece devlete isyan eden, Celali olan ve/veya Sefeviler ile birlik olanlara karşı hiddet göstermektedir. Kızılbaş tanımlaması altında sert ve yeri geldiğinde hakarete varan ifadelerin, genel bir Türk karşıtlığından öte Osmanlı-Safevi emperyal mücadelesi bağlamında değerlendirilmesi daha sağlıklı olacaktır. Bu noktada ise karşı bir argümandan da bahsetmek gerekir.
Bu argüman Osmanlı döneminde belgelere yansıyan ve divan edebiyatında da kendine yer bulan etrakı bi-idrak yani idraksiz Türk lafzının kullanımı üzerine geliştirilmektedir. Buna göre Osmanlılar, Türklere hakaret etmektedir.[3], [6] Lakin eserler incelendiğinde, bu ifadelerin isyan eden ve/veya Safeviler ile iş birliği yapan göçebe Türkler ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim belgelerde Osmanlı karşıtı olduğu kabul edilen bazı Arap göçebe kabileleri gibi türlü gruplara da böyle kötücül sözlerle seslenilir.[3]
Osmanlılar'ın yerleşikliği önemsedikleri ise burada ayrıca dikkat edilmesi gereken bir olgudur. Akyol’un ifade ettiği üzere, Osmanlıların 19. yüzyılda Türkçeyi resmi dil olarak ortaya koyabilmesi, Safevi İran’ının sonunun ise bugün Farsça’nın resmi dil olduğu bir devlete varması da göçebelik-yerleşiklik anlayışı ve uygulamaları bağlamında değerlendirilmesi gereken bir olgudur.[12]
Devşirmeler ve Osmanlı Devleti
Türklük ve Osmanlılar ile ilgili tartışmaların bir diğer boyutu da devletin uyguladığı devşirme sistemi çerçevesinde dönmektedir. Emrah Safa Gürkan'ın deyimiyle kimi tarihçiler devşirme düşmanlığına varacak kadar bu konuya husumet duymaktadır.[3] Halk nazarında da bunların yansımaları olmuştur. Nitekim devşirmelerle yönetilen bir devletin bir Türk devleti olamayacağı sıkça ifade edilmektedir. Bu minvalde ise yaşadığım bir tecrübeyi paylaşmak açıklamalara yarar sağlayacaktır.
Belgrad seyahatimde (2018 yazı) havalimanı transferimize yardımcı olan bir Sırp görevliyle yaptığımız sohbet burada açıklanmaya değerdir. Kendisine soruduğum soru; Sırp tarihinde Osmanlı geçmişinden nasıl bahsedildiğidir. Yetkili, Sokullu Mehmet Paşa’dan kahraman olarak bahsedildiğini ifade etmiş ve Müslüman-Türk Devleti’nin böyle yöneticiler vasıtasıyla Sırplar tarafından yönetildiğini söylemiştir. Sohbet uzasa, Sokullu’nun gizli bir Hristiyan olduğunu da ifade edeceğini speküle etmek makuldür. Bu açıklamanın, henüz milli kimliğini tam oturtamamış ve buna dayalı olarak emekleme aşamasında bir modern tarih bilincinin ürünü olduğu ifade edilebilir. Bu minvalde de zamanın Güneş Dil Teorisi ile benzerlik ortadadır.
Nitekim, Sokullu Mehmet Paşa’nın Osmanlı katı İslam ahlakçılarını destekleyen bir kişi olarak bilindiği[9] bu argümanı destekleyen Sırp tarihçilerin gözünden kaçmış olsa gerektir. İlaveten Sokullu’nun, Macaristan seferlerinde Hristiyan dünyaya karşı savaşları sürdürdüğü de bilinmektedir. Hele ki ana stratejisi Rusya üzerine sefer yapmak ve Astrahan ile Karadeniz’i bağlamak olan bu devlet adamının, Ortodoks dünya ile reelpolitika çerçevesinde yeri geldiğinde mücadele ettiği de ortadadır. Son kertede Paşa’nın devleti neye hizmet ederek, neyi önceleyerek yönettiği bilinmez; ama Kanuni Süleyman ve 2. Selim’in sevdiği bir hizmetkar olduğu da bilinir. Nihayetinde, hanedan damadı olmuştur. Bu hizmetkarlardan bir diğeri ise Venedik asıllı Gazanfer Ağa’dır. Kendisi, 2. Selim’in Kapı Ağasıdır, yani imparatorluğun en yetkili adamlarındandır.
Gazanfer Ağa’nın hayatı ve ilişkileri, Osmanlı kimliğine dair Osmanlıların bakışlarını ve Venedikliler'in Osmanlı’dan ne anladıklarını görmemiz için büyük fırsatlar sunar. Konu incelendiğinde görülebileceği üzere, Venedikliler, Gazanfer Ağa gibi devşirmeleri ya da köle asıllı olanları Türk kimliğinden ayırır. Osmanlıların ana kitlesini ise genel olarak Türk ismiyle betimler. Zaten padişaha da Büyük Türk demektedirler.
Gazanfer Ağa siyasi işlerini görürken ailesinden olabildiğince çok kişiyi İstanbul’a, yanına getirtmiştir. Dikkat ettiği husus, onların Müslüman olmasını sağlamaktır. İlaveten işlerini görürken, Venedikliler'in Türk olarak betimlediği kişi ve zümrelerin hışmını da üzerine çekmemeye çalışmaktadır ve hatta desteklerini aramaktadır. Ailesinden kişilerin Müslüman olmasını istemesi de bu meyanda değerlendirilebilir. Venedikli elçiler de Türk olarak ifade ettikleri kişilerle bu tarz devşirme-köle asıllı kişilerin ilişkilerini özellikle ifade etmiş görünmektedir. Onlara göre Gazanfer gibiler, Türkler'den korkan, onlara yaranmaya çalışan ve bu nedenle kendileri açısından güvenilmez kişilerdir.[7]
Bu haliyle de Gazanfer örneği kimlik oluşumunda Müslüman olmanın önemini ortaya koyar. Bu Müslümanlığın Türkçe konuşan insanların Müslümanlığı olduğu ise Venedikliler'in Türk vurgusu ile görülür olur. Devşirmeler, Venedikliler'in deyimiyle Türk olanları, Akşemseddin’in deyimiyle ise Müslüman olarak doğanları gücendirmek istememektedir. Bu minvalde de Türk olanların yani Türkçe konuşan Müslüman olarak doğmuş olanların devlette ne görevler yaptıkları ele alınmalıdır.
16. yüzyılda eyalet orduları, ulema ve katipler denilen sivil bürokrasi, Türkler'den müteşekkildir. Bu Türklük kimliği ise bir ırka bağlı olmaktan ziyade, Türkçe konuşan Müslüman bir aileden gelmiş olmayı betimler. Devşirmeler ise sadece merkezde kapıkullarında mevcuttur. Türklerin devlet içindeki hizmetleri ise sadrazamlık makamı dahil her kademe gözlemlenmektedir. Hatta sadrazamlığı devşirmelerin eline verdiği söylenen Fatih Sultan Mehmet’in bile son sadrazamı ve kanunlarının yazıcısı, ulema kökenli Karamani Mehmet Paşa’dır.[11] Yavuz Sultan Selim döneminde de en kritik zamanda yine bir ulema kökenli zat sadrazam olacaktır. 17. asırda ise kapıkullarında da devşirme kullanımı önce azalacak sonunda da tarihe karışacaktır. Devşirme kullanımının tarihe karışması sonrasında ise Anadolu ve Rumeli’de doğmuş olan Türkler merkez ordularında da çoğunluğu oluşturacaktır.[3]
Son kertede ise Evliya Çelebi’ye kulak kabartmak faydalı olacaktır. Evliya Çelebi’ye göre kendisi Kütahyalıdır. Yani Osmanlı öncesinden, kadim zamanlardan beri Türk yurdu olan bir diyardandır. Yine kendisi, neslini Ahmet Yesevi’ye dayandırır ve Yesevi’nin Türk olduğunu vurgular. Bunu belirtme ihtiyacı duyması, Türk kökenli olmanın önemini göstermesi ya da en azından Türk asıllı olmanın kendisi için önemli olması bakımından değerlidir. Annesinin gayrimüslim asıllı olduğunu ifade etmekte ise bir beis görmemektedir.[5] [8] [13]
Bu örnek, Türkçe konuşan Müslüman bir ailede doğmuş olmanın Osmanlı cemiyetinde önemli bir meşruiyet aracı olduğunu ve annenin soyunun burada önemli olmadığını ortaya koymaktadır. Ya da en azından saraya yakın bir Osmanlı eliti kendisini Türk neslinde göstermekten rahatsız olmamakta ve hatta bunu edebi bir üslupla da işlemektedir. Öyleyse saray ve yakınlarında Türk nesli övülebilir ve soyağacı olarak öne çıkılabilir bir kimliktir.
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git- 26
- 4
- 4
- 4
- 2
- 2
- 1
- 1
- 1
- 1
- 0
- 0
- ^ a b Aşıkpaşazade. (2018). Tevarih-I Ali Osman (Osmanoğullarının Tarihi). ISBN: 9786052480021. Yayınevi: Gökkubbe Yayınları.
- ^ a b c Solakzade. (2016). Solakzade Tarihi. ISBN: 9786059132954. Yayınevi: Kültür AŞ..
- ^ a b c d e E. S. Gürkan. (2020). Bunu Herkes Bilir: Tarihteki Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar. ISBN: 9786057635402. Yayınevi: Kronik Kitap.
- ^ a b M. Öz. (2008). Tarih Perspektifinden Türk Kimliği Üzerine Bazı Düşünceler. Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları (HÜTAD), sf: 219-226. | Arşiv Bağlantısı
- ^ A. Temizkan. (2011). Evliya Çelebi' Nin Kimlik Algısı. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, sf: 1-12. | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b c d e H. Erdem. (Kitap içi Makale, 2016). Osmanlı Kaynaklarından Yansıyan Türk İmaj(Lar)I. Not: Dünyada Türk İmgesi, Editör Ö. Kumrular İçinde.
- ^ T. Stefini. (Yarı akademik çeviri makale, 2012). 16. Yüzyılda Bir Etnik Bölgesel Dayanışma Örneği İstanbul Ve Venedik Arasında Gazanfer Ağa. Not: Toplumsal Tarih Eylül 2012 içinde.
- ^ Ü. Ç. Şavk. (Bilimsel broşür, 2011). Sorularla Evliya Çelebi: İnsanlık Tarihine Yön Veren 20 Kisiden Biri. Not: http://www.turkiyat.hacettepe.edu.tr/Evliya_Celebi.pdf.
- ^ M. Kunt. (Kitap içi makale, 2018). Bab-I Humayun Ve Diğer "Kapılar". Not: Osmanlı Dünyası, Editör C. Woodhead içinde.
- ^ E. Afyoncu. Osmanlı Türklüğüyle İftihar Ederdi. (26 Mayıs 2019). Alındığı Tarih: 29 Ağustos 2020. Alındığı Yer: Sabah Gazetesi | Arşiv Bağlantısı
- ^ a b H. İnalcık. (2019). Fatih Sultan Mehemmed Han. ISBN: 9786257999120. Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
- ^ T. Akyol. Türkmen Şahının Fars Devleti. (21 Haziran 1998). Alındığı Tarih: 29 Ağustos 2020. Alındığı Yer: Milliyet | Arşiv Bağlantısı
- ^ M. İlgürel. Evliya Çelebi. (1 Ocak 1995). Alındığı Tarih: 29 Ağustos 2020. Alındığı Yer: TDV İslam Ansiklopedisi | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 23/11/2024 11:01:03 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/9193
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.